27 Şubat 2012 Pazartesi

8 Yıl, 84 Transfer, 8 Teknik Adam

100. yıl şampiyonluğu ve Lucescu'yla geçen iki sezon. Şu meşhur Samsunspor maçı yaşanmasa belki işler daha farklı olacaktı, bugün konuştuğumuz hiçbir konuyu konuşmuyor olacaktık ama o maçın kırılma anı olması birçok ezberi sildi, yeni ezberler yarattı. Bir kaos ve şok anıydı aslında o, 100. yıl şampiyonluğunun ardından 101. yılda da gelmesi beklenen şampiyonluk gelmedi, o büyük puan farkı eridi gitti derken kaşla göz arasında Lucescu kaybedildi. Sonra o Lucescu'nun neler yaptığını hatırlıyoruz, Shakhtar efsanesi oldu adam bir anda ama biz onu {sadece Beşiktaşlılarda değil} aradık durduk, geri istedik ama getiremedik. Beşiktaş ise o zamanlarda Lucescu'nun gidişine o kadar da üzülmemişti aslında.

Çünkü Yıldırım Demirören başkanlığa seçilmiş ve büyük bir heyecanla gelmişti. Futbolun doğası budur, transfer yaparsın ve bir anda o heyecanı doğurursun. Del Bosque hamlesi başlı başına büyük bir heyecandı mesela, atılan büyük bir vizyon hamlesi. Devamında gelen transfer rüzgarı da cabası, bir ara hergün 2'şer futbolcuya imza attırıyorlardı. Haliyle de beklentiler büyümüş, eskiye özlem o günlerde de duyulmamıştı ama Del Bosque heyecanı kısa sürdü ve her yabancı teknik adamın başarısızlığının ardından gelen bizim evladımız hamlesi. Rıza Çalımbay'la yola devam edildi bu sefer ve 2004-2005 sezonu bir şekilde atlatıldı.

Ondan sonraki sezonda yine transfer rüzgarıyla geçti, bir ara Beşiktaş'ın temel felsefesi her sezon değişim üzerine kuruldu, çok fazla transfer yapıldı ve önemli futbolcular da kazandırıldı takıma ama o başarı bir türlü gelmedi. Bir önceki sezonun ikinci yarısında güzel işler yapan Rıza Çalımbay'a da güven giderek azalmış ve onunla da yollar sezon bitmeden ayrılmıştı ve bu sezon geçiştirildi bir bakıma ama bu kadar fazla transferin ardından gelen başarısızlıklar Demirören ismini de sarsmaya başlamıştı. Tabii doğan maddi sorunlarda da Demirören cebinden kulübe para aktararak kendi tekel yönetiminin ilk adımlarını atıyordu.

2006-2007 sezonunda gelen Tigana hamlesi belki de atılmış en güzel adım olmuştu. En azından benim için, çok beğendiğim bir teknik adamdı çünkü. Bir felsefesi vardı ve genç futbolcular üzerinde de güzel şeyler düşünüyordu, onlara şans veriyordu. Hatta kendi kurduğu ağ sayesinde de önemli potansiyel yerlileri takıma kazandırmışlardı, mesela Burak Yılmaz gibi. Ama Tigana günleri de sadece 1.5 sezonla kaldı çünkü amaç kısa vadede şampiyon olabilmekti. Taraftarın da sabrı yoktu, başkanın da. Bir sonraki sezonu da Tayfur Havutçu tamamlamıştı ama o iki sezonda gelen iki Türkiye Kupası ve bir Süper Kupa başarısı vardı. Bu arada transferler devam etti, yine birçok futbolcu geldi gitti.

Yukarıda da dediğim gibi. Her başarısız görülen yabancı teknik adam döneminden sonra gelen kendi evladımız hamlesi ve bu sefer sıra Ertuğrul Sağlam'ın oldu. Ertuğrul Sağlam, Kayserispor'la güzel bir çıkış yakalamıştı ve Beşiktaş'taki ilk sezonunda da aslında takımını şampiyonluk potasında sonuna kadar tuttu, Demirören'in deyimi o zamanlar ''hakem faktörü bizi şampiyon yapmadı'' üzerineydi. Yani Demirören başarılı olduklarını kabul etti ve bir sonraki sezonda da Ertuğrul Sağlam'la yola devam edildi ama Metalist'e elenmeleri, hayat devam ediyor günleri derken hocanın devri fazla uzun sürmedi. Gerçi bu durum da Türk futbolu açısından bir kırılma anı oldu ve o Ertuğrul Sağlam Bursaspor'u şampiyonluğa ulaştırdı.

Sonraki hamle ise tecrübeye yönelikti ve Mustafa Denizli hamlesi o günlerde yapılabilecek en güzel hamleydi aslında. Nitekim, Mustafa Denizli takımı aldı, ligin devre arasında da Ernst ve Yusuf Şimşek gibi iki nokta takviyeyle beraber şampiyonluğa ulaştırdı. Bir sonraki sezon bu şampiyonluk gelmedi ama Demirören yönetimi sonunda istediği şampiyonluğa ulaştı diyebiliriz. Ama Mustafa Denizli'nin de sağlık sorunları sonrasında ve kaçan şampiyonluğun ardından bu sefer çok farklı bir yola girecekti Demirören yönetimi.

Çünkü taraftarın sabrının bitme noktası çoktan aşılmıştı, bu durumu da aşmak için birşeyler yapılmak zorundaydı. Tekel yönetimi zirve günlerini yaşadı bu arada, bunu da es geçmemeli ama Quaresma, Guti gibi hamleler, yine girişilen transfer harekatı ve Schuster günleri o dönemde taraftarın biraz daha az tepki göstermesini sağladı. Bu sefer her başarısızlığın ardından bir yıldız rüzgarı estirildi, Portekiz çetesi kuruldu, büyük isimleri konuştuk durduk. Bu rüzgar sadece futbolda da değil basketbolda da esti, Deron Williams'lar falan büyük işler gerçekleştirildi ama genel tabloda gelen bir başarısızlık var.

Tayfur Havutçu'yla sezon bitirildi, yeni sezon planlanıyordu derken yaşanan şike sorunsalı ve başta vekalet denilen ama sonrasında kendini kabul ettiren Carvalhal'i izledik, izlemeye de devam ediyoruz. Avrupa Ligi'nde yola devam ediliyor ama ligde liderle oluşan 14 puanlık bir fark var.

Genel anlamda ise 8 yıllık Demirören süreci, bu süreçte gerçekleşen 84 transfer, 8 teknik adam, oluşan borç yükü, sonrasında Demirören'in parayı hibe etmesi falan derken geçti yıllar. Beşiktaş sevinsin, Türk futbolu düşünsün gibi bir durum da var. Normal şartlarda bir kulübün başkanı o kulübü bırakıp federasyon başkanı olduğunda bu durumla gurur duyuyabilir ama bugün oluşan şartlar bize bunu göstermiyor ve Demirören'in neden böyle bir yola girdiğini de bilmiyorum ama Beşiktaş için bundan sonraki günlerde çok farklı şeyler konuşuyor olacağız. Çok büyük bir ezber ve yıkılması gereken tabu bugün itibariyle yerle bir olmuştur.

1 yorum:

  1. http://futboluntotali.blogspot.com/2012/02/demiroreni-cok-seveceksiniz.html

    YanıtlaSil

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir