15 Ocak 2010 Cuma

Galatasaray'da Gerçekleşen Teknik Devrimin Tarihi

Özhan Canaydın dönemini hep birlikte yaşadık. Konumuz işin sportif yönü olduğu için bu döneme fazla girmeyeceğim. 2002 - 2006 yılları arasında Özhan Canaydın'ın başkanlığını yaptığı döneme baktığımda sportif açıdan sürekli geriye giden bir Galatasaray izledik. Fatih Terim döneminde alınan futbolcular kulübün ekonomik dengesini oldukça bozdu ki Hagi döneminde kulüp neredeyse transfer bile yapamayacaktı. Sonrasında takımın başına Gerets getirilirken önemli bir hamle yapıldı ama Tromso faciası ile çoğumuzun gözünde Gerets zaten bitmişti. Tromso ile Ali Sami Yen'de oynanan maçta çift ön libero çıkan bir teknik direktörün (O sezon baktığımızda en zor maçlarda bile tek ön libero oynadı) neler yapacağından her zaman şüphe etmişimdir. Yalnız Özhan Canaydın'ın en önemli hamlesi 2006 yılının Mart ayında yapılan kongrede Adnan Polat'a futbolu emanet etmesi oldu. Adnan Polat hamlesinden sonra Galatasaray birazdan bahsedeceğim futbol devrimleri ile 1996 - 2000 yılları arasında yaşanan sürece bizleri tekrar götürmek için adımlar yaptı. Ayrıca başkan olduktan sonra sadece sportif açıdan değil, başarılı yöneticilerin de müthiş çabalarıyla yeniden müthiş hamleler yapılmaya başlandı. Mesela Yiğit Şardan'ın pazarlama hamlelerini, Haldun Üstünel'in transfer konusunda başarılarını es geçemeyiz.Burada benim anlatacağım konu Adnan Polat'ın takımın başına getirdiği teknik direktörlerle ilgili. Kalli, Skibbe ve Rijkaard olsun bu üç teknik direktör Galatasaray'da bazı durumları değiştirmeyi denediler ve hepsinin kendilerine göre başarıları var.

Karl-Heinz Feldkamp (Üstün Alman Disiplini)

Feldkamp'ın Galatasaray'da yaşadığı ilk sezonları pek hatırlamasam bile etkilerini 96 - 2000 sürecinde yaşadım. 92-94 yılları arasında yaşanan süreçte Kalli'nin attığı tohumların etkileri Galatasaray'ı UEFA Kupası'na götüren süreçte açıkça görüldü. Galatasaray'ın altyapısı o zamanlarda çok iyi çalışmaya başladı ve çok iyi futbolcular kulübe kazandırdık. O futbolculardan bazıları da başarıya giden süreçte büyük katkılar verdi. Kalli ile ikinci buluşma 2007-2008 sezonuna denk geldi. Hakkında çıkan en büyük eleştiriler 1999'dan bu yana takım çalıştırmaması (O sezonu da sağlık sorunları yüzünden tamamlayamadı) ve yaşının 73'e gelmesiydi. Bunun üstüne Kalli'nin sağlık sorunlarının olduğu gerçeği eklenince sezon başlamadan çok fazla eleştiri geldi. Kalli'yi ben gittiği kulüpte kendi tarzını getiren, eksik gördüğü durumları değiştiren bir teknik olarak tanıdım. Ayrıca eski Almanlardan olması itibariyle çalıştırdığı takımlarda mutlak disipline büyük önem verirdi. Galatasaray, Kalli döneminde çok akılcı, ihtiyaca yönelik transferler yaptı. Baktığımızda bu transferlere nokta transferler diyebiliriz. Yani uzun yıllardır ön libero eksikliği duyuluyordu; Linderoth geldi, sol bek sıkıntısı vardı; Hakan Balta ve Volkan Yaman transfer edildi. Bunun gibi hamleler gördük. Yıldız futbolcu transferinde ise takıma getireceği sorunlar tahmin edildi mi bilmiyorum ama Lincoln getirildi. Özhan Canaydın'ın takıma bıraktığı son sancı Lincoln'dür diyebiliriz aslında. Kalli, Lincoln hakkında onun transferini hiç bir zaman istememiştim dedi. Adnan Polat'ın ise Kalli'ye her zaman büyük desteği vardı.



Feldkamp ikinci döneminde bile her zaman Türk futbolcularına oldukça fazla güvendi. Onun döneminde Nonda hariç neredeyse hiçbir yabancı futbolcumuzdan yararlanamadık. Türkiye Kupası'nda deplasmanda oynanan Fenerbahçe maçına 11 Türk oyuncuyla çıkıldığını gördüm. Sakatlık sorunları çok fazla baş göstermesine rağmen Kalli döneminde Galatasaray müthiş bir Türk rotasyonu kurmuştu. Ayrıca takıma getirdiği disiplinin Lincoln üzerinde etkilerini gördük. Hakan Şükür ve Lincoln gibi futbolcuları Beşiktaş derbisi öncesinde kurallara uymadıkları için tribüne göndermişti. Ama o zamanlarda Lincoln sevgisi ben de dahil olmak üzere çoğu taraftarı etkisi altına aldığı için bu duruma büyük tepki göstermiştik. Ama Kalli'nin ne kadar doğru bir iş yaptığını sonradan anladım. Ayrıca genç futbolculara büyük önem verdi. Yıldızını parlatmaya yönelen Arda Turan gibi futbolcularımız ise Kalli döneminde önemli bir çıkış yakaladılar. Kalli'nin eleştireceğim bazı noktaları ise bu disiplin işini bazen çok abartıyordu, defansif futbolu biraz günümüz futbolunun gerisindeydi ve sağlık sorunları nedeniyle bir çok maçta takımı yanlız bıraktı. Sonrasında yönetimle anlaşmazlığa düştü dendi, istifa etti ve 6 haftalık süreçte Cevat Güler'le Galatasaray şampiyonluğu kazandı.

Michael Skibbe (Genç Bir Heyecan)

Skibbe için genç bir heyecan dememin sebebi henüz 32 yaşında Borussia Dortmund'un teknik direktörlüğünü yapıp, Bundesliga'nın en genç teknik adamı olduğu içindir. Kariyerine baktığımda da Dortmund sonrasında Alman Milli Takımı'nda Völler'in yardımcılığı ve Bayer Leverkusen'de geçen üç sezonu görüyorum. Ben Skibbe Galatasaray'a geldiğinde Leverkusen kariyerini göz önüne almıştım. Skibbe yıldızlarından arınmış takımı yeniden yapılandırmaya sokmuş ve bugünün Leverkusen'inin tohumlarını 2005-2008 yılları arası geçen süreçte atmıştı. Ayrıca UEFA Kupası'nda da takımını iki sene üst üste çeyrek final oynatarak bir istikrar yakaladı. Ama başarı genelde Lig'de ne yaptığınla ilgili olduğundan 2008 yılında görevden ayrıldı. Galatasaray, Skibbe öncesinde çok kariyerli teknik adamlarla görüştü ama takımın başına Skibbe getirilince hepimiz bir afalladık. Çünkü beklediğimiz kariyer Skibbe'de yoktu. Skibbe dediğimiz teknik adam kendini henüz yeni Dünya'ya tanıtmaya çalışan, bir çıkış noktası yakalama peşinde koşan birisiydi. Ayrıca bizim bildiğimiz, tanıdığımız Almanların aksine katı disiplinden uzaklaşmış, çalıştırdığı takımlara modern futbol oynatmaya çalışıyordu.



Galatasaray o sezon Şampiyonlar Ligi'ne gitmeyi çok istiyordu ama Steaua Bükreş'e ön elemede elenmek büyük hayal kırıklığı oldu. Steaua Bükreş maçlarında eleştiriler Skibbe'ye gelebilir ama ben takımı o maçlarda santraforsuz bırakan yönetime suç buluyorum. Zaten Baros geldikten sonra UEFA Kupası'nda gösterdiği performansı hepimiz gördük. Ya da Kewell'ın Steaua Bükreş ile oynanan ikinci maçta vurduğu kafa direkten dönmek yerine gol olsa bugün farklı şeyleri konuşuyor olabilirdik. Skibbe, Galatasaray'a güzel futbolu getirdi. Uzun yıllardır böylesine güzel bir futbol izlememiştik. Lincoln, Kewell, Baros ve Arda dörtlüsünden müthiş bir hücum varyasyonu yarattı ve bu futbolseverlere seyir zevki veren bir takım armağan etti. Ama bu istikrarı çoğu maçta yakalayamadı. Deplasmanda oynanan maçlarda büyük sıkıntılar çeken Galatasaray kendi sahasında harikalar yaratıyordu. Avrupa olayında ise Skibbe dönemi adımızı yeniden Avrupa'ya duyurduğumuz dönemdir. Son yıllarda aldığımız toplam puanı Skibbe kendi döneminde tek başına takıma aldırdı. Hertha Berlin, Benfica deplasmanlarında oynanan futbol asla unutulamaz. Skibbe'nin eksileri adının fazla büyük olmamasından ötürü yönetimin işine çok karışmasıdır ve Skibbe'nin de bu duruma fazla ses çıkarmamasıdır. Yardımcıları kovuldu, başına Kalli getirildi ama Skibbe bu konularda sesini çıkartamadı. Ayrıca Lincoln'e mükemmel futbol oynatmasının yanında o günlerde ona gösterdiği tavizler Skibbe ayrıldıktan sonra Galatasaray'ın başına dert oldu. Skibbe'nin şanssızlığı ise takımın o dönemde çok fazla sakat futbolcu çıkarmasıdır. Bu sakatlıklar yüzünden çoğu maçta ideal kadro kurulamadı. Sağlık ekibi falan o dönemde çok suçlandı ama aynı sağlık dönemi bugünde var ve sakatlıklar yaşanmıyor. Bunu biraz da Skibbe'nin idman metodlarına bağlayabiliriz. Kısacası Skibbe önümüzdeki dönemde Löw etkisi yaratırsa şaşırmayacağım. Bir teknik adam olarak doğru yolda ama hala eksikleri, kendini geliştirmesi gereken yönleri var. Galatasaray'da geçirdiği dönemi ben başarılı buluyorum ama dediğim gibi bu eksiklikler takıma istikrar sağlamadı.

Frank Rijkaard (Nokta Atışı)

Büyük futbolcular büyük teknik direktör olacak diye bir kural yoktur. Ama bazı büyük futbolcular çok önemli teknik direktöre de dönüşebilirler. Rijkaard da bunlardan birisi oldu. Geçirdiği muhteşem futbolculuk hayatından sonra çok önemli bir teknik direktör oldu. Hollanda Milli Takımı'nda gösterdikleri ve günümüz Barcelona'sını yaratmasıyla zaten üstüne fazla yorum yapılmasına engel oldu. Çünkü Rijkaard hakkında söylenebilecek, yazılacak şeyler belli. Ama Rijkaard'ı kötülemek isteyen bazı yorumcularımız ise ısrarla Rotterdam kariyerine bakması istiyorlar. Rijkaard'ı Barcelona'nın başındayken herhangi bir Türk takımının başında teknik direktör olarak hayal bile edemiyordum. Bu yüzden Galatasaray'a geldiğinde 2-3 gün kendime gelemedim. Rijkaard'ın Galatasaray'a getirecekleri, Türk futboluna getirecekleri, 4-3-3 sistemi, Total futbol, genç futbolcular, altyapı gibi kavramları günlerce düşünmüştüm. Ama Rijkaard, Galatasaray'a geldiğinde bize ilk öğretilen kelime sabır oldu. Gerçekten de sabretmemiz gerektiğini sezon içinde gördüm.



Sadece Rijkaard değil, yanında getirilen teknik ekiple beraber nokta atışı yapıldığına inanıyorum. Neeskens'ten altyapının başına getirilen Jan Derks'e kadar son 20 yılın en önemli hamleleri yapıldı. Rijkaard, Galatasaray'a geçmişte yarattığı devrimlerle beraber geldi. İlk idmanından bu yana takıma 4-3-3'ü aşılamaya çalışıyor ve burada işi çok daha zor. Çünkü elinde 4-3-3'e uyan futbolcular olduğu kadar uymayan futbolcularında sayısı oldukça fazla ve transfer için imkanlar belli. Buna rağmen sezon başında harika futbol, gollü galibiyetler vardı ve bu da bizlere büyük umutlar getirdi. Sezonun erken açılması, çok fazla maç oynanması form düzeyinde bazı oynamalara neden oldu ama Galatasaray'ın ligin ilk yarısını gerek Avrupa'da gerekse ligde iyi geçirdiğini söyleyebiliriz. Rijkaard'ın Galatasaray'a getirdiklerine bakarsak 4-3-3 sistemini, pozitif futbol oynatmaya çalıştığını, genç futbolculara çok fazla önem verdiğini ve bugünden ziyade geleceğe yönelik hamleleri görüyoruz. Galatasaray belki bu sezon şampiyon olamayacak hatta Avrupa Ligi'nden elenecek ama sabretmesi durumunda çok daha güzel günlerin Galatasaray'ı beklediğini söylemek mümkün.

Yazının ana teması aslında teknik adamlardan ziyade Adnan Polat'tı. Adnan Polat futbol şubesini eline aldığı günden bu yana futbol organizasyonunda eksik olan bütün yönleri düzeltiyor ve günümüz endüstrisine ayak uydurmaya çalışıyor. Başkan olduktan sonra ise yapacağı hamleleri daha rahat uygulayıp, işi çok iyi bilen yöneticilere futbolu devretti. Bugün yapılan transferlere, pazarlama gücünün yeniden ayağa kalkmasıyla bunları söyleyebiliriz. En önemlisi son gelen üç teknik direktöründe kendi içinde bir futbol devrimcisi olduğunu söylemek mümkün. Kalli geldiğinde çok yaşlı, Skibbe geldiğinde çok genç diyebiliriz ama o hamlelerin bile zamanlaması çok doğruydu.

Burak Eren, Goal.com

1 yorum:

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir