
Bu durum aslında Ömer Çatkıç'ın kalitesinden öte o dönemdeki yerli kaleci tablosunun özetiydi. Barcelona'ya transfer olabilen bir kalecimiz vardı ama devamından gelen kalecilerin yüzüne dört büyükler açısından baktığımızda pek bakılmadı. Üstelik yabancı kontenjanının da şimdiki kadar geniş olmadığı zamanlar da oldu ama buna rağmen pek yönelinmedi bu duruma. Gerçi bir tek Fenerbahçe'nin bu yerli kaleci ekolünü tutturduğunu görüyoruz, Rüştü Reçber'in ardından da Volkan Demirel'i getirmeyi başardılar. Günümüze baktığımızda da genel itibariyle çok iyi kaleci rotasyonunu görüyoruz Milli Takım açısından. Gelenler de var, olanlar da var.
Zamanında bu yoktu işte, Ömer Çatkıç yıllarca 2. adam olmayı başardı. Dünya Kupası ve Konfederasyon Kupası üçüncülüğü gördü, bu anlamda bazı başarılarda ismini geçirdi ama hiçbir dönem demedik, bu adam birinci kaleci olabilir diye ya da dört büyüklere sıçramasını yapamadı, en iyi döneminde bile. Zaten Gaziantepspor'un ardından da Gençlerbirliği, Bursaspor günleri oldu, devamında Gaziantepspor'a geri döndü derken dört yıldır Antalyaspor formasını giyiyor. Yaşı da 37 olmasına rağmen hala birinci kaleci durumunda, oynuyor yani. Mesela bu başarıdır. Çoğu eski isim bu yaşlarda daha alt liglere doğru yol alabiliyorlar. O dönemin adı geçen kalecileri Zafer Özgültekin, Metin Aktaş hatta o dönemin parlak genci Kerem İnan. Hiçbiri yok ama Ömer Çatkıç hala Süper Lig sahnesinde boy gösterebiliyor. Bu onun adına başarıdır.
Ama bu kalecinin asıl hatırlanma sebebi bu futbol içi olaylar olmayacak. Ya da ''Barthez'' lakabını aldığı ve yıllardır değiştirmediği o imajı. Ömer Çatkıç başka işlerle uğraşmayı sever. ''Bana küfür edilen maçlarda ben daha iyi oynuyorum'' diyebilecek kadar bir egosu da var. Alışmış bazı durumlara, kendisiyle uğraşılmasını seviyor bir bakıma. Antipatik hareketlerinin de kaynağı bu yüzden ve kendisini sevmememizi istediği için de kendisini sevdirmemek adına elinden geleni yapıyor. Gerçi bu durum kariyerden bir bakıma vazgeçtiğinde başladı, daha yukarısı adına bir hedef kalmadığından kendini hatırlatmak için giriştiği bu yöntem. Tribünlerle uğraşması, tahrik etmesi, topu oyuna geç sokması, gol atarcasına yaptığı garip sevinçler vs.
İlginç bir kariyer öyküsü yani, futbolu bıraktığında da kendisini daima hatırlatacağız. Ne olursa olsun bu hatır imajını bıraktı çünkü...
Ömer'in karakter olarak sorunları olabilir, antipatik de olabilir ama öyle bir yazı yazmışsın ki yıllarca 2. kaleci oldu derken mecburiyetten adam olmadığı için oralarda bulunmuş anlamı çıkmış.
YanıtlaSilYazıda bahsettiğin kadar kötü bir kaleci değil Ömer. Hatta İstanbul takımlarının kalesinde oynama fırsatı yakalamış çoğu kaleciden daha iyidir ama onun kariyerinin bu şekilde ilerlemesinin nedeni oyun karakteridir.
O yüzden sıcağı sıcağına, antipatik geldiği bir anda kaleme aldığın bu yazıda Ömer'in karakteri hakkında yazdığın şeyler tamamdır ama faal olarak oynadığı zaman diliminin en iyi yerli kalecilerinden biriydi demek yanlış olmaz.
Antipatik geldiği bir anda değil, ben Ömer Çatkıç'ı daima antipatik buldum, hatta daha önce de yazmıştım ama bu kadar detaylı değil. Beğendiğim bir kaleci de olmadı hiçbir zaman ama yazıda da görmüşsünüzdür istikrar anlamında hakkını da verdim. Ama günümüzde kıyaslayınca kaleci noktasında nerede olduğumuz ortada. Ömer Çatkıç o dönemde mecburiyetten 2. adamdı, yoktu yani kaleci.
YanıtlaSil