30 Eylül 2016 Cuma

Ömer Toprak, Nihayet..


Gündem tabii ki Arda Turan, Caner Erkin, Selçuk İnan ve Gökhan Gönül üzerinden dönecek, konu ne inanın bilmiyorum. Fatih Terim de kendi açısından haklı geliyor, Arda Turan da. Ne oldu, ne bitti, hala kesin bir açıklama yok. Ama bildiğim bir şey var ki, Fatih Terim'in Arda Turan ve bu tayfayı bir daha kadroya dahil etmez. En azından çok uzun bir süre, Fatih Terim'i bildiğim için de bu isimler kadroda olur mu olmaz mı gibisinden tartışmalara hiç girmedim.

Mevcut kadroya bakalım biz, önümüze bakmak durumundayız. Ömer Toprak adına sevinçliyim, benim adıma esas nokta budur. Bundesliga'nın en iyi stoperlerinden birine sahibiz, Dortmund'un 20 milyon avro önerdiği ama alamadığı adam. O kadar değerli bir isim ki, üstelik en sıkıntılı bölgemizi de stoper olarak düşünürken. Mevzusunda da haklı üstelik, ama alınmadı işte, bence haksızlık oldu. Euro 2016'da olmayışı mesela, o kadar büyük hayal kırıklığı ki. Şu an kadroda olması çok kıymetli ve güzel bir hareket, çok da büyük bir güç katacak. Lider stoper deriz ya, liderin tanımıdır kendisi.

Diğer sevindiğim nokta da Hakan Balta yönünde. Bir önceki Milli Takım kadrosunda olmadığında yaş haddine takıldığını yazmıştım. Arda Turan'larla birlikte kadroda olmamasını onun da sanki o tayfadan gibi anılmasına yol açmıştı ama o gün de söyledim. Yaş haddine takıldığını düşünüyordum, bu tarz konularla da asla işi olmazdı. Kadroya alınması da buna en güzel cevap, tecrübesi de her zaman gerekli. Oynamasa bile kenarda olması dahi önemli isimlerden, kötü de bir durumda değil. Şu aralar Chedjou'yu toparlamaya çalışmakta.


Bu isimler dışında klasiğe yakın bir kadro. Yasin Öztekin geri dönmüş mesela, hakkını veremedik ama son haftalarda gerçekten iyi bir görüntüsü var. Mevlüt Erdinç dönmüş, o da çok formda. 11'de de kendisine yer bulması sürpriz olmaz mesela. Oğuzhan Özyakup kadroda yok, onun da formsuzluğu çok büyük. 

Beklenen isimler bunlar dışında ve en büyük beklentim de artık Yunus Mallı'ya bir rol belirlememiz gerekliliği. Formda olmasının yanında kaliteli bir isim, benim için Çalhanoğlu'nun da önünde hatta ama biz o rolü bulamadık. 10 numara mı, forvet mi, kanatlarda mı yoksa orta saha mı? Hepsinde oynar, o da ayrı nokta ama şu rolü biçsek artık, böyle bir futbolcuyu kadroya almak ama yararlanamamakta çok büyük kayıp.

Minik Bir U Dönüşü Yapıyorum, Formayı Canlı Görmeden Yorum Yapılmıyor


Bu kadar mı çabuk u dönüşü yaptın demeyin, diyen de haklı gerçi. 22 Eylül'de böyle yazmışım, bugün ise 30 Eylül. Dileyen okuyabilir;


Çok fark ediyor cidden, canlı görmekle resmini görmek arasında büyük farklar var. Tabii bana sorarsanız, alternatif forma olayında tercihim her zaman turuncu. Çok sevilmişti ki keşke bir gelenek haline alsaydık. Ya da geçen sezonun kırmızıya yakın renkli forması, onu da sevmiştim. Bu tarz alakasız renklerden pek hoşlanmıyorum ama bugün canlı olarak görünce de formayı gözüne o kadar kötü görünmedi. En azından 2009-2010 veya 2010-2011 sezonlarının alternatif renkli formalarından çok daha iyi. Türkiye Kupası maçlarında görürüz bu formayı, çok fazla giyilmez ama minik bir u dönüşü yapıyorum, formaları canlı kanlı görmek gerekiyor..

29 Eylül 2016 Perşembe

Fatih Terim & Müfit Erkasap

Seyreyle Maziyi #11; 5-0'la Gözden Düşen Mehmet Bölükbaşı, Yine Bir 5-0'la Veda Etmişti


Mehmet Bölükbaşı'nın yolu bir anlamda, futbol kaderinin kırılma noktasını oluşturan maç. 5-0'lık Chelsea maçına odaklanır herkes ama benim için deplasmanda 1-0 kaybettiğimiz Chelsea maçının hatırası daha büyük, çünkü Galatasaray'ın da kaderini sarsan zamanlar. Kırılma noktalarının yeni bir kırılma noktası yarattığı maçlar.

28 Eylül 1999, yine bir Şampiyonlar Ligi günü. Stamford Bridge'deyiz, dakika 33 ve Taffarel son adam olmasından kaynaklı kırmızı kart yiyor. Hatalı bir çıkış diyemem, risk aldı, almak zorunda kaldı. Çünkü geride herhangi bir defans oyuncusu yoktu, o da ceza sahasının dışında topa müdahale etmeyi denedi ama rakibi düşürdü, takımını 10 kişi bırakmak durumunda kaldı. 

0-0'dı o ana kadar maç, Galatasaray iyi dayanıyordu. Taffarel kırmızı kart görünce Mehmet Bölükbaşı kaleye geçti, Galatasaray dayanmaya devam etti, sonuna kadar savaştı. 10 kişi olmamıza rağmen çok iyi bir maç çıkardığımızı düşünüyordum, Mehmet Bölükbaşı'nın da üstün bir performansı vardı. Yine "hak" mevzusuna geleceğim ama hakkını veremediğimiz isimlerden o da. Daha ötesi, büyük görmediğimiz, güvenmediğimiz.

Oysa Galatasaray'ın Mehmet Bölükbaşı ile kazandığı bir şampiyonluk vardır, 97-98 sezonunda. Volkan Kilimci'den almıştı formayı ve 19 yaşında genç bir kaleciydi. Akçaabat Sebatspor'dan gelmişti ve alt ligden gelen bir kalecinin Galatasaray'da formayı geldiği gibi kapması, üzerine de şampiyonluk kazanması bana göre büyük olaydı. Sonrasında Taffarel transfer edildi, daha büyük hedefler adına ama Mehmet Bölükbaşı'nın da iyi ve doğru alternatif olduğunu hep düşündüm.

1-0'ın rövanşı 5-0'la bitince ve Mehmet Bölükbaşı çok kötü bir maç çıkarınca gözden düştü, 2. kaleciliği de kaybetti, Kerem İnan dönemini başlattık. O da altyapıdan gelen, yetenekli bir isimdi ama Mehmet Bölükbaşı'nın düşüşü çok keskin oldu. İnanıyorduk o Chelsea maçına, Şampiyonlar Ligi'ne devam anlamında olmazsa olmaz bir maçtı, Ali Sami Yen'de cehennemi beklerken bir anda Chelsea adına cennete dönüşen bir akşam oldu.

Ama öyle bir kırılma anıdır ki o 5-0 olmasa ve biz kazanmış olsak belki de Şampiyonlar Ligi'ne devam edecektik, ertesi turda da elenecektik. Büyük bir iş olacaktı ama yazılacak tarihten hangimizin haberi olabilirdi ki. 5-0'ın ertesinde tek hedef Uefa Kupası'na devam olarak kaldı, sonrasında da deplasmanda Hertha galibiyeti ve Ali Sami Yen'de ki Milan'la oynanan efsanevi maç. Mehmet Bölükbaşı bir anlamda Uefa Kupası'na giden tarihin adımlarından biri oldu, futbol gerçekten enteresan bir oyun. Kırılma anı yeni bir kırılma anını yaratabiliyor.

Mehmet Bölükbaşı demişken, Galatasaray'da son maçı yine bir 5-0'luk mağlubiyet. 2003-2004 sezonu, Türkiye Kupası'nda Rizespor ile oynuyoruz ve Olimpiyat Stadı'nda 5-0 kaybettik. Tarihi bir hezimettir ki kalemizde de o gün yine Mehmet Bölükbaşı oynadı. Sonrasında da ayrıldı zaten, kademe kademe daha aşağısına düştü ve bana göre erken bir yaşta futbolu bıraktı. Şimdilerde Galatasaray'ın altyapısında kaleci hocalığı yapıyor. Düzgün ve doğru bir karakterdir, bu anlamda kendisini çok severim. Ayrıca onunla kazanılmış şampiyonluğu da asla unutmam.

Delaney & Dembele'yi Sezon İçerisinde O Kadar Çok Anacağız Ki


Thomas Delaney ve Moussa Dembele. Yaz döneminin başlarında Galatasaray'ın öncelikli düşündüğü transfer hamleleri. Gelecek adına öylesine hamlelerdi ki, geri dönüşü olan her hamle anlamlı aslında, onlar da öyleydi. Delaney sonrasında Werder Bremen'e transfer oldu, Ocak ayında takıma katılacak. Dembele ise serbest transferdi, yaz dönemi Celtic'e imza attı. Bugün Delaney & Tolga Ciğerci orta sahasını konuşuyor olabilirdik, iki dinamik, tempolu ve 6-8 özelliği barındıran isim. Delaney'in lider karakteri de cabası. Werder Bremen fırsat transferi yapmış oldu, Delaney'in sezon sonunda sözleşmesi bitiyordu ki fiyatın makul olması buradan. Biz 4 milyon avro bonservisi vermedik işte, sonrasında da De Jong'a uzanan süreç. Dembele için ise 2 milyon avro yıllık, 2.5 milyon avro imza ücreti deniliyordu, girmedik o topa. Genç bir adımdı, geleceğe dönük ki bugün Eren Derdiyok & Dembele olabilirdi. Her iki isme baktığımızda da takımlarında büyük iş yaptıkları gibi asıl vitrin olan Şampiyonlar Ligi'nde gündem olmayı başarıyorlar. Bu hafta Delaney ve Dembele'nin haftası gibiydi, Delaney'in attığı muhteşem gol ve Dembele'nin Manchester City'e attığı 2 gol..

28 Eylül 2016 Çarşamba

Önümüzdeki 5 Maç, Benim Hedefim En Az 13 Puan


Önümüzdeki 5 maç böyle, kabaca bir hesap yaptığımda da 13 puan görüyorum. Şu 5 maçta 13 puan da gayet iyidir düşüncesindeyim ki hedefi şampiyonluk olarak koyduğumuz ortamda da olması gereken bu zaten. Kimseyi hafife almıyorum tabii, baştan belirteyim, her maç kendi içerisinde zorlu. Antalyaspor'la bu pazar günü oynuyoruz, saat 16'da. Hem saati hem de bilet fiyatları itibariyle stadın en az 40 bin kişi olacağını düşünüyorum ve Beşiktaş maçının ilk yarısında verilen görüntü de beni çok mutlu etti. Ayrıca Cavanda ve Podolski gibi isimleri de 11'de izleme ihtimalimiz fazla, bu anlamda zorlanacağımızı pek düşünmüyorum. Gençlerbirliği deplasmanı ise ters, tam da Milli Takım dönüşü olması bizi zorlayacaktır. Genellikle bu dönüşlerde zorlanırız ve Stancu gibi de bizi asla boş geçmeyen bir ismin varlığında bu maçta puan kaybı olası görünüyor. Trabzonspor maçının özelliği ise şu, herkes gerçek anlamda Galatasaray'ı o maçta göreceğiz diyor. Sakatlar da dönüyor tabii, yeni bir sakatlık olmazsa Nigel De Jong, Sigthorsson gibi isimler de sahada olabilir ve taşlar yavaş yavaş yerine oturmaya başladı. Kendi sahamızda kesinlikle rahat kazanmamız gereken bir maç olduğunu düşünüyorum. Adanaspor deplasmanının özelliği de uzun zamandır Adana'ya gitmemiş olmamız, güzel olacak. 29 Ekim'e denk geliyor, Adana'da güzel de bir hava, ortam olur. Ligin zayıf takımlarından biri olduklarını düşünüyorum, böyle deplasmanlarda puan kaybetmemek lazım. Başakşehir maçı ise içeride de dışarıda da son derece zorlu maçlar. İyi bir sistem takımı görüntüsündeler ve lige de fazlasıyla iyi başladılar. Tabii o güne kadar neler olur bilinmez ama garanti 3 puan diyemeyeceğimiz ama şampiyonluk deniliyorsa da kazanılması gereken bir maç..

Son 3 Yılın Şampiyonu 3. Turdan Başlıyor, Statüye Sevgilerle


En son burada bırakmıştık, son 3 sezonda olduğu gibi Statü çok ilginç ama, lig sıralamasından yola çıkılıyor ve kupayı kim kazanmış, ne yapmış üzerinden bakılmıyor. Geçen sezonun kupa şampiyonu Galatasaray, son 3 yılda da olduğu gibi ama geçen sezonu 6. bitirdiği için 3. turdan başlıyor, bir de bunun gruplar öncesi 4. turu olacak tabii. Ligi ilk 5'de bitirenler ise direkt gruplarda. Maksat ise büyükleri mümkün olduğunca birbirinden uzak tutmak. Çeyrek finallerde bile karşılaşmasınlar diye ellerinden geleni yapıyorlar diyebilirim, geçtiğimiz sezonlarda da yazdım bunu. Anlamsız bir statü, oysa bu kupaların güzelliği sürprizlerinde yatar, sürpriz bir takım yarı finale kadar yürür mesela. Ama bunun yolu da her takımı 1. veya en kötü 2. turdan kupaya başlatmak ve maçları tek maça indirmekten geçiyor. Almanya'nın sistemi en güzel örnek mesela ama bizde ise ne kadar maç o kadar iyi mantığı ve bunun yanında büyükler dediğimiz takımların da mümkün olduğunda yarı final veya finallerde karşılaşması. Neyse, 3. turda rakibimiz Dersimspor. Ben deplasmanda oynamayı isterdim, kura öncesi de düşüncem Galatasaray'ı izlemeye hasret şehirlere gitmekti. Dersimspor da o takımlardan biriydi ama TT Arena'da oynayacağız. Pozitif yanı şu olabilir, zor şartlar ve zeminler altında değiliz, sakatlık riskini düşürüyoruz ama ben yine de deplasman isterdim..

Sigthorsson'u Bekliyoruz, Anket Öyle Söylüyor


Sigthorsson, Nigel De Jong, Cavanda ve Serdar Aziz. 4 yeni transfer ve ortak noktaları da henüz kendilerini izleyememiş olmak. Eren Derdiyok ve Tolga Ciğerci'nin büyük fark yarattıkları ortamda (hatta Bruma'yı da yeni transfer sayalım), bazı transferleri hala göremedik. Nigel De Jong'un 45, Cavanda'nın da 10 dakikası sayılmıyor, kim ne anlayabildi ki o anlarda. Ben de takipçilere sorayım dedim, bu dörtlüden en çok hangisi daha heyecanla bekleniyor diye. Sigthorsson yüzde 43 ile lider çıktı ve büyük fark yarattı, bunu beklemiyordum mesela. Geçen sezon adı geçtiğinde isyan ediliyordu, bu sezon ise en çok beklenen isimlerden biri. İhtiyaçtı, Beşiktaş maçında da Eren Derdiyok oyundan düştüğünde çok aradık. Kendisi hamle şansı demek ki kulübe açısından kıymeti büyük olacak. Nigel De Jong ise yüzde 26 ile 2. sırada, onun 2. sırada kalması da Tolga Ciğerci kaynaklı. Öyle bir katkı verdi ki şu an Nigel De Jong döndüğünde nasıl bir orta saha şekillenecek bilmiyorum. Ama bazı durumlarda orta sahayı üçlemek adına öyle değerli ki. Neyse, yüzde 19 ile de Cavanda 3. sırada yer almış. Beşiktaş karşısında 10 dakika izledik, Antalyaspor maçıyla da 11'de izlemeye başlarız. Temposu, amansız bindirmeleri çok büyük bir koz olacak diye düşünüyorum. Serdar Aziz ise yüzde 12'de kaldı, insanların beklentisi öylesine düştü ki kendisini kabul ettirmesi zor olacak. Gerekliliğini, paraları hep tartıştık ama mevcut kadro üzerinden yorumluyorum, şu takımda oynar, iyi de oynar. Ama işte o sakatlıklar..

27 Eylül 2016 Salı

Nuri Şahin & Galatasaray, 6 İla 8 Arası


Dortmund günleri bitti, orası net. Yeniden Dortmund'a dönüşü de tutmadı, özellikle de Klopp'un ayrılmasının ardından Tuchel çok fazla durmadı üzerinde. Hakkı da var, elinde geniş bir kadro var ki Nuri Şahin'in de yaşadığı uzun sakatlık dönemleri oldu. Uzun zamandır sağlıklı, herhangi bir sakatlık gelişmesini duymadık ama 18'e dahi giremiyor, rotasyonun herhangi bir parçası değil. Ellerinde de sayısal anlamda geniş ve genç bir kadro var, bu durumda da Nuri Şahin'e bir yer kalmıyor. Ocak ayında ayrılığı kaçınılmaz görüntüde.

Yaz dönemi de Nuri Şahin'i zorladığımızı biliyorum, Galatasaray'dan teklif almıştı, hatta Dortmund'la da kiralık anlaşması için anlaşıldı ama Nuri Şahin kalmak istedi, son bir kez daha şansını zorlamak adına ama kendine yer bulamadı, gözden iyice düştü. 28 yaşında, o kadar genç hayatımıza girdi ki daha yaşlı gibi bir algı var ama hala 28, ayağa kalkmak adına da belki de son şansı.

Dortmund'dan ayrıldığı ve Real Madrid'e gittiği dönem Bundesliga'nın en iyisi seçilmişti. Dortmund da öyle bir sistem ki Nuri Şahin sonrası İlkay Gündoğan'la o yapının da üzerine koydu. Nuri Şahin'in ise Real Madrid günleri olmadı, sakat gitti ve geri döndüğünde de yine yer bulamadı. Sonrasında Liverpool'a kiralık gidişi, yine tutunamadı ve Dortmund'a döndü. O zamandan bu yana da rotasyon içerisinde bir var bir yok, Tuchel sonrası ise hiç yok diyebiliriz.

Türkiye'ye dönüşü hep gündem oldu ama o düşünmedi. Bu saatten sonra mutlaka düşünecektir, Galatasaray'ın da bu konuda bir hamle yapabileceğini düşünüyorum. Aslında Fenerbahçe'nin böyle bir yaratıcı futbolcuya daha çok ihtiyacı var orta sahasında ama onlar daha çok 10 numara düşündü. Nuri Şahin ise 8 ile 6 arası diyelim. Tolga Ciğerci gibi iki orta sahamız olsa mesela, arkalarında Nuri Şahin'i "regista" tadında kullanmak öylesine mümkün ki. Ya da 4-2-3-1 düzeninde de Tolga Ciğerci'nin yanında Selçuk İnan'a göre daha bir tamamlayıcı sanki. Hem sol ayaklı olması, hem 28 yaşı, hem de 6 numara özelliğini daha çok barındırması.

Selçuk İnan'ın yükünü de sırtladı şu sıralarda Tolga Ciğerci, tempo yapması, rakibi bozan bir numaralı isim olmasının yanında da topla da dikine giden, hücumda şut arayan o. Nuri Şahin için bir diğer algı da güçsüz olduğu ya da sert olmadığı yönündedir ama 6 özelliği iyidir, top kapar, kayar, hareketlidir, Selçuk İnan'ın 6 numara özelliğine göre daha mücadelecidir. Kafamda da Tolga Ciğerci ile daha iyi bir ikili oluşturabileceği fikri beliriyor.

Bu durumda Nigel De Jong ne olacak gibi bir soru mutlaka gelecek ya da Selçuk İnan'ın durumu. Yaz dönemi de bazı ayrılıklara gebe, mesela sözleşmesi biten bir Mehmet Ekici de olacak. 8 numara alternatifi yönünde o yönde de bir adım atılabilir, onu da sonra yazarım ama Nuri Şahin beğendiğim bir isimdir, Galatasaray'da yapabileceğine, yükseleceğine inandığım bir futbolcu. Hamit Altıntop şu an alternatif niyetine kulübede duruyor mesela, ben hala orta sahanın doğru şekilde olmadığını ve rotasyonun sağlanmadığına inanıyorum. Elimizde 3 iyi orta saha var, bu sayı da bence yetersiz. Nuri Şahin'i en azından kiralamak doğru yol olacaktır.

Maliyeti de uygun olur, Grosskreutz transferini hatırlarsınız, ne kadar uygun şartlara bitmişti. Nuri Şahin'in de o duruma geldiğine inanıyorum ve Almanya hatta Türkiye içerisinde mutlaka başka talipleri de olacak ama Galatasaray'a sevgisinden kaynaklı teklif gitmesi durumunda ilk tercihi de biz olabiliriz. Galatasaray'a yakıştırdığım ve keşke gerçekleşsin dediğim bir hamle. Dün bu konuda bir anket açtım hatta, yüzde 60 pozitif bakıyordu..

26 Eylül 2016 Pazartesi

112.6 Km Kat Edilen Mesafe, Galatasaray'ın Belki de En Çok Gelişen Özelliği


112.6 km ile bu sezon en çok mesafe kat ettiğimiz maçı geride bırakmışız. Bu anlamda da sürekli bir yükseliş içerisindeyiz. Karabük karşısında 109.4 km, Akhisar karşısında 104.3 km, Kayseri karşısında 107.6 km, Rizespor karşısında ise 108 km mesafe kat etmişiz. Beşiktaş maçında biraz daha yükseldi bu sayı ki mücadele anlamında asla geri durmadık, oyundan da kolay düşmüyoruz. Geçen sezon önde olduğumuz ve kaybettiğimiz maçları çok konuşurduk, 

60. dakikadan sonra nefesler kesilir ve rakiplerin geri dönüşlerine şahit olurduk. Beşiktaş'ta geri döndü ama 2 bireysel hata neticesinde, 90+'da yine kazanabilirdik, 80'den sonra hızlandık, oyunu dengeledik. Geçen sezon olmayan bir özellikti bu Galatasaray'da. Bunlar iyi çalışmanın ürünü, sezon içerisinde de daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır.

Sneijder'in koşu istatistikleri de gayet iyi. Geçen sezonun kayıp adamlarından, mücadele etmiyor, hareket edemiyor, çok kilo aldı üzerinden yorumlar yaptığımız bir futbolcuydu ama bu sezon ayakta, savaşıyor ki o da giderek yükseliyor. Karabük karşısında 10.6 km, Akhisar karşısında 10.1 km, Kayserispor karşısında 10.2 km, Rizespor karşısında 10.4 km ve Beşiktaş karşısında da 10.8 km. 10 km'nin aşağısına düşmüyor, takımın da maç içerisinde en çok koşan 3-4 ismi arasında mutlaka görmeye başladık.

Tabii bu işin zirve ismi Tolga Ciğerci ki Avrupa'da da bu alanda 9. sırada. Karabük maçında 12.5 km ile başladı ve devamında Akhisar karşısında 11.3 km, Kayserispor karşısında 12.1 km, Rizespor karşısında 11.8 km ve Beşiktaş karşısında 12 km. Bunu da yaparken sadece mücadele anlamında değil, pas istatistiklerinde de zirvede, maç içerisinde topla en çok buluşan futbolcu anlamında da. 

Cumhur Önder Arslan'a da haber için teşekkür edelim, algı dedik ama iyiyi gören ve bunun üzerinde duran, severek takip ettiğimiz kalemler de var..

İyi Yoldayız ve Gelişen Bir Oyun Var Ama Konuşan Yok


Her gün yeni bir kaos, yeni bir negatif algı yaratma çabası. Böyle haberlere uyanıyoruz, bugün de Riekerink kaynaklı en az 3 tane olumsuz haber okudum. Doğrudur, yanlıştır bir yana. Israrlı şekilde bir saldırı var, her negatif noktanın en dibine kadar iniliyor ki taraftar Riekerink'in arkasında, algı peşinde koşanlar baltayı taşa vuracaktır.

Mevzu da Riekerink'in oyuncu değiştirme konusu. Bu konuda eleştiriyi yaptık, gerçekten de oyuncu değişikliği anlamında geç kalınıyor. Geride olduğumuz, skoru aradığımız anlarda değil ama bu durum, oyunu tutmamız gereken anlarda geç gelen değişiklikler bu konu. Zamanla düzelebilecek, gelişme sağlanabilecek bir durum ama, mutlaka Riekerink de farkında. 

Bundan ziyade oyunun gelişimini konuşalım. Büyük çoğunluğun maç öncesi görüşü "beraberlik" ihtimalinin müthiş olacağı, daha da kötüsü hiç şansımızın olmadığı yönündeydi. Oysa galibiyeti kaçıran taraf oldu, maalesef ki Chedjou'nun 2 bireysel hatasıyla. İlk yarıda oynanan muhteşem bir deplasman oyunu, en az 60 dakika rakibini kendi istediği tempoda tutan ve maçı yönlendiren bir Galatasaray. Bu büyük bir gelişimdir, beklentilerin üzerinde bir durumdur ama kimse konuşmuyor.

Şunu tartışalım ama, acaba hocanın teknik ekibi yeterli mi? Kaleci antrenörü ve kondisyoner noktasında istediği adımları attı ama Ayhan Akman ve Orhan Atik isimlerinin yeterliliğini tartışabiliriz. Şunu biliyorum, Riekerink yanında bir Hollandalı yardımcı da istiyordu ama kabul görmedi. İlk etapta yönetim kondisyoneri kendi buldu ama Riekerink yetersiz buldu, sonrasında istediği isim getirildi. Zamanla olacak sanki bu da.

Haber şu, Riekerink 60. dakikada Sabri Sarıoğlu & Cavanda değişikliğini yapmak istemiş ama Orhan Atik "henüz erken" diyerek buna mani olmuş. Doğru mu, yanlış mı bilmem ama Riekerink'in böyle yönlenmemesi gerekiyor. Önde olduğumuzda da hamle yapmaktan çekinmemeli, aynı 11'in 90 dakika zirve noktasında kalması imkansız olacak. Zamanla da bunun gerçekleştiğini göreceğiz. İyi yolda olduğumuzu ve oyunun geliştiğini tekrar söylemek isterim.

25 Eylül 2016 Pazar

Ama Podolski, Belki de "Ama" Söyleminden Kaynaklı Bizim Yarattığımız Bir Durum


Gezer, tozar, tatili uzun tutar, Almanya'dan dönmek bilmez ve bizler de bu duruma tepki gösteririz. Geçenlerde Podolski nerede diyordum. 5 gün önce uzun uzun yazmıştım, dileyen tekrar okuyabilir ki hala da aynı düşünüyorum, yarın bu durum tekrarlandığında da aynısını düşüneceğim;


Ama Podolski işte, belki de bu "ama" söyleminden kaynaklı bizim yarattığımız bir durum bu. Değişeceğini de düşünmüyorum, Podolski bu, alışmamız iyi olacak. 2. sezonumuza giriyoruz ve bu takımın en önemli kozlarından biri.  Kendisini de arıyoruz, burası kesin. 

İyi bir hücum hattı var, verimi de yükselen. İstatistiklere de baktığımızda hücum anlamında atılan gol sayısı dışında bir Galatasaray üstünlüğü var.  Gol sayısının yükselmesi de Podolski'den geçecek, şut arıyoruz, yine bu konuda da öndeyiz ama geçen sezonun gerisinde. Podolski'yle hallolacak bir sorun, bekliyoruz bu anlamda, takıma geç de olsa dönmesi güzel.

Tabii bir adalet söz konusu, hakkını verelim ki Yasin Öztekin bu süre zarfında iyi işler çıkardı ve Antalyaspor karşısında da 11'de olacaktır ama Podolski'yi hamle anlamında kullanabilmek değerli olacak. Milli ara sonrasında da forma büyük ihtimalle onun olacaktır. Bu da hücum kalitesine çok büyük bir artı daha.

İlerleyen süreci ise bilemem, yaşadığımız bu sorunları ileride de yaşayacağız. Dediğim gibi, Podolski bu. Teklif gelir belki ileride, satılır ya da kalır, bilmiyorum. Kaldığı süre zarfında Podolski çok önemli bir isim olmaya devam edecektir..

Riekerink.. Tam da Bu Yüzden


Şans ve şanssızlık, hepsi bir arada. Son dakikada o pozisyonun Josue'e gelmesi büyük şans, atacağı golle şu an kahramandı. Şanssızlık ise kaçan golde, doğruyu düşündü ama ayağı takıldı, topu sağından soluna çekerken. Sonrasında pas düşündü, ortalık karıştı ve pozisyon kaçtı. Dönüşünde golü yiyebilirdik, o durumda da Josue infaz edilecekti ama şu fotoğraf aynı kalırdı. Riekerink gider ve ilk iş Josue'ye sahip çıkardı. Adamdır, tam da bu yüzden. Müthiş bir karakterdir, kendisine sahip çıkmamız gereken bir isimdir, yine tam da bu yüzden..

Epik Bir Son, Beşiktaş 2-2 Galatasaray


Maç öncesinde ayrı bir hikaye yazardık, maçın geldiği konum itibariyle ayrı. Vodafone Arena'dan beraberlikle ayrılmak asla kötü sonuç değil ama ilk yarıda son yılların belki de en iyi deplasman oyununu oynayıp ve 2-0'lık skoru alıp, 70-80 arasında iki Chedjou hatasıyla birlikte maçın 2-2'ye gelmesi beni üzüntüye itti, kaçan bir galibiyet söz konusu.

Geçen sezonu düşündüm, o imkanlar dahilinde sağ açık defansif bir isimdi mesela, Sabri Sarıoğlu ile bir enerji denenmişti ki 60 dakikada başarılı oldu. Hatta herkes Galatasaray'ın öyle bir oyun oynayamayacağını düşünüyordu. Şimdi şartlar değişti, aynı 11 üzerinden devam edilebiliyor ki kendi oyunundan da ödün vermeyen bir Galatasaray var. 

Bunu ne kadar başarabileceğiniz rakip ve şartlarla ilgili bir durum ama Galatasaray'ın planı iyiydi ve 1-0'ı öyle bir anda yakaladı ki beraberinde Beşiktaş'ın düşündüğü hücum ve açık alan üzerinden yürüyen Galatasaray'ı etkili gördüm. Pozisyon da verilmedi, Oğuzhan Özyakup'un kaybolduğu ve Gökhan İnler'in yönlendirdiği takım organize olamadı. Galatasaray ise Sneijder'in üzerinden kanatları iyi görerek Bruma & Yasin Öztekin ikilisiyle etki yarattı ve Bruma'nın farkı 2-0'ı da getirdi.

Mesele de burada başlıyor, ilk yarıda müthiş bir deplasman oyunu ve 2-0'lık skor avantajı var. Beşiktaş ise Talisca & Aboubakar ile farklı bir düzene geçti. Çift forvet + Talisca'yı kanata atarak ama merkez gibi oynadı, daha doğrusu hücumu yönlendiren, taşıyan isimdi. Fark yarattı tabii, Beşiktaş baskısı beraberinde geldi, pozisyonlar da bulmaya başladılar ama Riekerink'in bir hatası var ki bunu sık tekrarlıyor. Bir anlamda şu oldu, Şenol Güneş'in ilk yarıda altın tepside sunduğu maçı Riekerink de ikinci yarıda aynı ikramla devam ettirdi.

Gerideyken sorun yok, hücum anlamında oyuna hamlelerle bir çaba oluyor ama öndeyken sıkıntı, aynı hamle becerisi gerçekleşmiyor. Geçen sezon kulübe yoktu, bu sezon iyi bir kulübe var ama ısrarla bekliyoruz önde olduğumuz maçlarda. Oyunu tutmak, tempoyu düşürmek, biraz daha rakip sahada kalabilmek adına hamle gelmiyor. Cavanda & Josue hamleleri doğruydu ama geç kalındı, onlar oyuna girdikten sonra Beşiktaş'ın baskısı biraz olsun kırıldı, oyun dengelendi mesela. Sinan Gümüş'le de biraz daha hareket dedik ama 80'den sonra, çok bekliyoruz. Ya da orta saha üçlenebilirdi, maalesef izledik.

Gelişen bir Galatasaray var ama, Riekerink'in başarılı olduğunu düşünüyorum. İlk yarıda da gördük ki doğru oyunu oynayabiliyoruz, mükemmel bir deplasman oyunu vardı ilk yarı. Hamle konusunda sorunlar var, Riekerink'in potansiyeli ve felsefesi olduğunu hep söylüyorum ki o da bir futbolcu edasında aslında, gelişmeye çalışıyor. Bir anlamda da teknik direktör yaratıyoruz, başarılı da olacağız diye düşünüyorum.

Maçın 2-2'ye gelmesinden ziyade yenen goller üzücü nokta. Chedjou'nun 2 hatasından gelen goller, ikinci golden ziyade ilk gole takıldım. Marcello'nun kafası, boş olmasını da geçtim, o vurmasa Talisca vuracak. Chedjou önde kaldı, rahatsız edemedi ve bunlar 7-8 dakika içerisinde gerçekleşiyor. Bir anda oldu olan, kim anladı 2-2'yi. 70'e kadar işler iyiydi ama maalesef savunma konusunda atılması gereken adımı atamamanın neticesi. Beşiktaş'ın da aynı sorunu kaleci anlamında var mesela, bunca yatırım arasında kaleci konusunda doğru adımı atmamaları büyük faturalar yaratabilir.

Epik bir maç sonuydu. 90+3'de Josue'nin kaçırdığı gibi, her şeye rağmen galibiyet fırsatı eldeydi ama yaşanan şanssızlık büyük. Sneijder mükemmel getirdi ve bıraktı, Josue ise doğru hareketi düşündü aslında, sağına gelen topu soluna çekip vuracaktı ama ayağı takıldı. Devamında da pas düşüneyim derken top kaybedildi, daha da kötüsü gelişen kontra. Quaresma öyle boş kalmış ki kaybedebilirdik maçı, kaçırdığımız gol üzerine de yıkımı daha büyük olurdu. Epik bir hikaye yazılabilirdi.

Eren Derdiyok'un 45'de aldığı darbe sonrası sakatlığı oldu, sonra da dönemedi, ikinci 45'de hayalet gibiydi. Sightorsson iyi bir hamle olabilirdi, maalesef yok. De Jong'un da varlığında daha da sert bir takım ve orta sahayı üçlemek mümkündü ama o da yok. Dönecek bu isimler, daha da iyi olacağımızı düşünüyorum. Hepsinden ötesi Podolski, Josue'nın kaçırdığının ona geldiğini düşünün.

İşin özü, Beşiktaş deplasmanından alınan 1 puan iyidir ama 2-0'dan 2-2'ye gelmenin yarattığı üzüntü büyük oldu ve galibiyetin kaçtığını düşünüyorum. Tolga Ciğerci'nin yine tek başına orta sahada verdiği bir tempo savaşı var, atlamamak gerekir. Atiba & Gökhan İnler gibi iki sert ve tempolu ismin karşısında. Onun dışında her şey ilk yarıda kaldı, Sneijder'i de Bruma'sı da. Beşiktaş tempo yapmak istedi ve yaptı, baskı da geldi. Talisca'nın yarattığı fark da büyük oldu ama Chedjou'nun bireysel hatalarından kaynaklı yenen goller işte..

24 Eylül 2016 Cumartesi

Günlerden Galatasaray, Rakip Beşiktaş.. O Zaman Biraz Yakım Nostalji


Bugün günlerden Galatasaray dedik, rakip Beşiktaş. Vodafone Arena'da Galatasaray adına ilk maç, deplasman yasağının kalkması da maç öncesi güzel hareketlerden. Madem gündem Beşiktaş, yine yakın bir nostalji yapalım ve eskileri biraz olsun analım. 


Milan Baros ile başlıyorum, Beşiktaş maçlarını çok seven isimlerin başında gelir. Fotoğraftaki maçta da 3 gol birden atmıştı, büyük golcüydü. Fenerbahçe maçında direkten dönen topun neredeyse her şeyin önüne geçmesi ne kadar acı.


Beşiktaş maçlarında daha çok gol kimliğiyle ön plana çıkardı. 9 maçta 4 golü var, belki de kariyerinde en çok gol attığı takım Beşiktaş olabilir. Bu maç öncesinde de Melo gibi sürpriz bir gol ayağı arayacağız, Tolga Ciğerci'ye mi kısmet dersiniz.


Olimpiyat Stadı'nda 2-0 kazandığımız Beşiktaş maçı ve Burak Yılmaz'ın o kötü zeminde neredeyse kendi yarı sahasından başlayarak attığı depar. İsmail Köybaşı ve Ersan Gülüm yetişemedi kendisine, gerçekten mükemmel bir goldü. Kral'a da selam olsun.


Didier Drogba, Beşiktaş'ı da boş geçmedi doğal olarak. Yine yer Olimpiyat Stadı, 1-0'dan çevirdiği ve 2-1'e getirdiği maç. O gün çok sevindik ama Fatih Terim'in son maçı olduğunu nereden bilebilirdik.


Şampiyonluğun geldiği karşılaşma, 33. haftada 2-0 kazandığımız Beşiktaş maçı. Sneijder'e bu maçtan 1 hafta önce şöyle demişlerdi, kariyerinde hiç Beşiktaş golü yok. O da haftaya görüşelim diye cevap verdi ve şampiyonluğun imzasını o maçta attı.


2-1 kaybettik bu karşılaşmayı, maçı 1-1'e getiren golü atmıştı Kewell. Fotoğrafın ise özeti şu, 7'den 77'ye, tüm ezeli rakiplere kadar herkesin çok sevdiği bir isimdi. Formayı kafasına uzatıp, bu sevinci de unutulmazlar arasına girdi.


Sasa İliç, o da unutulmazlardan. Sessiz, sedasız ama yürekten katkı vermişti, büyük futbolcuydu. 3-2 kazanmıştık bu maçı, ilk yarısını 2-1 geride kapatıp. Iliç'in 2 golü vardı bu karşılaşmada, maçı çeviren isim.


Gol Elmander'in, 90+'da attığı bu golle 3-2 galip gelmiştik ve şampiyonluk yolunda çok büyük bir isyandı bu. Elmander vazgeçmemek demekti, o gün de vazgeçmedik ve kazandık. İlk fotoğrafta zaten bu golün sevinci, öyle bir ortam vardı işte.


En iyisini en sona bıraktım, Hasan Kabze ve şampiyonluk yolunun en keskin virajı. 1-0 gerideydik, şampiyonluk gitti derken sahneye Hasan Kabze'nin çıkması ve attığı 2 gol. 90+'da attığı son golü unutmak mümkün değil zaten, o gol öyle bir gol ki Hasan Kabze'nin daima başımızın üzerinde yeri var..

23 Eylül 2016 Cuma

Umut Bulut & Eren Derdiyok Kıyası, Kaliteye Selam Olsun


Nereden nereye diyeceğimiz bir konu, bu kıyasın üzerine de konuşulur. Umut Bulut'un 1 sezonu ile Eren Derdiyok'un 4 maçının kıyaslanması üzerine güzel bir istatistik. 

Geçen sezonla bu sezonu kıyaslayarak başlayalım aslında. Geçen sezonu felaket geçirdiğimiz doğru ama bir konuda iyi bir şey yazılacaksa o da hücum anlamında olur. Hücum konusunda sorun yoktu, gol anlamında sıkıntı yaşanmadı. Podolski'nin gol sayısı önemliydi burada, eleştirilen Burak Yılmaz'ın da oynadığı kısıtlı haftalarda ulaştığı gol sayısı ortadaydı. Umut Bulut'un ise ligde 27 maçı var, attığı gol sayısı sadece 4.

Bu sezon ise hücum organizasyonları tam oturmadı aslında, baskıyı uzun bir süre rakip kalede hissettirmek anlamında zorlanıyoruz. Daha çok bireysel yeteneklere bakıyor iş, Eren Derdiyok'u da gerçek anlamda kullanamadığımızı düşünüyorum. Duvar özelliği mesela, servis özelliği, gerçek anlamda kullanamadık. Kenarlardan da yeteri kadar beslemiyoruz, belki de Drogba'dan bu yana hava hakimiyeti konusunda en iyi isim olmasına rağmen.

Buna rağmen 4 haftada 4 gol, 3'ü kafayla, 1'i ise jeneriklik. 27 hafta ile 4 haftayı kıyaslıyoruz burada, Umut Bulut'un geçen sezon lig boyunca ulaştığı gol sayısına 4 haftada ulaştı Eren Derdiyok. Kalan istatistiklerde de birkaç hafta içerisinde Umut Bulut'u yakalayacaktır, gerçek anlamda nereden nereye konusu, Galatasaray'ın forvet kalitesi anlamında geldiği nokta. Daha Podolski de gelecek, Sigthorsson'u izleyemedik daha. 

Hücum organizasyonu da oturduğunda görüntü iyi olacak. İyi bir hücum kalitesi oluştu, rotasyon çok güçlü, Riekerink'in bu anlamda yüzü gülüyor olmalı. Vasata tamah etmedi, kaliteyi aradı ve bu kadro kuruldu. Üstelik geçen sezonun maaş sınırının da aşağısındayız, isteyince oluyor, Galatasaray'ı bilmek, benimsemek söz konusu..

Bu Kadar Sık Tolga Ciğerci Yazılır Mı Demeyin, Yazılır..


Lig'de 4 haftayı geride bıraktık, geride kalan haftalarda da Galatasaray'ın en iyi ismi olarak Tolga Ciğerci'yi göstersek hata olmaz. Muhteşem bir giriş yaptı, daha doğrusu büyük fark yarattı. Beklentim vardı, tanıdığım, takip ettiğim ve başarılı olacağına inandığım bir isimdi ama mükemmel bir giriş yaptı ki çok formda. Beşiktaş maçı öncesinde de onun dinamizmi ve temposuna büyük ihtiyaç olacak. Beşiktaş orta sahası ile güçlüyken, bir anlamda Tolga Ciğerci o tempoyu tek başına üstlenmek durumunda. Rizespor maçı istatistikleri rekorları zorluyordu, topla buluşma, başarılı pas anlamında da. İlk 4 haftada %90'lık pas ortalamasının yanında kat ettiği mesafe ortalaması da 11940 metre. Bu kadar sık yazılır mı demeyin, Tolga Ciğerci yazılır. Yeni Melo bulma değil söz konusu, Tolga Ciğerci kendi farkını yaratıyor..

22 Eylül 2016 Perşembe

Bir Formanın Galatasaray'la Alakası Ancak Bu Kadar Olmaz


Ve 3. forma. Bir Nike klasiği diyelim, seçim hakkını sizin elinizden öyle bir alıyorlar ki yapacak bir şey kalmıyor, razı oluyorsunuz. Bir forma Galatasaray'la ne kadar alakasız olabilirse bu forma da öyle. Galatasaray armasının olduğu her şeye saygım elbette var, işin duygusal ayağında değilim. Kim alır, giyer diye düşünüyorum bu formayı. Liste yapsak, Galatasaray'la alakası olmayan formalar gibisinden, 1. sırayı zorlar mı dersiniz? Bence zorlar, formayı beğenmemem bir yana, formanın Galatasaray'la yakından uzaktan alakası olmaması diğer yana.


Nike'nin bazı alternatif renkli, 3. formaları da burada. Inter'in forması da eleştiriliyordu, bir içecek firmasına benziyor gibisinden. Diğer formalara bakıyorum, City'nin, Roma'nın, PSG'nin forması güzel bence. Inter'in forması kötü ama renkle ilgili bir çağrışım yapar ama Galatasaray formasının inanın bir alakası yok. Son yılların en kötü forması olmaya aday, belki de en kötüsü..

SC Nostalji #62; Harry Kewell


99-2000 sezonuna inmek ve Leeds United maçlarını hatırlamak lazım. Uefa Kupası yarı finali, rakip ise o dönemin yükselen değeri. Rakibin kadrosunda da o dönemin altın çocuklarından biri olan Harry Kewell var. Zorlu bir yarı finaldi, saha içerisinden çok dışının konuşulduğu. İstenmeyen olaylar yaşandı, maçlar bir anlamda nefret ortamında oynandı ama finali gören Galatasaray oldu.

Altyapıda Bir Felsefe Oluşturulmak İsteniyor, Umarım İstikrar Sağlanır


Taner Karaman'ın paylaştığı bir istatistik. Galatasaray A Takım'ının oyununa bağlı U21 takımının da aynı felsefeyle oynadığına yönelik. Riekerink'in bir yandan altyapıyla da ilgilendiğini paylaşıyoruz, fırsat bulduğunda hemen hemen her yaş kategorisini bizzat çalıştırıyor, maçlarını izliyor. Altyapı koordinatörü olarak geldiği Galatasaray'da şartlar onu A Takımı teknik direktörü yaptı ama geçmiş görevi de devam etmekte ki bu da bir felsefe kurmak anlamında önemli. İstikrar önemli tabii, Riekerink ve bu felsefeyle uzun yıllar devam etmek lazım ki taşlar yerine otursun, bir futbol mantığı oluşsun. Galatasaray topa sahip bir oyun oynamayı istiyor, pas yapan bir takım. Rijkaard geldiğinde umutlanmıştık, 4-3-3'ü her yaş kategorisine aktarmak anlamında. Bu anlamda da Jan Derks gibi bir isim altyapı koordinatörlüğüne gelmişti ama 1 sene sürdü bu, haliyle bir gelişim sağlanmadı. Yine böyle bir yola girildi, umarım başarılır. A Takım anlamında da ümitliyim, Riekerink'in büyük destekçisiyim ama şartlar nasıl gelişirse gelişsin Riekerink'in altyapılarda kurmak istediği felsefeyi değiştirmesin bu durum. Bugün hala Sabri Sarıoğlu, Semih Kaya altyapıdan gelen isimler diyoruz, başka bir genç yok. Zamanı geldi yeni isimler yaratmanın..

21 Eylül 2016 Çarşamba

Seyreyle Maziyi #10; Bülent Korkmaz'ın Son Dönemi


Derin nostalji diye de bir yazı dizisi mi yazsam bilemedim. Yakın tarihi irdelemek zevkli, özellikle de böyle fotoğrafları bulduğumda. Almaguer ve Sarr konumuz, Fatih Terim'in 2. döneminin transferleri. Yeni Popescu arayışlarında ilk duraktı Almaguer, o uğurda alındı. Sarr ise genç yeteneklerden, Milan'dan kiralanmıştı, Fatih Terim'in tanıdığı ve güvendiği isimlerden biri. Sağ bek & stoper gibi oynayabiliyordu, o da bir anlamda yeni Capone.

Bir önceki sezonun şampiyonuydu Galatasaray, Bülent Korkmaz & Emre Aşık ikilisi de fazlasıyla başarılı oldu diye düşünüyorum. Popescu'nun ayrılığına rağmen üstelik, bir de bu isimleri destekleyen bir Capone diyelim ama Lucescu onu daha çok sağ bek gibi kullandı. Fatih Akyel, Ümit Davala gibi ayrılıkları da yaşadık çünkü, Perez hamlesi onları aratmadı ama Capone ile de güçlü bir rotasyon vardı.

Hikaye ilginç işte, Capone'yi Galatasaray'a transfer ettiren de Fatih Terim'di, 2. döneminde geldiğinde gönderen de o oldu. Hatalı bir karardı, böyle bir isimden vazgeçmek. Sarr yeni bir heyecandı bu uğurda, mesela Auxerre hazırlık maçını hatırlayanlar bilir, efsane bir performans vardı. İyi de başladı, Lokomotiv Moskova deplasmanında attığı gol ve deplasman galibiyetiyle başlayan Şampiyonlar Ligi ama devamı gelmedi, 6 ayda vazgeçtik. O dönem öyle kolay vazgeçiyor ve gidenin yerini dolduruyorduk ki bugünün mali şartlarının da temelini attık bir anlamda. Yerini doldurduğumuz isim de Suat Usta bu arada.


Almaguer'e gelirsek, geldiğinde Fatih Terim'in açıklaması şuydu "ancak bu yaşa geldiğinde alabildik". Daha önce gündeme geldiğini bilmiyordum. Felipe'yi Fiorentina döneminde de istediği ve aldıramadığı söylenirdi, Galatasaray'a transfer ettirmişti. Almaguer konusunu bilmiyorum, tanıdığım, bildiğim bir isim de değildi. Öyle ki, Galatasaray'da izlediğim en kötü stoper de Almaguer olabilir ama Almaguer & Bülent Korkmaz ikilisinden daha kötü bir ikili varsa o da Frank De Boer & Bülent Korkmaz ikilisiydi.

Bülent Korkmaz büyük bir efsane, üzerine asla toz kondurmam ama son dönemleri sürekli değişen partnerlere denk geldi. Emre Aşık'la iyi ikiliydi, Almaguer'le olmadı. Fatih Terim'in Emre Aşık'ı da kestirip atması hataydı, o dönem kiralık gelen Mehmet Polat'ın da hata olduğunu düşünüyorum. Xavier ise sevindirici bir hamleydi ama ertesi sezon ondan da çok çabuk vazgeçildi ve Frank De Boer geldi. Sonrası ise Ömer Erdoğan, Orhan Ak, Tamas gibi isimler. Bülent Korkmaz hep kaldı ama yanında olan isimler sürekli değişti. Song & Tomas istikrarı derken de Bülent Korkmaz bu isimleri kulübede bekledi.

Micov'un Galatasaray ve İstanbul Sevgisi


Micov'un Galatasaray ve İstanbul sevgisi. 3. yılına girdi ki bu alanda da Galatasaray'ın efsane yabancılarından biri oldu. Sıfırlanan kadrolara alışığız, özellikle de yabancılar anlamında ama Micov her şartta ve fedakarlıklarla Galatasaray'da kalmaya devam ediyor. Bu alanda da mutlaka bir ilk olacak, ilk olmanın da ona yakışacağını düşünüyorum. Galata Kulesi ve Boğaziçi Köprüsünü de dövme olarak koluna yaptırmış, büyük bir bağ bu. Böyle Galatasaraylılar da var..

Bu Yaz Dönemi Galatasaray'ın Eli Güçlüydü, Gelecek Yaz İse Bruma'nın


Önemli bir konu, daha önce de değindim ve tekrar yazıyorum. Potansiyeli yüksek bir isimdi, artık bunu sahaya da yansıtan bir futbolcu. Değerli yani, daha da değerleniyor. Riekerink'in de onun gelişimi üzerinde katkısı var, güveniyor çünkü, hücumlar dahi onun üzerinden dönebiliyor. Şans verilmediği, kiralık gönderildiği, x oynayacak denilen ve x'in de oynatılmadığı günler geride kaldı. Şu an takımın 1 numaralı değeri konumunda, transferi sonrası elde edilecek gelir anlamında. Ama bunun da önünde bir tehlike var.

O da sözleşmesinin son 2 yılında olması. Bu yaz döneminde satılmaması doğruydu, potansiyelinin 10 milyon avro'nun da önünde olduğunu düşünüyorum. O civarda bir rakama gelmişti, satılsa Telles gibi zarar etmedik diyecektik ama böyle bir isimden kazanç elde edememek asıl zarar. Telles'in gidişi biraz mecburi oldu, Bruma konusunda ise onu takımda tutmak atılan en doğru adımdı. Riekerink olmasa 4-5 milyon avro'ya gidecekti bu adam, buradan bir kez daha teşekkür etmek lazım, sağladığı bu güven adına.

2 yıl demişken, gelecek yaz döneminde takımdan ayrılması durumunda yine büyük rakamları konuşamayacağız, maksimum fiyat 10 milyon avro ki Galatasaray'ın eli kolu da bağlı olacak, Bu yaz dönemi ipler bizim elimizdeydi ama gelecek yaz dönemi Bruma'nın elinde olacak. Menajeri tehlikeli, bu yaz her fırsatı kolladı, eli güçlendiğinde mutlaka onu takımdan koparacaktır.

Şöyle yorumlar gelecektir, "ne yaptı da sözleşme yenilenecek", "henüz erken değil mi" ya da "o kadar verilmemeli" gibisinden. Bu mecburiyet, gerçek anlamda geleceğe yatırım. Daha da büyüteyim, kaz gelecek yerden tavuğu esirgememek. Bruma'dan büyük bir geri dönüş, kazanım mümkün. Çok genç, gelişen, ilerleyen isim ki belli ki daha da büyüyecek. Yeni sözleşmeye iknanın da belli şartları olacak, bu hamleyi acilen yapmak gerekiyor ve kulübün elini güçlendirmesi lazım.

20 Eylül 2016 Salı

Jose Rodriguez Denildiğinde Sert, Agresif Değil Derdik. Oysa..


Jose Rodriguez'i sert olmamasından ötürü eleştirdik. 6 numara mı, 8 kırması mı gibi tartışmaların arasında 6 oynattık, o sertliği gösteremedi. İyi başladığı sezonda devamını getiremedi, hikaye bu. Çok konuştuk, tartıştık. Bizim adımıza özet şu, böyle futbolculardan zarar edilmiyor, transferi bir başarı hikayesidir. Neyse, sertlikten uzakta ve agresiflikle işi olmaz dediğimiz Jose Rodriguez'in Ausburg karşısında öyle bir imzası oldu ki. İzlemesem ve bana anlatmış olsalar inanmayacağım cinsten bir hareket. Oyuna 83. dakikada dahil olan Jose Rodriguez, ayağının tozuyla rakibine yaptığı müdahale sonrasında rakibinin alt baldırında 14 cm'lik bir yara açılmasına sebep oldu. Kısacası hastanelik etti ve kırmızı kart gördü. Devamında da 5 maç ceza. Neden böyle bir müdahale yaptı anlamadım. oyun tarzıyla alakasız bir hareket. Efendiliği, duruşu bir yana, sertlikten de uzak olarak tanıdığımız bir isim ama belki de kendimi göstereyim hırsı, bilinmez.


İzlemek isteyenler için ise müdahale burada; 

Podolski Ne Zaman Dönüyor, Bilen Var Mı? 3 Hafta Deniliyordu, 1.5 Ay'a Geldik..


Quaresma da Avrupa Şampiyonası oynadı, şampiyon Portekiz'in en önemli parçalarından biriydi. Podolski'li Almanya ise yarı finalde elendi, turnuvaya baktığımızda da Podolski'nin 15 dakikası yok. Kıyas değil mesele, başka bir durum var burada. Hemen hemen aynı gün takımlarına katıldılar, 1 gün oynuyordu arada. Her ikisi de ayağının tozuyla Süper Kupa finaline çıktı ve Podolski darbeye bağlı bir sakatlık geçirdi. Olabilir, futbolda var böyle şeyler.

3 hafta denildi sakatlığı için, 1.5'a doğru ilerliyoruz. Sakatlığı ile alakalı da bir bilgimiz yok bu arada, Podolski'yi sosyal medyadan takip edebiliyoruz. Sakatlandığı günden bu yana Almanya'da, arada kontrol amaçlı Türkiye'ye geldiği söyleniyor ama takip edemiyorum ve Podolski'nin sahalara dönüşü ile alakalı da bir bilgim yok. Geçen hafta geleceği söyleniyordu, sonra bu haftaya döndü o iş ama hala yok. Beşiktaş maçında da olmayacağı görünüyor bu durumda.

Harry Kewell'ı hatırlarım, sık sakatlık yaşayan bir futbolcuydu ve uzun ayrılıkları olurdu. Onun da ailesi Türkiye'de değildi ama sakatlık dönemlerinde haberimiz olurdu, buradan pek ayrılmazdı. İşin ayrılık boyutunda da değilim aslında, Koray Günter de gitti ama onun durumunu biliyoruz, uzun bir sakatlık dönemi. Podolski'nin ise bu süre zarfında yaptıkları mesele.

Geçen sezon da bir sakatlık durumu olmuştu, buna rağmen yardım maçına çıktı, kaleci dahi olsa. Şimdi bakıyorum, yine çeşitli organizasyonlar, aktiviteler. Bizler de burada şampiyonluk yarışı işte, Beşiktaş derbisini düşünüyoruz. Bu durumun yanlış olduğunu düşünüyorum, iyi niyeti kötüye kullanma. Her şey Euro 2016 mıydı bu durumda, Milli Takım'ı da bıraktığına göre Podolski'nin bir hedefi kalmadı mı?

Seviliyor, seviyoruz. Podolski isimli formam var, kolay kolay isim yazdırmam bir formaya. Yarın döner, yine muhteşem işler yapar, asla da şaşırmam. Ama bu durum eleştirilir, hem de sert şekilde. Podolski tek başına çalışıyordur, geri dönmeye çalışıyordur ama bu dönüş ne zaman, bilgisizliğin de isyanın nedenlerinden biri olduğunu düşünüyorum. 

İhtiyacımız var, şut atmakta zorlandığımız, hücum verimliliğinin düştüğü günler. Kadronun geniş olması teselli nedeni, yarışta kalmanın en önemli aracı. Podolski için Çin haberleri çıktığında gitsin istemedim, yönetime güvenmediğim için. Yeri dolmayacaktı ve geçen sezon olanlar malum, elimizde olan en iyi isimlerden birinin gitmesi kayıp olacaktı ama işler farklı gelişti, iyi bir kadro kuruldu. Şu takımda Podolski'yi de görememek üzücü. 3 hafta denilen sakatlığın 1.5 ay'a dayanması, neden acaba? Ben açıklama bekliyorum..

19 Eylül 2016 Pazartesi

Hamit Altıntop'un Hırsı Mı Diyelim?


Gündeme yetişemedik, öyle sessiz ve sakin gelişmiş ki.. Riekerink'in Rizespor maçında oyuncu değişiklikleri anlamında hata yaptığını yazmıştım, tek oyuncu değişikliği Sinan Gümüş ki o da oyuna çok geç dahil oldu. Diğer 2 hakkı düşünmedi bile, oysa geçen sezona büyük bir fark var, o da iyi bir yedek kulübesine sahip olmak. Bu alternatifli kadro boşuna kurulmadı, maç içerisinde hamle olarak kullanmak gerekiyor. 11 rotasyonu değil sadece, pek rotasyonluk bir sezonun da içerisinde değiliz.

Tabii yapılacak o hamle de bence Hamit Altıntop değil. Mecburiyetten 18'de olduğunu düşündüğüm bir isim, Nigel De Jong kadroda olsaydı da maçı tribünde izleyecekti. Bir "hatta" daha ekleyeyim, keşke o değil de kulübede oturan Birhan Vatansever olsa. Tecrübesine, eski kalitesine tamam ama Galatasaray'ın mecburiyetinden kaynaklı fedakarlıkla takımda kalan bir isim, Fatih Terim'in 2011-2012 sezonunda Ayhan Akman kadar dahi katkı verebileceğini düşünmüyorum. Keşke yanılsam.

Olay şu, uzun bir süre ısınan Hamit Altıntop maçta oyuna giremeyince su şişelerini tekmeleyerek kırmış ve büyük tepki göstermiş. Gecesi de yönetim tarafından kadro dışı bırakılmış ama gündüz idmanında Riekerink ve arkadaşlarından özür dileyince de affedilmiş. Sorun göremiyorum, Riekerink'in kararıdır. Bu kararı da Hamit Altıntop'un hem tecrübesine güvendiği hem de hırsı hoşuna gittiği için vermiş olabilir. Benim düşüncem bu yönde.

Hırs güzel gerçekten, Hamit Altıntop'un ipleri salmadığını gösterir ama tepki hata, takım içerisindeki durumunu da en iyi kendisinin bilmesi lazım. Yukarıda da yazdım, mecburiyetten kaynaklı bir fedakarlık bu. Bu tecrübenin göstermemesi gereken bir tepki, şu sıralar takım içerisinde sorun olması isteyeceğimiz son şey olmalı. Ama Riekerink'in iyi yönettiği ve bir gün içerisinde de şu sorunun çözülmüş olması sevindirici.

Enteresan bir detay vereyim, transferin son günlerinde Augsburg'un Hamit Altıntop'u transfer etme girişimi vardı ama yönetim kendisinin kalmasını istedi. Eğer gitmiş olsaydı, yeni anlaşmasından kaynaklı alacak işi nasıl olurdu bilemem. Belli ki onunla ilgili ileriye dönük bazı düşünceler de var ki Hamit Altıntop'un biraz daha sakin olması gerekecek..

18 Eylül 2016 Pazar

E Ciğersiz, Gerçekten..


Tolga Ciğerci için çılgın bir maç daha, yakaladığı istatistikler gerçekten çok çılgın. Beşiktaş maçıyla başladık, ayağının tozuyla oynadığı 120 dakika. Hataları oldu ama orta sahayı çeviren, taşıyan isimdi. Karabükspor karşısında ise Galatasaray adına sahanın yıldızı oldu ki Akhisar maçında da devam etti bu, Kayserispor karşısında da. Rizespor maçı ise zirve noktası olabilir, Türkiye rekorlarını zorladı, yüksek ihtimalle de bir maçta en fazla isabetli pas atan ve topla buluşan futbolcu noktasında da bu performans en iyisi olacak.

110 tane isabetli pası var, % 90'lık bir başarı. Takımın ise toplamda 584 isabetli pası var, Tolga Ciğerci'nin taşıdığı yüke bakar mısınız. 140 kez topla buluşmuş, 14 kez girdiği ikili mücadelenin 12'sini kazanmış, Tolga Ciğerci dışında kalan futbolcular 7 tane top çalarken, Tolga Ciğerci ise tek başına 9 top çalmayla oynuyor. 

E bu adam defansif orta saha görevini de görmüş, geriden oyunu da kurmuş, hücumda da etki yapmış. Son dakikalarda girdiği pozisyon mesela, geriden geldi, o an dahi enerjisi, temposu yüksek. Fark da böyle yaratılıyor, Tolga Ciğerci'nin Galatasaray'ı başka noktalara taşıdığını görüyoruz. İstiyordum bu transferi, fark yaratacağını da düşünüyordum ama başlangıcı itibariyle beklentimin çok üzerinde. 

Defansif orta saha kısmına yöneldik, Lass Diarra, Leiva dedik, son gün Nigel De Jong geldi, Tolga Ciğerci'yi ilk etapta 2. hatta 3. planda tuttuk ama orta sahanın 1. planı o. Milli Takım adına da büyük bir kazanç, Galatasaray adına ise büyük bir gelecek. Dahası da olacağını düşünüyorum, yaşı hala 24 ve potansiyelini, yapabileceklerini de daha önceden yazmıştım. Dileyen okuyabilir;


Temposu, enerjisi bitmiyor, hem savunma hem hücum kısmında var, Selçuk İnan'ın da yükünü çektiğini düşünüyorum, beklediğimizden fazlası bu. Allah nazardan saklasın, istikrarlı ve geçmişiyle alakasız bir sezon geçirmesini diliyorum. Şu ana kadar en önemli transferdir, gerçek bir nokta atışı olduğunu da defalarca kanıtladı..

Forvetli Günleri Özlemişiz Ama, Galatasaray 2-0 Rizespor


Ligin en iyi pas yapan takımı olabiliriz, topa sahip olma konusunda da yüksek ihtimalle öndeyiz, istatistiklere tam bakamadım. Tolga Ciğerci'nin topla temas etme ve başarılı pas anlamında açık ara zirvede olduğunu biliyorum ama, onun varlığının da etkisi bu. Topa sahip, pas yapan, kaybettiğini de kazanmaya başlayan bir Galatasaray var ama önemli bir eksikle. Hücum organizasyonu, rakip sahada kalmak ve o baskıyı hissettirmek gibi eksikler.

Geçen sezon felaket durumdaydık, bu bir gerçek. İyi bir nokta varsa da takımın üretkenliğiydi, çok gol atıyorduk. Forvet sorununa rağmen üstelik, ileride bir Eren Derdiyok yoktu, Umut Bulut'la ayakta kalmaya çalışıyordu bu takım. Şut atıyordu ya, ligin açık ara en iyisiydi bu konuda. Bugün ise şut yok en basitinden, Podolski'yi arama nedenim de bu yüzden. Şut atmıyoruz, hücumda baskılı değiliz ve bir plan olduğunu düşünmüyorum. Ya da plan varsa bile bu iyi uygulanamıyor, nedeni de fazlasıyla Sneijder'in rakip yarı alandan uzak olması.

Sneijder'in sola çok kayması eleştiriliyor ama kaysın, çok takılmıyorum. Soluna aldığı ismi ihya eder, yeter ki rakip kaleye yakın oynasın. İlk yarıda golün erken gelmesi avantaj oldu, devamında görüntü iyi değildi çünkü, Bruma dışında bir etki görmedim. İkinci yarıda görüntü değişti, hücumda o baskıyı önemli bir süre hissettirdik, 2. golü aradık. Sneijder rakip sahaya yaklaştı ve mutlaka rakip yarı sahada neredeyse her topa değdi, o organize ettiğinde de hücum verimi ortaya çıkıyor. 

Bruma maçın adamlarından, son tercihleri eleştirilecek ama yaptığı etki eleştirilemez. 90 dakika etkili oldu, rakip kaleye gitmek adına sürekli ısrar etti. Bazen 5 kişi arasına girdi, 4. de takıldı ama denedi, ısrar etti ve etkili oldu. Sneijder onu soluna aldığında da elbette Bruma daha da üzerine koydu. Yasin Öztekin'i de beğendim mesela, müthiş bir etki yoktu belki ama kötü de oynamadı, sağ tarafta yapacağı ancak bu kadar olurdu, onu da yaptı. 

Hücumda hata şu, Eren Derdiyok'u kullanamamak. 2 gol attı, maçın belki de adamı ama ne kadar verimli kullanabildik? Ortalamıyoruz en basitinden, attığı 4 golün 3'ü kafayla ama orta açmamakta ısrar ediyoruz. Bekleri daha etkili kullanmalıyız, topu rakip yarı sahada alan bek hep pası düşünüyor ve ortaya oynuyor. Carole'nin geçen sezon az ve öz ortaladığını söylerdim, şimdi hiç denemiyor. Bu da bir kenara, duvar anlamında da maç boyunca 1 kez Yasin Öztekin kullandı ve pozisyona girdi. Sneijder'den beklerim bu ikili oyunları, topu alıp şut atmasını ama kullanamıyoruz. Buna rağmen Eren Derdiyok sezona müthiş girdi.

Rizespor'un bizi çok zorladığını söyleyemem, aklımda kalan fazla pozisyonları da yok. Galatasaray savunmasının ve Muslera'nın bu kadar rahat maç çıkarmasına pek alışık değiliz ama şu maçta üretken olamamak, maçı erken koparamamak bizim adımıza noksan. Hücum organizasyonu gelişmeli, sadece Sneijder ve Bruma'nın ayağına bakmamamız gerekiyor. Bruma çok hızlı, ona yetişen 2. bir ismimiz yok ya da Sneijder akıl koyuyor, ona cevap veren yok. 

Riekerink'i de hatalı buldum, oyuna hamle yapmaması konusunda. Sinan Gümüş'ün oyuna dahil olduğu dakika ortada ve tek değişiklikte kaldık. Geçen sezonu anlarım, kulübe boştu, alternatif yok ama bu sezon alternatif anlamda da iyi bir kadro var, boşuna kurulmadı bu takım. Oyuna daha erken hamle yapabilirdi, hücumun yorulduğu, biraz daha direnç katmak herkesin görebileceği şeyler ama Riekerink cevap vermedi buna, bu da işin eksisi. 

Penaltı noktasına da çok takılmamak lazım ama söylemeden geçemeyeceğim. Maç 1-1 devam etse bir şey diyemem, Selçuk İnan bu takımın en iyi ve güvenilir penaltıcısıdır ama sahada 2 gol atmış bir Eren Derdiyok var ya da 100. maçına çıkan Sneijder veya penaltıyı alan Bruma. Böyle bir ödüllendirme yapabilirdi, yapmadı. Kaçırması mühim değil, asla takılmıyorum, 1-1'ken kaçırsa da takmazdım ama maç 2-0'dı ki böyle bir jest ben beklerdim, güzel olurdu..

17 Eylül 2016 Cumartesi

Galatasaray Savunamıyor, Hücum En Önemli Yol


Sezon açılışlarını severim, özellikle de kendi sahanda başladığın sezonları. Yeni transferler, yepyeni bir heyecan. Deplasmanda o kadar tadı çıkmıyor bu açılışların, böyle bir takıntım var. Maalesef ki Karabükspor maçı seyircisizdi, sonrasında da iki üst üste deplasman. Bana sorarsanız sezon gün itibariyle açılıyor, Rizespor karşısında.

Beşiktaş maçına 4'de 4 ile gitmek mümkündü, müthiş bir başlangıç olacaktı ama fena başlamadık sanki sezona. İstediğimiz oyunu oynayamadığımız doğrudur, baskılı, inadına hücum diyen o takımı henüz göremedik ama gelişiyor dediğim bir takım Galatasaray. Zaman içerisinde mutlaka iyi olacak ve Rizespor maçı da bu başlangıç adına çok önemli bir sınav. Beşiktaş maçı öncesinde mesajı net vermemiz gerekiyor.

Sakatlık sorunu bizi zorluyor, geçen sezon da bu durum yaşanıyordu ama çok büyük farklarla. Darbeye dayalı sakatlıklar yaşanıyor ve uzun ayrılıklar değil. Yine de ligin başında bazı isimlerin olmaması kötü. Podolski, Cavanda ve Sigthorsson gibi. Sağ bek sorunu yaşıyoruz mesela, Linnes kötü başladı, Sabri Sarıoğlu da iyi devam etmiyor. Cavanda gerekliydi, özellikle de hücum için. Podolski'yi de arıyoruz, hücum tarafında şut sıkıntısı çekiyoruz, Sneijder'den de öte bir durumda Podolski şut anlamında. Sigthorsson ise kulübeden gelebilecek iyi bir alternatif ama şu an yedek bir forvetimiz yok maalesef.

Muslera
Cavanda Chedjou Semih Carole
Ciğerci Selçuk
Yasin Sneijder Bruma
Derdiyok

Düşündüğüm 11 bu. Nigel De Jong'un sıkıntısının olmaması güzel ama Selçuk İnan'ı kazanma yolunda adımlar atılacaktır bu dönemde, umarım toparlamış olur. Tolga Ciğerci'den ise vazgeçmek imkansız, ligin ilk 3 haftasında en çok top kapan orta saha. Sinan Gümüş veya Josue de olabilir ama Yasin Öztekin'in geçen iki haftada attığı 2 gol onu yine 11'e yazdıracaktır. Cavanda ise iyi durumda deniyor, bence başlangıcı bu maç olmalı. Semih Kaya'nın da 11 olmasını bekliyorum, Hakan Balta çok iyi durumda değil ki savunmayı biraz hızlandırmak lazım. Semih Kaya'nın da belki de bulacağı son şans bu, iyi değerlendirmek zorunda.

Şu baskıyı, mücadeleyi, daha da önemlisi hücumu görelim artık. İyi bir Galatasaray görmek istiyoruz, oyunu rakip sahaya yıkan, farklı bir maç kazanabilecek bir takımı. Şartların da müsait olduğunu düşünüyorum, Hikmet Karaman asla çekinmeyecektir, o da hem iyi futbol, hem de hücum anlamında hamle yapacak, beklemez. Bu da ortaya iyi bir maç çıkarır, şu kaliteli hücum rotasyonunun hakkını verelim artık. Galatasaray savunamıyor, hücum tek yol..

16 Eylül 2016 Cuma

Fotoğrafı Nasıl Tanımlarsınız?


Galatasaray'da sorun mu vardı, kulübü Sneijder mi yoksa Selçuk İnan mı yönetiyordu ya da bundan rahatsız olan Muslera daha mı çok söz sahibi olmak istiyordu.. Her gün çıkan haberler böyle, her gün biri yönetiyor Galatasaray'ı. Disiplinden uzak, otoritenin yanından geçmeyen bir kulüp imajı veriliyor ki basının bu yönde saldırısı çok büyük.

Yönetimden kaynaklanıyor tabii, bu boşluğu onlar yaratıyor ve yaptırım uygulamıyorlar. Ntvspor'u cezalandırmak yetmiyor işte, herkes saldırıyor. Bu haberlere izin vermemek, daha ağır yaptırımlar uygulamak gerekiyor. Taraftarın da pusuda olduğunu düşünüyorum, sevmedikleri isme yönelik çıkan ilk haberde isyan ediliyor. Taraftarın da bu suni gündeme kapılması çok büyük bir hata.

Selçuk İnan üzerinden kaynaklanıyor tabii bu haberler, 2 örnek vereyim. Selçuk İnan'ın Kayserispor maçında 45. dakikada oyundan çıkmasından kaynaklı yaşanan sorunları okuyoruz günlerdir. Oysa işin doğrusu şu, Selçuk İnan duşunu almış ve 2. yarıda kulübede yerini almış. Doğrusu da bu zaten, anormal nokta ise Selçuk İnan eğer tribüne çıkmış olsa yaşanacaklardı. Normal olan haber yapılmıyor ve suni bir gündem yaratılıyor.

2. örnek ise, idmanın ilk 15 dakikası basına açıktı ve Selçuk İnan tecrübesiz isimlerle pas çalışması yapmış, normalde tecrübeli isimlerle bunu yaparmış. Bu haber yapılıyor, üstelik inanılmaz başlıklarla. Taraftar da maalesef pusuda, Selçuk İnan aleyhine bir haber çıksa da onu vursak özelinde. Bu çok üzücü.

Severiz, sevmeyiz, beğenmeyiz, beğeniriz ayrı konu. Selçuk İnan'ın Galatasaray geçmişine herkes saygı duymalı ki Galatasaray'a imza attığı günden itibaren Türk futboluna yön vermiş bir futbolcudur. Bugün formsuz ve benim için de kimse vazgeçilmez değil, ortam oluşur ve ayrılır, o da ayrı nokta. Ama şunu düşünüyorum, Selçuk İnan'ı beğenmiyorum diye gezinen %70'lik kesimin sırf Selçuk İnan'ı sevmemesinden kaynaklı onu beğenmiyorum demesi. Acı gerçektir bu, bazı nefret ve sevgisizlikler saha içine de yansımış, ön yargı yaratmıştır.

Riekerink bu süreci iyi yönetiyor ama Riekerink'e de basının duyduğu saygı sıfır. Aynı maksatlı haberler onun için de çıkıyor, 11'i Sneijder'le birlikte kuruyorlar gibisinden ve bu basın toplantısında bir de soruluyor. Ne denir ki, bu baskı ortamında iyi bile ayaktayız. Geçen sezon erken yıkıldık, sırf bu yüzden. Şimdi dayanıyoruz, daha güçlüyüz. En azından bir taraftar desteği var ama onlar da suni gündeme öylesine kapılıyorlar ki..

Riekerink'in Başarılı Olmasını Öylesine İstiyorum Ki


Riekerink'i fırsatını bulduğum her an övmeye devam edeceğim. Çok göz önünde olmayan ama gerçekleştirdiği önemli işler olduğu için. Göreve altyapı koordinatörlüğü için gelmişti, 1 ay dahi olmadan kendini A takımda buldu, sonrası da malum. Şu an Galatasaray'ın teknik direktörü ama asıl işini unutmadan, altyapı koordinatörlüğüne de devam ederek. Gündüz A takımı çalıştırdıktan sonra, öğlen de U17 takımını bizzat çalıştırıyor mesela. Diğer yaş kategorileri için de bu böyle, fırsat bulduğu her an bizzat devrede. Her an ise altyapılarla koordine halinde, yönetim onda. Başarılı da işler çıkaracağına inanıyorum, basın kendisine saygı duymamaya ve abuk subuk sorular sormaya devam edebilir. Dün izledim de basın toplantısını, ciddi olamayacak bir çok soru ile karşılaştık. Kulübü Sneijder mi yönetiyor, kadroyu o mu yapıyor gibisinden. Biraz saygı, başka bir şey değil. Riekerink'in başarılı olmasını öylesine istiyorum ki..

15 Eylül 2016 Perşembe

Ne Zaman Bir Beijing Guoan Maçına Denk Gelsem, Burak Yılmaz'ın Bir Penaltı Golü Var


Euro 2016 öncesi onun adına zorlu geçmişti, Çin'e alışmak noktasında. Yaşadığı sakatlıklar, bence Çin'e gitmek istemeye istemeye gitmesinden kaynaklı yaşadığı uyum sorunu, özel hayatında yaşadığı bazı gelişmeler ve üzerine kötü geçen Euro 2016 derken işler iyi gitmiyordu. Tablo tersine döndü ama, Burak Yılmaz'ın sakatlıklardan kurtulduğunu görüyoruz, forma giyme istikrarını yeniden kazandı ve Çin'e de uyum sağlamış gibi. Dün oynanan karşılaşmada 2 gol birden attı ve takımı 2-0 kazandı. Son 4 haftada da 5. golü bu, toplamda ise 6 golü var, 3'ü penaltıdan. İlginç nokta da bu zaten, ne zaman bir Beijing Guoan maçına denk gelsem Burak Yılmaz'ın o maçta bir penaltı golü var, genelde de penaltıları kendi kazanıyor. Burak Yılmaz'ı henüz tanıyamadı gibi Çin Ligi, Türkiye'de bu kadar kolay penaltı alamaz olmuştu. Formunun yükselmesi kendi adına güzel gelişme, uzun bir kontratı var ve güzel kazanıyor ama bu saatten sonra Milli Takım zor görünüyor. Hem yaşanan olaylar, hem de gözden uzak gönülden uzak durumu. Biz yine kendisini takip etmeye devam ederiz, Burak Yılmaz'ı severim, Galatasaray'a emeği geçen, formayı en derinden hisseden futbolculardan biriydi. Haksızlığa da uğradı ama geri durmadı, inadına Galatasaray diyenlerden..

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir