
Mazi demişken, Uefa Kupası'ndan sonraki sezon hatta ondan da bir sonraki sezon bu süreklilik adına çok güzel adımlar atılmıştı, Lucescu'nun yarattığı birşeydi bu aslında. Az paraya büyük işler başardım kavramı da diyebiliriz. 2001-2002 sezonuydu, az paraya büyük işler başardım olayının yaşandığı tarih. 2000-2001 yılında ise Fatih Terim, Hakan Şükür gibi isimleri gitmiş, bir sonraki sezon yaşanacak büyük yaprak dökümü yaşanmamış, Uefa Kupası'nın ardından beklentiler de bir o kadar yukarı çıkmıştı.
Öncelikli olarak Süper Kupa, devamında da Şampiyonlar Ligi. Bu beklentilerin bu kadar yüksek olmasında bir diğer sebep ise şuydu, Hakan Şükür gitmiş ama kralın ardından yas yaşanmamış. Çünkü, altın ayakkabılı bir diğer golcü Jardel transfer edilmişti. Falcao'nun Galatasaray'a geldiğini düşünün, o dönemki Jardel etkisi de oydu. Burada futbolcuları kıyaslamıyorum, sadece etki üzerinden konuşmak istedim.
Mali sıkıntılar vardı diyoruz mesela ama Jardel'e de 16 milyon dolar gibi bir bonservis verilmişti diye hatırlıyorum. Bu parayı kim verdi, transfer süreci nasıl gelişti hatırlamıyorum ama 2000-2001 sezonuna girerken sadece Jardel özelinde de değil, Bülent Akın ve Serkan Aykut derken büyük paralar harcandı, bu harcanan büyük paraların acısını da biz yıllar içerisinde çektik. Para büyük olunca da beklenti büyük olur, doğal olarak Bülent Akın ve Serkan Aykut da bu beklenti tsunamisinin altında kaldılar.
Jardel ise farklıydı, o beklentileri fazlasıyla karşıladı bana göre.
16 milyon dolarlık bonservis, Porto formasıyla geçen şahane bir dönem, Hakan Şükür'ün ardından alınan 9 numara, altın ayakkabı derken Jardel'den su gibi gol atmasını bekledik. Attı da zaten. Çok gösterişli bir tarzı yoktu, kimine göre ise beleşçi tanımı. Pozisyon hazırlamaz, fazla koşmaz, savunmaya pek katkı vermez, topu alıp 3-4 adam çalımlayarak pek gol atmaz ama bulduğunu da atar. Zaten bir santrafordan ne bekliyorsunuz, gol atmalı bu adam. Jardel de attı zaten, ligin ilk yarısında 18 maçta 17 mi 18 golü mü ne vardı. Her maça bir gol ortalama ama ligin ikinci devresinde yaşadığı bazı sakatlıklar onu sendeledi ama Şampiyonlar Ligi'nde bu golcü kimliğine devam etti.

Şöyle de birşey oldu ama. Jardel, bizden ayrıldıktan sonra sadece bir sezon o etkisini gösterebildi. O sezon da zaten altın ayakkanı aldı ama sonrasında sürekli bir düşüş, kademe kademe kariyerin yerlere inişi. Dünya üzerinde gitmediği ülke, oynamadığı lig kalmadı bir bakıma. 15 ayrı takımda forma giydi bu dönemde. Bulgaristan Ligi de gördü, Premier Lig de gördü, İtalya'ya da indi, Güney Kıbrıs'ta yaşadı, Arjantin, Brezilya derken miniden öte büyük bir Dünya turu attı ve 38 yaşında futbolu bıraktığını açıkladı.
Geride ise iki perdeli bir sinema filmi var. Altın ayakkabı aldığı, Avrupa gol kralı olduğu zamanlar ve ikinci perde de ise hayal kırıklığı, sürekli bir düşüş, psikolojinin futbol üzerindeki etkisi. 20'nin üzerinde takım var Jardel'i hatırlayacak, biz ise onu iyi hatırlayacak taraftayız...
cok guzel bi yazi olmus tam manasiyla o gunleri hatirladim resmen. 1 senede guzel seyler hatirlatan ender topculardandir. yanliz istatislikleri tam olarak yazsaymissin keske gunumuzde bu bilgilere ulasmak zor degil.
YanıtlaSilHemen yazdım, bir anda döktüm kafamdakiler, aklımda kalanları yazdım o yüzden :) Yoksa 43 maçta 34 gol attı Galatasaray'da :)
YanıtlaSilBen o kadar yuksek gol ortalamasi ile oynarken,basin tarafindan, kosmuyor,takim oyununa katki yapmiyor diye elestrilmesini hatirliyorum.Hatta agbime bu adami gonderecekler goreceksin demistim.Nereye gidecek adam leblebi gibi gol atiyor demisti:)Malesef anti Galatasaray basinin en buyuk kaziklarindan biridir onun gidisi bize...O'nu sevgiyle anacagiz...
YanıtlaSil