
Galatasaray Spor Kulübü 2009-2010 sezonu bittiğinde futbol takımı hakkında bir karar aldı. “Küçülme” olarak sembolize edilebilecek bu karar; harcamaları kısmak ve yeni transferlerin kaynağını oluşturacak futbolcu satışını artırmak olarak özetlenmeli.Futbolda ne kadar çok para harcarsan o kadar çok kupa kazanırsın, denklemi yoktur. Bu nedenle de sürprizlere açıktır. Galatasaray daha az harcamayla kupa(lar) hedefini seçti. Üstelik futbolcu satışında İstanbul kulüpleri arasında son on yıldaki en iyi performansı sergileyerek! Harcadığınız para sizi direkt kupaya yönlendirmez, ancak belli bir sınıfın içerisinde tuttuğu da kesindir. Örneğin bütçenizi büyütüp doğru idare ederseniz, Şampiyonlar Ligi kategorisinde devamlılık yakalarsınız. Son 10 yılın Şampiyonlar Ligi yarı finallerindeki kulüplere bakmak bunu daha net anlatır! Şimdi Galatasaray’ın önünde böyle bir sınav var. Sıçrama yapmak için bir hamle yapıldı. Bu hamle sonraki ilerlemenin habercisi de olabilir, sıradanlaşma ve bir alt kategoriye düşmek de… Yerli transferlerin takım içerisindeki Türk oyuncu kimyasını değiştirmek ve kadroda yerli derinliği yaratması açısından olumlu olacağına inanıyorum. İlk on birde sakatlıklar dışında şimdilik zorlayacaklar gibi gözükmüyor. Yabancı transferinde de tercih edecekleri yeni üç ismin kalitesi, takımın şampiyonluk konusundaki şansını etkileyecektir.

Galatasaray'da kaleciden de orta saha kurgusundan da Rijkaard'ın ne kadar hatalı olup olmadığı meselesinden önce çok daha önemli bir sorun mevcut: Galatasaray'da futbol kararlarını alanlar arasında "Tosun Paşa" filmindeki Tellioğulları ve Seferoğulları arasındakini andıran, son derece gereksiz ve bir o kadar da zararlı bir çatışma var. Üstelik bu "aile içi" diye nitelendirecebileceğimiz çatışma yerine uzlaşma sağlanması gerekirken "aile dışı"ndan herkes bu çatışmaya taraf oluyor, böylece de Galatasaray'ın bu sezonki sorunları her geçen gün katmanlanarak çoğalıyor. Taraftarın fikri, görüşü birçok önemli karar sürecinde alınmıyor; taraftarı biraz olsun dinleme, taraftarla empati kurmaya çalışma nezaketi gösterilmiyor. Galiba taraftarın daha fazla bastırması ve kulüpteki kritik futbol kararlarının daha demokratik bir şekilde alınması gerekiyor. Kewell'ın geri dönüş sürecinde taraftarın oynadığı rol malum ancak Galatasaray'da futbol kararlarında bilgi-donanımına göre ekstra large etkisi olan bazı isimlerin Kewell'a ne kadar karşı çıktığını da unutamıyorum.
Herkesin Galatasaray'la ilgili olarak endişelenmeyi görev saydığı bir ortamda "Hayır, çekinecek birşey yok, herşey yolunda" demek pek akla uygun olmaz. Elbette ki Sarı Kırmızılı takım yeni sezona biraz sıkıntılı giriyor. Takımdaki eksik ve aksak noktalarla ilgili olarak konuşmak bana azap veriyor. Çünkü her yıl en az 8-10 adam alıyorsunuz ve birileri sürekli olarak şurası eksik burası eksik diye konuşuyor. Elbette ki bu sadece Galatasaray'la ilgili bir durum değil. Herhangi bir ekip o sezon 50 oyuncu da transfer etse, yine birileri çıkıp şurası eksik burası eksik diyebiliyor. Yani hiçbir takımın hiçbir durumda kadrosunun tamam olma şansı yok! O zaman bu konuda teknik adamın tavrı önem kazanıyor. Yıllardır özlemini duyduğum teknik adam tipi 'Transfere filan ihtiyacım yok. Kadromdaki 30 adamla gerekeni yaparım' diyebilecek olan birileri... Ne yazık ki henüz böyle birini görmedim. Belki bunu biraz değişik şekilde Yılmaz Vural söylüyor ama onu da kimse ciddiye almıyor... Sürekli transfer beklentisi elbette ki takıma zarar veriyor. Takım bütünlüğü ve birlikte hedefe doğru yürüme gibi çok önemli durumlar bir türlü oluşmuyor. Teknik adamla takım arasındaki güven bağı da zedeleniyor. Takımda yaklaşık 30 adam varken teknik adamın ancak yeni transferlerle başarılı olabileceğini söylemesi, bu oyuncuları bir bakıma bitiriyor! Ondan sonra da aynı adamlarla başarılı olmak istiyorsunuz. Elbette ki her takımın sahici eksikleri de vardır ve bunlar için tranhsfer yapılır. Ancak bizdeki gibi düpedüz hastalığa dönüşmüş olan transfer anlayışıyla başarıya ulaşmak pek akla uygun bir durum değildir. Görünenin ve söylenenin tersine, Galatasaray'ın en büyük sıkıntısı yapılmayan transferler değil, bununla ilgili beklentinin bir türlü gündemden kalkmayışıdır.

Takim, gecen senelerin aksine sezona yildiz transfersizlikten kaynakli umut vermeyen bir görüntü ile start veriyor. Orta sahasizliktan ve cesitli sorunlardan ziyade teknik adamin artan Türkiye Süper Ligi tecrübesi nedeniyle en azindan gecen sezona göre daha iyi bir takim performansi sergilenecegini düsünüyorum ve fakat bunun yani sira Rijkaard'in kredisi de gecmise göre azalmis durumda. Öngörü varolan kadroya göre yapilsa da iki önemli sakatlik gecmis yillarda oldugu gibi her seyi alt-üst edebilir. Sistemin kilit noktasinin uyum oldugu yerde sakatliklarin belirleyici bir unsur olmasi nedeniyle biraz da basari oyuncu grubunun saglik durumuna da endekslenmis durumda. Galatasaray yönetimi olasi problemlerine pratik cözümler üretebilecek tecrübeye ulasabilecek sabri teknik adamina gösterirse basari kacinilmaz olarak gelecektir. Ben her seye ragmen fazlasiyla umutluyum.
en azından bize küçülüyoruz desinler razıyım. geçen sene işkembeden salla 3 kupa alıcaz de, bu sene 2012 uefa kriteri de. adama sormazlar mı o kriter geçen sene yok muydu? o zaman niye o kadar transfer yaptın. ayrıca bonservis ödemek istemiyorsan sözleşmesi biten oyuncular ile anlaşırsın o kadar zor bir şey olmasa gerek rijkaard gibi de bir hocan var ise. guti örneği ülkemizde duruyor. şu anda da ismi ilk aklıma gelen gallas ve hildebrand gibi isimler var ki bu adamlar gelse direk takıma monte olurlar ve çok büyük eksikleri giderirler. bizimkiler ise iş bilmezliklerini başka sorunlar ile örtbas etmeye çalışıyorlar ama aklı başında taraftar bunu yemez artık.
YanıtlaSilGS ölçütünde bir kulüp için küçülme müçülme sözkonusu bile olamaz! Şampiyonlar Ligi'ne adım atışın 15 milyon € ettiği bir futbol dünyasından bahsediyoruz sonuçta! Sen katılamazsan 2-3 sene ve rakibin katılırsa sana atacağı fark 50 milyon € ederki sen bu arada 3 tane süperstar futbolcu yetiştirsen bile (ki 3 senede mümkün değil) kapatamazsın farkı! Scouting filan palavra; en azından kısa vadede. Sen kuracan ekibini 2 senede öttürecen; oh ne kolay hayat? Başkası düşünemiyordu bunu? Ulan adamlar 20 senedir uğraşıyor altyapı diye scouting diye. hem de onca paraları, disiplinleri, düzenleri ile. Yok kardeşim nasıl olursa olsun GS takımı ilk ikiye oynamak zorundadır bu ekonomik ortamda; borçlanır mı, satar mı bilemem...
YanıtlaSilsorun yönetimde,yani futbolun yönetilmesinde yada yönetilememesinde.ne rıjkaard ne skibbe deydi sorun bu kadar sağlıksız bi ortamda onlar nasıl rahat kafayla maçlara kanalize etsinler ki kendilerini?nasıl oyuncular üzerinde otorite ve güven ortamı yaratmaya çalışsınlar ki?yönetim değişmeli.mali anlamda ne vermiş olurlarsa olsunlar tarih bu kadar seviyesiz ve koskoca gs kulübünü holding zannedip birbiri arkasından kuyular kazmaktan usanmayan bu yönetimi en utanç verici şekillerde yazacak.mali anlamda ne katmış olursa olsunlar.rıjkaardla olmayacağını bu kadronun hocasının rıjkaard olmayacağını onlar da biliyor ve şuan birikmekte olan taraftar isyanının bastırılmasında kullanılacak ilk kurban teknik adam olacak.şu gün rıjkaardın yerine kimin geçeceğinin hesaplanmadığına beni kimse inandıramaz.30 ağustosa kadar süreleri var messiyi mi getirirler(ki o bile şu takımı kaldıramaz ayağa sorun taktik değil sorun kafada çünkü) topluca istifa edip çekip giderler mi kararlarını versinler yoksa bu 3 sene boyunca yaptıkları adnan polatın biletinin tek hamlede kesilmesi için yeter de artar bile...
YanıtlaSil"...Galatasaray daha az harcamayla kupa(lar) hedefini seçti..."
YanıtlaSilÇOK DOĞRU... ANALİZE KATILIYORUM.YUKARIDAKİ CÜMLE DE BU SEZON TARAFTARLARI NEYİN(LERİN) BEKLEDİĞİNİ AÇIKLIYOR.MUHTEMELEN BU HEDEFE ULAŞILAMAYACAK.BURADA BİR TERCİH YAPILDIĞI ANLAŞILIYOR.BUNUN SONUÇUNDA NELER OLACAK HEP BERABER GÖRECEĞİZ...
BENCE YÖNETİM BAŞARISI HER İKİSİNİ DE BİRLİKTE (MALİ-SPORTİF)GÖTÜREBİLMEKTEDİR.BURADA BİR SEÇİM VAR VE TEKRAR AYAĞA KALKMAK PEK DE ÖYLE KOLAY OLABİLECEK BASİT BİR SEY DEĞİL.EN AZINDAN ÖYLE OLMADIĞINI GEÇMİŞE BAKARAK ÖĞRENDİK..BİLİYORUZ