31 Ekim 2014 Cuma

Prandelli İçin Yerli Yardımcıyı Uzaklarda Aramasınlar

En son Skibbe döneminde böyle bir uygulama vardı. Bir anda Skibbe'nin tüm yardımcıları görevden alınmış, başka isimler atanmıştı ama bu duruma Skibbe'nin sesi çıkmamıştı. Çünkü, herhangi bir kariyeri olmayan, genç, belki potansiyelli ama Galatasaray'dan ötesine de çıkamayacak bir teknik adamdı. Yıllar içerisinde bunu gördük.

Prandelli ise iyi kötü fena olmayan bir kariyere sahip, en azından Dünya'nın saygı duyduğu bir teknik direktör. Herkesi İtalya'nın başına getirmezler ama o geldi, çok büyük yıldızları idare etti. De Rossi, Balotelli gibi isimleri bir dönem kenara itti, otorite gösterdi. Galatasaray'da düştüğü konum ise belki ağır kaçacak ama tam anlamıyla "kuklalık".

Net şekilde yönetimin (Abdürrahim Albayrak'ın) eli değmiş bu kadroya. Sabri Sarıoğlu'nun affedilmesi ilk halkaydı zaten, bu maçta 11 başlaması da. 3 ay üst düzey mücadele içerisinde yer almamış, takımla doğru dürüst idmana çıkmamış bir futbolcuyu kimse 11'e koymaz ama Prandelli koydu. Sneijder'i kesti, en son kesilecek futbolcuyu. Bu mesajı da o vermedi bence, başkalarının mesajı bu. 11 içerisinde önemli değişimler oldu ve bunlar Prandelli'nin insiyatifi değildi.

Prandelli'nin düştüğü bu konum üzücü. Bazı insanlar karakter için, prensip uğruna can verir. Mancini bu yüzden gitmedi mi, tazminat bile talep etmedi. Prandelli ise "kukla" durumuna düşmeyi göze almış, yönetim onu hangi denize sürüklerse o denizde yüzer. Kendisi adına acı verici bir tablo.

Feldkamp'ı aradığımızı söylüyoruz son haftalarda. Galatasaray'ın başına geçti, ilk icraatlarından biri önemli isimleri takımdan göndermekti. Ya da bir Beşiktaş derbisi öncesi Lincoln ve Hakan Şükür'ü 18'e almadı, kamp kurallarına uymadıkları için. Ruhunu sahaya yansıtmayan herkesin canına okudu. Galatasaray'da ise bazı isimlerin 11'de yeri garanti olduğu için, kendini saha içerisinde yırtan Sneijder yedek kalıyor, Selçuk İnan gibi isimler sürekli oynuyor. Rotasyon var, 11 önemli ölçüde değişiyor ama onun yeri değişmiyor.

Maça gelecek olursak, 90'da golü atıp kazanmak güzel. Takımın mücadele anlamında maçın ikinci yarıda yükseldiğini görmekte güzel. Herkes biraz daha birbirine yakın oynayınca, korkmadan dikine oynamak isteyince, şut atmanın öcü olmadığını farkedince birşeyler düzeliyor. Selçuk İnan'ın attığı iki şut mesela, şut atmayı unutan bu adam şutunun iyi olduğunu hatırlamıştır umarım. Sadece Sneijder'e kalmasın bu işler, ayağı güçlü herkes vursun. Futbol şut oyunudur, gol şutlarla gelir. Sneijder vursun, Selçuk İnan vursun, Hamit Altıntop vursun, transfer olduğunda bombacıyım diye hava atan Dzemaili bile vursun.

Benim gözüme çarpan detay, Telles'in maçın ilk yarısındaki penaltı tartışması olan pozisyonunda Burak Yılmaz'ın gösterdiği reaksiyon. Bunu maç içerisinde de devam ettirdi, kötü gidişata uzun zaman sonra isyan ettiğini gördük. Çabaladı, didindi, arkadaşları uğruna savaştı. Bu değerli, devam ettirmesi gerekir. Unutmayın, Selçuk İnan'ın yediği hakaretlerin çok daha fazlasını (geçtiğimiz sezonlarda da) Burak Yılmaz yedi ama bir kere Selçuk İnan gibi reaksiyon göstermedi, formasını çıkarmadı, aksine armasını öptü. İkisini aynı kefeye koyamam bu yüzden.

Burak Yılmaz'dan verim almanın yolu onu çift forvet oynatmaktan geçiyor. Forvetlerden biri top tutmalı, mücadele etmeli, arkayı toparlamalı. Burak Yılmaz'ı verimli kılmanın tek yolu bu. İkinci yarıda Umut Bulut oyuna girdikten sonra Galatasaray yükseldi, mücadele kazandı. Umut Bulut mu oynar, Pandev mi olur yoksa Bruma'yı forvete yazıp daha farklı birşey mi denenir bilmem ama Galatasaray'ın önceliği çift forvet oynamaktır.

Kasımpaşa önemli bir hücum takımı. Hücum oynarken kazanabilen ama işin savunma kısmında büyük zaaf gösterebilen bir ekip. Mersin İdman Yurdu maçında da bunu yaşadılar mesela, Galatasaray karşısında da yaşadılar. 1-0 öne geçtikten sonra oyunu tutamadılar, tutamazlar da zaten. Beklemek onların karakterinde yok, hücum oynayarak bu maçı kazanabilirlerdi, denediler, ikinci yarının hemen başında, 1-1'den sonra da pozisyonları var ama Anderlecht maçında olduğu gibi Chedjou'nun yine sahneye çıkacağını tahmin edemezlerdi.

Chejdou'nun altını tekrar tekrar çizmek gerekir. Bir stoperin x faktör olabileceğini çok görmeyiz. Stoper duran toplarda hücuma çıkar, gol arar ama pozisyon yaratanını çok görmeyiz. Anderlecht maçını da getiren o olmuştu, Kasımpaşa maçını da. Yine aldığı sorumlulukla önce korneri kazandırdı, devamında vurduğu kafa Umut Bulut'a asist oldu. Sneijder'den bekleriz, çıkar golünü atar ama Chedjou'nun da böyle bir farklılık yaratması Galatasaray adına çok büyük bir ekstra aslında.

Yenilgiye isyan etmesi gerekir bu takımın, tek çıkar yol bu. Anlaşılan Prandelli ile devam edilecek ve başarılı olmanın tek yolu da teknik direktörden değil, futbolculardan geçiyor. Saha içerisinde isyan etmeli, agresif olmalı, mücadele göstermeliler. Kasımpaşa maçının ilk yarısında olduğu gibi geriye değil de ileriye oynayan bir Galatasaray daima fark yaratır, bu unutulmamalı.

Ayrıca, Prandelli için yerli yardımcıyı da uzaklarda aramasınlar. Hamit Altıntop orada duruyor...

30 Ekim 2014 Perşembe

Yerli Hakimiyeti Mutlaka Kalkmak Zorunda


Galatasaray'da bir gruplaşma var, her dönem olduğu gibi. Ama Fotomaç'ın bu kurgusu işin başka boyutu. Her transfer dönemi ütopyaları malum ama bu fotoğrafla birlikte bizlere özlenen bbg günlerini geri getirmek istemişler sanki. Müthiş bir hayal gücü, efsane kurgu. Buradan kendilerini tebrik etmek lazım, şu kurguyu oluşturan beyin ne büyük bir beyindir. İnanılmaz.

Dünya'ya dönecek olursak, Galatasaray'da her dönem gruplaşma var. Özellikle de 2000 sonrasında. Drogba'nın açıklamalarını da okuduk, kendisine pas atılmadığından girmiş, Fatih Terim'den, yönetimden çıkmış. Açıklamalarının zamanı gereksiz ama doğrudur. Keşke oynadığı dönemde bunları dile getirseydi. Bugün söylemesinin bir anlamı kalmadı çünkü.

2000 sonrası bu yerli - yabancı ayrımı hep oldu. Bazı futbolcular da sabote edildi, buna da inanıyorum. İsimler değişiyor ama yapı hep aynı. Bugün Sneijder'e pas atılmıyor, dün Drogba'ya, ondan önce Elano'ya, ondan da önce Lincoln'e gibi. Gruplaşmayı yaratan isimler ise bugün x, dün y, ondan önce z. 

Gruplaşmayı yaratan bazı isimleri kovsak, onların yerine gelecek isimler de yarın aynı şeyi yapacak. Bu da Galatasaray'ın değişmez bir gerçeği. Buna yönetim zaafiyeti de diyebilirsiniz, nitekim bugünlerde Abdürrahim Albayrak bunu aşmak için elinden geleni yapıyor ama her dönem bu konulara şahit oluyoruz ve bu yerlilerin yerini yabancılarla dolduramadığımız sürece bu sorun devam eder.

Alın size yabancı kontenjanının kalkması için bir neden daha. Yerli hakimiyeti mutlaka kalkmak zorunda. Takım içerisinde kafa yapılarını değiştirmek gerekiyor. Bugün arma için savaşan futbolcuları saysak, son 5 yıla bakarak yüzde 90'ının yabancı futbolcular olduğunu görüyoruz. Sahada ruh gibi dolaşan, gruplaşma yaratan isimler ise yerliler.

Sorun yeterince açık..

29 Ekim 2014 Çarşamba

Lider


"Gidelim konuşalım. Sorunu yüz yüze konuşarak çözelim. Hoca ağır antrenman mı yaptırıyor? Onu da yine konuşarak halledelim. Bu sorunların hiçbiri konuşmadan hallolmaz. Avrupa'da bu kadar para kazanamayacağımızı biliyorsunuz. Toparlanalım, kendimize gelelim ve takımı şampiyon yapmak için elimizden geleni yapalım"

Millet Gazetesi'nin haberi bu. Dün, Hamit Altıntop futbolcuları toplamış ve sorunların çözümü adına girişimde bulunmuş. Tam bir lider gibi. Hamit Altıntop'un farkı da buradan ortaya çıkıyor, doğuştan lider ve bu özelliğini kullanmamız gerekiyor. Kötü giden şu günlerde onun yol göstericiliğine ihtiyacımız var. Takımın kaptanı Selçuk İnan ama kendisinin sadece görüntüde olduğunu, tamamen dip yaptığını görüyoruz. Şu ortamda takımı geçtim, kendisini dahi ayağa kaldıramaz. Yük Hamit Altıntop'un üzerinde..

27 Ekim 2014 Pazartesi

Sabri Sarıoğlu'nun Dönüşü

 
Sabri Sarıoğlu'nun affedilmesi, takımın olağanüstü kampa alınması yönetimin ilk icraatları oldu. Kurtuluş reçetesi bu değil ama Prandelli'yi gönderebilmenin üzeri örtülmüş hali. Senin beceremediğin işi biz beceririz mesajıdır. Doğru mudur yanlış mıdır bilinmez ama yeni yönetim ortaya bir irade koymaya çalışıyor.

Sabri Sarıoğlu'nun neden kadro dışı bırakıldığını anlamamış ama desteklemiştim. Prandelli geldiği ilk dönemde esen değişim rüzgarları hoşuma gitmişti ama bu değişimi yanlış kişilerle yaptığımızı bugün görüyoruz. Mevcut Galatasaray kadrosu ruhsuz, kötü oynayan ve çabalamayan birçok futbolcuyla dolu. Galatasaraylılığını tartışıyoruz çoğu futbolcunun, bu takıma duydukları saygıyı. Bu anlamda Sabri Sarıoğlu'nun dönüşü olumlu.

Tabii bu kadro dışını kim yaptı, hala açıklığa kavuşmamış bir mesele. Ünal Aysal'ın kararı mıydı, Mancini'nin raporu muydu yoksa Prandelli'nin tasarrufu mu olmuştu?

Prandelli'nin tasarrufu olması zor, bir futbolcuyu görmeden nasıl böyle bir kanıya varabildi. Ama bu kadro dışıyla ilgili her açıklamasında da bu kararı kendisinin aldığını söylüyordu. Kim bıraktı, neden bıraktı umarım açıklığa kavuşur diyelim.

Gerçek olan şu, Veysel Sarı'dan daha bek kere bektir. Üstelik geçtiğimiz sezon Mancini ile birlikte sol bek oynayabilme özelliğini de sonunda kazanmıştı. Yıllardır denenmiş ama olmamış, Mancini ile birlikte bunu da yapmıştı. Birçok maç şans bulmuş, bana göre iyi bir sezon geçirmişti. Mesela, Semih Kaya'nın sağ bek oynaması da değerliydi ama Prandelli hiç gitmedi bunların üstüne. En azından Sabri Sarıoğlu'nun dönüşü sağ bek rotasyonuna nefes aldırır. İşin teknik boyutu da böyle.

Yarın neler olacak merak ediyorum, çok şeye gebe bir gün..

Umut Bulut > Burak Yılmaz, Başakşehir Maçının İstatistiği Öyle Diyor

 
Burak Yılmaz üzerine müthiş bir istatistik var. Başakşehir maçında 90 dakika sahada kalan Burak Yılmaz sadece 25 kere topla buluşmuş. 51. dakikada oyuna giren Umut Bulut ise 20 kere topla buluştu. Üstelik Umut Bulut oyuna girdiğinde, zemin ve şartlar futbol oynamanın oldukça dışındaydı, bu da önemli bir faktör.

Burak Yılmaz'ın futbolu üzerine mükemmel bir istatistik bu. Sadece ama sadece rakip savunma arkasına koşu yapmayı deniyor ki onu da yaptığını söyleyemeyiz. Dün de söyledim, Galatasaray gibi bir takımın santraforu bu değil, eski Burak Yılmaz da bu değildi ama o Youla vari bir forvet olmayı deniyor, bitmiş orta sahayla da Burak Yılmaz'a istediğini vermek imkansız, verilmemeli de. Galatasaray'ın santraforu böyle oynamamalı.

Umut Bulut'u ise her dönem eleştiririz, beğenmeyiz, geçtiğimiz sezon ben de çok eleştirdiğim ama bir konuda hakkını yiyemeyiz, adam mücadele ediyor, istiyor, arıyor. Yaşı 31 oldu, Burak Yılmaz'dan da 2 yaş daha büyük ama mücadele azim anlamında Burak Yılmaz'dan çok daha genç. Bu sezona da baktığımızda hem Burak Yılmaz'ın hem de Pandev'in çok önünde. Arıyor adam, karıştırıyor, hücumda kaos yaratıyor ve bu da Galatasaray'ın işine geliyor aslında ama kullanılmıyor.

Burak Yılmaz her maçta 11 başlıyor..

Koca Galatasaray Bu Adamlara Kalmış

 
Hagi'nin Misimovic'i kadro dışı bırakmasını hatırladım. O dönem yanlış bir karar diyordum, hala da arkasındayım ama kadro dışı bırakma nedeni, yeterince koşmaması ve o ruhu sahaya yansıtmamasıydı. Oysa Misimovic'in tarzı buydu ama neyse. Geçmiş günler.

O gün Hagi'nin yaptığı bu uygulama, bugün geçerli aslında. Bugün olması gereken bir hamle. Bunu isteyen birçok futbolcumuz var, başta da Selçuk İnan ve Burak Yılmaz gelmekte. Keşke bu tarz bir hamle yapılsa ve Galatasaray'a yakışan isimler forma şansını bulsa. Eminim, Prandelli kalırsa bir sonraki maçta yine bu isimler 11 başlayacak, bu futbolculara dayalı düzen Galatasaray'da bitmiyor.

2000 sonrası Galatasaray'ında bunlar hep oldu. Futbolcular değişiyor ama o yapı kurulu, asla bitmiyor. Dün Servet Çetin, Rijkaard'ı sırtından hançerlerdi, bugün ise Selçuk İnan ve arkadaşları önce Mancini, sonra Prandelli derken bu durum devam ediyor, bugün yine yaşanıyor.

Evet, Prandelli kötü ve gitmesi gerekiyor ama tek suçlu o değil. Prandelli'den sonra da bu düzen devam edecekse gitmesinin bir espirisi kalmayacak. Bu anlamda özlediğim isim Kalli, kırılması gereken kalemleri çok güzel kırardı. Bu düzeni yıkacak isim o olacaktı ama 2. döneminde maalesef yaşı ve sağlık durumu buna engel oldu.

Suçlu biraz da biziz aslında. Başta da ben geliyorum, biraz günah çıkarayım. Selçuk İnan'ı ve Burak Yılmaz'ı kaf dağına çıkaran bizleriz, en azından çoğunluğumuz. Zamanında bunu yaptık. Selçuk İnan'ı Xavi ilan ettik, Burak Yılmaz'ı alternatifsiz derken bugün bu noktaya geldiler. Bu noktaya gelmelerinde de taraftarın da büyük emeği var. Selçuk İnan, Fenerbahçe maçında formayı çıkardığı gün buna karşı duran taraftarlar vardı, bir de destek olan (benim gibi). Keşke o gün dur diyebilseydik, bugün belki de bu noktaya gelmeyecektik.

Sabri Sarıoğlu'nun sezon başında kadro dışı bırakılmasını, değişim adı altında desteklerken bugün gördüğümüz, bu ruhsuzların Sabri Sarıoğlu'nun tırnağı olamayacağıdır. Galatasaray'ın bu adamlara kalmış olması en büyük yara.

Diğer acı taraf, Galatasaray'ın son yıllarına damga vurmuş, tabiri caizse reyis kıvamına gelmiş futbolcuları sayalım desek, sayacağımız hemen hemen tüm isimler yabancı. Riera'sından, Kewell'ına, Drogba'sına, Elmander'ine diye uzayan bir liste. Araya herhangi bir yerliyi eklemek imkansız ama sorunları yabancı futbolcular çıkarıyor değil mi?

Bu ortamda da tabii bu isimler yabancı sınırını destekler. Bugün Yekta Kurtuluş'un İlkay Gündoğan'dan fazla kazandığını görüyoruz, Galatasaray'da futbol ortamı maalesef bu. Bu durum yabancı sınırıyla alakalı ama fazlasıyla bizim hovardalığımız.

Başakşehir maçına dönüyorum, Muslera'nın çaresizliği, Melo'nun oyundan çıkarken üzüntüsü, Sneijder'in kendini nasıl yırttığını gördünüz. Bugün, bu adamlar Galatasaray'dan ayrılıyorum dese yine zirve takımlarda oynar, talipleri çıkar ama bizim yerli tayfamızın üzüldüğünü düşünmüyorum. Takım kaptanı zaten havlu atmış, kafasında olayı bitirmiş ama Kasımpaşa maçında da 11 çıkacağından, maç başı ücretini cebe atacağından emin..

Geçtiğimiz sezon, Drogba itham ediliyordu. Maç seçiyor, maç satıyor diye. Chelsea maçında özellikle çok konuşuldu bunlar ama Drogba'nın kalitesini geçtim, sahaya yansıttığı ruhun yakınından geçen yok..

26 Ekim 2014 Pazar

Prandelli ile Galatasaray'ın Geleceği Yok

 
Avrupa'yı bir kenara atamazsın, Galatasaray'ın kuruluş amacı "Türk olmayan takımları yenmek". Bu gerçek nesilden nesile aktarılır, biz böyle gördük, böyle büyüdük. Sen 4 yediğin Dortmund maçından sonra, bizim için asıl hedef Başakşehir maçı diyerek, bu maçta da 4 yiyorsan şu saniye istifa etmen gerekir. Prandelli ile geçen her saniye şu andan itibaren zarardır, çok büyük ziyandır.

Galatasaray gelişmiyor, aksine geriye gidiyor. Sorun sadece Prandelli'de de değil, Galatasaraylıyım diye geçinen ama sahada ruhunu kaybetmiş başta Selçuk İnan ve Burak Yılmaz olmak üzere bazı futbolcularda. Galatasaraylılık bu değil. Daha önce de Galatasaray'ın kötü zamanlarına denk geldik ama bu kadar ruhsuz bir dönemi daha önceleri çok hatırlamıyorum.

Galatasaray koşmuyor, agresifliğini kaybetti. Dortmund maçında rakipten daha az koşman bir yana, Başakşehir bile koşu mesafelerinde sana nal toplatmış. Dortmund maçında yaptığın faul sayısı 3, Başakşehir maçında ise 9. Bu takım rakibini ısırmıyor, bu istatistiklerde ruhsuzluğun aynası.

Nereden bakarsak bakalım elimizde kalır. Pandev diyoruz, her Şampiyonlar Ligi maçı 11 başlayan adam bugün 18'de yoktu mesela. Bruma 2-3 hafta 18'e dahi alınmadı, Olcan Adın ligde var, Avrupa'da yok. Ayrıca Dortmund maçından sonra Olcan Adın ve Veysel Sarı için Başakşehir maçını düşünerek onları dinlendirdim diyorsun. 

Hedef maç Başakşehir'di, hadi Dortmund maçını geride bıraktık. Bu maç üzerinden, yağmuru veya rüzgarı mazeret olarak öne süremeyiz. Yağmur ve rüzgar altında 2-0'dan 4-0'a geldi maç. Galatasaray her koşulda gol yedi, rakip kaleye gidemedi, pozisyon bulamadı.

Selçuk İnan'a bakıyorum. Ayhan Akman'ın 35 yaşındaki görüntüsü. Ama bir fark var, Ayhan Akman hırslıydı, mücadele etmeye çalışıyordu. Selçuk İnan ise kat ve kat daha fazla kazanmasına rağmen kendisine saha içerisinde sabit bir yer belirlemiş ve bir sağa atıyor, bir sola. Dikine veya araya oynamak yok, top sürmeyi zaten unuttu, şut denemez, oyunu yönlendirmez. Ve bu adama Türkiye'nin en iyi orta sahası diyorduk, geldiği hale bakın. Onu bu hale Prandelli getirmedi, bunu da belirteyim.

Burak Yılmaz'a bakalım, Türkiye'nin en iyi yerli forveti diye adlandırdığımız futbolcuya. O da Youla evrimini tamamlamak üzere, hem de Beşiktaş'a transfer olan değil, Eskişehirspor'dan sonra oradan oraya savrulan Youla'ya. Sadece ama sadece rakip arkasına koşu deniyor. Top tutmak yok, hareketli oyun yok, şut yok, hava hakimiyeti zaten yok ve sen koskoca Galatasaray santraforusun.

Semih Şentürk'e bakın, her yaşta Semih Şentürk. Bugün forvetim diyen yerli forvetten daha forvet. Bitiricidir, takımını hücumda tutar, pas yapar, hareketli oynar. Bunlar da neredeyse koca bir sezon oynamamış Semih Şentürk yapıyor, her ne kadar genç olsa bile 30'lara gelmiş Semih Şentürk. Bu görüntüye bakıp, Burak Yılmaz için konuşabiliriz.

Uğur Uçar ve Ferhat Öztorun'u konuşalım. Galatasaray çıkışlı futbolculardır ama Galatasaray sonrası kariyerleri oradan oraya savrulmakla geçmiştir, vasat görüntüyü aşamamışlardır. Onları transfer etmezsiniz, eyvallah ama bugün bakıyoruz bu maliyetsiz, bonservisi olmayan adamlar ligin en az gol yiyen takımın bekleri. Senin Veysel Sarı ve Tarık Çamdal'ından daha bek oynadılar. Biz ise bu yolda milyonları gömdük.

Doğru tercüme edilmedi (her zaman olduğu gibi) ama Melo sahada ruh gibi yürüyen futbolcular olduğundan bahsetti. Sonuna kadar da haklı. Melo'nun oyundan çıkarken üzüntüsü, Sneijder'in de yırtınması, Muslera'nın ise çaresizliği dışında ruh gösteren, karakter yansıtan 4. bir futbolcumuz yoktu bugün.

Prandelli ile Galatasaray'ın geleceği yok. Dortmund maçından sonra bu maçta da 4 gol yemesi olayın özeti aslında. Hiç vakit kaybedilmemeli, Galatasaray'ın Prandelli ile bir geleceği yok..

25 Ekim 2014 Cumartesi

Yeni ve Geçici Dönem; Başkan Prof.Dr. Duygun Yarsuvat


Yaşadığımız dönemin adı "kriz". İşin ekonomik boyutu ne durumda bilmiyorum, sürekli ekonomik durumun iyi gitmediği söyleniyor, finansal fair-play derdiyle de uğraşıyoruz derken yeni yönetimin önceliği bu ekonomik görüntüye yön vermek olacaktır.

Ünal Aysal'ın devam etmesi yanlısıydım ama devam etmedi, istediği yetkileri alamadı. Bu güvensizlik ortamında da daha fazla başarılı olamayacağını düşündü. Galatasaray'a önemli değerler katan bir başkan olarak hatırlayacağım, kümede kal Galatasaray'dan her sezon Şampiyonlar Ligi oynayan ve orada da iddia yaratabilen bir yapıya büründük. Basketbolda gelen başarılar malum, artı olarak spor kulübü yarattı. Kısacası, Galatasaray'a Galatasaray olduğunu hatırlatan bir başkandı. Son kez kendisine teşekkür etmek istiyorum.

Zamansız bir ayrılık oldu bu, seçim kararı erken alındı, aday olması gereken isimler bu yüzden aday olamadı. Adnan Öztürk, Cemal Özgörkey gibi isimleri sayabiliriz. Bu kriz anında aday olan, camiayı toparlamak için hareket eden ve başkan seçilen Duygun Yarsuvat Hoca'yı tebrik ediyorum, umarım ayağa kalkmasını bilir ve bu kriz dönemini en iyi şekilde atlatırız.

Geçici bir dönem bu. Mayıs ayına kadar devam edecek bir yönetim. Mayıs ayına kadar da aday olmayı düşünen adaylar hazırlıklarını yapıp, Galatasaray'da başkanlık yarışı yapacaklardır. Bu geçen süre ise kısa gibi görünen ama önemli bir dönem. 4. yıldız yarışı devam ediyor, Avrupa hedefi ne olursa olsun mevcut, basketbolda yükseliyoruz, bu yükselişin sekteye uğramaması gerekiyor ve finansal fair-play lanetinden de kurtulmalıyız. Bu anlamda işleri çok zor.

Alp Yalman ismine saygı duymama rağmen, Adnan Polat döneminin devamı olacaktı, bu da Galatasaray için iyi olmayan bir durumdu. Bu anlamda da Duygun Hoca'nın kazanmasına çok sevindim. Yine de beklediğimden fazla oy aldığını da söylemem lazım, daha güçlü bir muhalefet bu seçimden galip ayrılabilirmiş, bunu gördük.

Duygun Hoca'nın yönetiminde ise hem Ünal Aysal döneminden gelen isimler var, hem de yeni isimler. İşleyen bir süreç var ve bunun devam gerektiğinden, bu isimlerin tekrar yönetimde olması güzel. Ali Dürüst ve Abdurrahim Albayrak'ın da dönüyor olması, Galatasaray'da yitirilmeye başlayan yönetici & futbolcu köprüsünün yeniden kurulmasını sağlayabilir, bu önemli.

24 Ekim 2014 Cuma

Sezon 2001-2002, Galatasaray'ın Transfer Fotoğrafı


2001-2002 sezonunda Galatasaray kadrosu büyük bir başkalaşım geçirdi. Lucescu'nun da başarısı buradan kaynaklanmakta. O dönem maddi sorunlarla uğraşan bu takım, toplama takım hüviyeti kazanmıştı. Hagi, Popescu, Okan Buruk, Emre Belözoğlu, Fatih Akyel, o sezonun devre arasında Hakan Ünsal, Ümit Davala gibi Uefa Kadrosu'nun önemli parçaları ayrılmış ve yerine gelen isimler de özellikle yabancılar anlamında kiralık futbolcular, düşük maliyetli isimler oldu ama Galatasaray çıtasını korumuş ve lig şampiyonluğu, Şampiyonlar Ligi'nde de son anda kaçan çeyrek final bileti olarak bizlere dönmüştü. Lucescu'nun kariyerinde efsane sezonlardan biridir..

Fotoğraf ise beni eskilere götürdü. Hatırlıyorum, gazetede bu resmi kesmiş ve duvarıma yapıştırmıştım. O dönemin önemli bir transfer harekatıydı aslında bu.

Berkant Göktan, o dönemin gurbetçi kralıydı. Bugünlerde hep bahsediyoruz, gurbetçi futbolcuların gelişimi, hangi Milli Takım'ı tercih edecekleri gibi konuları. Berkant Göktan da büyük bir yıldız adayıydı, Türkiye Ümit Milli Takım'ının da gelecek adına en büyük kozuydu belki de ve bu ismin o dönem Galatasaray'a imza atması bana göre büyük olaydı. Tabii geçen sezonlar Berkant Göktan adına bitişin resmi oldu, Lucescu'nun Galatasaray'ında kötü işler yaptığını söyleyemem ama Fatih Terim'in Galatasaray'ında hiç iyi izlenim vermedi, sözleşmesi bittiğinde de Beşiktaş'a imza atması kariyeri anlamında sonun resmi oldu.

Ayhan Akman da önemli futbolculardan biriydi. Gaziantepspor'la gösterdiği çıkış, onu rekor ücretle Beşiktaş'a taşıdı ama böyle bir maliyetten sonra oluşan beklentiler Ayhan Akman'ın en büyük engeliydi. Şöyle de birşey var, Ayhan Akman transferi her iki kulübün görüşüp, anlaştığı, bonservis bedeli ve takas karşılığı gerçekleşen bir transferdi. Bu anlamda da günümüzde bile çok örneği yoktur.

O dönem Beşiktaş'a takas olarak gönderilen Ahmet Yıldırım, bir sonraki sezon Beşiktaş'ın 100. yıl kadrosunda önemli kozlardan biri olacaktı, bunu da atlamamak lazım. Lucescu, Ahmet Yıldırım'ı Galatasaray'dan göndermiş ama Beşiktaş'a gittiğinde formayı ona teslim etmişti. Ayhan Akman ise yıllarca Galatasaray'da oynadı, kaptanlığa kadar yükseldi. Ofansif bir oyuncuydu, defansın derinliklerine doğru bir futbol başkalamışımı geçirdi, son dönemlerinde hep eleştirildi ama Galatasaray tarihinde öyle ya da böyle yer aldı, daima anılacak.

Önemli bir jokerdi. Heinz tutmadı mesela, o sezonu sol açık olarak geçirdi. Yeri geldi sağ kanatta oynadı, bir maçta stoper dahi oynadığını hatırlarım. Bu transferden kim kazançlı çıktı dersek, kısa vadede Beşiktaş belki ama uzun vadede Galatasaray'ın kazançlı olduğunu görüyoruz.

Ümit Karan ise döneminin önemli bir forvetiydi. Gençlerbirliği formasıyla Milli Takım'a kadar yükselmiş bir isimdi ve Galatasaray'a transferi o dönem için çok değerliydi. İlhan Mansız'ı da istiyordu aslında Galatasaray ama İlhan Mansız'ın Ümit Karan'a verilen ücreti görmesi neticesinde Beşiktaş'ın yolunu tutması unutulmayan bir andır.

Ümit Karan da yıllarca Galatasaray formasını giydi, goller attı, Gerets'le gelen şampiyonlukta takımın en büyük gol silahıydı, kariyer zirvesi gördü, her zaman önemli bir forvet alternatifi oldu ama forvet sıkıntısı çeken Milli Takım'da önemli bir alternatif olmadı mesela. Ersen Martin'in bile Milli Takım'a çağrıldığı zamanlar vardır ama Ümit Karan bu anlamda çok kullanılmadı, Galatasaray'dan sonra Eskişehirspor'a gitti, futbol oynadı, sportif direktör oldu, sonrasında girdiği işlerle de kendisini bitirdi, Galatasaraylıların gözünden düştü.

Mondragon ise bu isimler arasında en tanınmayanı. O dönem bizler için soru işareti bir kaleciydi, en azından ben tanımıyordum. O dönem gerçi birçok kiralık yabancı gelmişti. Fleurquin gibi, Perez gibi, Victoria gibi. Mondragon da onlardan biriydi, o sezon gelen şampiyonlukta da büyük payı oldu, uzun yıllar Galatasaray formasını giydi. Belki çok üst düzey bir kaleci değildi ama istikrarlı bir isimdi, çok maç kurtardı, efsane performanslar arasına adını yazdıracağı çok maçlar oynadı.

Kiralık olması sezon sonunda büyük sorun oldu aslında. Beşiktaş kendisini çok istedi, kulübüyle de anlaştı, herkes transfer bitti derken Mondragon'un Galatasaray aşkı onu takımda tuttu. Fatih Terim, Lucescu'nun getirdiği birçok ismi silerken, Mondragon'u silmemesi de altı çizilmesi gereken bir durum. Mondragon'u çok istedi ve takımda tuttu. Beşiktaş ise Cordoba'yı aldı, önemli bir kazanım oldu onlar adına ve en büyük gurur kaynakları ise, biz Mondragon'u almadık, Kolombiya'nın birinci kalecisini aldık oldu. Yıllar boyu bunu çok dinledik ama Mondragon'un bıraktığı izlenim, geçirdiği yıllar çok daha büyük oldu bence.

2001-2002 sezonunun transfer resmidir bu. Fotoğrafı görünce yazmak istedim, nostaljiyi zaten seviyorum, bu fotoğrafta beni eskilere götürdü..

23 Ekim 2014 Perşembe

Victor Valdes & Manchester United


Bana sorarsanız hala Dünya'nın en iyi kalecilerinden, özellikle de pas oyununa yatkın sistemlerde iz bırakan isimlerden biri Victor Valdes. Her dönem eleştirildi, beğenilmedi, hakkı fazlasıyla verilmedi ama Barcelona'nın yapısında da çok önemli bir değerdi.

O Victor Valdes'in bugün takım bulamadığını görüyoruz. Ekim 23 oldu ama hala anlaştığı bir takım yok. Monaco'ya gidiyorken, sakatlık durumundan bu anlaşma gerçekleşmedi ve belki de yaratılan o sakatlık algısı bugün Victor Valdes'in önünde en büyük engel oldu. Neredeyse kimse yüzüne bakmıyor, konuşmuyor, Victor Valdes boştaymış demiyor.

Premier Lig takımlarının ilgisi var tabii. Liverpool'a gideceği söyleniyordu ama Manchester United ile idmanlara çıkmaya başlamış. De Gea'dan doğan bir hoşnutsuz durum var onlarda da. De Gea aynı şekilde oynadığı hiçbir dönem çok beğenilmemiş, genç bir yatırım olarak görülen, ısrar edilen ama belki de istenilen seviyeye gelemeyecek bir kaleci. Manchester United de alternatif yaratmak amacıyla Victor Valdes gibi bir tecrübeyle çalışabilir.

Van Gaal ne düşünüyor, ne planlıyor bilinmez..

Inter'in Kapanan Dönemi, Moratti de Bıraktı


Moratti de Inter'i bıraktığına göre, çok önemli bir dönemi kapattık demektir. Javier Zanetti'nin futbolu bırakmasıyla kapanan Inter döneminde Moratti son halka oldu. İyisiyle kötüsüyle iz bırakan bir isimdi, 2000 sonrası İtalya futboluna damgasını vurmuştu.

Juventus'un şike sonrası küme düşürülmesinin ardından, o buhrandan sadece Inter güçlü çıkabildi aslında. Lig şampiyonlukları, harcanan büyük paralar, sonrasında daha büyük paralar derken hedef aslında lig başarısından öte Şampiyonlar Ligi'ydi ama bu Mancini ile olmamıştı. Mourinho ile zirve dönemlerini yaşadılar, sadece 2 sezonda hayal edilen tüm başarılar geldi.

Mourinho sonrası ise enkaz. Mourinho, Inter ile yapabileceği daha büyük birşey kalmayınca ayrıldı, Real Madrid'e gitti ve Inter enkazı da başladı. Yatırımları kısmadılar ilk etapta ama Benitez ile başlayan bu kötü dönem, giderek maddi sorunlara doğru uzandı, şampiyon kadrodan iyi isimler ayrıldı, futbolu bıraktı derken Juventus yine sahne aldı ve İtalya futbolunu onlar yönlendiriyor.

Inter için kalan, Moratti ile yaşanan o başarılar. Eski günler gelir mi bilinmez, şu an için Juventus ve Roma'yı konuşuyoruz. Inter misali Milan da maziyi arayanlardan ama bu dönem onların dönemi değil.

Moratti'yi de Sneijder transferiyle unutmayacağız tabii, Ünal Aysal'la yenen bir öğle yemeği ve akabinde gerçekleşen bu transfer..

Galatasaray'ın "Sol"u


Arda Turan'ın yerine alınan futbolcudan beklenti doğal olarak büyük olur. Oynadığı futbol iyi gitmediğinde, aldığı yıllık ücreti de işin içine katarlar ve eleştiri boyutu yükselir. Riera'nın ilk sezonu da böyle geçti. Eleştirilerle dolu, beklentiden uzak. 

İkinci sezonunda ise takımın sol bek yarasına merhem oldu. Hakan Balta inişli, çıkışlı bir futbolcudur. Her dönem beğenilmez ama ondan da vazgeçemezsiniz. Riera ise hayatında belki de hiç sol bek oynamamışken, bir anda Galatasaray'ın sol beki oldu. Üstelik bu değişimi 29-30'lu yaşlarda yapıyor. Genç futbolcuyu oynadığı pozisyon anlamında daha rahat değiştirirsiniz ama bu yaşlarda olan futbolcuların önemli bir futbol kültüründen gelmesi lazım. 

Riera da bunu gösterdi, sol bek olarak oynamaya başladı, Galatasaray ise Riera'nın sol bek performansıyla Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final bile gördü. Bu adam Cristiano Ronaldo gibi isimler karşısında da sol bek oynadı, sırıtmadı da. İyi, kötü değerlendirirsiniz ama oynadı.

3. sezonunda ise yabancı sınırı daha fazla gün yüzüne çıkmaya başladı, bir anda Hakan Balta yeniden formasına kavuştu. Riera ise o sezon ilk maçına Real Madrid karşısında sol bek olarak çıktı derken Fatih Terim'le yollar ayrıldı, Mancini geldi, bu sefer Riera'yı sadece sol bek olarak izlememeye başladık. Juventus deplasmanında sağ açıktı mesela, o sezonun ilk yarısında da birçok pozisyonda oynadı, iyi de gidiyordu.

Artık Galatasaray'ın özdeş futbolcularından biri olma yolundaydı. İyi para kazanıyordu, bunu atlamak imkansız ama elinden geleni de yapıyordu, karakteri, tecrübesi, Galatasaray'ı yaşaması bizler için değerliydi. 

Önce Telles'in sol bek olarak transfer edilmesi, devamında da Hajroviç transferi derken Riera'nın sözleşmesi fesh edildi, sağolsun bu konuda da Riera'nın zorluk çıkarmadığını görüyoruz. Yanlış bir ayrılıktı bu, Hajroviç kumarı uğruna Riera harcandı ama o vakit bunu düşünmedik, yeni transferlerin heyecanı derken, bugün ne yaptık biz diyebiliyoruz, pişmanlık diz boyu.

Geçen bu sürede, Telles gram gelişme göstermediği gibi, Hajroviç ise kaçıp gitti. Hajroviç'den birşey olmayacak gerçi, bugün Werder Bremen'de de sorgulanan bir futbolcu ama onun kaçması büyük bir yönetim skandalı. Ribery etkisi yapmayacak olmasından ötürü konuşulmayacak belki ama 2.5 - 3 milyon avro gibi bir bonservis uçtu gitti. En önemlisi, kendisinden fayda sağlanamadığı gibi, Riera'nın tecrübesinden de faydanılanamadı. 

Telles ise bugün hala forma buluyor, Şampiyonlar Ligi'nin değişmesi ama aklımda iyi kalan tek anı yok. Maalesef, başta ben olmak üzere Telles'i bu duruma getiren de bizleriz. Çok şişirdik, o gün Allah'ım sol bek diye inlerken bugün Telles'i yerden yere vuruyoruz. Ülkemizde genç oyuncu yetişmiyor, bunu Bruma'da da görüyoruz, Telles'de de. Bugün Riera olsaydı, eminim Telles'den fazlasını verirdi.

Koca kanat sadece Telles'e bırakıldı diyorlar ama dün oynanan düzende Galatasaray çeyrek final gördü, Riera da sol kanatı tek başına kullanıyordu, aynı şekilde Eboue de sağ tarafı. Oluyor yani, oynayabilen oynuyor, oynanır da. 

O Riera ise bugün hala Galatasaray'ı yaşamaya devam ediyor. Paylaşımlarını zevkle takip ediyoruz. Özür borçluyuz kendisine, ben öyle düşünüyorum..

Galatasaray'ın Gücü Tarihinde

 
Lig amaç değil, Avrupa için araçtır. Biz böyle öğrendik, Galatasaray taraftarları olarak bununla büyüdük. Galatasaray'ın kuruluş mottosu, Türk olmayan takımları yenmektir. Bu yüzden de ne kadar kötü durumda olursanız olun, Galatasaray'ın önceliği Avrupa'dır. Bizim önceliğimiz lig diyerek, aslında Galatasaray'a ne kadar yabancı olduğunuzu kanıtlıyorsunuz.

Prandelli güzel bir insan, özel karakter ama bu özel karaktere yakışan bugün istifa etmesiydi, elbette etmeyecek. O, bizim için önemli olan lig diyerek Başakşehir maçına hazırlanabilir. Lig başlamadan, tüm futbolcuları 4. yıldız ayağına kutulara yerleştirip, o mesajı verirsen senin teknik adamın da bu açıklamayı yapar. Galatasaray'ı bilmiyor, tanımıyor. Genoa teknik direktörünün yapacağı açıklamalar bunlar, maalesef Galatasaray ağırlığını kaldıramayan, kaldıramayacak bir teknik direktörümüz var.

Hedefin ligse, lig şampiyonluğunu istiyorsan mevcut yerlilerden biriyle anlaşırdın. Yılmaz Vural veya Hikmet Karaman gibi isimlerle de lig şampiyonluğuna yürürdün. Fenerbahçe'nin amacı 4. yıldız mesela, çünkü Avrupa'da yoklar. Doğal olarak İsmail Kartal tercihi onlar adına kötü adım değil. Saydığım teknik adamlarla da tek hedef olarak gördüğün Fenerbahçe ile mücadele edersin. Lig şampiyonluğu adına Prandelli ile çalışmazsın. 

Bu durum futbolculara da yansımış durumda. Burak Yılmaz da maç sonunda "şimdi asıl hedefimiz olan Başakşehir maçına hazırlanabiliriz" diyor. 4. yıldızı ilk sen taksan ne olacak, 3. yıldızı ilk sen taktın da ne değişti. Ya da 100. yılında şampiyon olamamış tek takım oldun ve ne kaybettin. Galatasaray vizyonuna yakışmayacak hedefler peşindeyiz ve Galatasaray'ı yaşayamayacak, öğrenememiş kim olursa olsun bu takımda yeri olmadığını düşünüyorum.

Mesele vizyon meselesi de değil aslında, lig mücadelesinde de durum değişmiyor. Ligde gümbür gümbür oynayan bir takım değil Galatasaray. Fenerbahçe maçında da söyledik, Prandelli'nin 50 tane yanlışı vardı ama önce Bruno Alves, sonrasında Sneijder günü kurtardı. Bu tabloda bizlerin Sneijder güzellemeleri yapması güzel ama futbolcuların, teknik direktörlerin hala derbi sevincinde kalmış olması, Fenerbahçe maçının sevincini doyasıya yaşayamadık demeleri Galatasaray'a yakışmayan, bağdaşmayan bir durum. 
 
"Başkanım ve Sportif Direktörüm Türk mantalitesine sahip olsaydı, bugünleri göremezdik" diyerek Klopp, Türk futbolunun reçetesini de çizmiş oldu. Ağır ama çok yerinde bir söylem. Bu tip romantizmi hep hayal ederiz, bir teknik adam gelsin önce az parayla büyük işler başarsın, sıfırdan zirveyi görsün, bir ömür onunla çalışalım gibi ama Türk futbolu günübirlik yaşar, Galatasaray'da da olduğu gibi ve istikrardan uzakta mücadele etmeye çalışır. 

Yabancı sınırından dem vuruyoruz ama Dortmund'da oynayan Almanya çıkışlı futbolcuları saydığımızda da Galatasaray'la yabancı sayıları 6'ya 6 eşit çıkıyordu. Bu da diğer reçete. Futbolumuz öldü, can çekişmiyor bile.

Maça dönersek, ben Galatasaray'ın kazanacağına inanıyordum, kazanmasını istiyordum ve hep bu yönde mesajlar yazdım. Ben de biliyordum Dortmund'un favori olduğunu, Dortmund'un oyun tarzının Galatasaray'a ters geldiğini ama bu yönde motive olmak istedim, henüz 4. dakikada tüm hayallerim yıkıldı.

Dortmund'un zayıf noktasına yüklenmek gerekiyordu. Savunma anlamında, kalecileri dahil ölümcül hatalar yapıyorlar. Ağır bir savunma, bu yüzden de arkaya atılacak toplar potansiyel tehlike olabilirdi ama o topları atacak isim Chedjou değil, Selçuk İnan, Sneijder veya Hamit Altıntop gibi isimlerdi. Siz de hızlı oynayarak bu maça etki edebilirdiniz. Bruma veya Olcan Adın, bek Sokratis karşısında daha etkili olabilirdi mesela ama Galatasaray tüm kanatları Tarık Çamdal ve Telles'e emanet ederek zaten kafadan kazanamadı.

Prandelli'nin yanlışlarından biri. Şampiyonlar Ligi'ni hazırlık turnuvası zannettiğinden de olabilir, Olcan Adın'ı lig için sakladım diyebiliyor, Bruma'yı kaç maçtır 18'e dahi almıyor. Dolayısıyla da kurtarıcı Yasin Öztekin oluyor. Kulübeden getirebileceğin kimse olmadığı gibi, maç 3-0 gidiyorken ilk değişiklik için 60. dakikayı bekleyebiliyor. Sistem değişmiyor ama, sistemin kötü gittiği belli ama bu yönde adım yok, maç içi ısrar var. Arsenal'e de böyle kaybedildi, Dortmund'a da.

Dortmund'un iyi yanı, Bayern gibi aç kurtlar gibi saldırmıyor. 3-0'dan sonra bu maç çok rahat 6'lara gelebilirdi. İlk yarıdan sonra bastırmadılar, geriye çekildiler. Taa ki İlkay ve Ramos oyuna girene kadar. Onlar da kendilerini gösterme çabasıyla etkili olmaya çalıştı derken 4. gol de geldi. Bugün rakip Dortmund değil de yine Arsenal olsaydı mesela bu fark çok daha büyürdü, Dortmund istemedi büyük bir farkı.

Hızlı oyuncular Galatasaray savunması karşısında hep etkili. Sercan Yıldırım'ın dahi etki edebildiği bir savunma bu. Düşünün Aubameyang neler yapardı ama attığı iki golde de hızı değil, doğru yerde doğru zamanda oluşu etkiliydi ve hayatının en rahat iki golünü attı. Mkhitaryan, Kagawa ve Reus o kadar rahat hareket ettiler ki, Dortmund istediği her dakika gol attı, pozisyon buldu. Orta sahaları da çakılı bir orta saha üstelik. Kehl veya Bender'in hücumla çok alakası yok, savunma aynı şekilde çakılı, bekler çok hücuma çıkıyor ama hücumda dört futbolcuyla Galatasaray'ın fişini çekiyorlar. Dortmund şu kötü günlerinde inanılmaz rahat bir maç çıkardı diyebiliriz.

Günün tek güzel yanı, maç başında yapılan tribün gösterisi, gücünü tarihten al mesajı ama Galatasaray'ın tarihini bilmeyenler, araştırma zahmetinde bulunmayanlar veya o tarihi bu isimlere anlatamayanlar yüzünden Galatasaray bugün bu noktada. Cidden yazık, Prandelli her açıklamasıyla daha da battı, daha da gözümden düştü.

Galatasaray'a yakışan, Galatasaray'ı hatırlayan, hatırlatacak isimlerin Galatasaray'ı yönetmesi, futbolun başına geçmesi dileğiyle..

21 Ekim 2014 Salı

Yazık, Galatasaray'ın Bu Tip Adamlara Verdiği Emeklere


Engin Baytar ve Yiğit Gökoğlan'ı Galatasaray'a transfer edenlere sözüm aslında. Engin Baytar'ın aldığı o büyük cezanın ardından, sözleşmesinin uzatılarak takımda tutulması ve Yiğit Gökoğlan'ı iyi paralara transfer etmek. Bugün ekonomik sıkıntılardan söz ediyoruz, bu sıkıntıları yaratan etmenlerin de başında bu tip isimler gelmekte.

Videoyu izledim, bu isimlerin aldığı parayı geçtim, aldıkları nefesin haram olduğunu düşünüyorum. Galatasaray'da kadro dışı kalabilirsiniz, haklısınız haksızsınız ayrı nokta ama insanlık çok farklı yerde.

Asıl mesele de, bu adamların Galatasaray'dan aldıkları para değil. Yaptıkları çok büyük bir ayıp, görgüsüzlük boyutunun ucu ucağı yok. Parasızlık yüzünden insanlar açlıktan ölüyor, kimi insanlar çok büyük sıkıntılar yaşıyor bu yüzden. Bu adamlar da iyi ya da kötü takip edilen insanlar. Böyle bir video çekip, akıllarınca gönderme yaptıklarını zannediyorlar ama insanlara hareket ediyorlar. Galatasaraylılara da değil, tüm insanlara.

İstedikleri de aslında sözleşmelerinin fesh edilmesi, dikkat çekmeye çalışıyor. Son vurgunu da oradan yapmak istiyorlar. Bu adamların 1 dakika bile takımda kalmamaları gerekiyor ama daha ilginç, ses getirecek bir ceza verilmeli. Parayla dalga geçen, bana sorarsanız insanlık onurunu aşağılayan bu isimler umarım gelecekte o sıkıntıyı yaşayıp, bugün savurdukları paranın muhtacı olurlar.

Haksızlık yapıldıysa Sabri Sarıoğlu'na yapılmıştır ama gördüğünüz gibi, kendisi işini yapıyor. Eboue'nin bile sesi soluğu çıkmıyor, işlerine bakıyorlar, küçük hesaplar peşinde değiller. Galatasaray camiasına yakışmak vardır, gittiklerinde de iyi hatırlanmak, arkalarından iyi konuşmak. Bazı futbolcular daima kalbimizde olacak ama bazılarının ismini duyduğumuz her dakika burada yazamayacağım farklı kelimeler kullanacağız.

Yazık, Galatasaray'ın bu tip adamlara verdiği emeklere..

O Günden Bu Güne, Borussia Dortmund & Galatasaray


Şampiyonlar Ligi Defterini Artık Açalım


Fenerbahçe maçında iyi oynadığımızı düşünmüyorum. Prandelli'den kaynaklı birçok hatayı saymam mümkün ama kazanılması gereken maç bir şekilde kazanıldı. Galibiyetin de anahtarı, herkesin bildiği şekilde Sneijder'deydi. Büyük futbolcular büyük maçlarda sahneye çıkar derler ama Sneijder'in bu yaptığının tarifi çok daha başka.

Şampiyonlar Ligi'nde Galatasaray açısından işler iyi gitmiyor. Ekim 21 oldu ama hala Prandelli'nin takımı tanımaya ve sistemi oturtmaya çalıştığından bahsediyoruz. Lig için potada kalırsın, orada bir maraton var ama Şampiyonlar Ligi'nde 3. maça çıkmak üzereyiz, ilk iki için şans azaldı, 3.'lük için bile bana sorarsanız Anderlecht bir adım önde. Tüm algıyı dağıtmak açısından da Dortmund karşısında alınacak galibiyet çok değerli.

Yaratılan diğer algı da, Arsenal karşısında Londra'da Galatasaray'a şans veriliyorken, Dortmund karşısında İstanbul'da Galatasaray'a neredeyse hiç şans verilmiyor. İddaa oranından çıkan sonuç da bu, medyanın görüşlerinden de. Dortmund, Bundesliga'da iyi gitmiyor olabilir ama Şampiyonlar Ligi'nde iyi durumdalar, yaşadıkları tüm sakatlık sorunlarına rağmen hala iyi bir kadro, hepsinin ötesinde de Galatasaray'a ters gelen bir futbol yapıları var ama Fenerbahçe maçında inandığım gibi, bu maçı da kazanacağımızı düşünüyorum, inanıyorum.

Galatasaray'ın orta sahayı kaybetmemesi gerekiyor, en büyük gerçek bu. Selçuk İnan ve Dzemaili'nin de birlikte oynadığı her maç orta sahanın kaybı anlamını taşıyor, Fenerbahçe karşısında gerçek buydu. Hamit Altıntop, hatta Emre Çolak dahi bu ikilinin önünde. Özellikle de Hamit Altıntop'un tecrübesinin Dortmund maçında önemli olduğunu düşünüyorum. Büyük bir oyuncu ve Şampiyonlar Ligi'nde de neredeyse kötü maçı yok. Bu yüzden de Dzemaili yerine düşüneceğim isim Hamit Altıntop olurdu.

Bek konusu diğer sıkıntı. Prandelli, Telles'in fizik anlamda güçsüz olduğundan bahsediyor ve bu yüzden Veysel Sarı'yı sağ bekte, Tarık Çamdal'ı sol bekte kullanıyor. Tarık Çamdal transfer oluyorken, daha çok sol bek kullanılabileceğini ben de düşünüyordum ama Veysel Sarı'nın bu kadar kötü durumda olacağını düşünmüyordum. Sabri Sarıoğlu çıkıp gelse, şu an Veysel Sarı'dan daha değerli bir alternatif olur. Ne kadar güçsüz olursa olsun Telles'in bu tip maçlar için iyi alternatif olabileceğini düşünüyorum. Tarık Çamdal sağda, Telles'i solda izleyebiliriz. Dortmund hızlı bir takım, Hakan Balta sol tarafta ağır kalabilir, yoksa benim de öncelikli tercihim Hakan Balta olur ama bu maç Telles'e daha yakın.

Sneijder en büyük koz ama Sneijder'in kullanılacağı yer önemli. Prandelli'nin en büyük yanlışlarından biri, gelen bir galibiyetin ardından galibiyete rağmen kötü olanın üstünde kaybedilene kadar ısrar etmesi. Sivasspor maçının ardından Arsenal karşısında da üçlü savunma oynattı mesela. Sneijder'i uzun süre ön liberoda kullandı (bu tercih o kadar kötü olmamasına rağmen, Sneijder'in verimi düştü). Fenerbahçe karşısında da Sneijder solda başlamıştı, bu maçta da solda devam edebilir ama Sneijder'i orta sahada daha serbest bir rolde kullanmak en doğrusu. Beki kovalaması değil de, rakip ceza sahasının etrafında serbest şekilde daha çok bulunması Galatasaray'a ekstra imkanlar sunuyor.

Fenerbahçe karşısında da Umut Bulut oyuna girene kadar Sneijder etkisinden bahsedemedik ama Umut Bulut oyuna girince merkeze geçti ve bu da Galatasaray'a iki efsanevi gol olarak geri döndü. Rakibin favori olduğunu, Galatasaray'ın da çok iyi durumda olmadığını düşünürsek, elde iyi olan bazı şeyleri kötüye çevirmenin mantığı yok. Sneijder olması gereken yerde, olması gereken zamanda olur. Yeter ki pozisyonu doğru belirlensin.

Dortmund hızlı bir takım, hızlı takımlar karşısında da Galatasaray sorunlar yaşayabiliyor. Anderlecht hızlı oynayarak galibiyeti kaçırdı, Arsenal maçını zaten akıllara getirmeyelim. Dortmund'un da elinde Reus, Immobile, Aubameyang gibi hız konusunda farklı noktada olan isimler var. Mkhitaryan ve Kagawa da seri bir futbolcu, Galatasaray'a her an sorun çıkarabilirler. Bu anlamda hücumda kalmakta tehlikeli, rakibin kontra imkanı bulduğu her dakika Galatasaray adına sıkıntı. Dortmund'un eksikleri önemli eksikler ama çok tehlikeli bir takım.

İlkay Gündoğan döndü ama eksiği çok. Galatasaray'a karşı izleyeceğimizi düşünmüyorum. Nuri Şahin'i ise Galatasaray'a karşı izlemeyi çok isterdim. Çok değer verdiğim, sevdiğim bir isim. Ayrıca Galatasaray taraftarı da, bu anlamda çok güzel olabilirdi. Ayrıca Koray Günter, Yasin Öztekin gibi Dortmund çıkışlı futbolcularımız var, Koray Günter'in ismi Şampiyonlar Ligi listesinde yok ama Yasin Öztekin'in Klopp'a karşı duyguları çok farklı, onun açısından da anlamlı bir maç. Hepsinin ötesinde ise Dortmund özel bir takım, güzel bir camia.

Yine de Arsenal karşısında Galatasaray'a şans verilirken, Dortmund karşısında şans verilmemesi anlamsız. Galatasaray'ın da yaratılan bu algı karşısında yeniden Galatasaray olduğunu hatırlaması, Avrupa kimliğini sahaya yansıtması şart. Bunu yapabilir, kazanılabilecek bir maç. Kazanacağımıza da inanıyorum, Şampiyonlar Ligi defterini artık açalım..

19 Ekim 2014 Pazar

"Ulubatlı" Ruhu


Alaba Tribünü


En ala Galatasaraylıyım diyen Galatasaraylıdan daha Galatasaraylı bir isim David Alaba. Her fırsatta da bu durumu en güzel şekilde bizlere yansıtıyor. Dün Fenerbahçe derbisinde de ateşi yaktı ve kendi tribününü kurmuş..

Edit: Fatih Demireli'ye teşekkürler..

Ne Mutlu Sneijder'i Olanlara


Yine iş dönüp dolaşıp Ünal Aysal'a gelecek ama Sneijder transferini bir öğle yemeğine sıkıştan kulüp başkanından bahsediyoruz. Sneijder ismi büyük markadır, bu markayı da Galatasaray'a kazandıran Ünal Aysal'dır. Ünal Aysal gidiyor ama arkasında bıraktığı değerler, başarılar var. 

Dün kafam Hasan Şaş'ın yorumlarına takıldı, her zaman takılıyor zaten. Sneijder için bizim 4. terchimizdi diyen bir vizyon bu. Mesele Sneijder'i beğenmemek değil, böyle bir ismin ön plana çıkmasından doğan rahatsızlıkları. 

Dün yaptığı yorumda, 6-0'lık maçta daha iyi oynadıklarını, Galatasaray'ın Fenerbahçe karşısında çok kötü olduğunu söylemiş. Mesele oynanan futbol olmaz, insanlar bunu hatırlamaz. Fabio Pinto'nun şutu direği sıyırmasa o maç belki de başka olurdu demez. 6-0 konuşulur ve o skorun da parçalarından biri Hasan Şaş'tı. O maç üzerinden bu maçı yorumlamak büyük bir futbol gafletidir.

Hepsinin ötesinde, Sneijder için 4. tercih deyip, Sneijder üzerinden bugün övgüler düzmenin yüzsüzlük boyutu büyüktür, çok ağırdır, tarifsizdir.

Bu yüzden de böyle düşünen zihniyete rağmen, Sneijder'i Galatasaray'a kazandıran ve ısrar eden Ünal Aysal'a bir teşekkürü daha kendi adıma borç bilirim. 

Sneijder'in ne kadar kudretli bir isim olduğunu dün gördük. Takım iyi oynamayabilir, kötü olabilir ama Sneijder seni kaçıncı kez ipten alıyor. Geçen sezona gidin, Juventus, Fenerbahçe, Türkiye Kupası Finali'nde Eskişehirspor ya da Karabükspor maçları. Bunu hep yapıyor, dün ise bu işin zirve noktasını yaşıdı. 

Kariyeri anlamında unutulmaz bir gündü, bizler açısından da. Son dakikalara tamamen kendi yarattığın, kendi bireysel çabanla getirdiğin iki muhteşem gol. Fenerbahçe'ye atması daha anlamlı, Volkan Demirel'e atması ise çok büyük bir mesajdır. Bu anlamda unutmayacağız bu maçı ve her hatırladığımızda da andığımız isim Sneijder olacak..

"Volkan, hep zaman geçirmeye çalıştı. Ben de son dakikalarda attığım gollerle onu cezalandırdım"

Harry Kewell & Galatasaray; Güzel Hikaye


Kewell konusunda mevzuya son derece duygusal bakarım, benim için yeri çok özel olan ve asla da değişmeyecek bir isim. Galatasaray'ın Kewell'la da geçen sezonlarına baktığımızda, Galatasaray'ın kötü dönemlerine denk gelen bir isim, geçen 3 sezonun bizlere verdiği bu olabilir ama böyle kötü dönemlerde özel isimler çok daha fazla ön plana çıkar, Kewell'ın da çıktığı gibi. Stopersiz zamanlarda, en kritik maçta stoper oynayabilmeyi göze alan, mücadelesini her zaman sahaya yansıtan, en önemlisi ise Galatasaray için yaşayan bir futbolcuydu, öyle de kalacak. Bu anlamda da Fenerbahçe maçı öncesinde Kewell'ın onurlandırılması müthiş bir hareketti, emeği geçenlere teşekkür etmek gerekiyor. Umarım, Kewell'la Galatasaray'ın yolları yine kesişir..

Galatasaray 2-1 Fenerbahçe, Sneijder İyi Topçu

Galatasaray'ın Bilbao ile oynadığı Şampiyonlar Ligi maçına gittim dün. Son dakikada Hagi sahneye çıkıyor ve attığı muhteşem golle üç puanı getiriyordu. Böyle kudretli futbolcuları bu yüzden kadronuzda bulundurursunuz zaten. Günümüzde bu işin önceliği marka değerindedir ama oynanan futbol anlamında kritik anda sahneye çıkan futbolcu, özel futbolcudur ve Galatasaray'ın da bu anlamda Sneijder'i var.

Prandelli'yi birçok noktada eleştirebilirim. Dün de inanılmaz yanlışlar yaptı. Veysel Sarı'nın neler yapabileceğini bilmesine rağmen onu 11'de başlatması gibi. Tarık Çamdal sol bekte de çok etkiliydi ama Veysel Sarı'dan bu etki alınamadı. 

Ya da Sneijder'in bu sefer sol kanatta değerlendirilmesi. Sneijder'in ön libero misali oynaması da eleştiriliyor ama ilk yarıda orta sahadan top çıkaramadı Galatasaray. Selçuk İnan ve Dzemaili zaten yetersiz durumdalar, o noktadan Sneijder de çekilince kimse top kullanamadı. Mancini de bu yanlışı çok yapıyordu ama Prandelli'nin ısrar etmesi ilginç. Sneijder'i herhangi bir kanatta kullanmak şu Galatasaray için büyük yanlış.
60'dan sonra Hamit Altıntop'un mutlaka oynaması gerekir derken, Melo sakatlanmasaydı oyuna dahi girmeyecekti. Tüm yanlışlar aslında Selçuk İnan ve Dzemaili üzerinde toplanıyor. Şu durumda Emre Çolak dahi öncelikli tercih olmalı. Dzemaili hiç iyi durumda değil, Pandev'den farkı ise sürekli oynaması ve yanlışlarının daha çok gün yüzüne çıkması. Selçuk İnan'ı zaten konuşuyoruz, maalesef sorumluluk almaktan uzak derken Umut Bulut oyuna girdikten sonra Sneijder'in ortaya çekilmesi ve aldığı sorumluluk Galatasaray'ı galibiyete taşıdı.
İlk yarıda Fenerbahçe daha baskındı, Emenike yerine daha bitirici bir ayakla öne de geçebilirlerdi. Emenike'yi bu yüzden seviyorum, bu tip maçlarda hep böyle. Gücü ve hızıyla etkili bir isim ama bitirici anlamda Webo veya Sow'un gerisinde. Yine de Fenerbahçe 10 kişi kaldıktan sonra Emenike'yi oyundan almak, uzun süre forvetsiz oynamak İsmail Kartal'ın büyük hatası. Oyunu dengelediği bölüm oldu Fenerbahçe'nin ve hızlı geldiği. Alper Potuk günündeydi dün, Meireles'in de ilk yarı performansı Fenerbahçe'yi daha üstün kıldı ama ikinci yarıda hızlı gelinen anlarda Emenike'nin olmaması Fenerbahçe'yi hücumda tutamadığı gibi, olası gol şanslarını da etkiledi.

Bir anlamda Prandelli'yi de Sneijder kurtardı. Son dakikalarda gelen iki özel gol. Sneijder'den başkasının zor yapacağı işler. Umarım Prandelli de orta sahada yaşanan bu sıkıntıya parmak basar ve Sneijder'i olması gereken yerde oynatır, Hamit Altıntop'u da 11'e yerleştirir.

Ayrıca, Fenerbahçe'nin attığı golde topun taç olduğunu ve Chedjou'ya da ekstra bir faul yapıldığını söylemek küçük hesap peşinde koşmak değildir. 1-0 devam etseydi maç bu hata çok konuşulurdu. Ya da olası ikili averaj durumunda, Fenerbahçe de kendi sahasında 1-0 kazansa, puanlar eşit olsa, ilerleyen zamanlarda konuşulacak, uzun vadeli bir durumdur bu, hata çok büyüktür.

Kazanmak güzel, içimize sinen, Sneijder'in damga vurduğu, Kewell'la özlem giderdiğimiz güzel bir gündü dün. Moral, motivasyon anlamında bu galibiyet özgüven getirir, Galatasaray'ı yükseltir. Dortmund maçına da bu şekilde motiveyim, o maçta gelecek bir 3 puan grubu da karıştırır..

Başlıkla da Captano abimize selamı çakalım..

16 Ekim 2014 Perşembe

Semih Kaya & Atletico Madrid, Transfer Yalanları


Haberde iki tane anlamadığım nokta var. Birincisi, Atletico Madrid CEO’su Miguel Angel Gil'in İstanbul'a gelip Galatasaray'la Semih Kaya için görüşeceği söyleniyor ama kimi muhatap alıp. Başkanlık seçimi var, Ünal Aysal'ın şu ortamda böyle bir karar vermesi imkansız ve bu adam kiminle görüşecek. İkincisi ise Arda Turan'ın tavsiyesiyle böyle bir karar aldıkları ama Atletico Madrid gibi bir kulübün herhangi bir futbolcusunun tavsiyesiyle transfer yapacağını tahmin etmiyorum.

Semih Kaya istenebilir orası ayrı, gelişime açık, genç, iyi bir stoper. Söz konusu tecrübeyse, Galatasaray ile Şampiyonlar Ligi tecrübesi de sabit. Gitmeye karar verse üzülürüm, yeri dolmayacak, Bülent Korkmaz ekolünden giden bir isim ama bu tip büyük takımlar da yakışır, hep diyorum, Türk futbolcusu Dünya'ya açılsın. Arda Turan'ın geldiği nokta ortada, Semih Kaya neden bu seviyelere gelmesin, Galatasaray'ı en iyi şekilde temsil etmesin.

Fenerbahçe maçı öncesi bu tip haberlerin neden çıktığı da bilinen bir gerçek, bunu yazmak lazım. Sneijder'le ilgili maddi sorunlardan, Semih Kaya'nın transferine, yarın başka bir habere gibi değişir bu süreç, Galatasaray'la ilgili olumsuz gündem asla boş bırakılmaz.

Kazım Kazım'ın 2 Maçlık Derbi Kariyeri


Kazım Kazım'ın iyi olduğu dönemler denildiğinde, Zico'nun Fenerbahçe'sinde mükemmel iş çıkardığını söylemek lazım. Chelsea maçında attığı gol hala akıllardadır. Euro 2008'de de sürpriz bir şekilde 23 kişilik kadroda yerini almıştı ve mükemmel bir turnuva geçirmişti. 3. olarak ise Galatasaray forması ile oynadığı Fenerbahçe maçları gelir. Geri kalan kariyeri istikrarsızlıklarla, disiplin sorunlarıyla, sürekli takım değiştirmesiyle geçer. Büyük bir yetenektir ama kullanmasını bilememiştir.

Fenerbahçe derbisi denildiğinde de bu adamın hırsını, mücadelesini unutamam. İntikam almaya yemin etmiş biri gibi harika performanslar gösterdi. Müthiş bir hırs patlaması diyebilirim. Galatasaray formasıyla oynadığı Fenerbahçe maçı sayısı sadece 2 ama akıllarda kalan performanslar oldu. 

İlk oynadığı derbi mesela. Galatasaray'ı 1-0 öne geçiren golü atmıştı, bir sonraki sezon 3-1 kazanılan maçta da inanılmaz işler yaptı. Gol atamadı belki ama performansı ayakta alkışlandı. Bunların dışında da Ali Sami Yen Stadı'nda Galatasaray'ın son golünü atması da unutulmayacak, bu anlamda da yaşattığı bazı ilkler var.

Derbi Gündemini Ateşleyelim

 
Son zamanların en çok tartışılan futbolcusu kim desek, Burak Yılmaz cevabı öncelikli olarak aklımıza gelir. Gol istatistiği anlamında, son yıllarda Hakan Şükür istatistiklerini zorlayan bir futbolcu ve bu durum da başlı başına bir başarı tablosudur ama her dönem olduğu gibi, bu dönemde de beğenmeyen kesimler olabiliyor. Bu doğaldır, herkesin başarı çıtası, beğeni görüşü farklı ama benim açımdan iş hak yeme noktasına gelebiliyor.

Milli Takım için yazayım, Burak Yılmaz Milli Takım açısından alternatifi olmayan bir futbolcu. Mevlüt Erdinç dahil olmak üzere, Burak Yılmaz için alternatif olabilir dediğim tek isim yok. Burak Yılmaz'ın yokluğunda da Milli Takım'ın gol sorununu izledik. Letonya maçında, en kötü Burak Yılmaz bile araya bir gol sıkıştırırdı, bu da bir gerçek.

Galatasaray açısından baktığımızda ise, hep iyi ikililerle Burak Yılmaz'ın yükseldiğini gördük. Umut Bulut'la başladı, kısa süre Elmander'le de oynadı, Drogba ile zirveyi gördü ama ne zaman biraz daha kanatlara yakın oynasa ya da ileride tek bırakılsa sorunlar yaşandı. Burak Yılmaz tek oynayacaksa, onun tarzına uygun oynamak zorundasınız, aksi durumda verim almak güçleşebilir. Yanında iyi bir isimle oynarsa, gerçek Burak Yılmaz kimliği ön plana çıkıyor ama dediğim gibi, genel manada hakkı fazlasıyla yeniyor.

Anketimiz de sonuçlandı. Yüzde 39 benim gibi düşünmüş ve hakkı yeniyor demiş. Yüzde 30 ise çift forvet oynamalı diyerek, aslında realite ortaya konulmuş. Yüzde 21 ise Galatasaray'ın forveti değil diyerek, Burak Yılmaz konusunda memnun olmadıklarını dile getirmişler.

Fenerbahçe maçının olmazsa olmazı bana göre, mutlaka sahada olması gereken bir isim. Fenerbahçe maçına yönelik en büyük korkum bu diyerek, derbi gündemini de ateşleyelim..

15 Ekim 2014 Çarşamba

"Sinan Gümüş İleriye Dönük Bir Transfer"; Göksel Uzunoğlu

Sinan Gümüş ve Kaan Baysal hamleleri, Galatasaray açısından sürpriz transferlerdi. Beklediğimiz ve bildiğimiz isimler değil ama yabancı sınırlamasında, gurbet pazarının önemini hep dile getiririz. Bu ikiliden Sinan Gümüş, A takımda kendisine yer buldu, idman performansıyla da göz dolduruyor ama henüz forma şansı bulamadı. Kendisini daha yakından tanımak açısından, hem de Galatasaray'ın Almanya pazarına ilgisi üzerine sevgili Göksel Uzunoğlu ile güzel bir söyleşi gerçekleştirdik.


Yabancı sınırı bizleri gurbet pazarına doğru yöneltiyor ve bu anlamda Almanya altyapısı çok değerli. Sinan Gümüş de bu altyapının ürünlerinden ama Galatasaray adına sürpriz bir transferdi, çünkü bahsi hiç geçmemişti. Sen bu transferi nasıl değerlendirdin, Galatasaray için nasıl bir hamleydi bu?
Göksel Uzunoğlu: Cesare Prandelli´nin oynattığı sistemde kanatlarda hızlı, tekniği yüksek olan ve kale önünde tehlike yaratabilecek futbolculara sahip olmalısın. Yabancı sınırlamasını da sayarsak Sinan Gümüş bu konuda Galatasaray kadrosunda iyi bir alternatif. Tabi Galatasaray´ın kadrosuna bakarsak kanatlarda çok fazla alternatif var. Sinan'ın da ilk defa Almanya dışına çıkması nedeniyle uyum süresini atlattıktan sonra forma şansı bulabileceğini düşünüyorum. 

Genç bir oyuncu ve Almanya U20 Milli Takımının formasını üç defa giymiş. Almanya Milli Takimı'nda hangi yaş grubu olursa olsun, yer almış futbolcu kötü bir futbolcu olamaz. Ayrıca Sinan, 17 yaşında Almanya´da genç futbolculara önem veren ve büyük bir referansı olan VFB Stuttgart´a transfer oldu. Sinan her yönden iyi bir alt yapısı olan kanat futbolcusu, forma sanşı verilirse ve kulüp Sinan üzerinde sabırlı olursa iyi bir futbolcu kazanabilir. 

Hazırlık döneminde takip edebildik ama bu sezon hiç şans bulmadı. Bu yüzden de onun için söyleyebileceklerimiz kısıtlı. Sen bu futbolcuyu bilen biri olarak, Sinan Gümüş'ü bizler için nasıl tanımlarsın? Nasıl bir futbolcu, artıları, eksileri neler ve nasıl bir gelecek onu bekliyor?
Göksel Uzunoğlu: Sinan sağ ve sol kanatta görev alabilen bir futbolcu. Ayrıca, Stuttgart´ın U19 takımında forvet olarak da görev yaptığını belirteyim ama Sinan kanatlarda daha verimli. Hızlı olması nedeniyle, kanatlarda ceza sahasına temposu ile çabuk dalabilen biri. İyi driplingleri de Sinan´ın artılarından biri. Hız, iyi driplingleri ve sert şutları Sinan'ın pozitif özellikleri olarak söyleyebilirim. 

Eksiklerine gelirsek, kale önünde fazla heyecan yapan ve gol yollarında fazladan şanş yitirmesi sayılır. Bu eksiklerini maç tecrübesi ile kapatabileceğini düşünüyorum. Galatasaray, Sinan´ın daha fazla forma sanşı ve tecrübe kazanmasi icin kendisini ikinci devrede bir kulübe kirayabilir diye düşünüyorum. Bu karar iki taraf için daha sağlıklı olur.

Galatasaray'ın mevcut yapısı içerisinde Sinan Gümüş'e düşen rol ne olacaktır? Yasin Öztekin transferi yapıldı mesela, 2.5 milyon avro gibi bir rakam ödendi. Sinan Gümüş'le Yasin Öztekin'i kıyaslarsan ortaya ne gibi farklar çıkar, bu yönde eleştiriler var çünkü?
Göksel Uzunoğlu: Galatasaray, Sinan´ı Bruma ya da Olcan Adın´ın yedeği olarak kullanılmasından faydalanabilir. Sinan elbette Yasin´den daha ucuza mal olmuş bir futbolcu. Bu neden ve ayrıca zaten kadroda bulunan diğer tecrübeli kanat futbolcularının arasında en son düşünülen biri olabilir. Kulüp önce Yasin´e ödemiş oldugu bonservis nedeniyle bu futbolcuya öncelik vereceğini düşünüyorum. 

Sinan antremanlarda ve oynayacağı hazırlık maçlarında, belki de ileride Türkiye Kupası maçlarında eline gelen nadir sanşlarindan birisini kullanması gerek. Ancak öyle göze batabilir diye düşünüyorum. Genelde Galatasaray taraftarı Sinan´ın ilk yılında fazla beklentide bulunmaması gerek. Sinan zaten ileriye dönük bir transfer.


Son olarak şunu sorayım, Galatasaray'ın Almanya pazarını yeteri kadar kullanabildiğini düşünüyor musun? Koray Günter hamlesi de yapılmıştı, bu sezon Sinan Kurt için çok uğraşıldı ve bunun gibi bazı hareketlilikler var. Elde Erdal Keser gibi bir isim de var, bazı yatırımlar da oldu, oluyor. Sen ne düşünüyorsun?
Göksel Uzunoğlu: Bence genelde Almanya, Hollanda, Belçika ve Fransa olsun (Avusturya ve Isviçre´yi de unutmayalım) bu saydığım ülkeler alt yapıya çok önem veriyorlar. Bu ülkelerde Türk`lerin bol olması, genelde alt yapı problemi yaşayan Türk futbolu adına çok önem taşıyabilir. 

Galatasaray açısından Erdal Keser bu konuda büyük bir kazanç. Erdal Keser, son yıllarda bilindiği gibi TFF´nin Avrupa ofisini yönetmiş bir uzman. Erdal Keser'in Almanya´da tanıdığı çok sayıda gurbetçi futbolcu var ve bundan Galatasaray şimdi yararlandığından daha iyi yararlanabilir diye düşünüyorum. Mali açıdan zor günler icinde olan kulüp, genç ve yetenekli gurbetçilere yönelmesinde fayda görebilir. 

Hemen aklima Borussia Dortmund geliyor. Dortmund 2008 yilinda mali anlamda zor durumdaydı. Kasasında hiç para yoktu. En büyük transferleri Jürgen Klopp´du. Klopp ilk yılında genç ve alt yapıdan aldığı futbolculardan bir takım kurdu. Bunların arasinda Nuri Şahin ve şimdi Galatasaray formasi giyen Yasin Öztekin de bulunuyordu. Daha sonra Ilkay Gündogan´da Dortmund´a katıldı. Bugün herkes bu felsefe ile Dortmund´un nereye geldiğini görüyor. 

Galatasaray´da Erdal Keser´in bilgisi ve Almanya tecrübesi ile Dortmund´un yolunda gidebilir ve mali açidan bu tablodan kurtulabilir. Almanya´nın her kulübü alt yapsinda hep bir Türk futbolcu bulunur ve Galatasaray bu pazarı daha fazla kullanması gerek. Avrupa´daki gurbetçi futbolcu pazarı, Almanya´da iş birliğine girilmiş olan Wattenscheid kulübü ile de izlenebilir. Zirve yapmiş olan gençler daha sonra Galatasaray yolunu tutabilir.

Lorik Cana Olmak


Lorik Cana'yı çok sever ve sayarım. Galatasaray'a da zamansız geldiğini hep söyledim. Giderken de çok üzülmüştüm. Cana transferiyle bağlantılı Muslera transferi gerçekleştirildi ve o anlamda bir kazanç görülebilir ama Lorik Cana'yı kaybetmek Galatasaray için kayıptı aslında. Başarı geldiğinde pek konuşmadık ya da bir önceki kötü sezon içerisinde kaynattık ama hep dediğim gibi, Cana ve Galatasaray birbirine yakışan, güzel bir birliktelikti.

Geçti, gitti. Giden için birşey yapmak mümkün değil ama Cana'yı takip etmeye de devam ediyoruz. Lazio ile yakaladığı bir istikrar var, devam ediyor. Arnavutluk Milli Takım'ının da en önemli isimlerinden biri, takımın saha içerisinde ruhu. Gerçi her oynadığı takımda bunu başardı. Genç yaşında Marsilya'nın kaptanı oldu ve Marsilya taraftarını, yapısını bilirsiniz. Sunderland'a gitti, 6 ay içerisinde kaptan oldu. Galatasaray'da da kalsaydı eğer kısa zaman içerisinde kaptan olurdu ama 1 sezon sürebildi sadece.

Sırbistan - Arnavutluk maçında da Cana yine neden Lorik Cana olduğunu gösterdi. Sırbistan maçında Arnavutluk bayrağına karşı yapılan o hareket sonrasında, bazı Sırp taraftarların da sahaya girmesi neticesinde ortalık karıştı ve kendisini savaş meydanına atan isim yine Cana oldu. Kolay gelmiyor bu tip isimler, gerçekten çok büyük bir yürek.


14 Ekim 2014 Salı

Emre Çolak, Biraz İstikrar

Bildiğim tek gerçek, Sneijder'in bir numaralı alternatifinin Emre Çolak olması gerektiğidir. Beklenti olan ama beklentilerin uzağında kalmış bir futbolcu. Fatih Terim döneminde daha çok şans buluyordu ama play-off'lu sezonda gelen şampiyonluğun ardından düşüşe geçti, bu sezona baktığımızda ise neredeyse hiç şans bulamadı. U21 takımında attığı golleri izliyoruz, oysa daha iyisi olmalıydı. A2 Milli Takım maçında attığı goller özlenen cinsten. İyi olan sol ayağını geliştirmiş, şut özelliği zaten vardı ama daha güçlü vurmaya başladığını görüyoruz. Sezon başında Almeria'ya kiralanacaktı ama takımda tutuldu, çünkü beklenti var. Biraz istikrar diyelim, istikrar yakalamalı..

Bunların Tek Nedeni Felipe Melo

 
İzlanda ve Çek Cumhuriyeti aldı başını gidiyor. Türkiye'den ise daha büyük bir hayal kırıklığı varsa o da Hollanda ama onların da yükseleceği dönem gelir, Türkiye ile iki maçları var. Görüntü ise Kazakistan'ın bile altında olduğumuz. Şansımız ise yok denecek kadar az, 3.'lük için konuşuyorum. Hollanda ile 3.'lük için yarışmayız, Hollanda ilk 2'e mutlaka kapağı atar ama İzlanda veya Çekler karşısında da şansımız olduğunu düşünmüyorum.

Çek Cumhuriyeti maçından sonra da yazdım, Türkiye'de futbol öldü. Futbol kalitesi yok, tribünler boş, Milli Takım dip noktada gibi sayısız etmen sayabilirim. Türk futbolu bundan daha kötü yönetilmemişti, emin olun. Yıldırım Demiören Beşiktaş'ta bıraktığını, Futbol Federasyonu'nunda zirveye taşıdı, bundan daha kötü bir nokta olabilir mi emin değilim.

İzlanda maçında rüzgar, Çek Cumhuriyeti maçında verilmeyen penaltı, Letonya maçı zaten tesadüf. Futbol anlamında ortaya koyulan herhangi bir şey yok. Kötü oynuyoruz, kötü bir takımız, forma dağıtımı adaletli değil ama hala yabancı sınırı. Maalesef altyapıya değil, yerliye dayalı bir düzenimiz var ve bu da yerlilere gereksiz değer vermemize, onların şımarmasına, kendilerini kaf dağında görmelerine sebep. Milli Takım için bunlar ama Milli Takım dip noktada. Milli Takım'ı geçtim, bırakın kulüpler yürüsün.

Türkiye adına gurur duyulacak ne kaldı. Beşiktaş'ın Avrupa'da mücadelesi var, konuşuyoruz, beğeniyoruz. Ozan Tufan var, gümbür gümbür geliyor çocuk. Şenol Güneş gibi bir ismin elinde gelmemesi zaten düşünülemez. Bir de Hakan Çalhanoğlu var ama o da Milli Takım'a giremiyor, girse bile oynayamıyor. Bundesliga izlememizi öneriyorum, orada Hakan Çalhanoğlu, Kaan Ayhan ve Ömer Toprak gibi isimler var. Yakında Nuri Şahin de döner derken, bu isimlerle gurur duyabiliyoruz. Zaten bu kafayla da Türkiye'yi seçecek gurbetçi bulamayacağımız günler yakın.

Sürekli yeniden yapılanmalardan, genç kadrolardan bahsederiz. Şu an kötü gidişat var, yine bahsediyoruz ama bunun olmayacağının herkes farkında. Zaten bu da sadece bir kere uygulandı. 2003 Konfederasyon Kupası kadrosuna baktığınızda Şenol Güneş bu yola girmişti, başarılı da olmuştu ama o bile devamını getiremedi, düşünün. Bu yüzden de kimse getiremez. 

Bu takım şampiyonalara katılamayan ama en azından play-off oynayan, grupta iddia yaratan bir takımdı. O da kalmadı, geldiğimiz şu noktaya bakın.

Fatih Terim'in bir daha Burak Yılmaz'ı Milli Takım'a almayacağı söyleniyor, nedeni de sakat olan bazı isimlerden fedakarlık istemesi. Bu kategoriye Hakan Çalhanoğlu ve Ömer Toprak gibi isimler de girebilir. İnşallah almaz diyorum Burak Yılmaz'ı, Letonya maçında çok kaçırıyoruz demeye devam eder. Burak Yılmaz yoksa gol de yok bu kadar basit. Yerden yere vurun, eleştirin ama alternatifi de olmadığını kabul edin, bu kadar basit.

Ortada bir nefret ortamı da var ve bu ortamı yaratan isim Fatih Terim oldu. Dün ona imparator diyenler, bugün sırt çevirmiş durumda. Buna ben de dahilim, Galatasaray'ın ayrılış şeklini asla unutmam. Tabii bu durum Milli Takım'ı tutmuyorum demek değil ama Milli Takım'ın şu halini gördükten sonra da o ayrılık aklıma gelmiyor değil. Hep dedim, Ünal Aysal yüzde 100 haklıydı, hala da haklı. Maalesef Fatih Terim kendisini bitirdi.

Büyük başarısızlık var, bunun da sorumluları Demirören ve Fatih Terim. Futbol zaten öldü de, Milli Takım açısından da baktığımda olaya, ışık göremiyorum, gelinen nokta dip. Fatih Terim yine agresifleşmeye, karşısında olan rakibe saygı duymamaya, laf sokmaya başladıysa zaten dükkanı kapatmış demektir. Galatasaray'da 2. Fatih Terim dönemini hatırladım da, sonu böyle olmuştu.

Bu arada, ihale de bize kalmak üzere. Her açıklamada, bir kenetlenmeden söz ediliyor, Milli Takım için tek yürek deniliyor ama şu ortamda, bu insanlarla nasıl tek yürek olunabilir? Demirören, Melo ile uğraşmaya devam edebilir, Galatasaray'la yatıp kalkabilir, Fatih Terim ise ihaleyi bize bırakabilir ama ortada olan tek gerçek başarısız oldukları, bu gerçeği değiştiremezler..
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir