30 Ocak 2014 Perşembe

Gençleşmeye Devam...



Oğuzhan Kayar transferi de açıklandı. Yine scout imzası olan bir hamle. Scout ekibi iyi çalışıyor ve Mancini de bu ekibe verilmesi gereken önemi veriyor. Bunun sonucunda da bu tip yerli, yabancı birçok hamleye şahit olup, Galatasaray'ın geleceği adına atılan adımlara şahit oluyoruz.

Oğuzhan Kayar, 18 yaşında, Manisaspor'un A2 takımında oynayan bir isim. Bu sezon sadece 4 maçta şans bulmuş ama böyle bir yeteneği bulup, keşfedilmek önemli.

Bildiğimiz özellikleri, teknik bir oyuncu, iyi bir sol ayağı var. Onun için antrenörü, Sergen Yalçın'dan sonra bu ülkenin gördüğü en iyi sol ayak olabilir diyor. 10 numara pozisyonunda, iyi bir potansiyel. Fazla da anlam yüklemeden, A2 formasıyla en azından bu yarım sezonda bol bol izleriz diyorum.

O değil de, stoper konusu biraz garipleşti. Olumsuz haberler geliyor sürekli ve Dany de bu gidişle takımda kalacak sanki. Yeni stoper transferine göre Dany'nin durumu şekillenecek gibi.


Bu fotoğraf ise hoşuma gitti, geldiği ilk gün Mancini ile mücadeleye giriyor Koray Günter...

Mancini'nin Verdiği Mesaj


Dany'nin dün oynanan maçta 11 başlaması, Mancini'nin yönetime verdiği bir mesajdı sanki. Stoper transferini bekliyor ve bugün gidecek futbolcuya, dün forma vermesi de bu yüzden bana göre. Hatta, Gaziantepspor maçında Amrabat'a verdiği şansı da böyle açıklayabiliriz.

Galatasaray'ın Elazığspor maçında farkı, dörtlü savunma oynaması değil, ön alanda basmasıydı. Ön alanda basan Galatasaray'ın Elazığspor'a çok fazla hata yaptırdığını ve daha üretken olduğunu gördük. Drogba ve Umut Bulut'un biraz daha hareketli oynaması Gaziantepspor maçına oranla daha hareketli bir Galatasaray'ı izletti bizlere.

Rahat kazanılması gereken bir maçı rahat kazandık, bu kadar basit. Önemli kazanımlar belki olmadı ana en azından nasıl oynaması gerektiğini hatırlayan bir Galatasaray vardı diyebiliriz.

Ekstra olarak, Emre Çolak isminin altını çizmek gerekiyor. Son haftalarda üstüne koyan, daha akılcı ve seri oynayan bir Emre Çolak var ve bunu da maç içerisinde farklı pozisyonlarda oynayarak yapıyor. Mesela, Gaziantepspor maçında orta sahanın savunmaya en yakın ismiydi (bir bakıma Melo'nun pozisyonunda oynadı) ve o maçta da çok beğendim onu.

Ama hücuma daha yakın oynaması, onu daha özel kılıyor. Sneijder misali, o da Mancini ile birlikte yükselen futbolcuların başında ve bu formunu da devam ettirmesi Galatasaray açısından çok önemli.

Ayrıca, Salih Dursun'u da beğenmeyenler var ama çok tutuyorum bu adamı. Müthiş bir enerji. Bazen bu yüksek enerjisinin kurbanı olabiliyor ama her an her yerde, basan, mücadele eden bir futbolcuya sahip olmak çok önemli.

Umut Gündoğan'ın son 10 dakikada kaçırdığı gole rağmen futbola ne kadar yakıştığını konuşabiliriz ya da genç Emre Can'ı. Bu tip kazanımlar oldu. Daha da önemlisi grupta rahat bir nefes almaktı. Grupta dahi şansı zora sokmasak bile maçlara rahat çıkabilme imkanımızı kaybetmiştik ama bu maçla birlikte gruptan çıktık gözüyle bakıyorum olaya.

Koray Günter ve Lucas Ontivero Galatasaray'da


Mancini, üçlü mü yoksa dörtlü defans mı uygulatır bilemiyorum. Her maç farklı bir formasyon gördüğümüz için Galatasaray'ın geleceği adına hangi sistemle devam edeceğini kestirmek güç ama üçlü savunma oynatmak istediğini de biliyoruz.

Galatasaray'ın stoper ihtiyacı var, bu bir gerçek. Semih Kaya dışında kalan tüm stoperlerin Galatasaray adına soru işareti olduğunu düşünüyorum. Dany yetersiz görüldü ve gitti, Chedjou bana göre çok büyük hayal kırıklığı, Gökhan Zan desek tecrübesiyle her vakit lazım ama sürekli sakat. Bu durumda da üçlü savunmayı geçtim, çift stoper oynadığınızda bile alternatifiniz yok gibi.

Bu yüzden de Hakan Balta, Ceyhun Gülselam ve Melo gibi isimleri stoperde izliyoruz. Özellikle Melo'nun stoper oynaması Galatasaray'ın orta sahadaki tüm dengesini bozuyor. Oyunu geriden iyi kuran, defansa liderlik edecek, süpürücüden ziyade toplayan bir stoper gerekiyor ve bu konuda da bugün, yarın bir haber gelir ve Astori mi olur yoksa başkası mı görürüz.

Koray Günter ise genç bir alternatif. Geldiği gibi formayı kapabilecek bir isim mi, bu tartışılır ama geleceği düşünen Galatasaray'ın da en önemli taşlarından birisi olacağı kesin. FM'de bu tip transferler yapardık, şimdi ise Galatasaray'ın bu tip hamleler yapıyor olması sevindirici.

Bonservisi için ödenen 2.5 milyon avro'ya takılmıyorum. Bonservissiz gelen ve 29 yaşında olan Hamit Altıntop için 2.8 milyon avro almıştı bizden Real Madrid. Bunların nedeni hep kontenjan. Bu yüzden de girilmesi gereken bir risk, eğer risk gözüyle bakan varsa.

Ayrıca Dortmund sadece bir sezon için 7 milyon avro'luk geri alma opsiyonu koymuş ve bu gerçekleşse bile Galatasaray'ın yine de kazançlı olduğunu düşünüyorum.

Üçlü oynayacaksak eğer forması bana göre garanti, çift stoper oynarsak eğer önemli bir alternatif olacak. Topu kullanmasını bilen, Dortmund altyapılı, yerli ve potansiyeli yüksek olan bir futbolcu. Eğer Türkiye'ye uyum sağlarsa adından çok söz ettirebilir. Dortmund bırakmaz gözüyle bakılan bir futbolcuydu ama bu transfer gerçekleştirildi.


Lucas Ontivero için ise ne yorum yapsak hikaye olacak aslında. Sadece cv'sine bakıp, potansiyelli bir yetenek gözüyle bakıyoruz. Geçmiş yıllarda Real Madrid altyapısında oynanış, önemli takımlar tarafından denenmiş bir isim. Soru şu tabii, madem denendi neden kalmadı? Onun da cevabı bende yok.

Mancini, 3 ay boyunca denemiş ve beğendi kendisini. Yabancı kontenjanını iyiden iyiye boşaltan Galatasaray, onu takımda tutar mı bilmiyorum. Başka bir takıma kiralanması ve kendisini en azından yarım sezon orada görmek çok daha mantıklı sanki ama Bruma'nın da sakatlığında 10. yabancı olarak alternatif gibisinden de tutulabilir.

Kanatlarda oynadığı söyleniyor, forvet özellikleri de var. Tekniği yüksek, yetenekli bir çocuk. Ya tutarsa transferi kısaca, Galatasaray'ın bir kaybı olmaz bu işten ama tutması durumunda da kazanacağı çok şey var.

Ontivero için de gençleşen Galatasaray'ın, yeni yüzlerinden biri diyebiliriz...

29 Ocak 2014 Çarşamba

Dün Kurtarıcılardı, Ya Bugün...


Bugünlerde en çok övündüğümüz nokta, yaratılan kadro mühendisliği. Hatta bu dönemde atılmak istenen adımların ardından da bundan önceki sezonlarda ne kadar önemli yanlışlar yaptığımızın farkına da varıyorum. Atılan genç adımlar, geleceğe yönelik planlamalar ve bu planların temelinde de Mancini'nin olması.

Yanlış şurada, geç kalıyoruz. Yabancı kuralına lanet olsun, o ayrı nokta ama mevcut durum içerisinde de attığımız doğru adımları doğru zamanlamaya sığdıramıyoruz. Bu sezonun en hayati maçı Gaziantepspor deplasmanı dedik ama ne Hajroviç ne de Telles'i bu maçta kullanamadık.

O maçın kurtarıcısı Amrabat oldu, Galatasaray'ın da özetiydi bu nokta. Puan farkı şu an 10 ve nasıl kapanır, ne yapılır gibi sorulara da cevap vermek güç.

Ayrılıkları konuşalım istedim öncelikle, gelen isimlerden daha önemli nokta oldu sanki giden futbolcular. Transfer yapmak, eldeki yabancıları göndermekten daha kolaydı, bunu gördük. Kaç zamandır uğraşıyoruz, Amrabat, Riera ve Dany gibi isimler için ama ısrarla geç kalıyoruz. Oysa bu isimlerin 2 gün içerisinde gönderilebileceklerini gördük, iş biraz daha agresif hareket edebilmekte.

Ya da Mancini'nin yönetime ultimatom vermesinde...


Amrabat'la başlayalım. İnat transferiydi, bunu kabul edelim. Fatih Terim'in yoğun ısrarları sonrasında 8.6 milyon avro gibi bir rakam sadece Kayserispor'a verilerek transfer edilmişti (bu transferin PSV ayağı da vardır) ve bu paraya transfer ettiğin, yıllarca da ısrarla konuştuğun bir futbolcudan da dolayısıyla çok büyük beklentiler kurarsın.

Amrabat da bu beklentilerin yüzde 20'sini ancak karşılamıştır. O da geçen sezon Şampiyonlar Ligi'nde yaptığı asistlerin hatrına. Bunun dışında, futbol olarak istediğimi alamadım ben. Kanat oyuncusu dediğimizde hep Keita'yı anarız mesela, o görsel kaliteyi özledik ve gelen isimlerden de bunu bekliyoruz. Amrabat'dan da bunu bekledik ama beklentilerin uzağında kaldı.

Bu sezona baktığımızda ise tamamen ortalardan kayboldu. Kendisinin de dediği gibi, yabancı sınırının da kurbanı oldu biraz ama büyük paralarla alınan bir futbolcuydu, bir şekilde oynaması gerekiyordu ama bunu başaramayan kendisiydi. Doğal olarakta çok büyük bir transfer fiyaskosu olarak tarihimizdeki yerini aldı.

Bu kötü gidişata rağmen, Malaga onun adına çok büyük bir şans aslında. Malaga taraftarları da Amrabat'a kurtarıcı gözüyle bakıyor ve o takıma da büyük beklentilerle gidiyor diyebiliriz. Malaga performansı da onu belki de Galatasaray'a yeniden taşıyacak (yabancı sınırının genişletilmesini bekliyorum). Bunu bilemeyiz, kendisi adına hala umut var, eğer bunu kullanabilirse.


Riera için de önce şunu yazmak lazım. Arda Turan'ın önce takımda kalmaya karar verip, sonrasında aniden gitmek istemesiyle gerçekleştirilen bir panik transferi. Riera'nın aldığı yıllık ücreti ancak bununla açıklayabiliriz ve transfer edildiği bölge itibariyle de gösterdiği performansı düşündüğümüzde o da hayal kırıklığı.

Riera için bir ''ama'' yazacağız. Sol açık anlamında beklenilen alınamadı belki ama takımın sol bek diye yanıp tutuştuğu zamanlarda da büyük işler başardı. Biz Riera ile Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final gördük, geçen sezon ligimizde şampiyonluk yaşadık. Tartışırsınız performansını ama önemli işler yaptı, katkısı çok.

Futbolundan öte de Galatasaray'a olan bağlılığı hoşuma gitti. Giderken bile alacaklarından yaptığı önemli bir fedakarlık var, bunu da görmek lazım. İyi hatırlamak istediğim futbolculardandır Riera, maalesef yabancı kontenjanının bizim önümüze koyduğu engellerden biri. Yoksa, şu an takımda bulunan futbolcular içerisinde futbol aklı en yüksek olan isimlerin başında geldiğini söylemek lazım.

30'lu yaşlarda, üstelik bu kadar da para alıyorken, para için yatmayıp, takımı için sol bek olabilmeyi göze almış bir futbolcudur Riera ve sadece bu özelliğiyle bile kendisini çok seviyordum.


Ve Dany. Aslında kötü bir futbolcu değil, hatta gözümde Chedjou'dan da daha iyi bir isim. Tıpkı Riera ile olduğu gibi, geçen sezon Dany'le Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final, ligde şampiyonluk gördük.

Ujfalusi gibi bir ismin arkasından o boşluğu doldurmak zordur. Dany de dolduramadı aslında ama aratmadı da, Galatasaray bir şekilde hedeflerine yürüdü. Cris geldi olmadı, tecrübe hamlesi tutmadı bir anlamda ama Cris'in ardından da yeni bir stoper ihtiyacı duymadıkysak, bunda sebep Dany'nin performansıdır.

Bu sezon eski Dany'i göremedik nedense. Yabancı kontenjanından tutun, takımın sol beksizliği de bunda çok büyük bir etken. Dany'i farklı pozisyonlarda denedik, bu da futbolcu üzerinde iyi olmadı. Haliyle de gözden düşmesi çok uzun sürmedi.

Keşke şu kontenjan belası olmasaydı da en azından rotasyon içerisinde kalabilseydi dediğim isimlerden biri Dany. Gaziantepspor'a kiralandığı söyleniyor, onun adına eskiye dönüştür bir anlamda. Türkiye kariyeri iyi olduğu için, Anadolu açısından önemli bir değer bana göre.

Amrabat için dediğim Dany için de geçerli. Yabancı kontenjanı genişletildiğinde, Dany adına da bir şans daha mutlaka olacak.

Gaziantepspor demişken, Bruma olayı adına da şunu söyleyeyim. Bizleri bu yola iten federasyon utansın. Bu Galatasaray'ın etiksizliği değildir. Bugüne kadar yaşanan bütün etiksizlikleri görmezden gelen federasyon ve bu etiksizliğe yol açan camiaların etik yoksunluğudur.

Hatta şunu diyeyim, Galatasaray adına bir yönetim başarısıdır bu. Bunu akıl etmek, o açığı yakalamak. Sözleşme dondurma olayı için şimdi yok diyenlerin, söz konusu Galatasaray olduğunda çıkardığı zorluklar işte. Oysa zamanında kimlerin sözleşmelerinin dondurulduğunu iyi biliyoruz.

Kısacası, Bruma olayını da yönetim başarısı olarak bir kenara yazıyoruz.

Giden bu isimlerle birlikte yeni bir Galatasaray kurulduğunu söyleyelim. Yarın da gelen isimler üzerinden kurulan bu yeni Galatasaray'ı konuşuruz...

26 Ocak 2014 Pazar

Kurtarıcı Amrabat?


Günlerdir yazıyoruz, Gaziantepspor karşılaşması Galatasaray adına sezonun en önemli maçı. Galatasaray ise göndermek istediği Amrabat'ı kurtarıcı niyetine bu maçta oyuna sokacak konumda. Hajroviç'ler, Alex Telles'ler ise oynatılamıyor. Riera ve Dany gibi isimleri de yiyoruz ama Eboue gibi isimlere de katlanmak durumunda kalıyoruz. 

Ne yaptığını bilmiyor yani Galatasaray. Bunun üstüne de hala yabancı futbolcu transferi peşinde, dün itibariyle Heitinga deniliyordu stoper için. Anlamadığım bir döngü bu.

Mancini ise maç sonunda forvetlere vurgu yapıyor ve gol pozisyonlarında bitirici değildik diyor ama takımın bir tane net gol pozisyonunu göremedim ben. Durum buysa, forvet transferi neden yapılmıyor? Durum bu değilse ne yapılmak isteniyor, bence buna cevap aransın.

Maça gelirsek, her iki takımın da orta sahada savunma anlamında olmadığı bir maçtı. Her iki takım da kendi savunmasından aldığı her topla hızlı çıkabildi, tempo maçı izledik. Galatasaray'ın da temposu özellikle Melo ile birlikte oldukça yerindeydi ama aynı tempoyu forvet oyuncuları kaldıramayınca hücumda kalabilme, top tutma şansın da kalmıyor.

Drogba ve Umut Bulut'un haftalardır devam eden bir formsuzluğu var ve Burak Yılmaz'ın yokluğunda bu iki isim birlikte oynadığında da iyice hücum fakirine bağlamış bir Galatasaray vardı. Burak Yılmaz'ı aradım bu maçta, oysa herkes kötüler nedense.

Sistem karmaşası da işin ayrı boyutu. Maç öncesi sahaya çıkan 11'i bir kalıba sokamamıştık, maç başlasın da öyle görelim demiştim ama maç içerisinde de sürekli yapılan formasyon değişikliği, aynı sorunu Mancini'nin de sorduğu düşüncesini geçirdi bana. Üçlü savunmaya dönüş, sonrasında dörtlüye geçiş, devamında yine üçlü savunma. Bunun yanında da oyuncu değişiklikleriyle sürekli futbolcuların yerlerinin değişmesi. Bu halde oyun istikrarını yakalamak imkansız.

Sadece Melo'ya bakıyor takım. Selçuk İnan'ın da çok pasif kaldığını görüyoruz ve ipler Melo'nun elinde, o da bu işi mükemmel yapıyor. Takıma hücumda da savunmada da o öncelik etti. Stoper de oynadı bugün, orta sahanın ortasında da, forvetin arkasında da. Bir futbolcu daha ne yapabilir?

Böyle tempolu bir maçta geriye koşmakta da zorlandık. Turgut Doğan ve Cenk Tosun'un bazı pas tercihleri doğru olsa bugün mağlubiyetle de ayrılabilirdi Galatasaray. Hakan Balta'nın zaten olmayan temposu iyiden iyiye bitmiş. Bugün Semih Kaya en zor günlerinden birini yaşamış olabilir. Hem kendi işini yapıp, hem de Hakan Balta'nın açıklarıyla uğraştı. Bunun yanında, hücuma çıkıp pozisyon da aradı. 

Futbol aklımızı yitiriyoruz maalesef, hala ligin ikinci yarısına başlayamadık. Çünkü kullanacağımız kadro bu değil ve maalesef görüntümüz de şampiyonluktan öte Şampiyonlar Ligi bizim için iyidir görüntüsü. Nasıl olsa 2. olan Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılıyor mantığı biraz da bu transfer uyuşukluğuna neden olmuş olabilir.


10 Numaralı Formasıyla Roberti Mancini; Efsane Lazio


25 Ocak 2014 Cumartesi

Servet Çetin'in Kariyer Basamakları


Geçmiş yıllara indiğimizde Pancu gelir akıllara, onun önemi de Fenerbahçe maçında kaleye geçmesinden öte gelmekte ve o eksik Beşiktaş'ın Fenerbahçe'yi Saraçoğlu'unda yenmesinde.

Melo ise bir çıta yukarı atmıştı bu olayı, Elazığspor deplasmanında penaltıyı kurtarıp, takımına galibiyeti getirirken. İlginç bir andı, Muslera'nın kırmızısı sonrası kaleye kim geçecek diye düşündüğümüzde sanırım hepimizin verdiği cevap Melo olmuştu.

Servet Çetin ise kariyerinin son demlerinde basamakları yukarı koymaya devam ediyor. Geçen sezon Trabzonspor deplasmanında attığı golü hatırlayın. 30 metre top sürüp, seri çalımlarla ve o çalımların sonrasında yaptığı inanılmaz vuruşla attığı bir gol vardı, hala hafızalarda.

Bugün ise Boffin'in kırmızısı sonrasında kaleye geçti ve bir de penaltı kurtardı. Maçı kurtaramadılar gerçi, Eskişehirspor'un görüntüsü gerçekten çok kötüydü, Servet Çetin'in çıkardığı penaltı dahi hava katamadı onlara ve devamında da gelen üçüncü golde Servet Çetin'in hediyesi oldu bir anlamda.

Yenen 3. gol önemli değil. Ha 2-1, ha 3-1, farketmiyor. Bu maçın hatırlanma sebebi, biraz Fernandao olacaksa, daha çok Servet Çetin'in kaleci performansı olacak...

Meksika 1970 Dünya Kupası Hatırası; Mircea Lucescu



Gremio'nun 10 Numara Transferleri


24 Ocak 2014 Cuma

Söz Konusu Galatasaray Olduğunda


Transferi gerçekleşseydi eğer, belki de son yılların en kapalı kutu transferine imza atmış olacaktık. Futboldan, genç oyunculardan, gurbetçi piyasasından en çok anlayan kişilerin bile soru işaretiyle baktığı, hep birlikte izleyip göreceğiz dediği bir isimdi Endogan Adili.

Tabii mesele bu değil, asıl sıkıntı iş Galatasaray'a geldiğinde uygulanmayan, Galatasaray'ın aleyhine geliştirilen kurallar. Bruma'nın sözleşme dondurma olayından mı başlarsınız yoksa, Hajroviç'in Türk statüsünde forma giyememesine mi ya da Endogan Adili'nin dahi Türk statüsünde oynayamayacağına.

İşte bu yüzden de Endogan Adili ülkesine geri gönderildi ve bu transfer gerçekleşmedi. Gerçekleşmesin, çok da mühim değil ama bu iş artık kabak tadı verir oldu...

Sinan Bolat Kayserispor'da


Askerde olduğum dönemde, kaçırdığım bir detay olmuş, Sinan Bolat'ın Porto'ya gidişi. Potansiyelli ve yeteneklerine de inandığım bir kaleci aslında ama onun sıkıntısı, bizlerin gözü önünde olmamak oldu ve namını çok duymamıza, konuşmamıza rağmen aslında hepimiz Sinan Bolat'ın ne verebileceğini bilmiyorduk.

Bu bilinmezler arasında da belki Milli Takım kaleci rotasyonu içerisinde yer aldı ama hiçbir dönem Sinan Bolat için tamamdır diyemedik.

Bu yüzden de onun ihtiyacı olan, Türkiye'ye adım atmak ve bizlerin gözü önünde olmak. Bu açıdan, Kayserispor'a transferini önemsiyorum. Sezon sonuna kadar kiraladı Kayserispor ve kendileri açısından da önemli bir eksiği gidermiş oldular. Ertuğrul Taşkıran'ı ne kadar beğeniyor olsak bile gelişimini belli bir noktaya getirdiğini ama ilerisi için adım atamadığını görüyoruz. 

Yani, Kayserispor'a taşıyamaz noktada ve bu anlamda önemli bir alternatif yarattılar. Sinan Bolat'ın başarılı olacağını düşünüyorum ve artık gözümüz önünde olduğundan, kafamızdaki Sinan Bolat sorularına da cevap bulmuş olacağız. 

Yeniden Milli Takım'a yükselmesi, o rotasyon içerisinde yer alması da beni şaşırtmaz. Umutluyum...

22 Ocak 2014 Çarşamba

Dany > Chedjou


Aydın Yılmaz'ın şanssız sakatlığıydı maça damga vuran. Uzun bir sakatlık dönemi onu bekliyor ve futbolun en acı taraflarından birini izledik bugün. Çıkarılacak tek ders ise, Serdar Özkan'ın gösterdiği insanlık oldu.

Chedjou'ya takılıyor kafam. Galatasaray'a gelmeden önce de uzun uzun konuşuyorduk onu, ısrarlı bir gündem vardı üzerinde ve cv'ye bakarak iyi bir stoper aldığımız kanısı oluşmuştu. Fransa'nın en iyisi, Lille'nin yıldızı gibi yazıları okuyorduk ama bu söylediğim abartı değil, Almaguer'den bu yana izlediğim en kötü stoperi izliyorum. Frank De Boer'in dahi elle tutulur 1-2 yanı vardı ama Chedjou gerçek anlamda bir facia.

Deniyor ya, üçlü savunma bize uymuyor, dörtlüye dönelim diye, dörtlüye dönsek bile birşey değişmez. Sonuçta yine Chedjou stoper ikilisinden birisi olacak. Evet, Dany'i de beğenmiyoruz ama inanın Chedjou'dan daha kötü bir stoper değil. Chedjou'ya bakınca ben Dany'i takımda tutardım.

Maç seçme olayı da başladı maalesef. Özellikle de Drogba'da bunu görmek üzücü. 35 yaşında, ekonomik oynamak zorunda ama bu oynadığı futbol ekonomi futbolu değil, başka birşey. Lafı Dünya Kupası yatışına getirmek istemem ama zamanında Elano'nun yaptığı misali bir durgunluk var Drogba'da, umarım toparlar.

Sneijder'i de izliyoruz sonuçta, o da Dünya Kupası oynayacak ama oynadığı her saniyenin hakkını veren bir Sneijder var Mancini'den bu yana.

Bir de işi takımı baltalamaya götürenler. O ismin de Riera olması üzücü, Riera'yı çok sever ve beğenirim oysa. Ama onun son iki maçta yaptıkları da elle tutulur cinsten değil.

3-5-2 devam edebilir, sistem yönünden bir sıkıntı yok bana göre. İstikrarlı 11'lerle çıkmıyoruz sonuçta, her futbolcuyu deniyoruz ama bu stoper hattıyla da üçlü savunma zor görünüyor. Mutlaka bir stoper takviyesi gerekiyor, hem Chedjou'nun varlığı, hem de rotasyonun yeteri kadar geniş olmaması yüzünden.

İşin kötü yanı, Burak Yılmaz'ı da kaybettik Gaziantepspor maçı öncesinde. Gaziantepspor deplasmanı (mevcut şartlar içinde) sezonun en önemli karşılaşması ama o havaya hala giremedik sanki.

Ayrıca şu üç maçı da kazanıp, son üç maça rahat girip, kalan üç maçta rotasyonu rahatlatmak dururken kupa şansını dahi zorluyoruz. Kalan maçları da önemsemek zorundayız ve yoğun maç trafiği içerisinde bu hiç iyi olmadı...

22 Ocak 2013, Wesley Sneijder Galatasaray'da


Vitrindeki bir numaralı yıldızımız Didier Drogba olarak görünüyor ama bana göre asıl transfer olayı Wesley Sneijder'in Galatasaray'a gelmesiydi.

Didier Drogba ve Roberto Carlos gibi yıldızları izledik son yıllarda, kendi mevkilerinde Dünya tarihinin en iyileri arasında görünen, müthiş kalite isim onlar. Ama transferlerini anlarım, iş maddiyata bakıyor. Belli bir yaşa gelmiş bu tip yıldızları bir şekilde alabiliyorsunuz.

Sneijder ise geldiğinde 28 yaşındaydı ve Mourinho'nun Inter'in başından gitmesinin ardından son sezonları düşüş içerisindeydi, hatta Galatasaray'a gelmeden önce de son birkaç ay maça dahi çıkmamıştı ama yaş ve kalite itibariyle onu buraya getirmek büyük olaydı.

Sadece parayla açıklayamayacağımız bir durum yani, bu transferin tek şifresi para değil. Nitekim, son aylarda Manchester United'den, Tottenham'a, Chelsea'e kadar uzanan bir Sneijder gündemi var. 2014 Dünya Kupası'nın ardından olası Hollanda performansına göre bu gündem daha da büyüyebilir.

İşin özü, Galatasaray'ın Sneijder transferi çok büyük bir transferdi, geçen sezon bugüne şahit olduğum için de kendimi şanslı hissedenlerdenim. Mancini'nin gelişi sonrasında da Sneijder'in yükselişini hep birlikte izliyoruz.

İşte, geçen sezon bugün Wesley Sneijder kendisini Galatasaray'a bağlayan sözleşmeye imza atmıştı...

21 Ocak 2014 Salı

Sonunda ''Sol Bek''

Kaç aydır Alex Telles'i konuşuyoruz bilmiyorum. Ben bildim bileli hep hayatımızda gibi, böyle bir algı oluştu. Fatih Terim'in Carlinhos'unu da çok anıyorduk ama Alex Telles'e bağlılığımız çok daha fazlaydı sanki.

Sol bek mazimizde çok büyük bir yara. En son sol bekimiz ne zaman oldu diye soracak olursak, benim jenerasyonum buna cevap verebilir ama benden sonraki jenerasyonun bu soruya cevabı olmayabilir. Hakan Balta'yı izledi onlar, onlar için en iyisi, en uzun vadelisi oydu.

Hakan Ünsal'lara kadar iniyoruz bu sol bek mevzusunda ve her sezon büyük ihtiyaç olmasına rağmen, ısrarla olması gereken sol bek yaratılmadı. Gelen isimler de tutmadı, mevcut isimler de beğenilmedi. Bu yüzden de Çağlar Birinci dahi yedek kontenjanından 3 sezon kaldı bu takımda, ötesi olamaz.

Insua'dan umutluyduk aslında, o iyi bir hamleydi ama Rijkaard'ın vadesi o kadar uzun olmadı. Gelen teknik adamlar da onun üzerinde durmadı, Bülent Ünder'in Insua'yi iki maç oynattıktan sonra Insua'nın Milli Takım'a çağrılma durumu oluştuğunda ''benim sayemde yükseldi'' gibi açıklaması da hala kulaklarımda.

Neyse, tüm bunlar bir yana Alex Telles gerçekten iyi bir hamle. 21 yaşında, önemli bir değer. Genç olması bir yana, potansiyelli olması diğer bir yana, Galatasaray'ın artık bu tip genç yetenekler üzerine yoğunlaşması, scout denen olayı kullanmaya başlaması da çok başka bir yana.

Alex Telles üzerinde büyük bir beklenti yarattık ve bu beklenti de yıllarca istediğimiz sol beke bir türlü ulaşamadığımızdan kaynaklanıyor. Yoksa, Alex Telles'in potansiyeline yapılan bir atıf değil bu. Alex Telles de umarım bu beklentinin farkındadır.

Ayrıca, son yılların en zorlu transferini gerçekleştirdik. Alex Telles'i uzun zamandır konuşuyoruz. uzun zamandır Galatasaray'a geleceğini de biliyoruz ama bizim bildiğimiz bize kaldı gibi bir durum oluştu. Futbolcu, İstanbul'a gelmesine, sağlık kontrolüne de girmesine rağmen hala imza atmama ihtimali vardı. Gerçekten ilginç bir durum ve neden böyle bir durum olduğunu da bilmiyorum, bilmek istemiyorum.

Benim için önemli olan bundan sonrası, Alex Telles'den umutluyum, mükemmel bir transfer yaptık ama Alex Telles'i kullanabilmenin ipleri bizde değil, hatta Hajroviç'i de. Dany, Amrabat ve Riera'nin insafına kalmış durumdayız. Hatta Bruma'nın da sözleşmesinin dondurulmasına federasyon izin vermeyecek deniliyor, anti Galatasaray havası en üst düzeyde.

Önümüzde Gaziantepspor maçı var, lig başlıyor ama biz transfer ettiğimiz futbolcuyu kullanamama ihtimali ile karşı karşıyayız, bu da kimin zaafı, cevabı siz verin...

Her Kötü Gidiş, Umudu Mazide Aratıyor

Bursaspor'un Türk futboluna sunduğu iki yıldız adayı; Volkan Şen ve Sercan Yıldırım. Bursaspor'un şampiyon olduğu dönemi hatırlıyorum da, herkesin yanıp tutuştuğu yıldız adaylarıydı bunlar.

Sercan Yıldırım'ın mazisi daha da derin hatta. Şampiyon olunan sezondan 1-2 sezon önce de onu konuşuyorduk. Manchester United istedi, o takım istedi, bu takım istedi gibisinden. Türkiye'nin Messi'si diye haber çıkmıştı Avrupa basınında, o yaşta bir çocuk için ötesi var mı.

Volkan Şen ise benim gözümde Bursa'ya daha bağlı gibi geldi hep. Onun mazisi o kadar derin değildi ama Bursa'nın Türk futboluna sunduğu önemli yeteneklerden de biriydi. Şampiyonluk sezonunda katkısı büyüktü, aynı katkı Sercan Yıldırım'dan gelmemişti mesela. Sercan Yıldırım geleceğe dönük bir adım gibi görünürken, Volkan Şen ise anında katkı verebilecek sağlam bir kanat oyuncusu profilindeydi.

İşin özü, iki futbolcu da olmadı. Volkan Şen'in düşüşü önce Bursaspor'da başladı, devamında da Trabzonspor'da tutmadı. Gerçi o, zaten hiç Trabzon'a gitmemiş gibiydi.

Sercan Yıldırım ise bir proje transferi misali, Ünal Aysal'ın onu Türk futboluna geri kazandırmak istiyoruz söylemleriyle gelmişti ama ondan da olmadı. 

İkisi de şans buldu, ikisini de kazanmak adına her iki takım ellerinden geleni yaptı ama düşüşün önüne geçmek güç. Yeniden Bursaspor'a dönebilmeleri de onların Bursa çocuğu olmalarından kaynaklı. Bu tip durumlarda her zaman ikinci bir şansınız olabiliyor.

Batuhan Karadeniz de bu şansı geçen sezon Beşiktaş'a dönerek yakalamıştı mesela. Ya da bunun gibi birçok örnek sayabiliriz ama bu geri dönüşlerden iyi kazanımlar elde edildiğini maalesef çok göremedik. İstisna durumlar oluyor genelde ama Volkan Şen'den bu istisna durumu bekliyorum aslında. Sercan Yıldırım'dan çok umudum yok.

Bursaspor açısından bakıyorum ben olaya. Futbolcular yapabilecekleri en iyi işi yaptı geri dönerek. Şunu düşündüm, Samsunspor'da işler ne zaman kötü gitse gel Serkan Aykut, gel Celil Sağır durumu olurdu. Her kötü gidiş, umudu mazide aratabiliyor ve o umudu mazide aramanın da bir artısı olmuyor. 

Yani, bu iki transfer Bursaspor açısından işlerin ne kadar kötü gittiğinin bir göstergesi. Bundan 1-2 sezon önce kimsenin aklına gelmezdi bu futbolcular, hatta geri dönüşleri büyük tepki bile toplayabilirdi ama bugün kurtarıcı gözüyle bakılıyorsa gerçekten Bursaspor için işler iyi gitmiyor demektir.

Zamanında Bursaspor neden şampiyon olamaz diye bir yazı yazmıştım (http://sportifcumleler.blogspot.com.tr/2012/12/bursaspor-neden-sampiyon-olamaz.html), işte bu yüzden olamaz. Şampiyon bir takımın hamleleri değil bunlar...

20 Ocak 2014 Pazartesi

Gençliğe Evrilen Bir Yapı


Sabah yazdığım yazının devamı olsun bu da, Mancini'nin bundan sonrası niteliğinde. Bundan sonrası adına da şifre ''Galatasaray'ın gençleşmesi''. Bir yandan da yerli ağırlık kazanması (ülke şartlarına uyarak). Yani, sezon başında yapılamayan kadro mühendisliğini, bundan sonrası adına yaparak.

2 sezon şampiyon olmuş, biraz yaşlanmış ama yabancı kontenjanı hiçe sayılarak yabancı ağırlıklı yapıya devam eden bir Galatasaray izledik. Erman Kılıç geldi, geldiği gibi gitti mesela. Ne kadar kötü bir hamle. Aynı şekilde Kazım Kazım neden gitti anlamadım, bir anda Furkan Özçal gibi isimler de ortadan kayboldu. Yerli rotasyonu çok genişmiş gibi, bir yandan elindeki yerliler de elden çıkartıldı.

Şimdi düşünüyorum da, Mancini'nin eline bu yerli isimler kalmış olsaydı belki de bu futbolcular arasından kazanacağımız isimler de olabilirdi. Yiğit Gökoğlan'a dahi şans vermiş bir teknik adamdan bahsediyoruz, futbolcuyu kaybetmekten öte, kazanmak için çaba gösteren. Kimin aklına gelirdi, Yiğit Gökoğlan'ın şans bulabileceği?

Aynı zamanda, göndermek istediği futbolcuları dahi kırmayarak, onore ederek yollamaya çalışıyor. Kadro dışı gibi olaylara da girmeden, bu isimler gidene kadar da onlardan fayda sağlamayı düşünerek. Bunlar özlediğimiz hareketler. İşte bu yüzden de Mancini çok farklı ve büyük bir hoca.

Konumuz bu değildi gerçi, biraz transferleri konuşalım. Aslında isimleri tek tek konuşmak yersiz, ana plan takımın gençleşmesi ve ara transferde de bu yönde adımlar atılıyor.

Sevindiğim nokta ise, diğer özlenen hareket olan scout olayının meyve vermeye başladığını görmek. İzet Hajroviç mesela. İyi mi kötü mü bunu zaman gösterek, henüz kendisini izleyemedik iki hazırlık maçı dışında. Onun adına önemli nokta, yerli statüsünde oynama ihtimalinin olması ve bunun keşfedilmesi. Yabancı sınırı düşünülerek atılabilecek en güzel adımlardan biriydi, umarım yerli statüsünde izleriz kendisini. İşte o vakit çok değerli bir transfer olacak.

Salih Dursun ve Umut Gündoğan'a geçelim. Onların da ortak noktası yaşları, diğer bir ortak noktaları da ucuz maliyetleri. Kayserispor'dan iyi bir yerli almanın ederi yüksek olurdu ama 2 milyon 750 bin avro gibi bir rakama transfer gerçekleştirildi. Salih Dursun alınabilecek en iyi isimlerden biriydi. Sağ bek, stoper, hatta orta saha adına alternatif sağlandı ve 22 yaşında bir ismi alıyorsunuz. Umut Gündoğan ise bir üst lig adına kapalı kutu olabilir ama yetenekleri ortada olan bir isim. Oyunun her iki yönünü oynayabilen yerli orta sahalara aç zaten ülkemiz ve alınabilecek bir risk bana göre.

Endogan Adili konuşuluyor mesela. Futbolu en yakından takip ediyorum diyen bir ismin bile kapalı kutu dediği bir futbolcu. Bu yüzden yaşı haricinde başka herhangi bir özelliğine yorum yapamayacağımız bir isim. Yine bir scout örneği olması açısından değerli buluyorum.

Alex Telles'i uzun zamandır konuşuyoruz zaten. Galatasaray'ın sol bek alması bir yana, 22 yaşında böyle bir potansiyeli alması çok daha başka bir olay. Bana göre Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük sol beki olan Roberto Carlos gerekeni söylemiş zaten. Onun yorumunun üzerine bir yorum yazmak boş. Sevindiren nokta ise yabancı transferinde de genç ve potansiyelli futbolcu arayışıdır.

Transfer döneminde asıl beklentim Tarık Çamdal üzerinde aslında, keşke bu transfer gerçekleşse. Onu çok istiyorum, yerliler arasında bana göre en potansiyelli isim.

Kısacası, gençleşiyor Galatasaray. Yeni sezonda da eski bazı isimlerden de kurtularak daha da yeni, farklı bir yapıya bürünecektir. Bu yüzden de asıl beklentiyi gelecek adına kurmamız en doğru nokta...

Taffarel ve Öğrencileri



Galatasaray'ın Yarını ve Roberto Mancini


Fatih Terim'in ardından yaşanan dönem çok büyük bir kaostur ve Galatasaray da bu kaostan bence çok daha güçlü bir şekilde çıkmıştır. Bunu sağlayan da Mancini'dir. 

Fatih Terim ayrılığına çok tepki göstermiştim. Fatih Terim'in yeniden Milli Takım'ın başına da geçmesine tepki göstermiştim ama Fatih Terim'in Milli Takım'ın başına geçmesinin ardından takındığı hal ve hareketlere çok daha büyük bir tepki göstermiştim.

Kısaca şu konuyu geçmek için olayı Bruma transferine bağlayayım. Bruma genç bir yetenektir, transferi büyük başarıdır ama kimse 18 yaşında olan çocuğa (Türkiye için söylüyorum) 12 milyon avro bonservis vermez. Ünal Aysal, sırf Fatih Terim istiyor diye böyle bir riske girdi ve Fatih Terim'in bu yüzden de Aysal yönetimi hakkındaki söylemlerinin geneli yanlış. Sadece tek örnek vererek bunu söylüyorum.

Mancini konusunda ben çok umutlu değildim aslında. Çok büyük bir teknik adam, teknik adamlığından da öte büyük bir marka, vizyon. Ama benim kafamda yarattığım algı, onu büyük paraların hocası olarak kıldı hep. Manchester City, Inter vari büyük imkanlarınız vardır ve Mancini'yi getirirsiniz. Büyük futbolcuları müthiş yönetir ve onun son yıllardaki kariyeri de Lazio, Fiorentina gibi kariyerlerini unutturmuştu aslında.

Galatasaray'a geldiğinde ise sorunlara nasıl parmak bastığını gördük. Büyük isimler, onunla daha da yüceldi. Sneijder en büyük örnek mesela, nasıl verim alacağını bildi. Terim'in unuttuğu birçok ismi yeniden hatırladık ya da, Ceyhun Gülselam vari. 

Şimdilerde ise gençleşiyoruz. Son 2 sezondan gelen iyi bir kadro vardı ama aynı zamanda yaşlanan bir kadroydu bu. Üstelik, yabancı sınırına rağmen ısrarla daha da yabancılaşan bir yapı. Şimdi ise hem yerli ağırlık kazanan, hem de gençleşen bir yapıya doğru ilerliyoruz. 

Türkiye futboluna çok uzak olduğunu düşündüğüm Mancini, sadece 3-4 ay içerisinde yaptı bunları. Yaptığınız iş konusunda ekol olmak böyle bir durum işte, Mancini'nin de farkı buradan geliyor.

Etrafında olan isimleri dinleyen, dediğim dedik asla davranmayan, kulüp şartlarına göre hareket eden ve bulunduğu konumu da çok çabuk analiz eden bir teknik adam. Şu sıralar kurulan yapının da Galatasaray için önemli bir gelecek olduğunu düşünüyorum, önümüz aydınlık. 

Yarın Mancini de gider ama devamında gelecek Tugay Kerimoğlu'yla da bu yapı devam eder. Yıllardır özlemini duyduğumuz olay aslında.

19 Ocak 2014 Pazar

Başlıyoruz...


Hamit Altıntop hala sakatlıktan dönemedi (ne zaman döneceği de meçhul) ama ben geri döndüm.

Daha önce yazmalıydım aslında, twitter'dan takip edenler biliyor gerçi. Blog konusunda takıntım var, ben hayatta olduğum sürece bu blog devam edecek, sadece araya askerlik gibi durumlar girdiği için büyük bir ara vermiştik.

Gerçi askerlik hala bitmedi ama son 3 ay kaldı. 12 ayı yedik gibi birşey, bundan sonrası rahat benim adıma. Telefon olanağım da olduğundan, sosyal medyayı eskisi gibi aktif kullanabiliyorum ama evde olduğum sürece blog yazabiliyorum. Şu sıralar da 16 günlük izindeyim, yani 11 gün daha buralardayım ama en azından çarşı izinlerinde bloga yazacağım yine de.

Bunu ön gösterim olarak kabul edin, gala 1 Mayıs gibi olacak. Şu askerliği aradan çıkartmam şart.

Bu arada blog için de bazı planlarım var, ilerleyen zamanlarda onları da söylerim. Blogun temasıyla da biraz oynadım, umarım daha çok beğenirsiniz bu yeni halini...

Konuşulması Gereken, Bu Maçtan Ziyade Önümüzdeki Maçlar


Bu karşılaşma lig için oynansaydı verilecek tepki daha farklı olurdu. Telafisi olan, hazırlık turnuvası havasında geçen bir Türkiye Kupası serüveni yaşıyoruz. Grup liderliği anlamında en büyük rakip Antalyaspor gibi görünüyor ve deplasmanda kaybetmedik. 88'de gelen 1-1'in tek tesellisi bu olsa gerek.

Mancini denemeye ve değiştirmeye devam ediyor. Değiştirmediği tek şey de üçlü savunma isteği. Doğru da bir düşünce, 3-4-1-2'nin iyi iş yapacağını düşünüyorum. Bu sistemin tek noksanı, stoper konusunda yeterli alternatifi yaratmamamız noktasında ama Melo'yu stoper denemesinin de göstergesi, bu bölgeye mutlaka bir transfer yapılması gerekliliğidir. İyi bir yabancının da geleceğini düşünüyorum zaten.

Kazanmayı da kaybetmeyi de hak etmedik. Normal bir sonuç bana kalırsa. Rakibin de çok etkili olduğunu söyleyemezsin, aynı şekilde Galatasaray'ın da. Söylenecek tek şey şu, bazı isimler kötü bile oynamadı. Eboue, Umut Bulut, Riera gibi. Varlıklarını dahi hatırlamıyorum.

Hakemin damga vurduğu bir ilk yarı, ikinci yarıda da Emrah Başsan'ın üstün performansı neticesinde, bu adamı mutlaka transfer etmeliyic düşünceleri. Antalyaspor maçının bana hatırlatacağı yegane noktalar bunlar.

Bu yüzden de bizler transfere odaklanalım, konuşulması gereken şey, bu maçtan ziyade önümüzdeki maçlar...

20 Ocak 1989, Samsun Adına Günlerden Hüzün


Günün anlam ve önemi büyük, Samsun ve Türk futbolu açısından. Samsunspor taraftarı da muhteşem tribün şovlarına bu sefer fazlasıyla hüzün katarak, güzel bir koreografi ortaya çıkardı. Fark yarattılar...
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir