29 Mart 2016 Salı

Form Seviyesi: Yüksek


Sezona iki kulvarda da oldukça etkili bir giriş yapan ancak daha sonra hem ligde, hem EuroCup’ta deplasman fobisi başta olmak üzere; sakatlıklar ve hocanın sahaya yansıyan formsuzluğu ile birlikte ciddi düşüş yaşayan bir Galatasaray Basketbol Takımı izledik bu sezonun ilk yarısı itibariyle. Dorsey ile yaşanan sıkıntılar, Lasme’nin boyalı alanda yalnız kalması, Caleb’in sakatlığı, Sinan’ın formsuzluğu, lider oyuncu ve oyun kurucu eksikliği derken bu formsuzluk zirve yaptı ve üst üste mağlubiyetlerle takım demoralize oldu. Ardından maliyet esaslı yapılan Jerrels ve Davis transferlerinin de ilk etapta bu yaralara pek merhem olamadığını gördük. Ancak son dönemde işler iyi anlamda tekrar tersine dönmüş görünüyor. Galatasaray, ligdeki son 8 maçın 7’sini kazandı (1 tanesi Fenerbahçe deplasmanı) ve Fenerbahçe ile mağlubiyet sayılarını eşitledi. Daha önce de söylediğim gibi, ligde şampiyon olmanın anahtarı, normal sezonu Fenerbahçe’nin önünde bitirmekten geçiyor.

Lig bir yana dursun, esas etkileyici performans ise EuroCup son 16 ve çeyrek final turlarındaki mücadeleler ve zaferlerde saklıydı. Son 16 turu ilk maçında deplasmanda Karşıyaka’ya minik bir farkla kaybettikten sonra, Abdi İpekçi’de rakibimizi farka boğarak çeyrek finale yükseldik ve çeyrek finalde bir başka Euroleague takımı olan Bayern ile eşleşildi. Almanya’daki ilk maçta, maç sonuna kafa kafaya girip, hiç birimizin anlamadığı şekilde 10 farkla kaybettik. Herkesin Abdi İpekçi’de 11 fark yapacağımıza emin olmasına rağmen, o stres altında bu hiç de kolay olmayacaktı. Nitekim maç boyunca 10 fark civarında götürsek de üst üste kaçan dış şutlar ve son dakikalarda 6-7’lere inen farkla maç bitişini kalbimiz ağzımızda izledik resmen. Ama takım gerçek bir karakter koyarak 13 farkla maçı kazandı ve adımızı yarı finale yazdırmayı başardık. İlk maçı yarın Gran Canaria ile Abdi İpekçi'de oynayacağız. Kazanmaktan daha fazlasına ihtiyacımız olacak.

Takımın sezon başından beri süregelen eksikleri sürmüyor mu? Sürüyor. Lasme’nin limitleri zorlayan mücadelesi ve Davis’in* yeni yeni göstermeye başladığı formu sayesinde pota altında idare ediyoruz ama oraya hala kalıcı bir çözüm bulunabilmiş sayılmayız. Bernard James’i henüz sadece Konya maçında izledik ve güzel de ışık verdi. Umarım takıma daha da alışarak bunu sürdürebilir. Bernard'a birazdan döneceğim.

Jerrels, hala beklenen seviyeden 30 bin feet kadar uzakta olsa da; Chuck Davis’in* geldiği gün yazdığım yazıda da söylediğim gibi, takıma uyum sağlaması ve diğer oyuncularda olmayan yeteneklerini göstererek katkı vermeye başlamasıyla hem ligde, hem EuroCup’ta skora etki edecek derecede fark yaratmaya başladı.

Bernard James’e geri dönersek.. Ne zamandır yazısını yazacaktım, fırsat bulamadım bir türlü ama genel değerlendirme yaparken onu da aradan çıkaralım artık. Zaten mücadeleci ve yere sağlam basan bir pivot. Hem NBA, hem Avrupa’da oynamış tecrübeli bir oyuncu. Pota altında mücadeleye ve ayakta kalmaya dayalı oyunuyla Lasme’ye hem alternatif, hem yardımcı olabilirse büyük fark yaratır. Yukarıda belirttiğim gibi, Konya maçında bunun sinyallerini verdi. Takipçiliği, mücadeleciliği ve pota altındaki bitiriciliğiyle ciddi katkı verme potansiyeline fazlasıyla sahip. Ama Dorsey örneğinde gördüğümüz gibi, potansiyelden ziyade sahaya ne koyabileceği önemli. Çok fazla vaktimiz yok ancak bunun için birazcık daha beklememiz gerekiyor.


Takımda hala kafa kurcalayan şeyler yok mu, elbette var. Hatta 2-3 ay öncekiyle aynı şeyler. Hala açık bir deplasman fobisi sürüyor. Yarı finalin ve ligde playoffların arifesinde olduğumuz şu günlerde bu sorunu acilen çözmek zorundayız. Yine maç içinde, üçüncü periyot ağırlıklı olmak üzere ciddi kopmalar yaşıyoruz. Daha ilk yarıdan 20+ farklara dayanan Konya maçını neredeyse elimizden kaçırıyorduk. Ligde kaybettiğimiz son 5 maçın tamamı deplasmanda. Eurocup’ta da son 3 deplasman maçından mağlubiyetle ayrıldık. Bu hem kağıt üzerinde, hem sahada büyük problem. İki kulvarda şampiyonluk dışında her sonucun başarısızlık olacağını düşünürsek, bu fobiyi yenmek tek çaremiz.

Micov, Caleb, Schilb ve McCollum çok istikrarlı olmasa da değişmeli diyebileceğimiz bir şekilde maçına göre katkı vermeye devam ediyorlar. Fakat onlar bir kenarı dursun, benim kafama takılan en büyük problem Sinan Güler’in formsuzluğu. Olağanüstü bir Avrupa Şampiyonası performansından sonra bu sezon bir türlü ritim yakalayamadı. Ve sanki enerjisinde de bir problem var gibi hissediyorum. Takımın çok kritik bir parçası ve yine şampiyonluklar için onun kendini bulması şart.

Daha önce Twitter’da takımın pota altı sorunları, lider eksikliği, kırılgan olması ve maç içinde çok sık kopmalar yaşaması sebebiyle, bu takımın bu sezon kupa kaldıramayacağını yazmıştım. Son 9-10 maçlık periyotta o çizginin üzerine çıkmış olsak da, mevzubahis eksiklerimizi tamamlamadan veya bir süreliğine aşmadan hala kupa kaldırmamızın zor olduğunu düşünüyorum. Ama o potansiyel yok mu? Fazlasıyla var. Bu takım ve hoca beni haksız çıkarır mı? İnanın, bunu belki de hayatımda hiç istemediğim kadar çok istiyorum. Ve Burak Eren’in ısrarları üzerine bu takım ve taraftardan özür dilemeye sonuna kadar hazırım :)

Çağlar Yıldız - https://twitter.com/caglarryildiz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir