16 Mart 2011 Çarşamba

“Ekol Olmak” Kendi Tarzını Ortaya Koymaktır {Mehmet Sevinç Röportajı}

Spor spikerliğinin en önemli isimlerinden biri de sizsiniz, izlediğimiz spor müsabakalarında sizin sizinizi duymak bizleri çok rahatlatıyor. Siz bu işe nasıl başladınız, kariyeriniz nasıl gelişti ve bu işe ilk başladığınızda kafanızda kurduğunuz planlamanın şimdi neresindesiniz?


Mehmet Sevinç: Açıkçası bu iş belki de her erkeğin hayalidir. Birçok kişinin hobi olarak ilgilendiği ya da takip ettiği spor sizin işiniz. Hergün sizi şaşırtan gelişmeler, heyecan verici maçlar oluyor ve siz de iş dönüşü bunları takip etmek yerine işinizde bunu yapıyorsunuz. Bu açıdan gerçekten şanslı olduğumu söyleyebilirim. Ayrıca her isteyen de benim ya da meslektaşlarımın yakaladığı fırsatı yakalayamayabiliyor. Bu açıdan biraz da kaderin ağlarını örmesi gerekiyor. Direkt olarak ulusal bir kanalda bu işe başlamak pek mümkün değil. İşimiz gerçekten çok zor ve sorumluluk gerektiren bir iş. Ben de öncelikle bu işin ayrıntılarını ve inceliklerini Eurosport’ta öğrendim. Hem spor hem de spikerlik bilgimi geliştirdim. Sonrasında hayalim olan yere, Doğuş Yayın Grubu bünyesine katıldım. Şu anda kariyerim için herşey iyi gidiyor.

Ben sizi daha çok ekran önünde görmek isteyenlerdenim ama siz işin daha çok mutfak bölümündesiniz. Bu sizin tercihiniz mi yoksa şartlar mı bunu gerektiriyor? Diğer bir merak ettiğim nokta ise bu kadar fazla sporu aynı anda nasıl bu kadar iyi takip edebildiğiniz.


Mehmet Sevinç: Hak verirsiniz ki kanalda benim üstlendiğim görev tam anlamıyla spikerlik sayılmaz. Bu sadece yaptığım işin bir bölümü. Arka planda da yapılması ve takip edilmesi gereken çok fazla iş var. Dolayısıyla genelde mutfakta olmak hem benim hem de yayın akışımızın oluşturduğu bir durum. Çok sayıda sporu takip etme konusuysa ilgi ve sevgiyle ilgili. Ben sporu ve onun rekabet duygusunu seviyorum. Bana sunduğu hikayeleri seviyorum. Sporun sadece futbol olmadığının farkında olmakla ilgili bir durum bu. Bir tutku. Bu yüzden her ne kadar dışarıdan ağır bir iş gibi görünse de her sporu takip etmek, sporcu ve yöneticiyi anlamaya çalışmak bana zevk veriyor.

Ayrım yapmak zordur ama anlatırken en çok zevk aldığınız spor, sporcular kimlerdir. Bir de anlatırken en çok zorlandığınız sporlar tabii?


Mehmet Sevinç: Tenis, voleybol ve bisiklet sporlarını çok seviyorum. Anlatırken de büyük keyif alıyorum. Teniste sadece anlatmak değil Federer’i seyretmek bile bana büyük keyif veriyor. Onun oyununu çok estetik buluyorum. Gözyaşlarını da anlayabiliyorum. Fransa Bisiklet Turu’nu anlattığım dönemde hem hayatı, hem de lider kişiliğiyle Lance Armstrong’a büyük hayranlık duymuştum. Bu hayranlığımda hala devam etmekte. Onun 2003’teki Luz Ardiden tırmanışını hala unutamam. O anlar yalnızca bisikletin değil, spor tarihinin en olağanüstü performanslarından biridir. Bisiklette onun eski takım arkadaşı ve en büyük rakibi Alberto Contador da bende özel bir yere sahiptir. Voleyboldaysa hırsıyla ve oyunuyla beni Maja Polyak çok etkiliyor. O farklı bir oyuncu. Özel bir spor karakteri. Aynı zamanda tarihe geçen bir çok maç da anlattım. Voleybolda Dünya şampiyonaları tarihinin en uzun setinde, teniste tarihin en uzun maçında ben yayındaydım. Tabii ki futbolda Lionel Messi’ye, basketbolda Kobe Bryant’a, Blake Griffin’e hayran olmamak elde değil. Bu liste gerçekten çok uzayabilir.

Anlatmakta en çok zorlandığım sporsa buz hokeyi. Çok hızlı çok hareketli bir oyun. Takip etmesi çok zor.

Ekol olmak sizce nedir ve ekol kelimesi kullanıldığında Türkiye'de kimleri örnek verebilirsiniz bu konuyla ilgili?

Mehmet Sevinç: Bu zor bir soru. Ama bence “ekol olmak” kendi tarzını ortaya koymaktır. Yaptığı işlerde çok iyi olan isimler var. Ama ben onları ekol olarak nitelendirmiyorum. Bu işin bir ekolü olacağına da inanmıyorum. Örneğin atletizmi Güven Göktaş’tan dinlemek bana keyif veriyor. Rıdvan Dilmen’in futbol yorumları, İhsan Bayülken’in basketbol yorumları gerçekten izleyene bu sporları farklı gözlerle görme ve anlama imkanı veriyor. Onların yorumculuklarını çok beğeniyorum. Ama onlar için de “ekol” kelimesini kullanmam.

Ekolden konu açılmışken, bir zamanların güreş ve halter ekolüydük. Hala da öyleyiz ama eskiye oranla gerileme yaşıyoruz, istikrarsızlıklar içerisindeyiz diyebilirim. Ama bir yandan da eskiden hayal olarak görünen spor dallarının da içerisine girmeyi başardık, sporcularımız olimpiyat barajlarını geçiyorlar. Genel olarak baktığınızda spor ve Türkiye'yi yan yana koyarsak neler söylemek istersiniz, geçmiş ve gelecekle ilgili olarak?


Mehmet Sevinç: Evet güreş ve halterde gerçekten çok iyi dönemler geçirdiğimiz doğru. Ama sporda ülkelerin zaman zaman duraklama dönemlerine girmesi son derece doğal. Bu her ülke için geçerli, bazen çok iyi bir jenerasyon yakalarsınız ve başarılar ardı ardına gelir. Bazense bu jenerasyonu bulamayabilirsiniz. Ama ben bu 2 sporda da ciddi bir geleneğe sahip olduğumuzu ve başarıların devam edeceğini düşünüyorum. Ümitliyim gelecekle ilgili. Benim aslında sporla ilgili çok ciddi projelerim var. Genç bir nüfusa sahibiz ve ekonomik olarak da iyi durumdayız. Yani Türkiye’nin bir spor ülkesi olmaması için hiçbir neden yok. Eğer bir spor ülkesi olamyı başarırsa ve genç nüfusu spora yönlendirebilirsek o zaman işsizlik problemimiz de otomatikman ortadan kalkacaktır. Eğitim sistemimiz sporcu yetişmesine engel deniyor. Bu durumda da federasyonlara iş düşüyor. Bakın Voleybol Federasyonuna. Voleybol lisesi kurdu. Yani çocuklar hem eğitim alıyor hem de voleybol oynuyor, öğreniyor. İstenirse bazı problemler çözülebilir. Yeterki insanlar inisiyatif kullansın ve bazı şeyleri başarmak istesin.

Geçmişte Süreyya Ayhan'ın açtığı büyük bir kapı var. Yaşadığı sıkıntılar olmasa, doğru bir planlama içerisine girseydi bizim de Dünyaca ünlü, en elit klasmanda bir sporcumuz olabilirdi ama olmadı. Yine de o kapı açıldı ve Nevin Yanıt gibi Türk atletlerde zirvede boy göstermeye başlıyorlar. Genel anlamda da baktığımızda yavaş ilerleyen ama bir şekilde büyüyen atletizm vizyonumuz var. Siz gidişatı nasıl görüyorsunuz ve 2011 Dünya Atletizm Şampiyonası öncesinde beklentileriniz neler?


Mehmet Sevinç: Atletizm’de bir gelişme olduğu gerçek. İlgi her geçen gün artıyor. Aslında ben yüksek rakımlı şehirlerimizden çok daha üst seviyede sporcular çıkmasını bekliyorum ama altyapı ve teşvik konularında bazı problemlerimiz var. Bizim henüz uluslararası standartlarda kapalı bir salonumuzun olmaması özellikle teknik branşlarda sporcu yetişmesinin önündeki en büyük engel. Önümüzdeki yıl yapılacak Salon Dünya Şampiyonası için inşa edilen salon gelecek için çok önemli. Bu salon sayesinde teknik branşlarında patlama yapacağını düşünüyorum. Ama böylesi yapıların diğer illerde de olması lazım. İstanbul için bile geç atılmış bir adım. Ayrıca spor ne kadar çok televizyonda yer alırsa halkın ilgisi de bir o kadar artıyor. Dünya Salon Şampiyonasından madalya anlamında büyük beklentim yok. Ama benim için önemli olan o salon sayesinde yetişecek değerler.

Büyük şampiyonaları ülkemize çekmek önemli. Şampiyonalar ülkemize geldikçe öncelikle Olimpiyat düzenleme hayallerimiz canlanıyor, sonrasında ise o şampiyonalar için hedefler koyularak esktra bir sporcu yetiştirme durumuna giriliyor. Öncelikle şunu sormalıyım, günün birinde Olimpiyat düzenleyebilecek kıvama gelebilir miyiz ve Universite Kış Oyunları gibi bizim ülkemizin pek alışık olmadığı spor olaylarını ülkemize çekmek bizler açısından ne denli önemli?


Mehmet Sevinç: Böylesi organizasyonlar toplum bilinci artırma, ilgi artırma ve gündem yaratma açısından çok büyük önem taşımakta. Bu organizasyonlar ülkenin gündemini değiştirdiği gibi sporun evrenselliğinin de görülmesini sağlıyor. Ayrıca böylesi organizasyonlar sporcu yetiştirme açısından da çok önemli. Bunun en büyük örneği İspanya’dır. 1992 Barcelona Olimpiyatlarıyla birlikte temeli atılan sporcu yetiştirme projesiyle İspanya bir spor devi haline gelmiştir. Basketbolda, hentbolda, futbolda, bisiklette ve daha birçok spor dalında bu dönemde temeli atılan sistemin yetiştirdiği sporcular dünya ve avrupa şampiyonluklarına ulaşmışlardır. Bu çok bariz bir örnektir. Bu jenerasyon 2000’li yıllarda şampiyonluklara ambargo koymuştur. Bu yoldan ilerleyecek bir Türkiye’nin de İspanya’nın yaptıklarını yapamaması için bir neden yoktur.

Ntvspor.net'de Galatasaray üzerine yazdığınız yazıları da sıklıkla okuyorum ve çok beğeniyorum. Sizin de yazılarınızda belirttiğiniz gibi tablo ortada ama ileriye dönük bir ışık yok, umutlanmak için pek sebep yok. Adnan Polat, Adnan Sezgin, futbol takımı, TT Arena gibi kavramların içerisinden kısaca bir Galatasaray analizi yapmak gerekirse neler söylemek istersiniz?

Mehmet Sevinç: Böylesi büyük kulüpler herşeyin ters gittiği sezonları çok nadir yaşarlar. Bu sene Galatasaray bunu yaşıyor. Ben sporda şansa da inanan bir insanım. Bazen 1-2 santimetre sizin şampiyonluğunuza mal olabiliyor. Bunu geçen seneki Fenerbahçe – Trabzonspor maçında çok net gördük. Galatasaray’ı biraz da şanssız buluyorum. Kazanabilecekleri maçları da çok şanssız kaybettikleri oldu. Bazı şeyler düzelecekken ya da takım en azından nefes alacakken bu şanssızlıklar da yakalarını bırakmadı. Ankaragücü maçını kazanabilirlerdi örneğin. Ya da kupada Gaziantepspor’u eleyebilirlerdi. Ama ikisi de gerçekleşmedi.

Adnan Sezgin yüzünden Galatasaray’ın bu durumlara düştüğünü de hiç düşünmedim. O da bazı şeyleri düzeltmek için çok çalıştı. Ama işler ters gitmeye başlayınca kötü sonuçlar çorap söküğü gibi geliyor. Herkes takımla ve yönetimle ilgili birşeyler söylüyor. Ama bakın; Rijkaard geliyor olmuyor, Hagi geliyor olmuyor, Elano, Misimovic, Dos Santos Joao, Keita vs birçok yeteneği tartışılmayacak oyuncu geliyor olmuyor. Yani yönetim aslında kötü gidişi durdurmak için her şeyi denedi ama olmadı. Kadroya baktığınızda da ligde 11. sırada olacak kadar kötü bir kadrosu da yok takımın. Gazetelere bakın “Ben Galatasaray başkanı olsam şunu yaparım” diyen yok. Herkes şu gitsin bu gitsin diyor. Tamam gitsin de gelen ne yapsın. Bunu da konuşan yok. Ama Galatasaray çok büyük bir camia ve çözümü yine kendi içinde bulacaktır.

Spor spikerliğinin zirvesi sizce ne olabilir ve hayatınızda en çok anlatmak istediğiniz spor müsabakası veya olayı ne oldu?


Mehmet Sevinç: Bu işin zirvesi ne olur diye düşününce açıkçası aklıma pek birşey gelmiyor. Çünkü geriye baktığımda çok fazla müsabaka anlattığımı, çok önemli yayınlar yaptığımı görüyorum. Birçok spor dalında Dünya ve Avrupa Şampiyonaları anlattım, Goran Ivanisevic’ten Franz Beckenbauer’e, Maria Sharapova’dan Jacques Rogge’a kadar spora yöne veren birçok isimle özel röportajlarım oldu. Fransa Bisiklet Turu’nda Wimbledon’a, Afrika Uluslar Kupası’ndan Kış Olimpiyatlarına kadar çok geniş yelpazede yayınlar yaptım. Belki koleksiyondaki tek eksik olarak FIFA Dünya Kupası’nı sayabilirim. Umarım ileride bunu da gerçekleştirebilirim.

Son olarak bizlere söylemek istedikleriniz neler ve bir gelenek olduğu üzere Sportif Cümleler için neler söylemek istersiniz?


Mehmet Sevinç: Sportif cümlelere bakınca ilk çırpıda dikkati çeken Galatasaray ve futbol ağırlıklı bir site olması. Bu da son derece doğal. Futbol bu işim lokomotifi. Galatasaray ise son dönemin en büyük haber kaynağı. Benim en beğendiğim bölümlerse nostalji bölümleri. Zaman zaman geçmişi hatırlamakta fayda var. Eğer kadro ilerleyen günlerde genişlerse eminim ki farklı spor dallarına eğilecek zamanınız olacaktır. Yayın hayatınızda başarılar dilerim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir