13 Kasım 2010 Cumartesi

Tarihin Savaş Kitabında Bir Sayfa; Lorik Cana

Kosova tarihi oldukça karışık. Hayatları savaşın içerisinde geçen bir topluluk. Bağımsızlık adına verilen büyük mücadeleler ve özgürlük yolunda atılan adımlar. Hala tam anlamıyla özgür bir ortamda olmasalar bile 10 yıl öncesiyle bugünü kıyasladığımızda Kosova adına büyük bir gelişim var. Ama çocukluğu, gençliği savaşın içerisinde geçen insanların durumu. Birçok Kosovalı ülkesini bırakıp gitmek zorunda kaldı, bu gurbet hasretiyle de, beyinlere yazılmış mücadele kavramıyla da yetişmek zorunda kaldılar. Doğal olarak ortaya savaşçı, mücadeleden yılmayan insan toplulukları çıktı.

Tabii bu isimlerin başında sayabileceğimiz kişilerden birisi de Lorik Cana. Kendisi savaşın içinden gelmiş, beyninde kopan bu mücadeleyi sahaya yansıtan ve futbolu bıraktıktan sonra da çoğunluk gibi teknik adamlık, menejerlik hayalleri kurmak yerine tarih üzerine çalışmalar yapmak istiyor. Hatta şimdilerde de Tiran'da tarih bölümüne yazıldı ve 4 sene sonra buradan mezun olacak. Belki de ilerleyen yıllarda futboldan gelen iyi bir tarihçiyi konuşur oluruz. Belli mi olur.

Lorik Cana'nın futbol kariyerini uzun uzun anlatmaya gerek yok. Çünkü transfer olduğu günden bu yana kendisini anıyoruz. Ailesinin Fransa'ya göç etmesi neticesinde futbola da Fransa Ligi'nde başlayan ve kendisini ilk olarak PSG formasıyla bizlere duyuran bir futbolcu. PSG'nin ardından da genç yaşlarda gittiği Marsilya'da kaptanlığa kadar yükselmiş bir yürek. Marsilya'nın ardından ise daha büyük kulüplere gitme ihtimali varken ya da Marsilya'da kalıp efsanevi şampiyonlukta önemli bir pay sahibi olacakken Premier Lig aşkına düşülen Sunderland yolculuğu ve işin garibi birkaç ay oynadıktan sonra burada da kaptanlığa kadar yükselmesi ama doğan memleket hasreti. Kosova'nın bir ligi olmadığından ya da Milli Takımı'nda oynadığı Arnavutluk'un Avrupa piyasasında da bir yeri olmadığından başlanan Türkiye yolculuğu. Cana, Galatasaray'a transfer olduğunda Kosova'ya yakın olmak için geldiğini belirtmişti ve bunda da babasının da zamanında Türkiye macerasının büyük payı var. Babası Samsunspor ve Gençlerbirliği formalarını giymiş, Galatasaray hayalleri kurmuş ama başaramamıştı. Şimdi ise bu hayali gerçekleştirme sırası oğluna geçmiş durumda.

Cana yıllardır neredeyse bütün sezonlarda full oynayan bir isim. Geçtiğimiz sezon Sunderland forması altında 30 küsür maç oynadı. Ayrıca Dünya Kupası'nda da yer almaması onun takımın hazırlık kampına katılmasını sağladı ama yine de Cana'nın hazır olmadığı gerçeği ortaya çıkıyor. En azından Rijkaard'ın söylemi bu yöndeydi. Cana'yı hazır olmadığı için kullanmıyorum diyordu, sonrasında ise yabancı kontenjanına kurban verdiği ilk isim oldu. Oysa Galatasaray'ın zayıf karnı orta sahası, bu su katılmaz bir gerçek. Mustafa Sarp, Ayhan ve Barış Özbek'li tarihi bir orta saha rotasyonuna sahibiz ama bulabileceğimiz en iyi ön liberolardan birisi takımda olmasına rağmen onu kullanmıyoruz. Bir an kendimi Barcelona ve Real Madrid'de hissettim. Öyle geniş bir rotasyon olmalı ki bu tip lükslere hazır olalım. Rijkaard ısrarla Cana'yı kullanmadı, nitekim Hagi ülke topraklarına adım atar atmaz ilk icraatlarından birisi Elano ve Cana'yı kullanmak oldu. Fenerbahçe maçında da alınan etki ortada. Üstelik hazır olmayan Cana'yla. Bana sorarsanız bu adam hala kendisini bulamadı, benim Marsilya'da izlediğim Cana çok daha agresifti.

Lorik Cana konusunda Rijkaard'ı eleştiririm, Hagi'yi överim ve Cana gibi bu ülkede 50 tane isim var diyenlere de saygı bile duymam. İnanın Galatasaray bugün ön libero arayışına çıksa belki kariyer anlamında daha büyük bir futbolcu alabilir ama büyük paralar döker. Bu açıdan Cana, Mehmet Topal'ın ardından çok isabetli bir futbolcu olmuştur. Onun mücadelesi, hırsı, agresifliği tam bu ülke insanının istediği cinsten. Savunmaya dönük futbolcu dediğin insanlar mutlaka sert ve agresif olmalı. Rakip üzerine geldiğinde ayakları iki adım geriye gitmeli, Lucas Neill'in Niang üzerinde verdiği mesaj gibi örnekler görmeliyiz. Tamamen futbolun içerisinde olan sertliklerden bahsediyorum. Ülkemizde futbol sert ve agresif oynanıyor. Aslında biz de mücadelenin içerisinden geliyoruz. Tarihimiz savaşlarla, özgürlük mücadeleleriyle dolu. Bunu da futbolumuza yansıtmış durumdayız. Hani ekol tartışmaları var ya, alın size ekol. Biz asla pes etmeyen ve ne olursa olsun ayağa kalkmasını bilen bir yapıdayız. Bunu Euro 2008'de görmüştük. İşte bu yüzden tercih ettiğimiz yabancı futbolcuların da bu tarzda olması her zaman işimize gelir.

Şöyle düşünün. Hagi'yi biz neden bu kadar seviyoruz? Sadece müthiş futbolu, inanılmaz zekası için mi? Yoksa bütün bunların yanında gösterdiği mücadele, azim ve hırs için mi? Benim cevabım futbolunun üzerine yansıttığı hırs ve mücadele için olur. Hagi'nin aslında Barcelona veya Real Madrid'de değil de Galatasaray'da başarılı olmasının da sebebi bu. Bazı futbolcular böyle, kendi benlikleriyle oynadıkları ülkenin benliğinin birbirine uyumu şart. Cana'nın da Marsilya'da bu kadar tapılıp, Sunderland da bir sene kalmak istemesinin sebebi bu. Bu adam mücadele ve deyim yerindeyse savaş istiyor. Bu ortam ise Türkiye'de fazlasıyla var. Bu yüzden Cana'ya biraz daha sabır, hatta hiçbir oyuncuya olmadığı kadar sabır. İnanın ilerleyen dönemde gerçek özelliklerini görmeye başlayacağız, Lucas Neill'i, Kewell'ı neden bu kadar çok seviyorsak aynı sebeple Cana için de şiirler yazacağız.

Not: GSCimbom Fanzin için yazdığım bir yazıydı...

2 yorum:

  1. Cana'nın hazır olmamasını da sadece Rijkard'ın üzerine atamayız. Hagi döneminde de hazır hale gelmedi ki şuan bile hala hazır değil .Hagi hala son 2-3 maçta -stoper oynadığı kupa maçı hariç -60.dk da oyundan alıyor Cana'yı.

    YanıtlaSil
  2. http://arnawut.blogspot.com/2010/11/lorik-cana-my-bro.html

    YanıtlaSil

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir