29 Nisan 2016 Cuma

Hepimiz Podolski'yiz, Bursaspor 1-1 Galatasaray


Galatasaray'ın bu sezon oynadığı en iştahlı maçlardan biri. Takım ısrarla pas yapmaya, topa sahip olmaya çalışınca özüne dönmüş oluyor. Hep diyorum, bu takım savunarak kazanamaz ve yediğinden fazlasını atmaya çalışmak zorunda. Bursaspor karşısında bu vardı, hücum düşünen, hücum uğruna risk alan bir takım. Kaybedebilirdik de, her iki taraf da birbirini cezalandırabilirdi, öyle bir ortam vardı ama Galatasaray açısından bakınca son haftaların en iştahlı hücum performansı.

Hamza Hamzaoğlu'nun "maçın hakkı bizim kazanmamızdı" söylemine katılmıyorum, kazanabilirlerdi ama Galatasaray'a daha çok bakan bir maçtı. Bursaspor 1-0 öne geçene kadar iyi bir Galatasaray izledik, topa sahip, hücumu düşünen. Özellikle de rakip defansın arkasına sarkıttığımız isimlerle, tek noksan pasın şiddeti ve zamanlama. Bunu ayarlayamadık, devamında Bursaspor cezayı kesti. Batalla'nın etki ettiği tek an var, o da golün asisti. Galatasaray'da böyle bir isim bugün yoktu. Açık alanda Stoch da etkiliydi, durduramadık, o anlamda şanslıydık. Jem Karacan'ı beğenmeyiz o ayrı da o tarzda bir isim bugün Galatasaray'da yoktu, orta sahada rakibi hiç bozamadık. Maçın en çok ikili mücadele kazanan ismi Jem Karacan, inanılmaz değil mi?

İkinci yarı ise farklı. Golü erken bulmak avantajlı oldu, bu sefer Bursaspor da galibiyet adına gelmek istedi, bu da büyük açık alanlar oluşturdu. Gole değinmek lazım, uzun zaman sonra çalışılmış bir duran top organizasyonu gördük. Açık alanlarda ise cezayı doğru kesemedik, pozisyonlara rağmen. İlk yarıda kötü olan Olcan Adın ikinci yarıda toparladı mesela, etkiliydi. Podolski işin içine biraz daha dahil olmaya başladı ama Selçuk İnan tek kalıyor, kullanamıyoruz. Emre Çolak'ı kanatta izlemek lazımdı, orta saha göbeğinde değil. Daha da organize gelebilirdik ama Yasin Öztekin'in üstün çabasıyla maç berabere bitti, çok rahat bir galibiyet imkanı varken.

Televizyonlarda Podolski haksız, Yasin Öztekin doğru yaptılar diyorlar ki inanamıyorum. Podolski'nin tepkisi çok yerinde ve doğru. 250 metre topu sürse, topu oraya taşıyan isim olsa ne olacak, şut atma imkanı mı tanıyor, daha müsait bir arkadaşı varken. Podolski kendini çok güzel kaçırdı, yapılması gereken önüne topu bırakmak ve öne geçmek ama kaleye saçma sapan bir şut izliyoruz. Devamında da Podolski'ye bilerek pas atmama dönemi, son 10 dakika böyle geçti. Hata bizim tabii, Yasin Öztekin'i bu noktaya biz taşıdık. Egosunu biz okşadık, 7 numarayı giydiğinde de kendisini ulaşılmaz bir kanat oyuncusu zannetti. Hata başta benim.

Deplasman kabusu bitebilirdi, bitmedi. Riekerink'i suç bulmak istemiyorum, deniyor elinden geldiğinde ve bazı anlamsız ısrarlarına rağmen. En azından hücum oynuyoruz, pas yapmaya çalışıyoruz. Takıma bu aşılandı. Kanatlarda Sinan Gümüş gibi bir isim bugün sahada olsa rahat bir galibiyet mümkündü, öyle anlatayım.

Herkes Gider Reus Kalır Diyoruz, Umarım O da Veda Etmez


Mario Götze'yi Dortmund tribünleri yuhalar, büyük de bir bonservis getirmesine rağmen. Nedeni ise Dortmund'un Şampiyonlar Ligi yürüyüşüne ihanet etmesi, yarı yolda bırakması. Götze o anlaşmayı sezon sonunda da yapabilirdi, belki bu sayede finalde oynar ve kupa gelirdi, bilinmez.

Lewandowski ise alkışlarla uğurlandı, bir lira bonservis getirmemesine rağmen. Çünkü hep dürüst davrandı, beni şimdi satın yoksa sezon sonunda bedavaya gitmek durumunda kalacağım diyerek. Dortmund'a büyük katkıları oldu, taraftar da bunu unutmaz. Bu anlamda yeri ayrıdır, öyle de kalır. Keşke gitmeseydi tabii, orası ayrı.

Son olarak Hummels. Onun durumu başka. Bayern Münih altyapılı bir futbolcu, zamanında yetersiz diye Dortmund'a gönderildi ve Klopp'un elinde Dünya'nın en iyi stoperlerinden birine dönüştü. Zamanla da takımın lideri oldu ama belli ki Hummels'in bir yerlerinde "Bayern Münih'e şu kadar bonservisle geri döneceğim ve yeni bir hikaye yazacağım" düşüncesi var. Bu yüzden Bayern'e gitmek istiyor, bunu da şimdiden açıkladı ve gidecek. Üzgünüm, gitmesini istemezdim onun ayrılığı benim için farklı. Çünkü o takımın lideri, kaptanı. Böyle olmamalıydı.

Tuchel haklı, bu şartlarda yarışmak zor. En büyük rakibiniz sizin en iyi futbolcularınızı çekip alıyor, ses dahi çıkaramıyorsunuz, kadere razı oluyorsunuz. Bu ortamda nasıl mücadele edebilirsiniz ki? Şu fotoğraftan üç futbolcu Bayern forması giyiyor, hatta Guardiola kalmış olsa İlkay Gündoğan'ı da o formayla görüyor olurduk.


Herkes gider Reus kalır diyoruz, umarım o da veda etmez. Direnen bir tek o kaldı, Dortmund'la sözleşme yeniledi ve Bayern'e gitmeyeceğini de dile getiriyor. Hummels'in hikayesine benzer bir öykü o da, zamanında yetersiz diye Dortmund'dan yollandı ama büyük bir bonservis karşılığında geri döndü. Şimdi bana "o zaman Hummels'e neden saygı duymuyorsun" diyebilirsiniz ama o lider, kaptandı. Şu takıma biraz vefa duyulmasını istiyorum, sadece o..

Şu An Trabzonspor'dan İsteyeceğim Tek İsim Olurdu


Erkan Zengin'in sözleşme feshinin ardından Galatasaray'la haberleri çıkmaya başladı ki elbette şaşırmadık. Ben hala Çin, Katar tarzı ülkeler diyorum, 1.1 milyon avro gibi bir alacak bırakılmış çünkü. Mutlaka çok daha iyi bir teklif aldı ki, bu paradan vazgeçmek kolay değil. Ama futbol aklını yitirmiş Galatasaray'ın da 29-30 yaşındaki Erkan Zengin'i alması şaşırtmaz. Gençleşme diyorlar ya, alın size gençleşme diyerek.

Neyse, konu o değil. Trabzonspor'un kadro dışı bıraktığı, yani gözden çıkardığı bazı isimler var. Bu isimlerden biri de Cavanda. Şu an Trabzonspor forması giyip Galatasaray'da isteyebileceğim tek isim. Sezon başında çok makul rakamlara Trabzonspor'un bu transferi yapıp Galatasaray'ın görmemesine de çok sinirlenmiştim. Sezona da iyi başlamıştı ama Trabzonspor'un gerilemesiyle birlikte Cavanda'yı da unuttuk tabii.

25 yaşında, şu haliyle bile Belçika Milli Takım radarında bir isim. Bonservisinin de kadro dışı kalması itibariyle 1.5 - 2 milyon avro dolaylarında gezeceğini düşünüyorum, o da takassız. Galatasaray'ın bir sağ bek ihtiyacı daha var, Linnes'e alternatif yaratılmak, hatta Linnes'i farklı noktalarda da kullanmak adına (sağ açık, orta saha) bu tarz bir sağ bek gerekli. Kontrolünü kaybettiği an çok ama temposu yüksek bir isim ki Sabri Sarıoğlu, Tarık Çamdal gibi sağ bek alternatifleri olan Galatasaray'a düşünüyoruz. 

Solda Carole & Telles, sağda Cavanda & Linnes'le birlikte en az 5 sene geriye bakılmazdı, hem genç, hem tempo, hem de fizik anlamda birbirini tamamlayan beklerdi ki farklı pozisyonlarda da oynayabilecek isimler. Düşünülmez tabii, böyle bir hamle yapmayayız..

28 Nisan 2016 Perşembe

Schalke 04'ün Döktüğü Yapraklardan Galatasaray'a Ne Kalır?


Bild'in haberine göre Schalke 04'ün Huntelaar, Di Santo, Neustadter, Sidney Sam, Kaan Ayhan ve Avdijaj gibi isimlerle yolları ayırması bekleniyor. Haliyle de akıllara Galatasaray geliyor, acaba hangi isimler bizim için faydalı olabilir? Ben de sevgili dostum Cihan Şerbetçioğlu'na sordum, bu konuda Almanya'dan bakan bir göze ihtiyaç duyduğum için..

Klass- Jan Huntelaar: Usta bir golcü, bundan kimsenin kuşkusu yok. Golü koklaması, fırsatçılığı, gol koşuları dünyada sayılı bir isim ama sakatlık sorunlarıyla da uğraştığını söylemek lazım, yaş 32 oldu. Geçmişte de az pres yapan biriydi, şimdilerde ise iyice ekonomik oynamaya başladı ki Galatasaray'a gelmesi durumunda Sneijder, Podolski gibi isimlerin yanında Huntelaar'ın de defansif yükünü çekmek gerekecek. Bu sezona baktığımızda da hedef maçlarda müthiş işler yaptı, kalan maçlarda ise son derece ekonomik oynadı. Eğer Çin pazarı işin içine girmezse şu an için tek talibi Ajax, onların da maaş tabanı belli. Schalke 04 yıllık ücreti fazla olduğu için kendisiyle yolları ayırıyor ve bonservis bile istemeyebilir.

Franco Di Santo: İngiltere kariyeri hayal kırıklığı olmuş ama Werder Bremen'de kendisini bulmuştu. Schalke 04 onu 6 milyon avro gibi bir rakama almıştı, bu anlamda pahalı bir hamle olur ki yıllık ücreti de 2 - 2.5 milyon avro arasında konuşulur. Huntelaar benzeri bir isim, onun kadar usta değil ama daha hızlı bir futbolcu. Bu anlamda 3 yıl önceki Burak Yılmaz'a benzer. Sıkıntı ise Huntelaar'la birlikte olmaması, bu ikili birbirini tamamlayamadı. Yedek bıraktıklarında da sorun oldu ve ayrılık kararı aldılar. Werder Bremen'de parladığı dönemde 4-4-2 oynuyorlardı, Schalke'de ise durum çok daha farklı.

Roman Neustadter: Aslında Fabian Ernst demem yeterli olur ama yine de bu kadar kısa kesmeyelim. Pis işleri yapan bir orta saha, tabir-i caizse "hamal" diye nitelendirilen isimlerden. Çok koşar, mücadele eder, fazla teknik değildir ama basit oynar, fazla hata yapmaz. Bu anlamda tam bir görev adamı. Sözleşmesinin bitiyor olmasından ötürü de değerli bir isim, Galatasaray'da görmek isterdim ama EPL pazarının bu tarz isimleri sevdiğini düşünüyorum. Normal şartlarda 1.5 - 2 milyon avro arasına imza attırmak mümkün. Ortalama 12-13 km mesafe kat eden bir futbolcudan bahsediyoruz, Galatasaray'ın arayıp bulamadığı bir tarz.

Sidney Sam: Leverkusen'de bir dönem parladı, oradan Milli Takım'a kadar yükseldi, sonrasında Schalke 04 onun sözleşmesindeki serbest kalma maddesinden yararlandı ve 2.5 milyon avro'ya transfer etmişti. Ama o sezonun sonunda Leverkusen'de sakatlandı ve bir daha toparlayamadı, bu anlamda Schalke 04'de her sezonu kayıp diyebiliriz. Müzmin sakat, disiplinsiz ve çok güçsüz. Stil olarak hızlı, teknik bir sağ açık ama bu transferi gerçekleştirmek çok büyük bir kumar.


Kaan Ayhan: Potansiyeli yüksek bir isim ama seviyeyi bir türlü yükseltemedi, belli bir noktada kaldı ki Schalke 04'de kendisinden umudu yitirdi. Stoper, sağ bek ve ön libero oynayabilen teknik, fizikli bir futbolcu ama pozisyon alma gibi detaylarda sınıfta kaldı. Maaşı 1 milyon avro'nun altında, bonservisi ise yönetimin iç becerebilme yeteneğine göre değişir ama maliyetli bir iş değil. Yeniden yapılanma için de denemeye değer diyelim. kendisi Türk Milli Takım'ını seçtiğinden yabancı statüsünde de değil. Ama Koray Günter'i bile kullanamıyorken Kaan Ayhan'ın gelişimi ne ölçüde olur bilmiyorum.

Donis Avdijaj: Onu da potansiyel olarak kadroda tuttular ama ne fiziken ne de mental anlamda gelişemedi. 2. forvet asıl yeri ama direkt forvette oynayabiliyor. Maliyeti Kaan Ayhan gibi olur ama Galatasaray seviyesinde görmediğim için denemeye değmez diyorum.

Bu Karakterlere Paha Biçemem


Teklifler gelmişti ama para benim için en önemli şey değil. Burada olmaktan, bu şehirden ve taraftarlardan memnunum. Asla parayı ilk plana koyan bir oyuncu olmadım. Koç kalmamı istedi ve ben de kaldım. Galatasaray'ı seviyorum..

Geçen sezona göre daha düşük bir rakama imza attığını da belirtelim. Hepsi bir yana, geçen sezon hatırlamak istemeyeceğimiz şekilde geçti. Maddi sorunları konuştuk, alacaklar, gidenler. Tribünden geldim, Galatasaray'ın çocuğuyum diyenlerin ilk maddi sıkıntı sonrasında "para" demesi, çektikleri ihtarlar. Haklarıdır, bir şey diyemem ama bazıları öyle bir Galatasaraylılık gösterdi ki.

Sinan Güler gibi. Bir kez duymadım, şöyle Galatasaraylıyım, böyle Galatasaraylıyım hiç demedi. Büyük profesyoneldir, 3 senedir bu takımın formasını giyer, yeri gelir tek bacağıyla sorumluluk alır ve derbi kazandırır. Maddi sorunlar doğar, bir kere para demez. Böyle bir adamın Galatasaraylıyım demesine gerek yok ki, bu formayı şerefle taşıyan, saygı duyan herkes başımızın tacı. Sinan Güler de bu kulübün efsanelerinden biri.

Bir de Micov var. Geçen sezonu yazdım, maddi sorunlar. Herkes kaçarken o kaldı, üstelik takımda kalmak için (teklifler olmasına rağmen) aldığı ücretten de fedakarlık yaparak. Geçen sezon da büyük oynamıştı, bu sezon ise destan yazdı. Araştırılmalı aslında, bu tarz yabancılar Galatasaray'ın çocuğuyum diye geçinenlerden daha çok sahipleniyorlar bu kulübü. 

Böyle karakterlere sahip olduğumuz için şanslıyız, başarıyı da bu karakterler getiriyor. En başta Ergin Ataman'ı yazarız, sezon başında yaptığı fedakarlığın tarifi yok. Dediği gibi, 4 yıldır burada çalışıyor ama 50 yıldır Galatasaraylı..

Kara Bulut Dediğiniz Şey, Ergin Ataman İçin Hafif Bir Sis "Euro Cup Galatasaray'ın"


Nasıl anlatsam, nereden başlasam durumu. Konuya girmek zor, başarı çok büyük. Sezon başında Euroleague katılım mücadelesinde yetkililer "para ve sponsor" diyerek o hakkı kupaya katılmayı hak etmeyen ama parası olan bir takıma verince Ergin Ataman şöyle demişti, "Euro Cup'u kazandığımız zaman Euroleague'ye katılmamızı nasıl engelleyecekler". 

Henüz kadro veya bütçe de yoktu ortada, o gün iddiasını ortaya koydu ve asla geri adım atmadı. Kendi alacağı ücreti de düşürerek Galatasaray'da kaldı, takımın bütçesi yarı yarıya indi ama o inandı, doğru bir planlamayla birlikte Euro Cup'u kazanma hedefiyle bir takım kuruldu ve kupa kazanıldı. Galatasaray hedefine ulaşmıştır ve Ergin Ataman da Galatasaray tarihine geçmiştir.

"Kara bulut dediğiniz şey benim için hafif bir sis" söylemini Mustafa Denizli bizlere kazandırdı ama söylemin altını dolduramadı. Ergin Ataman için kurulmuş bir cümleymiş aslında, bu şubenin etrafı kara bulutlarla kaplıydı, hepsini dağıttı. Zorluklarla mücadele etti, kalmaya da devam ederse ki öyle görünüyor yine zorluklarla mücadele etmeye devam edecek ama dediği bir şey var, "4 yıldır burada görev yapıyorum ama 50 yıldır Galatasaraylıyım".


Bu ülke adına her ilk büyük başarıdır, yazılan tarihtir. Avrupa ise Galatasaray'ın mottosudur ve bu her branş için geçerlidir. Ergin Ataman ve öğrencileri büyük iş başarmıştır, Galatasaray'ın da tarihine geçmiştir. Bizler de çok şanslıyız ki bu büyük başarıya şahit olduk. Bu ekibe ne kadar teşekkür etsek az, bizlere Galatasaraylı olmanın ne kadar büyük bir gurur olduğunu tekrar hatırlattıkları için.

Euro Cup yoluna geçersek, favorilerden biri olarak başladığımız bu kupada en büyük favori değildik, taa ki finale kadar. Özellikle Euroleague'den elenen takımların da katılımıyla birlikte yol zordu ama statünün de avantajını mükemmel şekilde kullanarak sonuca ulaştık. Abdi İpekçi muhteşem bir kale oldu, çok büyük atmosfer yarattık ve bu kupanın en büyük faktörlerinden biri de taraftar oldu. Karşıyaka maçından başlar, Bayern Münih, Gran Canaria ve Strasbourg. Tüm kilit maçlar Abdi İpekçi'deydi ve bu avantaj bizlere Euro Cup'u getirdi.

Kronik sorunlar oldu, çok büyük kopmalar yaşadığımız. Deplasmanlar fobiydi ama farkları daima makul seviyelerde tuttuk, iç sahada sürekli kazandık, ayakta durduk ama Karşıyaka maçı dışında vurup geçtiğimiz maç yok belki, hep son anlara baktık ama bir şekilde sonuca ulaştık. Ergin Ataman'ın takımları vitesi sonradan yükseltiyor, çok eleştirdiğimiz zamanlar oldu, hatta umutlarımızı yitirdiğimiz ama son 16'dan sonra yükseldik, geliştik. 

Bu takım büyük karakterler çıkardı, bazı isimler öyle anlarda büyük oynadı ki. Dorsey gitti, Chuck Davis ve Jerrells gibi iki kumar oynadık, Dorsey'in yerini de dolduramadık ama hoca bu kumarları kazandı, Chuck Davis geri döndü, Jerrells kendi oyun benliğinin dışına çıktı, ekstra savunma katkısı gösterdi. Sahada olan herkes karakter koydu ortaya, takım için değişti, gelişti.


İsim isim de gidelim. Lasme'den başlarız, N'Dong dan sonra gerçek anlamda bir pivotumuz oldu. Savunma bakanı, orgeneral diyoruz ki, gerçekten o kadar var. Doğru düzgün rotasyonuna da sokamamıza rağmen tek başına tüm pota altını kararttı, bana sorarsanız bu kupanın gelmesinde de en büyük pay sahibi oldu.

Devamında Micov. Gösterdiği karakteri hangi Galatasaraylı gösterebilirdi merak ediyorum. Daha iyi teklifler olmasına rağmen ücretini düşürdü, Euro Cup'da devam etmeyi göze aldı ama mücadele ve azminden asla ödün vermedi. Hücumun en büyük aklı, kilit noktası. Soğukkanlılığı, kritik anlarda en çok güvendiğimiz isimlerden biri olmasıyla hakkı ödenmez.

MVP McCollum da var. Sezona kötü başladı aslında, hepimiz guard sorununu dile getirdik, McCollum'un aranan isim olmamasından. Bu adam skorer, kendi oyununu oynar. Sezon başında da ona rol bulmakta zorlanıldı ama rolü bulduğunda etkisi büyük oldu. Takımın sayı kralı, el yakan anlarda asla geri atmayan, son periyotlarda büyüyen, MVP ödülünü de sonuna kadar hak etmiş bir isim. 

Chuck Davis'in transferi de Galatasaray'ın Euro Cup için kırılma noktası. Koca bir yıl basketbol topunu eline dahi almamış, bizlerin Banvit günlerinden iyi tanıdığı, neler yapabileceğini bildiği ama uzun sakatlık sonrası güvenemediği bir isimdi. Geri dönüşü büyük oldu, kırılma noktası yarattı. Dorsey'in de yokluğunda Lasme'ye nefes aldırdı, kilitlenen hücumları açtı, çok büyük akıl koydu. Ben ona profesör diyorum, bence hakkını verdi.

Ve kaptan Sinan Güler. Bu sezon eski görüntüsünün uzağında olabilir ama kazanılacak maçı da kazandırır. Herkesin para dediği, kaçmak için yer aradığı yerde bir kere konuşmayan, oyununu oynayan, tek bacağı ve yarılan kafasıyla derbi kazandıran bir değer. Varlığı yeter, bu kupada da en büyük pay sahiplerinden biri o. Yaptığı liderlik, koyduğu karakterin pahası biçilemez.

Göksenin Köksal'ın özellikle Abdi İpekçi'de ateşlenmesi, rakiplerin en iyi kısalarına kabus olması, Schilb'in ritmi bulduğunda skor özelliği, Jerrells'in kendi oyunundan ödün verip savunmada gösterdiği sertlik gibi etmenler de var. Dediğim gibi bu takım çok büyük kahramanlar yarattı, kendi içerisinden büyük karakterler çıkardı. Hepsine ne kadar teşekkür etsek az.

Finale gelirsek, ya da gelmeyelim. Euro Cup Galatasaray'ın, bu gurur ise bizlerin..

27 Nisan 2016 Çarşamba

Dünya Kaleciler Günü Kutlu Olsun


Gece bunun konusunu açmıştım, şimdi biraz daha detaylandırdım. Bugün Dünya kaleciler günü, bu vesileyle Galatasaray'ın tüm büyük kalecilerine selam olsun. Kaleciler benim için önemli, idol olarak bahsettiğim çoğu isim kalecidir mesela. Kendisi Galatasaraylıdır ama Galatasaray'da hiç forma giymemiştir ve Galatasaray'a gelmesini çok istediğim bir isim vardı mesela, Rüştü Reçber. Kendisi benim idol isimlerimdendir. Wakabayashi kimdir demeyin, çocukluğumda onu taklit ederdim. Bugün oğlu Kasper harikalar yaratıyor ama çocukluğumun gerçeği Peter Schmeichel'dir. Günümüzün yaşayan efsanesi Buffon, yine idol kabul ettiğim isimlerden. Oliver Kahn, Van Der Sar diye uzar bu liste..

Fatih Terim & Roberto Mancini


26 Nisan 2016 Salı

Lukas Podolski; 38 Maçta 15 Gol 6 Asist


Podolski'yi eleştirdiğim dönemin üzerinden çok da geçmedi, üstelik en sert şekilde eleştirdim, işi Euro 2016'ya getirip, umarım bir Elano senaryosu daha izlemeyiz demiştim. Beklentimin en yüksek olduğu isimlere tepkim de o oranda büyük oluyor, çünkü çok şey istiyorum. Özellikle de takımın böylesine kötü bir dönem geçirdiği zamanlarda bu isimlerin ayakta kalması, takımı taşıması gerekiyor.

Podolski'nin bu sezonunu kısa bir özet geçeyim. Sezona iyi başladı, takımın gol yükünü çeken isimdi. Burak Yılmaz'ın uzun sakatlığı derken bu işi Podolski'ye kalmış ve hayatında ilk defa sağ açıkta oynamasına rağmen takımı gol yükü anlamında taşıyordu. Şampiyonlar Ligi'nin Galatasaray adına en golcü ismiydi mesela, aynı şekilde ligde. 

Performansı dalgalı, maç içerisinde çok kopuktu ama varlığını hissettiriyordu derken Hamza Hamzaoğlu gitti, Mustafa Denizli geldi ve Podolski'nin düşüşü başladı. Devamında gelen sakatlık, geri dönüş, Mustafa Hoca'nın da gitmesi ile boş bir dönem yaşıyorduk, taa ki Türkiye Kupası'nda Rizespor deplasmanına kadar. O maçı kazandıran Podolski'dir, Kasımpaşa karşısında da o devam etti.

Podolski'nin yeniden ayağa kalktığını, takımı sırtlandığını görmek güzel. Oynamaya karar verdiğinde durdurulması güç bir isim, yıkılmıyor, sol ayağını müthiş kullanıyor ve mükemmel bir bitirici. Forvet özelliği çok yüksek, özellikle de çift forvet oynayıp, onu biraz daha serbest bırakmak Podolski'den sağlanabilecek en mükemmel fayda. 4-4-2 konusunu da ayrıca konuşuruz.

Konuya gelirsek, Podolski kendisi açısından kariyerinin en iyi dönemlerinden biri. Bu sezon Galatasaray forması giydiği 38 resmi maçta 15 gol 6 asisti var. Ligde ise 27 maçta 12 gol. 2004-2005 sezonunda Köln formasıyla 30 maçta 24 gol atmış, bu da kariyerinin en golcü sezonu. 2011-2012 sezonunda ise Köln'de 18 gollük bir performansı var. Kalan maçlarda 4 gol daha atarsa kariyerinin en golcü 2. sezonunu geçirmiş olacak. Önünde 6 maç daha var gibi görünüyor, buna ulaşabilir. Kaostan uzak, daha sistemli ve başarıya odaklı bir takım olsa daha iyisini de başarırdı, eminim.


Takımın bu sezon en golcü 2. ismi de Selçuk İnan. 37 maçta 11 golü bulunuyor ve ligde 24 maçta 8 gol, 4 asist. Asist rakamı düşük gibi görünebilir ama gol anlamında üst noktada, takımın da bu sezon 3-4 tane iyi ismini sayacaksam bunlardan biri Selçuk İnan, hatta başlarda gelir. Onun sahada olduğu Galatasaray daha farklı ki orta sahada, etrafında onu tamamlayacak isimler olmamasına rağmen, tek başına hem hücumda hem savunmada var olmaya çalışıyor. O da daha sistemli bir takımda çok başka işler yapabilirdi, yine konu 4-4-2'ye geliyor.


İlginç nokta ise Yasin Öztekin. Bu sezon 43 maçta 10 gol 7 asist. Ligde ise 26 maçta 7 gol 3 asist ve takımın en golcü 3. futbolcusu. Geçen sezon 34 maçta 5 gol 14 asist yapmıştı ama bunların 9'u Türkiye Kupası'ndaydı ki rakipler malum. Geçen sezon lig performansı ise 20 maçta 4 gol 5 asist. Bu sezon kariyerinin en golcü dönemi ama futbol anlamında da yerden yere vuruyoruz, geçen sezon ise şampiyonluğun kilit isimlerinden biriydi. Yasin Öztekin için göreceli rakamlar..

Şimdi Kimleri İzliyoruz, Neleri Konuşuyoruz


Kısa yazacağım, üzerinde çok fazla durmaya gerek yok. Sabri Sarıoğlu yaptığı açıklamada "Emre Çolak'ı onurlandırmak istedim" gibisinden bir söylemde bulundu ama buna elbette inanmadım, sizlerin de inandığını düşünmüyorum. Galatasaray altyapısından yetişmiştir, yıllarını vermiştir, emeği vardır ayrı konu da hayatının hiçbir döneminde Galatasaray kaptanlığına yakışır bir futbolcu olabildiğini düşünmüyorum. Ünal Aysal'ın da hataları sayılır, onu en sevmeyen biri bile en doğru kararının Sabri Sarıoğlu'nun kadro dışı bırakılması olduğunu söyler. Kaptanlığın Selçuk İnan, Sneijder ve Hakan Balta gibi isimlere geçmesi çok doğru. Saha içerisinde neden trip attığı, kaptanlığı istemediği de biliniyor ya da Selçuk İnan'a karşı soğukluğu. Diyorum ya, Galatasaray forması giymenin bir ağırlığı artık kalmadı diye, işin bir boyutu da bu. Kaptanlık için dahi saha içerisinde trip atılabiliyor ki bunu yapanlar Galatasaray'ın çocuğuyum diye gezinenler. Kendi adıma yazıyorum, Sabri Sarıoğlu'nun Galatasaray'dan koptuğu günleri umarım görebilirim. Biz Galatasaray'ın çocuğu, neferi olmayı farklı öğrendik, başka isimleri izleyerek büyüdük. Bülent Korkmaz gibi kaptanı vardı bu takımın, Hagi'si, Hakan Şükür'ü vardı o takımda üstelik. Şimdi kimleri izliyoruz, neleri konuşuyoruz..

25 Nisan 2016 Pazartesi

Geri Döndü, Sinan Gümüş'e Kavuşuyoruz


Kasımpaşa maçının kadrosunda görmediğimde "en azından 18'de olamaz mıydı" diye minik bir isyan hareketim vardı ama mesele sonradan ortaya çıktı. Maç eksiğini kapatması adına U21 takımında yer aldı ve 1 gol 1 asistle geri dönmüş oldu. Geçen sezon da U21'de yaptıklarıyla gündem olmuş ve bir anda taraftarın en çok merek ettiği isim olmayı başarmıştı. Bu sezon da A takımda bulduğu şansları mükemmel değerlendirmiş ama şanssız ve uzun bir sakatlık geçirdi. Geri dönmesi güzel, sağlığına tam olarak kavuşmasını diliyorum. Riske atabileceğimiz bir isim değil, tam olarak iyileşip sahalara dönmesi gerekiyor. Yüksek ihtimalle de kendisini Bursaspor deplasmanında sahada görürüz. Hamza Hamzaoğlu'na vermesi gereken bir cevap olduğunu düşünüyorum, Bruma'yı Sinan Gümüş şans bulsun diye gönderenlerin Sinan Gümüş'e de şans vermediğini izlemiştik. Mustafa Denizli'nin belki de tek artısı Sinan Gümüş ısrarı ve formayı Yasin Öztekin'den alıp ona vermesiydi. İhtiyaç büyük, ligde 5. olmanın ve Türkiye Kupası'nı kazanmanın bir yolu da onun sahalara dönmesinden geçiyor..

Türk Spor Tarihinde Bir İlki Konuşuyoruz, Bu İlki Çağla Büyükakçay Yazdı


Sporda ileri bir ülke değiliz, özellikle de bazı branşlarda varlığımız bile yok. Tenis de o varlığımızın olmadığı branşlardan biriydi. Hülya Avşar'ın oynadığı bir oyundu bizim ülkemizde, benim neslim en azından böyle büyüdü. Sonra İpek Şenoğlu çiftlerde ülkemiz adına ilkeri başardı, sonra Marsel İlhan derken Çağla Büyükakçay'ı tanıdık. Kendisi WTA turnuvası kazanan ilk Türk tenisçi oldu, aynı zamanda genel sıralamada ilk 100'e giren ilk kadın tenisçimiz. Bazıları çıkıyor diyor ki "İstanbul Cup'u kim biliyor, rakipler çok zayıf". Bunu diyen tenis konusunda bir ekol olduğumuzu mu zannediyor bilmiyorum, bence Çağla Büyükakçay tarih yazmıştır. Türkiye adına sporda yazılan her "ilk" bir tarihtir, bu da bir ilk. Bu anlamda Çağla Büyükakçay ile gurur duyuyorum, keşke dün gece malum olaylar yaşanmasaydı da bu başarıyı daha uzun konuşsaydık. Tenis popüler ve izlenen bir spor, umarım ülkemiz adına da çok daha büyük işlere imza atılır. Böyle başarıların önemi "vesile" olmasından kaynaklı, bu başarıları gören genç neslin bu spora ilgisi ve merakı. Çağla Büyükakçay yükselişte, kazandığı bu zaferle de birlikte ülkemizi gururlandırmaya devam edecektir..

Dün Gecenin Özeti, Onur Kıvrak'dan "Benden Bu Kadar"


Yaşanan olaylara girmiyorum, çünkü herkesin malumu. Ben Onur Kıvrak açısından konuya bakmak istiyorum, çünkü en çok onun için üzüldüm. Nedeni de şu, Trabzonspor'un efsane 2010-2011 kadrosundan kalan tek isim olması. Herkes gibi yapmadı, kalmayı tercih etti, kendisini Trabzonspor'a adadı ve bu kulübün efsanesi olma yolunu çizdi. Trabzonlu olursunuz da kendinizi memleketinizin takımına adamış olursunuz, durum böyle de değil. Kendisi İzmirli ama sokakta herhangi birine sorsak Trabzonlu diyecek, çünkü adanmış bir hayat var, kendisini o şehre o takıma adamış bir isim. Dün gördüğüm görüntülerden sonra keşke zamanında ayrılsaymış diyorum, şu olanları hak etmedi. Performans anlamında iyi durumda olmayabilir, kulübün yaşadığı sıkıntılar, kendisinin yıllar içerisinde yaşadığı büyük sakatlıklar derken sürekli geriye attı. Burak Yılmaz, Selçuk İnan gibi isimler kariyerlerini düşünmeyi tercih ederken o kaldı, oysa gitme durumu vardı. Büyük potansiyeldi ki maalesef o potansiyele yıllar içerisinde ulaşamadı ama küfür, hakaret edilecek bir isim de asla olmadı. Uzun zamandır sakat, Esteban ise formda. Fenerbahçe maçına neden Onur Kıvrak'la çıkılır, bu da başka bir hikaye. Bu açıdan bakınca da şu olanları hak etmedi, en çok onun adına üzüldüm. Keşke zamanında o da diğerleri gibi kariyeri uğruna hareket etseymiş, değmemiş çünkü. Bu anlamda dün yaşananlara da en güzel mesajı kendisi verdi, formasını ve eldivenlerini çıkarıp, sahaya bırakarak..

24 Nisan 2016 Pazar

4-4-2 Be Kardeşim, Galatasaray 4-1 Kasımpaşa


Avrupa Kupası katılımını elde edip, cezayı bir senede tutmak adına en önemli yol lig. Çok soruluyor yine cevaplayayım, Türkiye Kupası finaline çıkmak Avrupa için yeterli değil, finalde elenmeniz durumunda hak lig 5.'sine geçiyor ve Galatasaray'ın durumu, Muslera'nın finalde olmama ihtimali de belirince Türkiye Kupası'nı kazanmak zor olabilir, bu anlamda ligde yarışı bırakmadan, en azından 5. olmak için odaklanmalıydık ama biz erken pes ettik, mücadele göstermedik. Şimdi Kasımpaşa karşısında gelen bu galibiyetle birlikte 5. olma umudu yine var, en az kupa kadar lige de önem vermeliyiz ve Avrupa adına lig bence daha makul bir yol.

4-2-3-1 Galatasaray'ın bir zorunluluğu değil, özellikle de Sneijder'in yokluğunda 4-2-3-1 için ısrar etmenin bir mantığı yok. Riekerink'e bu konuda hak veriyorum, yeni şeyler deniyor aslında. Daha çok tutmadı ama yenilik denemekten kaçınmayan bir teknik adam. Şu ana kadar yaptığı değişiklikler fiyasko olsa bile Kasımpaşa karşısında 45'de Umut Bulut'u oyuna alarak 4-4-2'ye dönmesi kritik anlardan biri, hatta yeni sezonun da habercisi. Bence Galatasaray'ın ısrar etmesi gereken dizilim bu olmalı ama konuyu daha sonra detaylandırırız.

Podolski hırslı, Podolski iki maçtır inanılmaz istiyor. Rizespor maçını kazandıran isimdi, Kasımpaşa karşısında da müthiş başladı, ilk 20 dakikada Podolski'nin hırsı ve mücadelesi kaynaklı iyi başladık. Verilmeyen golü, direkten dönen şutu var, yine tek başına taşımaya niyetliydi ama Sabri Sarıoğlu & Olcan Adın gibi kanatlarla hücuma ne kadar gidebilirsiniz, bir yerde tıkandık, Podolski yalnız kaldı. O dakikadan itibaren de Kasımpaşa geldi, golü ve pozisyonları buldu. Hep dediğim gibi, Galatasaray savunarak kazanamaz. 1-0 öne geçtikten sonra yine geri çekildik, hücumda kalamadık derken rakip geldi, üstünlüğü ele aldı.

45'de gelen Umut Bulut hamlesi kırılma noktası. Umut Bulut'un ön alanda yaptığı baskı değerliydi, Podolski de daha serbest bir rolde rahatladı, pas aksiyonunun içerisine dahil oldu. Selçuk İnan'da yanında Emre Çolak gibi dikine giden, adam eksilten bir ismi bulduğunda kendi oyununu oynamaya başladı ve oyun üstünlüğünü ele aldık, top bizdeydi, pozisyonlar da yakaladık derken farklı bir galibiyet geldi. Uzun bir zaman sonra ilk defa Galatasaray'ın oynadığı futboldan keyif aldım, 2. yarı için konuşuyorum.

Carole önemli bir adam, ligin ilk yarısında Fenerbahçe maçındaki sakatlığı kırılma noktamız aslında. Zaten iyi olmayan savunmanın tamamen bittiği gündü. Carole toparladığında fark yaratıyor, bugün Linnes de savunma anlamında iyi bir gün çıkarınca (açık alan bulduğumuzda da hücumda etki etti), stoperlerden değil belki ama beklerden kaynaklı iyi savunduk. Ama önemli nokta topa sahip olmak, Galatasaray'ın oynayabileceği tek oyun bu. Orta sahasındaki isimler bunu emrediyor, biz savunamayız, ne olursa olsun hücum etmeliyiz, rakip yarı sahada kalmalıyız.

Ligde bu galibiyetle birlikte kafamızı kaldırdığımızı düşünüyorum, eksikler döndükçe de ideal ortam oluşacak. Chedjou & Denayer mühim, daha da önemlisi 4-2-3-1'in de dışına çıkabilmek..

23 Nisan 2016 Cumartesi

Rodallega Akhisar İçin Niasse'nin Ardından İkinci Piyango


Rodallega'nın Çin'e transferi Akhisar için Niasse'nin ardından vuracağı ikinci piyango. Yaş 30 ve Çin'den gelebilecek 5-6 milyon avro'luk bonservis umudu. Rodallega'yı Galatasaray vari bir takıma satmaya kalksalar maksimum kazanacakları rakam 2.5 milyon avro ve belki takas kaynaklı 1-2 yeni isim. Çin ise dengeleri bozuyor, Akhisar için büyük bir kaynak olur ki futbol akılları üst düzeyde, kazandıkları parayı çok doğru yönetiyorlar. Bu tarz isimler de hiç sekmiyor, ülkemizde başarılı oluyorlar. Avrupa için gözden düşen ama bir zamanların popüler forvetleri bunlar, çok örneğini izledik, izlemeye de devam ediyoruz. Ülkemizde çıkışa yeniden geçebiliyorlar, kafayı kaldırıyorlar. Rodallega da bu örneklerden biri olacak. Galatasaray için de bugün Adebayor ismi yazılmış mesela, 32 yaşına geldi ve gözden iyice düştü, şu sıralar tutunamayanları oynuyor. Kumar büyük tabii, bu tür kumarlardan Ergin Ataman kazançlı çıkabiliyor, futbolda zor ama Adebayor için tek şans da bu tarz forvetlerin ülkemizde tutunması oluyor. Ben düşünmem, transferini aklıma dahi getirmem. Gençleşiyorum derken sırf bonservisi yok diye böyle bir hamle yapmak mantıksız.

Euro Cup Galatasaray'a Bakıyor


Senaryo aynı, bizim adımıza değişmiyor. Deplasmanlarda kaybediyoruz ama Abdi İpekçi'de turları geçiyoruz, Euro Cup da gelecekse böyle gelecek. Bayern Münih ve Gran Canaria maçları çok daha zordu, Strasbourg o ayarda bir takım değil. Savunmayı da iyi yaptık, doğru direnci gösterdik ama hücumuyla ayakta kalmasını bildiğimiz Galatasaray 62 sayıda kaldı bugün. 9 sayı farkı yakaladığımız zamanlar vardı, devam ettiremedik. 

Lasme ve Chuck'un faul problemi dengeyi bozdu, maalesef Caleb Green'den katkı alamıyoruz ve başka da bir uzun yok. Strasbourg'dan da geri döndüğü ve öne geçtiği anlar buradaydı, 3. periyotta da kırılma noktaları vardı, son periyotta da ama son 1 dakika uyandık, Bayern Münih maçının tekrarı yaşanmadı ve fark daha da artabilirdi, 4'de kaldı. Bu da Galatasaray için avantajlı nokta. Çok rahat 15 sayıyla kazanabileceğimiz bir maçtı ama maalesef hücumda ritmi bulmaktan uzak, bireysel çabalara bakan bir oyun anlayışında 4 sayı farkla mağlup olduk ki kötü değil. 

McCollum'u devreye sokamadık mesela, Sinan Güler çok kötü bir maç geçirdi ki 31 dakika sahada kalmış, tarifi yok. Schilb ise ilk yarıda meydanda yoktu ama ikinci yarıda çok kritik basketleri var, hatta attığımız 3 üçlüğün 2'si ona ait. 18'de 3 üçlük atmak da cabası, bugün hücum Galatasaray olmanın çok dışındaydı. Micov'un hücumda sessiz sevdası, Chuck Davis'in aklı, Jerrells'ın ekstra katkısı ve ikinci yarıda Schilb'in mevzuya dahil olması hücumun iyi yanları, savunmada ise yapılabilecek en iyi savunma buydu zaten. 

Sonuç olarak avantajlı tarafız, Abdi İpekçi'de 20 sayıyla finali kazanmamak için hiçbir neden yok, Euro Cup Galatasaray'a bakıyor..

22 Nisan 2016 Cuma

Anadolu'dan Bonservisle Yabancı Alınır Mı?


Anadolu'dan bonservisle yabancı alınmaz gibi bir durum doğdu, özellikle de Donk'un performansı sonrası. Ama bu konuda çok fazla Anadolu'ya inmemişiz, son 15-16 yılda aldığımız 5 yabancı var, biri için bonservis ödemedik ama son yıllarda Amrabat, Dany ve Donk için abuk bonservisler ödeyince doğal olarak böyle bir algı doğdu ve yine bonservis ödediğimiz isimler üzerinden yürüyünce de hepsi hayal kırıklığı.

Batista mesela, Fatih Terim döneminde de çok istemiştik ama alamamıştık, kısmet Lucescu'ya oldu. 2001-2002 sezonunun devre arasında gelmişti, bonservisi aklımda değil. 6 ay iyi katkı aldık, o sezon gelen şampiyonlukta payı vardı diyebilirim. Fatih Terim göreve geldiğinde ise 1.5 sezonda onunla çalıştı ama bir türlü beklentiyi karşılayamadı. Adı sürekli gönderilecek isimler arasında olmasına rağmen göndermekte de zorlandık. Neyse ki Lucescu Shakhtar'a gitti de onu oraya aldı. Lucescu olmasa Batista işi çok zararlı olacaktı. Genele baktığımızda iyi bir 6 ay dışında doğru katkı alınamadı.

Sonra Saidou geliyor, şu isimler arasında en çok katkı aldığımız futbolcu. Bonservisi yoktu, maddi zorluklar içerisinde geldi, yoksa düşünülmezdi. Hagi kendisine çok güvenmedi, forma vermedi. Sonra adı gönderilecek isimler arasına yazıldı ama Conceicao ayrıldığında yerine transfer yapacak para olmadığından takıma döndü, Gerets kendisinden müthiş bir katkı aldı ve o şampiyonluğun mimarlarından biriydi. O sezon sonunda sözleşmesi sona erdi ve Nantes'e gitti. Galatasaray kendisiyle devam etmek istiyordu ama güvenemediği için sezon içerisinde Nantes'le zaten anlaşmıştı.

Saidou'nun ardından uzun bir boşluk var, taa ki Dany'e kadar. Sürpriz bir transfer, kimse beklemiyordu. 3.3 milyon avro'luk bir bonservis, 4 yıllık sözleşme. Genç bir isim de değildi, amaç Ujfalusi'ye alternatif yaratmak. Ujfalusi'nin sakatlığı sonrasında da kendisine güvenilmediği için Cris getirilmişti ama o da yalan çıktı, o sezonun genelini de Dany & Semih Kaya ile geçirdik. Beklentiyi tam karşıladı, çok beğenildi diyemem ama katkısı oldu, inkar edemem. Chedjou geldiğinde yine yedeğe çekildi, Mancini onu hem sağ hem sol bekte de oynattı ama Burdisso sevdasına gönderildi, bu sezon başında kampta son kez denendi ve sözleşmesi fesh edildi. Bonservise oranla beklentiyi karşıladı mı sorusunun cevabı hayır.

Amrabat hikayesi başka, Fatih Terim kendisini çok istemiş, Amrabat da Galatasaray için can atıyordu ve bu transfer hikayesi uzun sürdü. Teklif yaptık kabul edilmedi, Amrabat isyan etti, o oldu, bu oldu derken Amrabat bir anda Galatasaray'ın sanki olmazsa olmazıymış gibi bir hava doğdu ve 8.6 milyon avro gibi bir rakama transfer edildi. Katkı verdiği anlar var, özellikle Şampiyonlar Ligi'nde kritik asistleri unutulmaz ama 8.6 milyon avro'luk katkı aldık mı dersek hayır. Mancini geldiğinde de kendisini çok düşünmedi ve kiralık gönderilme süreci başladı derken kiralık ücretler, opsiyonu ekleyerek belki çok zarar edilmemiş gibi göründü ama beklenen katkıyı da alamadık.

Son olarak Donk, şu ana kadar yaşanan büyük hayal kırıklığı var. Sözleşmesinin bitmesine 6 ay kalmış, 29 yaşındaki bir futbolcu için 2.5 milyon avro'luk bonservis ödenmesi hataların en büyüğü ama Donk'un şu performansı daha da skandal olan. Kasımpaşa'da başka bir format vardı, Galatasaray ise sistemsizliklerin takımı ama çaba, istek, mücadele, azim bunları göremeyince hayal kırıklığı başka seviyelere geliyor. Bundan sonra ne yapar bilinmez ama katkı alamadığımız gerçeği değişmiyor.

Nostalji, Konu Galatasaray'da Hayal Kırıklığı 11'leriniz

Nostaljiyi seviyoruz, blogda da bu anlamda sık sık nostalji üzerine yazıyorum. Bilhassa izlediğim, net hatırladığım dönem üzerine. Twitter'da sormuştum, son 15-16 yıl özelinde hayal kırıklığı 11'lerinizi yazar mısınız diye. Sonrasında iş budaklandı derken gelen yorumlar neticesinde de üç tane hayal kırıklığı 11'i çıkardım, a, b ve c kadroları diyebiliriz. 

Tabii bu kadroların kıstası var, değerlendirmeyi ona göre yapmak gerekiyor. Bazı futbolculara sabretmedik mesela, 6 ayda gönderdik ama kalan süre içerisinde değerlendiriyorum. Linderoth mesela, şanssız sakatlıklar yaşadı, oynayamadı ama bu da bir hayal kırıklığı nedeni. Ya da Misimovic, bence haksızlığa kurban gitti ama bu durum da hayal kırıklığı. Hajrovic durumu da örnek, transfer süreci ve skandalı büyük bir hayal kırıklığıydı. Veya bir futbolcu katkı vermiş olabilir ama geldiği bonservisin altında kalmıştır, Amrabat misali. Bir de hiç süre alamadan gidenler var, onları dahil etmedim, nedeni de ayrı bir 11 konusu olmaları. Ayrıca Donk ve Dzemaili gibi isimlerin de hayal kırıklığı olduklarını söylemekle birlikte, ileride katkı verme ihtimalleri oldukları için yazmıyorum. Tüm bunları dahil ederek üç tane hayal kırıklığı kadrosu oluşturduk, sizin 11'leriniz neler ya da gözden kaçırdıklarımız da mutlaka vardır. Bunları yorumlarda belirtirseniz çok sevinirim..

A Kadrosu;


B Kadrosu;


C Kadrosu;

21 Nisan 2016 Perşembe

MVP; Errick McCollum


Sonuna kadar hak etti, Euro Cup sahnesinde çok daha başka bir McCollum var. Euro Cup'ta el yakan anları çok oynadık, kolay turlar olmadı, özellikle son periyotlarda eller çok titredi, tabii biri hariç. McCollum sırtladı bu takımı, sorumluluktan asla kaçmadan. İşi de her zaman bitirdi. Takımın zaten en skoreri, Euro Cup'ta Errick McCollum gerçeğini izledik.

Akıllardaki İsim Her Zor Durumda Olduğu Gibi "Hagi"


Bana sorarsanız Galatasaray'ın en güçlü teknik direktör adayı Hagi. Duyum değil, tahminim o yönde. Bu yönetim daha iyi bir isimle anlaşabilir mi derseniz belki Lucescu derim, o da Lucescu'ya biat gerektiriyor. Lucescu diyor ki; "2 sene daha teknik direktörlük yaparım, sonra sportif direktörlüğe geçerim ve oğlum Razvan Lucescu takımın teknik direktörü olur". Böyle bir hayali var, bu hayali kabul edebilecek her takımın da başına geçebilir. Galatasaray bunu kabul eder mi dersek, mevcut yönetimin hayır diyeceğini düşünmüyorum. Favre misali toplara ise hiç girmiyorum bile.

Hagi'ye dönelim. Onu 3 dönem halinde konuşabiliriz. İlk Galatasaray kariyeri, ikinci Galatasaray kariyeri ve Viitorul günleri. Genel anlamda bakınca iki dönemi bence başarılı, aradaki ikinci Galatasaray dönemi ise facia. Ama bir konuda hakkını verelim, "ne zaman Galatasaray kötü durumda ben buradayım" der, yine kötü durumdayız. Göreve gelmesi durumunda da en zorlu Galatasaray sınavını vermiş olacak.

İlk Galatasaray döneminden başlayayım. 2003-2004 sezonunda Fatih Terim'in yerine göreve gelmişti ve kurulu, başarısız olmuş bir düzen vardı. 1.5 sezondan kaynaklı girişilen transfer harekatlarıyla da kulübün kasası boşalmış, maddi anlamda zor günler. Kadro kalitesini yazmıyorum bile, kadronun içi boşalmış durumda. O sezona Bursaspor'la başlamıştı Hagi ve kötü bir dönemdi onun adına, aynı sezon Galatasaray'ın başına geçmesi ise onun futbolculuk dönemine duyulan saygı.


2003-2004 sezonu üzerine konuşacak çok şey yok, takım bir şekilde sezonu tamamladı, zaten ortada bir hedef de yoktu. Asıl sınav 2004-2005 ve bence başarıyla geçmiş bir sınav. Dediğim gibi, maddi imkan yok, 1.5 sezon yaptığınız hamleleri yapamıyorsunuz. Kadro ise enkaz halde, ortada iyi de bir malzeme yok. Hagi ise teknik direktörlük için genç, ilk zamanları sayılır. Takım içerisinde eski takım arkadaşları da vardı, otorite kurmanız da zor ama o kadroya yapılan 3-4 hamleyle iyi iş çıkarıldı bence. Song, Tomas ve Conceicao. Devre arasında ise Ribery ve Hasan Kabze. Saidou, Hakan Yakın gibi isimlere çok şans vermediği için yazmıyorum bile ama maddiyatı düşük adımlardı, inandığı isimlerden de katkı aldı.

Mondragon
Cihan Song Tomas Orhan Ak
H.Şaş Conceicao Ergün Ribery
Necati H.Şükür

Cihan Haspolatlı ve Orhan Ak'ı yıllarca eleştirdik ama bu isimlerin asıl pozisyonları bu bile değildi. Orhan Ak stoperdi bek oynatıldı, Cihan Haspolatlı jokerdi, birçok pozisyonda oynardı ama Hagi dönemi sağ bek oldu ve bu adamlar Milli Takım'a da yükseldi. Conceicao & Ergün orta saha göbeği, bu hatla başarı sağlamak gerçekten büyük olay. Necati Ateş'den bir yıldız doğdu mesela, büyük oynadı, Song & Tomas'dan iyi bir ikili doğdu. 

Şampiyon olamadık o sezon ama şampiyonluk yarışı verdik, Türkiye Kupası'nı kaldırdık. Sezonun kırılma anları var, o anlarda da Hagi yetmedi, büyük hatalar yaptı. İçeride kaybedilen Trabzonspor ve Gençlerbirliği maçları gibi. Hakan Şükür'ün oyundan çıkıp Cafercan Aksu'nun girmesi, kupa finalinde Ribery'nin oyundan alınması ve tarihi farkın engellenmesi gibi. Bu kadroyla şampiyon dahi olunabilirdi ama kırılma noktalarında Hagi hata yaptı ama bu kadroyu da başkası şampiyonluk potasında tutamayabilirdi. Fatih Terim mesela, bir önceki sezon yapamamıştı.


Gelelim ikinci döneme. Facia olduğuna ben de katılıyorum, çünkü Hagi'yle birlikte ciddi anlamda ilk kez transfer yapıldı. 2010-2011 kadrosu da iyi sayılmazdı, sezon başında felaket bir transfer dönemi ve Rijkaard'ın başarısız olması adına tüm şartlar hazırlandı. Ama o zaman hedef vardı, 2003-2004'e benzemiyor. Ligde yukarıya tutunabilirdik, Türkiye Kupası da vardı. Ayrıca TT Arena'ya geçiş sezonu derken hedefler vardı ama hayal kırıklığı oldu.

O sezona yönelik bir kadro çıkaramıyorum, karışık oynadık, kimin nerede ne zaman şans bulduğunu akıllarda tutmak zor. Cana'dan stoper, Neill, Hakan Balta ve Sabri Sarıoğlu'ndan orta saha hamleleri misali. Misimovic olayına girmiyorum bile, büyük bir futbolcuyu hiç uğruna kaybettik. Eldeki malzeme kötüydü ama 2003-2004'e oranla da yıldız isimler vardı, hedef doğrultusunda iyi işler yapılabilirdi ama başaramadı.

Fenerbahçe deplasmanında alınan 0-0 kalır akıllarda;

Aykut
Sabri Neill Servet H.Balta
Elano M.Sarp Cana Ayhan Misimovic
Pino

Böyle bir 11 vardı, maçtan 3-4 gün önce göreve geldiği de düşünülürse büyük iş çıkarmıştı. En iyi deplasman oyunlarından biriydi, akıllarda Pino kalacak. O sezon Pino'yu sıklıkla forvette kullandı, maalesef Baros, Kewell ve Arda gibi isimleri sakatlıklar yüzünden çok fazla değerlendiremedik. Bu da Hagi'nin bir handikapı olabilirdi ama oynanan futbol, alınan sonuçlar itibariyle de sınıfta kalmıştık.

Ara transfer dönemi ise en çok konuşulan konu. 5.5 milyon avro'ya gelen Stancu gibi ya da Galatasaray tarihinin en fiyasko kalecilerinden Zapata. Culio ve Kazım'ın etki ettiğini düşünüyorum, bir de Yekta Kurtuluş'u sayalım. İyi para harcandı ama aynı oranda geri dönüş olmadığı için hayal kırıklığı. Transferde Romanya dışına çıkılamaması ise diğer nokta. 

Son maçı da yine bir Fenerbahçe maçıydı, içeride 1-2 kaybettiğimiz. Kaybetmeyi hak ettik diyemem ama bu skor Hagi adına isyan noktasıydı.

Zapata
Neill G.Zan Servet H.Balta
Cana Yekta Culio
Kazım Baros Stancu


Üçüncü dönem ise FC Viitorul Constanta. Yani Hagi'nin kurduğu futbol akademisi. 2009 yılında kurdu, bugünlere kadar getirdi. Romanya futboluna yön veren işlerden biri oldu diyebiliriz, çıkardığı futbolcuların yanında takımı da en alt liglerden birinci lige kadar yükseltti, hatta zirve yarışının dahi içerisine soktu. Ustalık eseri bir iş, büyük bir proje. Hagi bu konuda çok başarılı oldu, bana sorarsanız teknik direktörlüğü de, futbol yönetimi de bir o kadar gelişti, ilerledi. Kendi kurduğu projeyle iyi işler başardı, başarmaya da devam edecektir ama kendisini teknik direktörlükten aldı. Belli ki ufukta yeni bir takımda teknik direktörlük yapma isteği var, projesinde taşlar yerine oturdu ve yeniden kafasını Avrupa'ya kaldırıyor.

Asıl soru geliyor, Hagi gelmeli mi gelmemeli mi? Duygusal yönden bile baksak iki tane cevap var, bu anlamda zor. Biz yine gerçekçi bakmaya çalışalım ama ben duygusal insanım. Hagi'nin taraftardan tepki yemesini kaldıramam gibi geliyor ama Hagi ne zaman bu takımın teknik direktörü olursa "Hagi geldi" der, yüzüm güler. Hagi yani o, başkası değil.


Dediğim gibi, iki Galatasaray dönemi var. Birincisi başarılı, ikincisi fiyasko. Şu an ortam ise 2003-2004 sonrasına benzer. Enkaz bir görüntü, maddi anlamda yaşanan sıkıntılar ama değişmesi gereken şeyler var. Eldeki malzemeden maksimum almak lazım, yapılacak takviyelerde de nokta atışı gerekli. Hagi'nin transfer konusunda başarılı olduğunu düşünmüyorum, mutlaka bir sportif direktör, yani futbol aklı gerekecek. Ama ona verilecek malzemeden de iyi iş çıkarabilir, 2004-2005 benim için önemli bir kıstas. Nedeni de hemen hemen şartların aynı olması.

Viitorul'da yaptıklarıyla ise doğru proje sonrasında neler yapabileceğini gösterdi. Bugün geldi, hemen şampiyonluk bekleyelim beklentisi hata. Plan, proje gerekli ve fazlasıyla sabır. Hagi'ye inanmak isterim, bence yapar ama yukarıda yazdığım gibi, doğru futbol aklı şart. Transfer konusu önemli ama Hagi'nin de son Galatasaray döneminden bu yana gelişim sağladığına inanıyorum.

Galatasaray ne zaman zor duruma düşse Hagi'ye sarılıyor, o da şu ana kadar reddetmedi. Tek isteği sezonun ortasında gelmemekti, şartlar oluşuyor. 2003-2004 ve 2010-2011 sezonları zordu, onun adına da tecrübe oldu ki sezon başında takımı eline almak istiyor. Bu sezon içerisine Rubin Kazan onun için yıllık 4 milyon avro önermişti ama kabul etmedi, teklif de var ama Galatasaray işin içerisine girerse renk değişir. Hagi'yi sadece 2010-2011 sezonu üzerinden değerlendirmek ise ezberciliktir..

20 Nisan 2016 Çarşamba

Podolski'ye Hoşgeldin Diyelim, Rizespor 1-3 Galatasaray


Riekerink tutarsız bir teknik adam, Rizespor deplasmanında ona rağmen kazandık diyebilirim. Kupa önemli, elde bir tek o kaldı. Bu maçın motivasyonu elbette farklı olacaktı, bunu gördük. Donk'suz Galatasaray'ın "gam" dozajı yüksekti ve daha rahat kazanabileceği bir maçtı (doğru değişiklikler gelse). 3-1'in avantajı büyük, final geldi diyebiliriz ama takımı bu noktaya getiren de Podolski'nin bireysel çabası.

Maça iyi başlayan bir Galatasaray vardı, hücum anlamında iyi bir 20 dakika yaşadık. Hücum riskinden ve savunmanın kalitesizliğinden kaynaklı pozisyonlar da verdik ama çok daha fazlasını bulduk. Geçmiş haftalarda da yazdım, savunarak kazanamayız diye. Bu takım (mevcut malzemeyle) hücum oynamak zorunda, bugün hücum oynayarak kazandı.

İlk 20 dakika iyiydik, pozisyonlar yakaladık ve golü de bulduk. Podolski hücumda hareketliydi, Sneijder'le iyi bir etkileşim kurdu, Yasin Öztekin'i de dahil ederek o üçgen bizi iyi taşıdı ama Sneijder'in sakatlığı sonrasında da oyun aklı Olcan Adın'e evrildi. Podolski zaten serbest oyuncu gibi gezerek oynuyordu, ileriye Umut Bulut'u alıp Podolski'yi arkasına çekmek en doğru hareket olacaktı ama ilk hatalı hamle böylece geldi. Devamında tempo düştü, pozisyonlar kesildi ama bir şekilde ilk yarıyı 1-0 önde tamamladık.

Rizespor kötü bir takım, şu an bu noktada olma nedenleri de fazlasıyla Kweuke. O olmadığında görüntü sıradan bile değil. Ahmet İlhan, Mehmet Akyüz gibi isimlerle hızlı oynamaya çalışan, kontra arayan bir takım. 4-3 kaybettiğimiz maçı hatırlayın, görüntü bundan farklı değildi. Ama bugün Galatasaray savunmasında etki az daha iyiydi, Koray Günter iyi bir maç çıkardı mesela, golü Carole yedirdi ama maçın genelinde iyiydi, Semih Kaya da geçmiş maçlara oranla iyi bir görüntü verdi. 

2-0'ı bulunca rahatlamamız gerekiyordu, rakibin 10 kişi kalması da dirençlerini düşürdü, 2'yi bulduk, Podolski ve Yasin'le hücumda kalıp pozisyonlar üretirken Hakan Balta'nın kırmızısı dengeleri bozdu. Kırmızı yok bu arada, müdahale topa ve temiz ama Hakan Balta iyi durumda değil. Deniz Kadah'ı az kalsın kaçırıyordu ki ilk kez yapmıyor bunu, bu sezon yaşadığı sık sakatlıklar onu çok geriye attı. Biz 10 kişi kalınca da dengeler bozuldu, kim sağ bek, kim orta saha çözemediğimiz dakikalar.

Mesela, Tarık Çamdal'ı oyuna alınca daha iyi savunma yapacağız mantığı. Yasin Öztekin'in yerine girmesi hata, sağ açık oynaması diğer hata, Linnes'e rağmen oyuna girmesi en büyük hata. Linnes'le hem hücum hem savunma mümkündü ama Bilal Kısa'nın sakatlığında Linnes oyuna dahil oldu, Sabri Sarıoğlu orta sahaya geçti derken bayağı bir kaos yaşadık, buna rağmen Podolski ayakta kaldı ve bireysel çabasıyla 3-1'lik skoru getirdi. Rakibin ofsayt diye verilmeyen bir golü var ki bence o da temiz. 2-2 olsa iş daha kötü noktalarda olabilirdi, şu maçta dahi kendimizi ateşe attık bir anlamda.

Galatasaray'dan sistemli oynamasını zaten beklemiyorum, beklediğim tek şey biraz direnç, mücadele. Bireysel yetenekleri var bu takımın, tarihin en kötü sezonu diyorum, 2010-2011'den daha kötüyüz ama kadro kalitesi o dönemin çok üzerinde. Muslera, Podolski, Sneijder gibi isimler o dönem yoktu. Bugün Podolski kazandırdı, bundan sonra da kazandırmasını bekliyorum. Sol ayağını, mücadelesini, azmini çok özlemişim. En büyük tepkiyi de ona gösteriyordum, nedeni beklentimin yüksek olması. Şu takımda herkesin yapabilecekleri belli, beklenti dahilinde tepki büyüyor.

Büyük Sevgiler Nefretle Başlar, Bu Durum Kewell Sevgimle Sabit


Büyük sevgiler nefretle başlar söylemi doğru, denedim ve kanıtladım. 2000'e dönmeli, Leeds United'la oynadığımız yarı finale. 

O dönemin popüler çocuğu Harry Kewell. Yükselmekte olan Ledds United'in en büyük yıldızı. O dönem yaşı 22, yıldız adaylığından sıyrılıp yıldız olarak kabul edildiği yıllar. Büyük takımlarla adı geçmekte ve çok geçmeden de Liverpool'a imza atan, orada da Şampiyonlar Ligi kaldıran önemli bir isim.

Leeds United'la yaşanan eşleşme çok gergin geçti, malum İstanbul'daki hadise. Haliyle bu İngiltere'de oynanacak maç öncesi sıkıntı yarattı. İlk maçı rahat geçtiğimizi düşünüyorum, 2-0 net skordu. Capone'nin yine bir arka direği, hiç unutmam. 

Leeds United o dönemin iddialı takımlarından, ertesi sezon da Şampiyonlar Ligi yarı finali oynadı mesela, biz çeyrek finalde Real Madrid'e elenmiştik. Kura şansıyla biz de o noktada olabilirdik ama Leeds United o dönem gerçekten de çok güçlüydü. Kewell da yıldız olduğu kadar ateşli, rövanş karşısında o ateşini gördük, gergindi, her kavganın, hadisenin içerisinde.


Benim de çocuk kafam, rakibin en iyi futbolcusu daima benim için nefret sebebiydi. Hele ki böyle gergin bir ortamda Kewell'a çok bilenmiştim, bu öfkem ve nefretim de Galatasaray'a imza atana kadar devam etti. Hatta Kewell yüzünden Liverpool'un Şampiyonlar Ligi'ni kazanmasına da üzülmüştüm, daha neler neler var.

Ama büyük sevgiler nefretle başlıyor işte, Kewell'ı Galatasaray'da tanıdım. Futbola ateşi sönmedi, sahada olduğu her dakika en yüksek mücadeleyi verdi. Artık gergin değildi tabii, tecrübeli sınıfındaydı ve Kewell'ı sevmeyen bir Fenerbahçeli, Beşiktaşlı tanımadım. Galatasaraylılar ise çok sevdi, en çok sevenlerin başında da ben geldim.

O güne dönersek, tarih her zaman olduğu gibi Galatasaray'ı yazdı. 2-2'yle finale çıktık, o gün kazanabilirdik de ama istediğimizi aldık. Hagi'si, Hakan Şükür'ü olanlar kazandı. Hakan Şükür'ün attığı o golü kaç forvet atabilirdi ki ya da Hagi'nin gösterdiği aklı, Taffarel'in devleşmesi, Bülent Korkmaz'ın liderliği. Biz Galatasaraylılar gerçekten şanslı, özellikle de o günleri yaşayanlar, o günleri yaşayarak büyüyenler..

19 Nisan 2016 Salı

Burak Yılmaz, Yeni Bir Kariyer Ancak Bu Kadar Güzel Başlardı


Burak Yılmaz'ı seviyorum, Galatasaray'ı benimseyen, sahiplenen tüm futbolcuları sevdiğim gibi. Belki doğuştan değil ama hepimiz gibi o da iyi bir Galatasaraylı, kariyerinde Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzonspor olmasına rağmen. Galatasaray'da da çok büyük işlere imza attı, kazanılan başarılarda payı çok büyük, hakkı da yeterince verilmedi ama bir kere Galatasaray taraftarına küstüğünü, sitem ettiğini hatırlamam. Selçuk İnan'ın dahi düştüğü yerde Burak Yılmaz hiç düşmedi, bu anlamda yeri bende çok ayrı. Neden satıldı demiyorum, öyle olması gerekiyordu ve gitti, giderken de büyük kazandırdı. Galatasaray tarihinde giderken büyük kazandıran kaç tane isim var, bir tek Arda Turan'ı sayabilirim, başka yok. Bu yüzden de Burak Yılmaz için atıp tutmak yerine, biraz olsun hakkı olanın hakkını vermenin önemli olduğunu düşünüyorum. Çin kariyeri müthiş başladı, sakat gitti, uzun bir süre oynayamadı ama ilk maçında sonradan oyuna girip 1 gol, 1 asist ve 1 de penaltı yaptırdı, maçı kazandırdı. Ancak bu kadar güzel yeni bir kariyer başlangıcı olabilir. Hemen Galatasaray'da ilk maçları aklıma geldi, sonradan oyuna girdiği Bursaspor ve Antalyaspor maçları gibi, gollerle başlamıştı, yine aynısı oldu. Umarım işler onun için iyi gider ve çok mutlu olur. Euro 2016 öncesinde de bu başlangıç değerli, Cenk Tosun dışında forvet sayamadığımız şu ortamda Burak Yılmaz gibi bir ismin varlığı turnuva öncesinde bizler için büyük bir güç..

Rakipler Galibiyet Hasretlerini Galatasaray'la Dindiriyor


Enteresan bir istatistik daha. Galatasaray'ın öne geçip puan kaybettiği maçların üzerinde duruyordum daha çok, o kadar fazla maçta öne geçip puan kaybettik ki o maçlarda skoru korumuş olsak şu an farklı şeyler konuşuyor olurduk. Mesela Beşiktaş, Kasımpaşa karşısında aldıkları mağlubiyet haricinde öne geçip puan kaybettikleri maç yok. Fark buradan gelmekte.

İstatistiğe gelirsek, önce sevgili Serkan Çavuş imzalı olduğunu belirtelim. Galatasaray'ın Gaziantep deplasmanında aldığı mağlubiyet öncesinde Gaziantepspor son 11 maçında kazanamıyormuş mesela, bizi yenerek bu hasrete son verdiler. Eskişehirspor ise Galatasaray'a karşı kazanmadan önce son 9 maçında 1 galibiyet alabilen takımdı, bir de bizi yendiler. Antalyaspor için de geçerli bu, Osmanlıspor ve Rizespor için de. Galatasaray'ı karşısına alan bir nefes alıyor, galibiyet hasretine son veriyor.

Galatasaray'ın ise ligin ikinci yarısındaki performansına bakınca, 18. haftada Sivasspor'a karşı aldığı galibiyet var, belki de son iyi oynadığı maç olarak tarihe geçti. Bir de içeride Trabzonspor galibiyeti, o da hakemle birlikte ittire kaktıra. Ligin bitmesine 5 hafta kaldı ama 12 haftada sadece 2 galibiyetten bahsediyorum. Hamza Hamzaoğlu'nun topladığı puanlar olmasa neredeyse küme düşme potasında yer alacağız. Başka bir takım bu performansı gösterse küme düşmeyi hak etti deriz..

Kewell Hocam Atama Bekliyor

18 Nisan 2016 Pazartesi

Kalan Haftalar Adına Heyecanlanmak İçin Tek Sebep


Düşünüyorum beni ne heyecanlandırabilir diye, 7-24 Galatasaray düşünen, yazan bir taraftarıyım. Maalesef gelinen durum sonrasında heyecanlanacak, bir sonraki maç adına beni düşündürecek bir olay yok derken Sinan Gümüş'ün takımla çalışmalara başlaması kadar beni mutlu eden başka bir şey olamaz. Şans verilirse Rizespor maçında oynayabilecek. Kalite sorunu yaşadığımız şu zamanlarda onun varlığı önemli. Yetmiyor yani, alternatif de yok. Podolski kayıp, Yasin Öztekin'in çizgisi belli, Sneijder'in varlığı dahi sorgulanır oldu, diğer hücumcuların da ne verebileceği malum. Emre Çolak, Olcan Adın gibi isimlerle kanatlardan pozisyon arar olduk.

Sinan Sneijder Podolski
Umut

Sezon sonuna kadar başka bir formül düşünemiyorum. Podolski'nin forvet varlığı yetersiz, şut atmayı dahi unuttu rakip savunma arasında kaybolmaktan. Umut Bulut için ise en azından mücadele ediyor diyeceğiz, başka alternatif kalmadı (Volkan Pala'lar keşke denense). Yasin Öztekin'i hamle oyuncusu yapabiliriz ve tüm bunların yolu Sinan Gümüş'ün 11'e geri dönmesinde. Sağdan alıp, sola doğru kat ettiği pozisyonları ve sol ayağını müthiş özledim, arıyoruz. En formda olduğu dönemde sakatlanmıştı ki o dönem Milli Takım adına bile büyük koz olabilirdi. Neyse ki sezonu kapatmadı, takımı biraz olsun ayakta tutması adına ihtiyacımız var..

Sezon Başında Nice'a 4-0 Yenildiğimiz Maç Vardı, Ben Arfa'nın Şov Yaptığı


Sezon başında Nice ile oynanan hazırlık maçı vardı, 4-0 yenildiğimiz. Ben Arfa'nın tabir-i caizse, Galatasaray savunmasının içinden geçtiği maç. Hatta formasını çıkardığında ortaya çıkan görüntü de Fenerbahçe maçında Sabri Sarıoğlu'nun oyuna girmeden önce formasını giyerken oluşan görüntü misaliydi. Hafife alındı bu adam, klas kalıcıdır kavramı unutuldu, kumar olarak dahi görülmedi ama Ben Arfa bu sezon Fransa Ligi'nde yaptıklarıyla çok büyük işler başardı. Sezon başında kendisini yazmıştık, olabilecek bir transfer hamlesiydi ama 800 bin avro gibi bir rakama Nice'la devam etti, biz ise o paraya Jose Rodriguez'le anlaştık. Şimdi Ben Arfa'nın sözleşmesi bitiyor ve bu yaz döneminin en değerli adamlarından biri olacak. Beşiktaş'la adı anılıyordu, sonra Milan'ı duydum ve bunun gibi bir çok takım ama en son PSG adı geçti ki devreye onlar girerse bu görülemeyecek bir rüya durumunu alacak. Ben Arfa'ya güvenebilir miydik konusu değil, geçmişi sabıkalı olabilir de bu paralara girersin bu kumara, yabancı kontenjanı bunun için yükseldi, hareket kabiliyetinin artması gerekiyordu, biz ise sezona 7 yabancı ile başladık. O hazırlık maçının sonunda hatırlıyorum, Ben Arfa Galatasaray'ın büyüklüğünden bahsetmişti, skora aldanmayın diyerek ve kendisine Galatasaray'dan herhangi bir teklif gelmediğini dile getiriyordu. İsteseydik olurdu, bugün istesek imkansız..

Fark Eto'o Kadar, Antalyaspor 4-2 Galatasaray


Biraz kafa dinlemek istedim, 2 gün de olsa uzak kalmaya, fazla yazmamaya çalıştım. Antalyaspor maçındaki görüntü ilk değildi, geçmiş haftalarda çok izlemiştik. Kalan 5 hafta adına da son olmaz, yine görürüz de takımın düştüğü şu durum benim içimi acıtıyor. Kötü olanın, yönetemeyenin, camiayı şu duruma düşürenlerin gitmemesi. Tarihin en kötü Galatasaray'ını izliyoruz, ötesi var mı?

Antalyaspor maçına bakalım, çok fazla taktik teknik konularına girmemek gerekiyor ama biz yine de bakmayı deneyelim. Riekerink kafasında bir şablon yaratmış, onun üzerinden devam ediyor. Emre Çolak ısrarı, Podolski'yi forvette kullanması gibi. Daha önce bizlerin de yazıp çizdiği noktalar ama iş işten geçtikten sonra fayda etmeyecek adımlar. Bu yüzden Riekerink'e suç bulamıyorum, adamın asıl görevi bu olmadığı gibi eldeki malzemeyle de yeni şeyler denemek istiyor ama olmuyor. Hataları var mı, hem de fazlasıyla ama malzeme bu, yeterliliği de maalesef.

Galatasaray'ın en büyük sıkıntısı takım savunması, bu takım iyi gidiyorken de sorundu, şimdi de sorun. Stopere Denayer'i koyduğumuzda ekstra çabasını görüyoruz, savunmada bile bireysel hareketler bizi ayakta tutabiliyor ki bu maçta Denayer de yoktu. Selçuk İnan, Sneijder gibi isimlerin yokluğunda da oyun aklı kayboldu derken karambol bir maç oynadık aslında. Antalyaspor'un da iyi bir savunma hattı yok ama Eto'o gibi bir akılları var. Galatasaray 2 gol attı, daha da atabilirdi, Antalyaspor 4 gol attı, daha da atabilirdi. Farkı Eto'o belirledi (eliyle attığı gol bu kalitede bir isme yakışmadıysa bile).

Haftalardır kazanamıyoruz, kazanamamak artık bir alışkanlık. Bu geçen haftalarda da performans anlamında düşen isimler izledik, takımın önceki haftalarda gol yükünü çeken isim olan Podolski'nin kaybolması gibi. Antalyaspor karşısında hareketliydi, attığı gol bireysel katkısı, 2-2'yken karşı karşıya kaçırdığı ise kırılma noktası. Podolski hareketlendi ama forvette olmadığını gördük, kanatta kullanmak zorundayız. Maalesef bu konuda ben de yanıldım. Umut Bulut da hareketlendirdi oyunu aslında, kalan haftalarda bu mecburi.

Donk konusuna girmeyelim, maçı Antalyaspor'a kazandıran isim. Yediği sarı kartın gazıyla 1 dakika içerisinde direkt kırmızı kart yiyen, bunu çok doğal karşılayan bir futbolcu. İlk yarıda iyi oynadı demiştim ama ilk yarı ile ikinci yarı arasında ancak bu kadar düşüş yaşanır. Kırmızı kart yemesi de değil, pas hataları, ortaya koyamadığı direnç. Bu haftalarda Bilal Kısa'yı da kaybediyoruz, aldığı aşırı sorumluluk onu kaybetti. Görüyoruz ki maalesef iki tek bir tane futbolcu sayamıyorum. Bu durumda ne galibiyeti?
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir