23 Mayıs 2011 Pazartesi

Günah Çıkarma #1 / Frank Rijkaard Dönemi

Her sezon sonunda geleneksek olarak yaptığımız günah çıkarmamızı yine yapalım. Bu sezon günah çok aslında. Baştan aşağıya kötü bir sezon yaşadık ve arada bir doğru çıkarabilir miyiz gibisinden baktığımızda da o doğruyu ben göremedim. Şu futbolcuyu da kazandık, şu gerçekten çok iyi oldu, bu durum geleceğimiz adına önemli bir artı diyebildiğim birşey yok. Bunun da sebepleri belli. En kısasından şunu diyelim, bir sezonda üç tane teknik direktör değiştiriyorsan bu sezonun özetidir. Galatasaray geleneklerinde olmayan bütün durumları yaşadık, hatta o Galatasaray değerlerinin de baz kişiler tarafından sarsıldığı dönemlerde oldu.

Ben ise bu yazı dizisini dört bölüme ayıracağım. Frank Rijkaard, Hagi, Bülent Ünder ve Ali Sami Yen'in kapanışı / Aslantepe'nin açılışı olarak. Rijkaard dönemiyle başlayalım.

Galatasaray'ın Rijkaard'ın ilk sezonundan gelme bir travması vardı. O da BAM travması. Yani Barış Özbek, Ayhan Akman ve Mustafa Sarp üçlüsü. Aslında bu tepki sadece üç futbolcuya değil ama bu kısaltma tepkinin bir bakıma ortak adı. Rijkaard gibi bir total futbol sanatçısının eline verilen bu anlayışla alakasız kadro.

Sen bu kadroyu Rijkaard'a verince, Rijkaard'ın 3.lük başarıdır sözüne tepki koyamazsın, böyle bir şeye hakkın yok. Rijkaard bir sistem hocasıdır, ölür ama sisteminden dönmez. Eğer senin planların çok başka şeyler üzerineyse başka bir teknik adam getirmeliydin. Rijkaard diyerek ortaya müthiş bir vizyon koyuyorsun ama bunun devamı getirilmiyor. Devamında da ne olursa olsun arkasındayız dediğin teknik adam kovuluyor. Nereden bakarsak bakalım tam bir cendere, Galatasaray'ı ise kaosun içerisine sürükleme adına atılan en büyük darbe.

Geçtiğimiz sezondan bakınca bu takımın orta saha transferlerine ihtiyacı olduğu açıktı. Elano'nun tutmadığı belliydi, ondan o saatten sonra verim almak zordu. Rijkaard da alamadı zaten. Cana'yı transfer ettin, bu olumluydu ama o da Rijkaard'ın kalemi değildi. Peki sonrasında ne oldu, BAM üçlüsünü izlemeye devam ettik. Aslında Rijkaard'da da hata var. Bu üçlüyü bir arada oynatan ilk olarak o oldu. Mustafa Sarp'ı falan tanımaz Rijkaard, buna kabulum ama bir önceki sezon 6'da 6 yaptıktan sonra ufak bir sarsılma yaşayan takımda orta saha dengesini bozdu. Bir bakıma kendi sisteminden ödün verdi, zaten en büyük yanlışı da buydu. Arda veya Elano'yu orta sahanın göbeğinde izlerken bir anda Mustafa Sarp, Barış Özbek ve Ayhan Akman'ı bir arada izlemeye başladık. Ama 4-3-3'den fedakarlık yapılmadı. Bu oyunculardan da 4-3-3 gibi bir sistemde hücum performansı bekleyince de işler istenilen gibi gitmedi tabii.

Ama Rijkaard'ın da ikinci dönemine bu kadroyu taşımak, ısrarla transfer yapmamak en büyük hataydı elbette. Misimovic ve Insua gibi futbolcular ancak Avrupa Ligi'nden elendikten sonra transfer ediliyorlar. Nerede kaldı vizyon, nerede kaldı Avrupa geleneği. Aynı şeyi Adnan Polat, Baros'u da Şampiyonlar Ligi ön elemesinden elendikten sonra transfer ederek göstermişti. Sonra da bütün suç Skibbe'de aranıyor ama kimse bunları görmüyor. Yine de bu mazeret değil, her şartta Karpaty gibi bir takımı elemek zorundasın ve şunu söyleyeyim. Tromso faciasından bile büyük faciadır Karpaty'e elenmek ama Misimovic'leri transfer ederek bunu gölgelemeyi başardın.

Yine de sezon başındaki o kötü görüntü, istenilen transferlerin gelmemesi ve kadro içerisinde oluşan o derin uçurum ilk 8 haftada şampiyonluk biletinin kaybedilmesi demekti. 4'de 4 yapan bir Rijkaard vardı yine de, yani 4 maçlık seri yakalamıştı. İlk Sivas, ardından gelen Bursa maçları ise kazanabilecek maçlardı, o futbol vardı. Ama futbol böyle birşey, işler kötü gittikçe Rijkaard bile olsan tepki görebiliyorsun. Şunu söylemek lazım, Rijkaard'ın ilk geldiğindeki saçlarına bakın ve bir de giderken ki haline. Acaba pişman mıdır Galatasaray macerası yaşadığına. Sanmıyorum aslında bunu, Rijkaard ve Neeskens seviyordu buraları. Haliyle taraftar da onları ama malesef işler iyi gitmedi.

Hakan Balta'nın sürekli düşen formundan, Servet Çetin'e kadar Rijkaard bölümünde konuşulacak çok şey var aslında. Galatasaray tarihinde yaşanmamış iddiaları da gördük bu dönem. Gerçekti ya da değildi bilemem ama Ankaragücü maçı da hafızalardan silinmez. Bazı futbolcuların ruhtan uzun halleri, Baros'un ise Rijkaard'ın gitmemesi adına gösterdiği savaş. O savaş yüzünden zaten sakatlığı nüksetti, göstermesi gerekenden daha fazlasını gösterdiği için.

Kısacası sezonun başında gelen hamlelerle sezonun rengi belli edildi. Yapılması gereken hiçbirşey yapılmadı ve Rijkaard'dan bir çaba beklendi. Bu çaba gösterildi aslında ama ne kadar ekmek o kadar köfte. Zaten yetersiz olan kadrona takviye yapmayıp, eldeki futbolcuları da çıkarıyorsan {Mehmet Topal, Uğur Uçar, Emre Güngör gibi}, transferin son günü Avrupa Ligi'nden elenince Misimovic gibi isimleri getiriyorsan kaderini zaten belli ediyorsun. Ortada bir vizyon var elbette ama bir o kadar da kötü futbol yönetimi cilası.

Devamında da her Adnan Polat döneminde olduğu gibi, taraftarların gözüne şirin görünebilmek, tepkileri azaltmak adına takımın başına getirilen bir Galatasaray efsanesi daha. Hagi dönemi, o ''takım ne zaman iyi ben yok, takım ne zaman kötü ben burada'' diyen büyük yürek. İkinci bölümü de yarın yazalım, Hagi üzerine konuşulacak şeyler de var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir