
Devamında ise Trabzonspor deplasmanında beklentilerden daha kolay bir galibiyet geldiğinde ise kafamda oluşan şampiyonluk düşüncesi oldu bir anda. Hele ki Beşiktaş'a kaybedince Fenerbahçe, son maçın bir formaliteden öteye geçmeyeceğini düşünüyordum ama yine yanıldım. Play-off döneminde iki çok büyük yanılgım var yani ama şampiyon olduğumuz sürece ben yanılmaya razıyım tabii ki.
Play-off düşüncesi ilk ortaya atıldığında Digitürk'in bir numaralı hayali buydu. İş son maça kalacak ve kazanan şampiyon olacak. Tam bir Süper Final yani, öyle de oldu ve iş son maça da kaldı. Heyecan anlamında bakılacaksa olaya gereğinden fazla heyecanlı ama futbolda yeri olmayan bir sistem play-off. Böylesine bir maç trafiğine dayanmak gerçekten güç ve oynadığınız normal sezonun hiçbir önemi kalmıyor. 9 puan öndesiniz ama bir maçta o fark 2'e inebiliyor. Garip bir sistemdi yani ve her ne kadar sezon başında belli olsa bile bu durum, bu sezon iki kere şampiyon olduk diye düşünenlere de hak veriyorum.
Gelelim maça ve önce şunu söyleyeyim. Galatasaray oynaması gerektiği gibi oynadı. Benim düşüncem, Necati Ateş'i de kenara alarak 4-5-1 misali bir düzene dönüştü. Orta sahayı kalabalık tutup, kazanamıyorsan kaybetme felsefesinin işleyeceği. Ama, Galatasaray kendisini o günlere taşıyan 4-4-2'den vazgeçmedi ve Emre Çolak'ın yerine Riera tercihi değişillikti sadece. Doğru da bir hamleydi bu, nitekim Emre Çolak'ın varlığı yoktu son maçlarda. Riera daha tecrübeli, daha oturaklı ve iş savunmaya geldiğinde daha aktif ama maçın genelinde de Orhan Şam & Dia ikilisinin bizim sol tarafı iyi işlediğini gördük.
Fenerbahçe'deki soru Alex'li mi Alex'siz mi sorusuydu. Alex sonradan da olsa oyuna girdi aslında ama gördük. Sakat ve hazır değil bu adam, 10 kişi kalmalarının da etkisi büyüktü ama Alex'in de oyuna girmesiyle temposunu kaybetti Fenerbahçe. Caner Erkin, Mehmet Topuz gibi değişiklikler daha önce gelebilirdi ve bir önceki maç olan Trabzonspor karşısında harikalar yaratan Bienvenu ödülünü bu maçta yedek oturarak almış, o konuda da yanlış bir tercih vardı.
Fenerbahçe, tempoyu yakaladığında etkili oldu aslında ama organize olamadılar. Duran toplarda yarattıkları etki büyüktü ama, her kornere farklı bir organizasyon çalışmışlar ve pozisyonlarının geneli de böyle zaten. Ama hücum bekledikleri gibi işlemedi, bunun da sebebi Galatasaray'ın iyi olmayan ama doğru olan futbolu. 0-0'ın da yettiğini bildikleri için fazla risk almadan, onların da bugünlere gelmesinde en büyük pay sahibi olan savunmalarıyla istediklerini sonucu aldılar. Eğer gol yemiş olsaydı Galatasaray, bunu çıkartamazdı ama gol yemediğine göre, istediğini de aldığına göre başarılı olan taraf oldu, bu kadar net durum aslında.
Elmander'in çıkması en büyük handikaptı, o dakikadan itibaren hücumda top tutamadık ve Fenerbahçe oyunun hakimi oldu. Aynı zamanda Ujfalusi'nin yediği kırmızı kartın tarifi yok, onun gibi bir tecrübe bunu nasıl yaptı anlamak güç. Buna rağmen sevindiğim detay, aylardır forma yüzü görmeyen Gökhan Zan o dakika, o şartlarda oyuna giriyor ve oldukça başarılı bir görüntü sergiliyor. Bu da devamlılığın göstergesi.
Sonuç anlamında ise kazandık. Souness'in bayrak dikme hadisesini unutmadığımız gibi, Saraçoğlu'nda kazanılan şampiyonluğu da unutmayacağız, böyle şeyler pek yaşanmaz, bunu da es geçmemeli. İşin son maça kalmasını asla istemezdim ama son maça kaldığında da olay, senaryo sizin istediğiniz gibi gerçekleşince olayın tadı bir başka oluyor. Fenerbahçe'li arkadaşları kutlarım, mücadele anlamında oldukça iyiydiler ve bu kaos ortamında bile şampiyonluk yarışına dahil oldular, herşey bitti dediğimiz günlerde çıktılar ve işi son maça getirdiler.
Ama Galatasaray'ın hakkıydı bu şampiyonluk ve hakedilmiş olan şampiyonluk Saraçoğlu'nda alınmış oldu. Şimdi kutlama, eğlence, ninni niyetine Şampiyonlar Ligi müziğini dinleme zamanı. Özlediğimiz duygular bunlar...
adalet şaşmadı,ama çok dikkatli hamleler ve doğru transferlerle özlenen şampiyonlar ligi başarıları uzak değil.
YanıtlaSil