Harry Kewell; İlk ondan başlıyor olmam eminim ki kimseyi şaşırtmayacaktır. Avustralyalı yıldız, ülkesinden ilk ayrılığını 15 yaşında, İngiltere'de düzenlenen bir futbol turnuvasına katılmak için yapmış. O turnuvada diğer tüm gençleri geride bırakarak, yeteneği ve futboluyla dönemin en iyi takımlarından birisi olan Leeds United bünyesine katılmış. 8 senelik Leeds macerasının en önemli maçını 99-2000 sezonunda Galatasaray ile oynadığı Uefa yarı final mücadelesinde yapar. Bu maçtan sonra PFA'den yılın genç futbolcusu ödülünü alır. Sonra Liverpool'a transfer olarak, kariyerinin altın çağını yaşamaya başlar. Fakat yaşadığı talihsiz sakatlığı yüzünden futbolu bırakma noktasına geldiği günlerde, Galatasaray'dan teklif alır. Harry, Galatasaray'ın kendine olan ilgisinden çok büyük mutluluk duyar ve kendi tabiriyle "yeniden doğmak için" İstanbul yollarını tutar. Galatasaray'da geçirdiği 2 sezonda attığı goller ve yaptığı asistlerden ziyade, karizması, duruşu ve hepsinden öte Galatasaray'lılığıyla sembol isimlerden olmuştur. Galatasaray'ın bir parçasıdır artık.
- Milan Baros; Futbola Banik Ostrava takımında başlayan Milan'ın 2002'de Liverpool'a gitmesinin ardından tıpkı Harry gibi kariyerinin altın dönemi başlamıştır. Liverpool'da geçirdiği 4 sezona bir Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu sığdırmıştır ki, Liverpool'un o efsane kadrosunda Harry Kewell ile birlikte yer aldılar. Şampiyonlar Ligi Şampiyonu oldukları sezon, Michael Owen ve Emile Heskey ile birlikte attıkları gollerle taraftarın gönlünde taht kurdular. Üstüne üstlük Euro 2004'de gol kralı oldu Milan. Fakat ertesi sezon işler pek de Milan'ın istediği gibi gitmeyince, Aston Villa'ya transfer oldu. Sırasıyla Aston Villa, Lyon ve Portsmouth kariyerinin ardından 2008 yazında Galatasaray ile adı anılmaya başlandı. Galatasaray'a geldiği günlerde çok ciddi heyecan fırtınaları esmişti Milan için. Geldiği sezon da gol kralı olarak beklentileri boşa çıkarmadı. Sezon başında yaşadığı sakatlık sonrasında hâlâ aramıza dönememiş olsa da gözler de gönüller de Milan ile birlikte. Onu da en az Harry kadar özlüyoruz
- Elano Blumer; Sezon başında transfer edilmiş Elano da. Sezon başlamadan ve Elano takıma katılmadan önce Brezilya'nın bir maçını izlediğimi hatırlıyorum. O maçta Elano'yu izlerken beğenmiş ve Galatasaray'da olsaydı nasıl olur acaba demiştim. Dileklerimin kabul zamanına mı denk geldi bilmiyorum, Haldun Üstünel'in nerede olduğu araştırmaları tarafımızdan yapılırken, Manchester City ile kurulan köprünün ilk ayağını Elano ile atmıştık bile. Luce'nin Shaktar'a gitmesinin ardından, Brezilya'nın sıcak ikliminden tutulup Ukrayna'ya getirilmişti Elano 2004 senesinde. Shaktar'a gelmek Elano'nun kariyerinde yalnız Avrupa kariyerini değil, milli takım kariyerini de başlatmıştı. Shaktar'da geçirdiği 2 başarılı sezon Elano'ya Premier Lig kapısını açtı ve kendisinin bu yazıya dahil olmasını sağladı. Manchester City'de kendini ispat ettiğini söyleyebiliriz Elano için. Bir çok futbolsevere antipatik gelen bu kulübün bile izlenebilirliğini arttırabildiği için ayrıca saygı duymak gerekir. Rijkaard'ın Galatasaray'a gelmesinin ardından, oyunun iki yönünü de oynayabilen bir orta saha elemanına ihtiyaç duyulduğundan rota Elano'ya çevrilmiş, Haldun Elano'yu da takıma katmıştır. Oynadığı bir çok maçta sahanın gizli yıldızı olan Elano, hem Brezilya Milli Takım oyuncusu olarak, hem de İngiltere'de boy göstermiş bir futbolcu olarak belki de Galatasaray'ın en kariyerli oyuncularından birisidir.
Lucas Neill; Galatasaray'da Bülent Korkmaz futbolu bıraktığından beri, bir stoper eksiği göze çarpar neredeyse 4-5 sezondur. Bu stoper eksiğini gidermek için mevkide onlarca futbolcu denenmiş, hiç birinde maya tutmamıştır. İşte Lucas, sezonun devre arasında bu gediği kapatmak için transfer edildi Galatasaray'a. Aslına bakarsak, neredeyse göreve geldiği günden beri, Lucas'ı transfer ederek defans bloğunu sağlamlaştırmak isteyen yönetimin bir nevi hayaliydi Lucas. Premier Lig kariyerine baktığımızda ilk günden beri yükseldiğini söyleyebileceğimiz bir geçmişi var Neill'in. 95'de Milwall ile başlayan kariyeri, Blackburn, West Ham ve Everton ile sürer. Neill'in Blackburn'de oynarken bir röportajında, dönemin Barcelona teknik direktörü Frank Rijkaard ile çalışmayı çok istediğini söyler. Gönlü temiz olacak ki yaklaşık 3 sene sonra bu dileği gerçekleşir. West Ham'dan sonra Galatasaray'a gelmesine kesin gözüyle bakılıyordu. Fakat o günlerde neler oldu bilmiyorum, Lucas'ın Everton'a satıldığı haberini duyduk. Bu transferden 4 ay sonra ise Galatasaray, Lucas'ı Everton'dan alır. İtiraf etmek gerekirse ilk geleceğini öğrendiğimiz günlerde bir çoğumuz, Lucas'ın kariyerinden ziyade, Harry'nin takımda kalmasına yardımcı olacağını düşündüğümüz için sevinmiştik. Kendimizden utanmalıyız! Ama Lucas oynadıkça bizim bir parçamız olduğunu hissettirmeye başladı.
Joao Alves da Silva; Brezilya'da futbola başlayan Jo'nun kariyerini aslında Elano'ya benzetebiliriz. Corinthians'da oynarken Cska Moskova'ya sürüklenerek Avrupa kariyerini başlatmıştır. Cska'da oynarken Şampiyonlar Ligi'nde Inter'e, San Siro'da 2 gol birden atsa da takımının 4-2 yenilmesini engelleyememişti Jo. Rusya'da çizdiği başarılı performansın ardından kendisine Premier Lig yolları gözüktü ve Manchester City'e transfer oldu. Verilen bonservis bedeli sebebiyle, Jo'dan büyük beklenti vardı. Ama beklentilerin biraz altında kalınca, Everton'a kiralık gönderildi geçtiğimiz sezonun devre arasında. Jo Everton'da bir sezonunu tamamlamaya yaklaşırken, Galatasaray da Milan'ın sakatlanmasının ardından, forvet sıkıntısıyla boğuşmaya başladı. İşte tam bu noktada yine Manchester City'nin kapısını çaldı Haldun ve ekibi. Jo'yu sezon sonuna kadar kiralanırken en ciddi eleştiri, Jo'nun Avrupa Ligi'nde oynayamayacak olması üzerineydi. Bugünlerde ise maalesef kendisini sakatlık haberiyle anar olduk. Zaten 4 ay için gelen bir futbolcunun, bu 4 ayın birini sakat olarak geçirmesi kadar talihsiz bir olay yoktur sanırım.
- Giovani dos Santos; Geldik son ismse.. Sıraladığım futbolcular arasında belki de altyapısının en verimli geçtiğini söyleyebileceğim isim Gio olacaktır. Meksika'da başlayan futbol hayatının ikinci adımını Barcelona altyapısına doğru atmıştı. Gio'nun en büyük şanssızlığı, Messi ile aynı dönemde altyapıda olmasıdır şüphesiz. Bu Arda ile aynı dönemde altyapıda olan Ferhat'ın, Özgürcan'ın hikayesiyle benzerlikler gösteriyor bir nevi. Barcelona'da biraz da Messi sebebiyle tutunamayınca Gio da Premier Lig'e giden oyunculardan olmuştu. Haziran 2008'de Barcelona'dan Tottenham'a transfer oldu Gio. Tottenham'da istediğini yine bulamayan Gio önce Ipswich Town'a kiralandı geçen sezon. Fakat Rijkaard'ın Barcelona'dayken yarım bıraktığı işi olan Gio'yu takımında görmek istemesinin ardından da Galatasaray'a transfer olarak yeniden kendini ispat etmeye çalışacak. Hâlâ adaptasyon evresinde olduğundan mıdır bilinmez, Gio'nun oynadığı ilk maçlardaki performansını pek tuttuğumu söyleyemeyeceğim. Ama bekleyeceğiz tabii.
9 Şubat 2010 Salı
Premier Lig Galatasaray'da İzlenir
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder