Dunga'nın ne olursa olsun vazgeçemediği iki futbolcu var. Biri Robinho, diğeri ise Elano. Bu iki futbolcuyu en kötü oldukları dönemde bile kadroya almıştır. Hatta bu futbolcuların da kariyerlerine yön vermesinde önemli bir etkisi vardır. Elano, Manchester City'de oynayamadığı dönemde transfer olmasını söylemiş ve o da Galatasaray yolunu tuttu. Robinho'nun da aynı şekilde Manchester City ile yaşadığı sorunları görünce, Robinho'ya da hemen bir telkinde bulunmuş ve o da Santos'a geri dönmüştür. Gerçi Robinho bu, ne zaman ne yapacağı belli olmaz. Santos'da oynar Real Madrid'e gideceğim der, oradan önce Chelsea ile anlaşır sonra City'e gider, sonrasında da ülkesine döner. Şimdi bu kupa geçince, yeniden Avrupa yollarına düşecektir. Benim değinmek istediğim nokta ise bu ikilinin arkadaşlığı. Arkadaşlıkları Santos'da şampiyonluk yaşadığı kadrodan geliyor. Robinho, Elano, Diego falan hepsi aynı takımdaydı ve beraber iyi işler yaptılar. Sonrasında ise bütün futbolcular Avrupa'ya dağıldı ama Elano & Robinho arkadaşlığı her zaman üst noktada kaldı. Elano'yu ben daha aklı selim bir futbolcu olarak biliyorum. Düzgün aile yaşantısı olan, fazla hareketli olmayan ve kökenlerinden gelen Alman havasıyla hareket ediyor. Robinho ise daha hareketli, samba rüzgarlarının üzerinde estirdiği fırtınayla hareket ediyor. Ama bu ikili tencere kapak misali birbirini tamamlıyor ve Dunga'da bu ikiliden vazgeçmiyor.
Büyük Britanya, futbol hariç bütün branşlarda ortak hareket ediyor. Futbolda ise İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda kendi başlarına mücadele ediyorlar. Bu durum da doğal olarak İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda'yı daha güçsüz kılabiliyor. Gerçi İskoçya'nın 98 Dünya Kupası'na katıldığını hatırlıyorum ama Galler, sanırım hiçbir Dünya Kupası'na katılamadı. Ya da katıldı da o zamanlar Giggs bu kadronun içerisinde yoktu. Böyle bir efsanenin hayatında hiç Dünya Kupası'na katılmamış olması gerçekten çok vahim bir durum. Gerçi Giggs, Galler'de oynayarak en doğrusunu yapıyor, böylesi İngiltere ile 10 tane Dünya Kupası'nda oynamaktan daha kıymetli ama yine de Giggs'i bu arenada görmek güzel olurdu. Zamanında Ferguson, İngiltere U-21 Teknik Direktörü Lawrie McMenemy'ye ısrarla Giggs'i takıma almasını söylemişti ama McMemey, Giggs'ı kadroya almadı. Giggs de bu sebeple yoluna Galler ile devam etti. Sonrasında ise İngiltere sol açık sıkıntısı çekerken elendikleri kupaları seyreden tüm İngilizler'in ortak fikri Giggs'in takımda olması durumunda İngiltere'nin müthiş bir takım olacağı ve kupa kaldırmaya başlayacağı yönünde oldu ama iş işten geçti. Düşünün Giggs'li bir İngiltere'yi. Acaba yıllardır sürekli favori olarak girdikleri ama kazanamadıkları kupalarda Giggs olsaydı durum değişir miydi?
Katı Almanya disiplinin son yıllarda yıkıldığının en büyük göstergesini Dünya Kupası kadrolarına baktığımızda söyleyebiliriz. Çünkü çoğu futbolcunun uyruğu farklı ve bu da bazı sorunları beraberinde getiriyor. Franz Beckenbauer de bu konuda tartışma yarattı. Çünkü diğer uyruklu futbolcular Milli marşlar sırasında Almanya Milli Marşını okumuyorlar. Bu durum da Beckenbauer'i oldukça kızdırmış durumda. Çünkü kendisi katı Almanya disiplinin en zirvede olduğu dönemlerden kalma bir isim. Ama bu konu hakkında yapılacak birşey yok. Futbolcuların kararına saygı duymak zorundalar. Çünkü bu diğer uyruklu isimler Almanya'yı seçmiş olmasa bugün Almanya'nın favori olduğundan falan bahsedemeyiz. Bu futbolcular arasında da en önemli isim Mesut Özil gibi görünüyor. Çünkü Löw'ün sisteminin en kilit futbolcusu durumunda. Mesut ise bu Milli marş konusu hakkında ''O an bir taraftan maça konsantre oluyorum. Daha sonra milli marş söylenirken dua ediyorum. Arkadaşlarımın ve benim sağlığım ve şansım için dua ediyorum'' açıklamasında bulundu. İçimden keşke bu adam Türkiye'yi seçseydi demek geçiyor ama bu davranışlarını da gördükten sonra, bu adama büyük saygı duyuyorum.
Javier Zanetti ve Cambiasso yüzünden Maradona'ya kızgınım. Çünkü bu turnuvada olmayı en çok hak eden isimlerin başında gelen bu iki futbolcuyu Güney Afrika'da görmek isterdim. Bu ikilinin yokluğu Arjantin orta sahasını da bana göre güçsüz kılıyor. Forvet olarak Messi, Milito, Agüero ve Tevez gibi isimler çok iyi, hatta belki de tarihin en iyi hücum kombinasyonu kuruldu ama orta sahanın defansif yönünü, pis işlerini yapacak sadece Mascherano kaldı. Bu ortamda da Maradona'nın bütün ilgisini bu futbolcu üzerinde kurması çok doğal. Yani Allah korusun Mascherano'ya birşey olsa Arjantin'in fişi çekilmiş demektir. Ama kadroda Zanetti ve Cambiasso da olsa çok farklı bir Arjantin izleyeceğimizden emindim.
5 Haziran 2010 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder