23 Mart 2011 Çarşamba

Hanri Gibi #2

Yeni bir yazıya başlayalım. Aslında haftanın ortası olarak belirlemiştik bu yazıları Burak’la fakat tam bu iş oldu dediğimiz anda bir iş fırsatı geldi önüme ve ben balıklama atladım uzun süredir işi olmayan biri olarak. Bu yüzden gün konusunda biraz sıkıntı yaşıyoruz. Özür dilerim herkesten. Artık izin günlerimde yazacağımızı ve bunun belirli bir gün olmadığını üzülerek söylemek zorundayım. Her hafta bir yazı gene olacak ama tarihi belli değil maalesef. Tekrar özür dileyerek bu haftaya bir bakalım;

En son Cuma günü bir derbi ne zaman oldu veya daha önce oldu mu inanın bilmiyorum. Ne kadar yoğun çalışılırsa çalışılsın derbi kafadan çıkmıyor. İşten koşa koşa çıkıp maça yetiştim. Aslında hakikaten güzel oynayan, fakat (yine) telaşına yenik düşen bir Galatasaray izledik. Maça gayet iyi başladık oysa ki. Özellikle taraftarın desteğiyle Fenerbahçe bir an ne olduğunu anlayamadı. Üstüne Kazım’ın çok güzel şutuyla golü bulunca ve sahadaki iyi oyun devam edince kazanabileceğimizi düşündüm açıkçası. Fakat gol kaçırdıkça Galatasaray, içimden bu olsun bu olsun dedim doğrusu. Zira Galatasaray maalesef çok kırılgan bir takım. Yapılanmalardaki en büyük problem budur zaten. Özellikle Galatasaray gibi yapılanmayı eline yüzüne bulaştıran bir takımın önündeki aşması gereken en büyük engel bu özgüvendir. Sürekli ayarlarıyla oynanmış, sürekli farklı stil hocalarla çalışmış bir takımdan bahsettiğimizi unutmamamız lazım. Maçtan evvel bu konuya değinmek istiyorum.

Galatasaray Gerets’li dönemden sonra bir yapılanmaya, doğru bir zamanlamayla gitti. Kalli’nin gelişi, alınan oyuncular, gönderilen eski yüzler vs. Hakikaten doğru bir iş başlangıcıydı. Yepyeni bir takımın başına Kalli gibi omurga yapan bir tecrübeliyi getirmek doğru bir karardı. Ayrıca Anadolu’dan gelenler, gurbetçi oyuncular ve yeni yabancıları bir arada tutmak için tecrübelilerin takımda bırakılması da güzel bir karardı. Zaten o takım Hakan Şükür ve Hasan Şaş’ın büyük emekleriyle şampiyon oldu. Zira Kalli gittikten sonra bu tip adamlar ortalığı yumuşatıp, takımı amaca konsantre edebilecek tecrübeye sahiptirler. İşin yanlış tarafı buradan sonra zaten. Önce Hakan Şükür gönderildi ki bana göre en kötü bir yarım sene dahi takımda kalmalıydı. Hakan Şükür şu an çok çok fazla gereksiz konuşmalar yapsa da saha içindeki ve Florya’daki karakteriyle bu takımı bir arada tutabilecek adamlardan biriydi. Bu değişen karaktere ve takıma bir adet Hakan Şükür lazımdı. Fakat Hasan Şaş tercihi yapıldı. Hasan iyi bir emektar olsa da pek bu konularda başarılı olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Nitekim öyle oldu. Tabii ki yönetimin saçmasapan hareketleri en büyük paya sahip şu an ki durumdan.

Kalli’nin gelişi takıma yeni bir omurga kazandırmıştı. Güzel bir tercihle oyun stili belirlendi. Skibbe takıma getirildi, 4-2-3-1 monte edildi. Galatasaray Benfica, Olympiakos, Bordeaux gibi deplasmanlarda müthiş oyunlar oynayarak, topu rakibe göstermeyerek sonuçlar çıkarmayı bile başardı. Lig tabii ki bu stil oyuna pek müsait değil. Ligimizde bir çok takım önde baskı yaparak, alan kapatma işine pek başvurmayarak bu sistemi çökertebiliyor. He bunun üstesinden nasıl gelirsin? Sabırla. Skibbe’ye o sabrı göstermedik. Olabilir. Skibbe isim olarak da çok tartışılan bir teknik direktördü zaten. Yani gönderilebilir bir hoca. Bu bir seçimdir. Fakat Skibbe’yi gönderip Bülent Korkmaz’ı, yani tamamen farklı stilde bir hocayı getirmek yapılanmanın altından bir taşı çekmek demektir. Nitekim önce UEFA gitti, daha sonra lig gitti. Bülent Korkmaz bunlara rağmen takımda bırakılsaydı çekilen taş yerine konmuş olacaktı. Fakat o da olmadı. Bir taş daha çekilip Rijkaard getirildi. Rijkaard’ı getirmek demek yapılan kuleyi yıkıp, tekrar yapmak demek. Bu da zaman, sabır gerektirir. Skibbe’yle pas yapmaya alışan takım Rijkaard ile lige de iyi başladı. UEFA’da çok güzel sonuçlar aldı ki o sene kupayı alan Atletico Madrid’e hakemlerin büyük katkısıyla elendi. Yani her şeye rağmen iyi bir başlangıç oldu. Şimdi ne yapılmalıydı? Keita’lı, Elano’lu, Kewell’lı, Baros’lu kadroya doğru ve güzel yerli eklemeleri ve eksik yerlere yabancı takviyesi. Peki ne yapıldı? Eldeki maç kazandıran adamlar yollandı. Sistemde bariz şekilde sırıtan, oynayamayacağı belli olan adamlar takımda kaldı. Üstelik yerli kalitesi bile bir kademe aşağı çekildi. Haliyle Rijkaard için saha sonuçları değişmedi. Oysa ki çok değil 3-4 nokta atışla takım bir kademe üste çıkacaktı. 3-4 ismin gönderilmesiyle de kadrodaki işe yaramaz kambur ortadan kalkacaktı.

Ama biz yeniden yıkıp, yapmayı tercih ettik ve Rijkaard gitti. Yine farklı bir stilin hocası geldi; Hagi. Zaten gerekli sabır gösterilmedi. Kendi de hatalar yaptı. Bugüne gelindi. Fakat bugün bile taraftarlar yıkıp, yeniden yapmayı istiyor. Haklılar mı? Evet. Zira eldeki takım maalesef kurtarılamayacak şekilde dağıldı. Bu takımın şu an ne özgüveni var, ne şuuru. Neredeyse her sene iki kere bambaşka stilde çalışan teknik direktörler geldi başlarına. Sürekli farklı bir şey istendi. Yani teknik anlamda da sürekli bir yıkım ve inşa yaşadı futbolcular. A hocası ayağa pas isterken, B hocası daha uzun mesafe pasları tercih etti. A hocası alan kapatın derken, B hocası adama yapışın dedi. Bugün çok kızılan, benim de çok kızdığım adamların aslında tek günahı bu takıma gelmeleri. Barış mesela. Mükemmel bir adam değil. Fakat çöp bir adam hiç değil. Bir sürü isim daha var böyle mundar ettiğimiz.

Şimdi herkes çaresiz durumda. Çünkü bu işin sonu yok. Herkes bunu biliyor. Şimdi yapılması gereken maalesef neredeyse tüm takımı dağıtmak. Çünkü 3 sene gibi kısa bir sürede yüzler inanılmaz eskitildi. Kişiliği bozuldu tüm takımın. Bu takımın düzelmesine ben kendi adıma pek imkan olduğunu düşünmüyorum. 7-8 oyuncu harici tüm takımın dağıtılması şart. Ayrıca asıl olarak tüm yönetimin dağıtılması ve hiçbirine bu kulüp içinde bir daha görev verilmemesi şart. Zira bir süreç ancak bu kadar piç edilebilirdi. Galatasaray bugün ligin orta sırasındaysa bunun suçu Rijkaard’da, Hagi’de değil. Bunun suçu iş bilmeyen adamlardadır. Mahvedilmiş bir takım var şu an ortada. İnanın herkes günah keçisi. Kewell’dan, Baros’a, Arda’dan, Sarp’a kadar tüm takımda hain arıyor taraftar. Ben de aradım. Hatta Servet ve Ayhan bana göre takımda olmaması gereken ilk 2 adamdan biridir. Ama iyi düşününce oyuncular inanın en az kabahate sahip kişiler. Teknik direktörler de öyle. Hepsi birer kurban durumunda şu an.

Neyse. Çok az da maçtan bahsedelim;

Yazının başında da belirttiğim gibi Galatasaray bu sene, son 3 senedeki yönetim hatalarının bir getirisi olarak çok puan kaybetti. Tıpkı bu maç gibi. İlk 10 dakikada bulunan gol, iki devrede de kaçan goller, iyi savunma vs. Fakat rakibe tek pozisyon verilmiş maçta 2 gol yiyerek yenilmeyi başaran bir takım var elimizde.

Bu Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki farktır işte. Fenerbahçe bir 30 dakika hariç sürekli sakin kalıp hiç taviz vermezken oyunundan, Galatasaray dakika ilerledikçe telaş yaptı. Telaş yaptıkça son pası atamadı, son vuruşu yapamadı. Golleri kaçırdı ve Fenerbahçe klasik bir duran top golü ile önce beraberliği buldu. Daha sonra Alex’in harika vuruşuyla mağlup oldu. Bu maçı inanın Fenerbahçe kazanmadı. Galatasaray kendi elleriyle maçı verdi. Taraftardaki çaresizlikten kastım bu. Zira Galatasaray’ın bu sene çok kötü oynadığı maçlar oldu tabii ki fakat Galatasaray çok iyi oynadığı neredeyse tüm maçlarda puan kaybetti. Bu durumun hocayla, oyuncuyla çok çok az alakası var. Bu tamamen özgüven eksikliği. Kendine güveni olmayan bir takımın çektiği şuttan, attığı pastan ne hayır gelir ki? O değil sürekli telaş yapan bir insan ne kadar başarılı olabilir ki? Her şeyi kusursuz uygularsınız, işinizi dosyalarken kağıdı yırtabilirsiniz mesela. Aynı tip örnekler bunlar.

Galatasaray için son 8 maçın manası yok artık. Şu saatten sonra yapılması gereken artık kalacak 7-8 oyuncu dışındakilere pek şans vermeyerek, A2’deki oyuncuları sahaya sürmek gerekiyor ki sene sonuna kadar yeni Arda’lar, Sabri’ler bulma umudumuz olsun. Taraftar için yeni yüzler görme fırsatı olsun.

Yani en azından bir hedef yaratılsın ki şu 8 maç izlemeye değer olsun.

Yazı: Anıl Tatar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir