31 Temmuz 2010 Cumartesi

Helal Olsun Nevin Yanıt


2 senedir Nevin Yanıt'ın aldığı nefesi bile bloga yazıyorum. Birgün bu başarının geleceğine inanıyorduk ve bu gerçekleşti. 12:63 çok çıldırtıcı bir derece oldu, gece bu konuyu detaylandırırız.

İhtimaller Denizi / Ricardo Oliveira

Galatasaray'da forvet transferi söz konusu olduğunda akıllara gelen ilk isim Ricardo Oliveira olurdu. Hatta bu geçtiğimiz sezonda da devam etti ama bu futbolcunun gittikçe geriye gitmesi ve Baros'un Galatasaray'a kattıkları derken artık bu transfer haberini okuyamıyoruz. Ricardo Oliveira şimdilerde 30 yaşında ve Arap yarımadasına doğru yol tutan bir futbolcu oldu. Geçmiş kariyeri aslında çok iyi ama bekleneni bir türlü veremeyen futbolculardan oldu. Valencia, Real Betis ve Milan gibi takımlarda forma giydi. Sonra Zaragoza'ya gitti, Betis'e döndü derken kendisini bir anda İspanya İkinci Ligi'nde buldu ama her yıl aralıksız olarak Galatasaray'a ismini andırmayı başardı. Kariyerinde de ödenen bonservis ücretlerine baktığımızda çok iyi paralar görüyoruz ama bu paraların hakkını hiçbir zaman veremedi. Belki Türkiye'ye de gelseydi durum pek farklı olmayacaktı.

Sarı-kırmızılılar, İspanya İkinci Lig takımlarından Real Zaragoza'da forma giyen Brezilyalı yıldız Ricardo Oliveira ve kulübüyle kesin anlaşma sağladı. G.Saray'ın Almanya kampından İspanya'ya hareket eden ve bu futbolcu için önce kulübüyle görüşen yönetici Haldun Üstünel, Real Zaragoza ile anlaştı. Ardından Oliveira'nın menajerleri Heinz Gruler ve Augusto Castro'yla bir araya gelen Üstünel, Brezilyalı futbolcunun transferiyle ilgili kesin anlaşmaya vardı. Bu arada Sarı-kırmızılılar'ın, en kısa sürede Oliveira'nın transferini basına açıklayacağı öğrenildi.
Galatasaray Frank Rijkaard bombasının hemen ardından ikincisini patlattı.İspanyol Medyası transferi duyurdu. Betis’li yöneticiler transferi yalanlamadı. Galatasaray yönetiminin ise önümüzdeki günlerde transferi resmen duyuracağı beklenmekte. Galatasaray Store’larda görevli olan bazı arkadaşlarımızdan ise Oliveira’nın 9 numarayı giyeceğini ve formaların basıldığını öğrendik. Rijkaard’ın 4-3-3′lük sisteminde en ileri uçta oynayacağı belirtilen Oliveira’nın kafa vuruşlarında ki becerisi Hakan Şükür’ün boşluğunu dolduracak gibi gözüküyor. Oliveira transferiyle beraber Ümit Karan ve Nonda’nın gönderileceği kesinleşti.

Galatasaray İspanya İkinci Lig takımlarından Real Zaragoza'da forma giyen Brezilyalı yıldız Ricardo Oliveira ve kulübüyle kesin anlaşma sağladı. Galatasaray'ın Almanya kampından İspanya'ya hareket eden ve bu futbolcu için kulübü ve menajeriyle masaya oturan yöneticiler Haldun Üstünel ve Adnan Sezgin'in, Oliviera'nın transferiyle ilgili kulübü Real Zaragoza ve menajeriyle anlaşma sağladığı ve kısa sürede bu transferin basına duyurulacağı öğrenildi.


Galatasaraylılar’a müjdeli haber... Sarı-Kırmızılılar, bir türlü gerçekleştiremedikleri Ricardo Oliveira transferinde sona yaklaştı. Yöneticilerin Brezilyalı süperstarla anlaşmalarına rağmen, Zaragozalılar bonservis konusunda hiç geri adım atmayınca transfer askıya alınmıştı. Ancak İspanyol ekibin diğer bir Brezilyalı golcü Nilmar’ı transfer edeceği ortaya çıktı. Zaragoza, Nilmar’a imza attırırsa, Oliveira’yı Galatasaray’a 1 yıllığına kiralayacak. Galatasaray yönetimi, İspanya’dan gelecek haberle Oliveira’nın işini 2-3 gün içinde bitirecek.


Sarı-Kırmızılı ekip, iki yıldır transfer listelerinde bulunan Ricardo Oliveira’dan vazgeçmiyor. Bu oyuncu konusundaki ısrarını sürdüren Galatasaray’ın Frank Rijkaard’ın da çok istediği Brezilyalı golcüyü renklerine bağlamak için çalışmalarına hız verdiği kaydedildi. İspanyol basını, Atletico Madrid’in Arjantinli kalecisi Leo Franco ile anlaşan Cim Bom’un yine La Liga’da transfer arayışını devam ettirdiğini öne sürdü. Real Betis’e yakınlığıyla bilinen www.eldasmarque.com isimli internet sitesi Aslan’ın Yeşil-Beyazlı kulüple temasa geçerek, sambacı forveti istediğini açıkladı. Haberde Galatasaray’ın 29 yaşındaki yıldız için 5 milyon Euro’luk bir teklifte bulunduğu kaydedildi.

Burcu Ayhan'ın 1.92'si {Ezber Bozmaya Devam}

Atletizm'de ezberlerin bozulmasından devam ediyoruz. Bildiğiniz gibi ülkemizde uzun mesafe koşularına yatırımlar yapılır, üstelik bu yatırımlar da devşirme sporcular üzerinedir. Çıkan Türk sporcuları da 800'den başlayarak 3000 engelliye kadar devam eder. 5000 ve 10000'de ise devşirme isimleri görüyoruz. Diğer kalan branşlar ise sanki öksüz ve yetimmiş gibi davranılan dallar olmuştur. Bu ezberi ise ilk olarak Nevin Yanıt bozdu. 100 metre engelli gibi hiç alakamızın olmadığı bir dalda, bugün Avrupa Şampiyonluğu için iddialı bir sporcumuz var. Aynı şekilde ikinci halka olarak ise Burcu Ayhan'ı gösterebilirim. O da yine alakamızın pek olmadığı yüksek atlama gibi prestijli bir dalda Avrupa Şampiyonası'nda 1.92 ile finale kalmış durumda. Türkiye rekorunu falan da eline geçirdi. Ayrıca Burcu'nun potansiyelinin 1.92'nin daha üzerinde olduğunu düşünüyorum. Sporcumuzun da henüz 20 yaşında olduğunu unutmayalım. Bana sorarsanız 2.00'a kadar rahatlıkla gelebilir ve bu noktaya gelmesi de onu Dünya'nın en iyi yüksek atlamacılarından birisi yapar ve değil Avrupa, Dünya Şampiyonası ve Olimpiyatlarda madalya umudumuz bir sporcu olur. Tabii bu dalda Blanka Vlasic'in borusu ötüyor ama onunla yarışmak bile çok büyük bir gurur olmalı.

Volkan Demirel Örneğinden, Galatasaray'ın Kaleci Sorunu

Volkan Demirel, Fenerbahçe'ye transferini gerçekleştirdiğinde 22 yaşındaydı. Daha önceleri Kartalspor'da forma giyen genç, potansiyelli bir kaleci adayıydı ve Fenerbahçe 2003 yılında bu kalecinin transferini gerçekleştirdi. 2003/2004 sezonuna geldiğimizde ise Rüştü Reçber takımdan ayrılmış, kaleye Enke getirilmişti ama onun da ipi bir maçta çekildi. Sonra yeni bir kaleci transferine gerek duyulmayarak Recep Biler ve Volkan Demirel ile sezon tamamlandı. Üstelik şampiyon olarak. Bir sonraki sezon Rüştü Reçber geri döndü, sonra Volkan tekrar kaleyi devraldı, Serdar Kulbilge geldi, Volkan yine kaleye geçti derken bugün Türkiye'nin en iyi kalecisinden söz eder olduk. Şu sıralarda Volkan Demirel 28 yaşında ve bir kaleci için en güzel döneme yeni girmiş bulunmakta.

Ama önemli olan nokta Fenerbahçe'nin ısrarla yerli kaleciler üzerine gitmesi ve Volkan Demirel'e yaptığı bütün hatalara rağmen destek olmasıdır. Schalke maçında yediği golü hatırlayın, bu tip çok fazla golü kalesinde gördü, olmadık hatalar yaptı, saçlarına jöle sürüyor diye bile eleştirildi ama çalışmasına devam ederek bugün ödülünü aldığını söyleyebiliriz. Young Boys karşısında takımını kurtaran bir Volkan Demirel izledik, bir gün sonra ise takımını yakan Aykut Erçetin'i.

Peki burada asıl suçlu Aykut'un yeteneksizliği mi, yoksa Mondragon'dan bu yana kaleci konusunda doğru tercihler yapamayan Galatasaray'ın mı?

Mondragon'dan sonra kale yerli kalecilerin diyerek Aykut Erçetin ve Orkun Usak ile sezona başlandı. Öncelikle söyleyeyim, Orkun'un Galatasaray'da kalecilik yapacak bir potansiyeli yoktu. Aykut gereksiz yere yedek bekledi, son 7 maçta devraldığı kalesinde de şampiyonluk yolunda önemli bir katkı gösterdi. Ama onda da istikrarsızlık var. Bunca yıldır yedek bekleyen ve kaleyi devralamayan adama sorarlar, sen ne haltlar yiyorsun diye. Çok fazla şanslar buldu, genelde de bu şansları değerlendiremedi. Tam değerlendirdi kaleyi aldı derken, yönetim güvenemeyerek De Sanctis'i takıma getirdi, o aralar da Skibbe'nin tercih hataları bizi Şampiyonlar Ligi'nden itti.

Hadi Aykut olmadı diyelim, De Sanctis'le de yola devam edilirmiş. Bunu Leo Franco'yu gördükten sonra dedik. Çok kötü geçen bir sezonun ardından, Leo Franco'yu bugün yolda görsek taşlayacak kıvama geldik. Sezonun sonunda da Aykut Erçetin şansı bulmasına rağmen iyi değerlendiremedi. Burada yine tercih hatası var. Yukarıda örneğini verdiğim duruma benzeyen bir işe imza attı aslında. Ufuk Ceylan'ı takıma kazandırdık ama Volkan Demirel'in arkasında durulduğu gibi biz Ufuk Ceylan'ın arkasında duramıyoruz.

Ufuk Ceylan, 24 yaşında ve Galatasaray'a geldiğinden bu yana zamanında Aykut'un yaşadığı körerme dönemini yaşıyor. Çünkü gerekli şansı bir türlü bulamadı, üstelik kötü kalecilerin arkasında yedek beklemesi de bizi üzüyor. OFK maçında Aykut'un yaptığı hatayı Ufuk Ceylan yapsa gençtir, tecrübesizdir kontenjanından işi yırtardı. Ne olursa olsun bizler de alkış tutardır. Ama Aykut hayatı yaptığınde yerden yere vuruyoruz, çünkü kredisi yok.

Aykut Erçetin çok iyi bir kaleci olmayabilir ama takıma ilk geldiğinde o da genç ve potansiyelli bir kaleci adayıydı. Ama yıllar boyu yedek beklediği için körerdi, yeteneklerinden bir haber duruma geldi. Şimdi ise Ufuk Ceylan gibi bir avantaj var. Şampiyonlar Ligi'nde de oynamayacağımız bir sezonda yatırım yapmak için çok önemli bir zamandayız. Hep söylüyorum, yabancı kontenjanı olan bir ülkede yerli kaleci kadar değerli birşey olamaz. Umarım Rijkaard, zamanında bizleri şaşırtan, biraz da üzen ama bugünlere baktığımızda ne iyi iş yapmış dediğimiz Victor Valdes hamlesinin bir benzerini gerçekleştirir ve kaleyi Ufuk'a devreder. Hem de tüm hatalarına rağmen, ona destek olarak. İnanın OFK maçında kalede Ufuk Ceylan olsa daha kötüsü olmayacaktı. Hatta bu kaleciye tecrübe kazandırdığımız için kazanan yine biz olacaktık.

Real Madrid'den Son Havadisler

Mourinho'nun çalıştırdığı takımlara baktığımızda, orta sahanın dirençli futbolculardan kurulduğunu ve her dakika mücadele düzeyinin üst düzeyde yaşandığını görürüz. Mesela Cambiasso örneğinden yola çıkalım. Mourinho'dan önce de çok değerli bir ön liberoydu ama Mourinho'dan sonra hakkını verilen bir futbolcu olmaya başladı. Ama Real Madrid Cambiasso'yu tekrar geri alamayacağına göre ve planlı hareket etme düşüncesinden yola çıkarak biraz daha genç isimlere yöneldiklerinden orta sahaya Khedira hamlesini yaptılar. Khedira, Stuttgart formasl altında iyi bir sezon geçirmesinin ardından bunun ödülü olarak Milli Takım'daki yerini aldı, Ballack'ın da sakatlığı sonrasında Dünya Kupası'nda ilk 11'in değişmez adamı olmuştu. Schweinsteiger ile birlikte iyi bir ikili oldular. Haliyle bu kadar iyi futboldan sonrada piyasası oldukça arttı ve Real Madrid'e transferi gerçekleşti. Şimdi de Khedira, Xabi Alonso ile beraber iyi bir ikili olmaya çalışacaktır. Real Madrid'in Diarra'lardan, Gago'dan tam anlamıyla istediğini alabildiğini düşünmüyordum. Bu açıdan Khedira transferi nokta atışı oldu. Bonservis ücreti olarakta 14 milyon avro ödenecekmiş. Bir önceki sezon dünyaları harcayan bu takım için önemli bir ücret olmasa gerek.

Khedira transferi hoş bir gelişme oldu ama Cristiano Ronaldo'nun 7 numarayı istemesi ise pek etik bir hareket olmadı. Cristiano Ronaldo, 7 numara ile özdeşleşen bir isim olsa bile, Real Madrid'in efsane 7 numarası Raul'dur. Figo'dan, Beckham'a kadar efsane 7'ler bile Raul'a saygı duyarak 7 numarayı ağızlarına bile almamışlardı. Cristiano Ronaldo ise Raul'un gitmesini fırsat bilerek numarayı istiyor. Bana sorarsanız müzeye kaldırılacak bir forma numarısıdır bu ama en azından bir sene 7 numaranın boş kalması en doğru durum olacaktır.

2010-2011 Sezon Formaları {Bursaspor}

Bursaspor'un efsane sezonlarından birisine gittim. Intertoto Kupası'nda final oynadığı sezon. Karlsruhe ile final oynamışlardı ve penaltı atışları neticesinde kupa kaçmıştı. Şimdi Intertoto dediğin nedir ya demeyin sakın. Intertoto Kupası'nın ilk yılıydı ve katılım yüksekti. Ayrıca ilk yılı olması neticesinde kupanın bir önemi de vardı. Sonraki yıllar kupanın değeri gittikçe düştü ve günümüzde oynanmayan bir kupa oldu. İşte o sezon Bursaspor, ortası yeşil formasıyla mücadele ediyordu. O formanın uğurunu göz önüne almış olacaklarki, ortası yeşil formayı tekrar gündeme taşımışlar. Çünkü Bursaspor uzun yıllardan sonra Avrupa arenasında, üstelik Şampiyonlar Ligi'nde mücadele edecek. Bu forma benim eskiden beni çok beğendiğim, içerisinde Baliç, Ercüment gibi futbolcuları hayal ettiğim formadır. Umarım Volkan Şen, Sercan Yıldırım gibi isimler de o formayla tabulaşırlar.



İkinci formamız ise beyaz forma. Herhangi bir şekilde formaya desen falan eklenmemiş. Bembeyaz bir forma yani, sanki barışı temsil ediyorlarmış gibi. Aynı şekilde bir de yeşil forma var. O formada da herhangi bir desen yok ve yemyeşil bir forma. Bu iki formayı beğendiğimi söyleyemem. Çok klasik ve sade olmuşlar.

Dördüncü forma ise Celtic formasını andıran yatak çubuklu forma. Bunu Bursaspor geçtiğimiz sezonda da giymişti ve bu formanın uğuru da var. Şampiyonluk yolunda bu formanın uğuruna çok inanmış olacaklarki yeniden bu formayı gündeme getirmişler. Galatasaray'ın geçtiğimiz sezon giydiği parçalısı misali, bu formada herhangi bir değişikliğe uğramamış.

Son formamız ise turuncu forma. Bursaspor'da artık alternatif renk olayına adım atarak turuncu ile bu işe başlamışlar. Turuncu formayı ilk olarak Trabzonspor kullanmıştı ama turuncu formayı meşhur eden takım Galatasaray oldu. Turuncu forma çok beğenilen bir formadır ve Bursaspor'a da yakıştığını düşünüyorum. Bu formanın şort ve çorap bölümünde ise siyah kullamılmış ve turuncu, siyahın uyumunu beğendiğimi söylemek isterim.

Genel olarak formalar güzel. Intertoto zamanından gelen klasik forma ile, geçtiğimiz sezonki Celtic formasını tekrar kullanmaları doğru hamleler olmuş. Her iki uğuru da bir arada tutmak istiyorlar. Turuncu forma ise iyi bir alternatif ama düz yeşil ve beyaz formayı beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Ayrıca beş çeşit forma olması da ilginç. Galatasaray ve Fenerbahçe şu ana kadar üç forma tanıttılar {Fenerbahçe dört ama biri sonradan piyasaya çıkacak} Bursapsor ise sezona beş forma ile giriyor.

30 Temmuz 2010 Cuma

Stepanov Bursaspor'da

Ömer Erdoğan, İbrahim Öztürk ve Zapo geçtiğimiz sezon harika işler yaptı ve Bursaspor'un zirve yürüyüşünde büyük katkıları oldu. Ama Zapo takımdan ayrılınca ve Schuster'in Zapo'yu beğenmesiyle stratejisi değişen Bursaspor'un yeni bir stoper arayışına gitmesi gerekiyordu. Stoper transferinde bu kadar beklenmesinin sebebinin Zapo olduğunu düşünüyorum. Zapo'nun da takımda kalacağı kesin olarak açıklanınca, Stepanov transferini hemen gerçekleştirdiler. Transfer yaparken de hem bu ülke şartlarını bilen, hem de Avrupa tecrübesi olan bir futbolcuyu takıma kazandırmak nokta atışı olacaktı ve bunu başarmış oldular. Vederson örneğinde olduğu gibi. Stepanov'u Trabzonspor'dan yakından tanıyoruz. Trabzonspor'da geçirdiği iki sezonda harika işler yapmasının yanında adını da sürekli önemli takımlarla birlikte andırmayı başardı. Çok önemli takımlarla adı anılmasına rağmen, ilk sezonunda transferini gerçekleştirmedi ama ikinci sezonunda 3.5 milyon avro karşılığında Porto yolunu tutmuştu. Orada da Şampiyonlar Ligi tecrübesi yaşaması şimdilerde Bursaspor için önemli bir avantaj olacaktır. Ama Porto'da işler istediği gibi gitmesi ve geçtiğimiz sezonu Malaga'da kiralık olarak geçirdi. Stepanov, 1.88 boyunda güçlü, hava toplarında hakim ve iyi bir kesici. Elbette eksikleri var ama şu şartlarda Bursaspor'un da alabileceği en iyi stoperdi diyebilirim. Ömer Erdoğan ve İbrahim Öztürk'le beraber iyi bir stoper rotasyonunun oluştuğunu söylemek mümkün ama o bölgeye bu ayarda bir futbolcunun daha gelmesi gerekiyor.

Karşınızda El Mago

Keita'yı sevmezdim, karakter noksanları çoktu falan ama iyi bir taklacıydı. İyi oynamayı kafasına koyduğu bütün maçlarda harikalar yarattı, şov hareketleriyle taraftarların da beğendiği bir isimdi. Ama bu istikrar önemli bir sorun. Keita geçtiğimiz sezonun yarısında istikrardan uzak bir hal almıştı, ayrıca taklaları da ortada. Bu yüzden gelen iyi bir teklife kendisini göndermek, yerine genç ve potansiyelli bir isim almak {üstelik daha ucuz maliyete} önemli bir hamle oldu. İşin tek kötü yanı ise gelen adamla Keita'yı sık sık karşılaştıracak olmamız. Keita'nın ardından gelen Pino da ilk sınavına çıktı, kısa sürede beğendiğimi söyleyebilirim. Hızlı ve teknik bir futbolcu, bu maçta da oyuna girdiğinde etkisini gösterdi. Ama gol atmak uğruna çoğu pozisyonu harcadığını, heyecanını da yenemediğini söylemem lazım. Ayrıca sisteme uyması, takıma uyum sağlaması için de belirli bir süre gerekecek. Yine de ilk izlenimin olumlu olduğunu, ilerleyen dönemde Pino'nun takıma çok tarkı verecek potansiyelde olduğunu söyleyelim.

O da Geldi Geçti / Barry Venison, Mike Marsh

1995 / 1996 sezonu. Takımın başında ise Graeme Souness var. Feldkamp'dan sonraki süreçte sancılı geçmişti ve Hollmann, Saftig dönemlerinde süper işler yaptığımız söylenemezdi. Hatta 1995 yılında sezonu yardımcı antrenör Müfit Erkasap ile tamamlamıştık. İşte bu Alman ekolünden sonra Souness hamlesi Galatasaray adına farklı bir deneyim olacaktı. Ama bugün anlatacağımız konu Souness'den ziyade onun görevde kaldığı sezon yaptığı bazı transferler olacak. Barry Venison ve Mike Marsh transferlerini konuşmak istedim. Çünkü Galatasaray tarihine bal yapmayan arılar misali kazınan futbolcular olmuştur. Benimde çocukluk dönemimde net hatırladığım isimlerdi. O sezon bu iki futbolcu da büyük hayal kırıklığı olmuştu ve fazla geçmeden de takımdan gönderildiler. Yerlerine gelen isimlerin ise Freidel ve Van Gobbel gibi iki isabetli hamle gelmişti. Aslında Venison ve Marsh orta saha oyuncularıydı. Yerlerine gelen oyunculara baktığımızda da biri kaleci ve diğeri stoper. Bu da transfer politikasının yanlışlığını göz önüne koyuyor. İşte o yanlışlarda sezonu 4. bitirmemize yol açtı ama kazanılan Türkiye Kupası'nı asla unutmayacağız.

Marsh'ın geçmiş kariyeri aslında hiç de fena değil. 6 yıl boyunca Liverpool forması giydikten sonra West Ham ve Coventry City'de de forma gimişti. Zaten Liverpool çıkışlı bir futbolcu olması Souness'in ağlarına takılması için yeterli bir sebep. Kariyeri bir düşüş içerisine girmişti ama yine de Premier Lig'in iddialı takımlarında hayatına devam ediyordu. Galatasaray'a transferi de hayatının ilk yurt dışı deneyimi olması açısından önemliydi. Ama Galatasaray'da uyum sorununu bir türlü aşamadı, Türkiye ona hiç uymadı. Galatasaray forması altında sadece üç maça çıktı ve anında takımdan gönderildi. Takımdan gönderilme sebebi ise bir gece otel odasında alkollü bir şekilde yakalanması oldu. Zaten Galatasaray'dan sonra da iyi bir futbol kariyeri olmadı. Eskiden düşüşte idi, bizden sonra ise iyice çakıldı ve çeşitli takımlarda oynadıktan sonra futbolu bıraktı.

Barry Venison ise Marsh'a göre çok daha iyi bir kariyeri olan futbolcuydu. Sunderland, Liverpool ve Newcastle United'de uzun yıllar oynadıktan sonra Galatasaray'a geldi. Ayrıca Newcastle United forması altında gösterdiği performansta onu İngiltere Milli Takımı'na taşımıştı. Bu futbolcu da Galatasaray'a transfer olduğunda 31 yaşındaydı ve bir orta saha oyuncusu olarak kariyerinin en güzel dönemini yaşıyordu. Orta sahanın iki yönünde de oynayabilmesi ve lider özellikleri de Venison'un artılarıydı. Ama o da bir türlü Galatasaray'a ve Türkiye'ye uyamadı. Souness kendisini ısrarla ön libero olarak oynattı ama Venison oynadığı 8 maçta da çok başarısız bir görüntü çizdi. Basın da sürekli yanlış yerde oynuyor gibisinden mevki tartışmalarına girince sürekli eleştirilen bir isim oldu. Çünkü beklentiler çok büyüktü ama olmadı. O da sadece 8 maça çıkabildi ve takımdan ayrıldı. Galatasaray'dan sonra gittiği Southampton'da da iki sezon forma giydikten sonra futbolu bıraktı. Ona yönelikte hatırladığım, Southampton'da çıktığı ilk maçta orta sahanın hücuma bakan kısmında iyi bir performans göstermesi ve Türk basınının hemen, bakın işte kendi mevkisinde oynayınca müthiş bir futbolcu olduğunu söylemesidir.

İhtimaller Denizi / Federico Insua

Hagi'nin futbolu bırakması Galatasaray için çok büyük bir sarsıntı oldu. Yıllar boyunca yeni bir Hagi aradık durduk. Bu arayışlarda en parasız zamanlarda geldiğinden, transfer yapmakta, iyi bonservis ücretleri ödemekte sıkıntılar yaşıyorduk. Bu yüzden de en olmadık futbolcuların peşinden yıllarca koşturduk ama o koşturduğumuz isimleri bile transfer edemedik. Bunlardan birisi de Insua. Galatasaray için yılların hayalidir. Geçmiş yıllarda her transfer döneminde kendisine teklifte bulunuyorduk ama o Boca'ya gitti, Mönchengladbach'a gitti düşme tehlikesini göze alarak ama Galatasaray'a bir türlü gelmedi. Böyle olunca da kariyerinde beklenen patlamayı yaptığını söyleyemem, çok iyi bir genç oyuncuydu ama beklenilene bir türlü ulaşamadı. Bursaspor da bu futbolcuyu transfer ettiğinde doğal olarak bir heyecan oluştu. Bekleneni veremedi, yıldız olamadı ama Bursaspor için de önemli bir transfer olduğunu söylemek lazım. En ihtiyaç duyulan mevkiye nokta atışı gerçekleştirmiş oldular, yılların Galatasaray hayalini de gerçeğe dönüştürdüler.

Galatasaray'ın transfer listesinin başında gelen Arjantinli futbolcu Federico Insua, Boca Juniors ile 3.5 yıllık sözleşme imzaladı. İnsua Galatasaray'ın iki katı para teklif etmesine rağmen Boca ile anlaştığını açıkladı.. Boca Juniors forması ile basın mensuplarının karşısına çıkan Insua, Galatasaray’ın kendisine 2 kat ücret teklif etmesine rağmen, kulübe yeterli derecede güvenemediğini ve Arjantin’de kalmayı tercih ettiğini söyledi. Insua, Arjantin’de yayınlanan Ole gazetesine verdiği demeçte, sarı kırmızılı kulüpten kendisine sadece bir faks geldiğini, bunun dışında hiçbir görüşmenin olmadığını söyledi.
İki yıl peşinde koşan Galatasaray’ın teklifini kabul etmeyip sezon başında Almanya’nın B.Mönchengladbach takımına transfer olan Arjantinli Federico İnsua pişmanlık yaşıyor. İnsua, Boca Juniors’tan ayrılacağını açıkladığında "hayır" dediği G.Saray’a gelmek için şimdi can atıyor. Temmuz ayında 3.2 milyon Euro karşılığında Alman kulübüne giden İnsua ligin dibinde yer alan takımının küme düşmesi halinde Mönchengladbach’tan ayrılmayı planlıyor. İnsua, menajeri K.H.Thielen Türkiye’de yakın dostları ve menajerler aracılığıyla Galatasaray Kulübü’ne haber yolladı.Ülkesi Arjantin’de futbol oynamaktansa Avrupa’da kalmak isteyen Arjantinli futbolcunun ilk tercihinin G.Saray olduğu öğrenildi. Alman kulübü ile 2010’a kadar sözleşmesi bulunan İnsua’nın G.Saray’ın kendisinde ısrarcı olması halinde B.Mönchengladbach ile görüşüp 2.Lig’de forma giymek istemediğini belirterek kolaylık sağlanmasını isteyeceği ifade edildi. G.Saray’ın da Almanya’da 27 maçta 2039 dakika oynayıp iki gol atan İnsua’ya sıcak baktığı belirtildi.

G.Saray uzun zamandır peşinde olduğu Insua'da mutlu sona ulaştı. Sarı-kırmızılılar Arjantinli futbolcuyla üç yıllığına anlaştı. 1980 doğumlu ve 1.79 boyundaki Insua ile el sıkışan G.Saray yönetimi artık oyuncunun kulübü Independiente ile anlaşmaya çalışacak. Yöneticiler bunun için hemen harekete geçecek. Sportif direktör Bülent Tulun bugün ya da yarın Arjantin'e giderek Independiente yöneticileriyle masaya oturacak. Anlaşma sağlanırsa Insua hazırlık kampına katılacak. Hagi'den sonra oyun kurucu bulamayan Cimbom, orta sahada hücuma dönük oynayan Arjantinli Federico Insua ile anlaşarak bu sorunu aşmış oldu.

29 Temmuz 2010 Perşembe

Mercan Forma / Galatasaray 2-2 OFK Belgrad

Forma tanıtım filmlerinde mercan formanın mücadeleyi, yere düştüğünde tekrar kalkabilmeyi işlediğini gördük. Bugün Galatasaray'ın çok iyi olmasa bile bir mücadelesi vardı, pozisyonlara girdi yani rakibin zayıflığından en iyi şekilde faydalanmasına rağmen 75. dakikadan sonra duran, sanki 5-0 öne geçmişçesine oynayan, mercan formadan yaratılmaya çalışan sinerjiden uzak bir hal aldı. Son iki sezondur Galatasaray'ın en büyük hastalıklarından birisi bu değil mi zaten. Önde oynuyorsun, skor avantajını alıyorsun, pozisyonlar yakalıyorsun ama son 20 dakikadan sonra oyundan düşüp, işi iyice salıyorsun. Geçtiğimiz sezon bu son dakikalarda yenen gollerin zirve yarışından uzaklaşmada büyük faktörü olmuştu. Bu kafayla geçtiğimiz sezonun fragmanını önden izleyeceğimizi söyleyebilirim. Tabii konuşulması gereken farkı konular da var. O çok eleştirilen Ayhan & Sarp & Barış Özbek üçlüsünü yine bir arada görmek, Arda'yı sol kanatta kitlemek ve Aykut Erçetin ısrarı. Sezon öncesinde görülen eksikleri görmek ama bunları tekrarlamak bize çok zarar verecektir.

Ayhan & Mustafa Sarp & Barış Özbek

Rakip OFK Belgrad'ın gücü belli. Sert savunma yapmaya çalışıyorlar ama yetenek açısından çok gerilerde olmaları üst düzey takımlar karşısında o savunmanın sertliğini aşağıya çekiyor. Ayrıca bu takımlar zorlu deplasmanlarda hücumda hızlı bir adam bırakırlar ve ısrarla top şişirirler. OFK da bunları yaptı, iki gol attıklarına bakmayın, rutin hatalarımız dışında pozisyon bile bulamadılar. Ama sanki rakip çok güçlü bir rakipmiş gibi, kontrol orta sahasını sahaya sürmek pek akıllıca bir iş değil. Normal olan burada farklı bir skor alıp, deplasmanda rahata kavuşmaktı. Bunu da orta sahada iki ofansif oyuncu oynatarak başarabilirdik. Yani Arda'nın mutlaka ortada oynaması gerektiği gibi yanında da Emre Çolak tercihi çok doğru olacaktı. Cana da tek ön libero olarak OFK ya fazlasıyla yeterdi. Aslında ilk yarıya baktığımızda bu üçlünün de yavaş yavaş sisteme ayak uydurabildiklerini gördüm. Sarp'ın pas olayı gelişmiş, Ayhan topu fazla ayağında tutmamaya başlamış, Barış ise bildiğimiz gibi, divane gibi koşuyor. Arda'nın da sol tarafta harikalar yaratması Galatasaray'a pozisyonlar ve oyun hakimiyetini getirdi. Ama şu üçlüyü bir araya koymak zaten taraftara umutsuz bir hal getirir, üstelik istikrarları hiç olmadığı için bir bölümden sonra oyunda kopmalar yaşarsın. 2-0'ı da bulunca iyice rahatlamaya geçildi ve olanlar oldu.

Arda'yı Sol Kanatta Kitlemek

Bu adamın en iyi performanslarını ortada oynadığında gösterdiği bir gerçek. Neredeyse bütün hazırlık maçlarında ortada oynadı ve hücum organizasyonlarında bir numaralı etken olmuştu. Arda'nın oyun sezgileri, liderlik özellikleri kanatlarda oynayan ve santrafor oynayan futbolcular için de önemli bir etken. Mesela Arda ortada oynamazsa veya ortada iyi bir organizatör olmazsa Serdar Özkan'dan pek bir fayda beklemeyin derim. Arda yine maçın adamı oldu, harikalar yarattı ama onun sol kanatta oynaması sadece arkasında oynayan Hakan Balta'ya fayda getirdi. Beklenen varyasyonlar, organizasyonları bu maçta pek göremedik. Arda özel yetenekleriyle takımı yine bir noktaya kadar taşıdı, belirli bir noktadan sonra da yorularak oyundan düştü. İşte orada da ikinci bir yanlış geldi ve Arda yerine Batdal oyundan çıkarılarak rakip savunma rahata kavuşturuldu. Kewell'ı görmek güzel ama Arda'nın yerine oyuna girmesi gerekiyordu. Zaten iyice işi sermişsin, oyun hakimiyetinden bir habersin, Batdal gibi uzun boylu bir santrafor hücumda işini görebilirdi.

Aykut Erçetin Israrı

Julio Cesar gelmedikçe yabancı kaleci alınmasına bende karşıyım ama Aykut Erçetin'le de bu işin yürüyemeyeceğini geçtiğimiz sezonun son maçlarında gördük. Aykut, geçmişin Hayrettin'i misali her an hata yapmaya müsait bir arkadaş. Bu maç kalesine doğru dürüst top gelmedi ama bir duran top organizasyonunda yediği gol evlere şenlik. Yürüyerek çıkıp alacağı topu almıyor ve kalesinde golü görüyor. Volkan Demirel örneğinden Ufuk Ceylan'ı yazacağım yazmasına ama Beşiktaş maçında Hakan Arıkan'ın yaptıklarını gördükten sonra Galatasaray'ın bu kaleci olayında çok gerilerde olduğunu söylemek lazım.

İlk yarı iyi oynadık, pozisyonlar yalakadık, topa hakim olduk ama bir noktadan sonra işi serip, cezasını çektik. Bana göre ikinci maçta her türlü istediğimiz skoru alabiliriz, hatta farka bile gidebiliriz ama bu maç Rijkaard'a önemli dersler vermiş olmalı. Sezon öncesi basın toplantısında 4-3-3 oynayacağız ve duruma göre ya iki ofansif orta saha ya da iki ön liberoyla oynayacağız diyen adam üç ön liberoyu aynı anda sahaya sürmez. OFK karşısında da hücum kadrosunu kurmayacaksak ne zaman kurarız bilmiyorum. Schuster'e bakıyorum, belki o da zor bir maç atlattı ama rakip karşısında hücum kadrosunu yine sahaya sürmüş. Belirli bir felsefe yaratmak istiyor, Rijkaard'ın da geçtiğimiz sezonun önemli bir bölümünde döndüğü doğrularından tekrar dönmemesi lazım, özüne tekrar dönmesi gerekiyor.

GALATASARAY: 2 - 2 OFK BELGRAD

Stat:
Ali Sami Yen
Hakemler: Nicolai Vollquartz, Torben Jensen, Jakob Bille (Danimarka)

Galatasaray:
Aykut, Sabri, Neill, Servet, Hakan, Mustafa, Ayhan, Serdar Özkan (Dk. 59 Pino), Barış (Dk. 83 Cana), Arda, Mehmet Batdal (Dk. 68 Kewell)

OFK Belgrad:
Saranov, Petkovic, Rodic, Mijatovic (Dk. 46 Filipovic), Nikolic, Trivunovic, Kecojevic, Markovic, Zeravica (Dk. 67. Krstic), Simic, Milic (Dk. 80 İnjac)

Goller:
Dk. 26 ve 75 Arda (Galatasaray), Dk. 79 Krstic, Dk. 85 İnjac (OFK Belgrad)
Sarı kartlar: Dk. 51 Simic, Dk. 61 Markovic (OFK Belgrad), Dk. 89 Neill (Galatasaray)

Nonda Ne Alemde?

Monaco'daki Nonda'yı hatırlayalım. Tartışmasız Dünya'nın en iyi forvet oyuncularından birisi olmak üzereydi. Beş sezon boyunca harika goller attı, adını bütün Dünya'ya duyurdu, Şampiyonlar Ligi finali gördük falan derken 2005 yılında Roma'ya transfer oldu. Tabii o zamanların Roma'sı bir başka. Şimdilerde bir Inter hakimiyeti aldı başını gidiyor ama o zamanlarda da Roma'nın borusu iyiden iyiye öterdi. Nonda ise büyük patlamasını gerçekleştirip Roma yolunu tutmasına rağmen, şanssızlıklar yükselişine izin vermedi ve Blackburn Rovers'de kiralık oynadı derken yolu Galatasaray'a düştü. Galatasaray'a transfer olduğunda da futbolcunun 31 yaşında olduğunu hatırlatalım. Bunu yazmamın sebebi ise bu tip uzun sakatlıklar geçiren ve eski temposuna ulaşamamış futbolcular için geçen yıllar birer birer geçmez, her yıl üç yaş daha yaşlanır. Nonda'nın da eski temposunda olmadığı kesindi ama Galatasaray'da geçirdiği 2.5 sezonu dolu dolu yaşadı. Kalli döneminde gelen şampiyonlukta neredeyse verim alabildiğimiz tek yabancıydı, Baros takıma katıldığında da harika bir alternatif olduğunu gösterdi. Ama Baros'un sakatlığı Nonda'nın da devrinin bitmesine yol açtı. Yukarıda dediğim gibi yıllar onun için üçer üçer gidiyordu, tek başına koca takımın gol yükünü çekmesi imkansızdı. O yüzden enkazın altında kaldı.

Şimdilerde ise 33 yaşında ve nerededir, ne yapar bilmiyorum. Futbola devam edecek mi, o konuda da şüphelerim var. 6-7 aydır futbol oynamıyor ve sakatlığını da düşünerek ne durumda olduğunu tahmin edemiyorum. Aslında ligimizde kafaya oynamaya aday Anadolu ekipleri için çok güzel bir alternatif olabilir. Mesela Bursaspor geçtiğimiz sezon kendisini çok istiyordu, aynı şekilde Ankaragücü de teklif yapmıştı. Bu takımlarda Nonda iyi işler yapabilir, tecrübesi ve kalitesiyle kendisine ihtiyaç duyulan takımlara inanılmaz katkılar verir. Bakalım Nonda futbol kariyerine nasıl bir yön verecek?

Raul Schalke 04'de / Sol Campbell Newcastle United'de

Ne Los Galaktikos'lar geldi ama Raul'un hakimiyetini yıkamamıştı. Real Madrid'in lideri, kaptanı ve bir numaralı ismi her durumda Raul'du diyebilirim. Yıllar ilerledikçe Raul'un tahtı sarsılmaya başladı ama yine de Raul'den formayı kimse kapamıyordu. Aslında formayı başka bir futbolcuya vermek bile ayrı bir tartışma meselesiydi. Bu da bir bakıma Hakan Şükür durumuydu. Raul varsa onu kafadan ilk 11'e yazacaksın. Geçtiğimiz sezon ise Pellegrini neşteri vurarak Higuain'e formayı verdi, Raul uzun zamandan sonra yedek durumuna düştü ve takımdan ayrılma sürecine gelmiş oldu. Mourinho da takımda farklı bir yapılanma istiyor, değişik bir sistem getiriyor ve bu yüzden takımın bayrak futbolcuları Raul ve Guti ile yollar ayrıldı. Yollar ayrıldı derken, şartlar bu noktaya getirildi. Yoksa Raul istediği kadar bu takımın formasını giymeye devam ederdi. Guti için müthiş teklifler oldu diyemem ama Raul'u her takım istiyordu, en çok isteyen Schalke 04 bu transferi gerçekleştirmiş oldu. Öncelikle Kuranyi'nin yerini ondan çok daha iyi bir santraforla doldurmanın yanında, takıma bir simge, tabu, müthiş bir lider kazandırdılar. Raul 33 yaşında ve 2 yıllık sözleşmeyi imzaladı. Bu iki sezonda da Bundesliga'da müthiş işler yapabilir, Raul'u İspanya dışında izlemek farklı bir deneyim olacak.

NBA'de veteran oyuncular vardır, artık devirlerinin bittiğini bilirler ve minumum kontratlara razı olurlar. Ama bu adamlar iddiası olan bir takımda da yeri geldiğinde ekstra faktör veren isimlerdir. Sol Campbell'ın da son transferleri bu örneğe çok benziyor. İngiltere'nin uç liglerine gitti, artık üst düzey mücadele içerisinde kendisini bulamaz derken, geçtiğimiz sezon bir anda kendini Arsenal'de buluverdi ve kritik anlarda ekstra görevler üstlendi. Buradaki görevini bitirdikten sonra da takımdan ayrıldı ve şimdi Newcastle United ile anlaşmaya vardı. İnsanların kafasında 40 yaşına gelmiş gibi bir etki bırakıyor ama Sol Campbell 35 yaşında ve bir stoper için en olgun dönemini geçiriyor. Tecrübesiyle de Newcastle United forması altında önemli katkılar yapacağı kesin. Ama gözden düşmüşken, Ankaragücü'ne geldi diyorken alt liglere gitmişken, kendini yeniden Premier Lig'de kanıtlaması çok önemliydi.

Elvan Avrupa, Meryem Erdoğan İse Geleceğin Şampiyonu

Türk atletizmi istikarsız. Sürekli inişli, çıkışlı bir grafiğimiz var. Bu inişleri çıkışları da madalya beklentisinde olduğumuz atletlerin durumları belirliyor. Elvan Abeylegesse de bunlardan birisi. 2003 yılında harikalar yaratan, Dünya rekoru kıran Elvan, 2004 Olimpiyatlarına geldiğimizde 5000 ve 1500 metrelerde finali zor görmüştü. 2008 Olimpiyatlarında ise 10000 ve 5000'de gümüş madalya kazandı ama 2009 Dünya Şampiyonası'na geldiğimizde ortaya bir sakatlık durumu çıktı. Şimdi ise yine harika bir dereceyle 10000 metrede Avrupa Şampiyonu olmayı başardı. 31.10.24'ün çok iyi bir derece olduğunu söyleyebilirim ama Elvan'ın da 5000 ve 10000'de Avrupa da rakibi yok. Hatta Dibaba'nın da ardından bu metrelerin en iyi atleti. İş çalışma temposunu bir düzene getirmekti. Her büyük şampiyona öncesinde Elvan'ı kros yarışlarında, yol yarışlarında görüyoruz. Golden Legue'lerde, Diamond Legue'lerde boy göstermiyordu. Bu yıl ise çarkı tersine çevirerek üst düzey yarışlarda hazırlanmanın ödülünü aldı diyebilirim. Aslında 10000 metre de asıl konuşulması gereken konu yarışı 5. bitiren Meryem Erdoğan olmalı. 23 yaş altında 10000 metre de Avrupa rekorunun sahibi ve büyük gelecek vaad ediyor. Bu yarışta onun için büyük bir tecrübe oldu ve beklenenden de daha iyi bir derece getirdi. Bu kızı biraz daha araştırıp, daha detaylı bir yazı yazacağım. Şimdilik tebrikler Elvan diyelim ve 5000 metrede de madalyanın gelmesini diliyelim. Bekele de o yarışta madalya umutlarından birisi, bunu da atlamamak lazım.

İhtimaller Denizi / Julio Baptista

Futbolda repertuarı geniş futbolcuların ayrı bir değeri vardır. O futbolcunun esas mevkisi belki stoperdir ama onun bek olarak oynayabilmesi, ön libero özelliklerinin de bulunması futbolcuya ekstra bir değer katar. Ama bir santraforun da defansif bir orta saha, hatta stoper oynaması pek beklenmez. Ertuğrul Sağlam'ı hatırladım birden. Yılların santraforunu Toschack stoper olarak oynatmıştı ve Ertuğrul Sağlam'da istemeyerekte olsa bu mevkide elinden geleni yaptı. İşte bu özellik futbolculuk döneminde Ertuğrul Sağlam'ı efsane yapan yöndü. Ya da Guti'yi düşünelim. Orta sahanın hücum veya defans kısmında oynuyor ama Real Madrid'de zamanında santrafor olarakta oynamışlığı vardır. Ama bu oyuncular efsane olmayı başardılar, bir de böylesine büyük yetenekleri olmasına rağmen hala kendini arayan isimler var.

İşte bunlardan birisi Julio Baptista. Futbolcunun orjini santrafor ama orta sahada da rahatlıkla oynayabiliyor, hatta zamanında stoper oynadığı maçlar bile var. Bu özellikleri de Baptista'yı önce Sevilla'da kral yaptı, sonra Real Madrid'e taşıdı ama bundan sonra bekleneni hiçbir zaman veremedi. Arsenal'de de oynadı, Roma'da da oynadı ama Baptista eski günlerinden çok uzak. Buna rağmen Brezilya Milli Takımı'ndaki yerini de kaybetmemesi çok ilginç bir özelliği. Hikayeye gelirsek, bu tip futbolcular için ülkemiz rehabilitasyon merkezi olurlar. Büyük takımlar görmüş ama bu seviyede de kendisini bir türlü gösterememiş, kariyeri düşüşte görünen futbolcuların ismi sürekli üç büyüklerle anılır, transferi gerçekleşen de olur, gerçekleşmeyen de olur. Baptista da gerçekleşmeyenlerden. Real Madrid'e transfer olduğu günden beri adı Galatasaray'la sıklıkla anılmasına rağmen bir türlü bu transfer gerçekleşmedi. Hatta hala bile ismi geçiyor ama bu futbolcuyla bugüne kadar görüşme yapıldı mı onu bile bilmiyorum. Gelse iyi olurdu ayrı konu ama sanırım onu da ülkemizde izleyemeyeceğiz.

İspanya'da sambacının menajeri ile sabaha kadar pazarlık yapan başkan Polat'ın işi bitirdiği öğrenildi.Liverpool'un yıldızı Harry Kewell'ı renklerine katarak transfere start veren Galatasaray, ikinci bombayı da patlattı. Sarı-kırmızılıların, geçen sezon kiralama girişiminde bulundukları ancak son anda pürüz çıkan Real Madrid'li Julio Baptista ile de anlaştığı bildirildi. Galatasaray Başkan Adnan Polat'ın İspanya'da Brezilyalı yıldızın menajeri Juan Figer ile önceki gece pazarlığa oturduğu öğrenildi. Sabaha karşı saat 04.30'a kadar süren görüşmede Polat ile Figer'in detaylar dışında anlaştıkları belirtildi.

İspanya'ya giden yöneticiler Haldun Üstünel ile Adnan Sezgin, Real Madrid ile pazarlıkları sürdürüyor. Forvet arayışlarına devam eden G.Saray, Real Madrid'in Brezilyalı santrforu Baptista'ya talip oldu. İspanya'da Real Madrid ile masaya oturan sarı-kırmızılı yöneticiler Adnan Sezgin ve Haldun Üstünel, bonservisi 24 milyon euro'yu bulan Baptista'yı 1 yıllığına kiralamak için teklifte bulundular. Real Madrid geçtiğimiz yıl Arsenal'e kiraladığı oyuncuyu bu sene de kiralamak istiyor.

G.Saray Roma’nın Brezilyalı yıldızı Julio Baptista’nın transferini bitirmek için şartları zorluyor. Oyuncunun menajeri Juan Figer ile görüşmeler devam ederken araya Baptista’nın Madrid’deki düğünü girdi. Brezilya Milli Takımı ile Dünya Kupası’na giden Baptista tatilden dönüşte Roma ile devam etmeyeceğini kulübe bildirdi. İtalyanlar da oyuncunun bonservisini 4 milyon Euro olarak belirlediler. Baptista da bu boşluktan faydalanarak dün Madrid’de dünya evine girdi. Ve ardından da bugün balayına çıkıyor. G.Saray bu süreçte oyuncunun menajeri ile kesin rakamlarda anlaşmak için masaya oturacak.

Galatasaray'ın renklerine katmak istediği Real Madrid'in yıldız futbolcusu Baptista'nın menajerinden sarı kırmızılı taraftarları üzecek bir açıklama geldi.. ****** isimli internet sitesinde yer alan haberde, Galatasaray'ın transfer etmek istediği Baptista'nın menajerinin açıklamalarına yer verildi. Haberde, menajer Herminio Menendez'in, Roma'nın Baptista ve Real Madrid'le hiçbir görüşmede bulunmadı ve Brezilyalı futbolcunun halen Real Madrid'in oyuncusu olduğu şeklindeki açıklamalarına yer verildi. Menendez; "Baptista'yı Galatasraray'a gitmesi için ikna etmeye çalışanların olduğunu belirterek, "Ancak şunu söyleyebilirim; Baptista Galatasaray'a gitmeyecek" dedi.

Lincoln transferi ile taraftarlarını coşturan Galatasaray, şimdi de Real Madrid'in 'dünya yıldızı' Julio Baptista'yı transfer ederek dünyayı sarsmaya hazırlanıyor. Futbol A.Ş. Genel Müdürü Adnan Sezgin ve yönetici Haldun Üstünel'in Baptista için önceki gün Real Madrid'le yaptığı pazarlıklar olumlu geçince başkan yardımcısı Adnan Polat da İspanya'ya gitti. Polat, dün İspanya'da Real Madrid Sportif Direktörü Pedja Mijatoviç ile Baptista'nın transferi için son detayları görüştü. Real Madrid Teknik Direktörü Schuster, yeni sezonda Baptista'yı kadrosunda düşünmezken, İspanyol kulübü yöneticileri, Brezilyalı yıldızı bonservisi ile Galatasaray'a satmayı teklif ettiler. 12 milyon euro'dan başlayan pazarlıklarda 9 milyon euro'ya kadar inildi. Galatasaray, Baptista için 9 milyon euro'yu vermeyi kabul etti. Bu paranın 6 milyon euro'sunu sponsor firma Ülker, kalan kısmını Galatasaray karşılayacak. Sarı-kırmızılılar, Baptista'ya da yıllık 3.5 milyon euro verecek.

28 Temmuz 2010 Çarşamba

ŞL 3. Ön Eleme / Young Boys 2-2 Fenerbahçe

Bazı hazırlık maçlarında 10 kişi kalmanın ilerisi için işe yarayacak durumları olabilir. Sezon bir maraton ve bu maraton içerisinde her türlü duruma düşebilirsin. Bu yüzden hazırlık döneminde bütün kombinasyonları denemek gerek. Galatasaray'la oynanan karşılaşmada 10 kişi kalan Fenerbahçe'nin mücadele anlamında iyi işler yaptığını söyleyebilirim ama çok fazla pozisyon verdiler. Hatta oynadıkları bütün hazırlık maçlarında inanılmaz pozisyonlar verdiler. Dolayısıyla Young Boys karşısında da durum farklı olmadı. Özellikle Young Boys'un kanatlarının hızlı oyunculardan olması, sürekli hücumu düşünmesi Fenerbahçe'yi çok zorladı. Zaten Fenerbahçe'nin eksikleri belli. Lugano'nun olmadığı her maçta defansif yönden aksaklık yaşanıyor. Lugano'nun da partneri Bilica. Bilica lider vasıflı bir futbolcu değil, yani Lugano olmadığında onun da sıradan bir stoperden farkı kalmıyor. Bu durumlarda Edu ne kadar değerli bir stoperdi diyesim geliyor. Defansta lider özellikleri bulunan bir futbolcu olmadığı için o bölgede organizasyon sıkıntıları yaşamak doğal.

Anlaşılan bu sezon 4-4-1-1 yerine 4-2-3-1 oynanacak. Stoch ve Dia transferini de zaten buna yoruyordum. Stoch bu maçta da kalitesini gösterdi. İyi bir santraforu olmayan ve sürekli rakip baskısını üzerinde hisseden Fenerbahçe'yi hücuma taşıyan, oyuna hız taşımaya çalışan ve yetenekleriyle Young Boys kalesinde tehlike yaratan bir isim oldu. Attığı golün de enfes bir gol olduğunu eklemek gerekiyor. Stoch dışında Fenerbahçe'nin hücumda da çok verimli olduğunu söylemek güç. Alex durgun kaldı, Kazım zaten başka alemlerde. Ancak Emre Belözoğlu ileri çıktıkça bazı varyasyonlara girildi. Burada da sürekli söylenen santraforun artık takıma katılması gerektiği sonucu çıkar. Fenerbahçe 10 kişi kaldığında da takımın mücadele gücü arttı ama maçın sonlarına doğru aynı hatalar devam etti. Eğer bugün beraberlik geldiyse Volkan ve şansın büyük faktörü oldu. Umarım bu Young Boys olayı zamanında Dinamo Kiev ön elemesine benzemez. O zamanda transferleri yapılmamış, yeni bir sistem deneyen Fenerbahçe vardı. Şimdi de durum aynı.

İnönü'nün Fethi

Beşiktaş transfer şovlarına devam ediyor ve hala yeni bir bomba peşindeler. Anlaşılan bu transfer döneminde Beşiktaş'ı sıklıkla konuşmaya devam edeceğiz. Bu stadda sözleşme imzalama olayını da Avrupa'da çok görürdük ama bunu ülkemize getiren Fenerbahçe olmuştu. Roberto Carlos transferiyle müthiş bir gövde gösterisi yapmışlardı ama Mehmet Topuz transferinde de stadyumu kullanmaları çok iyi bir göndermeydi. Beşiktaş'ta Mehmet Topuz konusunda polemiklere girmekten Guti, Quaresma transferlerine terfi etmiş durumda.

Bu resimde de Yıldırım Demirören'in büyük başkan söylemlerine bir adım daha yaklaştığını görüyorum. Quaresma stada tekrar girebilmenin anahtarıydı, Guti ise kapıyı iyice açtı. Ama ben Beşiktaş taraftarının sağduyulu olduğuna inanıyorum ve bu transerleri alkışlamalarına rağmen Demirören'e tepkiye devam edeceklerini de düşünüyorum.

Elano Gelirken

Bu yazının bir de Elano giderken isimli bölümü olacak. Orada da Elano'nun geçtiğimiz sezon boyunca neler yaptığını, beklentilerin ne olduğunu, giderken göstereceği faydayı konuşuruz. Şimdi konuşulacak konu ise Elano'nun İstanbul'a gelişi.

Bildiğiniz gibi Brezilya finale kadar yürüyüp, kupayı kazandığından Elano'ya tatil için izin verildi ve Lugano'dan bile bir hafta sonra dönme imkanı tanındı. Çünkü çok yoruldu, bütün maçlarda forma giydi, şampiyonluğa yürüdü. Tabii bir de geçtiğimiz sezon Galatasaray, Avrupa Ligi'ni kazanırken Sneijder, Robben misali takımın bir numaralı futbolcusu oldu. Bu yüzden geç dönmesinden, kampa katılmamasından doğal bir durum yok. Şimdiden neden geç geldin, hiç gelmeseydin gibi yakıştırmalar yapmayalım.

Sakatlık durumunu da bahane edebiliriz. Çok iyi iki maç çıkardı, sakatlandı oynayamadı falan. Ama çok büyük bir sakatlık durumunun olduğunu düşünmüyorum, olsaydı zaten Brezilya onu çoktan evine gönderirdi. Geçen süreçte de sakatlığının da düzeldiğine inanıyorum. Ama kulübün de gereksiz yere verdiği bu tavizler sonradan başımıza çorap örüyor. Şimdi Elano geldi, kampa katılmadı, onu son olarak sakat bıraktık derken ligin 2-3 haftasına kadar oynayabileceğini düşünmüyorum, tabii Galatasaray da kalırsa. Zaten gündemde transferi var, sağolsun Dünya Kupası'nda oynadığı iki maç iyi piyasa yaptırdı, Elano'dan da büyük ihtimalle 10 milyon avro civarında bir para kazanırız. Bu Elano gelirkenin hikayesi olsun, işin teknik analizine, yok şu bölgede oynasa iyiydi, orta sahanın sağı falan olayına diğer yazıda gireceğim. Bende Elano eğer doğru sistemde doğru noktada başarılı olacağına inanıyorum ama takıma bu kadar geç katılması, gözlemlenen Dünya Kupası yatışını unutmam.

Luksa Andric Galatasaray' da

Uzun zamandır pivot bölgesine bir takviye yapılacağı söyleniyordu ve Luksa Andric transferi gerçekleşti. Uzunlar konusunda da eldeki alternatiflerin bayağı geliştiğini söyleyebilirim. Ayrıca oyuncunun yaşına baktığımda da yeniden yapılanma izleri devam ediyor. Berkan geldiğinde bizlere detaylı bilgileri verecektir, şimdilik biz Galatasaray.org'un oyuncu tanıtımıyla yetinelim.

Bilgi: Luksa Andric

29 Ocak 1985 günü Hırvatistan’da dünyaya gelen Luksa Andric, basketbol kariyerine ülkesi takımlarından Dubrovnik’te başladı. 2001-02 sezonunda Dubrovnik ile profesyonel olan genç oyuncu, kısa süre içerisinde seviye atlayarak Hırvatistan’ın en önemli basketbol kulübü Cibona Zagreb’e transfer oldu. Andric, kariyerinin yeni aşamasında ilk olarak Cibona Zagreb U-18 Takımı’nda forma giydi. Takip eden iki sezon için ise KK Dubrava Zagreb takımında kiralık olarak mücadele etti.


Hırvat oyuncu, 2005-06 sezonundan bu yana A Takım bünyesinde bulunduğu Cibona Zagreb ile kariyerinin en başarılı yıllarını geçirdi. Hırvatistan Ligi’nde dört defa (2005-06, 2006-07, 2008-09, 2009-10) şampiyonluk yaşayan Andric, son beş sezondur Euroleague seviyesinde forma giyiyor. Uzun boyu ve pota altındaki etkinliğiyle dikkatleri üzerine çeken Andric, 2009-10 Euroleague sezonunda maç başına 9,4 sayı ve 4,5 ribaund ortalamalarıyla oynadı. 2009 senesinde İtalya’da düzenlenen ve final maçında Yunanistan’ı 72-60 mağlup eden Hırvatistan’ın şampiyonluğa ulaştığı Akdeniz Oyunları’nda forma giyen genç pivot, Euroleague kariyerindeki en skorer maçını ise 24 Ekim 2007 günü Efes Pilsen’e karşı (19 sayı) çıkardı.

Sihirbazlıklarıyla Mı, Galatasaray Duruşuyla Mı?

"O gün geldiğinde uzun saçlı koruyucu başa geçecek ve gökyüzünden yıldız yağacak; mor renkli bir kasırga tüm dünyayı etkisi altına alacak ve tüm tarlalar bahçeler tarumar olacak''

İşte o adam dün itibariyle bütün görevlerinden istifa ederek Galatasaray'a veda etti. Belki günün birinde başkan olarak geri döner veya bir başka yönetim listesine girerek tekrar yönetici olur. Bunu bilemeyiz ama bu tip örnekleri de yıllar boyunca çok yaşadık. Böyle kavgalar, ayrılıklar, küskünlükler, tekrar barışmalar olacaktır. Burada önemli olan Galatasaray'ın ayakta kalması, bu tip durumlardan en az şekilde zarar görmesidir. Çünkü herkes gider yine Galatasaray ayakta kalır.

Yine de Haldun Üstünel'in istifası çok üzücü bir durum. O bizden gelme birisiydi, taraftaların da çok sevdiği bir isim olmuştu. Bugünlerde Guti, Quresma gibi transferleri konuşuyoruz ama bundan önceki iki sezonda da Haldun Üstünel'in gerçekleştirdiği transferleri izledik, onu göklere çıkardık ama Jo ve Giovani Dos Santos gibi isimleri de ona bağlayıp, adamı bir anda yerden yere vurmaya başladık.

Önce şunu kesinleştirmemiz lazım. Bazı transferleri teknik heyetin raporu doğrultusunda yaparız, bazı transferleri ise sportif direktör insiyatif kullanarak kendisi yapar. Teknik adama da al bu futbolcuyu oynat der. Haldun Üstünel'in bu tip transferlerini hiç görmedik. Teknik heyetin raporu doğrultusunda, şu adamı alabilirsin dediler o da en inanılmaz isimleri takıma kazandırdı. Bu açıdan çok başarılı bir yöneticidir ama kendisini sportif direktör olarak görmemek lazım. Mesela Carrusca, Barusso, Inamoto gibi transferleri Adnan Sezgin yapmıştır. Teknik heyetin falan da raporu olmadan, sadece yönetici onayıyla.

Ama Adnan Sezgin'i de yerden yere vurmamak lazım, çünkü yaptığı başarılı işler de var. Lincoln'ün satışı zaten başlı başına tez konusu. Ya da Lorik Cana transferi ve bunun gibi önemli başarıları da var. Buna rağmen zamanında yapılan yanlışlar ona büyük bir antipati beslenmesini sağlıyor. Burada anlatmak istediğim ise sihirbazlık olayı bir yere kadar, asıl sihirbazın Galatasaray olduğudur. Haldun Üstünel de transferi yapıyor, Adnan Sezgin de. Şu alınsın diye rapor verilen futbolcu alınır, bu konuda sorun olmaz. İş kendini sevdirmekte, taraftarlarla bütünleşmekte. Haldun Üstünel de bunu en iyi şekilde yaptı.

Bu istifayla da birlikte Adnan Polat sol kolunu kaybetmiş oldu. Sağ kolu bana göre Yiğit Şardan, sol kolu ise Haldun Üstünel'di. Zamanında Alp Yalman & Adnan Polat ilişkisi yerini Adnan Polat & Haldun Üstünel'e bırakmıştı ama gelinen şartlar buna engel oldu. Profesyonelleşme hamlesi, Adnan Sezgin'in yetkilerinin artması, Jo & Giovani olayının Haldun Üstünel'de patlaması ve çok ihtimal vermesem bile Haldun Üstünel üzerinde büyüyen sevginin yönetimin gözünü korkutması. Adnan Polat da sonuçta üzerinde yarattığı sevgiyle bugünlere geldi. Bu işlere çok hakim değilken bile, 9-10 yaşlarımdan bu yana Adnan Polat başkan olsun gibi hayallerim vardı. Aynı durumu da Haldun Üstünel yaşıyordu ama olmadı. İyi bir Galatasaray yöneticisi de tarihe karışmış oluyor, Haldun Üstünel'in duruşunu özleyeceğim, ama Galatasaray'ın menfaatlerine bir durum söz konusu olduğunda da boynum kıldan ince.

İhtimaller Denizi / Fernando Morientes

Zamanının çok iyi golcülerinden birisiydi. Real Madrid'de oynadığı zamanlarda da altın yıllarını geçirmişti. Hatta Morientes'in iyi zamanları, pivot santrafor dediğimiz olgunun evrim geçirmesine dayanır. Günümüzün pivot santraforları sadece hava hakimiyeti ve güçle ayakta kalmıyorlar. Beraberinde birçok özellik barındırıyorlar. Morientes de zamanında böyle bir futbolcuydu. Gerçi hala futboluna devam ediyor ama 34 yaşına geldi ve son Marsilya kariyeri de hiç iyi geçmedi. Real Madrid, Monaco ve Valencia günlerinden çok uzakta.

Marsilya da en son sözleşmesini fesh etmişti ve şimdilerde bir takımla anlaşmadı diye biliyorum. Morientes'i yazma sebebim ise yeni bir yazı dizisine başlıyor olmam. Geçmiş yıllarda adı neredeyse her sezon Galatasaray'la geçen ama bir türlü transferi gerçekleşmeyen futbolcuları anacağım. Böyle bir yazı dizisine de başlayınca da ilk olarak Morientes'e değineyim dedim. Çünkü 20-25 gün önce bile hala bu adamı Galatasaray'a ilişkilendirenler oldu. Geçmişte Morientes bizi istemiyormuş ama şimdi de Galatasaray'ın Morientes'i istememiş. Zamanında da geliyor, geldi, yarın İstanbul'da, Galatasaray'a hayır diyemedi tarzında haberler vardı. Özhan Canaydın bile Morientes'le anlaştığını, uçak biletinin hazır olduğunu ama son anda futbolcunun vazgeçtiğini söylemişti. Asılsız bir transfer öyküsü değil aslında ama çok eskilerde kalmış bir hikaye. Kendisini bir türlü Galatasaray'da göremedik, gözümüz açık gidecek. Bende Morientes ile ilgili çıkan her haberi ekleyemedim ama çeşitli zaman dilimlerinden haberleri paylaşayım dedim.


Forvet arayışlarını sürdüren Galatasaray; Oliveira transferinde yeniden çıkmaza girince rotasını Valencia'lı Fernando Morientes'e çevirdi. Sarı-kırmızılı yöneticiler, Özhan Canaydın döneminde de almaya çalıştıkları İspanyol forvet için müthiş bir atak başlattılar. Kariyeri 'gol krallıkları' ile dolu olan Morientes'in, yönetici Haldun Üstünel ve Futbol A.Ş. Genel Müdürü Adnan Sezgin'e "Şartlarda anlaşırsak G.Saray'a gelebilirim" dediği öğrenildi. Aslan'ın bu transfer için 10 milyon euro'yu gözden çıkardığı belirtildi.


Galatasaray sonunda Morientes'e kavuşuyor. Uzun süredir İspanyol golcü ile yakından ilgilenen ancak bir türlü bu transferi bitiremeyen sarı-kırmızılılar bu defa mutlu sona çok yakın. Liverpool ve Valencia'nın ardından Marsilya'nın yolunu tutan ancak Fransa'ya uyum sağlamakta zorlanan golcü oyuncu, İspanyol basınına iki yıl daha futbol oynamayı hedeflediğini ve kariyerini kendisini çok isteyen Galatasaray'da noktalamak istediğini açıkladı.


Başkan Özhan Canaydın'ın taraftara sürekli olarak kaliteli bir golcü alıp transferi kapatacağız vaadleri gerçek oldu... Galatasaray bonservisi Valencia'da bulunan Morientes ile anlaştı. Sarı-Kırmızılı camiayı heyecanlandıran transferi ****, spor severlere haber bülteninde son dakika gelişmesi olarak verdi. Galatasaray bonservisi Valencia'da olan İspanyol golcü Morientes ile her konuda anlaştı.


Galatasaray, santrfor transferine son noktayı koymaya hazırlanıyor. Sarı - kırmızıların uzun süredir peşinde oldukları İspanyolların ünlü golcüsü Fernando Morientes için İspanya'ya gittikleri öğrenildi. Yönetici Haldun Üstünel'in Morientes'in kulübü Valencialı yöneticilerle bir araya gelerek anlaşma zemini arayacağı belirtildi. *****' de yeralan habere göre Galatasaray'ın 32 yaşındaki golcüye yıllık 3 milyon Euro vermeyi kabul ettiği de ileri sürüldü.


Kewell ve Meira transferleriyle Avrupa'nın dikkatini üzerine çeken Galatasaray, İspanyol golcüyle de prensip anlaşmasına vardı.Şampiyon kadroyu Harry Kewell ve Fernando Meira gibi süperstarlarla takviye eden Galatasaray Yönetimi, dünyaca ünlü bir golcüyle de prensip anlaşmasına vardı: Fernando Morientes...

Valencia’da forma giyen İspanyol yıldızla her konuda anlaşma sağlandı. Geçtiğimiz sezonlarda da Cim Bom’un listesine giren, ancak Türkiye’ye gelmeyi istemeyen 32 yaşındaki futbolcu, Cim Bom’un 2 yıllığına önerdiği toplam 6.5 milyon Euro’luk teklife karşı koyamadı. Geçmişte Real Madrid, Monaco ve Liverpool gibi devlerde boy gösteren Morientes’in, Valencia ile yaptığı özel anlaşma da Galatasaray’ın işini bir hayli kolaylaştıracak. Çünkü Monaco’ya giderken kontratına, “İspanya’ya dönersem bonservis bedeli ödemem” maddesini ekleten golcü, Valencia ile el sıkışırken de şu şartı koydurmuş: “İspanya dışına transfer olursam serbest kalırım.” Bir başka deyişle; Cim Bom bu transferi bitirirse, Valencia’ya hiç para ödemeyecek.

27 Temmuz 2010 Salı

Efsane Olabilecekken, Rol Oyuncusu Olmak


Bugünkü konumuz Tracy McGrady ya da artık isminden çok kullandığımız lakabı ile T-Mac. Başlıkta nelerden bahsedeceğimiz az-çok belli oluyor aslında. Bu kadar yüksek beklentiler olan bir adamı, sakatlıkların ne hale getirdiğini konuşacağız.

1997 draftında henüz lise öğrencisiyken, Toronto tarafından 9. sıradan seçilerek Nba' e adımını attı T-Mac. İlk başta işler pek istediği gibi gitmedi. Koç ile yaşadığı sorunlar, takımın berbat performansı, istediği süreleri alamaması derken neredeyse bir yıldızı kaybedecekti parkeler. Ancak bu yeteneğin kaybolması kabullenilemezdi.

Basketbol hayatının en önemli anlarından biri, sorunlar yaşadığı koçun kovulup yerine çok sevdiği asistan koçun gelmesi olmuştur sanırım. Yeni koçu onun herşşeyiyle özel olarak ilgilendi ve bir yıldız olması için elinden geleni yaptı. T-Mac de bu çabaların hakkını verdi ve yeteneğini çok iyi kullanarak, Nba' in en önemli oyuncularından biri olmayı başardı.

Ne yazık ki son yıllarda işler hiç de istediği gibi gitmedi. Önce yapıştırılan ''looser'' damgası. Ardından gelen büyük sakatlıklar basketbol hayatını bitme noktasına getirdi. Belki de Nba' in en büyüğü olabilir denilirken bugünlerde kendine bir Nba takımında yer bulmaya ve herhangi bir takımda rol oyuncusu olmaya çalışması berbat bir duygu olsa gerek T-Mac için. Ne diyelim; bundan sonra sakatlık görmez umarım. Her ne kadar bu yazdığıma kendim de inanmasam da...

T-Mac için işler bir dönem harika gitti. Birçok yıldızın imreneceği bireysel başarılar kazandı. 7 kez all-stara seçilip iki defa Nba Sayı Kralı oldu. Yıllar sonra bile unutulmayacak efsane performanslar sergiledi. Bunların en önemlisini de hala videolarını izlerken büyük zevk aldığım San Antonio maçının son 35 saniyesinde gerçekleştirdi. ''35 saniyede 13 sayı'' Hala yazarken bir yanlışlık olmasın diye kontrol ediyorum. Cidden akıl almaz bir performans.

Mourinho'nun Dayanılmaz Çekiciliği

Bazı futbolcular, sırf teknik adam için transfer yapabilirler. Carvalho da bu isimlerden. Zamanında Mourinho'nun Porto'sunda büyük başarılar kazandıktan sonra, Mourinho'nun Chelsea'ye transfer ettiği futbolculardan birisi olmuştu. O zamanlar Carvalho piyasa yapmış bir isimdi ve Chelsea dışında da çok büyük bir takıma rahatlıkla gidebilirdi ama tercihi Chelsea olmuştu. Sonra Jose ile geçen yıllar derken, Jose'nin yolu takımla ayrıldı ama Carvalho Chelsea ile devam etti. Zaman zaman Jose, Carvalho'yu Inter'e istemişti ama Inter'in çekim gücünün fazla olmaması + Chelsea'nin bu işe yeşil ışık yakmaması sonucunda bu gerçekleşmedi. Şimdi ise Mourinho, Real Madrid'e geçince {sınırsız imkanları da ekleyelim} Carvalho, Real Madrid'e koşa koşa giderim demeye başladı ve bir anda Real Madrid'i Dünya'nın en iyi kulübü ilan etti. Sözlerine Mourinho'ya olan saygısını belirttiğini eklemek lazım. Zamanında Robben'i hatırladım da, Real Madrid kendisini istediğinde takımdan ayrılmak adına büyük çaba vermişti ve başarmıştı. Carvalho'nun da bunu başarabileceğini düşünüyorum. 32 yaşında ve bir stoper olarak kariyerinin en üst zamanlarını yaşıyor. Real Madrid'in de stoper konusunda iyi alternatifler yaratması şart. Ben bu transferin gerçekleşeceğini düşünüyorum.

Diğer bir gündem ise Maicon ama futbolcunun önündeki yüklü bonservis engeli Real Madrid'i düşündürüyor. Söz konusu Cristiano Ronaldo, Kaka gibi isimler olunca paradan kaçınmayan Real Madrid'in Maicon için temkinli yaklaştığını görünce şaşırmıyorum. Çünkü Sergio Ramos gibi bir sağ bekleri var ve bu paralara yeni bir sağ bek almak soru işareti. Eğer Maicon gelirse Ramos da stopere geçecektir ve bu durum İspanya Mili Takımı'nı bile derinden etkiler. Mourinho da bu konuya atıf yaparak, Ramos'un Dünya'nın en iyi stoperlerinden birisi olabileceğini söylemiş. Tipik Mourinho felsefesi diyorum, bir futbolcuyu motive etme konusunda üstüne yok. Aslında Inter de Maicon'dan kurtulmak istiyor, çünkü sürekli transferle gündeme gelen ve önemli bir piyasası olan bir futbolcu. Adı çok sık Real Madrid'le geçtiğinden ve Inter'in geçen sezon yakaladığı başarıları düşünerek Maicon üzerinde bir doygunluk olabilir. Bu açıdan da transferin gerçekleşmesi özellikler Inter açısından çok önemli. Ama şunu diyebilirimki, Jose'nin ardından Inter'in toparlanmasını çok zor görüyorum. Umarım Chelsea gibi Jose'nin mirasını en iyi şekilde kullanırlar diyeceğim ama Benitez sistemi değiştireceğini söylüyor. Benitez gibi bir teknik adam kendine Mourinho'nun mirasını yedim dedirtmez. Premier Lig zamanlarında yaşadıkları kavgaları unutmadık. Ayrıca son Liverpool maceralarının ardından da Benitez'in kendisini kanıtlamaya ihtiyacı var.

O da Geldi Geçti / Özgür Can Özcan

Galatasaray'ın 87/88 kuşağı üzerine konuşacak çok konu var. Temelini Galatasaray'lı isimlerin oluşturduğu, Türk futboluna büyük hizmetler etmesi beklenen kuşak. Hatta bu jenerasyon genç takımlarda da Abdullah Avcı yönetiminde çok önemli işler yapmıştı. Sonra ise bu futbolcuların yüzde 80'i bugünlerde kayıp. Özellikle Galatasaray'lı olanlar yaprak dökümü misali dağılıyorlar. Gittikleri takımlarda genelde Süper Lig'in aşağısında olan liglerde oynuyor. Bunun son örneği de Özgür Can Özcan oldu. Hakan Şükür'ün ''Özgür Can benim veliahtımdır'' dediği günleri hiç unutmuyorum. Gerçi kim Hakan Şükür'ün veliahtı olarak gösterilse, o potansiyelin yüzde %5'ine bile ulaşamadı. Özgür Can da bu potansiyele ulaşamayan isimlerden birisi.

İlk olarak Hagi, Özgür Can'ı A takıma çıkarmıştır. 2005 yılında Arda, Aydın Yılmaz, Uğur Uçar, Ferhat Öztorun gibi isimler A takımla idmanlara çıkmaya başlamışlardı ama şans bulanı pek olmadı. Özgür Can da bu futbolculardan birisiydi. Bir sonraki yıl ise Gerets, Özgür Can'a birkaç maçta da olsa şans vermişti ama Özgür Can genelde paf takımında boy göstermeye devam etti. Sonra Uğur Uçar ile beraber Kayserispor'a kiralık verildiler, her iki futbolcu da bu takımda çok olumlu işler yaptı ve Kalli takımın başına geldiğinde de yeniden A takımda yerlerini aldılar. Hazırlık kampı iyi geçti derken ise Uğur Uçar sakatlanana kadar ilk 11'de yerini aldı ama Özgür Can sezon içerisinde sadece 1-2 maçta boy gösterebildi ve Sakaryaspor'a kiralık gönderildi. Rijkaard da ilk sezonunda hazırlık kampında Özgür Can'ı denemesine rağmen kadroda düşünmedi ve bu sefer Çaykur Rizespor yolu tutuldu. Çaykur Rizespor'da da Özgür Can'ın iyi bir sezon geçirdiğini söyleyemem. Hatta çok sorunlu bir dönem yaşadı, idmanlarda taraftarlar bile bu futbolcuyu kovaladı. Şimdi ise Özgür Can'ın 250 bin lira karşılığında Adanaspor'a satıldığı açıklandı.

22 yaşına geldi ve artık kendini göstermesi adına son bir fırsat var. Yoksa dibe doğru gidişatı tüm hızıyla devam edecek. Adanaspor'da bu arada Galatasaray'ın 87/88 jenerasyonunu toplamaya devam ediyor. Bu o jenerasyondan transfer ettikleri üçüncü isim oldu. Bu durum da o futbolculara ne kadar güvendiklerinin göstergesi. Özgür Can Özcan uzun boylu, güçlü fizikli ama bir o kadar da ağır bir futbolcu. Yıllar içerisinde de futbolu gelişim göstermedi. Umarım kendini bulur, potansiyelini bizlere gösterebilir.

Rafael Marquez Avrupa'dan Uçarken

Bu yazı New York Knicks senelerdir bekliyordu, en ince detayına kadar planlamalar yaptı. Tek hayalleri ise LeBron James'i takımda görmek, olmadı Wade, Bosh gibi isimlerle de idare etmekti. Bütün bu planları ise LeBron bozdu, hepimiz onun büyük şehir çocuğu olduğunu, egolarını yenemeyeceğini ve paraya gideceğini düşünüyorduk ama Miami'ye yani Wade'nin çöplüğüne gideceğini tahmin edemedik. LeBron'un para yerine şampiyonluğu kolay yoldan kazanmak istemesi Knicks'in hayallerini de suya attı. Ama bir New York takımı varki, Knicks'in hayallerini futbolda gerçeğe dönüştürmek üzere. Önce Henry'i kadrosuna katan New York Red Bulls şimdi de Rafael Marquez'i takıma katmak üzere. Zaten Marquez'in takımdan ayrılmasını bekliyorduk, çünkü bu saatten sonra forma şansı bulması çok zor ama hala Avrupa'nın üst düzey bir takımında oynayacak durumu vardı. Buna rağmen o LeBron gibi yapmadı ve paraya doğru koşuyor.

Barcelona bu adam için 6-7 milyon avro gibi bonservis ücreti belirlediğinde benim hayallerim suya düşmüştü bile. Popescu'dan bu yana tek hayalim Marquez'in birgün Galatasaray'a gelip, formayı giymesi olacaktı ama hayaller suya düştü. Rijkaard'ın gelişi ve Marquez'in de Barça'da düzenli forma şansı bulmaktan uzaklaşması falan derken bu transfere gerçekten inanıyordum ama olmadı. Tek sevindiğim nokta ise Marquez'i beklerken, Neill ile tanıştık ve onun da karakteri Galatasaray forması altında efsane olmaya yönelecek cinsten. Yine de gözler Marquez'i Galatasaray forması altında izlemek isterdi, şu bloga Rafael Marquez Galatasaray'da yazmalıydı. Gerçi bu transferde henüz kesinleşmedi ama Marquez kariyerine ya Amerika ya da Meksika'da devam edeceğini açıklamış. Anlaşılan ben Barcelona görmüşüm arkadaş, gerisi beni kesmez diyor. Saygı duymak lazım.

Yıllardır defansta top tekniği lazım, iyi top çıkarmak lazım falan der dururuz. İşte pasın babası Marquez'in güzel bir videosu;

İki Kaptanın Ardından


Bu defa konumuz Galatasaray Erkek Basketbol Takımı. Uzun zamandır Galatasaray çatısı altında bulunan ve takımın kaptanlığına kadar yükselen iki oyuncumuzun takımdan ayrılışını konuşacağız.

İlk olarak Tufan Ersöz ile başlayalım. Tofaş' ta oynarken pek haz etmediğimiz bir oyuncu idi aslında. O zamanlar rakipte olduğu için hareketleri antipatik geliyordu doğrusu. Daha sonra formamızı sırtına geçirdiğinde harekentlerinde ne kadar samiimi; ne kadar içten bir Galatasaraylı olduğunu öğrendik. İlk sezondan itibaren en sevdiğimiz oyunculardan biri oldu. Kaptanımız dedik; bağrımıza bastık.

Tufan ile kimyamız çok iyi uymuştu. Tuttuğu takımın formasını giymesi ona ekstra motivasyon oluyordu ve her maç elinden geleni yapıyordu. Ne yazık ki daha sonra şanssızlıklar Tufan' ın yakasını bırakmadı. Art arda geçirdiği sakatlıkların ardından neredeyse yürümekte daha zorlandığını duyduk. Tam iyileşti bu sezon istediğimiz Tufan dönecek derken; bu defa da patlak veren forma skandalı nedeniyle basketbola ara vermek zorunda kaldı. Ne yazık ki bu spora bu kadar ara veren bir ismin toparlanması çok kolay olmuyor. Umarım Tufan yeni forması ile beraber özlenen günlerine dönecektir.

Murat Kaya' ya gelirsek; hiçbir zaman taraftar ile arası pek iyi olmadı. Taraftarlar daima Murat' ı ruhsuzlukla suçladı. Benim de aklıma Murat deyince ilk olarak; sonlarına büyük bir heyecanla girilen Beşiktaş Cola Turka-Galatasaray maçında, benchi çeken kameraya takılan Murat' ın esneme görüntüsü gelir. Bana göre de maça kendisini veremiyor. Geldiği yıldan beri patladı, patlayacak, bu sene onun senesi olacak denir durur ama bir adım ileri gittiğini göremedik, aksine sürekli gerileyen bir performansı var bana göre.

Tufan Ersöz' ün ceza alması ile takımın kaptanlığına yükselmişti Murat Kaya. Bu karar da epey tartışıldı. Kaptanlığa yükseldiği sezonun ardından da Galatasaray ile yolları ayrılıyor. Kanser etmişliği çoktur Murat' ın bizi ama yine de yolu açık olsun. İzmir' de başarılar...

26 Temmuz 2010 Pazartesi

2010-2011 Sezon Formaları {Lyon}

Yok valla şaka değil. İlk gördüğümde ben de inanamadım ama. Bu da güzel bir itiraf olsun benden. Pembe bir şey olacak ve sen beğenmeyeceksin deseydi biri bir gün, işine bak sen der postalardım. Ama hayat işte. İnsana asla yapmam dedirten şeyleri yaptırıyor. Lyon forması da bu istisnalardan birisi. Aslında Lyon Umbro ile anlaşmalıydı formalarda. Ama 2009 Ağustos'unda Adidas ile anlaştı. Hay anlaşmaz olaydı! Adidas'ın bu seneki formaları hepimize şaka gibi. Korkuyorum, çünkü benim takımımın formasını da Adidas hazırlıyor. Gerçi formalar az çok belli gibi de, bir son dakika golü yemeyiz inşallah.

Sade formaları genelde beğenmem, takip edenler bilir. Bu forma sanırım gelmiş geçmiş en hareketli formalardan birisi. Ne yalan söyleyeyim gözüm biraz sadelik arıyor artık. Bu bordolu pembeli forma Lyon'un 3. forma dediğimiz alternatif forması. Tanıtımlarında çokça kullanmışlar. Burdan şunu anlıyorum; formayı beğenen kişi çok olacak. O zaman bende bir anormallik olabilir. Bak mesela antrenman formaları var. Bu formayı düşünün, ama ortasındaki pembe figürler olmadan. O kadar hoş olmuş ki.. Fakat aynı şeyleri formaları için söyleyemeyeceğim. Kusura bakmasın kimse.

ps: Formanın fotoğrafını ilk gördüğümde su içiyordum. Formalar sayesinde monitörüm serinledi. Resmen yıkadım monitörü :))

İç saha forması sabittir Lyon'un. Birçok takımda da olduğu gibi.. Mavi ve kırmızı birer şeritle süslenen beyaz formanın omzundan artık 3 mavi çizgi geçiyor. 3 Adidas çizgisi.. Betclic reklamıyla birlikte hazırlanmış forma. Fakat bildiğim kadarıyla bazı maçlarda alkol ve bahis sitelerinin reklamlarını kullanamıyorlardı formalarda. Hangi maçlardı onlar yahu?.. Neyse devam edeyim ben. Formanın altındaki şort da beyaz kullanılmış. Acaba mavi yada kırmızı olsaydı.. Yok yok beyaz kalsın iyidir sade olması :))

Son olarak da elbette deplasman forması. 3. forması kadar kötü bir forma daha. Mavi ve kırmızıyı hangi mantık yakıştırıp forma yapar anlam veremiyorum cidden. Sanırım Manchester United formalarından sonra bu sezon hiç hazetmediğim ikinci forma bu formalar olacak. Lyon'un forması da tıpkı Man U gibi fiyaskoyla sonuçlanmış. Geçmiş olsun. Yeni sezonda başarılar dilerim..
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir