
1- Dizi alımları, kültür sanat programları derken NtvSpor ve Ntv Radyo'ya uzanan bir yolculuğunuz var. Sine Büyüka kimdir neler yapar nasıl yaşar sizi tanıyabilir miyiz öncelikle?
Sine Büyüka; Aslında bu bakımdan şanslıyım çünkü Cosmopolitan, InStyle, CNBC-E Woman gibi dergilerde stil editörlüğü yapıp moda sektörüyle ilgili merakımı gidermiş oldum. Dizi ve film alımları sırasında kamera arkasındaki bürokratik işleyiş ve doğru karar verme stratejileri hakkında fikir sahibi oldum. Gece-Gündüz ise tam bir okuldu. Montajdan kamera kullanmaya, iyi röportaj yapmaktan doğru haber yazmaya kadar çok şey öğrendim. Oldukça deneyimli ve birikimli bir ekiple çalıştım. NTV Spor’da da
kamera önü konusunda kendimi geliştirme fırsatı buldum. İşini çok iyi yapan insanların arasında olmak bana çok şey kattı. Tüm bunların ışığında sanıyorum çok yönlü olmaya çalışan, her gün kendini geliştirmeye uğraşan, müzik, spor, sinema, edebiyat gibi sevdiği işlere ve sevdiği insanlara vakit ayırmaya özen gösteren, herkes gibi hayatı dolu dolu yaşamaya çalışan biriyim :)
2- Hangisi daha keyifli peki, Sine'yle 45 dakika mı, Billboard dergisindeki yazarlık mı, yoksa Ntvspor'daki muhtelif spor programları mı?
Sine Büyüka; Benim için en keyifli işler, interaktif olanlar. Yani izleyici ya da dinleyicilerle iletişim halinde olabildiğim projeler. Sine’yle 45 dakika’da hem dinleyicilerin görüşlerine yer verebiliyorum, hem de iki tutkum sporu ve müziği birleştirebiliyorum. Ntvspor.net’te yazı yazmak da benim için önemli çünkü o yazılara gelen yorumlar ve geri dönüşler sayesinde perspektifim çok genişliyor. Billboard evim. Öyle güzel insanlar, öyle kaliteli bir ekip var ki orada, bir çay içmeye beş dakika yanlarına uğrasanız bütün gün kalkamazsınız. Billboard sayesinde rüyamda görsem inanmayacağım müzisyenlerle konuşup tanıştım. NTV Spor’da ise henüz program yapmıyorum, sadece haberleri sunuyorum. Dolayısıyla daha kendi başımayım. Her iş farklı bir yönüyle beni tatmin ettiği için zaten hepsine vakit ayırmak için çaba sarf ediyorum.
3- Tüm bu profesyonel işlerin yanı sıra, bir albüm hazırlığı içinde olduğunuzu ve amatör olarak da olsa buz pateni ile ilgilendiğinizi okudum. Hobilerinizden bahseder misiniz biraz da?
Sine Büyüka; Müziğe hobim demem biraz haksızlık olur. Gerçekten hayatta daha tutkuyla bağlı olduğum başka birşey yok. İyi bir müzik dinleyicisiyim ve Dünyaca ünlü pek çok müzisyenle röportaj yapma şansım oldu. Hem yurtdışında sevdiğim isimlerin konserlerini, hem de buradaki performansları takip etmeye çalışırım. Onun dışında her ne kadar bir Morello olmasam da kendimce gitar çalıyorum, piyano da öğreniyorum. En çok uğraştığım iş ise Logic öğrenerek prodüksiyona ilk adımları atmak. Albüm çalışması daha çok müziğimi, hikayemi insanlarla paylaşmak adına gerçekleştirmek istediğim bir proje. Buz pateni de çocukluğumdan beri takip ettiğim bir spor, beni Dünyanın bir ucuna şampiyona izlemeye götürecek kadar. Malesef buz pisti sıkıntısı yüzünden sadece amatör olarak yapabildim. Basketbol da yakından takip etmeye çalıştığım bir başka spor dalı. Kendim ne spor yaparım derseniz, düzenli olarak yüzerim. Kitap okumak, denemeler yazmak, film izlemek, modayı takip etmek de keyifle yaptığım diğer şeyler.
4
Sine Büyüka; Bu soruyla çok sık karşılaşıyorum :) Aslında her ikisi de. Medya sektöründe pek çok kişi için kapılar genellikle bir tanıdık vasıtasıyla açılır. Kendi başınıza bir televizyon kanalında iş görüşmesi koparmanız çok zordur. Ben de iş görüşmemi babam vesilesiyle aldım. Bu açıdan tabi ki onun çevresi bana bir avantaj sağladı ama o avantaj NTV’nin kapısından girdiğim anda dezavantaja dönüştü. NTV’deki hayatım spor departmanında değil, kültür sanatta başladı. Oradaki insanlar görmüş geçirmiş, çok birikimli, zor beğenen, kimsenin kızı olduğunuz için size saygı duyacak insanlar değil. Bu bağlamda tanınmış bir babanın kızı olmak bana olumsuz olarak geri döndü. Çalışma arkadaşlarımın saygısını, takdirini kazanabilmek için inanın sabah akşam gık demeden, belki herkesten çok çalıştım. Ne mutlu bana ki bunu başarabildim. NTV Spor’a geçerken de babamın adı, benden beklentileri yükseltti. Her yaptığım ona mal edilecekmiş gibi hisettiğimden çok dikkatli davranmak durumunda kaldım.
Sine Büyüka; NTV Spor’da her şeyden önce çok büyük bir heyecan var. En tecrübeli isimlerden stajyerlere kadar herkes işini tutkuyla yapıyor. Büyük isimlerde bile en ufak bir mesleki deformasyon yok heyecan anlamında. Ayrıca çok güzel bir arkadaşlık ortamı var. Buradaki çoğu kişi, iş dışında da sıklıkla görüşür ama bu samimiyet hiçbir zaman işe olumsuz yansımaz. Herkes sürekli haber peşindedir ve o reklamda olduğu gibi sürekli masadan masaya haber alış verişi olur. O yüzden yoğun günlerde serviste çok fazla müzik dinlemem spor sohbetlerini kaçırmamak için. Gerçekten çalışılabilecek en iyi servislerden biri NTV Spor. Bunu pek çok kanalın kapısından girmiş biri olarak gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
6- Ntvspor.net'te yazılarınızı takip ediyoruz. Bir çok spora dair yazılarınız mevcut. Geniş bir yelpazeniz var dersek yanlış olmaz sanırım. Aynı anda bu kadar çok sporu takip etmek zor mudur yoksa spor aşkı sayesinde mi vakit ayırabiliyorsunuz?
Sine Büyüka; Teşekkür ederim ama aslında Mert Aydın, Mehmet Sevinç, Gökhan Çetinbaş gibi arkadaşlarıma bakınca yelpaze bana dar bile görünüyor. Buz pateni, basketbol, futbol gibi çok sevdiğim sporlara daha fazla zaman ayırıyorum. Bu arada tenis, yüzme, atletizm gibi farklı dalları da en azından bilgi sahibi olmak için elimden geldiği kadar takip etmeye çalışıyorum.
7- Spor sorularına başlayalım artık. Mücadele ve kalite bakımından Avrupa'nın üst düzey liglerine yakınlaşan bir ligimiz var. Fransa gibi, Almanya gibi ülkeleri kastediyorum tabii.. Ligi nasıl buluyorsunuz, şampiyonluk yarışlarını, takımların aralarındaki mücadeleleri, genel olarak kaliteyi.. Kalite pozitif yönde nasıl ilerletilebilir?
Sine Büyüka; Turkcell Super Lig tabi ki kalitesiz bir lig değil. Çok önemli, çok yetenekli oyuncuların top koşturduğu, Avrupa’da önemli başarılar kazanmış ekiplerin mücadele ettiği bir lig. Daha önce televizyonlardan hayranlıkla izlediğimiz isimlerin artık görev yapmakta tereddüt etmediği bir lig. Ama hem futbol kalitesi açısından, hem de fiziki şartlar açısından La Liga ya da Premier Lig gibi devlere yaklaşması için daha çok eksiği var. Öncelikle yabancı sınırlamasının kaldırılmasının bir kez daha tartışıldığı şu günlerde Türk futbolunun yaşadığı altyapıdan oyuncu yetiştirme sıkıntısı konusunda duyarlı olunması gerekiyor. Kaliteli yabancılar tabi ki ligde olsun ama çok yetenekli Türk oyuncuların da önemi anlaşılsın. Futbolla eğitimin birleştirilmesi için çalışmalar da yapılsa ne güzel olur! Bunun yanında stat zeminlerinin düzeltilmesi, seyir zevkini artıracak modern statların inşa edilmesi de çok önemli. Daha hala ışık yetersizliği yüzünden yayıncı kuruluş belli açılardan çekim yapmakta zorlanıyor. Kaliteyi arttırmak için kulüpler özen gösteriyorlar, yeni stat projelerini hayata geçiriyorlar. Seyirciyi çekmek için çalışmalar yapıyorlar. Bunlar olumlu gelişmeler. Ayrıca bir olumlu gelişme de Anadolu kulüplerinin de son birkaç sezondur üst sıraları zorlaması ve büyük takımlar için deplasmanları kabusa çevirmesi. Ligin orta-alt sıralarındaki Kasımpaşa deplasmanına çıkarken bile lig liderinin nasıl bir sonuçla eve döneceği belli olmuyor. O bakımdan ligimizin özellikle son 3-4 yıldır daha heyecanlı hale geldiğini düşünüyorum.
8- Ligin kalitesi demişken, geçtiğimiz günlerde yayın ihalesi yapıldı. 4 saat süren mücadelenin ardından 321 milyon dolara Digiturk'e gitti yayın hakları. Süper Lig gerçekten 321 milyon edecek kadar "süper" mi? Bu arada Anadolu Takımları'na da ciddi bir nakit girişi olacak ve bu para doğru yönetildiği takdirde çok faydalı işlerde kullanılabilir. Sizce Anadolu'dan bir şampiyon çıkarabilir miyiz yakın vadede?
Sine Büyüka; Anadolu’dan yakın gelecek içinde şampiyon çıkmasını çok istiyorum. En azından Anadolu kulüplerinin son birkaç sezondur olduğu gibi istikrarlı bir şekilde ilk beşte yer edinmelerini ve Avrupa Kupaları’nda mücadele etmelerini istiyorum. Mücadele ve kalite arttıkça seyir zevki de doğru orantılı olarak artacaktır. Ligin kalitesi konusunda ise Acun Ilıcalı’nın dediklerine katılıyorum. Bu para ligin şu andaki değeri değil, ileriki yıllarda lige biçilen değer. Dolayısıyla hem kulüplerin hem de federasyonun sorumluluk alıp, bu paranın hakkını vermeleri, taraftarlarına ve tüm sporseverlere borçtur. Bu paranın doğru kullanılması için federasyonun bir komisyon oluşturup belli bir finansal denetleme kurulunu devreye sokması bana göre şart. Ya da kulüplere belirli zorunluluklar getirecek düzenlemeleri yürürlüğe sokmaları kaçınılmaz. Özellikle Anadolu’daki kulüplere müthiş bir para akışı olacak bu ihaleden sonra. Eğer oluşabilecek istismarların önü şimdiden alınmazsa Türk futbolu bırakın kalkınmayı, eski günlerini mumla arar. Ya da Mehmet Demirkol’un dediği gibi, misal, Tabata’nın bonservisi 8 milyon Euro’dan 20 milyon Euro’ya çıkar. Tehlike geliyorum diyor, buyur edersek yanarız.
9- Biz blog olarak Galatasaray taraftarıyız, incelediğinizde de görmüşsünüzdür. Galatasaray'dan soru sormak istiyorum bu noktada. Futbol takımı sezona Rijkaard'la beraber yeni bir futbol anlayışı ile başladı. Fakat sisteme çabuk adapte olarak çok kayıp yaşamadan ilk devreyi tamamladı. İkinci devreye hazırlandığımız bugünlerden önce, bizim için ilk yarıyı değerlendirebilir misiniz?
Sine Büyüka; İlk yarıda iki farklı Galatasaray izlediğimi söyleyebilirim. Kırılma noktasi ise evindeki Eskişehirspor maçıydı diyebilirim. Ondan önce genelde klasik 4-3-3 sistemi içerisinde çok pas yapan, ofansif, etkili olamadığı karşılaşmalarda bile rahat gol bulan bir Galatasaray vardı. İlk yarının ikinci bölümünde ise sakatlıkların da etkisiyle bir form düşüklüğü oldu. Sezon başından beri savunmada yaşanan sıkıntı, bu kez gol yollarındaki üretkensizlikle de birleşince takımı zora soktu. Ama Rıjkaard’ın futbol anlayışını ve oturtmaya çalıştığı sistemi çok beğeniyorum. Uzun toplarla ileriye çıkmak yerine ayağa pasla süratle ilerleyen mücadeleci ve seyir zevki yüksek bir takım kurma çabasını çok takdir ediyorum.
Sine Büyüka; Haldun Üstünel yüzünden NTV Spor olarak çok uykusuz geceler geçirdik! .) Şaka bir yana, Haldun Bey kulübüne çok verimli oluyor, çok iyi çalışıyor bunu kimse inkar etmez herhalde. Nokta atışlarıyla tam ihtiyaca hizmet edecek isimleri mümkün olan en iyi şartlarda kulübe kazandırıyor. Bunların içinde Türkiye’ye geleceğine hiç ihtimal vermeyeceğimiz Dünya yıldızları da var. Bunu nasıl başarıyor sırrı kendisinde ama en son Jo’nun da “Haldun Üstünel’in tavrı ve konuşması, buraya gelmemde çok etkili oldu” şeklindeki sözleri bir şeyleri doğru yaptığını gösteriyor. Ayrıca takımdaki uyum ve ahenge ekstra önem veriyor sanki. Yabancıları daha önce beraber oynamış ya da birbiriyle rahat oynayacak isimlerden seçiyor. Sanki kafasında belli noktalar oluşturmuş ve onları birleştiriyor. Kendisini kutlamak lazım.
11- Basketbol maçlarını sık sık takip ettiğinizi biliyorum, benim de sizi takip ettiğim mecralardan :) Ayrıca sık sık basketbol yazıları da yazıyorsunuz. Galatasaray Cafe Crown'un sezon başından beri yaşadığı olayları genel olarak irdelersek ne söyleyebilirsiniz bizim için?
Sine Büyüka; Elimden geldiği kadar basketbol maçlarını takip etmeye çalışıyorum. Galatasaray Cafe Crown’un yaşadığı nahoş olaylarla ilgili Ntvspor.net’te pek çok yazı yazdım. Gerçekten çok gereksiz ve talihsiz bir olaydı. Tekrar en baştan süreci analiz etmek istemem. Özetle burada basketbol federasyonunun ciddi ihmali olduğunu düşünüyorum. Takibini yapamayacakları bir cezayı vermek, en kibar tabiriyle büyük ihmaldi. Galatasaray Cafe Crown’un camianın büyüklüğüne yakışmayan ve neresinden tutsanız elinizde kalan bu olayı engelleyememiş olmasını da şubenin büyük hatası olarak görüyorum. Yine de kriz yönetimini başarıyla gerçekleştirmiş olduklarını da söylemek gerek. Olayda adı geçen oyuncuları hatalı bulmakla birlikte, bu olayda en zor durumda kalan kişilerin onlar olduğuna inanıyorum. Bu yaşananların Türk basketbolundaki kalifiye menajer sıkıntısını da açığa çıkardığını düşünüyorum.
Sine Büyüka; Dünyadaki en popüler spor dalının futbol olduğu bir gerçek. Basketbol da ikinci sırada gibi görünüyor. Sorun şu ki, dünyadaki her spor dalının belli bir alıcısı var. Tenisin, yüzmenin, beyzbolun, golfün…Ama ülkemizde maalesef alternatif spor dallarının alıcısı az, en azından ne medya ne de özel sektör için yeterli. Türkiye’deki en büyük sorun, spor dallarının popülaritesine göre olanak sağlanıyor olması. Sadece dallar arasında değil, aynı dalın içerisinde bile popülerliğe göre büyük adaletsizlikler yaşanıyor. Düşünün ülkemizde en popüler spor dalı futbol, Turkcell Super Lig ve 1.Lig’deki futbolcuların yaşam standartlarındaki uçuruma bir bakın. Çoğu medya kuruluşu, amatör sporlara duyarsız kalıyor çünkü gazete satmak ya da rating almak için futbola yoğunlaşıyorlar. İncecik bir sütun dışında amatör sporcular medyada pek az yer buluyor. Burada spor servislerine, yöneticilere büyük sorumluluk düşüyor. İzlenir mi izlenmez mi demeden belirli bir slotu amatör sporlara mutlaka ayırmaları gerekiyor. Özel şirketler de medyada yer bulamayacaklarını düşündüklerinden çoğu zaman sponsorluk desteğini başka yönlere kaydırıyorlar. Ayrıca Spor Bakanlığı’nın da amatör sporların gelişmesi açısından daha fazla insiyatif alması, bunu bir öncelik haline getirmesi gerekiyor. Amatör sporcular kimi zaman idman yapacak saha, kendilerini çalıştıracak antrenör, ya da sporlarını icra edecek malzeme bile bulamıyorlar. Pırıl pırıl bir Türk genci puz patenine gönül verdi diye sporunu en iyi şekilde yapmak için ülkeyi terk etmek zorunda mı kalmalı?
13- Kadın olmanın zorlukları da var. Sonuçta erkek hegemonyasının olduğu bir meslek spor yazarlığı. Bir yazınızı okuyan erkek adınızı görünce "kadınlar futboldan ne anlar" deyip bırakabilir okumayı. Siz kendinizi ve diğer kadın yazarları nerede görüyorsunuz sektörde?
Sine Büyüka; Kadın yazarları spor kamuoyu kolay kabullenmiyor. Erkekler 1 çalışırken, siz 11 çalışıp aynı saygıyı göremiyorsunuz. Geçtiğimiz gün bir kulüp yöneticisi oldukça donanımlı bir kadın spikere ‘siz kadınsınız ne anlarsınız’ şeklinde bir imada bulundu canlı yayında. Bunu sporun söz sahibi isimleri dahi yapıyor. Zamanla bu sorunun aşılacağını düşünüyorum. Her kadın yazarın ya da spikerin başarısı, öbürünü de etkiliyor. Mesela Banu Yelkovan’ın, Ebru Kılıçoğlu’nun, Gülengül Altınsay’ın yazıları, kadınlara önyargıları yıkmaya yardımcı oluyor. Bu sektördeki diğer arkadaşlar başarılı oldukça bunun bana da faydası dokunuyor. Aynı şekilde ben Ntvspor.net’te bir yazı yazdığımda, bir konuda kalem oynatıyor olmam aslında sektördeki diğer kadınlara da yarıyor. Kadınların niceliği ve niteliği arttıkça, bu önyargılar ortadan kalkacaktır.
14- Blog tutuyorsunuz bir de bu yoğunluğun arasında. Ne kadar süredir blog yazıyorsunuz, başlarken amacınız neydi ve şimdi bu amacın neresindesiniz? {Sine Büyüka Blog}
Sine Büyüka; Blogu açalı 3-4 ay olmuş olsa gerek. Benim için ciddi bir ihtiyaçtı blog yazmak. Bu sektörde çalışmaya başladıktan sonra malesef değer yargıları çok yüzeysel kriterler üzerine kurulmuş insanlarla karşı karşıya geldim. Tabi ki bunu herkes için söylemek mümkün değil, haksızlık etmek istemem. Ama zaman zaman önemsiz olduğunu düşündüğünüz, sadece şans sonucu sahip olunan bir şeyle yargılanıp çok önem verdiğiniz şeylerin kimseyi enterese etmediğini görmek, çok yıpratıcı olabiliyor. O yüzden akıl sağlığımı korumak için görüntünün altında derinlik arayan, oturup iki sohbet edilebilecek, bir konser, bir kitap üzerine konuşulabilecek insanlarla iletişim halinde olmak istedim. İnsanların fikirlerine, eleştirilerine çok önem veriyorum. Mesela blogu takip eden birinden çok güzel bir kitap hediye aldım, şu anda okuyorum ve çok etkileniyorum. Bir başka kişiden bir albüm tavsiyesi aldım, iki gündür onu dinliyorum. Blog yazmak bana bu imkanı veriyor, güzel insanlarla güzel şeyler paylaşınca hayattan daha çok keyif alıyorum.
15- Son olarak klasik sorumuz.. Sportif Cümleler'i nasıl buldunuz, olumlu ve olumsuz eleştrilerinizi alabilir miyiz?
Sine Büyüka; Sportif Cümleler’in bana göre en büyük artısı, bir takım blog’u olmasına rağmen holiganlık yapmaması. Fanatizmi körüklememesi. Diğer takımlar hakkında kasıtlı olarak yalan yanlış haberlere yer vermemesi. Başka takımlardan da bahsetmesi, sadece Türkiye’den değil aynı zamanda dünyadan olaylara yer vermesi, futbol dışında basketboldan da başlıklar açması güzel yönleri. Ayrıca yazım dili çok samimi, kıvrak ve esprili.
İki tarafa da teşekkürler...
YanıtlaSilsorana ve cevaplayana teşekkürler. Güzel olmuş gerçekten
YanıtlaSilgerçekten güzel söyleşi. Teşekkürler.
YanıtlaSilBir çırpıda okudum. Elinize sağlık. Çok keyifliydi...
YanıtlaSilgüzel söyleşi olmuş,teşekkürler :)
YanıtlaSilsine büyüka yı çok beğeniyorum bence gayet başarılı iletişim fakültesinde okursam eğer idolüm o olabilir çünkü bende tv de olursam bir gün anca SPOR haberleri sunarım
YanıtlaSilbiraz sert cevap vermişsiniz Serap hanım :) sonuçta bunlar kişilerin düşünceleri ve ekranda izlerken de bunları düşünüyorlardır.Ölçülü bir uslupla bunu ifade etmek hazır bir röportaj yapılmışken yanlış değil bence.Sine hanım da bunu normal karşılar sanırım, hatta iyi de olabilir.Fazla duygusal davranmışsınız sanki,sevgiler.. :))
YanıtlaSil