28 Eylül 2010 Salı

Elano Gider, Kalan Sağ Misimovic'tir

Ülkemizde 10 numarayla da olmaz ama 10 numarasız da olmaz gibi bir durum var. Bunun en yakın örneğini Alex ile yaşıyoruz. Attığı gol ve asist bakımından anıtı dikilecek kıvamda olan bu futbolcu takımınında en çok konuşulan isimlerinden birisi. Konuşulan konu ise attığı gollerden ziyade, takımın ona ihtiyacı olup olmadığına yönelik. Özellikle de Aykut Kocaman göreve geldikten sonra bu konuyu sıklıkla tartışıyoruz ama son oynanan Kasımpaşa maçında gördüğümüz Alex hala bu takımın çok önemli bir parçası. Elbette yapılanma olacak ve Alex'in de vadesi bir noktada dolacak ama benim düşüncem bugünü yaşamak, Alex'in futbolundan keyif almak.

Konuyu Galatasaray'a bağlarsak, Hagi'den bu yana yakıla bir 10 numara arayışımız var. Felipe geldi, Lincoln dedik, en son Elano dedik ama sonuçlar genellikle hüsran oldu. Şunu da ekleyelim, Rijkaard'ın geçtiğimiz sezon takıma aşılamaya çalıştığı 4-3-3'de 10 numara tarzında bir futbolcuya ne kadar ihtiyaç var? Sonuçta orta sahada oyunun iki yönünü oynamasını beklediğin futbolcularla oynaman gerekiyor ve ülkemizi tercih eden 10 numaraların ise savunma yönleri neredeyse hiç yok. Yani 4-3-3 oynayarak yoluna devam ediyorsan bu futbolculara takımda yer bulamıyorsun, en yakın örneğini Elano da gördük. Savunma özelliği fazla yok, mücadele gücü düşük ve bir de buna isteksik, ruhsuz, mutsuz bir futbol eklenince Elano'dan verim alamadık diyebilirim. Zaten geçtiğimiz sezon Arda, Mustafa Sarp ve Ayhan üçlüsüyle öyle ya da böyle bir şekilde yoluna devam ediyorken, bu çarkı bozmanın daha fazla güçleneyim derken dengeleri kırmanın fazla alemi yoktu. Belki 4-2-3-1 oynasak Elano daha verimli olabilirdi, bu tür sistem tartışmalarını sürekli yapıyoruz ama geçtiğimiz sezonu kayıp geçirmek ve yaz döneminde sürekli transferle anılmak bu sezona mutsuz girmeyi ve beraberinde hangi sistemde olursa olsun, isterse bütün takım Elano'ya çalışsın iyi futbol getirmiyor.

4-3-3'ü oynamak için de oyunun iki yönüne hakim futbolcularla yola devam edilmeli. Lorik Cana dışında da bu tarzda bir futbolcumuz yok ve transferde de hamle yapılmadığından 4-2-3-1'e dönüş biraz da mecburen oldu. Hatta Rijkaard geçmişten gelen bütün öğretilerini de bir kenara itti diyebilirim ama takımın felsefesi yine aynı. Kanatlardan hızlı çıkmak istiyor, sürekli pas trafiği içerisinde ve pas trafiği ile oyunun kontrolünü ele almak temel hedef. Böyle bir organizasyon kurunca da iyi bir 10 numaraya ihtiyaç var. Bu role başka sebeplerden ötürü Elano'nun soyunamayacağı ortada, Arda Turan'ın da bu saatten sonra 10 numara olarak oynayabilmesini ihtimal dışı görüyorum, o tren geçtiğimiz sezon kaçtı. Bu yüzden de iyi bir 10 numara transferi gerekti ve bunu gerçekleştirdik. Üstelik 1.5 yıldır konuştuğumuz box to box denilen futbolcu tarzını transfer etmeyerek bu 10 numara transferini gerçekleştirdik. Bu kısım oldukça önemli.

Misimovic, uyum aşamasında vef izik olarak çok yeterli değil eleştirilerini getirebiliriz. Her ne kadar bu coğrafyanın insanı olsa da kariyeri boyunca Almanya dışına çıkmamış bir futbolcu, üzerine de bu kadar büyük beklentiyi aldıktan sonra bir süre bocalar ama uyum sorununu aşarsa ve sağlam karakter örneği gösterirse mutlaka başarılı olur, sonuçta kalitesi bu yönde. Mesela Lincoln'ün burada uyum sorunu yaşadığını düşünmüyorum, üstelik bu konuda oldukça da başarılı oldu ama karakter dersinden sınıfta kalarak, Türkiye kariyeri başarısız geçti diyebilirim. Zamanında gelen Felipe de uyum sorununu aşamamıştı, aynı şekilde Elano da lüks bir transfer olduğundan onun için eleştiriler farklı boyutlara gitti. Onun hedefleri, amaçları başkaydı ve Avrupa arenasının ben Elano'ya göre olduğunu düşünmüyorum.

Gaziantepspor ve Bucaspor karşısında oynanan maçları Misimovic için değerlendirmeye almıyorum. Takım olarak belki çok iyi değildik ama yeni sisteme geçişin ve bu sistemde Misimovic'in büyük öneminin oluşu farktörleri var. Uyum sorunu, fizik yetersizlik falan derken de Misimovic etkisiz bir maç çıkardı ve doğal olarak hücum organizasyonları yetersiz kalarak kısır bir Galatasaray izledik. İstanbul BŞB karşısında ise daha tempolu bir takım izledik ve bu futbolda Baros'un rolünün önemi büyük. Maçın son 20 dakikasında ise Baros oyundan çıktıktan sonra Kewell'ın santrafora geçmesi falan derken hücumda kim tıp tutacak sorusu kafamda oluştu. Rakip o dakikalarda hızlı geliyor ve savunmaya kapanarak rakibi yavaşlatmanın imkanı yok. Misimovic ise o dakikadan sonra ortaya çıktı, hücumları organize etti, topu rakip sahada tuttu ve paslarıyla kontralar yarattı, üstelik kendisi de iki pozisyonun içerisine girdi. İşte böyle bir Misimovic bizim beklentimizi oluşturuyor. Bunu bütün maça yaydığında ve Arda Turan'ın dönüşüyle beraber yükünün azalacağını düşündüğümüzde Misimovic'in gerçek değerini görebiliriz. Ben başarılı olacağını düşünüyorum, efsane olur mu onu zaman gösterir. Ama bu sezon şampiyonluk yarışında çok kilit bir rol üstlenecek, bunu şimdiden görebiliyoruz.

Yine de bir futbolcuya bu kadar bağlı bir sistem oluşturmak ne kadar doğru bilemiyorum. Gerekli alternatifleri mutlaka oluşturmak lazım, bunun acısını geçtiğimiz sezon Baros sakatlandığında yaşadık, hatta Karabükspor karşısında da yine yaşayabiliriz. Bu yüzden bütün sistemi Misimovic'in üstüne yıkmadan, gerek saha içerisinde gerekse saha kenarında doğru alternatiflerle bu sistemi yürütmek lazım. Bu konuya da yarın değinelim...

1 yorum:

  1. Tek oyuncuya bağlı olmamak..
    Evet..
    Şimdiki Baros'un durumunu Hagi'de de yaşıyorduk fakat Misi o klasmana girmez diye düşünüyorum. Hagi zamanında takımda ona en yakın kalitedeki oyuncu bile bir iki gömlek aşağıdaydı :)
    Şimdi Arda Kewell Elano(?) var.

    Bakalım 9.haftada bir frikik bekliyoruz kendisinden...

    YanıtlaSil

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir