Yoldan çevirdiğimiz Galatasaray taraftarlarına ya da futbolu gerçekten seviyorum diyen insanlara, Galatasaray'ın kurtuluşu sizce nasıl gerçekleşir tarzında bir soru sorsak cevapların yüzde 99'u bazı futbolcuların takımla ilişkisinin kesilmesi lazım şeklinde olur. Bu futbolcular arasında da Mustafa Sarp'tan, Servet Çetin'e, Ayhan Akman'a kadar çoğu futbolcu girer. Yine yüzdelik hesaba vurursak yüzde 5'lik dilim bile Misimovic gitsin demezdi ama Hagi'nin ilk icraatı Misimovic'in biletini kesmek oldu. Önce kiralık futbolcu istemiyorum dedi ve biz bu söylemi devre arasında kiralık futbolcu transferi yapmayacak ya da Insua'nın işi bitti tarzında yorumladık ama Hagi'nin anlatmak istediği futbolcunun kendi kafasında kurduğu kiralık zihniyeti olmuş. Yani parama bakarım, burada biraz takılırım ve abbas yolcu olurum mantığı. Sen neler düşünüyorsun bu konu hakkında? Hagi doğru bir karar mı verdi ve Misimovic harekatı için büyük öncü bir şok diyebilir miyiz?
Atilla Çelik: Sorunun ana kaynağı Misimoviç midir? Hiç sanmıyorum. Sorunun asıl kaynağına inilmediği sürece on tane Misimoviç’i kadro dışı bıraksanız dahi çözüm üretemezsiniz. Sonuçta Misimoviç gibi bir oyuncuyu bulup getiren yönetimdir. Onunla ilgili garip bir sözleşmeye imza atan yine yönetimdir. Misimoviç burada önemsiz bir özne, sembolik bir figür. Misimoviç’e gelene kadar kapı gösterilmesi gereken çok oyuncu var. Nerede kaldı, Misimoviç bu takımda en iyi anlaşabileceği oyuncularla aynı zeminde top oynayamamış, Arda’nın yokluğunda uzun zaman asıl mevkisinin dışında oynamıştır. Asıl önemli olan, eğer Misimoviç bir isteksizlik göstermişse, neden göstermiştir, bu soruyu sorabilmek ve cevaplandırabilmektir. Futbolcuya dayalı düzeni görmek istemeyip sürekli teknik direktörün kellesini alan yönetimi kim kadro dışı bırakacaktır? Bence asıl sorulması gereken soru bu.

Manisaspor maçında rakip kaleye şut atmaktan bile aciz olan bir Galatasaray vardı. Kayserispor maçında {rakibin bu ligin en kaliteli savunma anlayışına ve en az gol yiyen takımı olduğunu söylemek lazım} pozisyonlar bulan, mücadele anlamında iyi sinyaller veren ve bir büyük maçı daha kaybetmeyen bir Galatasaray izledik. Hagi, bu enkaz ortamında büyük maçları kaybetmeyerek önemli bir mesaj veriyor ama belli başlı sıkıntıları da es geçmemek lazım. Gol yollarında kısırız, son maçlarda golümüz yok, ikinci yarılarda oyundan düşüyoruz. Sen Kayserispor deplasmanını nasıl değerlendiriyorsun? Oynanan futbol ve alınan skor ilerisi için umut verici mi?
Atilla Çelik: Hagi geldiğinden beri Galatasaray sadece Manisaspor maçında gerçekten kötü oynamıştı. Manisa maçı haricindeki tüm maçları da kazanabilirdi. En azından, kazanabileceği bir oyun oynamıştı. O yüzden salt Kayserispor maçına bakarak umut verici bir durumdan söz etmek gereksiz. Manisa maçı haricinde Hagi yönetiminde fena maçlar çıkarmamıştı takım. Gol yollarındaki kısırlığın nedenini ise tüm cümle alem biliyor zaten. Galatasaray’ın belki de en iyi iki oyuncusu sayılabilecek Arda ve Baros olmayınca, bu duruma şaşmamak lazım. Geçen sezonu aklımıza getirirsek Baros ne zaman olmamışsa, Galatasaray gol atmakta oldukça zorlanmıştı. Aynı durum hala devam ediyor. Bu kısırlığa sebep olan asıl etken ise yönetimden başkası değildir. Ne yapıp ne edip, Baros’un yokluğunda kullanabileceği etkili bir santrforu kadroya dahil etmeliydiler.
Takımın ikinci yarı oyundan düşmesi de çok doğal. Çünkü Galatasaray uzun zamandır çok farklı çalıştırıldı. Rijkaard ve ekibinin, koşmak ve mücadele etmek üzerine değil, rakibi koşturmaya yönelik bir sistem anlayışı ve buna ilişkin olarak ortaya koydukları antrenman sistemi vardı. Gerçi pas futbolunun en önemli öznelerinden biri hız futboludur ve hız futbolu da kondisyona bakar. Takımın yeterli kondisyona sahip olmadığını futbol ile ilgilenen herkes biliyor. Futbolcu biraz da kendine bakacak ve gerekirse antrenmanlardan sonra özel çalışacak.

Hafta sonunda içi boşalmış bir derbi oynayacağız. İçi boşalmış derken her iki takımın da sürekli eleştirildiği, puan tablosunda gerilerde kaldığı ve futbol anlamında umut vermedikleri söz konusu. Ayrıca Beşiktaş cephesinde Quaresma ve Bobo'nun oynamayacağı açıklandı. Yani Beşiktaş'ın en sevmediği üçlü olan Holosko, Nobre ve Tabata'nın sahada olması muhtemel. Bir de bunlara son haftaların parlayan ismi Ersan Gülüm'ün eklenme ihtimali var ve bu durumda da Zapo & Toraman stoper hattı karşımıza çıkıyor. Galatasaray için ise Arda ve Baros'un geri dönüş yaptığını söylemek lazım. Nasıl bir derbi bekliyorsun? Yukarıda dediğim gibi gerçekten içi boşalmış bir derbi mi olacak ve maç hakkındaki ön analizin nedir?
Atilla Çelik: Her şeyden önce kesinlikle zevkli bir karşılaşma olacağını düşünüyorum. En azından iki takımın da kaybedecek fazla bir şeyi yok. Şampiyonluk potasından yeterince uzaklaştılar. Fakat Beşiktaş için durumun daha kritik olduğunu söylemek lazım. Beşiktaş’ın şampiyonluk potasından tamamen uzaklaşmamak için galibiyete daha fazla ihtiyacı var. Eğer kaybederse şampiyonluğa şimdiden bir nevi elveda demek zorunda kalacaklar.
An itibariyle Arda ve Baros dönerse takım üzerinde çok fazla etki yaratmasını pek beklemiyorum. Uzun zamandır oynamayan bu iki oyuncunun bir anda büyük katkıda bulunacaklarını düşünmüyorum. Baros’un Ali Sami Yen’de oynanan Beşiktaş maçlarını boş geçmediğini biliyoruz. Bu sihirli durumdan bir medet umulabilir belki.
Bu maçın favorisi olarak Galatasaray’ı görüyorum. Uzun zamandır Ali Sami Yen’de rakibine önemli bir üstünlük kurmuş durumda. Schuster bilindik oyun düzenini Galatasaray’a karşı oynamaya devam etmek isterse işleri daha zor olacak gibime geliyor. Özellikle defans kurgusunu ileride kurmaları durumunda Pino’nun çok etkili olabileceğini ve Galatasaray’ın bu zafiyetten fazlasıyla yararlanmak isteyeceğini düşünüyorum.

Gol krallığı yarışına baktığımızda Alex 9, Niang 8 ve Semih 7 golde. Galatasaray ise takım olarak 14 gol atabilmiş. Sanırım bu tablo belli başlı sorunları ortaya koyuyor. Galatasaray'ın santrfor sıkıntısı diye bir yazı dizisi yazsak, cilt cilt ansiklopedi çıkaracağımız kesin ama şöyle bir görüş ortaya çıkmış durumda. Herşey Nonda'nın takımdan gönderilmesiyle başladı, biz o zamanlar Jo sarhoşluğuna kapıldığımızda belli başlı sorunları unutmuş gibiydik. Gerçekten Nonda'nın ahı mı bu yoksa bir beceriksiz zihniyet tablosu mu?
Atilla Çelik: Kesinlikle yönetimin beceriksizliğidir. İnsanoğlu geçmiş yaşananlardan dersler çıkarmalıdır. En azından tarih ve geçmişin en önemli fonksiyonu budur. Bir yaşanmışlık söz konusudur ve bu yaşanmışlıklardan, acılardan, kederlerden ileriye yönelik olarak dersler çıkarırsınız. Bu acılar sizi pişirir, deneyim kazandırır ve ileride hata payınızı en aza indirir. Geçen yıl salt Baros’tan uzak olmanın bile takımı ne kadar etkilediğini biliyoruz. Baros’un yerine kimi koyduysanız yine de sıkıntılar yaşamıştınız. Baros’un olmadığı dönemlerde Nonda oynuyordu ama uzun zaman gol bile atamamıştı. Nonda özellikle Baros’un rakip savunmayı dağıttığı ve yorduğu anlardan sonra oyuna dahil olarak bitirici vuruşları yapmıştı. Geçen yıl Baros yok diye bu takımın neler çektiği ortadaydı. Bir sezon boyunca kesintisiz oynayabileceğini kimse garanti edemezdi. Onun yokluğundaysa an itibariyle Mehmet Batdal’ın yeterli olacağı söylenemezdi. Böyle bir noktada Baros kalitesinde bir santrfor almayı düşünmeyen zihniyetin sorgulanması gereklidir.
Mesela bazı maçlara bakıyorsunuz. Daha doğrusu son oynanan tüm maçlara bakın. Sahada gerçek bir santrfor var mı? Sahaya çıkan 11 içerisinde hücuma yönelik üç oyuncu vardı: Misimoviç, Elano ve Pino.. Sonradan bunlara Kewell katıldı ama Misimoviç bir tarafa atıldı. Yani nereden bakarsanız bakın koskoca Galatasaray Futbol Takımı’nda bilmem kaç maçtır sahaya hücuma yönelik üç oyuncu çıkarabiliyorsunuz ve bunların arasında bir tane bile santrfor yok. Mehmet Batdal’ı bu listeye alma gereği duymuyorum. Uzun süre sakattı ve sakatlıktan dönse bile kimse ondan Baros etkisi beklemez.
Hani, Baros sakat olsa bile bunun üstesinden bir türlü gelebilirdiniz. Onun yerine Pino, Kewell’ı koyarak gol kısırlığını bir nebze çözmeye çalışabilirdiniz. Ama tek bir koşulla. Eğer takım olabilirseniz! Galatasaray bir takım değil. Uzun zamandır takım olmayı başaramadı. Takım olmayı başaramamış oyuncular topluluğunu bir arada tutmaya çalışan şey bireysel becerisi olan yeteneklerdir. Arda gibi.. Baros gibi.. Takım olamamış bir futbol kulübü, bu denli önemli iki isimden de mahrum kalınca, ortaya gol atma konusunda kısır bir takım çıkıyor. Galatasaray bir takım olabilseydi, bir çok şey doğru uygulansaydı bir iki oyuncunun eksikliği aranmazdı bile..
Mourinho sözleriyle yine şovuna başladı. Guardiola'dan giriyor, Barcelona'dan çıkıyor, dövüyor mu seviyor mu anlaşılmıyor. Önce Guardiola müthiş bir teknik adam diyor ama sonrasında onu başka takımlarda da görmek isteriz diyor. Geçtiğimiz günlerde de yine Guardiola müthiş bir teknik adam, ben olsam 50 yıllık sözleşme imzalardım diyor ve devamında da Guardiola'nın son 20 yıldaki kariyeri ortada diyor ama Guardiola sadece 3 yıldır Barcelona'nın başında. El Clasico öncesinde senin görüşlerin neler, nasıl bir maç bizleri bekliyor ve bu maçlarda hangi takımı tutarsın?
Atilla Çelik: Jose’den uzun uzun bahsetmeye gerek yok. Müthiş bir karizma, müthiş bir futbol ve taktik bilgisi ama bir o kadar da insanları uyuz edici, doruklarda dolanan bir narsisizm. Bu herifin narsistliğini hiç sevmesem de çok sevdiğim ve takdir ettiğim bir yönü var. Oyuncularını ve takımını kurda, kuşa yem etmiyor. Jose içinde yer aldığı takım için bir paratoner. Tüm kötü elektrikleri, şokları, sorunları kendi üzerine çekiyor. Tüm şimşekler onun üzerinde. Takım ve oyuncular sadece işlerine bakıyorlar. Onlara bir rahatlık sunuyor Jose paratonerliğiyle. Jose ön planda rakiplerini delirtirken ve psikolojik olarak bozuma uğratırken, oyuncuları arka planda işlerini yapıyor. Hem de rahat bir şekilde. Üzerlerinde fazla bir baskı olmadan.
Jose büyük bir hoca. Çok etkili bir hoca. Ama Barca karşısında, hele bir de Camp Nou’da tutunabilmek oldukça zor. Barca gibi bir takıma karşı oldukça açık oynamak söz konusu bile değil. Jose’nin takım savunması konusunda ne kadar müthiş bir taktisyen olduğunu bilmeyen yok. Real Madrid kontrollü oynayarak ve takım savunmasını sağlıklı işleterek başarılı bir sonuç çıkartabilir oradan.
Real Madrid’e pozitif gözlerle baktığım söylenemez. Barca sempatizanı olduğum için tabii ki Barca’yı tutacağım. Oldukça zevkli bir karşılaşma olacağını umuyorum. Sonu Barca’nın mutluluğuyla bitecek olan..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder