16 Haziran 2012 Cumartesi

Ibra ve Egoları / Euro2012 Günlüğü #7

Ibrahimoviç gibi bir kudrete sahip olmak mı olmamak mı, İsveç adına bütün mesele bu aslında. Tüm felsefesi, mücadele ve takım oyunu üzerine kurulu olan bu takımın Ibrahimoviç gibi bir kozu var. Dünya'nın en özel ve farklı futbolcularından biri. Ama iş Milli Takım'a geldiğinde, futbolcunun ismi oynadığı takımın önüne geçmeye başladığı anlarda iş değişiyor. Futbol ego sahibiyse, o ego sadece futbolcuyu değil, takımını da alıp başka diyarlara götürüyor çünkü o futbolcu sahada olduğu sürece takım ona odaklı oynuyor ve kimse bu duruma karşı çıkamıyor.

Portekiz'de de Cristiano Ronaldo'nun buna benzer bir sorunu var ama takımı kaliteli ve onu bir yere kadar taşıyabiliyorlar. İsveç ve Ibrahimoviç arası ise uçurum. Şu maçta 2-1 öne geçiyor İsveç, müthiş bir geri dönüş gösteriyor ve tüm futbolcuların yüzünde o hırs ifadesi. İsveç'i özel kılan tüm özelliklerin ön plana çıkmaya başladığı dakikalar ama 2-1'den sonra Ibrahimoviç'in ortaya çıkan egoları ve sürekli oyuna kendisinin etki etmek istemesi derken takımın tüm işleyişi bozuluyor ve bundan fırsat bilen İngiltere bir anda uyanıp skoru 3-2'e taşıyor.

Bu durumda da elenmeyi İsveç hak etmedi diyoruz doğal olarak, Ibrahimoviç hak etti. Takımın kaptanı ama kaptanlıkla alakası olmayan bir isim, kendinin kaptanı Ibrahimoviç. Maç 2-1'e gelene kadar aldığı sorumluluklar, takımını sırtlaması güzel, hatta İsveç uyandığında onun da suratında oluşan hırs efekti ama ortaya çıkan egolar tüm takımın emeğine mani oluyor. Sırf Ibra bir gol attıktan sonra, vay be ne gol oldu dedirtmek adına.

Elmander çabuk dönecek, son maçta da oynamasın ve sakatlık derdinden uzaklarda bu turnuva onun adına bitmiş olsun, yine kazanan Galatasaray olur, orası ayrı.

Bu turnuvada bir özelliğim var aslında, kime iyi desem bir anda o iyiyi kötüye dönüştürüyorum. İngiltere'nin de savunmasını övüyordum ilk yarıda ve takıma Welbeck'in yerine Rooney katılınca da hücumun da beklenen kaliteye ulaşacağını ve İngiltere'nin ''o sene bu sene mi?'' söyleminin gerçek olabileceğini düşünüyordum. Yine olabilir, orası ayrı ama maçın 2-1'e gelmesi onlar adına çok büyük bir şok. İki maçtır istedikleri skoru almak için çok doğru bir felsefe uyguladıklarını ve savunma hatlarının doğru işler yaptıklarından bahsediyorduk ama İngiltere savunması da her an sıkıntıya düşebilir.

Yine de onlar adına ikinci yarıda 2-1'den 3-2'e dönüş yapmak önemli bir mesaj. Walcott'un oyuna gitmesi İngiltere hücumunun tüm seyrini değiştirdi ve bir anda hareket geldi takıma. O ana kadar Carroll'a uzun top at gerisine karışma derken bir anda ayağa oynayan, kanatlara yayılan ve hız kazanan İngiltere'yi gördük. Durum böyle olunca Welbeck de hareketlendi ve İngiltere'nin hücumu da daha etkili bir konuma ulaştı. Zaten İsveç savunması ayrı bir alem, stoperler onlar adına ağır halka ve hız karşısında da dağıldılar. Isakson'u saymıyorum bile, çuvala girse çuvalı deler o ama ısrarla da her transfer dönemi özellikle de bizim takımlarımızın gündemine gelir.

Mellberg adına üzgünüm, reyislikten mareşalliğe terfi ettiği bir maç olabilirdi ama İsveç yenilince haliyle o da yenik sayıldı. Attığı gollere bakarak bunu söylüyorum aslında, 2-1'den sonra Walcott sonrası o da dağıldı yoksa.

Fransa - Ukrayna maçını fazla izleyemedim, bu yüzden o maç hakkında tek bir yorumum olacak. Ruhunu kaybetmiş Malouda yerine Menez etkisi Fransa'yı kendine getirdi ve girdikleri pozisyonlara da bakarak rahat bir maç geçirdiklerini söyleyelim. Maç içerisinde Ukrayna'nın da etki ettiği anlar vardı ama Fransa galibiyeti fazlasıyla hak etti. Tabiat şartlarından çıkıp böyle bir futbol sergilemek ayrı bir nokta tabii...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir