28 Şubat 2018 Çarşamba

Eskiden bazı şeyler daha güzeldi, futbolun da kendine özgü masumiyeti vardı

9. yıl yazısında da yazmıştım. Biraz da blogun geçmişine inelim, sadece benden ibaret bir platform değil burası. Blogun oluşumunda ve geçen yıllarda katkı sağlamış birçok arkadaşım var. Ben de onlarla konuşmak istedim ve hem eskileri yad edelim dedim, hem de onların gözünden Burak Eren'i okumanızı isterim. İlk konuğumuz ise Atilla Çelik, benim hayatıma damga vuran, çok değer verdiğim bir büyüğüm. Şu noktaya gelmemde fazlasıyla emeği, katkısı var, ben ise onun hakkını bir ömür ödeyemem. Kendisini takip etmek isteyenler için ise Twitter linkini paylaşayım;

https://twitter.com/AtillaCelik


Sportif Cümleler denildiğinde Atilla Çelik isminin altını kırmızı kalemle çizmek gerekir. Blogun ilk günlerinden bu yana abiliğin, katkın ve emeğin büyük oldu. Özellikle ritüel bölümlerimiz unutulmayacak. Sportif Cümleler senin için ne ifade eder, geriye dönüp baktığında ne düşünürsün?

Atilla Çelik: Öncelikle yıllardır internet platformu üzerinde yazı yazmazken böyle gelmen benim için sürpriz oldu. Zaten senin isteğin olmasa paylaşacağım da yoktu. Bunun için teşekkür ederim.

Sportif Cümleler benim için ne ifade eder sorusunun cevabı benim için çok basit aslında. Benim bir çocuğum yok ama bu çocuğunuzun emeğiyle gurur duymanızla aynı anlama geliyor. Daha ortada bu platform yokken sürekli bir şeyler paylaşırdık. Hep bir şeyler sorar ve kafa patlatırdın. İçinde büyük bir istek vardı üretmeye dair. Bu isteği yerine getirmek o kadar kolay değil. Büyük bir emek var ortada. Feda edilen zaman söz konusu.

Sportif Cümleler fikrini ilk ortaya attığında bu noktaya geleceğini sen bile tahmin etmiyordun muhtemelen. Bugün ise neler yazdığını merak eden çok takipçin var. Ve sen bunu yaparken karakterinden hiç ödün vermedin ve eminim ki takipçilerin yazdıklarının haricinde karakterini de bildikleri için sana karşı çok sıcaklar. Bir tane insanı kazanmak bile benim gözümde çok değerlidir. Bu açıdan bakınca Sportif Cümleler gayesine bence ulaştı. Bu yüzden senin için çok mutlu oluyorum. Bir insanı bile kazanman bir çok gayeden yeğdir.

Gscimbom forumunda başlayan bir kardeşlik bizimkisi. Seni orada tanıdım ve bu zamana kadar hiç kopmadık. Şu günlerde yazıp çiziyorsam bunda emeğinin karşılığını bulamıyorum. Senin tırnağın dahi olabilsem benim için çok büyük bir olay. Senden örnek aldım ve tavsiyelerin doğrultusunda kendimi geliştirmeye çalıştım. Peki Burak Eren dersek ne dersin, ben bir baş belası mıyım yoksa iyi ki dediklerinden biri mi :) ?

Atilla Çelik: Tanıştığımızda bıyıkların yeni terliyordu. Aşırı meraklı ve istekliydin her şeye karşı. Kanımız hemen birbirimize ısınmıştı. Bunun Karadenizli olmamız ile ne kadar ilgili olduğu konusu tek başına yeterli değil. Burak Eren deyince aklıma en başta üç şey geliyor. "Saf", "temiz" ve "yeğen". 41 yıllık ömrümde çok insan gördüm. Çok gözlemde bulundum. Yeri geldi bir insanı on dakikalık gözlemlerle tanıdığım oldu. Senin gibi saf ve temizini pek görmedim ama. Saf derken olumsuz anlamda kullanmıyorum. Kimse hakkında kötü sözler söylemeyecek kadar saf oluşunu kastediyorum. Günümüz dünyasında insanlar kopup gitmiş durumdalar. Bir çok şey menfaat ve çıkar ilişkisinden ibaret. Bu uğurda en karaktersiz insanlara "adam" bile dendiğini görüyoruz. Bazı kavramların içi o kadar boşaltıldı ki bazen ne kadar karaktersiz olursa olsun tek bir iyiliğini gördüğünüz insanlarda bunu görmezden gelenler olabiliyor. Bunu sende asla görmeyeceğiz. Sen gerçek anlamda "çok iyi" bir insansın.

Belki eskisi gibi pek bir şey paylaşmıyoruz ama benim gönlümde yerin hep çok farklı. Günümüz dünyasında senin karakterinde insanlara artık pek rastlamıyoruz. Meramını bel altına inmeden, insancıl bir şekilde anlatan bir kişiliksin. Sana şaka yollu bel altı inilse bile üslubunu asla bozmuyorsun. Bir anne ve babanın karakter anlamında sahip olmak isteyeceği bir evlat profilini çizmek istesek senin profilini çizerdim. Kaç yıllık ahbaplığımızda sana karşı tek bir alınganlığımı ve öfkemi hatırlamıyorum bile. Hep olumlu, hep sevecen. Sana "yeğen" diyoruz işte; anla seni nasıl gördüğümü :)


Geçmişte ateşin daha yüksekti tabii, son yıllarda yaşanan tüm gelişmelerden büyük rahatsızlık duyduğunu biliyorum. İş durumları da derken biraz koptun ama Galatasaray denildiğinde benim için çok büyük adamlardan birisin. Soğumanı sormak istiyorum, geçmişle bugünün farkını. Sence iyiye dönüş noktasında ihtimal var mı ya da boşa mı uğraşıyoruz?

Atilla Çelik: Aslında birçok şeyden soğudum. Bunda sadece yoğun iş hayatının etkisi yoktu. 15 yıl önceki insan değiliz. O zamanlar daha fazla enerjim vardı. Daha gençtim, beynim dinçti ve bir çok şeye ilhamım vardı. Yirmili yaşlardan kırklı yaşlara gelince bazı şeyler eskisi gibi olmuyor. Sonuçta hayatın kendisi ile beraber bünyemi bayağı yıpratmış iş hayatını da ekleyince, oldukça yıpranmış beyin hücreleri söz konusu. Ayrıca insan bedeni de yılların getirdiği erozyona maruz kalıyor. O zamanki enerjinin olmaması normal.

Kendi hayat gerçeklerimden kaynaklı soğumalar söz konusu iken siyasetin, ahlaksızlıkların, kanunsuzlukların ve komisyonculukların artık daha fazla kol gezdiği futboldan soğumam çok doğal bir durum. Spor kültürü ülkemizde çürük bir düzenden ibaret. Televizyona bakarsanız orada bile görürsünüz çürümüşlüğü. Hani birkaç çürük elma olsa ayıklayıp savaşını verelim diyebileceğiniz bir ortam da yok. Çünkü güç artık onların elinde. Adamcıların elinde. Misal asıl görevini yapan ve profesyonelce yaşayan yabancı futbolcular adamcıların gözünde hala bir gavurdan(!) ibaret. Günümüz Türkiye'sini muhteşem görselleyen örnekler silsilesi içinde boğuluyoruz. Böyle iğrençliklerin yaşandığı bir dünyaya dair ne paylaşmak isteyebilirsin?

Eskiden bazı şeyler daha güzeldi. Futbolun da kendine özgü masumiyeti vardı. O zamanlarda da acayip ince işler dönüyordu ama büyük bir kısım bunu ayıplardı. Şimdi ise o ince işlere daha büyük bir kitle katılmış durumda. Masum kalan; maaşından fedakarlık yapan bir takımın gerçek sahipleri.. 

Birileri inanılmaz paralar kazanıyor. Müthiş rantlar dönüyor. Bundan yirmi yıl önce günümüz futbolcularından kat be kat daha yetenekli olan oyuncular, günümüz sporcu menajerlerinden bile daha az kazanıyordu. Daha sadık ve fedakardı. Birileri müthiş bir rant yakaladı. Yukarıdan bir emir geliyor ve tüm taşlar yerinden oynuyor. Adam akşamki maçta yeniliyor, maçtan sonra karalar bağlaması gerekirken dünya umurunda bile olmuyor. Cefayı çeken ise zorla kazandığı maaşından feragat eden taraftarlar oluyor. Böyle bir futbol dünyasında artık futbola dair yazmak bana çok anlamsız geliyor.

Ünal Aysal Galatasaray'ı satıyor isimli yazın Sportif Cümleler tarihinin en çok okunan 3. yazısı, linkini bırakıyorum;


O dönem Ünal Aysal'ı eleştirenleri eleştirdiğin bir yazın, başkanı destekleyen nitelikte. Tabii o dönem bambaşka şeyler konuşuyorduk, Fatih Terim'e kadar. Sonrasında farklı bir sürece girdik, belki sen de Ünal Aysal'ın karşısında durdun ama vizyonun altını ısrarla çiziyoruz. Hatırlıyor musun bu yazıyı, yine geçmiş / bugün kıyasında hangi noktadayız?

Atilla Çelik: Aslında Prandelli geldiği zaman da bir yazı yazmıştım. O yazı kim bilir en çok okunan yazı olacaktı. İnanılmaz sayıda yorumlar geliyordu ama aşırı agresif yorumlara dayanamadığın için o yazıyı kaldırmak zorunda kalmıştın :) Hem paylaştığın yazıya bakarsan yorumlar bölümünde " Ujfalusi'ye hiç olumlu bakan biri değilim." yazmışım. Yazdığımızla kalmışız yani. Futbol otoritesi değiliz sonuçta.

Benim içim Aysal döneminin en önemli güzelliği biat kültürünün tam tersi tarafında yer almasıydı. Bu "fikri hür, vicdanı hür" mottosu için değişmez Galatasaray kanunlarından biriydi. Olması gereken Galatasaray'dı. Müthiş bir vizyon vardı. Drogba ve Sneijder bile salt sahada vermeleri gereken performans için alınmamışlardı. Bir vizyon güdüsünün araçlarıydı. Gerekirse onları oynatacak hoca(!) bile bulunurdu. Ama Galatasaray'a şirket olarak bakılıp profesyonelleşme adı altında çalışanlara absürt maaşlar bağlanması ve bazı futbolcu sözleşme uzatmalarının fahiş ücretlere mal olması gibi de yanlışlıklar vardı. Haksızlıklara karşı tepki gösteren, gerekirse basketbol takımını sahaya sürmeyen bir anlayış ülkemiz normlarına aykırı hallerdi. Bunlar 'gerekirse' olması gereken şeylerdi. En azından o zamanlar başarı da vardı.

Dursun Özbek ise her zaman dediğim gibi benim gözümde bir kayyumdan öte değildi. Göreve geldiği günden beri tüm yaptıklarını üst üste koyarsanız, "rakip takım başkanı bile bu kadar zarar veremezdi" sonucuna erişirsiniz. Üstelik Riva vs elden çıkmışken ortada ne başarı var ne de para. Galatasaray'ın çözmesi gereken dağ kadar sorun var. Bunu çözebilmenin tek yolu bence taraftarı da bu kulübün ciddi anlamda içine sokmaktır. Diğer türlü bu kadar borç yükünün üstesinden sadece sportif başarılarla gelemezsiniz. Bazı başarıları elde edebilmek için bazı harcamaları fazla yapmanız gerekecektir. Harcama riskine girmeden gelmesini beklediğiniz başarılar da masal kitaplarında yer alacak ender başarı öykülerinde yazılabilecek hikayelerdir.

PSG, Manchester City vb kulüpler o kadar harcamayı yaparken kulüp hayrına yapmıyorlar. Kulüp sahipleri daha çok kendi hayırları için yapıyorlar. Sonuçta bir noktada bir şeyleri aklamaları gerekiyor. Bazı kulüpler de fahiş ücrete transferleri gerçekleştirirken direkt bankadaki veznelerine gitmiyorlar, bankanın kredi bölümüne gidiyorlar. Belki Bayern ve Arsenal gibi kulüpler kredi bölümüne gitmeden direkt vezne bölümüne gidiyorlardır.

Galatasaray'ın ise değil vezne bölümüne gitmeye, kredi bölümüne gitmeye bile tahammülü kalmamış görünüyor. Artık oldukça çağdışı kalan üyelik tüzüğünün değişmesi gerekiyor. Bu değişmediği sürece Galatasaray her geçen yılın nihayetinde kendisini borç batağında boğulurken bulacaktır. Belli yıllık aidatlar karşılığında her Galatasaray taraftarının kulübe üye olmasının yolu açılması gerekir.

Sonuç olarak o zamanki durumun daha ilerisinde olmayı bırak, eşit noktasında bile değiliz. Bayağı bir gerisindeyiz. TFF, MHK gibi kurumların da yaklaşımları ortadayken "ülke içinde" başarı denen olguya erişmek artık iyice zor. Öyle ya da böyle dolaylı yoldan da olsa siyasi iradeye, direkt yoldan da TFF'ye kafa tutmuş bir Terim gerçeği varken "ülke içinde" başarıya ulaşmak iyice zorlaştı. Günümüz hayat gerçeği de böyle değil mi zaten? Biat etmezsen sonuçlarına katlanırsın.


GSCimbom Fanzin'de birlikte yazıyorduk, sonra bir internet sitesi girişimimiz oldu ama biraz da tecrübesizdik sanki. Biraz da hayat gereklilikleri gereği gerçek anlamda bu işlere yüzde 100 kafa yormadın. Yormuş olsan zaten bugün dev bir fenomendin. İnsanların seni daha yakından tanımasını isterdim, ben şanslı biriyim. Peki Atilla Çelik bugünlerde neler yapar, günün birinde geri dönmeyi düşünür mü?

Atilla Çelik: Bundan on yıl öncesini hatırlıyorum da ne kadar aktifmişim. Hemen hemen bir çok konuda sürekli bir şeyler yazar ve paylaşırdım. Futbol, müzik, edebiyat, tarih, sinema.. İzlediğimden, okuduğumdan, dinlediğimden ve gördüğümden etkilendiğimde durmaksızın, sayfalar dolusu yazardım. Çok enerjim vardı. Ama ondan daha fazla olan şey ise ilhamımdı. Belki inanmayacaksın ama elimde 4-5 tane kitap çıkaracak kadar materyal var. Fakat bir noktadan sonra, iş hayatının zorluklarının yanında yaşın getirdiği yorgunluk, ilhamın ve enerjinin gitmesiyle beyin sinir uçlarım yandı zannedersem. 18 yıllık yorucu iş hayatı bunda büyük etken. Hele bir de bunun son 12 yılında yıllık izin bile kullanamamışsan.

Hayatım boyunca en baskın karakterim hep sorumluluk ve fedakarlık duygum olmuştur. Bu huyumu değiştiremedim. Birçok noktada beni tüketti ama insanoğlu kendisini bazen değiştiremiyor. Ama bir noktada hayat bir değişimi mecbur kılıyor. Yaklaşık bir ay önce işten ayrıldım ve bu aralar sadece kafa dinliyorum. Her gün bir çok sorunla boğuşan ben, bir aydır sadece tek bir şeyi düşünüyorum: "Bugün hangi yemeği yapsam acaba?" Düşündüğüm tek şey bu :)

Bol bol dinleniyorum. Diziler ve sinemalar izliyorum. Müzik dinliyorum. Çocukluğumdan beri evi sevmişimdir ve günümün büyük çoğunluğunu evimde keyif yaparak geçiriyorum. Ama bu yaptıklarımdan artık yazı yazma noktasında ilham almıyorum. Yaşlandık zannedersem. Olur da bir gün kendimi zorlarsam o 4-5 kitaplık materyali kitaplaştırsam mı diyorum. Kendimi bazı konularda tembel ve yorgun hissediyorum. Bazen gerçek hayatın içinde boğulmaktansa bir dizinin, sinemanın, kitabın ve müziğin içinde yok olmak yeğ geliyor.

Bundan yirmi yıl önce daha samimi ve daha iyi insanlar vardı. Bazı şeyler daha içtendi. O insanlarla ölüme bile giderdiniz. Her şey bu kadar interaktif değildi. İnternet hayatın önemli bir parçası değildi. İnsanlık, benliğinden bu kadar uzaklaşmamıştı. O zamanlarda da menfaat ve çıkar ilişkisi vardı ama bu kadar derinleşmemişti. Dışarı çıkıp ne yapacağım ki diyorum. Artık hayatlarının her anını internet deryasına salanlar var. Özel hayat diye bir kavramın içi boşaltılmış durumda. Neredeyse hiçbir şeyin özeli kalmamış durumda. İnsanlar sevgiye ve ilgiye aç. Bir değişiklik peşinde. Ama o değişim bildiğimiz hayatın gerçekleriyle örtüşmediği sürece sanallığa mahkum kalacak. Bazen geçmişi düşünüyoruz, bazen geleceği düşünerek kendimize dert ediyoruz. Başımızı yastığıma koyduğumuzda bazı kaygılar uykularınızın kaçmasına sebep oluyor. Geleceği düşünüyorsunuz. Olayın bir de vicdan boyutu var tabii. Zannedersem hayattaki en büyük başarı vicdanımızın rahat olması olmalı. Gerisi teferruat olacaktır.

9 yorum:

  1. aysal linkini görünce merak ettim. blog tarihinin en fazla okunmuş postu hangisi link verir misin :)

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel bir söyleşi olmuş ağzınıza sağlık :)

    YanıtlaSil
  3. Atilla Abiiiieeğ,

    "Özlemişiz" diyeyim, sen anla. Ne zaman yenilenirse o sinir uçları, ne olursa olsun, okumak isteriz.

    Çok selamlar.

    C.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dönecektir, döndüreceğim onu :)

      Sil
    2. Selamlar canım. Bu aralar keyfiliğim ve tembelliğim üzerimde. Beyin ameliyatı şart :p Dikkat et kendine.

      Sil
  4. Ligden düsecek Karabuk ne olduysa birden mac öncesi GS a karşı yürek yemis gibi aciklamalar yapiyor, arkasindan M.K hakem olarak ataniyor..bu ortamda masumiyet arayamam..ama demirkubuzun masumiyeti iyi filmdir izleyin derim...

    YanıtlaSil

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir