Galatasaray forması giymiş bazı yabancıların bıraktığı izlenimleri hala yaşıyoruz ama ilk zamanlar biraz daha sancılı geçen bir süreçti. Hagi ve Popescu'nun ardından hemen bu tarzda futbolcu arayışı başladı ve geneli de başarısızlıkla sonuçlandı. Mesela Felipe ve Almaguer örnekleri. Felipe'den iyi bir 10 numara yaratamadığımız gibi, Almaguer'de de iyi bir stoper bulamadık. Hatta Almaguer'i nereden bulduk, kim önerdi hepsi muamma. Bülent Korkmaz & Emre Aşık ikilisinin iyi gittiği zamanlarda farklı bir arayışa yönelmek, yeniden Popescu tarzında bir futbolcu rüzgarına kapılmak çok yanlış bir mantık olmuştur. Nitekim Almaguer de gösteremedikleriyle hatırladığımızda kendimizi iyi hissetmediğimiz futbolcuların başında geliyor.
Tabii Almaguer'den sonra da çıtayı biraz daha yükseltip, giriştiğimiz Abel Xavier macerası var. Onu da ayrı bir yazıda anlatırız, çünkü hikayesi oldukça ilginç ama kısaca geçersek yine defanstan iyi top yapalım sevdasıyla transfer ettiğimiz bir futbolcu oldu. Kendisi ilginç imajıyla çok sevildi, kendisi de ülkemizi çok sevdi, bütün bunlar kötü futbolunu da gölgeledi ama işler iyi gitmediğinden bu evlilikte sadece yarım sezon sürdü ama Fatih Terim, defanstan iyi top yapan stoper sevdasından asla vazgeçmedi. Vazgeçtiği zamanlar aslında Milli Takım'a dayanıyor, Gökhan Zan & Servet Çetin ikilisi ile yola devam ettiği zamanlara kadar. Galatasaray kariyerine baktığımızda ise sürekli bu tip bir futbolcu arayışına girdi ve son halka da Frank De Boer oldu. Almaguer, Abel Xavier derken çıtayı zirveye taşıdık ve Frank De Boer gibi bir futbolcuyu takıma getirdik.
Frank De Boer'in kariyerini anlatmaya gerek yok, kendisi Dünya tarihinin gördüğü en büyük defans oyuncularından biri. Ayrıca kazanmadığı başarının da olmadığı gibi, yıllarca da Hollanda, Ajax ve Barcelona gibi takımların kaptanlığını yaptı. Bugün Dünya futbolunun en çok saygı duyduğu futbolculardan birisi durumunda ama bize transfer olduğu dönemde oldukça tartışılır. Kendisi Galatasaray'a transfer olduğunda 33 yaşındaydı ve bu hamleyi günümüzle karşılaştırdığımızda Beşiktaş'ın Guti hamlesiyle benzeştirebiliriz. Ama fark şu oldu, Guti iyi bir yapılanmanın üzerine geldi ama aynı durum Frank De Boer için geçersizdi. Galatasaray tarihinin en kötü dönemlerinden birisinde transfer oldu ve takımda kaldığı yarım sezonda da istediklerini pek fazla göstemedi. Bülent Korkmaz'la ikisinin yaşları da oldukça fazlaydı, defans hattı da yaşlı ve ağır kaldı. Frank De Boer'in de Barcelona'dan ayrılma sebebi biraz buydu, son zamanlarında oldukça fazla hatalar yapmaya başlamış, yaş ilerledikçe de iyice ağır bir görüntüye kavuştu. Durum bu olunca da, zaten kötü bir yapılanması olan Galatasaray forması altında çok kötü bir dönem geçirdi.
Galatasaray'dan sonra ise sezonu Rangers'da tamamladı ve üç yıl kadar da Arap yarımadasında çoğu akranı gibi boy gösterdi. Şimdilerde ise teknik direktörlük yapıyor, belki ileride önemli bir noktaya gelebilir. Bizim açımızdan ise önemi, ne olursa olsun, her ne kadar kötü bir sezon yaşarsa yaşasın Hollanda Milli Takım'ının Van Der Sar'dan sonra en çok forma giyen ve yıllarca kaptanlığını yapmış bir futbolcuyu transfer etmemiz olmuştu. Bu transfer o zamanlarda bu kadar büyük yankı yapmadı ama günümüzde bu tip bir futbolcu transfer olsa Guti misali üzerinde çok dururduk. Frank De Boer'e yönelik hatırlamak istediğim güzel şeyler ise, Beşiktaş deplasmanında oynadığı iyi futbol ve Sebat maçında attığı frikik golü olacak. Bunun dışında iyi bir tane maçına rastlamak zor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Kendi kalesine attığı gollerle hatırlıyorum.
YanıtlaSilMilli takımda ise kullandığı penaltılarla hatırlıyorum.