24 Mart 2011 Perşembe

Sarayın Sultanları {Aras Kafkaslı Röportajı}


Benim blogger alemindeki en sevdiğim, en beğendiğim ve en ilgiyle okuduğum blog Sarayın Sultanları. Çünkü tam bir konsept blogu ve işin güzeli Galatasaraylı arkadaşların kurmasına, ağırlığı da Galatasaray'a vermelerine rağmen kadın basketbolun genel olarak kalbi bu blogda atıyor. İşin en güzeli ise inanılmaz objektif bir blog. Öncelikle bizlere blogun kuruluş hikayesini ve kendinden yani Aras Kafkaslı'dan biraz bahseder misin?


Aras Kafkaslı: Teşekkür ederim öncelikle güzel sözlerin için. Blog'un doğuşunda, kadın basketboluna hak etmesine rağmen verilmeyen değerin payı büyük. Ortada iyi bir bütçe ve gerçek bir mücadele varken, bilgi almak isteyen insanlar için pek bir kaynak yoktu internet ortamında. Güncellenmeyen siteler, yarım yamalak haberleri görünce biz neden bir şeyler yapmıyoruz dedik. Gittiğimiz maçları yazarız, puan durumunu güncelleriz, basında çıkan haberleri toplarız diye başlamıştım ama şu gün farklı bir durumdayız. Bazen NCAA'den bile bir şeyler yazıyoruz, başladığım gün bunu yapacağım aklıma gelmezdi. Kadın basketboluyla ilgilenen insanların Sarayın Sultanları'ndan beklentileri, tavsiyeleri, bilgi yardımları doğrultusunda, Galatasaray nezdinde başladığımız blog, kadın basketboluyla ilgili her konuda bir şeyler üretmeye çalışıyor. Benim başlarkenki planlarım ile şu an geldiğimiz durumdaki pozitif farkta en büyük pay Çağlar'ın (Torun).

Bana kalsa Re Re Re Ra Ra Ra'nın dışına çıkmamız zordu. Objektiflik konusunu açman beni çok sevindirdi, o konu bazen çok canımızı sıkıyor. Objektifim diyemem ama mümkün olduğunca objektif olmaya çalışıyorum ama kesinlikle tarafsız değilim. Aksini iddia etmek 25 yıllık hayatıma en büyük ihanet olur. Dediğim gibi biz bloga Işıl'ın, Esra'nın, Sophia'nın emeğini karşılıksız bırakmamak için başladık ama Nevriye Yılmaz'ın, Gülşah Akkaya'nın, Yasemin Horasan'ın, Angel McCoughtry'in, Maya Moore'nin de emeklerinin alkışlanması gerektiğinde üstümüze düşeni yapıyoruz.

Blogla beraber kendimi de tanıttım biraz ama konuşmaya başladığım günden beri Galatasaray'la beraber giden bir hayatım var. Tavla pulları vasıtasıyla ilk öğrendiğim renklerin sarı-kırmızı, yürüyerek gittiğim ilk berber ziyareti sonrası saçlarımın “Prekazi modeli” olması sonrasında, zamanın ilerlemesiyle beraber maç gününde; erken uyumama, ders çalışmama, küfür etme, maça gitme, şehir dışına gitme gibi imtiyazlara sahip oldum. Diğer blogger'lara göre 'suni' bir avantajım var, 2008'de üniversiteyi bıraktığım için, şu anda okul veya iş gibi bir zorunluluk yok. O yüzden bloga ve basketbol maçlarına daha çok zaman ayırabiliyorum. Fakat üniversiteyi bir şekilde bitirmek yeni farkına vardığım, çok büyük bir gereklilik. Bunu tamamlamak gibi bir planım var.

Galatasaray, kadın basketbolda çok büyük bir ekol. Kimse yokken biz vardık ve bugünlerde konuşulan başarıları biz aslında geçmişte fazlasıyla kazanıyorduk. Ama futbol dışındaki branşlara duyulan ilgisizlik {yönetim bazında}, ekonomik krizler, sponsorsuzluklar falan derken Yenilmez Armada giderek düşüşe geçti, hatta kümeye bile düştü. Sonrasında ise yeniden toparlanma dönemi ve bugünlerde yine Yenilmez Armada'dan bahsediyoruz. Galatasaray ve kadın basketbolu ilişkisi üzerine neler söylemek istersin, geçmişte sence ne gibi hatalar vardı ve bugünlerde takım yeniden yükseliş trendine girdiyse en büyük artı nerede olmalı?

Aras Kafkaslı: Galatasaray, ülkemizdeki birçok sporda olduğu gibi kadın basketbolunda da en büyük kilometre taşlarından biri, 10 sene önce kazandıkları ve yaptıkları misli misli fazla paraların harcandığı şu dönemde bile tekrarlanamıyor. Sanırım o dönemde oluşan doygunluk ve plansızlık çöküşün de başlangıcı oldu. Bir de ezeli rekabet var. Günümüze göre şöyle bir benzetme yapabiliriz: Şu anda Fenerbahçe takımını ve oyuncularını hafızamızdan silelim ve bizden Işıl, Bahar ve Tamika'yı alarak kurulmuş yeni Fenerbahçe'yi düşünelim. Bu hamleye karşı koyamayan Galatasaray serbest düşüşe geçmeye mahkum. Dönemin canlı şahitlerinden öğrendiğimiz üzere; kulüp içinde şubeye karşı düşen ilgi, kulübün içinde bulunduğu maddi durum, bulunduğu yeri hak etmeyen yönetici ve sorumluların varlığı Yenilmez Armada'yı kanser yapan faktörler.

Galatasaray ve kadın basketboluna yapılan zulüm Cem Akdağ'ın takımın başına gelmesiyle bitti. Onun takımı, ilk senesinde hiç kupa kazanamasa da kimliğini kazandı ve Galatasaray geri döndü. Tabii Cem Hoca'dan sonra, yanlışlar tekrar devam etse de şu gün “yakışan” kişilerle tekrar 2008'deki ve hatta 90'lardaki gibi gurur duyabileceğimiz kişiler var takım bünyesinde.

Sezon başı kafanda kurduğun hedefler ile Galatasaray'ın kadın basketboldaki şu an yer aldığı tablo birbirine ne kadar uyuyor ve uzun vadede işe bakarsan Galatasaray'ın geleceği nokta Eurolegue şampiyonluğuna kadar uzanabilir mi?


Aras Kafkaslı: Sondan başlarsak, Euroleague için genç bir takım olduğumuzu düşünüyorum. İspanyollar ve Ruslar'ın güçlerini -ne yazık ki- yakından biliyoruz. Macar, Polonya ve Çek Cumhuriyeti takımları da yıllardır burada. AB Vatandaşlığı sayesinde, bizden az para harcasa da, kendi ülkesinde olmayan pozisyonu başka bir Avrupa ülkesinin oyuncusuyla kapatabiliyorlar. Biz ise iki kıta dışı oyuncu aldıktan sonra, en fazla 3 Avrupalı alabiliyoruz, kaldı ki ligde tribüne çıkacak ve yedek kalacak oyuncu sıkıntı oluyor. Örnek olarak; Dünya Şampiyonası'nın en iyi oyuncusu Horakova'nın, Birsel'in arkasında yedek olması hiç de iyi bir geri dönüş vermedi. Her iki oyuncunun da performansının düştüğünü gördük. Bu tarz sorunları ve Avrupalı rakiplerimize göre olan yabancı handikabımızı göz önüne alınca çok daha iyi olmamız ve tecrübe kazanmamız gerekiyor bence.

Ligde ise sene başında kurduğumuz hedef şampiyonluktu ama değişen kadrolar, şansları ve havayı Galatasaray lehine oldukça değiştirdi. Kendim adıma konuşursam, inancımı yitirdiğim bir dönem olmadı ama psikolojik olarak yere düştüğüm bir dönem vardı. Neyse ki ayağa kalkmasını bildik, hem de daha güçlü olarak.

Taurasi'yi kullanmak için süper coach yetenekleri aramazsın ama Fowles'i kullanmak adına coach yetenekleri lazım gibisinden eleştiriler okuyordum. Sezonun ilk bölümlerinde Ceyhun Yıldızoğlu üzerinden büyük eleştiriler geliyordu ama gelinen noktada da coach'ın hakkı veriliyor. Sen Ceyhun Yıldızoğlu için ne düşünüyorsun, uzun vadede planlanan hedefler içerisinde Ceyhun Yıldızoğlu ismi ne kadar önemli?


Aras Kafkaslı: Yaygın kanı Sylvia'nın dünyanın en iyi pivotu olduğu yönünde. Biz de canlı olarak şahit oluyoruz buna ama dünyanın en iyi pivotunun WNBA'de henüz playoff görememesi altı çizilmesi gereken bir detay. Yani onun desteklenmesi gerekiyor. Tabii sadece oyun kurucu-Syl birlikteliği de yeterli değil. NBA'de çok net bir örnek var önümüzde, Hidayet, Howard'la buluşunca uzunun performansını net bir şekilde arttırıyor. Sylvia'nın da pası kendi size'ına yakın bir oyuncudan alması işleri kolaylaştırıyor, o yüzden Tamika'nın takıma monte edilmesi önemli Sylvia'nın performansını arttırmak adına. Son dönemde Bahar üzerinden inen toplar da görüyoruz. Tabii aslında Tutku ile Andric'in oynadığı ikili oyunları, Işıl ile Sylvia'dan da bekliyor herkes. Işıl potaya bakmadığı sürece iki oyuncu ile savunulan Sylvia'nın top alması zorlaşıyor. Avrupa maçlarında ikisinin oynadığı pick&roll'leri biliyoruz ama Işıl'ı daha iyi tanıyan rakipler, gerekli önlemi alıyor. O yüzden kaptanın son dönemde artan şut performansıyla bunu da silecek ve Sylvia'ya çok net bir pas kanalı daha açacak gibi gözüküyor. Diana ise kendi potasından aldığı topu, bitirebilecek ve sahanın her bölgesinden takımına sayı yazdırabilecek bir donanımda. Dümen de hep elinde olduğu için, Sylvia'dan farklı olarak kendi oyununu kendi hazırlayabiliyor.

Ceyhun Yıldızoğlu'na ayrı bir paragrafta cevap verelim, eğer kendisi buradaysa kesinlikle 1-2 yıllık planlar için olmamalı. Kendisinin İstanbul'da olması, Galatasaray gibi bir gücün başında olması tüm kadın basketbolu için şans. Adana ve Mersin'den bir basketbol nesli yetiştirdi. Şimdi burada yapabilecekleri kısa vadede gelecek bir şampiyonluktan çok daha değerli benim gözümde. Bu sıralar çok yazdık, tekrar sıralamayalım başarılarını ama oldukça kariyerli ve başarılı bir hoca olduğu için ve kendini kadın basketboluna adadığı için benim gözümde farklı bir yeri oldu her zaman. Fakat Galatasaray, Avrupa'da başarısız olduğuna, son döneme kadar bazı oyuncularından katkı alamadığına göre hocanın yanlışı olmuş demektir. Buna karşın, bu yanlışları gören kişinin ilk kendisi olması, bunları dile getirmekten çekinmemesi ve düzeltmeye çalışması onu özel yapan şeyler. Ayrıca bir not vereyim; Kupadaki Fenerbahçe maçından sonra tebrik etmek için yanına gittiğimizde, futbol takımını kastederek “bugün destek vermeyeceksek, neden Galatasaraylıyız” diyecek kadar da Galatasaray'a yakışan bir insan.

WNBA yıldızlarını getirmek zor aslında, bazıları biraz dinlendikten sonra Avrupa'ya dönüş yapmak istiyorlar ama dönüş yaptıklarında da takımların bazı hedeflerden koptuklarını görüyoruz. Tamika için de geç kalındığını düşünüyorum ama yapacak birşey de yok. Nitekim geri geldikten sonra takım üzerinde yarattığı etki ortada. Galatasaray'ı sence Tamika'dan önce ve sonra diye ayırmak mümkün mü ve bu sene şampiyonluk gelecekse bunda temel pay Tamika'da mı olacak?


Aras Kafkaslı: Koçtan sonra bu soruya geçmek iyi oldu, Tamika da bir koç çünkü. Oynadığı her takımın savunma koçu. Gerçekten çok büyük bir oyuncu. Fakat her şeyi ona bağlayamayız, o eksik parçaydı. Tamika sezon başından beri burada olsa biz Seimone veya Sylvia'yı beklemek zorunda olsaydık durumumuzun çok farklı olacağını sanmıyorum. Aynı şey Işıl ve Bahar için de geçerli tabii. Şu anda iyi bir takım olduk. Bahar içeride zayıf kalıyorsa, Sylvia'nın gücü takviye oluyor. Onun handikabını, Bahar dışarıdan oynayarak kapatıyor, Seimone'nin savunmada eksiği olursa Tamika kapatıyor. Herkesin birbiri için bir şeyler yapıyor kısacası. Benchten gelen Doneeka, Michelle, Tuğba ve Gülşah da gerekli katkıyı kendi stillerine göre veriyorlar. Yani sadece Tamika demek, çok büyük haksızlık olur. O yüzden eksik parçanın boşluğunu, nadide bir taş ile kapattık diyelim kısacası.

Taurasi'nin önce doping yaptığı açıklandı, sonra bu karar geri alındı derken ligin bütün seyri değişti aslında. Bu süre zarfında Penny de kaybedildi ve Fenerbahçe'nin büyük güç kaybettiğini gördük. Ama hala bizim adımıza en büyük rakip durumundalar ve play-off finali için şanslar neredeyse eşit olacak. Galatasaray ile Fenerbahçe'yi kıyaslarken neler söylemek istersin ve bu iki takımın rakabetinin kadın basketboluna katkısı ne ölçüde olumlu, ne ölçüde olumsuz?


Aras Kafkaslı: Taraftar işin içine girmediği sürece, gayet hoş bir rekabet. Böyle bir itici güce ihtiyaç var sporun her dalında. Fakat iş küfüre, sahaya bir şeyler atmaya gelince lanet olsun diyor insan. Üstlerindeki formada sarının yanında lacivert var diye Nevriye'ye, kırmızı var diye Işıl'a küfür etmek zaten derbiden derbiye bu işe burnunu sokanların gereksizliği. Yoksa Işıl ile Birsel, Nevriye ile Bahar, Tamika ile Angel arasındaki rekabet oyuna renk katıyor. Birbirlerine bu tarzda rakip, başka takımlar da olsa rekabet, ilgiyi de yükseltecektir. Sadece sahadaki oyunla hatırlanacak ve Galatasaray'ın avantajını değerlendireceği bir final serisi olmasını umut ediyorum ben. %50'den biraz fazla diyelim şansımız.

Şöyle de bir durum var aslında, bakınca Dünya'nın en iyi kadın basketbolcularının Türkiye'ye geldiğini görüyoruz ve takımlarımızın da Avrupa arenasında başarılı olduğunu düşünüyorum. Yıllar içerisinde de bu başarı oranı artacaktır ama Milli Takım aynı ölçüde büyümüyor. Bu kadın voleybolu için de büyük sorun aslında. Bu durum sence neden böyle, Milli Takım'da aynı başarının yakalanamama sebepleri neler olabilir?

Aras Kafkaslı: Aynı sorun tüm sporlarda yok mu aslında? Tüketim toplumuyuz. Artık milli güreşçilerimiz bile devşirme. Alt yapıya gereken önemi vermediğimiz ve şampiyonluk mücadelesi vermeyen takımlarda sivrilen yerliler -sadece rakibi almasın diye- ihtiyacına bakmaksızın 3 büyükler tarafından alınıp, sonra da kullanamayınca rafa kaldırıldığı sürece yerli kalitesinin ve dolayısıyla milli takım düzeyindeki seviyenin yükselmesi imkansız. Futbolda gurbetçilere dayadık sırtımızı, basketbolda yıllardır bir arada olan oyuncular belki de son bir aradaki turnuvalarında başarılı olabildi. İspanya'yı örnek almamız gerekiyor, alt yapı yatırımlarıyla hem kulüp hem de milli takım bazında inanılmaz başarılı oluyorlar.

Her ne kadar kadın basketbolu üzerine yazılar yazsan da basketbolun her kademesini iyi takip ediyorsun, özellikle de Galatasaray'la yatıp kalkan birisin. Genel anlamda erkek takımımız için düşüncelerin neler ve herkesin dediği o sene bu sene mi?


Aras Kafkaslı: Erkek takımımız, kadın takımımıza göre oranladığımızda daha düşük bir bütçeyle ve daha çok rakipli bir ortamda mücadele ediyor. Kadın takımının 2007/2008'deki kupa değil ama çok şey kazandığı yıla çok benziyor bu yol. Gönül ister ki; bu sene bitsin çilemiz. Ama her ne olursa olsun, bu yolun bize şampiyonluklar getireceği belli, yoldan sapmamak lazım. Kadın takımının başından Cem Akdağ gittikten sonra 1.5 sene hak etmediklerimizle geçti ve zaman kaybettik. Mahmuti'den sonra erkek takımı için bir Ceyhun Yıldızoğlu bulamama riski var. O yüzden ona sahip çıkmalıyız.

Galatasaray yönetiminde karmaşa zinciri var ve özellikle de futbola baktığımızda iş kötüye gidiyor. Ama aynı durum basketbol veya diğer branşlar için geçerli değil. Bu kaos ortamında basketbolun bu kadar sağlam adımlar atabilmesini nasıl karşılıyorsun ve futbol için de birkaç kelam etmeni istesem neler dersin?


Aras Kafkaslı: Aslında diğer branşlar için geçerli değil diyemeyiz. Bu yönetimin amatör şubelerde yaptıkları yanlışlar da bolca mevcut. Lise'den olması haricinde, nasıl bir yeteneği var da Galatasaray basketbol takımlarının başına gelebiliyor dediğimiz Okan Çevik, Galatasaray tarihinin en büyük ayıbını yaşattırdı bize. Cem Akdağ iki kez kırıldı. Zafer Kalaycıoğlu, çok gereksiz hareketlerle Fenerbahçe'den kopartılıp bize getirildi. Zaman kaybettirildi yani Galatasaray'a. Ha keza 4 milyon dolar bütçesi olan, Galatasaray Kadın Voleybol Takımı'nın yerinin 18 maçta 8 mağlubiyetle 5.'lik olduğunu düşünmüyorum. Parayı harcama ve transfer yapma konusunda yetenekli değiller hala. Futbolda bu branşlardaki yanlışların hepsinin toplamı gibi. Hoca, A1'i istiyor yönetimden, onu alamayınca A5'i alalım mı diyorlar, hoca da eli mahkum tamam demek zorunda kalınca bunun adı “hocanın istediği oyuncuyu aldık” oluyor. Sonra da suçlu hocalar.

Kulüplerin oturmuş bir düzen vardır. Barcelona'da 4-3-3'ü keşfeden kişi Rijkaard değildi, sadece o kulübün genlerindeki sistemi devam ettirdi. Biz de aynı şekilde, kendi karakterimizdeki 4-4-2 ile başarılı olmuştuk hep. Fakat bilinçsizce yapılan tercihler, yap-boz tahtasına çevirdi futbolu. Skibbe takımını hücum oynatan bir hocaydı, onun oyuncularına ve düzenine takımı defansif oynatan Bülent Korkmaz getirildi. Her ikisine de sabredilmeden başarısız denildi. Benzer durumda hücumcu Rijkaard'ın düzenine, savunmaya güvenen Hagi getirildi ve sıradaki başarısız oldu. Şubenin başında önce Galatasaray'ın genlerine göre teknik direktör seçecek biri, sonra o hocanın düzenine göre oyuncular bulmak lazım. Eğer teknik direktör değişikliğine gidilecekse de mevcut sisteme uygun biri olmalı. Şimdiki halimizle gelecek her başarı günlük ve tesadüfi olacaktır ne yazık ki.

2014 Dünya Kadınlar Basketbol Şampiyonası da Türkiye'de düzenlenecek. Bu şampiyonanın ülkemizde düzenlenecek olması kadın basketboluna olan ilgi ve basketbolumuzun gelişimi açısından büyük önemi olacak. Sen bu şampiyonanın ülkemizde olacak olması için neler söylersin, sanırım en çok sevinen kişi de sen olacaksın...


Aras Kafkaslı: 2010'un basketbola ilgiyi arttırdığını görünce, oldukça umutluyum. Federasyonun iyi organizasyonlar yapması umudumuzun kırılmaması adına çok önemli. O zamana kadar önce ligimizi daha iyi pazarlaması da gerekiyor. Yoksa kendi ligini izlemeyen kimse “aa dünya şampiyonası varmış, haydi maça gidelim” demez. Turnuvada Milli Takım'ın başarılı olması, ilginin artması için en önemli itici güç. Yalnız bizi burada bekleyen bir tehlike var, 3 sene sonra orada kesin olur diyebileceğimiz 4 tane oyuncumuz var. Milli Takım hocası Ceyhun Yıldızoğlu'na ve kulüp koçlarına büyük görev düşüyor bu açıdan. Tekrar 2010'u ve heyecanını düşünce, kulüp takımlarında tek tek izlediğimiz yıldızların hepsini bir sahada görmek büyük bir keyif olacak ülkemiz adına. Tabii benim de organizasyonu kazandığımızı duyduğum andan beri başlayan mutluluğum devam ediyor. İnşallah hem organizasyon hem de milli takım için çok başarılı oluruz.

Son olarak bizlere söylemek istedikleriniz neler ve bir gelenek olduğu üzere Sportif Cümleler için neler söylemek istersin?

Aras Kafkaslı: Sarayın Sultanları ve Sportif Cümleler bizlerin tanışmasına vesile oldu. Galatasaray Dergisi'nde de aynı sayfada yer almamız hoş bir rastlantı var. Bloglarımızın en güzel yanı böyle dostlar kazandırması olmalı. Sporun her dalına ve tabii benim için en önemlisi kadın basketboluna yer ayırmasıyla Sportif Cümleler benim en beğenerek girdiğim bloglardan biri. Lig, ülke, branş fark etmeksizin her konuda yorum yapılması özel yapıyor burayı ve hemen her müsabaka sonrası buranın ziyaret edilmesini sağlıyor. Bize burada yer ayırdığın için sana çok teşekkür ediyorum.

Son olarak da bu yazıyı buraya kadar okuyan herkese teşekkür ediyorum. Basketbolumuzu yalnız bırakmayalım, parkede mutluluk ve hayat var. Erkek-kadın takımlarının ve Engelsiz Aslanlar'ın bu onurlu yürüyüşünde yanlarında olalım.

1 yorum:

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir