
Cv'ne bakayım dedim benim kafam karıştı, sen bana özel olarak anlattın yine anlamadım çünkü az zamana güzel işler sığdırdığını görüyoruz. Bize biraz futbol ve Trabzonspor penceresinin dışından bakarak Tanju Eren'i anlatır mısın ve şu sıralar neler yapmaktasın?
Tanju Eren: Valla bir CV'm olduğunu ilk kez senden öğreniyorum şimdi:) Spor ve Trabzonspor'u çıkarınca anlatılacak neyim var onu da bilmiyorum. Giderek düşüşe geçen bir okul kariyerim var mesela. Türkiye derecesi beklentilerinden Boğaziçi Üniversitesi'nden nefret eden bir öğrenciliğe doğru inen... Bunun yanında ise Türkiye'nin en çok takip edilen spor sitelerinden Sporx'teyim haklaşık 9 aydır. Vakit buldukça Futbol Extra dergisinde yazıyorum. Yine Sporx.com, Haber1967.net gibi sitelerde de köşelerim varfı. Ama yazmıyorum, nedenini ise bir sonraki soruya saklıyorum...
Kariyer anlamındaki bütün hedeflerim de spor medyasında ilerlemek, ilerlerken de kokuşmuş düzendeki bir şeyleri değiştirerek yaptığım her işin en iyilerinden olmak... Daha uzak hayalim ise Trabzonspor Başkanlığı... Spor yöneticiliğinde cüzdandan çok duruş, karakter ve spor bilgisi konuşmaya başlarsa şansımın da olduğunu düşünüyorum doğrusu.
Son zamanlarda pek güncellendiğini görmesemde Altın Ayakkabı isimli güzel bir blogun var, Sporx'te çalışıyorsun, televizyonda ve dergilerde de görüyoruz seni. Futbolla ve Trabzonspor'la ilgilenmek temel hedefin miydi ve şu an ilerlediğin yoldan memnun musun, hedeflerin neler bu konuda?
Tanju Eren: Futbolla ve Trabzonsporla ilgilenmek, bu iki sevdam için mücadele vermek temel hedefim değil, temel hayalimdi sanırım. Yeşil zeminin üstüne çıkarken de tek kurduğum hayal Trabzonspor'du ama yetenekli ve çalışkan değildim yeterince. Sonrasında nefret ettiğim okulumun İstanbul'da olması bana bambaşka bir kapı açtı. Tamamen özentilikten açılan kimsenin bilmediği bir blogla başladı her şey. Arkadaşlarım bile bilmiyordu. Sonra yazabildiğime inanıp başka bir yer açtım. Takipçiler oluşmaya başladı ve geri dönüşler almaya başladım... Çok geçmeden Adem abi aracılığıyla o zamanlar çok daha disiplinli bir iş çıkarılan Cezasahasi.net'e geçtim. Hayatımın en önemli aylarıydı. Gerçekten çok iyi işler çıkardığımız bir dönemde Banu Yelkovan tarafından Yenilsen de Yensen de'ye çağırıldım.
Orada gerçekten çok değerli insanlarla tanıştım. Her birini kardeş gibi gördüğüm dostlar ve abim-ablam olarak gördüğüm Bağış Erten ile Banu Yelkovan sayesinde bu güzel insanların yolunda ilerlemeye karar verdim. Şu an ise çok başındayım. Spor medyasında bir şeyleri değiştirerek ilerlemek tek hedefim ve çok inançlıyım. Bu yüzden gecemi gündüzüme katarak çalışıyorum. İşimi en iyi şekilde öğrenmek ve kendimi geliştirmek için mücadele ediyorum.
Kendi ilerlememden ne kadar memnunsam, 3 Temmuz gününden sonra yaşananların da etkisiyle medyada gördüklerim ve duyduklarımdan da hoşnutsuzum. Sömürü düzeninin şahane işlediği medyada, isimler emekten daha büyük önem arz ediyor. Hatta tanıdığınız isimler bile yetiyor bazı kapıların açılabilmesine. Verdiğim mücadelenin ucunda bu düzende değişiklikler yapabilme hayali var. Ne zaman olur bilmiyorum ama en yakın zamanda kafamdaki bir kaç projeyi hayata sokup, hayalimdeki düzenle işleyecek bir mekanizma yaratmayı planlıyorum.
Futbolun memleketinin olmadığına inananlardanım ve sen de buna en güzel örneklerden birisin aslında. Trabzonlu değilsin, şehirle alakan yok ama gördüğüm en iyi Trabzonspor taraftarlarından birisin. Trabzonsporlu olmaya nasıl karar verdin, neydi seni bu takıma iten?
Tanju Eren: Aslında sorun o kadar güzel ki; "Trabzonsporlu olmaya nasıl karar verdin?".. Bu ülkede taraftarlık genelde babadan oğula geçer, ya da çocuk yaşlarda netleşir. Benim babam da Trabzonsporlu, fakat bende böyle olmadı. Çevre şartlarının verdiği etki ve Galatasaray'ın başarılarıyla uzun süre dışarıda Galatasaraylı, evde Trabzonsporlu oldum. Ama çevre şartlarından etkilenme yaşını geçtiğimde sadece Trabzonspor tarihine göz atmam yetti. Şu an hayatımı şekillendiren değerleri bana öğreten Şenol Güneş, Cemil Usta ve benzeri kişiler kelimenin tam anlamı ile bordo ile maviye aşık etti beni. O günden bu yana da Trabzon'a gitme şansına erişememiş olmama rağmen Trabzonspor değerleri ve sevgisi ile hayatımı sürdürüyorum.
Bordo ile maviye sevdamın geçmişi de böyle olunca Trabzonspor'a farklı açıdan bakıyorum. Sahadaki futbol, her zaman ikinci sırada kalıyor benim için. Futbolcuların inancı, mücadelesi ya da kötü bir skora isyanı çok daha önemli benim kitabımda. Futbolun Trabzonspor karakteri ve duruşunun önüne geçmesine izin vermiyorum. Bu yüzden Umut Bulut'a 'Abim' gözüyle bakıp, onunla tanıştığımda en yakınıma sarılır gibi sarılıyorum... Bu yüzden bazı isimlere sahada ne yaparsa yapsınlar karşı çıkıyorum. Futbolu da tabii ki eleştiriyorum, hatta çok eleştiriyorum. Trabzonspor'un sahada da başarısını istiyorum. Örneğin bu sezon Şenol Güneş'i sıkça eleştiriyorum ama Şenol Güneş'in karakterine dil uzatan herkesle sevgilime, anneme, babama laf edilmiş gibi kavga ediyorum. Anlaması zor ama hissetmesi ve yaşaması eşsiz bir duygu...

Bazı konularda güzel anlaşıyoruz, Şenol Güneş de bu faktörlerden biri. Ben onun için yaşayan futbol filozofu diyorum, mutlaka sen de bir tanım yapıyorsundur. Ama sormak istediğim bu değere duyduğun sevgi ve saygı değil, Şenol Güneş'in çizdiği profil sanki günün birinde bu takıma başkan olabilecek bir profil ve bu durum da onun yükselişi olur. Ama onun bu yükselişi sonrasında takımın başında görmek istediğim isim Şota demiştin, bunu bize biraz açar mısın?
Tanju Eren: Şenol Güneş'i içine sığdırabileceğim tek tanım "Trabzonspor" benim için. Dozer Cemil'i ve Şenol Güneş'i başka bir kelimeyle yanyana koyamıyorum. Hatta herkes kızsa da bunlara Umut Bulut'u ekleyebilirim. Bir gün Şenol Güneş'in futbol aklı kadar karakter ve duruşundan da faydalanabilmemiz için Trabzonspor başkanı olmasını istiyorum. Başka hiç bir ismi karakter itibariyle o koltuğa da yakıştıramıyorum. Bu hayal gerçek olur mu derseniz; çıkar hesaplarının, maddi beklentilerin tavan yaptığı dünyada Şenol Güneş'e o koltuğu yem etmemelerinden korkuyorum.
Güneş sonrasında kim gelirse gelsin üşüyeceğimiz ise kesin. Bir Şenol Güneş daha yok çünkü. Ama bir isim seçmek lazımsa bu isim Şota Arveladze benim için. Sebebi ise basit, Trabzonspor'un teknik direktörlük koltuğuna Trabzonspor'dan bir şeyler taşıyan bir adam istiyorum. Bu isimler de zaten 'parmakla' gösterilecek kadar az. Ünal Karaman'ın teknik direktörlük becerisine dair olan soru işaretlerim; Hami Mandıralı'nın son dönem açıklamaları; Tolunay Kafkas ve Abdullah Ercan'ı da hem Trabzonspor duruşuna sahip, hem de iyi bir teknik direktör olarak görmemem de beni tek bir isime yönlendiriyor: Şota. Çok mu iyi bir teknik adam derseniz, ben çok iyi olacağına inanıyorum. Ancak bu bir tecrübe ve gelişim işi. Fakat müthiş bir karakter olduğunu şimdiden biliyorum. Başkanı Şenol Güneş, Teknik adamı Şota Arveladze, yanlarında ise Ünal Karaman-Hami Mandralı gibi isimlerin olduğu bir Trabzonspor'un, egolardan sıyrılabilmesi halinde geleceğinin hiç olmadığı kadar parlak olacağına inanıyorum.
Yaşanan sürecin ardından bir anda gelen Şampiyonlar Ligi bileti. Hazırlıksız yakalandı aslında Trabzonspor, zaman bir anda çok daraldı ve belki de o lige uygun daha kaliteli bir kadro kurulacaktı ama yine de 2. tur bileti son anda kaçtı. Üstelik henüz ilk sezonuydu bu ligde Trabzonspor'un. Şampiyonlar Ligi süreci sence nasıl geçti, senin hayallerin ve beklentilerinin hangi noktasına ulaştı Trabzonspor?
Tanju Eren: İlk önce daha önce söylediğimde çok tepki aldığım bir şeyi söylemek istiyorum. Ben Trabzonspor'un bu süreçte bambaşka bir duruş sergilemesini umuyordum. 3 Temmuz sonrasında geçen sezonki yaygaranın ardından Trabzonspor yönetiminin duruşunu hayal kırıklığı olarak görüyorum. CL konusunda da ben Trabzonspor başkanı olsaydım; "Eğer Fenerbahçe CL'ye alınmayacak kadar suçlu görüyorsanız, şampiyonluğumu almadan gitmiyorum CL'ye. Eğer benden de şüpheleniyorsanız, suçsuzluğum kanıtlanınca siz hesap verirsiniz. Ben yine hakkımı almadan gitmiyorum" derdim. Tabii gerek kurallar, gerekse de ilk kez Avrupa'nın en büyük organizasyonuna katılma şansı bulan bir takım için bu ütopik bir durum. Fakat sürecin ilerleyişinde Sadri Şener'in yurt dışı yasağı kaldırılması ve üzerindeki suçlamaların hala sürdüğü düşünülürse, ben CL'den feragat eder hak ve suçsuzluğuma yönelirdim...
CL'ye alındıktan sonraki süreç için ise kimseyi suçlamıyorum. Blogumda da yazmıştım, 2-3 günlük kısa sürede CL'den gelen hayati bir parayı transfere harcamak bence hata olurdu. Onun yerine maliyeti ucuz, zaten takip edilen isimleri almak ekonomik geleceğimiz açısından doğru olandı. Vittek-Sapara-Cech-Celustka hamlelerini bu yüzden eleştirmiyorum. Sapara'nın doğru yerde oynatılmaması, Celustka'nın sürekli pozisyon değişmesi vs gibi taktiksel hataları tabii ki ayırıyorum. Ancak CL biletinden önce yaklaşık 9 milyon euro verip aldığınız Adrian-Paulo Henrique gibi isimlerin performansını, onları kullanamamanızı sonuna kadar eleştirebilirim.
Gruplardaki sonuçlara bakacak olursak da tam anlamıyla bundan iyisi Şam'da kayısı demek lazım. Inter deplasmanındaki rüyadan, Lille deplasmanındaki heyecan fırtınasına kadar bütün iyi şeylerin altında Tolga önderliğindeki yürekli futbolcuların mücadelesi ve Şenol Güneş vardı. Asıl iyi oynadığımız CSKA deplasmanını kaybetmemiz ve içeride Inter'i o futbolla yenemememiz ise şanssızlığımız oldu. Inter ve CSKA maçlarında direkten dönen toplar da kaderin cilvesi gibiydi. CL'deki mücadele ve inanç benim hayalimdeki tek şeydi, beklentim de 3.lük başarı olur şeklindeydi. Dolayısıyla ilk Şampiyonlar Ligi deneyimimiz bence bir başarı hikayesiydi.
Kendi ligimize dönersek Trabzonspor'un ikinci yarıda bir yükselişi var, galibiyetler seri bir şekilde geliyor ama genel itibariyle baktığımızda {geçen sezona göre özellikle} istediği noktada değil takım. Bunun nedenleri sence nedir ve ligdeki bundan sonra yaşanacak süreç içerisinde Trabzonspor'un geleceği nokta neresi olabilir, beklentini soruyorum?
Tanju Eren: Ben ilk günden bu yana Trabzonspor kadrosunun sezon başında çok kötü planlandığını düşünüyorum. Egemen'in yerine transfer yapılmaması bile yeter bunu söylemeye. Bir de çok büyük inatla aldığınız -bence çok yetenekli isimler- Adrian ve Paulo Henrique'den verim alamazsanız, yerli tercihini de bence çok yanlış isimlerden Aykut Akgün ile Volkan Şen'den yana kullanırsanız geçen seneki dengeyi tutturmanız mümkün olmuyor kısa zamanda. Bunun üzerine yoğun fiktür ve yorgunluk binerken, siz bir de kötü rotasyon yaparsanız şu anki konum kaçınılmaz oluyor... Hiç harcamadığınız CL parasına ve çok net gözüken eksiklerinize rağmen, devre aresında da sadece Olcan'ı transfer ediyorsanız Şenol Güneş'ten mucize beklemek zorunda kalırsınız.
Ama Avrupa macerasının sona ermesinin ardından daha dinç olan Trabzonspor, daha iyi sonuçlar alacaktır. Ancak bu sezon başından bu yana Trabzonspor'un maçları kontrol edemediğini, Burak'ı dışarı çıkarırsak gerçek bir hücum organizasyonu bile sunamadığını değiştirmiyor. Eldeki oyuncuların büyük kısmından düşük verim aldığınız sezonda; geçen sezona kadar 2B'de oynayan Yumlu'ya, bir kaç sene önce serbest bıraktığınız Aykut Akgün'e şans verirken; Sercan Kaya'yı, Eren'i hiç denemiyorsanız, bir yerlerde problem vardır. Bazen aynaya bakarak nerede yanlış yaptığınızı sormalısınız. Taptığım Şenol Güneş'in de dediği gibi, ışığı yetkililerin önüne tutmak lazım, gözüne değil. Yeter ki yapıcı eleştiri olsun.

Burak Yılmaz profilini ayrı konuşmak lazım, her açıdan kendisini aştığı ve elit noktanın en üst basamaklarını tırmandığı bir sezon yaşıyoruz. Burak Yılmaz için neler söylemek istersin ve bundan sonraki geleceği sence nasıl şekillenir?
Tanju Eren: Ben en başından başlayayım. Burak Yılmaz'ın transfer edildiği ilk gün bloğumda yazım var. Herkes 1.5 sezon önce Trabzonspor'un kapısından dönüp Fenerbahçe'ye giden Burak'ın gelişine karşı çıkarken, ben bayram etmişim... Zira Burak, bu ülke topraklarından çıkmış en büyük yeteneklerden birisi. Ancak bu ülkedeki hemen her genç oyuncunun yaşadığı problemleri yaşadı. Biri İstanbul'daki özel hayatı. Burak Yılmaz gibi genç yaşta manken gibi fiziğinizin yanına trilyonlar da eklenirse, kurtlar sofrası İstanbul'da ayakta kalmanız pek kolay olmaz.
Ama Burak'ın bundan da büyük bir problemi vardı. Bazı büyük takımlarda kadroya önce yabancı oyuncular yazılır. Sonra kalan yerlere yeteneklerine göre yerliler serpiştirilir... Burak sadece bu sebepten dolayı farklı bölgelerde, yanlış rollerde oynatıldı. Trabzonspor öncesi kariyerinin en etkileyici kısmının Manisa'da forvet oynadığı dönem olması da bunun kanıtıydı. Bu iki önemli problemi de Trabzon'da çözüldü Burak'ın. Daha önce Sergen Yalçın, Oktay Derelioğlu gibi yıldızların da futbola yeniden tutunduğu Trabzon, 'futbol oynamaya niyetli' her futbolcu için nimet bir şehirdir. Burak da Şenol Güneş etkisi ile o yola çabuk girdi. Daha sonrasında ise sahada doğru pozisyon ve rolde kullanıldı. Uzak forvet olarak sağ kanat ve sonrasında ile uçtaki adam...
Şu an 30 golde. Bu Trabzonspor için bir eleştiri noktası olarak kullanılıyor, "Niye sadece Burak atıyor?" diye? Evet, Burak ilk tercih olduğundan top en çok ona oynanıyor. Ama Burak da, geçen sezonun yarısı kadar bile hücum gücü olmayan bir takımın forveti. Kimse "Ya arkasında Jaja, Selçuk gibi muhteşem pasörlerle oynasa kaç pozisyona daha girerdi?" diye sormuyor? Kimse Burak'ın rakibini sırtına alarak orta sahaya kadar çekilip oyun kurmasını, top dağıtmasını konuşmuyor... Çünkü Burak'ın açtığı pozisyonları değerlendiremiyor Trabzonspor. Burak aslında attığı gollerden çok daha fazlasını oynuyor. Sürekli olarak çalışıyor, gelişiyor. Daha iyi bir takımda belki daha az golü olurdu ama çok daha büyük bir futbol oynardı.
Bundan sonraki kariyeri için ise önemli olan şey hangi takıma gideceği. Arsenal'e giderse daha da büyür diyebilirim rahatlıkla mesela... Ama hem çalışmasını sürdürebileceği, hem kendisine yeterince şans ve destek bulabileceği bir takıma gitmeli. Saha içinde kendini yere kolay bırakması, kazanma azmiyle hırsına yenik düşmesini her zaman eleştiriyorum. Ama saha dışında tanıdığım, bilgiğim, gördüğüm, konuştuğum ve duyduğum Burak, bu yoldan kolay kolay çıkmayacak kadar özel bir adam. Babası ve Şenol Güneş'in ortak mentörlüğünde rakamları aşan bir isim olacak. Yola daha yeni çıktı.
Selçuk İnan, Egemen Korkmaz, Engin Baytar, Umut Bulut, Jaja gibi sistemin kilit futbolcularının ayrılığı için ne diyorsun? Ben bu futbolcuların yerinin tam olarak dolmadığını düşünüyorum, bu futbolcular bana sorarsan fazlasıyla aranıyor. Sen neler söylemek istersin ve genel olarak baktığında bu sezonki transferlere sence Trabzonspor hangi noktalarda başarılı ve başarısız oldu?
Tanju Eren: Öncelikle şunu söyleyeyim, Jaja ile Engin hal ve hareketlerinden dolayı takımdan gönderildi. Jaja hayranı bir isim olmama rağmen; eğer Şenol Güneş'i bu denli rahatsız eden bir durum varsa kararı eleştirmek bana düşmez. Engin Baytar için ise şunu söyleyebilirim: Trabzonspor formasını, bordo ile maviyi üstünde taşıdığı her gün kara bir leke olarak kalacak tarihimizde. Bir Trabzonspor taraftarı olarak kendi vicdanına kalsın gerisi de.. Umut Bulut ise taraftardan bence asla hakettiğini alamamış bir isimdi. Mücadelesiyle Trabzonspor tarihinde bordo ile maviyi en layıkıyla taşıyan isimlerindendi. Yeteneklerini tartışırsınız, ama benim hayranı olduğum isimlerden biridir. Kendisiyle konuştuğumda Trabzon'dan ne kadar çok ayrılmak istediğini, ne kadar çok kırgın olduğunu en yakından görmüş biri olarak ayrıldığı için buruk bir sevinç duyuyorum. Her zaman hayran olduğum, örnek aldığım kişilerden biri ve abim olarak kalacak.
Ama Selçuk ve Egemen'de durum bambaşka... Geleceğin yıldızı diye aldığınız Selçuk'a 3 yıllık sözleşme imzalatmışsanız bu bir hatadır. Geçiyorum; ilk iki sezonlarında uyumlarıyla ve performanslarıyla kendilerini kanıtlamış iki isim ile sözleşme yenilemeyi son sezona bıraktysanız bu daha büyük bir hatadır... Trabzonspor yönetimi, bu iki ismi elden kaçırmak için her şeyi yaptı. Sağolsunlar, başardılar da. Evet Balıkesirli olmamın avantajı ile Egemen'i ve ailesini tanıyorum, hayali Beşiktaş'tı... Evet, Selçuk'un hayali Galatasaray'dı... Ama Egemen Beşiktaşla ön sözleşme imzaladıktan günler sonra benim başkanım çıkıp "Egemen ve Selçuk ile sezon sonu görüşeceğiz" diyorsa kusura bakmasın ama çocuk kandırmaya çalışıyordur...
Yerlerine transferlere gelirsek. Şenol Güneş farklı bir sistem ve takım istedi. Zaten bunu Selçuk yerine Zokora, Jaja yerine Adrian'ın alınması ile anlayabiliriz. Farklı tarzda adamlar, farklı sistem için geldiler. Yoğun fikstür ve Şampiyonlar Ligi uyum süresini kötü etkiledi. Adrian ve Henrique'nin uyumsuzluğu da sıkıntı yarattı. Bu isimlerde ısrar edilmedi-edilemedi... Ancak ikisinin de bir çok 90 dakikalık kayıdını seyretmiş biri olarak yeteneklerinden şüphem yok. Sadece ısrara ve zamana ihtiyacımız var. Bu zamanı iyi kullanır, yaz aylarında başta savunmaya ve yerli iskelete doğru parçaları eklersek gelecek parlak. Güneş'in yolundan ayrılmamak tek çözüm bizim için.
Bu sezonun sonu için ise fikstürün rahatlaması ile kadrodan daha iyi verim alınacaktır. Umarım bu play-off ve şampiyonluk olmasa da ilk iki için yeterli olur. Ben umut ediyorum, umut ettiğime Beşiktaş maçı ve bazı hisler sayesinde de inanıyorum.
Sana kişisel bir eleştirim bu, daha önce de söylemiştim. Bazen kişisel olarak sevmediğin isimlere duyduğun sevgisizlik o futbolcular veya spor adamlarının yaptığı iyi işlerde onların hakkını vermediğine sebep olabiliyor. Fatih Terim, Engin Baytar ilk aklıma gelenler mesela, özellikle de Engin Baytar konusunda anlaşamıyoruz. Neydi bu adamın mevzusu, neden bu ayrılık oldu ve bir üstteki soruda saydığım futbolcuların bu sezon yeni takımlarında gösterdikleri performans sence hangi noktada?
Tanju Eren: Ben bu eleştirine katılmıyorum. Ben spora önce 'karakter' olarak bakıyorum. Ki bu uğurda Burak'ı bile eleştiriyorum acımasızca. Terim ve Engin Baytar'da da durum bu. Terim'in 2000'den sonra oynattığı futbolu hiç beğenmedim mesela. Ayrıca enteresan sohbetimiz de olmasına rağmen kendisini de hiç sevmedim. Ama bu sene durumlar başka. Bunu twitterda da söyledim. Bu seneki Terim, ders almam egosundan sıyrılmış gibi. Aşırı rahat, istisnai açıklamaları hariç yapıcı. Yarattığı takım da geçen seneki şartlardan sonra yaratılabilecek en iyi takım. Bu yüzden bu sene çok eleştirmiyorum. Hala sevmiyorum, hala işler kötü giderken neler yapacak diye merak ediyorum.
Engin Baytar ise bambaşka bir konu. Galatasaray'da iyi işler yapıyor olabilir, bizde de yaptı. Takımın sahada ihtiyaç duyduğu ateş onda, haklısınız. Her zaman dediğim gibi yetenekleri bu ülkenin de sınırlarının ötesinde AMA... Adam karaktersiz. Bu kadar net. En hafif tabiriyle tek kelime ve 11 harf. Ben Trabzonsporluyum diye yıllarca kulübe mesaj yollayan, kendisine en bitik olduğu zamanda kapısını açan Trabzonspor'a ihanet eden bir adam.
Bugün Fatih Terim için söylediği övgü dolu sözleri, kelimesi kelimesine milli takıma çağırıldığında Şenol Güneş için kullanmış bir isim Engin... Taraftara kızıp 35. dakikada oyundan çıkarken formasını çıkarıp defalarca öpen, daha transfer olmadan tek hayalim Trabzonspor ile şampiyonluk yaşamak diyen; aynı formayı yere atan, daha da kötüsü yerin dibine sokup ihanet eden bir adam. Trabzonspor tarihinin en önemli maçlarından birinde, Benfica deplasmanında Şenol Güneş oyuna sokmak istediğinde "Girmiyorum" diyerek Trabzonspor'a ve kendisine en çok güvenen -benim taptığım- adama ihanet eden bir adam. Bugün ne yaptığı umrumda değil, asla da olmayacak. Engin Baytar gibi adam da, onunla gelecek başarı da allaha yakın, bana ve benim aşık olduğum renklere uzak olsun.
Daha da fazlasını söyleyebilirim ama onları bir gün yüzüne söylemek için saklıyorum. Hesap sorabilmek için. Umut Bulut'a gururla sarılıp teşekkür ettiğim, abim dediğim gibi; gün gelecek ona da sevdama yaptığı ihanetin hesabını soracak anı yakalacağıma eminim. Sen hala futbol ve duyguları karıştırıyorsun diyorsan da eyvallah, canın sağolsun:)

Taraftar profilini nasıl buluyorsun peki, Trabzonspor taraftarı için neler söylemek istersin?
Tanju Eren: Bunu sormasaydın keşke... En kısa cevabım bu olsun o zaman. Milyonlarca yıllık bir şehir Trabzon. Zamanın en entellektüel şehirlerinden ama göçlerle küçük bir şehire dönmüş. O küçük şehirin şehirden büyük bir takımı var. Türkiye'nin her yerine yayılmış milyonları bulan taraftarı, yıllardır şampiyonluk ve başarı bekliyor. Ayrıca 22-23 bin kişilik stadda, 10'dan fazla, çoğu birbiri ile çıkar kavgası içinde taraftar grubu var... Tribünde bir bütün olamazsan sesini duyuramazsın, yeni ve güzel işler çıkaramazsın. Basit bir kural bu. Türkiye'nin futboldan en çok anlayan 'şehri' olduklarını düşünürken, sahadaki futbolcuların Trabzonspor forması giydiğini unutmasınlar yeter. Başka bir deyiş ile gölge etmesinler başka ihsan istemez.
Lig için neler söylemek istersin? Şampiyonluk yarışını nasıl görüyorsun, hangi takımlar beklentini aştı, hangi takımlar hayal kırıklığı, küme düşme potası, play-off mücadelesi derken senden şöyle genel bir analiz istesem.
Tanju Eren: Konsepte uygun olmadığından şike operasyonundan konuşmuyoruz, ama burada iki cümle etmek lazım. Bu soruşturmanın gölgesi altında oynanan bir lig, değil 6 maç 6 sene play-off oynansa da gerçek değerine ulaşamayacak.
Şampiyonluk yarışı değerlendirmesi yapılacaksa sezon başında olayların en uzağında kalan Galatasaray, 1-0 önde başladığı sezonda farkı giderek arttırıyor. Transferlerdeki yüksek yüzdenin yanı sıra, Terim'in bence mecburen şans verdiği Semih Kaya ve Emre Çolak'ın da tutması sarı kırmızılıları takım haline getirdi. Muslera ve Ujfalusi etkisine, futbol topunun da Galatasaray için dönmesi katılınca puan farkı giderek arttı. Ama Play-off kuralına karşı çıkanlar, şimdi duacı oldu. Zira Galatasaray'ın 8'i büyük maç olmak üzere 11 maçı var ve puanlar yarıya bölünecek... Sarı kırmızılılar 2-0 önde. Ama maçın daha ikinci devresi var.
Şampiyonluk yarışı için diğer takımları değerlendirmek gerekirse Beşiktaş'a hiç bir zaman şans vermedim, şu kadro yapısı ile de vermem. Trabzonspor'un rahat fikstürde neler yapabileceği her şeyi belirleyecek. Fark çok ama Beşiktaş maçında oynanan futbolla Galatasaray'la oynanacak muhtemel 3 maçtan 7 ve üzeri puan almak hayal değil. Fenerbahçe ise acilen takıma dönüşüp savunma zaaflarını minimuma indirmeli. İstikrarın yolu bu. Dediğim gibi herkesin birbiri ile oynayacağı muhtemel 2-3 maç var. Ve puanlar ikiye bölündüğünde dağ gibi olan fark, tepe bile etmeyebilir.
Diğer takımlara bakarsak; Sivasspor camiası bazı sebeplerden olayı dünyada nefret ettiğim tek takımdır. Ama kurdukları takım, yaptıkları hamleler takdire şayan. Rıza hoca da kadrosundan fazlasıyla verim alıyor. Bence ilk 4'ü bence haketmişlerdi, ama zor. Fuat Çapa, dar kadroyu iyi bir takıma çevirdi. Kadrosu biraz daha geniş olsa kontrolü elden kaçırabilirdi. Öte yandan Bank Asya 1. Lig'den gelen takımların kadrolarını sıfırlamasından nefret ederim, ancak Mersin İdman Yurdu ve Orduspor geçiş aşamasını fena atlamadılar.
Hayal kırıklıklarında ise yakından takip ettiğim Bursaspor'dan başlayayım. Yeşil-beyazlıların üstünde tarif edemeyceğim bir tatsızlık var, Batalla ve Ozan da o tatsızlığı ancak bu kadar kaldırabiliyorlar. Serdar Aziz, N'diaye, Sestak, Stepanov, Basser ve Adem gibi adamları olan bir kadro için büyük hayal kırıklığı. Gaziantepspor yanlış teknik adamlarla güzelim kadrosunu yedi. Samsunspor'un özel adamları var, ama geç kalabilirler. Bülent Korkmaz Karabükspor'un aradığı adam demiştim, arkasındayım. Kenan Yaralı'nın başında olduğu bir takım küme düşmeli, Manisasporlular kusura bakmasın. Ankaragücü ise Türk futbolunun aynası ve ayıbı....
Sosyal medya son dönemin bir numaralı olayı aslında, özellikle de twitter. Ben mesela twitter'a az yazıyorum diye övünüyorum ama büyük bir tiryakilik bende de var çünkü her an girip okuma isteği duyuyorum. Sen nasıl bakıyorsun bu olaya ve twitter'ın senin ve bloglar üzerindeki önemi nedir sana göre?
Tanju Eren: Twitter, adı üstünde mikro blog sitesi. Bazen keşke girmeseydin diyorum. Düşündüğümden daha büyük bir kirlilik olduğunu gördüm. Ama çok değerli dostlar da seçmeyi başarabildim oradan. Benim için en kötü yanı ise duygu ve düşüncelerimi o 140 karakterlerle tüketmem. Daha sonra tekrara düşmemek amacıyla yazmaktan kaçıyorum. Bundan kurtulmaya çalışıyorum, umarım başarabilirim. Blog sahiplerinde de benzer bir etkisi var. Olaylar sıcağı sıcağına twitterda yorumlanıp, tartışılıyor. Bloglara yazacak yeni şeyler de, yeterli zaman da kalmıyor.
Altın Ayakkabı blogunun sana neler kattığını sorsam neler söylersin ve genel olarak bloglar üzerindeki düşünceleriniz neler? Hangi blogları takip ediyorsun?
Tanju Eren: Aslında Altın Ayakkabı dememek lazım. Zira Adem abinin teklifiyle bir süre Cezasahasi.net'te yazdım ve o dönem çok değerli. Orada çok ama çok iyi bir iş çıkardık. O günler çok şey kazandım, kendimi geliştirdim ve önüme kapılar açıldı. Sonra yaşanan anlaşmazlıklar sebebiyle Altın Ayakkabı geldi. Ancak üvey evlat gibi kaldı. Sebebi ise hayatım bir anda yön değiştirdi. NTVSpor'la başlayan medyaya giriş başka yerlere kaydı. Üstüne bir de twitter çıktı. Blogları kelimenin tam anlamıyla komaya soktu twitter. Yukarıda söylediğim gibi, twitter bağımlılığı ile blog ve yazar köşelerim öldü. Şu an twitterda dilimi tutmaya çalışıyorum. Kısa zamanda blog ve bazı köşelerde yazmaya devam etmeyi umuyorum. Bir yandan ise hayalini kurduğum bir kitabın sayfalarını atıyorum kenara. Kimsenin göremeyeceği bir yere. Bir gün belki diye bordo ile maviyi anlatıyorum kendime. En kötü ihtimalle açar çocuklarıma okurum masal diye...
Blogları takip etme konusunda ise 2 ay öncesine kadar Trabzonspor dergisine hazırladığım sayfa nedeniyle 100'den fazla blog readerıma düşüyordu ve hepsine göz gezdiriyordum. Ancak keyifle okuduğum yerler giderek azalıyor. Zaten eski kafalıyım, alışkanlıklardan kopamıyorum. Blogculuğun babası Bülent Timurlenk'i sevip sevmediğimi bilmesem de kaleminin gücüne hayran olarak Aceto'yu okuyorum hala. Borges'i kişi olarak çok severim. Keza Noat Samisa Salih sözüne itimat ettiğim, bazı özelliklerine hayran olduğum bir adam. Flying Dutchman, Footballove, Cezasahası, PCLion ve siz yazdıkça, ben vakit buldukça bakıyorum. Bir de büyük özlemim var Atahan Altınordu ve Mayıslar Bizim. Galatasaraylı halim gibi geliyor bana dostum...
Son olarak söylemek istediklerin neler ve Sportif Cümleler'le de ilgili düşüncelerini merak ediyoruz tabii.
Tanju Eren: Blog yazmak çok büyük emek isteyen bir hobi. Hele Türk spor basını bu haldeyken, dinazorlar dört bir yanı kuşatmışken uzun süreli olarak hiç bir getirisi olmayan bir sayfaya emek vermek akıl karı değil. Aşırı bir sevgi gerekiyor, gerekli zamanı ayırmak ve disiplini sağlamak için. Spor sevgisi, futbol sevgisi, ya da bir kulüp sevgisi farketmez. Sen de benim tanıdığım ve takip ettiğim kişiler arasında twittera rağmen blogunu maksimum disiplin ve özveri ile sürdürüyorsun. Bu bile saygıya değer, ki yazıların kalitesi ve portföylü ayrıca takdire şayan... Galatasaraylı olsam en çok ziyaret ettiğim noktalardan biri olabilirdin:)
Son olarak da çok uzun cevaplar ve geç cevap vermem için sen ve okuyucularından özür dilerim. Ama yazma iştahımı geri getirdin sanırım bu sohbetle. Çok teşekkür ederim bana yer ayıracak kadar değer verdiğin ve kilometreler uzaktan dostlarım arasına katıldığın için...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder