Kulüp takımları sürekli maç yaptığından belli bir sisteme oturtarak istediğiniz kıvama getirebilirsiniz. Ama milli takımlar düzeyine geldiğinde olay, ki özellikle Türkiye'de, maalesef işler sistem kurmayla yürümez, yürümüyor. Sistem ancak içine bir parça da duygusallık katılırsa iş görüyor. Yoksa Hiddink&Türkiye birlikteliğinde olduğu gibi, şiddetli geçimsizlik olarak erkenden sona eriyor. Türkiye biraz bireysel yeteneğin de üzerine yattı itiraf etmek gerekirse. Arda'nın attığı son anlarda gelen goller, ite kaka da olsa play-off'lara çıkmaya yetti. Peki ya sonra? Sonrası olmadı işte. Tüm takımın yükünü, tek bir oyuncunun üzerine yüklerseniz, o oyuncu şirazeden çıkıyor. Takım olmak demek tüm o yükün eşit olarak paylaşılması demektir oysa... İş yine dönüp dolaşıp yanlış kadro seçimine geliyor ister istemez. Yukarıdaki kadrodan Sinan'ı, Ömer'i, daha sonradan oyuna giren Gökhan'ı, ilk maçta hatta taa grupların başından beri takımda görebilsek, Hiddink biraz işin içine duygusallık katabilse, şimdi ne durumda olurdu acaba 2012'deki yerimiz?
Gelelim vedalaşma kısmına. Hiddink ile yollar ayrıldı yanlış değilsem. Lütfi Arıboğan dün gece "Hiddink ülkesine döndü fakat henüz konuşmadık" falan dese de, bu işin bittiğini cumadan beri konuşuyoruz aslında. Hatta bize göre, yerine gelecek olan isim bile belli; Abdullah Avcı. Açıklama ne zaman yapılır, Abdullah Avcı mı gelir, gelirse neler yapar hepsini zaman gösterecek. Hiddink'le kimyamız tutmadı. Yolu açık olsun. Takdir ve alkışlar ise Sleven Bilic'e gidiyor. Genç Hırvat takımının genç hocası olarak çok güzel işler yapıyor ve yapmaya da devam edecektir mutlaka. 2012 Avrupa Şampiyonası'nda kimlerle karşılaşırlar bilmem ama, rakiplerine soğuk terler döktürecekleri kesin. Biz mi? 2014 Dünya Kupası'nı hedefliyoruz ve her turnuvanın başında olduğu gibi, bu turnuvadan önce de "2002 ruhunu", "2008 ateşini" yeniden canlandırmak için müthiş bir yapılanma içine giriyoruz!!! Sahi bu filmi kaçıncı seyredişimiz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder