31 Aralık 2009 Perşembe

Burak Eren'in Türkiye Altın 11'i {2000-2009}

Son 10 yılın kadroları olayını Türkiye Ligi'nde son 10 yılda oynamış futbolculardan oluşan kadromu kurarak bitiriyorum. 2000'lere Galatasaray'ın aldığı Avrupa Kupaları ile girmiştik ama Canaydın yönetiminden sonra Galatasaray gerileme dönemine girdi. Bu süre zarfında Beşiktaş'ın 100. yıl şampiyonluğu ve Fenerbahçe'nin şampiyonluklarını gördük. Sonrasında Galatasaray yeniden toparlandı ve son 10 yıla genel olarak baktığımızda üç büyükler arasında geçen bir lig izledik. Son 10 yılda Galatasaray'ın Uefa ve Süper Kupası, Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynaması, Fenerbahçe'nin de Şampiyonlar Ligi'nde Çeyrek Finali önemli başarılarımız oldu. Ayrıca diğer ilgi çeken nokta Trabzonspor yeniden şampiyonluğa inandı ve yeniden üst sıralara tırmandı. Hatta bazı Anadolu kulüplerimiz bile artık şampiyonluk hayalleri kuruyorlar. Ben yine kendi 11'imi yazıyorum, sizlerde görüş ve önerilerinizle konuya katılabilirsiniz.

Sistem: 4-3-2-1

Kaleci: Rüştü Reçber

Rüştü 2000 ile 2003 yılları arasında kariyerinde zirve dönemlerini yaşadı. Bu süreçte Euro 2000 ve 2002 Dünya Kupası'nda gösterdiği performans onu Barcelona'ya kadaar taşımıştı. Barcelona'da geçirilen anlaşmazlıklar sonucunda Türkiye'ye döndü ve önce Fenerbahçe şimdi ise Beşiktaş'ta forma giyiyor. 36 yaşına gelmesine rağmen bugün hala en iyi kalecilerimizden birisi durumunda ve tartışmasız gelmil geçmiş en büyük Türk kalecisi.

Sağ Bek: Gökhan Gönül

Geçtiğimiz 10 yılın son 3 yılında bu futbolcuyu konuşmaya başladık ama ikinci ligden transfer olan bir futbolcunun böylesine çıkış yakalamasına pek alışık değiliz. Oynadığı futbolla bize sağ bekin tanımını yapıyor ve kalitesini asla tartışmam. Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynarken henüz ilk sezonu olmasına rağmen büyük katkı sağlamıştı. Müzik ödüllerinde verilen en iyi çıkış yapan sanatçı ödülünün futbol versiyonu olsa ben Gökhan Gönül'ü seçerdim.

Stoper: Diego Lugano

Kimine göre kasap, kimine göre aşırı antipatik, kimine göre bu lige yakışmıyor ama bana göre ligimizin gördüğü en kalitesi stoperlerden birisi. Bir stoperin golcü olabileceğini ben Lugano'da gördüm ve Fenerbahçe'de geçirdiği 4 yılda müthiş işler başardı. Savunma sertliğiyle ön plana çıkan ve inanılmaz güven veren bir futbolcu durumunda.

Stoper: Gheorghe Popescu

Stoper deyipte Popescu'yu bu listeye yazmamak olmaz. Galatasaray'da bıraktığı izlenim, getirdiği çıta ile takımdan ayrıldığı 2001 yılından bu yana hala onun gibi bir stoper arıyoruz. Bir stoper oyunun iki yönünü nasıl oynar ben bunu Popescu'da görmüştüm. Onun Galatasaray savunmasına getirdiği kalite çok farklıydı. Liderliği ve kalitesiyle etrafında oynayan futbolculara büyük bir güven ve farklı bir boyut getiriyordu.

Sol Bek: Ergün Penbe

Türkiye Ligi'ne genel olarak baktığımda müthiş sol bekler malesef göremiyorum. Bu ülkeden Roberto Carlos gibi bir yıldız geçti ama benim tercihim Ergün Penbe'den yana olacak. Ergün Penbe oyunun iki yönü nasıl oynanır bizlere izleten futbolcuların başında geliyordu. Orta sahanın ortasında, sol açık, sol bek ve hatta bir maçta stoper bile izledim onu. Ergün'ün sol bek olarakta çok kaliteli bir futbolcu olduğunu düşündüğüm için sol bek tercihim ondan yana oldu. Son 10 yılımıza baktığımda Galatasaray'ın bek konusunda bir hayli sıkıntı yaşadığını söylemek mümkün olacak.

Orta Saha: Arda Turan

Arda Turan'da yönlü futbol konusunda günümüzün en önemli isimlerinden. Bizler onu daha çok sol açık olarak izlemeye alıştık ama kendisi sağ kanatta da ve orta sahada da oynayabiliyor. Bu 11'i koyduğum isimlere bakınca Arda'yı bu yüzden sağ açığa koymak istedim. Arda Turan son 10 yılın 3 senesinde gösterdiği çıkışla bu kadroda olmayı hak etti ve Arda'da ki potansiyel gelmiş geçmiş en önemli Türk futbolcu olabilecek kapasitede.

Orta Saha: Marco Aurelio

Türkiye'de geçirdiği yedi sezonda müthiş izlenimler bıraktı ve performansı neticesinde Türk Milli Takımı'nda oynamaya başladı. Trabzonspor onu Türkiye'ye getirdiğinde pek tanımıyorduk ama performansıyla Fenerbahçe'ye transfer oldu ve Türkiye'nin gördüğü en iyi ön liberolardan birisi olmayı başardı. Uzaktan baktığımızda bu mu futbolcu diyebiliriz ama oynadığı takımlara verdiği katkıyı asla küçümseyemeyiz.

Orta Saha: Gökdeniz Karadeniz

Gökdeniz'de tartışmasız Türkiye'nin gördüğü en kaliteli futbolculardan birisi oldu. Bahis skandalında adı geçip, ismini kirletmesine rağmen sonrasında yakaladığı çıkışla Trabzonspor'u sürükleyen futbolcuların başında geliyordu. Hızı, tekniği, oyunun iki yönünü oynayabilmesi ve yönlü futboluyla çok önemli futbolculardan birisi oldu.

Ofansif Orta Saha: Gheorghe Hagi

2000'den sonraki Hagi'ye baktığımda artık olgunluğunun son demine ulaşmış, tecrübesini bütün takıma yansıtmış ve kalitesiyle Galatasaray'ın Uefa ve Süper Kupa'yı alan kadrosunun en önemli parçası olmuştur. Onun futbolunu, gollerini, paslarını, hareketlerini izlemek bizler için büyük keyif oldu. Türkiye'de oynaması büyük bir şanstı ve bu şansı iyi değerlendirdiğimizi düşünüyorum.

Yardımcı Forvet: Alex De Souza

Bana sorarsanız Türkiye'nin gördüğü en kaliteli yabancı futbolculardan birisi ve Fenerbahçe adına heykeli dikilecek futbolcuların başında geliyor. Alex'in kalitesini ve daha önemlisi yakaladığı istatislikleri asla tartışmam. Alex koşmuyor gözükür, mücadele etmez gözükür ama 161 lig maçında 90 golü nasıl attı bilmiyorum ve yaptığı asistleri saymıyorum bile. Bu kadroda Alex olmazsa olmazdı. Hagi mi Alex mi tartışmalarını bir kenara bırakıp bu iki futbolcuyu aynı kadroda oynatıyorum.

Forvet: İlhan Mansız

İlhan Mansız'a kadar bir çok forvet oyuncusunu bu listeye eklemek mümkündü ama hiç birisi beni İlhan Mansız kadar etkilemedi. Eğer bu futbolcuyu genç yaşlarda keşfetseydik eminim geldiği nokta çok farklı olacaktı. Bir forvet oyuncusunda olması gereken bütün özellikler İlhan Mansız'da mevcuttu.

2009 Yılına Damga Vuran Olaylar

Herkes 2009'un enlerini, son 10 yılın altın onbirlerini yazadursun, {bizde bu işi Burak layıkıyla yapıyor} ben blogun adına daha çok yakışacak bir yazı yazmak istedim. Geride bırakmaya hazırlandığımız yıl içinde sporda neleri konutuk, nelerden bahsettik, hangi sporlar ve de sporcular öne çıktı. Ocak 2009'dan bugüne kadar 12 ay geçmiş. Su gibi geçen bu 12 ayda kimi zamanlar üzüldük, kimi zamanlar sevindik, kimi zaman heyecandan nefesimiz boğazımızda düğümlendi. Futbolda da çok önemli bir seneyi geride bıraktık fakat diğer sporları da es geçmeyeceğiz. Aslında sonu tek rakamla biten senelerde çok önemli olaylar olmaz. Dünya Kupaları, Olimpiyatlar gibi.. Ama bu sene farklıydı. Olimpiyatlar, Dünya Kupası, Avrupa Kupaları olmamasına rağmen sporun hemen hemen her dalında hareketli günler geçirdik. Ufak ufak başlamak istiyorum.

Avustralya Açık; Ocak 2009
Tenis sezonunun resmen başladığını gösteren turnuva.. Dünyanın öbür ucunda bile olsa nefesleri keserek takip ettiğimiz organizasyona bu sene Rafael Nadal ve Serena Williams damga vurdu. Nadal'ın sakatlık öncesi sezona hızlı başlangıçı ve ilk Grand Slam'i Federer ile final oynayarak kazanması çok önemli bir başarıydı. Bu şampiyonluk olmasa belki kendisini ilk 3 içinde bile göremeyecektik sezon sonunda. O günlerde Rafa'nın sakatlanacağından haberimiz yok ya, finalde Nadal'ın kazanmasından ziyade Federer'in göz yaşlarını konuşmuştuk. Nasıl ağlamıştı kaybederken, nasıl üzülmüştü..

Nba All Star Maçları; Şubat 2009
Nba'i hatta basketbolu çok takip etmediğimi takip edenler bilir. Şubat ayında All Star maçı oynandı. Bu sene 58.si düzenlenmiş Doğu-Batı Karmalarının maçını. Gerçekten büyük mücadeleye şahit olmuştu. İzleyenler, yazanlar büyülenmiş gibiydi. Batı karması, Doğu karmasını 146-119 mağlup ederek büyük bir başarıya imza atarken basketbolun, Nba'in iki efsanevi ismi de MVP yani en değerli oyuncu ödülüne lâyık görülmüştü. Shaquille O'Neal ve Kobe Bryant aralarındaki büyük mücadeleye rağmen yine birbirlerini geçemeyerek ödülü paylaştılar.

Avrupa Erkekler Voleybol Şampiyonluğu; Mart 2009
Voleybolda GM Capital Erkekler Avrupa Challenge Kupası finalinde Arkas Spor, Polonya ekibi Jastrzebski Wegiel SA’yı 3-2 yenerek Avrupa Şampiyonu oldu. İzmir temsilcisi voleybolun UEFA Kupası olarak nitelendirilebilecek kupayı kaldırarak, erkeklerde kıta şampiyonluğuna ulaşan ilk Türk takımı oldu.'Dörtlü Final' müsabakaları sonunda 'en değerli oyuncu' (MVP) Arkas Spor’dan Paul Duerden seçildi. Turnuva sonunda Arkas’dan Gökhan Öner, en iyi smaçör ve en iyi servis atan oyuncu seçilirken, Hüseyin Koç da en iyi pasör ilan edildi. En iyi manşet alan oyuncu, Jastrzebski Wegiel SA’dan Pawel Rusek, en iyi blokçu Tomis Constanta’dan Radu Began, en skorer oyuncu ise aynı takımdan Ashlei Nemer oldu.

İspanya-Türkiye Maçları; Nisan 2009
Üstüste gelen iki maç heyecanın doruklarında gezmemize neden olmuştu. Dünya Kupası elemelerinde İspanya maçı gruptan çıkabilmek adına çok büyük önem taşıyordu. Alınacak puan ve hatta puanlar Türkiye'ye 2010 Güney Afrika biletini alma yolunda büyük adımlar attırabilirdi. İki maçta puan alamayan milli takım yavaş yavaş havlu atmaya da bu maçla başlamış bizim o zaman haberimiz yokmuş. Semih'in attığı tek gol iki maçın en güzel yanıydı. Maçlarda oynanan güzel oyuna rağmen puan alamamak da ayrıca bizi üzen bir etken oldu.

İkinci Dünya Şampiyonluğu Galatasaray'dan; Mayıs 2009
Yine bizden bir haber.. Galatasaray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı tıpkı geçen seneki gibi yine Kıtalararası Şampiyona'da ülkemizi temsil ettiler. Turnuvada yarı finalde İtalyan, finalde de Alman RSV Rollis Zwickau'yu 82-73 yenerek yeniden Kıtalararası Şampiyon oldular. Takımımız grup maçlarında 2. olmasına rağmen finale kadar ilerleyerek turnuvayı kazanıp kupayla ülkeye döndüler. Rakipsiz olduklarını hem bize hem de Dünya'ya bir kez daha ispat ettiler. Emeği geçen herkesi kutluyoruz. Tatsız 2009'un en tatlı haberlerinden birisi bu haberdi zira.

Brezilya Mini Dünya Kupası'nı Kazandı; Haziran 2009
Dünya Kupası'ndan bir sene önce düzenlenen ve Mini Dünya Kupası olarak adlandırılan Konfederasyon Kupası'nda bu sene daha önce 3 defa kazanan Brezilya yine kazanarak 4. kupayı ülkesine götüren takım oldu. Bu seneki Konfederasyon Kupası'nda en çok dikkat çeken şüphesiz Amerika Birleşik Devletleri'nin yarı finalde yıldızlar karması İspanya'yı turnuvadan ekarte etmesiydi. Bu sene 8.si düzenlenen turnuvada final müthiş mücadeleye sahne oldu. Amerika Birleşik Devletleri'nin ilk yarıda 2-0 öne geçmesinin ardından ikinci yarıda Brezilya yılın en iyi geri dönüşlerinden birine imza atarak maçı 3-2 kazandı ve kupaya da uzandı.

Wimbledon'da Kral Federer Kraliçe Serena; Temmuz 2009
Sezonun en önemli turnuvası olan Wimbledon Temmuz ayında sona erdi. Çim kortlarda, Londra'da oynanan turnuvada bu sene tarih yazan bir isim vardı. Federer turnuva sonunda kupaya uzanırken kariyerinin 15. Grand Slam'ine imza atıyordu ki bu tarihin en çok Grand Slam kazanan raketi ünvanını Federer'e veriyordu. Bu arada Fedex'in kazandığı 15 Grand Slam'in 6'sı Wimbledon zaferiydi. Erkeklerde Federer'in domine ettiği turnuvayı kadınlarda ise hırçın Amerika'lı Serena Williams kazandı. Serena kariyerinin 3. Wimbledon şampiyonluğunu ablasının elinden almakta gecikmedi. Temmuz'a damga vuran bir diğer olay da Massa'nın kazasıydı. Ama tatsız olduğu için üstünden geçmek istemiyorum.

Avrupa'nın En Büyüğü Barcelona; Ağustos 2009
Yeni sezon öncesi en ciddi maçını Avrupa Süper Kupa Finali'nde yaptı Barcelona ve Shaktar Donetsk. Geride kalan sezonun iki kupa şampiyonunu karşı karşıya getiren finalde Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Barcelona ile Uefa Kupası Şampiyonu Shaktar karşılaştılar. Geneldeki Barcelona maçlarında olduğu gibi yine Barcelona oynadı rakibi de tıpkı bizim gibi izledi.. Maçı uzatmalarda attıkları golle Barcelona kazandı. Biz buna bir Barça klasiği de diyebiliriz tabii. Biz bunu o zaman bilmiyorduk ama bu Barcelona'nın ilgili sezondaki son kupası olmayacaktı..

İnsan Değilsin Bolt! ; Eylül 2009
Ağustos sonunda, gelin biz buna Eylül başı diyelim, Dünya Atletizm Şampiyonası yapıldı. Bu senenin nadir önemli organizasyonlarından birisi de bu organizasyondu. Turnuvada bir çok dalda yüzlerce sporcu yarıştı. Ama bir tanesi vardı ki 7'den 77'ye herkes onu konuşur oldu. Dünya'nın en hızlı insanı olan Usain Bolt 100 metre ve 200 metrede kırdığı Dünya Rekorları ile turnuvaya damgasını vurdu. Turnuvanın ilk günlerinde 100 metre finalinde 9.58 koşarak izleyenlerin nefesini kesen Bolt 200 metrede de rekor kırmaktan geri kalmadı. 200 metrede en büyük rakiplerinden Tyson Gay ve Asafa Powell'ı geride bırakan Jamaika'lı atlet 200 metreyi 19.19 saniyede koşarak yine kırılması zor bir rekora imza attı.

Jenson Button Şampiyon Oldu; Ekim 2009
Formula 1'de müthiş bir sezon geride kaldı. Sezon içinde Felipe Massa'nın kazası, kuvvetli takımların çuvallaması, takımlar ile FIA arasındaki gerginlikler derken gergin bir sezon oldu. Ama buna rağmen 2009, Jenson Button'a yaradı. Sezonun sondan bir önceki yarışında, Brezilya Grand Prix'inde şampiyonluğu kesinleşen Button sezonun son yarışı olan Abu Dabi'de de ikinci olarak sezonu şampiyon bitirdi. Kariyerinin ilk şampiyonluğuna ulaşan İngiliz pilot, takımı Brawn GP'nin de şampiyon olmasında büyük katkı sağladı.

Kâbus Gibi Bir Ay; Kasım 2009
Dünya'dan sıyrılıp biraz ülkemize dönecek olursak, hatta kendi içimize Kasım ayı Galatasaray için tam bir kâbusa döndü. Işıl Alben'in ameliyat olması ve sahalardan uzun süre ayrı kalacağı haberi bizi tam manasıyla yıkmışken bir darbe de Arda'dan geldi. Dünya'yı kasıp kavuran domuz gribi olayı Arda'ya da malesef musallat olmuştu. Ama beklenenden çabuk iyileşmesiyle kara bulutlar biraz dağılır gibi oldu. Yine de tarihe kara bir leke gibi çalınan olay da Kasım ayında yaşandı. Sadece taraftarlarını değil ülkesini de her platformda gururlandıran bir takım olan Galatasaray için bu olay çok üzücü oldu. Hazırlık maçında cezalı olan Cemal'in Tufan yerine sahaya, hem de Tufan'ın formasıyla çıkması tam manasıyla bir rezaletti.

Lionel Messiiiiiii! ; Aralık 2009
Hâlâ içinde bulunduğumuz yılın son ayında ise Fifa Yılın Futbolcusu ödülleri dağıtıldı. Tüm sezon en çok konuştuğumuz takımın en çok konuşulan futbolcusu, iki sene ikinci ve üçüncü olduğu sıralamada sonunda zirveye oturarak Dünya'da yılın erkek futbolcusu seçildi. Bayanlarda yılın futbolcusu ise Brezilyalı Marta oldu.

Acısıyla tatlısıyla, neşesiyle hüznüyle bir seneyi daha böyle geride bıraktık. Umarım doğru başlıklar seçmiş ve kimseyi sıkmadan sıralamışımdır. 2010'un tüm Dünya'ya önce sağlık ve huzur sonra da başarı getirmesini temenni ediyorum.

Sönen Yıldızlar {Okan Koç}

Kim derdi Okan Koç gibi bir genç yetenek bu durumlara düşsün ve Bank Asya Birinci Lig'de bile tutunamayan bir futbolcu durumuna gelsin. Okan Koç'un yıldızını parlattığı Gençlerbirliği bir ara adı gibi gençlerden oluşan, bu futbolcuları yüksek ücretlere üç büyüklere satan ve sürekli borçsuz kulüp yakıştırmaları yapılan bir ekip durumundaydı. Gerçi şimdilerde Thomas Doll de buna benzer bir kadro kurdu ve büyük alkış topluyor. Okan Koç ilk etapta Çanakkale Dardanelspor'da önemli işler yapmıştı ve kariyerine baktığımızda neredeyse bütün kategorilerde Milli oldu. Sonrasında Gençlerbirliği'nde oynadığı bir sezonda o kadar büyük çıkış yakaladı ki bir anda büyükler peşine düşer oldu. Hatta bu arada unutulmaz birde Türkiye - Portekiz Ümit Milli maçı vardır. Cristiano Ronaldo'lu, Quaresma'lı Portekiz'e karşı aldığımız galibiyette Okan Koç oynadığı futbolla müthiş işler başarmıştı. Bir hatta daha CM 03-04'de bile en kaliteli Türk futbolcusu olarak görünüyordu. Ama kariyeri beklediği kadar iyi gitmedi. Galatasaray'la anlaşmışken bir anda dönüp Beşiktaş'a gitmesi {her yerde Galatasaray'la anlaştım deyip, rest çektikten sonra} ve doğuştan Beşiktaş'lıyım ayakları onun karakteri ile gelecekte gelebileceği noktayı aslında bizlere gösteriyordu.

Beşiktaş'ta kariyeri iyi başladı ama çabuk söndü. Konyaspor ve Ankaragücü'nde kiralık oynadıktan sonra kariyeri bitmeye yüz tutmuş futbolcuları yeniden kendine getirmeyle meşhur Galatasaray, Okan Koç'da da bu operasyonu yapmayı denedi ama lisans problemleri engel oldu. Yani yapılan imza töreni bile yalan oldu. Galatasaray o sezon yine Beşiktaş'ın kadro dışı kalmış futbolcusu Emre Aşık'ı takıma getirmiş ve o Emre Aşık hala Galatasaray'da oynuyor. Sonrasında ise Okan Koç çeşitli takımlarda savrulup gittikten sonra en son yolu Altay'a düşmüştü ama Altay'da ligin ikinci devresine girerken Okan Koç ile yolları ayırdı. Bu futbolcunun bu noktalara gelebileceğini asla tahmin edemiyoruz. İşte müthiş yeteneklerin yanında sağlam karakter çok önemli çünkü bu noktalara gelmek doğal oluyor. Bu yüzden günümüzün genç yıldızlarına artık başka bir gözle bakar olduk. Eskiden kimi görsek bu Dünya yıldızı olacak derdik.

Ali Turan Galatasaray'da


Sezon sonunda sözleşmesi bitecek olan Ali Turan'la Galatasaray'ın ilgilendiğinden haberim vardı ama ben Servet Çetin taktiğinin izleneceğini tahmin ediyordum. Yani oyuncuyla kurallar dahilinde önceden anlaşılıp, transferi gerçekleştirmek için sezon sonu beklecekti. Ama Kayserispor'da sezon sonunda bu futbolcusunu bedavaya kaptırmak yerine ne kazansak kazancımızdır taktiğini izlemiş olabilir. Kayserispor ne kadar şampiyonluk için uğraşacağız demesine rağmen bu tip kulüpler öncelikle kendi çıkarlarını düşünmek zorundalar. Sezon sonunda sözleşmesi bitecek bir futbolcudan çok iyi bir bonservis elde edemeyecekleri için 125 bin avro + A2'den bir futbolcu karşılığında bu transferin gerçekleştiği söyleniyor. Kayserispor'un bu transfere izin vermesinin bir sebebi de futbolcunun menejerinin geçtiğimiz günlerde futbolcuyu üç büyüklere önerdim açıklamalarıydı. Yani Ali Turan'ı Kayserispor'da tutmanın yolları tamamen tıkanmıştı.

Öncelikle Galatasaray bu transferden büyük bir kazanç elde etmiştir. Ligimizin en iyi stoperlerinden birisini 125 bin avro + A2'den bir futbolcu karşılığında renklerine katmıştır. Kayserispor'da sezon başında bu futbolcusunu değerlendirseydi daha iyi bir kazanç elde edebilirdi ama biraz da bu transfere mecbur kaldı. Galatasaray'ın stoper sorunlarını biliyoruz. Şu an Servet Çetin'in yanına iyi bir partner sorunu yaşıyoruz. Bizler daha çok oyun kuracak, teknik bir yabancı stoper beklerken Ali Turan transferi yapıldı. Ama buna rağmen hala bir yabancı futbolcu alınabilir ve Servet Çetin'in de taliplerini düşünürsek iyi bir bonservise onu elden çıkartabiliriz. Kadromuzda Gökhan Zan, Emre Güngör ve Emre Aşık gibi Milli stoperler olmasına rağmen bu üç futbolcu ayrı ayrı sorunlar yaşıyor. Bu yüzden böyle bir transfere mutlaka ihtiyacımız vardı. Ali Turan banko oynatılırsa Emre Güngör'ün ilk geldiğinde gösterdiği etkinin daha fazlasını gösterebileceğini biliyorum. Çünkü çok kaliteli bir stoper. Uzun boyunun, güçlü fiziğinin yanında Servet'e göre topu daha iyi oyuna sokuyor, daha akılcı oynuyor ve defansta güven veriyor.

Bu transfer bir bakıma yılbaşı sürprizi oldu ve iyi bir iş yaptık. Şimdi alınacak yabancı futbolcu santrafor bölgesine gelebilir veya o bölgeye de Gökhan Ünal, Sercan Yıldırım gibi isimler düşünülebilir. Hepimiz yabancı futbolcu transferi beklerken Türk futbolcuları kadroya katıyoruz. Ama en önemlisi sisteme uygun, Galatasaray yapısına rahatlıkla ayak uydurabilecek futbolcuları tercih ediyoruz. Bu arada Kayserispor başkanının zamanında Galatasaray bizden futbolcu alamaz tarzında açıklamaları vardı ama bu transferle buna nokta konuldu. Yine de transfer çıkmaza girdi gibi gözüküyor yani Kayserispor başkanı durumdan haberim yok diyor ama bu transfer artık bitmiştir. Merak ettiğim konu A2'den acaba hangi futbolcuyu vereceğiz. Umarım olmadık bir isimi elden çıkartmayız.

Real Madrid'den Yeni Yıl Mesajı

Real Madrid geçtiğimiz günlerde bir yılbaşı kutlaması yaptı. Figo, Cristiano Ronaldo, Kaka ve Perez'in katıldığı tebrik olayına Ronaldo ile Kaka'nın birlikte verdikleri yeni yıl mesajı damgasını vurdu şüphesiz. Ronaldo'nun fırlama halleriyle, Kaka'nın bayramlıklarını henüz giymiş, mahçup bir çocuk edası eklenince çok keyifli bir 30 saniye elde etmişler.

Cristiano Ronaldo'nun Büyük İddiası


"Ben tekrar Ballon D'Or'u kazanacağım. Tarihin en iyi oyuncusu olmak istiyorum. Bu hırsla mücadele ediyorum. Sakatlığım sebebiyle iki ay form düşüklüğü yaşasam da, iyi durumdayım ve cerrahi bir müdahaleye gerek duymuyorum"


Gerçekten uzun süre oynayamaması, büyü yapıldı artık futbola dönemeyecek denilmesi, onu izleyememek beni çok üzmüştü. Saha dışında ne yaparsa yapsın, beş para etmez bir adam olsun isterse.. Ben saha içinde izlediğim o kara yağız delikanlının futbolunu çok seviyorum. Umut ediyorum ki bu dileği gerçek olur. 2010 ve 2011 Cristiano için çok çok iyi geçer..

30 Aralık 2009 Çarşamba

Burak Eren'in Altın 11'i {2000-2009}

Bu son 10 yılın en iyi kadroları kurma işini çoğu internet sitesinde, bloglarda görmek mümkün hatta belki de bu durum çok sıkıcı olmaya başladı. Ama ben bu tip yazıları okumaktan keyif alıyorum ve şimdi de benim için son 10 yılın en iyi 11'ini yazmak istiyorum. Son 10 yılda Dünya çapında genel olarak bakarsak üst düzey şampiyonalar, üst düzey rekabetler, yeni efsaneler ve unutulmaz maçlar gördük. Bu yüzden bunca yıldızın arasından böyle bir kadro oluşturmak elbette zor oldu. Ben kendi 11'imi yazıyorum, siz de kendi 11'inizi yazarsanız kadrolar üzerine konuşabiliriz.

Sistem: 4-2-3-1

Kaleci: Gianluigi Buffon

Kaleci tercihimde Casillas ile Buffon arasında kaldım ama tercihim Buffon'dan yana oldu. Çünkü 2000'leri komple ele aldığımda Buffon sanki biraz daha ön planda duruyor. Çünkü son 10 yılın 10 yılında da Dünya'nın en iyi kalecilerinden birisi oldu. Son yıllarda Julio Cesar ve Cech gibi kalecilerde ön plana çıkmasına rağmen Buffon hala benim gönlümün birincisi durumunda. Juventus küme düşürüldüğünde Dünya'nın en iyi kalecisi durumunda olduğunda bile takımından ayrılmaması ve Serie B'de oynamayı kabul etmesiyle bile zaten onu birinci kaleci yapardım.

Sağ Bek: Javier Zanetti

Kariyerine baktığımızda Inter ve Milli Takım'ı ile bir şampiyonluğu olmamış olabilir ama o gerçek anlamda bir istikrar abidesi durumunda. Sağ bek tercihinde de Cafu'yu yazmak mümkün olabilirdi çünkü başarı anlamında çok ön planda olan bir isim ama bugün 36 yaşında bile Inter gibi bir kulübün vazgeçilmezi olmuş bir futbolcuyu yazmadan duramadım.

Stoper: Fabio Cannavaro

Tam olarak bilmiyorum ama bildiğim kadarıyla Uefa tarafından yılın futbolcusu seçilen tek stoper olmuştu. Bu yüzden otomatik olarak listede yer almayı hak ediyor. Maradona, Cannavaro genç yaşlarında iken Napoli'de onu özel olarak çalıştırıyordu. Yani o zamanlardan belki de bu noktaya geleceği tahmin edilebilirdi. 2000'lerde ise belki de Dünya'nın en kaliteli stoperi olmuştu. Bugün 36 yaşında hala üst düzey futbol oynuyor ve Juventus gibi bir kulüp onu transfer ediyor. Bu da Cannavaro'nun ne kadar kaliteli bir futbolcu olduğuna bir kanıttır.

Stoper: Alessandro Nesta

Lazio'nun parlatıp sattığı çoğu futbolcudan birisi oldu ama efsane olma zamanları Milan yıllarına dayanıyor. Her zaman en kaliteli stoperlar arasında konuşuldu ve konuşulmaya devam ediyor. Gerçi son zamanlarda sakatlıklarla fazla boğuşmasına rağmen Nesta hala Nesta diyebilirim. Bir stoperin Nesta kadar klas olduğunu daha hiç görmedim. Tekniği ve geriden oyun kurma yeteneği ile İtalya'nın vazgeçilmez isimlerinden birisi durumunda.

Sol Bek: Roberto Carlos

Bu futbolcunun yolunun Türkiye'den geçmesinden dolayı çok mutlu ve gururluyum. Çünkü sadece 10 yılın değil tarihin gelmiş geçmiş en büyük sol bekinin Türkiye'de oynamış olması büyük bir olaydır. Roberto Carlos, Real Madrid'in kupaları süpürdüğü yıllarda takımın en önemli futbolcularından birisi durumundaydı ve günümüz futbolcuları için bir simge diyebiliriz.

Orta Saha: Xavi Hernandez

Xavi'nin kariyerini parlatmaya başladığı zamanlar Rijkaard'ın Barcelona'nın başına geçmesiyle başladı. Bugün Dünya'nın en iyi futbolunu oynayan takımı dediğimiz Barcelona'nın beyni durumunda ve kadroda Messi, Ibrahimoviç gibi futbolcular olduğu için birinci plana çıkmıyor olabilir ama Barcelona'nın ve 4-3-3'ün temek taşı Xavi'dir desek doğru bir şey demiş oluruz.

Orta Saha: Steven Gerrard

Günümüz futbolunda orta sahaların yönlü futbolundan çok bahsediyoruz ve bu yönlü futbolun en büyük örneklerinden birisi Gerrard'dır. Gerrard mesela Liverpool ile Premier Lig şampiyonluğu yaşamamış olabilir ama Liverpool'un Uefa ve Şampiyonlar Ligi şampiyonluklarında takımın bir numaralı yıldızı durumundaydı {gerçi hala o durumda}. Günümüz futbolunun en saygı duyulan futbolcularından birisi ve bugünlerde adı sıklıkla transfer dedikodularına karışıyor ama Liverpool'dan ayrılacağını sanmıyorum.

Sağ Açık: Lionel Messi

Henüz 22 yaşında olmasına rağmen bu futbolcu için günümüz futbolunun en iyisi ve Dünya'nın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu olma yolunda ise bir numaralı aday olarak görüyorum. 2000'lerin ikinci yarısından itibaren genç yaşında ortalığı kasıp kavurmaya başladı ve Dünya'nın bir numaralı yıldızı durumuna geldi. Yani onu anlatmaya gerek yok.

Ofansif Orta Saha: Zinedine Zidane

Zidane için ne söylesem gerçekten bilemiyorum. Bir futbolcuya ona duyduğum kadar saygıyı duymadım henüz. Futbol zekasının yaşayan örneğiydi diyebilirim. Juventus'dan Real Madrid'e geçişi fırtınalar kopartmıştı ve daha önemlisi Real Madrid'in kupaları süpürmesinde bir numaralı anahtar olmuştu. Ama kariyerini 2006 Dünya Şampiyonası'nda Materazzi'ye attığı kafa ile bitirdi.

Sol Açık: Ronaldinho

Adı belki küçük Ronaldo ama benim için orjinal Ronaldo'dan çok daha önemli bir futbolcu. Bugünlerde Messi ve Cristiano Ronaldo'yu çok konuşuyoruz ama hiçbirinin futbolu, görsel şovları Ronaldinho kadar keyif vermiyor. Futbolda görsel şov deyince ilk adres hala Ronaldinho'dur. Barcelona'da iyi işler yaptı, sonrasında büyük düşüş yaşadı ama bugünlerde Milan'da yeniden toparlanma evresinde.

Forvet: Cristiano Ronaldo

Forvet olarak bir çok isim yazabilirdim ama ofansif orta sahaların bolluğundan ötürü kimseyi dışarıda bırakmamak adına Cristiano Ronaldo'yu forvet yazıyorum. Zaten Manchester United'de de çoğu maçta forvet oynuyordu. Cristiano Ronaldo'nun her şeyden önce farklı bir tarzı ve duruşu var. Kendine has özellikleri ile günümüz futbolunda çok önemli bir yere sahip. Belki en pahalı transfer ve çoğuna göre o parayı hak etmedi ama futboluna baktığımızda fazlasıyla hak etti diyebilirim. O kendine has tarzının içerisinde muhteşem bir savaşçı ve mücadele bakımından en önemli futbolculardan birisi durumunda.

Alparslan Erdem Gençlerbirliği'nde

Çok büyük umutlar beklediğimiz ve gelecekte Galatasaray sol bekinin tartışmasız sahibi olacak dediğimiz Alparslan Erdem, Gençlerbirliği ile 2,5 yıllık sözleşme imzaladı. Daha çok kiralık olarak başka bir takıma gönderileceğini beklerken Alparslan Erdem'in bonservisinin verilmesi beklemediğim bir durumdu. Ama geçtiğimiz sezon olmasa bile bu sezon fazlasıyla şans buldu, A2 maçlarında da oynatıldı ve beklenen verim alınamadı. Alparslan'ın 1.5 sezonda bizlere bıraktığı en iyi izlenim geçtiğimiz sezon ligin ilk yarısında oynadığı Kocaelispor maçı olmuştu. Gösterdiği harika performans bizleri gelecek adına umutlandırdı. Önünde Hakan Balta ve Volkan Yaman gibi sol beklerin olması yüzünden fazla forma şansı bulamamıştı. Bir de geçtiğimiz sezon kadroda bulunan genç futbolcular bu sezon gibi kullanılamadığı için kendisini değerlendiremedik. Bu sezon ise Hakan Balta'nın arkasına Caner Erkin transferi ile birlikte yine fazla forma şansı bulamadı. Yalnız hazırlık kampı olsun, A2 maçları olsun ve ilk devrenin son maçlarında forma şansı bulduğunu gördük. Hatta Rijkaard onu farklı mevkilerde de denedi ama istenilen verim alınamadığı için böyle bir uygulamaya gidildi. Ben kiralık gitmesini veya yurt içi transferinde takasta kullanılmasını bekliyordum ama bonservisiyle birlikte gönderildi.

Bazı bekler için bek oynamanın tanımı yakıştırmasını yapıyorum. Mesela Fenerbahçe'li Gökhan Gönül için bunu söylerim. Çünkü bek oğlu bek gibi oynuyor. Alparslan'ın da tarzı aslında böyle olduğu için kendisinden umutlandık. Alparslan hızlı oynayan, sahayı komple kullanan bir futbolcu. Eksikleri ise fizik gücü zayıftı, savunmasında da geliştirmesi gereken özellikleri vardı. Şimdi Gençlerbirliği'nde fazlaca forma şansı bulabilir ve kendisini Türk futboluna kanıtlamak adına iyi bir fırsat yakaladı. Henüz 21 yaşında ve önünde önemli bir gelecek olabilir. Umarım Alparslan Erdem oynadığı futbolla kendini kanıtlar ve bir gün Galatasaray'la yolları yine kesişir. Çünkü ondan hala umutluyum.

Bu arada öğrendiğim kadarıyla Alparslan Erdem 500 bin avro karşılığında Gençlerbirliği'ne satılmış. Yani oyuncunun bu konuda açıklamaları bu yönde. Alparslan Erdem'in de bu ücretlere Galatasaray'a geldiğini düşününce bu futbolcudan ne kazanç ettik ne de zarara girdik. Tek üzüldüğüm nokta böylesine umut vaad eden futbolcuyla biraz daha uğraşılabilirdi veya kiralık gönderilebilirdi. Ama bu transferde de mutlaka Rijkaard'ın onayı alınmıştır ve onun direktifleri doğrultusunda gerçekleşmiştir. Bu yüzden içim rahat.

Galatasaray'ın Voleybol Gündemi {21-27 Aralık}

Herkese Merhaba,

Son günlerini yaşadığımız 2009 yılının bu son yazısında yine sizlerle birlikte olmanın sevincini yaşıyorum.
Tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik kriz ile birlikte üzücü sonuçlarını gördüğümüz birçok olumsuzluk yaşadık 2009 yılında. Tüm bu olumsuzlukların, aynı takvim yaprakları gibi sonlanmasını dileyerek Galatasaray Voleybol Şubesi’nde bu haftayı değerlendirmeye geçiyorum.

Geçen hafta sizlerle paylaştığım Milliyet Gazetesi Yılın Sporcusu Anketi’nde son sayımlara göre Galatasaray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı ile Türkiye Voleybol Federasyonu Başkanı Sayın Erol Ünal Karabıyık’ın kategorilerinde rakiplerine göre az farkla da olsa önde bulunduklarını duyurmak istiyorum. Oylama 30 Aralık günü akşamına kadar devam edecek. Üç yıllık Federasyon Başkanlığı görevinde, Milliyet gibi köklü geçmişi olan bir gazetede 2.kez bu kategoriye aday gösterilen Sayın Erol Ünal Karabıyık’ ın bu sene desteklerinizle ödülü kazanacağına yürekten inanıyorum.

MİLLİYET GAZETESİ YILIN SPORCUSU ANKETİNDE OY VERMEK İÇİN TIKLAYINIZ.

Bu haftaki yazımda önceliği Galatasaray Erkek Voleybol Takımı’na vereceğim. Bildiğiniz gibi Aroma Erkekler 1.Voleybol Ligi’nde ilk yarı geçen hafta tamamlanmıştı.

Liglerin başlayacağı 9 Ocak Tarihine kadar olan boşluğu, 26-28 Aralık 2009 tarihleri arasında Belçika'nın St.Niklaas şehrinde oynanan Uluslararası 29. Flanders Volley Gala Turnuvası’nda değerlendiren Galatasaray Erkek Voleybol Takımı turnuvada 4 maç yaptı. Bu maçların skorları şöyle:

Galatasaray 2 – 1 Radnicki
Setler: 19-25, 25-20, 25-10


Galatasaray 1 – 2 AC Cannes
Setler: 16-25, 20-25, 25-20

Galatasaray 0 - 2 Antwerp
Setler: 23-25, 23-25


Bu sonuçlarla Sırbistan temsilcisi VC Radnicki Kragujevac takımı ile 5.-6.lık maçına çıkan takımımız, daha önce grup maçlarında olduğu gibi, rakibini bu kez 3-0 yenerek altı takımın katıldığı turnuvada 5.liği elde etmiş oldu.

Galatasaray 3 – 0 Radnicki
Setler: 35-33, 25-20, 31-29

29. Flanders Volley Gala Turnuvası’nda AS Cannes ile Knack Randstad Roeselare arasında yapılan şampiyonluk maçında ev sahibi Belçika temsilcisi Knack Randstad Roeselare, rakibini 3-2 mağlup ederek turnuvanın şampiyonu oldu.
Bu turnuvada uA-Belçika takımımızı yalnız bırakmadı. Gittiği her ülkede salonlara taraftarlarını çekmeyi başaran Galatasaray’ımızın büyük taraftarlarına, uA-Avrupa’ya teşekkür ediyoruz.

Galatasaray Bayan Voleybol Takımı, geçtiğimiz haftaya Teledünya Türkiye Kupası 2.etap 2.tur ilk maçında F.Bahçe Acıbadem maçı ile başladı. Özellikle maçın 2.setinden itibaren daha dirençli oynayan takımımız hücumlarda Djresilo’ya yardım edemedi. Bu arada rakibin dünya yıldızları
Gamova ve Osmokroviç ile üstünlük kuran rakibimiz karşında iyi mücadele etsek de 3-0 yenilmekten kurtulamadık. Setler: 19-25, 20-25, 20-25

Bu maçtan önce yaptığımız duyurulara itibar eden her iki takım taraftarlarının da bu maçta herhangi bir olaya sebebiyet vermeden maçı tamamlamaları bu derbinin sevindirici yönlerinden biriydi. Dileğimiz, bundan sonraki tüm karşılaşmalar, bu şekilde kurallara uygun ve centilmenlik çizgisinden sapmadan oynanır.

Aroma Bayanlar 1.Voleybol Ligi 11. ve ilk yarının son haftasında MKE Ankaragücü ile bu takımın cezası sebebiyle Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Spor Salonu’nda karşılaşan Galatasaray Bayan Voleybol Takımı, rakibini 3-0 lık net bir skorla yendi ve ilk yarıyı 4.tamamladı.
Setler: 18-25, 19-25, 11-25

Bu maçta uA- Üni oluşumundan Abant İzzet Baysal Üniversitesi’ndeki kardeşlerimiz takımımızı yalnız bırakmadılar. Galatasaray’ımızı Bolu’da çok fazla görme şansını bulamayan üniversiteli kardeşlerimizin tek üzüntüsü 59 dakikada maçın bitmesi oldu.
Maçın kendi okulları içindeki salonda oynanacak olduğunu çok geç haber alan uA-Abant İzzet Baysal Üniversitesi ekibi, başkanları Seyfettin Berk Ayalp önderliğinde 10 saatlik bir emekle aşağıda gördüğünüz el emeği pankartı hazırlayarak takımımıza desteklerini en iyi şekilde verdiler.
Biz de Abant İzzet Baysal Üniversitesi’ndeki ultrAslan kardeşlerimize teşekkür ediyoruz.

Bu maçtan önce oynanan Gençler Ligi maçında ise Galatasaray Genç Bayan Takımı sahadan 1-3 galip ayrılmayı başardı.
Bu sonuçla 3 puan alan Galatasaraylı Genç Bayanlar, 13 puana ulaşarak 8.sıradan kurtulamadı.
MKE Ankaragücü Genç Bayan Takımı ise puanını 6 puanda kaldı ve 10.sıradaki yerini korudu.

Bu maçın rakamsal verilerine bakacak olursak;

İvana Djresilo toplam 17 sayı ile en skorer oyuncumuz olmuş. Kendisini orta oyuncumuz Krsmanoviç ile Deniz 12’şer sayı ile takip etmişler. Ayrıca Valeska 9, Özlem 6, Elif 3 ve Gözde 1 sayı üretilmişler. Deniz 4 ace ile en çok servis sayısı kazandıran isim olurken Özlem, Krsmanoviç, Elif ve Deniz 2’şer blok sayısı kazandırmışlar.
Bu maçta tutulan istatistik verilerine bakarak bu maçın genel yorumunu yapacak olursak, oynanan 3 set boyunca sadece ilk setin ilk teknik molasına 6-8 geride giren Galatasaray, maçın geri kalan hiçbir bölümünde geriye düşmemiş. Servis, manşet, blok ve hücumda iyi bir oran tutturan takımımız sadece 3 kez rakip takım bloğuna yakalanmış. Hücumlarında 3 kez hata yapan Galatasaraylı bayanlar, 8 kez servis hatası, 4 kez de servis karşılama hatası yapmışlar.
Maç boyunca kazandığımız 75 sayının sadece 15 i rakip hatasından kaynaklanırken, 60 sayıyı ise takımımızın organizasyonlarından elde etmişiz.

Bu arada CEV GM Capital Challenge Cup’ ta rakibimiz Volero Zürih Takımı, Basel`deki Top Volley Turnuvası’nda 3.oldu.
Polonya’dan BPS Fakro Muszynianka Muszina, Fransa’dan Racing Clup de Cannes, Romanya’dan Metal Galati, Hollanda’dan TVC Amstelveen ve Brezilya’da son beş yılın şampiyonu olan Unilever Volei Rio de Janeiro takımının da katıldığı turnuvada rakibimiz Volero Zürih Takımının oynadığı maçlarda aldığı sonuçlar şöyle:

Volero - Fakro Muszynianka Muszina: 3-2 Setler: 18-25, 18-25, 25-22, 25-16, 15-13.
Volero - Racing Clup de Cannes: 0-3 Setler: 22-25, 12-25, 22-25.
Unilever Volei Rio de Janeiro – Volero: 3-1 Setler: 21-25, 25-23, 25-14, 25-18.
Volero - TVC Amstelveen: 3-2 Setler: 26-28, 25-19, 18-25, 25-19, 15-13
Turnuvanın final maçında Racing Clup de Cannes Takımını 2 – 0 yenen Unilever Volei Rio de Janeiro Takımı şampiyon oldu.

uA-İsviçre’den arkadaşımız Alper Karahan turnuva maçlarını izledi. Bu maçlarda gördüğü kadarıyla rakibimiz olan Volero takımının çok disiplinli, maçın son anına kadar mücadeleyi bırakmadan maça konsantre olan, çok dişli bir rakip olduğunu ve özellikle Cannes maçında müthiş bir mücadele sergilediklerini belirtti. Turnuvaya katılan üst düzeydeki takımlar arasında elde ettiği 3.lük ile bunu kanıtladığını sözlerine ekleyen Alper Karahan, Galatasaray ile Volero arasında çok zorlu geçecek maçlar yaşanacağını beklediğini ekledi.
Bu maçlardan elde ettiği maç görüntülerini Galatasaray Bayan Voleybol Takımı teknik heyetine teslim edecek olan uA-İsviçre’ye ve arkadaşımız Alper’e teşekkür ediyoruz.

Voleybol Şubesi’nde İlk Yarının Ardından:

Genel olarak Aroma Erkekler 1.Voleybol Ligi’nin rakamlarına bir bakalım.


10 Ekim 2009 tarihinde başlayan 2009-2010 Aroma Erkekler Birinci Ligi’nin ilk yarısını geçen yılın şampiyonu İstanbul Büyükşehir Belediyesi lider bitirdi.
Takımlar ilk yarı boyunca birbirleri ile 66 kez karşı karşıya geldi. Bu mücadelelerin 38’inden ev sahibi takımlar, 28 tanesinden de konuk takımlar galip ayrıldı.
İlk yarı boyunca takımlar en çok 3-0’lık galibiyetler elde etti. 3-0’lık sonuçlara ev sahipleri 22, deplasman takımları da 9 kez sahip oldu.
3-1 de en fazla alınan ikinci skor olarak istatistiklere geçti. 3-1’lik galibiyet sevincini ev sahipleri 7, konuk takımlar ise 13 kez yaşadı.
İlk yarı boyunca 3-2 ile bitten maç sayısı 8’di. Bu skoru ev sahipleri 9, misafirler 6 kez yaşadı.
İlk yarıda en fazla galibiyeti, bu sevinci 10 kez yaşayan ikinci sıradaki Arkas elde ederken, son sıradaki Belediye Plevne sahadan galibiyetle ayrılamayan tek takım oldu.
Lider İstanbul Büyükşehir Belediye 31 set alıp 11 set vererek en iyi averaja sahip takım unvanını da aldı.

Galatasaray Erkek Voleybol Takımı ilk yarıda oynadığı maçlarda şu sonuçları elde etti:

Galatasaray - Fenerbahçe: 1 - 3
Bld. Plevne - Galatasaray: 1 - 3
Galatasaray - Diltaş: 3 - 2
Bozkurt Bld.- Galatasaray: 1 - 3
Galatasaray - Arkas Spor: 2 - 3
BJK - Galatasaray: 3 – 0
Galatasaray - Maliye M.P. : 3 – 2
Ziraat Bankası – Galatasaray: 3 – 0
Galatasaray – İBB : 1 – 3
Halkbank - Galatasaray: 1 – 3
Galatasaray – SGK: 3 – 0

Sonuçlardan da görüldüğü gibi ligde ilk dört sırada yer alma hedefi içinde olan takımımız, Fenerbahçe, İBB, Ziraat Bankası ve Arkas takımlarına karşı sadece 1 puan alabildi. Ayrıca sıralamada alt sıralarda mücadele eden Diltaş’ a 1, BJK’ye 3 puan kaptırıldı. Bu puanlar, ilk dört arasında yer alarak önümüzdeki sezon Avrupa Kupaları’nda yer alma hakkını elde etmemiz bakımından çok önemli kayıplar. Umarım Avrupa vizesi almak için çok önemli bir kozumuz olan Teledünya Türkiye Kupası’nda finaline çıkarak, maçı kazanırız.
Play-off eşleşmeleri için daha üst sıraların hedeflendiği bir ortamda ligin ikinci yarısında öncelikle ilk dört takımdan puanlar almak ve diğer takımlara puan kaptırmamamız gerekiyor.
Erkek Takımımızın maçlarına baktığımızda ise inişli çıkışlı bir grafik görüyoruz. Maç içinde ve maçtan maça değişen bir tavan-taban yapma durumları gördük. Deneyimli ancak uyum süreci yaşayan bir takım görüntüsü bulduk. Özellikle pasörümüzün takım ile henüz tam uyum sağlamadığını tespit ediyorum. Orta oyuncularımız ile köşe oyuncularımızın zaman zaman çok zorlandıklarını gördük. İlk yarı boyunca sayı yükünün çoğunu kaldıran oyuncularımız Nemer ve Phillippe adeta dönüşümlü oynadılar diyebilirim.
Kemal ve Murathan bu devrenin yıldızı parlayan isimleri oldu. Ahmet ve İbrahim Akşeker ise geçen sene elde ettikleri formu ligin ilk yarısında yakalayamadılar. Libero Güray’ın ise formayı daha çok giymesini istiyor ve bunun için daha fazla çaba göstermesini bekliyoruz.
Ligin ikinci yarısı ile birlikte ilk yarıdaki hataları, blok, servis ve manşet sıkıntılarını daha az yaşarsak üst sıralarda yer elde edebiliriz.

Şimdi de Aroma Bayanlar 1.Voleybol Ligi’nin rakamlarına bir bakalım.

18 Ekim 2009 tarihinde başlayan 2009-2010 Aroma Bayanlar Birinci Ligi’nin ilk yarısını geçen yılın şampiyonu Fenerbahçe Acıbadem lider bitirdi. Ligin tek namağlup takımı olan ve oynadığı 11 maçta rakiplerine sadece 1 set veren F.Acıbadem takımı bu unvanını ülkemizi temsil ettiği İndesit Şampiyonlar Ligi’nde de devam ettiriyor.
Takımlar ilk yarı boyunca birbirleri ile 66 kez karşı karşıya geldi. Bu mücadelelerin 37’sinden ev sahibi takımlar, 29 tanesinden de konuk takımlar galip ayrıldı.
İlk yarı boyunca takımlar en çok 3-0’lık galibiyetler elde etti. 3-0’lık sonuçlara ev sahipleri 22, deplasman takımları da 19 kez sahip oldu.
3-1 de en fazla alınan ikinci skor olarak istatistiklere geçti. 3-1’lik galibiyet sevincini ev sahipleri 11, konuk takımlar ise 6 kez yaşadı.
İlk yarı boyunca 3-2 ile bitten maç sayısı 8’ti. Bu skoru ev sahipleri ve misafirler 4’er kez yaşadı.
İlk yarıda en fazla galibiyeti, bu sevinci 11 kez yaşayan lider F.Acıbadem elde ederken, son sıradaki Beylikdüzü sahadan galibiyetle ayrılamayan tek takım oldu.
Lider F.Acıbadem 33 set alıp 1 set vererek en iyi averaja sahip takım unvanını da elde etti.



Galatasaray Bayan Voleybol Takımı ilk yarıda oynadığı maçlarda şu sonuçları elde etti:

Galatasaray - Fenerbahçe: 0 - 3
Vakıfbank GSTT - Galatasaray: 1 - 3
Galatasaray - Ereğli Bld. : 3 - 1
Beylikdüzü - Galatasaray: 0 - 3
Galatasaray - Beşiktaş: 3 - 0
İller Bankası - Galatasaray: 3 – 1
Karşıyaka – Galatasaray: 2 – 3
Galatasaray - Eczacıbaşı Zentiva: 1 – 3
Nilüfer Bld. – Galatasaray: 0 – 3
Galatasaray – Yeşilyurt: 3 -0
MKE Ankaragücü – Galatasaray: 0 – 3

Ligdeki bu sonuçlara bakıldığında Galatasaray Bayan Voleybol Takımının, 3.sırada bulunan Vakıfbank G.S T.T takımını yenerek elde ettiği 3 puan ilk dörde tutunmasında çok büyük öneme sahip oldu. Kendisinden üst basamakta bulunan Eczacıbaşı Zentiva ve F.Acıbadem takımlarından puan alamayan takımımız, ilk yarıda İller Bankası’na 3, Karşıyaka’ya da 1 puan kaptırınca ilk üçte yer alamadı.

Aroma Bayanlar 1.Ligi’ndeki takımlar, ilk yarıda ortaya koydukları performans ile adeta ilk dört ve diğerleri şeklinde ayrılmış gibi görünüyor. Play – off eşleşmeleri nerdeyse belli gibi. Küme düşme hattındaki takımların birbirlerinden alacakları puanlar ligin şeklini belirleyecek. İkinci yarı itibarı ile çok büyük sürprizlerin yaşanacağını tahmin etmediğim ligde Galatasaray’ımıza play off ta başarılar diliyorum.
Bayan takımımız ilk yarı boyunca sadece sürpriz bir İller Bankası yenilgisi yaşadı. Büyük maçlarda ise sahaya iyi bir voleybol yansıtamadı. Eczacıbaşı Zentiva ve F.Acıbadem maçlarında takımımız hücum ve defansta pek çok hata yaptı. Bunun dışındaki maçlarda ise başta sona üstünlük kurdu.
Takımımızda İvana Djresilo sayı yükünü sırtlarken, Krsmanoviç ortadan kendisine en çok katkıyı yapan oyuncuydu. Valeska ise ilk yarıda bekleneni veremedi. Deniz Hakyemez de büyük maçlarda sahaya olumlu fazla katkı yapamadı. Özlem Özçelik ise sakatlık sebebiyle tam randımanlı oynayamadı. İlk yarı boyunca liberomuz Ayça ise en fazla aksayan oyuncumuz oldu.
İkinci yarısında daha üst sıralarda yer elde edebilmek için büyük maçlardan puanlar almak isteyen takımımızda gerekli tecrübeye sahip yerli ve yabancı oyuncularımızın sahaya pozitif katkılar yapmasına daha çok ihtiyacımız var.

Sevgili Voleybol severler,
2010 Yılında birçok başlangıç yaşanacak. Ancak bu haberimiz yeni yılın ilk vedası ile ilgili.
Yıllarca Türk Voleybolu’nun yükünü taşımış, nice şampiyonluk sevinçlerinin yaşandığı emektar Burhan Felek Spor Salonu’nda son servisler atılacak!
Konu ile ilgili olarak Türkiye Voleybol Federasyon’undan yapılan çağrıyı aşağıda bulacaksınız.
Voleybola gönül vermiş herkesi bu anlamlı törene davet ediyorum.

Burhan Felek'te Son Servisler


AÇIK DAVET

TÜRKİYE VOLEYBOL FEDERASYONU BAŞKANLIĞINDAN


BURHAN FELEK'TE SON SERVİSLER

ANILARLA VEDA TÖRENİ

1972 yılından bu yana binlerce voleybolcunun emeği, teri, heyecanı, sevinç ve kederiyle yoğrulan, birçok şampiyonu selâmlayan, genç - yaşlı demeden tüm voleybolseverlere kucak açan, "voleybolun mabedi" yorgun Burhan Felek Spor Salonu, harcına terini katan voleybolcularını
SON SERVİSLERİNİ ATMAYA BEKLİYOR...

3 OCAK 2010 Pazar günü saat 12.00'de onu hep beraber uğurlayalım.

Federasyon Başkanlarımızı, İl Temsilcilerimizi, İdarecilerimizi, Kulüp Yöneticilerimizi, sporcularımızı, antrenörlerimizi, hakemlerimizi, seyircilerimizi, basın mensuplarımızı, çalışan personelimizi aileleriyle birlikte bekliyoruz.

Salonumuzu; onun yıllarca bizi şenlendirdiği gibi bay - bayan birlikte oynayacağımız sonsuz setle şenlendirerek sonsuzluğa uğurlayacağız.

Herkes bir tur dönecek, son kez servis atacak ve sonra yerini bir başka voleybolsevere bırakacak.

Sporcular, zamanında terlettikleri kulüp formalarını giyecekler; en yaşlımızla başlayıp, en küçüğümüzle bitireceğiz.

Eski sayı sistemi ile, eski hakemlerimizin yöneteceği son bir set oynanacak Burhan Felek'te.

Son kez toplu fotoğraf çektirecek, sonra her birimiz bir tuğla alıp veda edeceğiz.

DAVETLİSİNİZ...


PROGRAM
12:00 Geliş ve sporcuların hazırlanması;
12:20 Sahada ısınma + Topla ısınma
12:45 Filede ısınma
13:00 Toplu Seremoni
13:10 Son maç
......... Başkanın kapanış konuşması - İlk kazma
......... VEDA TÖRENİ - Kokteyl


SON SET;
1. Bayan - Erkek, karışık takımlarla,
2. Oyuncu değişiklikleri o anda oyuna girmek için hazır bulunan en yaşlı voleybolcudan en gencine doğru yapılarak,
3. Eski sayı sistemiyle,
4. Eski hakemlerle,
5. Oyuna giren oyuncunun turu tamamlayıp son servisi attıktan sonra yerini bir sonraki arkadaşına bırakmasıyla,
6. Baş hakemin 5 sayı sonunda yardımcı hakemliğe geçmesi, yardımcı hakemin 5 sayı sonunda yerini sıradaki hakeme bırakmasıyla,
7. Sadece antrenörlük yapmış olanların son kez mola alıp tribüne çıkmasıyla
Son servis atılana kadar oynanacaktır.

Sevgili Voleybol Severler,
Bu haftalık da bu kadar!
Sağlıklı, huzurlu ve umut dolu günlerde çok daha başarılı haberleri paylaşacağımız bir yeni yıl diliyorum.
2010 Ülkemize ve tüm dünyaya daha çok barış getirsin. Adil ve centilmence mücadeleler hep saha içinde olsun. Saha dışında sporun kardeşlik, dostluk ve barış olduğu unutulmayan bir yıl olsun…

Herkesin Sporu Voleybol’ a olan ilginin artarak devam etmesi dileklerimle…

Savaş Eskigülek

Fotoğraflar: Ahmet Besler, Seyfettin Berk Ayalp ve Murat Ersoy

2009'un Sporcusu Ve Spor Olayı

Yaklaşık 2 buçuk hafta önce yılın sporcusu kim olur başlıklı bir anket düzenlemiştik. Bu ankette hemen hemen her spor dalından 2009'a damgasını vurmuş isimler vardı. Atletinden pilotuna, raketinden basketçisine, futbolcusuna kadar en önemli spor insanlarını aldık ankete. Şıklar arasında Cristiano Ronaldo, Lionel Messi, Jenson Button, Kenenisa Bekele, Usain Bolt, Roger Federer, Serena Williams ve Kobe Bryant vardı. Süresi uzun olunca ankete katılım da bir hayli fazla oldu. Öncelikle nezaket gösterip oy gönderen herkese teşekkürler. Yılın sporcusu anketinin zirvesinde tam 295 oy ile oyların yarısını alan Usain Bolt yer alıyor. Bu sene Dünya Atletizm Şampiyonusunda 100 metre ve 200 metrede Dünya Rekoru kırarak tüm rakiplerini geride bırakan atlet şüphesiz 2009'un en çok konuşulan sporcusu oldu. Usain Bolt ile anket boyunca çekişme hâlinde olan isim ise Lionel Messi'ydi. 2009'u yılın futbolcusu ünvanı olarak kapatan Arjantin'li oyların 239 (40%)'unu alarak ankette ikinci sırada kaldı. Kürsüye çıkan son isim ise Cristiano Ronaldo oldu. Ronaldo aldığı 61 oy ile ankette 3. sıraya sahip oldu. Ankette Kobe Bryant 57, Jenson Button 26, Roger Federer 25, Kenenisa Bekele 12 ve Serena Williams 9 oy aldılar. 2009'a damga vuran sporcuların adil bir oy dağılımı içerisinde olduğunu düşünüyorum. 2009 gerçekten bu 8 sporcunun yılı oldu. Kimi biraz daha fazla konuşuldu kimi biraz daha az..

Diğer ankette ise ülkemiz adına 2009'un spor olayını sormuştuk. Yine hemen hemen her sporda başlıklar vardı. Fakat tabii ki futbol biraz daha ağırlıktaydı. Fakat anketin zirvesinde Galatasaray Tekerlekli Basketbol Takımı vardı. İkinci kez Kıtalararası Şampiyon olan ve biz daha iyisini yapana kadar en iyisi bu cümlesinin vücut bulmuş hâli olarak ortalıkta dolanan bir takım hâline geldiler. Canı gönülden kutluyoruz takımımızı. Anketin ikinci sırasına yerleşen olay yine bir Galatasaray ve yine basketbol şubesi. Ama bu defa alnımızın akı değil kara bir lekesi adeta. Sezon başı hazırlık kampındaki rezalet, yani şıktaki hâliyle Tufan görünümlü Cemal ankette 137 (%30) oy alarak ikinci sırada yer aldı. Anketin 3. sırasını ise Türkiye A Milli Futbol Takımı'nın Dünya Kupası'na katılamayacak olması aldı. 74 oy alan bu şık gerçekten hâlâ uyanmak istediğimiz bir kâbus gibi duruyor. Şimdi üstü biraz kapanmış olsa da yaz gelip de diğer takımların maçlarını izlerken çok âh edeceğiz. Ankette diğer şıklar ise şu şekilde sıralandı; Hidayet Türkoğlu'nun Nba finali, Mehmet Topuz & Tabata bonservisleri, Beşiktaş'ın sezonu 2 kupayla bitirmesi, Ankaraspor-Ankaragücü mevzusu, Karin Melis Mey'in gümüş madalyası, Tanjevic'in maceraları ve Marsel İlhan'ın yükselişi..

Mourinho'nun Dönüşü

Şampiyonlar Ligi'nde eski takımı Chelsea ile yeni takımı Inter eşleşti malum. Hazır yılbaşı tatili, devre arası falan Mourinho da soluğu Stamford Brigde'de almış. Fulham maçı vardı dün akşam. Rakibi incelemek istemiş sanırım. Chelsea'ye uğurlu gelmiş olacak ki 2 maç sonra galip gelmeyi başardı. O stada Manchester United teknik direktörü olarak ayak bastığını da görecek mi bu gözler.. Kendisinin bu konudaki yorumu ise şu şekilde;

''İngiltere'ye dönmek istiyorum. Hislerini gizleyen erkeklerden değilim. Burada olmayı seviyorum''


ps: Ne oluyor bize yahu her gün Mourinho çıkıyor yazıların birinden :D

Namandigurai Galatasaray

Dün sevgili arkadaşım Sabit Terzi bu videoyu gönderdiğinde çok şaşırdım. Elin Brezilya'lı grubu üşenmemiş, üzerinde çalışmış, formalarımızı giymiş ve güzel danslar eşliğinde Namandigurai Galatasaray adını verdikleri şarkıyı söylüyorlar. Şarkının çevirisini elbette yapamıyorum ama grubun adı Los Coçadores Del Chaco. Helal olsun ne diyeyim, sanırım Dünya takımı olmak böyle bir şey. Neyse şarkıyla sizleri baş başa bırakayım.

29 Aralık 2009 Salı

Noat SamisA Röportajı

Söyleşilerimize devam ediyoruz. Blog söyleşileri sırasında bu defa da Noat Samisa var. Bir de Beşiktaş'lı ile konuşalım istedik. Galatasaray'lı bloglarla çok konuştuk. Fenerbahçe'li blog yazarlarını da blogda ağırlamak istiyoruz tabii. Noat Samisa röportajında bir de yenilik yaptık. Soru alarak bizim sorularımızın arasına ekledik. Biz çok keyif aldık söyleşiyi yaparken, dilerim aynı keyifi siz de okurken alırsınız. İşte Noat SamisA cümlelerinin Sportif Cümleler'de yankılanışı;

1- Herkes Noat Samisa'nın kurucusu ve yazarı olarak tanıyor. Ama biraz daha derine inecek olursak kimdir Noat Samisa?

Noat SamisA; Kendini tanımlamak üzere uzunca yazacak kadar hayat geçmişi olmayan, bir süredir Galatasaray Üniversitesi’nde İşletme öğrenimi gören 21 yaşında bir insan evladıdır. Futbolcu olamayınca sahada yer alabilmenin geri kalan üç ihtimalinden biri ve en zor olanını meslek edinme derdinde olan, hafta sonu eğlencesinin neredeyse tamamını –günün erken vakitlerinde canlı izlenen amatör küme maçlarından gece vaktinde televizyonda yayınlanan La Liga maçlarına kadar- futbola ayıran bir futbolseverdir.


2- Bildiğim kadarıyla Beşiktaş'lısınız. Nereden geliyor Beşiktaş'lılık, aileden mi?

Noat SamisA; Bu nedensiz seçimi birileri benim için daha ben dünyaya gelmeden yapmış. Beşiktaş’ı seçtiği gibi okulu da babam seçmişti, Beşiktaşlılığın pekişmesinde ilkokulu Fulya’da okumuş olmamın da etkisi vardır. Ben tarafım, aidiyet hissettiğim bir semt, bir forma, bir tarih ve bir stad var; ama herkesin Beşiktaş’ı başkadır.



3- Blogunuzu incelerken dikkatimi çekti. Uzak Doğu sinemasına bir yakınlığınız mı var? Hayatımın filmi diyebileceğiniz bir film var mı? Bir de anime merakınız var tabii..

Noat SamisA; Yalnızca sinemasına değil, Uzakdoğu kültürünün akla gelebilecek her bir ögesine merakım var. Sinema da bunun günümüzde en kolay ulaşılabilir parçası. Anime ise kimilerine göre bir heves, kimilerine göre vazgeçilmez bir tutku. Bir ucundan yakaladığınız vakit birbirinden beslenen bir sarmal karşınıza çıkıyor, hiçbirinden kaçamıyorsunuz. Popüler kültür zamanlarında sinema filmlerini mangalar besler, anime serilerinin öncülü manga serileridir. Güney Kore sineması manhwa’lardan, Tayland’lılar çarpık insan ve olay ilişkilerinden, Çin sinemasi epik yazınlardan beslenir vs. hiçbiri birbirinden ayırılamazlar. Hayatımın filmi tanımını kullanmam ama bir isim söylemek gerekise, son yabancı film Oscar’ı sahibi Okuribito diyebilirim.


4- Beşiktaş ile futbolu konuşmaya başlayalım. Ligin ilk haftalarına baktığımızda üstüste mağlup olan, başarısız bir Beşiktaş ile karşı karşıyaydık. Tarihinin en kötü başlangıçlarından birine imza attı, fakat sonra toparlanarak ilk 5 içine dahil oldu. Geride bıraktığımız sezonu değerlendirecek olursak ne düşünüyorsunuz Beşiktaş ile ilgili?

Noat SamisA; Şampiyon takım sıfatının sahada varlığını gösterdiği dönemde 8 maçlık galibiyet serisi gelmiştir. Bunun öncesi başka bir takımdı, son dönem maç-maç başka etkenler devreye girdi. Altıncı haftadaki Kayserispor mağlubiyetinden sonra takımın devreyi 30 puan üzerinde bitireceği söylenseydi ihtimal vermezdim, ama oldu. Hem de bu arada efsanevi Man United zaferi geldi. Geçen zamanda kulüpte pek çok gel-git’ler yaşandı, sahadaki futbolun insanların umrunda olmadığı günler oldu. Beşiktaş’ın sezonun geri kalan kısmındaki yolunu önce kongre, ardından Denizli’nin saha içindeki hayati tercihlere olan yaklaşımı belirleyecek. Toplama bakıldığında devreyi 32 puan ile 5. sırada bitirmek çok da kötü sayılmaz. Lider geçtiğimiz sezon olduğu gibi yine ilk devreyi 37 puan ile bitirdi, ama Beşiktaş’ın geçen sezonun 2. devre şampiyonluk performansı olan 17 maç-40 puanı bu kez aşması gerekecek.


5- Bu soru Chao Grey'den geliyor; Mustafa Denizli kalsın mı gitsin mi? Geçen seneki şampiyonlukta payı nedir Denizli'nin?

Noat SamisA; Geçen yaklaşık 1.5 yıllık süreçte futbol takımını 2010 Ocak kongresine en az kaos ile götürebilecek bir tek isim vardı yeryüzünde, o da Mustafa Denizli idi. Kehanetleri, tavşanları, saha içi fantezileri bir kenara; her daim medya ile iyi ilişkiler içerisinde olması ve en önemlisi saygı uyandıran varlığı sayesinde idman sahası kenarına iskemle atan ‘yükte ağır pahada hafif’ takım elbiseli işbilmez yönetici topluluğunu takımdan uzak tutması çifte kupayı getiren asli etken olmuştur. Saha içerisinde de olmazsa olmaz tercihlerde ısrar edildiği zamanlarda ortaya iyi bir takım çıkmıştır, kendisi şampiyonlukta mutlak ve birincil pay sahibidir. Kongreden sonra ya da -daha mantıklı olan bu- sene sonunda yollarımız ayrılabilir, ama şu güne gelene kadar takım ligin son sırasında da olsa Denizli’nin bendeki kredisi sınırsızdı.


6- Bu sene Avrupa macerası da kısa sürdü biraz. Gruplardan çıkmayı malesef başaramadı Beşiktaş. Şampiyonar Ligi'nde ilerleyememenin nedeni kura şanssızlığı mıydı yoksa Beşiktaş şanssızlığı mıydı?

Noat SamisA; En başından beri B grubunun kötü bir kura olduğunu düşünüyordum. Nitekim 2. torbaya göre zayıf addedilen CSKA Moskva gruptan çıkarken, Alman şampiyonu Wolfsburg’a içeride 0-3 kaybedildi. 6 maçlık seride her maçın Beşiktaş adına farklı bir hikayesi var. Benim havlu attığım an, içerideki Wolfsburg maçı için Dolmabahçe’ye geldiğimde Ernst’in oynayamayacağı haberini aldığım andır. Takım ise bu çaresizlik durumuna rağmen Old Trafford’dan galibiyetle dönerek telafisini yaptı, ama son maça gelindiğinde ihtimallerin neredeyse sıfırlanması Denizli’yi garip tercihlere itti ve Krasic’in golüyle bu sezonki Avrupa defteri kapandı. Gruptan çıkıp-çıkmamak önemsiz olarak 7 puan başarı sayılırdı, yine de tarihi bir zafer destekli 4 puana başarısızlık diyemem.


7- Yine Chao Grey'den iki soru geliyor; Nihat'ın geri dönüşü hata mıydı? Madem geri döndü kendisine nasıl yardımcı olunmalıydı ya da olunmalı? Kendisi Beşiktaş'ın başında teknik direktör olsaydı Batuhan'ı atar mıydı, satar mıydı, oynatır mıydı, döver miydi, sever miydi, ne yapardı?

Noat SamisA; Nihat açısında kabul edilebilir bir tercihti. Ama insanların ona yaklaşımı pek insancıl olmadı. Nihat Kahveci Beşiktaş’ın gerçek kaptanıdır. Askerlik görevini tamamlayıp İspanya’da takıma katıldığı gün, kaptanlık pazu bandı onun kolunda olmalıydı. Yakın zamanda çok ağır diz sakatlıkları geçirmiş ve azmiyle mucizevi geri dönüşler yapabilmiş yüksek maliyetli bir oyuncuyu liderlik vasfı ve ‘Beşiktaş’ın öz evladı’ sıfatı haricinde Beşiktaş için çekici kılan başka ne olabilir ki? Son kasık sakatlığı öncesinde form durumu yukarı ivmeleniyordu, son maçlarda yine facia tercih hataları yapar oldu. Maç eksiği olan, ağır sakatlıklar yaşamış bir oyuncuyu kendini yeniden ispat etmek zorunda bırakmak işkencedir. Kültürü yaşatacak olan yerine kaptanlığın halen Nobre’de ve Delgado’da olması benim kabul edemeyeceğim bir durum.

Batuhan bir şekilde oynamalı. Beşiktaş’ta olmuyorsa denedikten sonra Batuhan’ın özgür iradesi ile seçeceği bir başka takımda top oynaması sağlanmalı. Bu genç adamın top oynamak ve gol atmaktan başka kendini, diğer insanlardan üstün olan yanlarını ifade edebilme imkanı yok. Bu sezon şu vakte kadar Denizli’nin Batuhan üzerindeki fikirlerinin mutlak olumsuz olduğunu söyleyemem, buna ilişkin bir kanıt yok elde. Ama Batuhan’ı mutlaka bir gün denemek gerek.


8- Mustafa Denizli'nin 4-2-3-1 sistemine baktığımızda kağıt üzerinde ofansife yakın görünen ama bu ofansif bölgelerde oynayan isimlerin bazılarının defansif karakterli olduğunu biliyoruz. Sizce bu sistemin bir geleceği var mı? Beşiktaş geçtiğimiz sezon olduğu gibi yapacağı nokta transferlerle yeniden futbolundan söz ettirecek midir?

Noat SamisA; Beşiktaş takımı, hocası Denizli’nin de geldiği ilk günlerden bu yana söylediği üzere 4.3.3 ve son dönemde 4.4.2 varyantlarını oynuyor. Şablon mevzuu, üzerine kitaplar yazılan ve her takımda bambaşka sonuçlar verebilen bir asli futbol dinamiğidir. Sayılar tek başına anlamsızdır. Beşiktaş takımı eğer kadrosunun gerektirdiği olmazsa olmazları gözeterek sahada yer alırsa, bu ligin gerektirdiği futbolu oynar ve sonuca yaklaşır. Bu sezon için ulaşır demiyorum, ama yarışın içerisinde olur.


9- Bu soru anuka'dan geliyor; Beşiktaş'ın Ferrari'nin yokluğunda bu kadar gol yemesi defansın ona olan bağımlılığı mı yoksa konsantrasyon eksikliği midir? Beşiktaş gerçekten takım halinde savunma yapmayı öğrenmiş midir yoksa bu sadece Ferrari'nin katkısıyla mı açıklanabilir?

Noat SamisA; Ferrari’ye yönelik tespitlerin öncelikli sebebi geçen 4 yılda o bölgede Gökhan Zan’ın oynuyor olmasıdır. Beşiktaş takımının oyun karekterine bağlı olarak oyunun geri alanda kabul edildiği pek çok maçta Ferrari, kesici-bozucu vasıflarını muhteşem kullandı. Başka bir takım kurgulanırsa Ferrari şu etkiyi yapmayabilir, savunmayı sürekli önde kuran bir İngiliz takımında paspas olabilir, ki vaktiyle olmuştur. Fakat Beşiktaş’ın oyun karekterine tam oturdu, tam ihtiyaç olan oyuncuydu ve harika performans sergiledi. Daha yakın örnekleme yaparsak, elbet Zan-Servet veya Servet-Topal ikililerine göre daha iyi olacaktır fakat, ‘’Galatasaray savunma tandemindeki Ferrari’’ye yönelik düşünceler bu denli pozitif olmazdı. Son dönemde Beşiktaş’ın yediği goller, daha doğrusu kaybedilen puanlar ve maçlar büyük oranda takımdaki fiziksel düşüş ile alakalıdır.


10- Sergen Yalçın geçtiğimiz günlerde A2 takımından istifa etti. İstifa nedeni de genç futbolcuların A takımda şans bulamamasıydı. Ayrıca A2 futbolcunlarından bazılarının en büyük şanssızlığımız Mustafa Denizli dediklerini biliyoruz. Beşiktaş'ın müthiş genç potansiyeli olmasına rağmen bunu yeterince kullandığını düşünüyor musunuz ve Sergen'in yorumcu-antrenör ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Noat SamisA; Sergen sabahtan akşama kadar konuşsun, sıkılmaz dinlerim. Beşiktaş forması altında izlediğim en üstün yetenekli oyuncuydu, belli bir kredi sahibidir. Söylediklerini dikkat alır mısınız, derseniz ‘dobradır’ derim. En büyük şanssızlığımız Mustafa Denizli diyen iki genç oyuncu, eğer Beşiktaş’ın başında doğru insanlar olsaydı bunu söyleyemezlerdi. Oldu da söylediler, anında bavullarını toplamaları istenirdi. Beşiktaş kulübünde 1 doğru varsa 1000 yanlış var, Sergen Yalçın konusu da bunlardan biri.


11- Delgado oynadığı futbol ile eleştiri toplayan bir futbolcuydu. Ama şu anda takımın kendisine büyük ihtiyaç duyduğunu söylemek mümkün. Yine de Delgado’nun takıma katılması hâlinde yeni bir dert çıkacak. Kontenjan problemi.. Tabata dışındaki yabancıların kilit rol oynadığı görülüyor. Tabata’nın da 8 milyon euro bonservisi vardı. Nereden baksak çıkmaza dönüşüyor. Siz idareci olsaydınız, bu durumda nasıl bir karar alırdınız?

Noat SamisA; Ben idareci olsaydım, kısmı biraz afaki. Benim gibi bir başka sıradan Beşiktaş taraftarı da olsaydı, olay bu kontenjan krizine ulaşmazdı zaten; mesele baştan sıkıntılı. Performanslara bakarak karar verilecekse gitmesi gerekenin Tabata olduğu apaçık ortada, ama transfer sürecinde olduğu gibi Tabata-kun’ın seçilmesi için tek ihtimal bir garip hadisedir; belki de Denizli’nin kısa çöpü Tabata’ya çektirmesidir.


12- Premier Lig'e dönecek olursak; Manchester United'ın 3 sezondur ligi domine ettiğini görüyoruz. Geride bıraktığımız haftalarda ise Chelsea'nin zirveyi bırakmaya niyeti olmadığını.. Ayrıca arkadan gelen Arsenal ve devrim gibi bir de Manchester City var. Bu sene Manchester Krallığı yıkılır ve başkentten yeni bir cumhuriyet doğar mı?

Noat SamisA; Benim sezon başındaki şampiyonluk adayım Cristiano Ronaldo’nun kaybına rağmen Manchester United idi. Ekim-Aralık döneminde bazı maçlarda Chelsea öyle futbol oynadı ki, ‘Chelsea ve diğerleri’ şeklinde bir ayrım oluştu. Christmas fikstüründeyiz, bu seriden kimin lider çıkacağı belli değil. Afrika Kupası var, futbolcularda sezon sonundaki Dünya Kupası için ulusal takım hocalarının gözüne girme hissiyatı var, daha pek çok etken var. Son haftaya 3 şampiyonluk adayıyla girebiliriz, öyle bir sezon yaşanıyor.


13- Bu soru Jordi Metal'den geliyor; Liverpool nasıl şampiyon olur? Benitez ne zaman kovulur?

Noat SamisA; Eğer £20 milyonluk tazminatı ödenirse Benitez bugün kovulur. Ya da kulüp satılır, o vakit kovulur. Liverpool ortaya en fazla 3 oyuncu için harcanmak üzere £50-60 milyona yakın bir para koyabilirse şampiyon olabilir. En kestirme yol bu görünüyor.


14- Galatasaray’ı da buraya sıkıştıralım tek soru ile. Bir sezon önce başlayan yapılanma bu sene Rijkaard’ın da takıma katılmasıyla iyice su yüzüne çıktı. Galatasaray ilk devreyi lider bitiremese de kabuğunu yenilemeye başladı. Rijkaard’ın Türkiye’de bir takım çalıştırması sizi heyecanlandırıyor mu? Galatasaray’da yakın gelecekte ne gibi değişiklikler göreceğimizi düşünüyorsunuz?

Noat SamisA; Ben Beşiktaşlı’yım, bunu futbol konuşurken belirtmekten asla çekinmiyorum. Kendisinin başarılı olmamasını ummak gibi gayet olağan rekabet nedenli bir fikre sahibim, lakin kör ve bağnaz değilim. Pek tabii Rijkaard’ın bizlere göstereceği, bizim ondan öğrenceğimiz çok şey var ve gelişi muazzam bir hadisedir. En basitinden sırf Rijkaard isminden yola çıkarak Michels, Sacchi, Cruyff gibi futbol efsanelerinin ülkemiz futbol ortamımızda ismen yer alıyor olması bile çok önemlidir. Futbolun taktik kısmı, hatta bir süreç sonucu ortaya çıkan sistem olgusu Rijkaard sayesinde ülkemizde daha fazla telaffuz edilir oldu ki, bu kısım halihazırda benim futbol düşüncemin zaten büyük bir bölümünü teşkil ediyorken efsane teknik adamların öğrencisi olan ve şu vakitte durdurulamaz bir takıma dönüşen Barcelona’nın yaşadığı peri masalının mutfağında olan birinin ülkemizdeki varlığından futbola dair heyecan duymamak mümkün değil. Rijkaard’ın Galatasaray’da yapacağı bir akıl-düşünce devrimi olabilir; ama bu 3 ayda, 6 ayda, hatta 1 yılda olmaz. Ocak’tan sonra, biraz tolerans ile belki Mart’ta "Rijkaard’ın takımı" sıfatı kullanılabilir.


15- Noat SamisA’dan bahsetmek istiyorum biraz. Ne zamandan beri var Noat SamisA, kurarken amacınız, hayaliniz neydi ve şimdi o hayalin neresinde blog?

Noat SamisA; Bu isim altında 2007 Haziran ayından bu yana bir arşiv mevcut, fakat blog konseptindeki yazıların geçmişi 2006 Nisan ayına dayanıyor. Kurarken konuşamadıklarımı yazmak dışında hiçbir amacım yoktu ve başlangıçta pek çok kişinin ilham kaynağı olan Aceto Blog’u bilmiyordum. Sanırım diğer başı çeken bloglar ile tanışmam da başlangıçtan 3-4 ay sonraya rastlar. Zamanla ülkede eksik olan futbol literatürü arşivine katkı gibi bir misyona sahip oldu blog, ama ben hala bir maç yazısını oluşturma safhasında maçı tekrar yaşıyor olmanın zevkini en tepeye koyuyorum. Bloga dair bir hayalim varsa eğer, bu da 20 yıl sonra bir futbolseverin (veya benim) X ile Y arasında oynanan geçmiş zamandan bir futbol maçını benim yazdığım maç yazısını okuyunca zihninde canlandırabilmesidir.


16- Son olarak da Sportif Cümleler. İyi yada kötü eleştirilerinizi alabilir miyiz blogumuzla ilgili?

Noat SamisA; Heyecanınızı kaybetmediğiniz ve bu gönül işini önceliklerinizin ön sırasına koymadığınız müddetçe yazmak iyidir, eleştirisi olmaz. Selamlar...
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir