30 Eylül 2015 Çarşamba

Bugün Günlerden Astana


Üzüldüğüm nokta, Galatasaray'ın sadece 2 sezonda eriyen Avrupa kimliği. Galatasaray'ın Avrupa'da olan saygınlığına, tanınırlığına vurulan damga. Rakibi hafife almamak lazım ama çok da büyütmemek gerekiyor. Son torbada Wolfsburg veya Gladbach gibi takımlar gelseydi daha mı iyiydi. Hepimiz Astana'yı istedik, grupta iddia sahibi olmak adına Astana'dan alınacak 6 puanın öneminin altını çizdik ama Astana deplasmanında belki kazanabilirdik ama kimin hakkıydı sorusuna verilecek cevap Astana oldu.

Suni çim handikap ama bahane değil. Bu maç özelinde çıkması gereken kadro da belli. Orta sahayı Bilal Kısa, Selçuk İnan ve Jose Rodriguez üçlüsü ile kurup hem baskı anlamında +1 yaratmak, hem de bu futbolcuların teknik kapasiteleriyle kısa paslarla topu tutmanız, oyuna hakim olmanız gerekirdi. Bu isimlere bir de Sneijder'i ekliyorum. 

Rakip kaleci müthiş bir isim değil ki yediği 2. golü izledik. Uzaktan şutlar da avantaj ki Bilal Kısa'nın attığı gol ortada. Bunu zorlayabilirdik, rakip yarı sahada kısa toplarla oyuna hakim olmak mümkündü ama formda olan Jose Rodriguez'le başlamadık maça. Bunu da geçtim, 4-2-3-1 devam ediyorsa Jose Rodriguez'i sağa da atabilirdiniz ama bu da olmadı. Bilal Kısa & Selçuk İnan ikilisiyle göstereceğiz direnç belli, Astana karşısında bile tutunamazsınız.

Uzun top fantazisi çok vardı mesela, anlamsız denemeler. İsabet tutturamadığınız gibi o topla buluşacak bir forvetiniz de yok. Ceza sahasında bitirici bir forvetin yokluğunu da hissettik, o ayrı ama top tutan, rakiple boğuşan, top indiren bir forvetiniz yok. Ama biz uzun top denedik ve Jose Rodriguez dışında da uzun toplarda başarı sağlayan bir futbolcu yoktu. O da maçın 2. yarısında girdi zaten, o değişiklik adına da çok bekledik.

İlk yarıda Galatasaray oyuna biraz daha hakimdi ama net pozisyon anlamında çok fazla girişim olmadı. 2. yarıda ise Astana'nın girdiği net pozisyonlar var. İşin koş koş hücumlarına dönmesi bize yaramaz, zemin anlamında da rakip alışkın ve avantaj sahibi. Biz topu tutmak yerine rakibi kovaladık, kontra imkanlarını da ısrarla harcadık. Anlamsız bir Yasin Öztekin ısrarı vardı mesela, çok zorladı ama onu da çok bekledik. O ataklar karşısında da golü yemek kaçınılmazdı ama yenen iki golde de yapılan bireysel hatalar Galatasaray'ın durumunu net bir şekilde yansıttı.

Astana gibi rakipler karşısında bu işin ezberi, ilk golü atarsınız ve o kilit açılır. Sonra skor avantajını elde edersiniz. 1-0'ı bulduğumuz dakika güzeldi ama biz yüklenmek, baskı kurmak yerine geri çekiliyoruz. Atletico Madrid karşısında Hakan Balta'nın orta saha oynadığı gereksiz görüntü, bu maçta 1-0'ın ardından çekilen Galatasaray. Bu kimlik Galatasaray'ın değil, bu takım böyle oynayamaz. Dediğim de o işte, Galatasaray'ın Avrupa kimliği böyle böyle eriyor. Astana bile sizi sallamaz, TT Arena'da Astana'yı izleyeceğiz. Çekinen bir takım olmayacaklar, nedeni de bu maç. Gördüler çünkü.

Bu takımın stoperi Chedjou, sakatlıktan döndüğü gibi 11'e dönmek zorundaydı. Semih Kaya ile görüntü bu, maalesef değişmiyor. Ayrıca Galatasaray savunmasıyla ön plana çıkan, iyi savunan bir takım da değil ki Astana karşısında geri çekiliyor, kapanıyor. Böyle bir takip bile 3-4 tane net pozisyon yakalayabiliyor. Gerçi şu ana kadar oynadığımız her maç böyleydi. Sorunu bitirememek olarak yazdım ama bu maçta anlamsız geri çekilmenin neticesinde öncelik savunma olarak öne çıktı. Yoksa yine bitiremedik, Galatasaray'ın forvetsizliğin ya da Podolski'yi forvet oynatmamanın acı faturasını çekmeye devam edecek.

Haliyle de bugün günlerden Astana oluyor. Şampiyonlar Ligi'nde oynamaları bir yana, kazandıkları bu puan da tarihi. Ayrıca oynadıkları futbol, kaçırdıkları galibiyet derken Kazakistan futbol tarihi açısından önemli bir gündü. Tebrik etmek lazım. Galatasaray'ın sorunu çok ve hiçbir maçta favori değil. En acı olanı da bu..

Saat 19:00'da Oynadığımız İlk ve Tek Şampiyonlar Ligi Maçı


2002-2003 sezonu denildiğinde akıllara ne gelir? Lucescu'nun ayrılığı, Fatih Terim'in dönüşü, sil baştan kurulan kadro, devre arası transfer döneminde yeniden sil baştan kurulan kadro derken Fatih Terim & transfer ekseninde geçen bir sezon. Sezondan geriye ne kaldı sorusuna cevap ise 2000'li yıllara vuran borç damgası.

O sezon kötü başlamadı aslında, Galatasaray sezona iyi girdi. Ligde de durum böyleydi, Şampiyonlar Ligi'nde de. Şampiyonlar Ligi'nde alınan deplasman galibiyetlerine de pek alışık değilizdir, bir önceki sezonda Nantes deplasmanında gelen bir galibiyet vardı, bir de yanına Lokomotiv Moskova'yı eklemiştik. 2002-2003 sezonunun ilk Şampiyonlar Ligi maçı. Barcelona ve C.Brugge'li bir grup. Normal şartlarda Galatasaray'ın çıkması gereken, hatta bir önceki sezon Barcelona'ya kök söktürmüş bir camia ama o takım yok tabii, Fatih Terim'in sıfırladığı ve o dönem için konuşursak enkaza sürüklenen bir yapı.

Astana maçının 19:00'da oynanacağını düşününce akıllara Lokomotiv Moskova deplasmanı geliyor doğal olarak. O maçı da 19:00'da oynamıştık. Lise 1'e gidiyordum, öğlenciydim. Okuldan geldiğim gibi televizyonun karşısına geçmiş ve maçın heyecanını yaşadım. Tabii o dönem Fatih Terim'in geri dönüşünün verdiği heyecan da var. Nereden bileyim, çocuk aklı bu heyecana kapıldı. Bugün düşününce Galatasaray'ın kırılma noktası Lucescu'nun gidişi olmuş. Pamuklara sarmak lazımdı. Az parayla ne de büyük işler yapıyorduk.

Lokomotiv Moskova maçında gösterilen performans iyiydi. Arif Erdem ve Ergün Penbe'nin şutlarında top direkten dönmüştü, hatta Ergün Penbe'nin şutunda iki direğe çarptı diye hatırlıyorum. Hafiften umudu keserken 71. dakikada Mohammed Sarr sahneye çıktı. O dönemin genç yeteneği. Fatih Terim kendisini bizzat Milan'dan getirmişti ve büyük umut besliyordu. Sarr'ın da en iyi Galatasaray performansıdır bu, girdiği gibi sağ tarafı domine etmiş ve golünü de atmıştı. Genele baktığımızda da tek iyi performansıydı da diyebiliriz, başka iyi maçı yok. Çok da fazla oynadı diyemem, ligin devre arasında da gönderildi. Galatasaray'ın o sezon transfer tarzının en büyük örneklerinden biri. Zirve ise Felipe'nin.

Sarr'ın golü her anlamda enteresan. Asist de Fabio Pinto'dan geldi. İkisi de görüntüde genç yetenekti ama Galatasaray'dan sonra bu futbolcuların adını duyan yok. Bu genç yeteneklerin en iyi kariyerini yine Daniel Tözser yapmış. Appiah falan denenmiş, gönderilmişti. Tözser ise bir dönem altyapıda forma giydi, sonrasında iyi kötü bir kariyeri var. Sarr ve Fabio Pinto gibi isimleri ise hatırlayan bile yok.

Mondragon
Davala B.Korkmaz Almaguer H.Ünsal
Ayhan Batista Ergün
Felipe
Arif H.Şaş

Lokomotiv Moskova maçının 11'i bu. 11'in yaş ortalaması 30 dolaylarında, yaşlı da bir kadro. Fatih Terim yeni bir kadro kurarken Hakan Ünsal, Ümit Davala gibi eski öğrencilerini de geri döndürdü. Farklı bir harman denedi ama başarısız oldu. Maçın ikinci yarısında da Sarr, Fabio Pinto ve Emre Aşık oyuna girmiş. Fatih Terim de şaşırtıyor bazen. Galatasaray'da Emre Aşık'ın hatta Ayhan Akman'ın pek yüzüne bakmadı ama bu iki ismi de Euro 2008'de Milli Takım kadrosuna aldı, Emre Aşık da o dönem 35 yaşındaydı. Ama o dönem Almaguer'i Emre Aşık'ın önünde tuttu. Ya da şöyle diyelim, Capone'yi Galatasaray'a getiren Fatih Terim'di ama 2. döneminde ilk icraatlarından biri Capone'yi takımdan göndermek oldu.

Neyse, o sezon Lokomotiv Moskova'yı deplasmanda yenerek Şampiyonlar Ligi'ne giriş yaptık ama grubu da 4 puanla sonuncu tamamladık. Öyle ilginç bir gruptu ki bu kadar puan kaybına rağmen son maç Barcelona deplasmanıydı ve galibiyet durumunda tur atlayabilirdik. O Barcelona da 6 maçını kazanarak 18 puanla lider oldu. Bir önceki sezon Barcelona'ya kök söktürüyorduk, ertesi sezon Şampiyonlar Ligi'nde grup sonuncusu olduk. İki Barcelona maçını rahat kaybettik, hatta Lokomotiv Moskova bizi içeride yendi, Brugge'ye deplasmanda yenildik, kendi sahamızda berabere kaldık.

Sarr'ın golüyle veda edelim;

28 Eylül 2015 Pazartesi

Drogba Bitmemiş, Hala Atımlık Kurşunu Var


MLS zayıf bir ortam demeyin, 37 yaşındaki Drogba'nın atımlık kurşununun olduğunu izliyoruz. 6 maçta 7 gol 1 asist oldu. Profesyonel olmak mesele, Drogba'nın kanıtladığı da bu. Yoksa o yaşlarda ne futbolcular izliyoruz bu tip liglerde, Drogba'nın yaptığı başka birşey. Bir sezon daha oynarmış Galatasaray'da da demek geçiyor içimden, doğru yerde durması dahi kafiydi. Sorun bitirememek, Drogba bunu yapacaktı ki kalitesiyle çok büyük iş yapardı ve tekrar Galatasaray'a getirmek zor değildi. Galatasaray'dan ayrılması da saçmaydı, tasarruf adı altında yapılan bir operasyon ama o yaz dönemi Olcan Adın'a 4, Tarık Çamdal'a verilen 5 milyon avro bonservis ve son gün Pandev hamlesi. O Drogba Chelsea'e döndü, alternatif futbolcuydu ama Premier Lig'i kazandılar. Burası Türkiye, seviyenin yüksek olmadığını düşünüyorum. Galatasaray'da sezonun 2. yarısında sakat olması Drogba bitti gibi bir algı yaratmış olabilir ama bitmediğini 1.5 sezondur izliyoruz..

Podolski Çok da Güzel Forvet Oynar

 
Podolski 6 maçta 3 gole ulaştı. Kötü oynadığı, fizik anlamda ayakta kalamadığı ve ısrarla sağ kanatta oynatıldığı söylenen Podolski. Bu 3 golün yanında da takımın en çok pozisyona giren futbolcusu. Türkiye'de de iyi bir forvet olabilir, attığı 3 golün 2'si kafayda mesela. Bu kadar net kafa vuruşu yapan en son forvetimiz Drogba'ydı. Abartmıyorum.

Kewell da gol özelliği yüksek bir kanat forvetti. O anlamda Podolski ile tarzları benzer. 10 gol sınırını da zorlayan bir kanat oyuncusuydu. Rijkaard'ın ilk sezonu Baros'un sakatlığı sonrasında 1-2 maç Nonda oynadı ama formayı Kewell kaptı, sezonun ilk yarısını da Kewell forvet oynayarak geçirdi. O sezonun ilk yarısının ligde en iyi futbolcusuydu. Kewell'ın da sakatlığı sonrası Galatasaray şampiyonluk yolunda havlu atmıştı. Nonda gitti, Jo geldi, Baros zaten sakattı, bir ara Arda Turan forvet oynadı derken Kewell'ın forvet istikrarı yakalanmadı. Haliyle de Kewell sakatlandığında o sezon bitmişti aslında.

Burak Yılmaz sakat, Umut Bulut'u konuşmuyorum bile. Önde basmak, mücadele etmek değil, gol atmak veya gol yolunu açmak forvetten yana asıl beklenti. Sağ kanatta ve hazır olmayan Podolski bu kadar gol atıp, en çok gol pozisyonuna giren isimse bu adam forvet oynar, oynamalıdır. En iyi alternatif hatta. Öyle ki Podolski'yi forvete yazdığınızda Yasin Öztekin'i sola, Sinan Gümüş'ü sağa yazabilirsiniz ve tüm taşlar bu anlamda yerine oturur ama anlamsız bir Umut Bulut ısrarı var. Ben bu durumu tarif edemiyorum.

Astana maçına geçecek olursak;

Muslera
Denayer Chedjou Balta Carole
Jose Bilal Selçuk
Yasin Podolski Sneijder

En doğru diziliş bence bu. Orta sahayı kalabalık tutarak, mücadele gücünü mümkün olan en iyi seviyeye getirmeliyiz. Astana hafife alınamaz ki Kazakistan'da ilk Şampiyonlar Ligi maçı bu. Çok farklı bir hava olacak. Galatasaray'ın da iddia sahibi olmak adına bu maçı kazanması şart. 

Jose, Bilal Kısa ve Selçuk İnan topu da tutabilecek, teknik seviyeleri yüksek isimler. İleri üçlüyü de 4-3-3 gibi düşünmemek lazım, öndeki üçlü serbest oynayacak. Sneijder'in sol, Yasin Öztekin'in sağ tarafta verimi düşüyor gibi görünebilir ama daha hareketli oynadıklarında sıkıntı olacağını sanmıyorum. Podolski'nin de gol vuruşları kıymetli, bu maçtaki en önemli gol kozudur bana göre ama eminim ki Umut Bulut 11 başlayacak, hatta formasyon 4-2-3-1'e dönecek. Bilal Kısa yerine Selçuk İnan yazılabilir ki Bilal Kısa 32 yaşında 12 km dolaylarında mesafe kat eden bir futbolcu.

Chedjou'yu orta sahada yazardım, dile de getirdiğim bir durumdu ama Bilal Kısa'nın bu performansı, Semih Kaya'nın da yokları oynaması neticesinde Chedjou'yu stoperden kesemeyiz. Denayer'in de sağ bek performansı fazlasıyla iyi.

27 Eylül 2015 Pazar

Bu Kazanım Hem Galatasaray Hem de Milli Takım Adına


Son olarak Hakan Balta. Bu adamı ayırmak lazım, yaptığı iş çok başka. Geçmişte onun sol bek istikrarı üzerine çok konuşurduk. 10 üzerinden 7'lik oynar, 8'e çıkmaz ama 6'ya da düşmez gibisinden. Sonrasında sol bek performansı dalgalandı, kendisini stopere attı ve bir anlamda kariyeri uzadı, hatta yükseldi. Sol bek günlerinin de önünde olan bir Hakan Balta bu. Hem Galatasaray hem de stoper diye bağıran Milli Takım adına büyük kazanım. Bugün sol bek olarak devam ediyor olsaydı Galatasaray kariyeri bu kadar uzun olmayabilirdi. Geçen sezondan bu yana stoper olarak gösterdiği etki ve istikrarla birlikte yeni kontratı alacak. 32 yaşında ama 35 yaşında da yine Galatasaray'da görmek isteyeceğim bir isim. Bu anlamda Emre Aşık'a benzer, tam bir görev adamıdır. Ama gösterdiği mücadele Bülent Korkmaz'a benzer, ona yakın bir etki. Sol bek günlerinden kalma özellikleriyle de geriden iyi oyun kuran, pasör bir sol stoperimiz var. Umut Bulut'a yaptığı asist de bir stoperden beklediğiniz özellik değildir. Rafael Marquez böyle asistler yaptığında vay be derdik, Hakan Balta da bu özellikle.

Yine Bilal Kısa; 11.29 Km, Yaş 32


Trabzonspor maçı sonrasında da yazmıştım, yine yazma gereği duyuyorum. Çünkü Trabzonspor maçında olduğu gibi Gaziantepspor maçında da sahanın en çok mesafe kat eden ismi Bilal Kısa oldu. 11.29 km, yaş 32. Jose Rodriguez'le ikili olduklarında da defansif anlamda kağıt üzerinde düşündüren futbolcular ama ikisinin de verebileceği maksimum bu (mevcut düzende). Jose Rodriguez de 10.51 km mesafe kat etmiş mesela. Maçın 3., Galatasaray'ın ise 2. ismi. Dzemaili'nin kalması gerektiğini ve kazanılmasına değecek bir kalite olduğunu hep yazdım da Bilal Kısa'nın hakkını vermek lazım. Kötü zamanlar geçiriyor, buna rağmen bu performansı ortaya koyabiliyor. Değerli bir alternatif, bir anlamda Hakan Balta'nın savunmada yaptığını o orta sahada yapıyor. Çok dile gelmiyor tabii bu ama böyle devam etmesi durumunda konuşulacaktır. Bilal Kısa ile bu zamanı, Jose Rodriguez ile de geleceği kurtarmak mümkün olacak..

26 Eylül 2015 Cumartesi

Denayer'in Sağ Bek Performansı, Yaz Dönemi Sağ Bek Düşüncesinin İflası


Hamza Hoca'nın maç sonunda Denayer'in sağ bek performansıyla ilgili açıklamalarını dinledim. Sonrasında da twitter'da bu açıklamaları arattım ve bazı hesapların farklı farklı şeyler yazarak yarattıkları bilgi kirliliğine tekrar şahit oldum. Bu açıklamayı dinlemeyen biri hocaya saldırır, yaz döneminde de böyle oldu ama açıklamalarıda kötü bir durum yok.

"Sabri Sarıoğlu hücumcu bir bek, Denayer ise savunma özellikli bir futbolcu. Şampiyonlar Ligi'ni düşünerek Denayer'i ısrarla sağ bek oynatıyorum ve katkı da alıyoruz, çok iyi oynuyor. Bugün yaptığı asist de güzeldi"

Denayer ile ilgili açıklamasının özeti bu. Eksik diyebilirsiniz, Denayer'i Sabri Sarıoğlu'nun önünde görüyorum, çünkü daha iyi oynuyor da diyebilirdi ama tarzının bu olmadığını biliyoruz. Denayer ile ilgili de söyledikleri doğru bence. Sağ bek pozisyonunda ısrarı devam etmeli, en azından Grosskreutz dönene kadar. Çünkü gerçekten müthiş bir katkı veriyor ve sadece defansif anlamda kısıtlayamayız. Attırdığı gol bir yana, hücuma bindirmeleri, çizgiye kadar inip içeri kat edebilmesi fazlasıyla ekstra bir durum ki Eboue'den bu yana gördük mü hatırlamıyorum. Carole'yi de eklersek, Riera & Eboue'den bu yana sağlı sollu bu kadar iyi bek katkısı aldığımız maç hemen hemen yok.

Denayer'in bu sağ bek performansı, devamında gelen oynatılma ısrarı da hocanın yaz döneminde sağ bek için tutumunun iflası bu arada. Sabri Sarıoğlu'na verilen kontrat, devamında sağ bek arayışı ama Maxi Pereira gibi isimlerden öte genç bir potansiyel aranması, kimsenin alınmaması (Grooskreutz'u sağ bek oynar diye düşünerek almadılar) ve bugün Denayer'in sağ bek performansı. Sağ bek düşüncesi iflas etmiştir, keşke iyi bir hamle yapılsaydı ve Denayer'i asıl pozisyonu olan stoperde izleyebilseydik. Grooskreutz dönene kadar zor izleriz gibime geliyor. 

Denayer'in gelişimi açısından da bir artı. Geçtiğimiz sezon Celtic'de stoper performansı çok üst düzeydeydi. Galatasaray'a da bu uğurda alındı belki ama kariyerinde yeni yeni sağ bek oynuyor. Hızından kaynaklı geçmişte böyle bir düşünce vardı ama uygulanmamıştı, Galatasaray günlerine nasip oldu bu. Stoper olduğu kadar sağ bek oynayabilmesi de Denayer adına bir altın bilezik. Bu adamı tutmamız imkansız, orası da net. Manchester City ile yaptığımız Denayer anlaşması tam bir kazan kazan durumu..

Galatasaray Hücum Oynuyor, Sorun Bitirememek

 
Gaziantepspor maçının Mersin İdman Yurdu veya Osmanlıspor maçından bir farkı yok. Her iki maçta da Galatasaray'ın iyi hücum oynadığını ama bitiremediğini düşünüyorum. Pozisyona girmek veya topu ayakta tutmak mesele değil. Pas yüzdesini de dahil edersek zaten çoğu istatistikte lig lideriyiz ama Galatasaray'ın bitirememekle, bazı futbolcuları da doğru yerlerde oynatmamakla ilgili sorunları vardı. Gaziantepspor karşısında da taşları tam anlamıyla yerine oturtamadık ama bu maçın farkı 2 gol bulmak oldu. Daha da atılabilirdi, yine bitiremedik. Ama aynı kontra imkanını rakipler bulmaya devam ediyor, bugün de ilk golü yiyen Galatasaray oldu ama gösterdiği çabuk reaksiyon sayesinde o iki maça göre panik olmadık diyebilirim.

Doğru kurgu şu. Podolski'yi forvete koymak, Yasin Öztekin'i en iyi olduğu yer olan solda oynatmak ve Sinan Gümüş'le de sağ kanata hareket kazandırmak. Bu kurgu içerisine Umut Bulut dahil olduğunda doğru futbol olmuyor. Bugün gol atmış olabilir ama bir o kadar da yine kaçırdı. Mesele kaçırması da değil, Burak Yılmaz dahi bu yüzden eleştirilir oldu. Galatasaray forvetinin gol atmak dışında da meziyetleri olması gerekir deniliyor ki doğru bir yorum. Podolski'nin forvette daha iyi iş göreceğini düşünüyorum. Bugün sağ tarafta iyiydi ama daha da verim almak mümkün. Yasin Öztekin ise sola geçtiğinde eski görüntüsündeydi, Sneijder'in de performansını yükselten bir durum.
 
Galatasaray iyi başlamadı aslında, golü erken yemesi yine aynı senaryo mu dedirtebilirdi ama reaksiyon erken geldi. Denayer'in ortasında Podolski'nin kafası tam bir forvet bitiriciliği. Sonrasında da top Galatasaray'da kaldı ve maçın son 10 dakikasına kadar da Galatasaray baskısını izledik. Denayer ve Carole her iki kanatı güzel kullandılar, böyle sağlı sollu bek etkisini uzun zamandır görmemişizdir. Yasin Öztekin'in sol tarafta şutör özelliği arttı derken Podolski'nin de biraz daha sorumluluk alma çabası Galatasaray'ın hücumunu iyi kıldı ve hücum ederek Galatasaray'ın üç puanı kazandığını söyleyebiliriz. 

Bitirememek sorun tabii, çok fazla gol kaçırıyoruz. Galatasaray'ın daha rahat maç kazanması gerekiyor, henüz bunu izleyemedik. Burada da sorun forvet almamak, devamında da doğru isimleri kullanmamak. Sinan Gümüş'ü izledik, yine fazla oynamadı ama sağ kanatta kendi pozisyonunu yaratıp dar açıdan iyi vurduğu bir şut var. Ya da sol tarafta kendini unutturduğu ve kayarak vurduğu bir top. Bu adamı kullanmamayı, şu şartlarda 11 oynatmamayı ben anlamıyorum.

Denayer, Carole ve Jose Rodriguez önemli kazanımlar. Maç sonunda pas istatistiğinde Jose Rodriguez yine ilk sırayı almış ki bu adamdan beklenti Melo vari olmasına rağmen. Böyle bir futbolcu değil ama ekstra işler yapıyor. Yanında iyi bir defansif ön liberoyla izlesek Jose'nin dikine çıkışları da çok daha fazla olacak ve keyif verecek. İlk yarıda bunu denedi, başarılıydı da. Bilal Kısa ile yine sırıtmadılar, iyi iş çıkardılar ve Jem Karacan'ın performansı da ekstra kısımdı. Olacak gibi sanki, ben beğendim. 

Hakan Balta için de ayrı bir şeyler yazmak lazım, İsviçre çakısı yorumu yapılıyor ki gerçekten doğru. Yaşayan efsane kıvamında bir performans gösteriyor, tüm ekstraların da içerisinde. Gol atma kısmında da var, asist kısmında da. Umut Bulut'a yaptığı asist klasik bir stoper işi değil, ayrı bir kalite. Şu an elimizde müthiş bir stoper var ve Chedjou'nun dönüşüyle de bu konuda sorun yaşanacağını düşünmüyorum. Semih Kaya'nın hareketliliği, kademe bilgisi, enerjisi, mücadelesi tamam ama basit hata kısmında bugün de hataları oldu.

Astana öncesi 3 puan, iki lig maçında gelen 6 puan güzel. Astana karşısında da galibiyet gelirse bu özgüven aşısı anlamına gelir ki takımı daha ileri bir seviyeye taşıyabilir ama bu takımın böyle hücum oynadığı maçlarda bitiricilik sorununu çözmesi gerekiyor. Hücumda Podolski'yi öne atmak birçok taşı yerine oturtacaktır..

25 Eylül 2015 Cuma

Galatasaray'ın Yabancıları, 2010-2011


2010-2011 sezonu, yakın geçmiş. Galatasaray'ın yabancıları idmanda bir arada. Soldan sayarsak eğer Insua, Misimovic, Elano, Kewell, Neill ve Pino. Hagi'nin ilk zamanları diye tahmin ediyorum. Fotoğrafta Baros yok, muhtemelen yine sakat. Misimovic'in de takımla son idmanları zaten, Elano'nun ise yüzünün güldüğü nadir zamanlar. Insua da ilginç adamdı, o dönemin potansiyel beklerindendi, bugünün Denayer'i misali gelişmek adına Galatasaray yolunu tuttu belki de ama Rijkaard sonrasında forma şansı bulamadı, Hagi yüzüne bakmamıştı. Bülent Ünder ise 2-3 maçta Insua'ya şans verdiğinde (zorunluluktan), o dönem Insua Arjantin Milli Takım'ına davet edildiğinde "benim sayemde" diyebilmişti. Gerçekten ilginç sezon, garip bir dönem.

Geçtiğimiz Sezon Gomis, Bu Sezon Niasse "Transfer Hikayesi"


Drogba ile sözleşmesi bittiğinde yolların ayrılacağı 2 ay önce kesinleşmiş bir durumdu. Sakatlığından kaynaklı yeni sözleşmeyi düşünmediler, adını da tasarruf koydular ama Tarık Çamdal ve Olcan Adın'a ödenen o bonservisin ardından da herhangi bir tasarruf olmadığını gördük.

Neyse, aslında o dönem akıllı bir iş yapılmıştı. Drogba ile yolları ayıracağını bilen yönetim o sezon sonunda sözleşmesi biten Gomis ile anlaşmıştı. Bonservisi elinde, iyi bir golcüydü ama Drogba'dan kaynaklı doğan yıldız algısıyla birlikte taraftar isyan etti. Drogba'dan sonra gelecek isim Gomis mi olacak derken Galatasaray o transfer döneminin son günü Pandev'i aldı.

Gomis bu yaz döneminde serbest bir futbolcu olsaydı eminim ki taraftar bu transfer için yanıp tutuşacaktı. Gignac ise bu yaz döneminde değil de geçtiğimiz yaz döneminde serbest kalmış olsaydı Drogba'nın ardından o da istenmeyecekti. Böyle bir döngü işte.

Galatasaray transfer döneminin ilk gününden beri bir forvet istedi. Pandev'den boşalan yere bir forvet koymayı sürekli konuştuk, Gignac'dan başladık Bendtner'e kadar uzandık ama kimseyi alamadık. Şimdi de Podolski forvet oynar mı diye düşünüyoruz.

Niasse'nin transfer hikayesi de ilginç olacak, şimdi olmasa bile çok kısa bir zaman sonra daha da dillendireceğiz. Kendisiyle anlaşıldı, kiralık olarak takıma katılacaktı ki iyi de bir alternatif olabileceğini düşünüyorum. Galatasaray için hazırlıyordu kendisini ama taraftarın isyanına takıldı ve o transfer de gerçekleşmedi. Eylül 1 itibariyle de bari Niasse gelseydi dedik.

Taraftara da kızamıyorum, Ibrahimoviç'i yalanlamak için 20 gün bekleyen bir yönetim. Birçok iddialı isimle görüşüp kimseyi alamamanın ardından Niasse dediğinizde (o dönem yaşanan bilgi kirliliği de göz önüne alınarak) isyan doğar, bunu eleştiremem ama transfer döneminin son günü de bari Niasse gelseydi demek transfer döneminde nasıl iflas edildiğimizin resmi oldu.

O Niasse de Rus Ligi'ne müthiş başladı, her hafta attığı golleri konuşuyoruz derken bugün kendisini transfer etmek istesek alamayız. Öyle bir performans gösteriyor..

Yasin Öztekin İçin Hamza Hamzaoğlu ve Sneijder

 
"Hamza hocanın takımın başına gelmesi benim Galatasaray'daki kaderimi değiştirdi. Sol açıkta oynadığımı, beni tanıdığını, neler yapabileceğimi çok iyi bildiğini söyledi. 'Antrenmanlarda yüzde 100'ünü ver, gerisi kendiliğinden gelecek' dedi. Benim için güven çok önemli. O güveni aldıktan sonra, Ziraat Türkiye Kupası'nda 4-2 kazandığımız Eskişehirspor maçının son yarım saatinde oyuna girdim ve o maç benim için milat oldu. Galatasaray'da ilk kez istediğim gibi futbol oynamaya başladım."
 
Anlamadığım nokta da bu. Hamza Hamzaoğlu'nun Galatasaray'da yaptığı en büyük işlerden biri Yasin Öztekin'i kazanmak oldu. Prandelli'nin yüzüne bile bakmadığı, baktığında sağ bek oynattığı, Dortmund maçlarında da hatır için oynattığı bu adamı (kimsenin umudu yokken) kazandı ve şampiyonluk yolunda söz sahini yaptı. Şimdi ise geçen sezon verdiği o şansı vermiyordu, taa ki son 1-2 haftaya kadar. Ben de hatalıyım, kulübenin içi boşaldığı için Yasin Öztekin'i hamle futbolcusu gibi yazıyordum ama gördük ki bu adam oynar, 11'e adı ilk yazılacak isimlerden. Atletico Madrid maçı da bu anlamda bir milat. Bahsettiği Eskişehirspor maçını da unutmuyorum, sonradan oyuna girip iyi işler yapmıştı. O maça kadar da 18'in yolunu bile unutmuştu.
 
"Wesley dünyanın en iyi 10 numaralarından biri. Birlikte oynadığım en iyi 10 numara. Hem antrenmanlarda hem de maçlarda uyumumuz harikaydı. Sürekli benimle konuşuyor, koşu yollarını, pas yollarını bana anlatıyordu. Onun varlığı ve pasları Galatasaray’daki yaşamımı değiştirdi."
 
Sneijder'in de varlığı Yasin Öztekin'in yükselişi anlamında önemli. 4-2-3-1 oynadığınızda Sneijder sol yakın oynuyor, solunda da iyi bir isim istiyor. Yasin Öztekin'le o uyumu yakaladı, ikili oyunları Galatasaray'ın fazlasıyla işine yaradı ve Sneijder'in yaptıkları da Yasin Öztekin'in işini bir o kadar kolaylaştırdı. Öyle ki Sneijder, Yasin Öztekin'i de fazlasıyla sahiplendi. Zamanında Hagi'nin Emre Belözoğlu'na yaptığını yapıyor, gerektiği yerde fırçalıyor da ama bir fark var. Yasin Öztekin'in yaşı yakın Sneijder'e ama geç çıkışı onu genç bir futbolcu gibi kılıyor. Podolski'yi forvete atabilirsek, Yasin Öztekin solda Sneijder göbekte ve sağında Sinan Gümüş'le birlikte çok heyecanlanacağımız bir hücum hattı ortaya çıkacak..

Galatasaray Dergisi'nde Yasin Öztekin röportajından bölümler..

23 Eylül 2015 Çarşamba

Podolski'nin Cevabı "Santrafor"


Uefa.com'un soru cevap bölümünde Podolski vardı ve sorulan bir soru da bizim geleceğimize yönelik. Birçok pozisyonda oynuyorsun, en rahat ettiğin yer neresi diye sorulduğunda cevabı santrafor oldu. Burak Yılmaz'ın sakatlığında okulan düşünce deryasında da en mantıklı yol bu görünüyor. Podolski hala hazır değil, kendini bulma çabasında. Beklentinin gerisinde olduğu da bir gerçek ama bu kötü Podolski bile 2 golle takımın en çok gol atan isimlerinden biri olduğu gibi pozisyona girme anlamında da fazlasıyla aktif. İmkan buluyor, deniyor. Osmanlıspor ve Mersin İdman Yurdu karşısında gördüğümüz gibi. Burak Yılmaz'ın yokluğunda da benim için bir numaralı santrafor alternatifi Podolski olacak. Rakip stoperlerin kucağına atmak Podolski'yi bitirmek deniliyor ama rakip stoperlerin kucağında oynamak zorunda mı? Aubameyang böyle mi oynuyor mesela, Podolski de gezerek oynayacak ve gol kokusunu iyi alan, sezgileri güçlü bir isim. Nerede, doğru pozisyon alacağını iyi biliyor. İddialıyım da bu konuda, Podolski'nin en ileri uçta oynaması Galatasaray adına da yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. Ya da çok basit bir düşünce ortaya atalım, Umut Bulut'la devam etmek mi yokda Podolski'yi ileri uca koyup, Yasin Öztekin'i sola, Sinan Gümüş'ü de sağa çekmek mi?

"Galatasaray'ı Hissetmeye Başladığım Gün, İmzasını Kalbime Attım"

22 Eylül 2015 Salı

My Name Is Harry Kewell, Kewell From Galatasaray


En büyük olmasa bile en özel transferlerden biri olduğu kesin. Geçen sezonun şampiyonluk kutlamalarında Daddy Cool çaldığında Harry Kewell diye bağıran bir taraftar. 7'den 77'e kimsenin unutamadığı, en ezeli rakibin bile çok güzel adamdı dediği bir insan. Takımın elinde stoper kalmadığı bir ortamda ben stoper oynayabilirim diyecek kadar da takımını, camiasını sahiplenmiş bir futbolcu. Galatasaray'da geçirdiği 3 sezonda büyük başarılar kazanılmamış olabilir ama biz Galatasaraylılar böyle bir futbolcuyu kazandığımız, yaşadığımız ve sahip olduğumuz için çok şanslıyız. Doğum günün kutlu olsun Harry Kewell, Oz Büyücüsü..

Amacım Bilal Kısa ve Jose Rodriguez Vurgusunun Altını Israrla Çizmek


Bir istatistik daha, amacım Bilal Kısa ve Jose Rodriguez vurgusunun altını ısrarla çizmek. Trabzonspor karşısında maç öncesi beklenti Galatasaray orta sahasının ezileceği yönündeydi ki ben de böyle düşünüyordum. Maç istatistiği ise dedi ki, Mbia 4, Okay Yokuşlu ise 5 tane top kazanmış. Jose Rodriguez ise 10, Bilal Kısa'da ise bu sayı 16. Melo'nun ortalaması 8.5'du ama yıllar içerisinde bu sayı düştü, kat ettiği mesafe ise yerlerdeydi. Bilal Kısa da 32 yaşında, Melo ile aynı. Pozisyonları da farklı, biri ön libero, diğeri ise Akhisar'da 10 numara pozisyonuna yakın oynuyordu. Bilal Kısa'nın Trabzonspor maçında kat ettiği mesafe 11 km'ydi, Melo 2 senedir bu rakamı göremedi. Bu adamı maddiyat üzerinden çok eleştirdik ama hakkını fazlasıyla vermek gerekiyor. Sezonun en değerli transferlerinden biri olduğu büyük bir gerçek. Jose Rodriguez ise 20 yaşında, mümkün olduğu kadar fazla oynaması gerekiyor, vazgeçilmemeli. Hep olumsuz taraftayız ama atılan doğru adımlar da var, keşke eksik kalmasaydı.

Burak Yılmaz 1 Ay Yok, Buna Galatasaray'ın Olmayan Forvet Rotasyonu Ne Der?


Hem nostalji hem de günümüze ışık. Çok geçmişe inmiyorum, inmem durumunda işin içinden çıkamam çünkü. Cenk Tosun'un sonradan oyuna girip Mario Gomez ile gösterdiği uyumun ardından düşündüm, bizim kulübeden gelip en son böylesine katkı veren forvetimiz kimdi diye. Aklıma da Nonda'dan başkası gelmedi. Adam istikrarlı yedekti, 2 sene bunu yaptı, daha da yapardı ama gönderiliş hikayesini hatırlarsınız.

Fatih Terim'in 3. dönemine döndüğümüzde de ilk etapta tek forvet, sonrasında 4-4-2'e dönüldü ve 4-4-2 başladıktan sonra Galatasaray'ın etkili futbolu ortaya çıktı. Baros uzun sakatlıklardan çıkmıştı ama her zaman olduğu gibi yine dönmeyi başardı ve Elmander ile iyi bir ikili oldular. Arkalarında bekleyen isim ise Sercan Yıldırım'dı, kulübe katkısını çok alamadık mesela. 

Baros'un sakatlığının ardından da Necati Ateş geldi, 2. Galatasaray döneminde yarım sezon gösterdiği performansla şampiyonluk yolunda imza sahibi isimlerden biri oldu. O da Elmander'le mükemmel uyum yakaladı, arkalarında da Baros bekledi. İyi bir alternatif ama son sakatlığının ardından bu sefer geri dönememişti.

Sonraki sezonda ise Elmander'e alternatif olması amacıyla Umut Bulut geldi, Burak Yılmaz gibi bir isim transfer edildi ve iyi bir rotasyon oluştu. Necati Ateş şans bulamam diyerek ayrıldı, Elmander ise sakatlıklarla boğuştu derken Burak Yılmaz & Umut Bulut ikilisi bizi o yarım sezonda taşıdı ama yine iyi bir yedek yoktu. 

Sonrasında Drogba geldi, Burak Yılmaz'la uyum yakaladılar derken Umut Bulut iyi bir yedekti. Bu sonraki sezonda da devam etti, Mancini de genelde tek forvet oynatıyordu. Prandelli döneminde ne oynadığımızı bilmiyorum bile, Hamza Hoca ise 4-2-3-1'le devam ediyor. İlk etapta Umut Bulut önde Burak Yılmaz arkasında, sonrasında Burak Yılmaz sakatlandı döndü derken biz şampiyon olduk. Pandev yedekti ama Türkiye Kupası haricinde katkı izlemedik.

Ve geldiğimiz nokta. Pandev ayrıldı, bütün yaz forvet aradık, gündem yarattık ama kimseyi alamadık. Burak Yılmaz & Umut Bulut ikilisiyle yola çıktık derken Burak Yılmaz formsuzdu, Umut Bulut'un ise katkı vermeye dermanı yok. Bunun üzerine Burak Yılmaz'ın bir aylık yokluğu eklenmişken Galatasaray'ın güvenebileceği bir forvet yok artık. Burak Yılmaz oynarken eleştiriliyordu ki şu an eleştireceği bir forveti de kalmadı. 

Podolski oynayacaktır büyük ihtimalle, Sinan Gümüş de kanatlarda şans bulacak. Ne verir, ne götürür ilerleyen haftalar gösterecek, belki de iyi bir kazanım olacak, bilinmez. Bildiğim şu ki Galatasaray'ın hafta sonunda gerçek anlamda bir forveti kalmadı. Ne kadar acı..

Şebnem Kimyacıoğlu "Bütün Emek ve Başarılar Adına"


Çok büyük bir karakterdi ve üzerimizde de emeği büyüktür. Nasıl bir gelecek planlıyor bilmiyorum, Galatasaray'a da ara verdiği basketbol kariyerinin ardından geri dönmüştü. Bir süre oynamadı, eğitiminin üzerine gitti ki mesleği avukatlıktır. Döndüğü günden bu yana da en iyisini yapmaya çalışmıştır. Euroleague şampiyonluğunda da, Galatasaray'ın kadınlar basketbolunda yeniden hanedanlığa dönüşünde de çok büyük pay sahibi oldu. Büyük ihtimalle ABD'e geri dönüp mesleğini yapacak, tam emin değilim ama Galatasaray'a ve bizlere yaşattığı mutluluklar için teşekkür etmek gerekiyor.

 

Bu Kulübede Maçı Kim Çevirir?


Şampiyonlar Ligi arenasında mücadele ediyorsunuz, lig uzun ve ufukta bir Türkiye Kupası olacak. Basketbolda dar rotasyon diye bir kavram var, bunu futbola da uygulamak mümkün ama sadece lig mücadelesi verdiğiniz ortamda. İddialı bir takımsanız zengin kulübeniz olmalı, futbol sadece sahadaki 11 kişi ile oynanmıyor. Maç içerisinde hamle yapma şansınız olmalı ve sakatlık gibi ihtimalleri göz önüne almak zorundasınız. Kadro mühendisliği bunu gerektirir derken 14 yabancılı düzende de iyi bir rotasyon kurmak mümkündü, üstelik makul fiyatlara ama Galatasaray bunu yapmadı. Kulübesi de fazlasıyla zayıf. Şu fotoğrafta maç çevirmesi adına en çok güvendiğiniz isim Sinan Gümüş, o da yeni bir kazanım. Cenk Gönen de iyi bir transfer ama maç içerisinde kaç kere kaleci değiştirirsiniz ki? Bu kulübenin maç çevirmesi imkansız. Yasin Öztekin'i kurduğum 11'lerde kulübeye koyma nedenim buydu, kenarda hamle imkanı yaratabilmek. Şimdi Burak Yılmaz da sakatlandı, büyük ihtimalle Podolski forvete, Sinan Gümüş 11'e yerleşecek. Bu da hamle imkanının sıfıra inmesi demek. Galatasaray'ın kadrosu kötü derken anlatmak istediğim bu. Bruma, Amrabat, Telles, Dzemaili gibi tüm hamle futbolcuları gitti, kulübe bir anlamda boşaldı. Giden Melo'nun da yeri dolmadı, transfer ettiğin Grosskreutz'u kullanamıyorsun..

20 Eylül 2015 Pazar

Inter'in Savunma Karakteri ve Alex Telles


Mancini'nin taş gibi bir takım kurduğunu söyleyebiliriz. İtalya'da 4'de 4 ile başladılar ve üç maçı da 1-0'lık skorlarla kazandılar. Zor gol yiyen, savunma karakterli bir takım. Melo, Kondogbia ve Guarin orta sahası bu anlamda doğru üçlü, hücumda oynayan Jovetic ve Perisic bile savunmaya müthiş katkılılar. Mancini şu kurguyu Galatasaray'da oturtmak istediğinde Galatasaray savunma mı oynar diye eleştiriliyordu, oysa başarıya giden yolda nasıl oynadığının bir önemi yok.

Inter'i daha sonra uzun uzun değerlendiririz, şu an değinmek istediğim isim Telles. Galatasaray'ın bir türlü beğenilmeyen sol bek'i. Inter'e gidişi kendisi açısından en hayırlı karar olmuş, bunu yazarak başlayalım. Galatasaray'dan gitmek istememişti ama Real Madrid ve Konyaspor maçlarında yedek başlaması kendisi adına bir paniğe yol açtı, acaba Carole'nin arkasına mı düşeceğim derken son gün o da gitmek istedi ve Inter yolunu tuttu. Opsiyonu da kullanılacak ve Galatasaray'ın Telles üzerinden 10 milyon avro'luk bir geliri oldu diyebiliriz.

Telles'in Gremio günlerine bakarsak iyi bir hücum bek'i olduğunu söyleyebiliriz. Galatasaray'a da bu beklentiyle gelmişti ve böyle de başlamıştı. Mancini onun hücum özelliğinden yararlanmak istedi ki sağdan kullanılan duran toplarda bile Telles'in sol ayağına çok güvendi. Gremio'da da duran topları Telles kullanırdı mesela ama Selçuk İnan, Sneijder gibi isimlerin arasından duran top almak zor. Inter'de ise her duran topun başına Jovetic ve Telles geliyor.

Prandelli, Telles'in yüzüne çok bakmadı ama Hamza Hoca döneminde kimlik değiştiren bir Telles oldu. Hücumu unuttu, çok fazla çıkmaz oldu. Belki de Sabri Sarıoğlu'nun hücum ısrarındandır, bilinmez. Daha çok savunmada kaldı, stoperi üçledi ve bu anlamda da çok gelişti. Müthiş bir kademe sezgisi oldu mesela, ters kademe konusunda farklı bir noktaya geldi. Galatasaray'ın şampiyonluk yolunda gol yemediği 6 maçta Telles'in faydası büyüktür ama konuşulmaz. Onun da yaşadığı sendrom bir anlamda Bruma ile aynı, insanlar tabela bekledi. Bunu da göremeyince kötü bir futbolcu diye adlandırdı, oysa savunmada yaptıkları takım açısından çok önemliydi.

Telles'in savunma anlamında bu yükselişi de Inter'in savunma karakterinde büyük artı oldu. Mancini, Galatasaray'daki görüntünün aksine Telles'den savunma katkısı bekliyor, Semih Kaya'dan sağ bek yaratma çabasını geçtiğimiz sezon Jesus'dan sol bek yaratarak gösterdi ama Telles'le o pozisyonu alternatif altına aldı ki Jesus'un yokluğunda Telles formayı aldı, daha da bırakmaz. Telles'in yükselen savunma karakteri de Inter'in mevcut görüntüsünde önemli bir artı olacaktır.

Melo'yu ise uzun uzun yazmaya gerek yok, saha içerisinde yeniden hırs patlaması yaşamaya başladı ki o bu patlamayı yaşadığında tarif edilemez bir futbolcu. Belli ki mutlu, kendini İtalya'ya kanıtlama derdinde. 32 yaşındaki bir adamın para peşinde koşmaması bu yüzden. Inter'de Galatasaray'dan kazandığının daha fazlasını kazanmıyor..

Galatasaray Formasını Söke Söke Alacaktır


Hamza Hoca'ya Bruma'yı neden gönderdiniz diye sorulduğunda, Sinan Gümüş'ü düşünerek bu kararı aldık demişti. İşin aslı ise Bruma'nın gitmek istemesi ama ikna edilebilirdi. Bruma'yı da tutan biriyim, tabela yapamaması onu iyi göstermemiş olabilir ama Sabri Sarıoğlu'na sınırsız hücum imkanı veren, sağı iyi kapatan da o olmuştu. Sinan Gümüş ise Bruma'ya rağmen sıklıkla şans bulması gereken bir isimdi, geçen sezon o imkan tanınmadı. Bu sezon ise önü açık, yeterli kanat alternatifi yok. Hamza Hoca'nın da o söyleminin altını doldurması adına Sinan Gümüş'e şans vermesi şart. O da öyle yapıyor, Sinan Gümüş şu an için kulübenin bir numaralı hamle imkanı. Gol arıyorsanız başka bir kozunuz da yok. O da şu ana kadar iyi kullandı bu şansı, heyecan katıyor, hareketleniyoruz, gol pozisyonuna çok rahat giriyor. Yapması gereken şey o golü atmak, onun da devamı gelecektir. Gaziantepspor karşısında 11'de bekliyorum kendisini. Bunu hak etti, şartlar da bu anlamda müsait. Sinan Gümüş adına ilklerle dolu bir sezon, umarım bu kazanımı başarırız..

Bilal Kısa'nın Dönüşü Hamle İmkanı Yarattı


Melo'yu o paraya satmak başarı, son gün satmak akıl tutulması. Yerini dolduramamak ise sezon boyunca sıkıntısını yaşayacağımız bir durum. Bir de buna Selçuk İnan'ın yokluğunu eklediğimizde Trabzonspor karşısında yaşanan handikap büyüktü. Selçuk İnan bu sezonun Galatasaray adına en formda ismi, Melo ve Selçuk İnan ikilisinin aynı anda sahada olmadığı lig maçlarında da galibiyet dahi alamamışız. Sezonun gözde ismi Mbia, yükselen değeri Okay Yokuşlu ve Mehmet Ekici beklerken orayı tutmak anlamında 11 başlayan Özer Hurmacı derken Jose Rodriguez & Bilal Kısa ikilisinin dayak yemesini bekliyordum ama fena görüntü vermediler, çabaladılar, iyiydiler.

Bilal Kısa eleştiriliyor, hepimiz eleştirdik ama durumu bilmiyorduk. Tekrar başı sağolsun, annesi vefat etti. Uzun zamandır da bununla uğraşıyor, 18'de bu yüzden yok. Psikolojisi kötü ama bu süre zarfında maç bile yapmamasına rağmen çıkıyor ve katkı veriyor. Beklenti de bu değil miydi, çilingirdir, çıkar ve kiliti açar. Ben 60'dan sonra kenardan gelerek bunu yapmasını beklerim ama yoklukta da 11 oynar, yerine oynadığı ismi aratmaz. Hakan Balta'nın katkısı biraz da, orta sahada o beklentiyi de Bilal Kısa özelinde yaşıyorum.

Jose Rodriguez. Melo'nun yerine geldiği söylendi, Melo ile sözleşme uzatıldı derken Jose Rodriguez'e alternatif gözüyle baktık ama Melo gittiğinde de önemli bir parça halini aldı. Atletico Madrid karşısında oynamaması büyük bir hata, Hamza Hoca'nın hanesine eksi yazılır. Değerli bir kazanım olduğunu düşünüyorum. Şu an takımın tek top çalan ismi ki hatta ligin de en iyi isimlerinden. Melo gibi gösterişli oynamaz belki, o sertliği de görmezsiniz ama akılcı iş çıkarır, temiz oynar, sakin kalır.

Jose Rodriguez'in dikine çıkışları Trabzonspor karşısında büyük iş gördü, takım dikine oynamaya çalıştı ki doğru oynamaya çalışmanın anahtarı da burada. Bilal Kısa ise daha çok top tuttu, takıma sakinlik getirdi. İkinci yarıda 45 ile 70 arasında orta saha düştü, ayakta kalamadık ve Trabzonspor etkili geldi ama Galatasaray'ın da yakaladığı kontra imkanlar vardı, 70 sonrası da oyunun sakin kalmasında, Galatasaray'ın hücum ısrarında yine bu ikili etkiliydi. 90. dakikada Bilal Kısa hücumda baskı uyguluyordu, top kazanıp, bunu da gol pozisyonuna dönüştüyordu. Bu adam 32 yaşında, haftalardır maç oynamamış, kendisi adına kötü zaman geçirmiş. Jose Rodriguez ise Bilal Kısa ile ilk kez oynadı.

Soru şu, Selçuk İnan döndüğünde ne olacak. Bilal Kısa'nın kenara çekilip Selçuk İnan'ın oynaması ilk akla gelen ama Galatasaray orta sahasının agresiflik ve savunma düzeyinin düşük olması akla gelince de sürekli bahsettiğimiz üçlü orta saha bu isimlerden oluşabilir. Bilal Kısa iyi döndü, bu da Chedjou'yu orta sahaya çekme düşüncesini rafa kaldırabilir. Görüldü ki stoper konusunda da sıkıntılıyız, Chedjou'yu oradan almanın da sorun yaratabileceğini düşünüyorum. Doğal olarak, Selçuk İnan veya Jose Rodriguez'den birisi 6 numara oynamak zorunda. Bu role de Selçuk İnan daha yatkın.

Muslera
Denayer Chedjou Balta Carole
Selçuk Jose Bilal
Yasin Podolski Sneijder

Hücum üçlüsünün rolleri değişebilir. Burak Yılmaz iyi durumda değil, dinlendirmek gerekli ki sakatlığı da var. Sinan Gümüş iyi bir hamle şansı, bunu görüyoruz ki Gaziantepspor karşısında da 11 oynamasını bekliyorum. Sneijder adına da bu orta saha daha fazla özgürlük demek. Podolski'nin top tutma özelliği Burak Yılmaz'ın üzerinde. Belki formsuz ama yine pozisyona giriyor, en kötü şut deniyor. Israr etmek lazım.

İşin özü, Bilal Kısa'yı şu durumda görmek büyük bir artı oldu, elimizi güçlendirdi. Keşke Hamit Altıntop da dönebilse, o da derinlik katabilirdi ama büyük resme bakarsak Galatasaray'ın devre arasında iyi bir ön libero alması gerekecek. Bu formül ligin ilk yarısı adına. Grosskreutz'u da düşünürsek, onu sağ beke yazıp Chedjou & Denayer ile birlikte ligin en iyi stoper ikilisi bile kurulabilir..

19 Eylül 2015 Cumartesi

Sevindiğim Nokta, Takım Gibi Oynamaya Çalışmak


Şu ortamda Trabzon deplasmanında gelen galibiyete mutlu olurum. Galatasaray adına iyi futbol yok, iyi futbol adına da doğru hava yok. Kaosa doğru sürüklenen bir görüntü, taraftar isyan halinde. Mersin İdman Yurdu karşısında gelen beraberlik, Atletico Madrid'e karşı alınan kolay mağlubiyetle birlikte Trabzonspor maçında Selçuk İnan'ın yokluğu çoğumuzu bu maç için umutlu kılmadı. En azından kendim için konuşabilirim. 

Mbia, Okay Yokuşlu ve Mehmet Ekici karşısında Bilal Kısa & Jose Rodriguez ikilisini düşünmek beni sıkıntıya sokuyordu ki Ekici yerine Özer Hurmacı'yı gördüğümde Trabzonspor orta sahası daha da sert bir görüntüdeydi ama Bilal Kısa & Jose Rodriguez ikilisinin hiç sırıtmadığını söyleyeyim. En azından dayak yer bu orta saha dediğim ortamda bu olmadı, ikinci yarıda iş koş koş hücuma dönene kadar.

Sevindiğim nokta şu, takım gibi oynamaya çalıştık. Bir plan var, tam anlamıyla uygulayamadık belki ama doğru bir plan vardı. İlk yarıda da bunu başardık diyebilirim. Sakin kaldık, dikine oynamaya çalıştık, belki pozisyon üretemedik ama ayakta kaldık. Jose Rodriguez'in dikine çıkışları değerliydi, Bilal Kısa ise oyunu sakin kıldı ama Burak Yılmaz orta sahaya gelip, geriye pas oynamaya çalıştıkça Galatasaray kiminle pozisyon üretebilirdi. 

Bu süre zarfında da Trabzonspor'un bulduğu pozisyonlar var. 1.10 boyundaki Marin'in vurduğu iki net kafa mesela ya da Semih Kaya'nın N'Doye yi kaçırdığı anlar. Galatasaray savunması iyi değil, her maç sonunda neredesin Chedjou diyoruz ama Semih Kaya ortalıkta yok. Denayer'i de mecburen sağ bekte kullanıyoruz derken doğru savunma hattı yok, sadece Hakan Balta var. Yıllanmış şarap misali, romantik bir futbolsever olsam her maç sonunda Hakan Balta için bir şiir yazarım. Yine mükemmel oynadı.

Erkan Zengin, Denayer'i çok zorladı. Boş kaleye kaçırdığı bir gol var, bir de Denayer'in penaltısı. O anlar bizi Allah ve hakem kurtardı derken oyunun koş koşa döndüğü dakikalar. 45 ve 70 arası. Galatasaray orta sahası düştü, geriye koşamadık ve Trabzonspor çok pozisyon buldu. İlerisi adına sıkıntı, o dakikalarda gol yememek ise Galatasaray için büyük şans. 

70'den sonra ise Galatasaray'ın akıllı oynadığı dakikalar geldi. Cavanda'nın sol beke geçmesi, Salih Dursun'u sağa almak, N'Doye den sağ açık yapmaya çalışmak Şota'nın eksisi ama Galatasaray hızlı gelmeye başladı, Trabzonspor'un aldığı risk iyi değerlendirildi. Sakatlık asla şans olmaz ama Burak Yılmaz'ın oyundan çıkması da Galatasaray'ı hücumda tutan unsurlardan biri oldu. Umut Bulut yine bitiremedi ama kaos yarattı, orası net. İlk gol de öyle geldi. Podolski & Sinan Gümüş değişikliğinde de bir artı vardı ki o da Sinan Gümüş'ün yürüyedurması. Kaleyi gördüğü her an etkili vuruyor, çok büyük bir gol silahı ki üzerine gitmeli. Gaziantepspor karşısında 11'de oynatırdım mesela.

Sinan Sneijder Yasin
Podolski

Bu hücum hattı için şartların oluştuğunu düşünüyorum. Burak Yılmaz'ın kenara gelmesi lazım ki çok köü durumda

Gelecek adına büyük bir ışık yok belki ama doğru oynamaya çalıştığımızı, takım olmak yolunda adım atmaya çalışmak güzel. Bilal Kısa'nın net katkısı, Jose Rodriguez kazanımı, Hakan Balta'nın yıllanmış şarap tadı ve Sinan Gümüş'ün yürüyedurması. En önemlisi de bu kötü havadan çıkan Trabzonspor galibiyeti. Şu 1 hafta mental anlamda toparlanmak adına şans..

18 Eylül 2015 Cuma

Giden 11'e 7 Yabancı


Galatasaray'dan ayrılan isimlerden böyle bir 11 oluşturdum. Yekta Kurtuluş'la Aydın Yılmaz'ın yerini değiştirmek mümkün ama Aydın Yılmaz'ın uzun Galatasaray kariyerine bir imza olsun. Kadronun içerisinde keşke kalsaydı dediğimiz isimler de var tabii. Telles, Melo, Dzemaili, Bruma ve Amrabat gibi futbolcuları kendi adıma sayabilirim. Dany, Gökhan Zan, Eboue gibi isimler için ise geçmişe yönelik teşekkür edilebilir. Pandev ise Galatasaray'dan geriye Türkiye Kupası kaldı diyecek bir isim. İşin ilginç yanı da 14 yabancılı düzen derken şu 11'e 7 tane yabancı futbolcu koymak oldu..

82 Sayı Atan "Oyun Kurucu"


Pooh Jeter ile başlayan, ardından Marcelinho Huertas ile devam eden oyun kurucu transferi maceramız Errick McCollum ile mutlu sona erdi. “Mutlu son” diyorum -ki sanırım rahatlıkla da diyebiliriz- çünkü Huertas transferinin de olmamasından sonra mevcut durum içinde alınabilecek en sağlam alternatiflerden birini aldık. Errick belki hocanın öncelikli aradığı veya Arroyo’dan çok aşina olduğu, oyunu yönlendiren, takım arkadaşlarını yüceltebilen bir topçu değil. Ama ne zaman ve nasıl sayı yapacağı belli olmayan tabir-i caizse “çılgın” bir skorer. 

Kariyeri boyunca hep takımın skor yükünü çeken oyuncu oldu. Açıkçası evet bir Arroyo olmayabilir (zaten dediğim gibi tarzları da çok farklı) ama takımda olmayan ve uzun süredir de olmamış tipte bir oyuncu. Takımda mesela bir Jamont Gordon olsaydı, ister miydim? Sanırım hayır. Ama hem pota altı, hem forvet rotasyonlarının lig ve Eurocup için son derece iddialı olduğu, savunma kısmının güçlü olduğu Galatasaray’da bir maçta çıkıp 30 sayı atabilecek topçu yok. Düzelteyim, “yoktu”. Artık var. Takım tamamen kilitlenip, hiçbir şey üretemediğinde “al kardeşim bize sayı yarat” diyebileceğimiz bir oyun kurucu Errick McCollum. Daha doğrusu başlıkta da dikkat çektiğim üzere, McCollum'un yalnızca adı oyun kurucu. Blake Schilb ile birlikte takımın skor yükünü çekmelerini bekliyorum.

Peki bu adamın bu kadar skorer olduğuna dair kanıtlarımız nelerdir? Kendisi 2013-14 Eurocup sayı kralı, aynı sezon Yunanistan ligi sayı kralı ve 2014-15 Çin Ligi sayı kralıdır. Ayrıca bundan tam 9 ay önce kırılması güç bir rekora imza atarak rakip potaya tam 82 sayı yolladı Errick. Bunun yanına 10 ribaund ve 4 asist de ekledi. Geçen sezon istatistikleri 39,6 sayı, 7,4 ribaund, 5,5 asist ve 2,1 top çalma. 1 metre 88 santimetre boyu olan Errick’in maç başı 7,4 ribaund çekmiş olması bence diğer istatistiklerden biraz daha enteresan duruyor.

Bir de şu açıdan bakalım.. Çin Ligi her ne kadar Avrupa basketbolu kalitesinden çok çok uzakta ve sokak basketbolu kıvamında olsa da, bir sezon boyu neredeyse tüm maçlarda oynayarak 40 sayı ortalaması yakalamak ciddi istikrar gerektiren bir durum. Ayrıca ritmini iyice yukarı taşıyarak 27 yaşında tekrar Avrupa macerasına devam etmek istemesi de önemli bir detay. Yıllık 700 bin euro’ya oynayacağı da düşünülürse benim son derece içime sinen bir iş olduğunu söylemeliyim.

Transferi kapattık gibi duruyor. Yakın zamanda genel kadro yapısını inceleyen ve sezon öncesi değerlendirmesini de kapsayan bir yazı ile karşınızda olacağım.

17 Eylül 2015 Perşembe

Johan Elmander..

SC Nostalji #39; Fernando Meira


Yeni Hagi, yeni Popescu arayışları 2000'li yılların Galatasaray adına özeti. Yeni Hagi uğruna birçok 10 numaranın geldiğini ama başarısız olduğunu gördük ve aynı durum yeni Popescu arayışlarında da oldu. Almaguer, F.De Boer hatta Bouzid. Bouzid'in gelme nedeni de ayağının iyi olması, topu oyuna iyi sokmasıydı ama olmadı tabii ki. En istikrarlıları Song & Tomas oldu yine ama konumuz Fernando Meira.

2008-2009 sezonu, Galatasaray adına önemli yatırımların olduğu dönem. Daha doğrusu transfer konusunda Haldun Üstünel'i yaşadığımız zamanlar. O dönem ve sonrasında birçok yıldız ismin, hatta teknik direktörün Galatasaray'a geldiğini görmüştük. O sezon Kewell da geldi mesela, Fernando Meira da büyük bir transferdi. Transfer sezonunun son günleri de Baros'u kadroya kattık. Sonrasında da başka yıldızları konuştuk.

Yeni Popescu arayışlarında ki en iyi adımdı aslında, o dönemin transferde en çok heyecanlandıran isimlerinden biriydi. Portekiz Milli Takım'ından takip ettiğimiz bir isimdi. Bunun yanında uzun bir Stuttgart kariyeri vardı ve Bundesliga şampiyonluğu görmüş bir futbolcu. Böyle bir kariyeri de 5 milyon avro gibi bir rakama transfer etmek büyük işti. Beklenti de savunmaya liderlik yapması, geriden oyunu iyi kurması ve teknik özellikleri üzerineydi ama Galatasaray kariyeri stoperde değil de ön liberoda başladı.

O sezon Şampiyonlar Ligi'ne kesin katılırız gözüyle bakarken S.Bükreş'e elendik, Galatasaray tarihinin de Şampiyonlar Ligi ön elemelerinde ilk başarısız sonucudur. Meira'nın da ilk maçı da Bükreş karşısında oldu. Skibbe'nin ilginç defans kurgusu. Sağ bek Emre Güngör, ön libero Meira gibi. Bir süre daha ön libero oynamaya devam etti ve sonrasında stopere geçti. Ligin ilk yarısı bittiğinde de Galatasaray için Avrupa Ligi'nde iyi giden ama ligde istediğini alamayan bir görüntü vardı. Meira da o zamana kadar beklentinin uzağında kaldı diyebiliriz.

Hikaye de bundan sonra başlıyor. Skibbe gitti Bülent Korkmaz geldi derken Galatasaray'ın savunma konusunda sakatlıklarla uğraştığı bir dönem. Bordeaux karşısında bir şekilde turu geçtik ama Hamburg maçları öncesinde Meira'nın transfer durumu doğdu ama takımda neredeyse stoper kalmamıştı. Emre Aşık oynuyordu, Hakan Balta buraya kaydı derken Meira'nın o zamana kadar verdiği kötü görüntü sonrasında yönetimde Meira'dan zarar edildi düşüncesi doğmuş olacak ki Zenit'e satıldı, 700 bin avro gibi bir kazanç elde edildi ama Hamburg karşısında tur kaybedildi. Kewell stoper oynamak durumunda kaldı ve o ortamda Meira'nın satılmasının bir mantığı yoktu.

Sadece yarım sezon sürebildi Galatasaray kariyeri. Beklenti yüksekti, yarım sezonda bunu karşılayamadı ama üzerine de gidilmedi. En azından kariyeri ve kalitesi bunu hak etmesine rağmen çok fazla üzerinde durulmadı. Galatasaray'dan Zenit'e, oradan da Zaragoza'ya transfer oldu.

16 Eylül 2015 Çarşamba

Mesele Top Kapabilmek, Onu da Yapan Tek İsim Var


Mersin İdman Yurdu maçından bir istatistik. Jose Rodriguez, haftanın en çok top kapan ismi olmuş ve Galatasaray adına da pas yüzdesi en yüksek isim. Sonuç ise Atletico Madrid karşısında yedek. Atletico Madrid maçı için üçlü orta saha oynayalım ve Selçuk İnan, Jose Rodriguez, Emre Çolak üçlüsüyle başlayalım diyordum. Dayandığım nokta da Real Madrid maçıydı. O maçı da zaten Şampiyonlar Ligi provası diye yaptık ama Atletico Madrid karşısında alakasız işlere giriştik. Hakan Balta'yı ön libero oynatmak gibi. Bir de buna Emre Çolak'ın sıfır etkisi ve erken oyundan çıkması derken Galatasaray'da işler iyice karıştı ve kolay teslim olduk. İkinci yarıda oynanan futbol biraz aldatıcı ama doğru futbolcuların doğru yerlerde oynaması Galatasaray'ı ileriye itti. Benim beklentim ise oyuncu değişikliklerinde Sneijder'i mümkün olduğu kadar yay çevresinde tutup, şut özelliğinden faydalanmaktı. Bunun için de Jose Rodriguez, Selçuk İnan'ın yanında oynamalıydı ama tercih edilmedi. Selçuk İnan & Jose Rodriguez ikilisi zayıf kalıyor diyorum ama siz doğru kurguyu ortaya koyduğunuzda Jose Rodriguez size beklediğiniz katkıyı verir. Orta sahanız agresif değil, top kapan futbolcular yok. Bir tek Jose Rodriguez ki o da eleştiriliyor. Oysa istatistik ortada, amaç top kapmak ve topu tutmaksa bu adamdan vazgeçemezsiniz..

Takımın Birinci Sağ Bekinden Daha İyi Sağ Bek Olan Stoper


Mersin İdman Yurdu maçında kendisini hazırlamak gerekiyordu, Atletico Madrid karşılaşmasının ilk maçı olması Denayer için büyük handikaptı ama iki farklı pozisyonda gösterdiği performansla birlikte ne kadar büyük bir potansiyel olduğunu gösterdi. Manchester City'nin opsiyonunu neden vermediğini gördük ya da Galatasaray dışında birçok talibi neden var bize bunu gösterdi. Hedefi olan bir isim, burada kalmayacağı, Manchester City'de bir gelecek planladığı net. Kendini geliştirmek istiyor, hal, hareket ve açıklamalarından da çıkan sonuç bu. 

Chedjou ile birlikte stoper oynasa ligin en iyi ikilileri olacak belki de ama oynatamıyorsun. Sağ bek sorunlu, en azından Grosskreutz dönene kadar daha çok sağ bekte izleyebiliriz. Bu olmasa bile orta saha sorununda Chedjou'yu ön liberoda görmek mümkün derken Chedjou & Denayer ikilisini çok görmeyiz ama Denayer oynadığı her pozisyonda kendini gösterir. Oynamak istiyor, amacı mesaj vermek ve kariyerini şekillendirmek. O açlıkta, sağ bek performansı da bunu gösteriyor ki Sabri Sarıoğlu takımın şu an için birinci sağ beki desek, Denayer'in ondan daha iyi sağ bek olduğunu görüyoruz.

Atletico Madrid maçını kaybettik ama Denayer'in iyi bir kazanım olduğunu düşünüyorum. Keşke daha iyi bir kadro üzerine gelseydi. Bu sezon doğru olan hamlelerimizden biri ama eksik hamleler tüm bu doğruları götürebilir cinsten. Mevcut kadro içerisinde de ekstra işler yapması gerekecek, 45 dakika sağ bek oynaması bu ekstra işlerden biriydi. Yarın ön liberoda da oynayabilir ama kesin olan her maç oynaması gerektiği, bu sezon için Galatasaray'ın vazgeçilmezi olacaktır ve gelecek sezondan itibaren de kendisini bu diyarlarda göremeyiz.

Kurduğum 11'lere Yasin Öztekin'i Koymadığım İçin Özür Diliyorum


Gecenin özetini Muslera yaptı, ilk yarıda rakibimize fazla saygı gösterdik diyerek. Saygı ile haddini bilerek oynamayı ayırmak lazım. 2 sezon önce Mancini Juventus'dan 4 puan alarak haddini bilerek, ortaya doğru taktik koyarak başarılı olmuştu. Atletico Madrid karşısında Hakan Balta'yı ön libero oynatmak, Sneijder'i sola, Podolski'yi sağa atmak bir taktik yanlışıdır, haddini bilerek oynamak bu değil. 

Atletico Madrid'in olayı bu zaten, anlamadığınız dakikada maç 2-0'a gelir, farkına bile varamazsınız demiştim. Öyle de oldu, iki basit hata ve Griezmann'ın golleri. Sonrasında da Atletico Madrid tarafından rölantiye alınan bir oyun, daha acımasız bir takım skoru farklı noktalara da taşıyabilirdi. İlk yarı felaket, ikinci yarısında ise oynamaya çalıştık ama ikinci yarıda oynanan futbol aldatıcı olmasın ki Hamza Hoca aldanmaya meyilli. 

4-4-2 söylemleri duyuyorum, Sneijder & Selçuk İnan orta saha göbeğiyle herhangi bir maça çıkın da sonrasında neler oluyor görelim. İkinci yarıda Atletico Madrid'in fazla pozisyona girmemesi tamamen oyunu yavaşlatmasından ama ilk yarıyla da kıyaslayacak olursa ikinci yarıda Galatasaray'ın iştahı pozitif nokta. Onu da oyuna sonradan soktuğun Yasin Öztekin ve Sinan Gümüş iler sağlıyorsun, forvetlerin yine yok yoksa. Bir de oynadığı her pozisyonda fark yaratan Denayer var.

Chedjou'nun orta saha oynaması gerektiğini söyledim, Galatasaray'ın bir 6 numarası yok ve Chedjou burada oynamak zorunda. Yoksa Chedjou & Denayer stoper hattı ligin en sağlam savunma ikilisi olur ama sağ bek sorunu, 6 numaranın olmaması derken bu durum neye yarar. Anlamadığım nokta bu pozisyonda Hakan Balta'nın oynaması. Görev adamıdır, çok başarılıdır ama bunu sağladığı pozisyon stoper, sol bek bile bu saatten sonra oynamamalı ki ön liberoda mantık bulamadım. Ağır ve hareketsiz bir isim, ne katkı bekledik ki ne aldık. Bir de Emre Çolak'ın kötü futbolunu eklediğimizde orta saha diye birşey yoktu Galatasaray'da. Hani bu maçı orta sahada kazanacaktık, orta sahayı kalabalık tutarak avantaj yakalayacaktık. Kuru bir kalabalık oldu ki Hakan Balta'yı orta saha oynatırken 1.5 milyon avro'sunu vererek Dzemaili'yi neden gönderdik sorusunu tekrar gündeme taşımak istiyorum.

Galatasaray adına iyi şeylerin konuşulduğu nokta Yasin Öztekin'in oyuna girmesiyle başlıyor. 4-4-2'e zorunluluktan döndük, rakibin de oyunu rölantiye almasından sonra tempo ve baskı kurmayı başardık ki en büyük pay Yasin Öztekin'in. Kurduğum 11'lerde Yasin Öztekin'i kenarda bıraktığım için ben pişmanım, bu takımda önce oynayacak isim kendisiymiş. Topu hücuma hızlı çıkardı ve Denayer'in de sağ bekte etkili performansıyla o kanadı mükemmel kullandı Galatasaray. Podolski'nin de sola geçmesiyle taşlar biraz olsun yerine oturdu. Belki Podolski yine etkisiz, kötü oynuyor ama asist girişimi var, yine pozisyona giriyor. Doğru yerde oynatmıyoruz, yanlış yerde gösterdiği performans üzerinden eleştiriyoruz ama Podolski'yi sağ kanatta başka kullanan hoca bir de Mancini'ymiş. Sonrasında Podolski'ye şans bile vermemişti.

Forvet hattı sorun, alternatif yok. Umut Bulut bulduğunu atamıyor, Burak Yılmaz o pozisyona bile giremiyor. Sürekli uzun top istiyor, koşu gösteriyor ama Sneijder ona kaç tane top attıysa hepsini ezdi, topu kontrol bile edemedi. Baskı kuruyoruz, ciddi şekilde geliyoruz ama forvetleriniz size bir etki vermiyor. Bu durumda da Atletico Madrid gibi bir takım karşısında nasıl gol atacaksınız?

Bu takımın oynaması gereken kanatları Yasin Öztekin ve Sinan Gümüş. Sinan Gümüş de girdikten sonra etki gösterdi ama biz yanlış ısrarlarda, taktik hatalar içerisinde yola devam ediyoruz. Hamza Hoca da kontrolünü kaybetti, futbolcular özelinde gelen isyanlar, taktik hataları derken Galatasaray adına ışık görmüyorum. Maalesef ki ikinci yarının da aldatıcılığına kapılacak gibi.

Konuşursak konuşulacak çok konu var. Maxi Pereira mı Sabri Sarıoğlu'ndan fazlasını verecek diyorlardı ki Denayer'i izledik, stoper Denayer'in takımın 1. sağ beki Sabri Sarıoğlu'ndan daha iyi sağ bek olduğunu izliyoruz. Koca yaz dönemi bu takım ne yaptı. Galatasaray kadrosu geçen sezondan daha iyi bir kadro değil, takım zayıfladı, alternatif kaybetti, gidenin yerini doldurmadı. Hamza Hoca ve yönetimdir bu tabloyu yaratan da, bu yüzden kendi kurdukları kadro üzerinden eksiklerimizi gördük demek çok alakasız bir söylem. Bu ortamı ben yaratmadım ki fm taraftarı damgası yedik. Sağlık olsun.

Atletico Madrid karşısında kaybetmek sürpriz değil ama böyle bir ilk yarının ardından kolay pes etmek Galatasaray'ın geleceği açısından hiç de olumlu değil. Mesele kazanım yapmaksa Denayer'i gördük, Sinan Gümüş'ü izledik, Yasin Öztekin'in neden vazgeçilmez olması gerektiğini tekrar anladık. Bunun için teşekkür etmek gerekirse teşekkür edelim..

14 Eylül 2015 Pazartesi

Podolski'yi En Son Sağ Kanatta Oynatırsınız, Bizde İse..


Podolski'nin formda olmadığı bir gerçek ama form kazanması anlamında yanlış adımların atıldığı da çok büyük bir gerçek. Sanmıyorum ki Podolski'nin kariyerinde sağ kanat oynadığı maç sayısı çok fazla olsun. Bir konuda yanlış bir ısrar var ki o da Sneijder & Podolski uyumunun ısrarla yaratılmak istenmemesi. Podolski'nin yaşam amacı gol atmak üzere, ondan Nani vari bir katkı bekleyemezsiniz ki çok farklı profiller. Podolski pozisyona girip, tek vuruş üzerine oynayan bir isim. Sneijder'in de onu mümkün olduğu kadar fazla pozisyona sokması, ikili oyunlarla ayakta kalmaları gerekiyor ama bu ikili birbirinden uzak oynatılıyor. Podolski'nin Galatasaray'da oynayacağı iki pozisyon var. Ya sol tarafta ya da sol forvet olarak. 4-2-3-1, 4-3-3 veya 4-3-1-2 farketmiyor. Sağ kanatta oynamaması lazım ki iyi oynamıyor dediğimiz ortamda bile 5 maçta 2 gol attı, Osmanlıspor ve Mersin İdman Yurdu karşısında bu gol sayısı da yükselebilirdi. Beklemek, sabretmek, üzerine gitmek lazım ama sağ kanat ısrarıyla değil, doğru yerde oynatılarak. Forvet ve kanatlar için doğru alternatifleri yaratmadığımız, hatta mevcut alternatifleri de elden çıkardığımız için böyle bir tablo oluştu. Hamza Hoca da bazı arayışlara girdi ama ligde yanlış tercihler var. Atletico Madrid karşısında bunun düzelmesi dileğiyle. Nedeni de Sneijder ve Podolski'nin bu maç için en büyük kozlar olması..

Ve Şampiyonlar Ligi, Başlıyoruz


Şampiyonlar Ligi'yle birlikte Galatasaray'ın gerçek sınavı başlıyor. Lig başlangıcı son derece kötü oldu ama Avrupa'daki görüntü lig ile alakasız olacaktır. Maalesef ki bazı maçlara yeterince konsantre olunduğunu düşünmüyorum. Bunu da Real Madrid ile oynadığımız hazırlık maçına bakarak söylemek mümkün. Herkesin çekindiği, hazırlık maçı olmasına rağmen fark yeriz dediği bir ortamda gelen formasyon değişimi, kalabalık orta saha derken eksiklere rağmen Real Madrid karşısında oynanması gereken futbolu oynamıştık. 
 
Atletico Madrid karşısında da farklı bir Galatasaray mutlaka izleriz, lig ile alakası olmaz ama karşımızda hata affetmeyen ve hızlı oynayan bir takım var. Atletico Madrid topu size verir, siz oyuna hakim görünürsünüz ama anlamadığınız bir anda skor 2-0'a gelmiş olur. Hatayı asla affetmiyorlar ki bu da Galatasaray'ın 90 dakika boyunca hata yapmamasını gerektiriyor.

Jose Rodriguez & Selçuk İnan ikilisi Mersin İdman Yurdu karşısında bile Galatasaray hücum hattının savunma zaafını karşılayamadı ki Atletico Madrid karşısında böyle bir ikili imkansız. Melo takımda kalmış olsaydı bile Galatasaray'ın özellikle Şampiyonlar Ligi'nde üçlü orta sahaya dönmesi gerekecekti ki şimdi bu durum olmazsa olmazı oldu. Chedjou'nun oynuyor olmasını çok isterdim, zaten dönüşü de orta sahaya geçmesiyle olacak.

Muslera
Sabri Semih Balta (Denayer) Carole
Selçuk Jose Çolak
Sneijder
Burak Podolski

Yarın bu 11'le oynariz ki doğru formasyon bu. Real Madrid karşısında da bu orta saha üçlüsü vardı. Selçuk İnan regista rolünde, Jose Rodriguez sağ, Emre Çolak ise sol iç. Sneijder'in bu formasyonda katkısı düşüyor deniliyor ama Inter'de de bu formasyonda çok fazla oynadı ki sadece yana oynayan bir isim değil, dikine de oynayabilir. Yapılması gereken ise Sneijder'i rakip ceza sahası çevresinde topla buluşturmak. Bu anlamda Burak ve Podolski ikilisinin de uyum sağlayacağını düşünüyorum, Sneijder bu isimlerle de ikili oyun oynayabilir ki Mersin maçının ikinci yarısında en çok pas yaptığı isim sol bek oynayan Olcan Adın olmuş. Carole çok daha tempolu, Carole'yi de oynatır.
 
4-2-3-1 oynamanın tek yolu Grosskreutz'un varlığıydı. Hamza Hoca'nın Umut Bulut'u sağ açık oynatmasının nedeni hücumda yaratacağı savunma aksiyonuydu ama ne hücumda ne savunmada katkı sağlayamadı. Bruma o işi iyi yapıyordu, alanını güzel kapatıyordu ama onu da tabela baskısı yedi. Mesela bu konuda en iyi isimlerden biri Olcay Şahan. Beğenmeyen çoktur, Quaresma ve trivela aşkı yüksek insanlar var ama Olcay Şahan hücumda mücadele ve baskının kalbidir. Hamza Hoca'nın da aradığı böyle bir isim, Grosskreutz bu anlamda değerliydi ama oynatamıyoruz. Hatta 4-3-1-2 için bile ideal sağ bek aslında o ama maalesef şartlar buna engel. 

Dün Inter'i de izledik. Oyuncu profili anlamında yüksek isimler belki ama tarz olarak ortaya koymamız gereken sistemi onlar oynuyor. Hatta Fenerbahçe'ye bakın, Josef, Ozan Tufan ve Meireles üçlüsüyle dün pozisyon vermediler. Inter de Melo, Kondogbia ve Guarin üçlüsünü oynattı. Önlerinde de Jovetic, Icardi ve Perisic dönüşümlü oynadılar. Burak, Podolski ve Sneijder'den de beklediğim bu, hücum üçlüsünün sağlayacağı dönüşüm. Kalabalık orta sahayla da en azından ligde oyunu tutarsınız, Şampiyonlar Ligi'nde ise ortaya direnç koymaya çalışırsınız. Emre Çolak ve Jose Rodriguez genç isimler, o direnç için önemliler. Selçuk İnan ise geriden kurulan oyunlarda etki sağlamaya çalışacak.

Kaybetmeyelim dediğim bir maç, en azından 1 puanı çıkarabilirsek ertesinde kazanılacak Astana maçıyla birlikte 4 puanlık başlangıç hiç de fena değil. Kontrolü elimizde tutmak, 90 dakika hata yapmamak ve orta sahanın direnci fazlasıyla önemli.

13 Eylül 2015 Pazar

Galatasaray Adına Bu Sezonun En İyi Değil Tek İyi İsmi


Sezonun Galatasaray adına en iyi değil de tek iyi ismi demek lazım. Selçuk İnan sezona müthiş girmesine rağmen yalnızları oynuyor. Orta sahada tek başına verdiği bir savaş var, hem hücum hem de defans anlamında. Melo'nun yokluğu mutlaka kendisini etkileyecek, Jose Rodriguez ise Selçuk İnan'ın yanında beklenen agresifliğin uzağında, çünkü çok farklı bir futbolcu. Geçen sezon Hamit Altıntop'la oynarken daha çok işin defansif kısmına odaklanmıştı ve yine başarılıydı, regista dedikleri olay için Selçuk İnan'ın zamanıdır diyordum ama bu görüntüde zor ki yanına uygun ismi koyamadık. Chedjou bu anlamda mutlaka denenecektir, 4-3-1-2'ye dönülmeli diyorum ama 4-2-3-1'in devamı durumunda da Chedjou & Selçuk İnan ikilisini izleriz, ne vereceğini de zaman gösterir. Selçuk İnan'ın söylemi ise net doğru, özellikle bu sezon takımın hamalı gibi, hatta tek iyi ismi. Takım için mücadele etmekten Selçuk İnan klasında bazı katkıları göremiyoruz. Şut özelliği mesela, maalesef şut atamıyor. Dikine pasları, ince düşündüğü zamanlar, Burak Yılmaz'ı oynatması gibi. Galatasaray orta sahası diye birşey olmadığı için tüm savaş, mücadele Selçuk İnan üzerinde ve Mersin İdman Yurdu karşısında da patlama noktasını gördük. Trabzonspor karşısında Selçuk İnan'sız Galatasaray'ın çok zorlanacağını düşünüyorum..

Bu Yetersizlik Bizi 4-3-1-2'ye İtiyor


Galatasaray kötü oynuyor ama dün de kazanabilirdi, Osmanlıspor karşısında da üç puanı çıkarabilirdi. Ama fikstür anlamında rahat görünen tabloda kaybedilen 7 puan ve kötü futbol da ilerisi adına iyi sinyaller vermiyor. 

Mersin İdman Yurdu maçının ilk yarısında topa sahip taraf Galatasaray'dı, yüzde 60 gibi oran da yakalandı ama girilen pozisyon yok mesela. Bunun aksine Mersin İdman Yurdu pozisyona giren taraftı da sanki Galatasaray kontra kovalıyormuş gibiydi. İkinci yarıda 75'den sonra ise Galatasaray'ın baskı yediğini gördük, 1-1'i korumaya çalışıyorduk sanki. Pozisyonlar bulduk, kazanabilirdik, farklı bile geçebilirdiniz ama pozisyon da veriliyor, atamıyor ama gol yiyor.

Sorun ise orta sahanın direnç ve agresiflik eksikliği. Yasin Öztekin, Sneijder, Podolski ve Burak'lı hücum hattı kağıt üzerinde doğruydu ama Jose Rodriguez & Selçuk İnan orta sahası bu hücum hattını Mersin İdman Yurdu gibi bir rakip karşısında bile taşıyamaz ki daha zorlu süreçte sıkıntı çok daha büyür. Melo'nun bu şartlarla satılması başarıdır ama son gün, yerini kimseyle dolduramadıktan sonra satılması bir başarı hikayesi değildi. Melo'yu aradı gözler, Jose Rodriguez & Selçuk İnan orta sahası rakibe hiç cevap veremedi ve ne top tutabildik, ne de rakibi durdurabildik. Her iki takım da orta sahaları çok hızlı ve rahat geçti.

Öyle ki Selçuk İnan topu aldığında orta sahada pas yapacak arkadaşını da bulamıyor. Tek başına ve bu ortamda Galatasaray nasıl organize olabilir. Orta sahada kalabalık olamıyoruz ki Selçuk İnan tek başına birçok işi yapmaya çalışıyor ve sezona da iyi başladı, çok formda. Trabzonspor karşısında onun da yokluğu handikap olacak mesela. Galatasaray orta sahasının daha kalabalık olması, sürekli bahsettiğim 4-3-1-2 de kaçınılmaz son, diğer türlü nefes alma imkanı yok.

Podolski'yi sağ kanatta oynatma sevdasını da anlayamam, Galatasaray dışında bu pozisyonda hiç oynamamıştır. İlk yarıda ismi bile yoktu Podolski'nin, ikinci yarıda ise sola geçtiğinde pozisyona girdiğini gördük. Podolski gol özelliği ile hayat bulan bir sol kanat, ondan kreatif işler bekleyemezsiniz, pozisyona girer ve gol bulur. Kewell'ın yaptığı gibi ama doğru kullanmıyoruz. Hala Sneijder & Podolski uyumunun üzerine gitmedik.

Dünün bir diğer handikapı da Burak Yılmaz oldu. Burak Yılmaz'ın olayı da gol atmak, hırsı, gol atma arzusu eyvallah ama tüm yüksek arzular zarar verir. Dün yaşadık, Burak Yılmaz'ın kaçırdığı goller bir yana, dokunamadığı pozisyonlar, yanlış tercihler de diğer yana. En kötüsü de arkadaşlarının pozisyonlarını bozması. Her topa atlamak istemesi, gol uğruna yanıp tutuşması onu takım oyunundan da dışarı itiyor. Kendisinden böyle katkı almamız mümkün değil. Gerektiği yerde asiste oynarsın, takım oyununu yüksektirsin, boş alan yaratırsın ve arkanda oynayan üçlüye alan açarsın. Dün felaket durumdaydı.

Olcan Adın tercihi ise diğer hata, oynadığı taraftan Galatasaray çok fazla pozisyon verdi. Hakan Balta ile başlayıp, Denayer'i kullanmak gerekirken yanlış tercihler devam ediyor. Böyle de olduğunda ortaya iyi bir savunma çıkmıyor. Denayer'i kazanmak, oynatmaya başlamak şart. Nedeni de Chedjou'nun artık orta sahaya çekilmesi gerektiğinden olacak. Onu da daha detaylı anlatırım.

Kötü futbol, 3 puanlı sisteme geçildiği zamandan bu yana en kötü ilk 4 hafta başlangıcı, ilerisi için ışık vermeyen takım, ufukta Şampiyonlar Ligi derken Galatasaray adına sorun büyük ki rahat bir sezon olmayacağı da ortada. Geçen sezondan daha güçlü değil bu takım, maalesef kaybedilen kanların yeri doldurulamadı, alternatif yaratılamadı..
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir