31 Ocak 2013 Perşembe
Aykut Erçetin Galatasaray'da, ''1''in Dönüşü
Tanımı yapayım, net bir kaleci fiyaskosu. Aykut Erçetin için demiyorum bunu, Galatasaray'ın kaleci politikası adına söylediğim bir söz.
Ufuk Ceylan kazanılamadı, olmadı. Bunun suçu Galatasaray'da değil, Ufuk Ceylan şansını iyi kullanamadı. Bu takımda birinci kaleci de oldu, yedek olarak oturdu, şans buldu ama kullanamadı.
Eray İşçan 2. kaleciliğe yükseldi, sevindim de bu duruma. Devre arası hazırlık kampında verdiği görüntü çok kötü değildi, iyi maçlar çıkardı. Olması gereken de buydu, sevinmiştim bu hamleye ama uzun sürmedi.
Taffarel'in verdiği bir rapor var, Eray İşçan çok tecrübesiz diyor, Ufuk Ceylan zaten gözden çıkartıldı ve Aykut Erçetin'in geri dönmesini istedi.
Mesele şu, Aykut Erçetin hedefsiz bir kaleci. Hedefsiz olması şuradan gelmekte, yıllardır Galatasaray'da yedek, ama o bundan hiç şikayetçi değil. O da şans buldu, birinci kaleci olduğu dönem oldu ama bir türlü istenilen seviyeye gelemedi, ısrarla onun önüne kaleci alındı {Zapata gibi bir kaleci bile} ama o bundan gocunmadı, oturdu, bekledi.
Sözleşmesi yenilenmedi, futbol oynamak adına bir çabası da olmadı. Herhangi bir takımla ismini duymadım, oynamak için çaba göstermedi, ara transferin son günlerine geldik hala bir atılım yapmadı. 39 yaşında olsan anlarım, Lehmann'ın Arsenal'e dönüşü değildir bu. Aykut Erçetin 30 yaşında henüz, bir kaleci için en güzel yaşlar.
Şimdi geri dönüyor, sanki hep bunu bekliyormuş gibi bir durum oluştu. Çok ilginç gerçekten. Memleket son yıllarda potansiyelli genç kaleci kaynıyor. Yetiştiremiyoruz kabul, olmuyor yani. Eray İşçan geldi diyoruz ama ona güvenilmiyor, tecrübesiz deniliyor. Öyleyse potansiyelli bir kaleci alalım, onu deneyelim şu düzende ama bu da yok, biz eskiye geri dönüyoruz.
Yerli kaleci mevzusu maalesef fiyasko Galatasaray'da. Benim izlediğim en iyi yerli kalecimiz Hayrettin Demirbaş, düşünün artık durumu.
Peki ne olur bundan sonra dersek, Aykut Erçetin kulübede oturarak 200 bin tl'sini kazanır. Sezon sonunda yine ayrılık, bu arada herhangi bir takımla anlaşmaz, 2 yıl sonra tekrar döner.
Oynadığı süre zarfında Eray İşçan'a tecrübe mi aktarır, bunu bilemem.
Galatasaray'ın bir rengiydi, hatta iyi de bir yedekti diyebilirim, kendisinden asla nefret etmiyorum ama hiç hedefli olmayan bir isme de nasıl sempati duyabilirim?
Wesley Sneijder'in Transferleri
Sneijder'in tüm transferleri bu fotoğrafta derlenmiş. Ajax'a attığı adım, Real Madrid'e transferi, devamında Inter ve en son olarak Galatasaray...
30 Ocak 2013 Çarşamba
Biraz Baros, Biraz Sabri Sarıoğlu; Karışık Bir Yazı
Öncelikle Baros konusu. Bitmek bilmeyen bir çile haline dönüştü. Baros'un Mustafa Sarp muamelesi görmesini istemezdim ama bu ortamı yaratan kendisidir.
Elbette parasını almak, kontratını tamamlamak hakkı ama şöyle bir durum var. Galatasaray'ın Baros'a gösterdiği vefa çok büyük oldu ve onun da bizi çok sevdiğini düşünüyorum. Ali Sami Yen'in son maçında hatıra diye soyunma odasının kapısını söken ve evine götüren bir isim.
İlk sezonunda da yaptıkları hala unutulmaz, görmüş görebileceğimiz en iyi forvetlerden biriydi. Sonrasında yaşadığı sakatlık ve o sakatlıktan bir türlü kurtulamaması. Buna rağmen Galatasaray onu hep bekledi, ısrar etti, sözleşmesini uzattı ve daha iyi para kazanmasını sağladı.
Bir yerde tıkanıyor ama iş, güzellikle veda etmek lazım. Baros'a Palermo yıllık 1.1 milyon avro önerdi kabul etmedi, Katar ve Rus takımları istedi hayır dedi, Banik Ostrava onu geri döndürmek istedi yine hayır dedi. Para ise para, kariyer ise kariyer. Bu yönde bütün teklifleri aldı Baros.
Ama o kalmayı tercih ediyor, bir sezon boyunca futbol oynamamayı göze aldı. Yaşadığı uzun sakatlıklar, yaşı ve bir sezondur da futbol oynamaması göz önüne alınınca bundan sonra kariyeri nasıl şekillenir bilinmez.
Bir de Sabri Sarıoğlu mevzusu var. Bitmek bilmeyen espiri dalgası. Bunu başka takım taraftarları yapabilir, rakibin bir ismini belirler ve üzerine oynar. Buna eyvallah. Ama kendi takım taraftarlarının Sabri Sarıoğlu üzerinden hala bu çaba içerisinde olması asıl üzücü olan.
Kasımpaşa maçına bakıyorum, takımın tek iyisi. Beşiktaş maçına bakıyorum, mükemmel bir maç çıkarmış. Kamp döneminde de iyiydi, iyi çalıştı ve şu an iyi durumda. Ama bu futbolu konuşmak yerine, hala espiri yapmak için gösterilen çaba gerçekten çok ilginç. Bunu da Galatasaray taraftarları için söylüyorum.
İşin güzel olan tarafı şu, Sabri Sarıoğlu etkilenmiyor bundan. Futboluna bakıyor, bazı espirilere o da gülüyor ve işine bakıyor adam, futbolunu oynuyor. Bu takımın kaptanı kendisi, altyapısından yetişmiş, yıllardır da oynuyor, oynamaya devam edecek. Bunları düşünmek ve biraz futbol konuşmak lazım.
Aynı şey Emre Çolak için de geçerli olmaya başladık. Tamam, güldük eğlendik ama sıkmaya başlamadı mı?
29 Ocak 2013 Salı
Sonra Neden Mourinho'yu Seviyorsun Diyorsunuz
Sneijder transferinde Moratti'nin duruşunun önemini söylemiştik. Moratti, Galatasaray konusunda bu kadar dik durmasaydı belki de o transfer gerçekleşmeyebilirdi, bunu söylemek lazım.
Ama Mourinho'nun da bu transferlerde rolü çok büyük. Hem Sneijder hem de Drogba konusunda çok önemli katkıları oldu diyebiliriz. Bu iki futbolcu açısından da çok değerli bir teknik adam ve bu tip önemli kararlarda da başvurulan ilk isim oluyor belki de.
Sneijder'in Ajax ve Real Madrid gibi iki önemli kariyeri var ama Sneijder'in Sneijder olduğu sezon, Mourinho'nun Inter'de geçirdiği ikinci sezonu. Değişim içerisine girmişlerdi, Ibrahimoviç gitmişti, Eto'o & Sneijder transferleri gerçekleşti. Bu iki futbolcu da o sezon Inter'in kazandığı tüm kupalarda başı çeken isimler olmuşlardı.
Bir sezon çalıştı Sneijder'le Mourinho ama çok güçlü bir bağ oluştu. Devamında Mourinho Real Madrid'e gitti, Sneijder Inter'de kaldı derken Sneijder adına işler Mourinho'lu dönem gibi iyi gitmedi.
Mourinho & Drogba birlikteliği ise daha derin. Marsilya'da oynarken karşılaştığı Drogba'ya ''Seni alacak param yok. Ülkende senin gibi kuzenin falan var mı?" diye sorar Mourinho. Drogba ise ''Bir gün beni satın alabilecek bir kulübe gideceksin" der ve birkaç ay sonra Mourinho Chelsea'nin başına geçtiğinde yapacağı ilk hamlelerden biri Drogba'nın transferi olur.
Drogba'nın da Drogba olduğu zamanlar, Mourinho ile Chelsea'de olduğu zamanlar. O zamandan sonra Drogba, Dünya'nın en iyi 3-4 forvetinden biri olur, Mourinho sonrasında da Chelsea ile büyük işlere imza atar ama Drogba adına Mourinho çok önemli bir isimdir.
Durum da böyle olunca, bu isimler transfer olmadan önce mutlaka Mourinho'ya danışıyorlar. Mourinho da artık iyiden iyiye bir Galatasaray sempatizanı oldu gibi ve yakın dostu Fatih Terim'in de katkısıyla bu iki transfer için çok büyük katkı gösterdi diyebiliriz.
Hatta şöyle bir yorum okudum yabancı basında, tam Mourinho'nun takımını kurdu Galatasaray gibisinden. Günün birinde Fatih Terim'in başına geçeceği bir futbol düzeninde, Mourinho teknik direktör olabilir, neden olmasın demek lazım.
Bu saatten sonra çıta çok yükseldi Galatasaray adına...
28 Ocak 2013 Pazartesi
En İyi Savunma Hücumdur Felsefesi
Fatih Terim'in Drogba konusunda çok ısrarcı olduğunu biliyorum. Geçen sezon başında da bu böyleydi, imkan doğup Drogba ismi geçtiğinde yine böyle oldu.
Çift forvet oynuyoruz ve Fatih Terim'in kafasındaki forvet tarzı, hücumda top tutan ve kalite yaratan bir forvet. Şöyle düşünün. Elmander gelmiş, takımda Baros var ama Forlan transfer edilmek istendi. Sonrasında da Drogba. İkisi gerçekleşmeyince, ligin devre arasında Necati Ateş geldi. Kalite konusunda elbette uçurum var ama tarz anlamında Fatih Terim'in düşüncesini yansıtmak istiyorum sizlere.
Gerekirse Hakan Balta stoper oynar ama Drogba transfer edilsin gibi bir söylemi var Fatih Terim'in. Stoper ve sol bek gibi konular elbette büyük ihtiyaç ve kağıt üzerinde de baktığımızda takımın belki de tek iyi işleyen noktası forvetleri gibi görünüyor.
Burak Yılmaz'ın yaptıkları, Umut Bulut'un ligde 11 golü, Elmander'in katkısı gibi. Ama yaşadığımız büyük bir sorun var, alakasız puan kayıplarını da hep bu yüzden yaşadık. Büyük maçlarda büyük oynadık, çünkü rakip bize karşı bir o kadar açık oynadı. Kapalı savunmalar karşısında ise hep sıkıntı çektik, organize olamadık ve olmadık puan kayıplarını gördük.
Orta sahada eksik kalıyorduk, hücum yönünde yaratıcı bir isim arıyorduk ve Sneijder geldi. Aynı şekilde ileri uçta da bu tip bir kalite problemi doğabiliyordu, özellikle de kapalı savunmaları açma konusunda. Bu yüzden de Drogba transferine kötü bakamayız.
Maddi anlamda konuşulur, üç forvet var varken ne gerek var gibi yorumlar da gelir ama Fatih Terim'in tarzı ve istediği belli. Savunmayı hücumda başlatmak, bunun yanında hücumda kalabilmek. Siz hücumda kaldığınız sürece rakip hata yapmaya ve çözülmeye mahkum. Bunu da başarabilecek, önemli bir isim Drogba.
Juventus, Milan gibi devler peşindeydi. Kimse onun pilinin bittiğini düşünmesin, daha bir yıl olmadı, Mayıs ayında Bayern Münih karşısında yaptıklarını hatırlayın. Yatmaya gitti dediğimiz Çin'de bile 11 maçta 8 gol atmış.
Bazı futbolcuların yaşı yok, Pirlo'yu görüyoruz ya da Di Natale. Puyol bu yaşta 3 yıllık sözleşme yeniliyor, Henrik Larsson zamanında 34 yaşında Barcelona'ya gidip Şampiyonlar Ligi'ni kaldırıyor. Ya da Raul, 32 yaşında Schalke 04'e gidiyor, iki sezon oynuyor ve adamın formasını emekli ettiler. Hiçbiri olmadıysa, ülkemize bakın. Van Hooijdonk neredeyse tek başına Fenerbahçe'yi şampiyon yaptı, bir sezonda efsane oldu. Roberto Carlos'u da unutmamalı. Bazı futbolcuların yaşı gerçekten yok, onlar adına baki olan kalitedir.
4-3-1-2'e geçmesini bekliyorum Galatasaray'ın. Melo {Yekta Kurtuluş}, Hamit Altıntop, Selçuk İnan orta sahası, önlerinde Sneijder ve en ileri uçta Drogba ve Burak Yılmaz. Ama Beşiktaş karşısında, Sneijder'i Emre Çolak'ın yerine sol kanatta oyuna girerken gördük ve bu da beni 4-4-2 devam mı edecek diye düşünmeye itti. Geçen sezonu düşünün. Orta saha özellikli kanat oyuncularıyla yola devam edilebilir. Solda Sneijder, sağda Hamit Altıntop gibi ve bu isimlerin kanat olarak yazılmasına rağmen, saha içerisinde daha serbest oynadıklarını görürüz.
Çift forvetten ise hiçbir koşulda vazgeçmeyiz. Sneijder geldiğinde, tek forveti düşünüyorduk ama Drogba transferinden sonra bu imkansız diyebilirim...
Didier Drogba Galatasaray'da
Ara transferde çıtanın böyle yükseldiğine hiç şahit olmadık. Türkiye'de örneği yok. Türkiye'yi de bir kenara bırakıp bu sezon Avrupa'ya baktığımızda yine bu çapta bir örnek yok.
Schalke 04 taraftarını düşünün. Tamam onlar da hamleler yapıyor, Huntelaar'ı takımda tutmak veya Bastos'u almak gibi ama senin rakibin Sneijder ve Drogba transferlerini gerçekleştirmiş. Her iki takım da bu kura sonrası çok mutluydu ve kendisini favori görüyordu ama psikolojik adım anlamında Galatasaray'ın çok değerli bir adım attığını düşünüyorum.
Dünya kulübü olmak yolunda atılan adımlar çok büyük. Ünal Aysal'ın getirdiği vizyonun önemi, Galatasaray'ın şu an ulaştığı konum. Seçilen bir takım oldu Galatasaray, tercih ediliyor. Bu transferler para sayesinde oluyor gibi eleştiri yapanlara ise, bu isimler Metin Oktay aşkıyla gelmiyorlar elbette demek lazım ama paranın da bazı kapıları açamayacağını söyleyelim.
Didier Drogba bahsettiğimiz isim. Bir yıl bile olmadı, geçen Mayıs ayında Chelsea'nin Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunda en büyük pay sahibi olan adam. Bayern Münih maçını hatırladım, Drogba'nın sahaya koyduğu karakteri. Soru şu, neden Chelsea ile Drogba'nın yolları ayrıldı ve Drogba Çin'e doğru parasal bir adım attı? Maddi anlamda geleceğini düşünmek zorundaydı.
Zaten çabuk sıkıldı, ortamı gördü. Para için gittiği Çin'de bile 11 maçta 8 gol atmış bu arada, oraya yatmak için gitti demiştik ya, buna cevap bu istatistik.
Avrupa'da kalmalıydı tabii, ne olursa olsun. Erken bir tercih yaptı, Raul misali bir adım atıp, sonra çekilirdi piyasadan ama o bu yönde bir adım attı, birkaç ay içerisinde de vazgeçti. Mücadele ortamı, Avrupa arenası çok farklı, bunun özlemi çok başka.
Milan ve Juventus gibi takımlarla çok andık Drogba'yı. Bazı futbolcuların yaşı yok, Drogba'nın da olmadığı gibi. Bu yüzden de her yaşta tercih edilen bir futbolcu olacaktır ama Drogba'nın maddi şartlarını Galatasaray karşıladı. Hesapta yokken böyle bir transfer, bir anda gündem doğdu. Ne olacak, ne bitecek derken, Sneijder transferinin ardından bu takım hangi formasyonla oynar derken gelen Drogba transferi önce bir acaba dedirtti ama sonrasında ''Drogba geliyor, ne oluyoruz'' dedik.
Drogba gibi bir isim gündeme girdiğinde kaçırmak olmazdı, forvete mi ihtiyaç vardı diyebilirsiniz ya da takımın tek işleyen tarafı forvetleriydi, neden bir isim daha gibi. Cevap ise, hücumda top tutmak, kaliteyi arttırmak. En önemlisi ise en iyi savunma hücumdur, bunu bilmek. Ligi düşünün, çok fazla var, kapalı savunmalar karşısında sıfır üretimde kaldığımız maçlar...
Aynı Gün İki İstifa
Kulüpleri adına iki efsane teknik adam; Ertuğrul Sağlam ve Şenol Güneş. Her ikisinin de aynı gün içerisinde kulüplerinden istifa etmiş olmaları oldukça üzücü ama gerekli bir durum olmalı. Bu tip durumlarda, ayrılığın kaçınılmaz olduğunu bilir ve istersiniz ama ayrılık gerçekleştiğinde de o mazi gözünüzün önünden kayıp gider.
Ertuğrul Sağlam'ın söylemi çok doğru, geri dönebilmek adına gidiyoruz demiş. Ertuğrul Sağlam, Bursaspor adına bir tabudur artık, Anadolu futbolunun önemli bir devrim yüzüdür kendisi, şampiyon teknik adamdır ve Bursaspor'un da bunun vefasını iyi bildiğini düşünüyorum.
Ayrılık onun adına kaçınılmazdı, çünkü bahsedilen heyecan eksikliği dışarıdan da belli oluyor. İşler iyi gitmiyor, şampiyon kadrodan takımda neredeyse kimse kalmadı. Sürekli futbolcu kaybeden ama o futbolcuların yerini doldurmakta zorlanan bir takım Bursaspor.
İnanılmaz bir altyapı jenerasyonu yakaladılar, o temeli iyi kullanabilirlerse şampiyonluk asla hayal olmayacak ama önce o heyecanı yeniden yakalamaları gerekiyor. O heyecanı da Ertuğrul Sağlam'la devam ederek yakalamaları kısa vadede oldukça zor olacaktı.
Şunu da gördük, ülkemizde kimse çalıştırdığı kulübün Ferguson'u falan olmaz, bu çok net. Ertuğrul Sağlam bu hedefle yoluna devam ediyordu ama ülkemizde bu gerçekleşmeyecek bir ütopya.
Şenol Güneş konusunda da aynı şeyler geçerli aslında. Ersun Yanal'dan mükemmel bir kadro mirası almıştı ve ilk etapta doğru transferlerle müthiş bir yapı ortaya çıkarmıştı. Mevcut futbolcular daha da yükseldi, Burak Yılmaz ve Jaja gibi heyecan verici hamleler geldi derken mükemmel bir yapı çıktı ortaya.
Ama onlar da kadroyu koruyamadı. Sürekli yaşanan ayrılıklar, bu isimlerin yerinin dolmaması, transfer konusunda Şenol Güneş'in elini ayağını çekmesi, takımın neredeyse bir yabancı futbolcu mezarlığına dönmesi derken şu gün Trabzonspor, göndermek istediği futbolculardan medet umar hale geldi.
Orada da olmayan bir heyecan var. 1461 Trabzon'un coşkosunun onda biri Trabzonspor'da yok ve bu heyecanı da Şenol Güneş'le kısa vadede yakalamaları imkansız. Farklı bir yönetim yapıları var, bir ay önce kulübe geri dönen Ünal Karaman, bugün bavulları yeniden topluyor mesela. Orada asıl sıkıntı yönetim ama fatura Şenol Güneş'e çıkmış gibi görünüyor.
Sadri Şener pusuda bekliyormuş zaten, jet hızıyla istifa kabul edildi, jet hızıyla Tolunay Kafkas'la anlaşıldı. Bence iyi tercih Tolunay Kafkas, takımı yabancı mezarlığından kurtaracak ve Trabzonspor'u da yeni bir temele oturtabilecek bir isim.
Şunu deriz tabii, Milli Takım'da görev yapıyordu Tolunay Kafkas, genç takımlarda. Ersun Yanal da öyleydi gerçi, bu teknik adamlar Milli Takımlarda görev almayı hobi olarak mı görüyorlar, boştayken zaman geçirmek, para kazanmak gibisinden. Sonra neden futbolcu yetişmiyor diye isyan ediyorlar, Milli Takım'ın üzerinden yorumlar yapıyorlar. Bunu ne yapacağız?
İki teknik adam da çok yıprandı, özellikle Şenol Güneş. Sabaha kadar herhangi bir konuda konuşsun, ben onu dinlerim. Onu yönetici olarak görmek, mesela Trabzonspor'un başkanı gibi, bir Trabzonsporlunun en büyük hayali olmalı. Bir Bursasporlunun da en büyük hayali Ertuğrul Sağlam'ın çok daha güçlü bir şekilde geri dönmesi olabilir.
Manuchar Markoishvili Galatasaray'da
Bir türlü iki yakayı bir araya getiremedik. Hawkins & Domercant odaklı bir takımız derken, Domercant'i kaybettik, bunun yanında Göksenin Köksal da sezonu kapattı. Devamında gelen diğer hadiseler derken en son Hawkins'in doping testinde keyif verici madde bulunması.
Beş numara alıp, transferi kapatacakken, Hawkins'in boşluğunu doldurmak gerekliliği ortaya çıktı. Bu takımın belki de ligin en önemli ismi Hawkins. Takımın kaptanı, taraftarın sevgilisi ve takımın lideri.
B numunesi açılacak ve ona bakılacak ama benim pek umudum yok. B numumesi de açılınca iyi niyetten daha az ceza yeme ihtimali de ortadan kalktı ve zor durumu. Bu süreç 10-15 gün daha uzayacağından Hawkins için çıkacak kararı bekleyemezdi Galatasaray, bu yüzden de transfer yapması gerekiyordu.
Ujfalusi'nin sakatlığı gibi oldu bu. Ujfalusi sakatlandı, CL için takım bildirimi adına süre çok azdı ve o imkanlar içerisinde bir transfer yapıldı. Fazlasıyla mecburiyetten tabii. Hawkins de buna benzer. Bu hadise meydana çıktı, transferin de bitmesine birkaç gün kaldığı için elindeki dar yelpazeden en iyisini almaya çalıştı Galatasaray.
Bütçe de aşılmış durumda ama zorluyorlar yine de, imkanlar seferber edildi. Ergin Ataman'ın da dediği gibi, üç isimle anlaşmıştık ve hangisinin kulübüyle önce anlaşırsak o gelecekti derken Manuchar Markoishvili'nin transferi gerçekleşti.
Dar bilgimle şöyle diyeyim, Manuchar Markoishvili ile David Hawkins farklı iki tarz. Biri tam bir winner, atletik bir isim. Markoishvili ise tipik Avrupalı skorer. Bu sezon Cantu formasıyla, Euroleague'de 12.3, İtalya'da ise 13.2 sayı ortalaması yapmış.
Dediğim gibi, tipik Avrupalı. Sisteme daha yatkın, biraz daha savunmacı, sert bir oyuncu. Türkiye'de sorun yaşamaz, tam onun tazında bir ülke. Umarım Hawkins'le kıyaslanmaz, bu en büyük handikapı olur.
Sıkıntı şu, zor bir sürece giriyoruz ve hemen katkı vermesi gerekiyor. Arroyo misali bir transfer değil, hazır gelecek ve bu büyük bir avantaj ama yeni ortam, yeni takım, belirli bir zaman alacak. Oysa o zaman yok Galatasaray'da. Önümüzde çok önemli bir Ulm maçı var ve o maça yetiştirilmeye çalışılıyor.
Arroyo temelli bir takım olacağız. Hawkins'in ardından da Arroyo'nun oynadığı iki maça baktığımda, Arroyo tam bir Cris Paul etkisi göstermeye başlamış aslında. Arroyo'nun yarattığı domino etkisini yazmıştım zaten, Markoishvili de onun için iyi bir isim.
Umarım yaşadığımız büyük sıkıntıların son halkası olmuştur bu ve önümüze daha sağlıklı bakabiliriz...
27 Ocak 2013 Pazar
17. Derbi, 6 Gol 11 Asist; Selçuk İnan
Galatasaray forması altında 17. derbisi olmuş Selçuk İnan'ın. Bu 17 maçta 6 gol, 11 asist yaptı. Bugün de Riera'ya golü attırdı ve büyük maçların çok büyük oyuncusu olduğunu bir kere daha gösterdi.
Sneijder'in de şansı bu. Real Madrid'e gitti, ilk oynadığı maç derbi. Inter'e gitti, 36 saat sonra Milan maçına çıktı. Şimdi de Galatasaray forması altında oynadığı ilk maç Beşiktaş, yine bir derbi.
Şu sorulabilir aslında, Fatih Terim Sneijder konusunda erken mi davrandı? Ama o snerjide de bu olağan durumdu, Sneijder'i 11'de bekliyordum hatta ben, o dakikada girmesi de erken değil bence. Şanssızlığı 10 kişi kalmamız, formasyonun değişmesi ve oyuna sol kanat olarak girmişti ama en ileri uçta oynarken buldu kendisini.
İyi işler yapacak, buna eminim. İnşallah yeni bir efsanenin attığı ilk adımlar olmuştur bu.
Melo'ya gelelim. Tükürdü, tükürmedi mevzusunda hiç değilim. Bu sezon Melo'nun görüntüsü hiç iyi değil. Bu maç fena olmayan bir futbolu vardı aslında ama işler onun adına iyi gitmiyorken, ekstra bir agresif artık. Ortam her kalabalıklaştığında Melo o olayın içerisinde ve aksiyonun tam ortasında yer alan isim. Girme o topa, bekle kenarda, takımın 2-1 önde, zaten mimlenmişsin, hiç bulaşma.
Ama ısrarla o topa giriyor Melo ve sonuç bu. Fatih Terim'i de uzun zamandır kendi futbolcusuna bu kadar atarlandığını görmedim, Melo için bundan sonraki gelecek o kadar da iyi olmayabilir.
Yekta Kurtuluş'un da neden 18'de yer almadığını anlamadım. Sakat mı bilmiyorum, pek haber kaçırmam aslında ama kaçırmış olabilirim. Tam Yekta Kurtuluş'un ortamı oluşuyordu, zorunluluktan Hakan Balta'yı orta saha olarak oyuna almak zorunda kaldı Fatih Terim.
Engin Baytar mı Yekta Kurtuluş mu daha fazlasını verdi bu sezon, gerçekten merak ediyorum. O değil de, hakem kırmızı kartını çıkarmış gidiyor, Engin Baytar ise hakemin elini tutmuş, kartı atmaya çalışıyor. Bir futbolcu hiç mi akıllanmaz, hiç mi ders almaz? O an 9 kişi kalsak ne olacak, hiç mi bunu düşünmez.
Beşiktaş'ın sadece 4 şutu var bu maçta ve bu sezon bir maçta en az şut attıkları maçı oynamışlar. Almeida olmadığında hücum onlar adına farklı bir noktaya gidiyor, bunu maç öncesinde de söyledim. Galatasaray savunmasının da hakkını verelim, bir pozisyon haricinde pozisyon imkanı tanımadı Beşiktaş'a. Özellikle de 10 kişi kaldığında Galatasaray, savunma çok sağlam kaldı.
Hamit Altıntop'u da sürekli eleştiriyoruz ama büyük maçlarda büyük oynadığı gerçeğini görmek lazım. Bu maçta da aynısı oldu. Maçı 3-1'e getiremedi belki, Hamit Altıntop klasında bir ismin o golü yapması lazım ama takım 10 kişi kaldığında, Galatasaray'ı rakip yarı sahada tutma çabası, top kapıp hızla hücuma çıkması, akılcı futbolu da altı çizilesi durumlar.
Dentinho'nun da ilk icraatı, düşerken hakemi görüp, sıralı saltoları atması. 10 saniye sonra da ayağa kalkıp, devam etmesi. Burak Yılmaz'a yerden kalkmıyor diyenler?
Sneijder'in de şansı bu. Real Madrid'e gitti, ilk oynadığı maç derbi. Inter'e gitti, 36 saat sonra Milan maçına çıktı. Şimdi de Galatasaray forması altında oynadığı ilk maç Beşiktaş, yine bir derbi.
Şu sorulabilir aslında, Fatih Terim Sneijder konusunda erken mi davrandı? Ama o snerjide de bu olağan durumdu, Sneijder'i 11'de bekliyordum hatta ben, o dakikada girmesi de erken değil bence. Şanssızlığı 10 kişi kalmamız, formasyonun değişmesi ve oyuna sol kanat olarak girmişti ama en ileri uçta oynarken buldu kendisini.
İyi işler yapacak, buna eminim. İnşallah yeni bir efsanenin attığı ilk adımlar olmuştur bu.
Melo'ya gelelim. Tükürdü, tükürmedi mevzusunda hiç değilim. Bu sezon Melo'nun görüntüsü hiç iyi değil. Bu maç fena olmayan bir futbolu vardı aslında ama işler onun adına iyi gitmiyorken, ekstra bir agresif artık. Ortam her kalabalıklaştığında Melo o olayın içerisinde ve aksiyonun tam ortasında yer alan isim. Girme o topa, bekle kenarda, takımın 2-1 önde, zaten mimlenmişsin, hiç bulaşma.
Ama ısrarla o topa giriyor Melo ve sonuç bu. Fatih Terim'i de uzun zamandır kendi futbolcusuna bu kadar atarlandığını görmedim, Melo için bundan sonraki gelecek o kadar da iyi olmayabilir.
Yekta Kurtuluş'un da neden 18'de yer almadığını anlamadım. Sakat mı bilmiyorum, pek haber kaçırmam aslında ama kaçırmış olabilirim. Tam Yekta Kurtuluş'un ortamı oluşuyordu, zorunluluktan Hakan Balta'yı orta saha olarak oyuna almak zorunda kaldı Fatih Terim.
Engin Baytar mı Yekta Kurtuluş mu daha fazlasını verdi bu sezon, gerçekten merak ediyorum. O değil de, hakem kırmızı kartını çıkarmış gidiyor, Engin Baytar ise hakemin elini tutmuş, kartı atmaya çalışıyor. Bir futbolcu hiç mi akıllanmaz, hiç mi ders almaz? O an 9 kişi kalsak ne olacak, hiç mi bunu düşünmez.
Beşiktaş'ın sadece 4 şutu var bu maçta ve bu sezon bir maçta en az şut attıkları maçı oynamışlar. Almeida olmadığında hücum onlar adına farklı bir noktaya gidiyor, bunu maç öncesinde de söyledim. Galatasaray savunmasının da hakkını verelim, bir pozisyon haricinde pozisyon imkanı tanımadı Beşiktaş'a. Özellikle de 10 kişi kaldığında Galatasaray, savunma çok sağlam kaldı.
Hamit Altıntop'u da sürekli eleştiriyoruz ama büyük maçlarda büyük oynadığı gerçeğini görmek lazım. Bu maçta da aynısı oldu. Maçı 3-1'e getiremedi belki, Hamit Altıntop klasında bir ismin o golü yapması lazım ama takım 10 kişi kaldığında, Galatasaray'ı rakip yarı sahada tutma çabası, top kapıp hızla hücuma çıkması, akılcı futbolu da altı çizilesi durumlar.
Dentinho'nun da ilk icraatı, düşerken hakemi görüp, sıralı saltoları atması. 10 saniye sonra da ayağa kalkıp, devam etmesi. Burak Yılmaz'a yerden kalkmıyor diyenler?
Galatasaray 2-1 Beşiktaş, Kendi Temposunu Kabul Ettiren Taraf
Beşiktaş'ın en iyi futbolcusu Fernandes ama olmazsa olmazı Almeida. Bunu maç öncesinde de söyledim. Almeida hücumda tarz yaratan bir futbolcu ve o tarz üzerinden gidince Beşiktaş başarılı.
Almeida'nın yokluğunda da farklı rüzgarlara kapılıyorsunuz, alternatifi yok çünkü. Holosko en öne geçiyor, Hilbert öne çekiliyor derken futbolcuların yerinin değişmesi değil aslında mesele, sıkıntı Beşiktaş'ın kendi futbolundan ödün vermek zorunda olması.
Almeida'nın olmaması en büyük güvencemdi ama Beşiktaş'ın Galatasaray'ı kendi yarı sahasında bekleyeceği, tempoyu düşük tutacağı aklıma gelmedi. Erken gol de gelince, Galatasaray oyunu tutmasını başardı. Çok fazla zorladı diyemeyiz, ama kesinlikle zorlanmadı. Maçın geneli için konuşuyorum, 10 kişi kaldığı bölüm de dahil.
Hilbert'in girdiği pozisyon dışında bir pozisyon vermedi Galatasaray, yediği gol de duran toptan geldi. En olmaması gereken anlar aslında. İkinci yarı başlıyor, skor 2-0 ama Beşiktaş'ın belki de tek baskı yaptığı an gelen korner ve gol. Daha rahat gidebilirdi bu maç, gereksiz sıkıntıya soktuk.
Fatih Terim büyük maçlar öncesi sürprizleri sever. Burak Yılmaz'ın oynamamasının tarifi budur. Elmander ve Umut Bulut'la müthiş baskı kuruldu, ilk yarıda rakibe nefes dahi aldırılmadı. Bu olumlu taraf ama işin olumsuz tarafı da bu ikili olduğunda Galatasaray pozisyona girmekte zorlanıyor. Mücadeleden beslenen forvetler, pozisyon yaratılıp bu isimleri gol noktasına sokmak zor. İkinci yarıda Burak Yılmaz etkisi olur, açık alandan çok ekmek yer diyordum ama 2-1 olması skorun, devamında gelen kırmızı kart planları değiştirdi.
Bu bir kere daha oldu aslında. Süper Kupa maçı, sezon öncesinde. 10 kişi kaldı Galatasaray ve 10 kişi kaldıktan sonra Fenerbahçe'ye pozisyon vermemişti. Bugün de aynı durum. 10 kişi kaldı Galatasaray ve o an gelen Hakan Balta hamlesi. 4-5-0 gibi bir düzene geçiş, orta sahada da biraz daha kalabalık durup, pasla hücuma çıkma çabası.
Şöyle diyeyim. Sneijder çok müsait anlar yaşadı, güzel koşular yaptı, kendini doğru yerde tuttu ama istediği pası alamadı. Üç kere oldu bu ve üç pozisyonda da çok güzel şut açısı vardı. Onu görmeliydik o anlar.
Çok iyi oynamadık belki, hücumda inanılmaz işler yapmadık ama doğru oynadık, akılcı oynadık. Hamit Altıntop'un ikinci yarıda Galatasaray'ı hücumda tutma çabası, maç boyunca Sabri Sarıoğlu'nun futbolu ve sağ kanatta etkili olmamız. Rakibe pozisyon vermememiz, basit hatalardan kaçınmamız. Ön tarafta kurduğumuz baskı ve maç boyunca devam eden pres. Beşiktaş'ın oynamasına net şekilde izin vermediğimizi söylebilirim.
Kendi futbolundan ödün vermek zorunda kaldı Beşiktaş ve bu maçta Galatasaray oynamak istediği tempoyu rakibe kabul ettirdi. Değerli bir üç puan, en yakın rakiplerle puan farkını 5'e çıkardık. Böyle yakın giden ligde bu fark önemli ama kazanma alışkanlığını kazandığımız sürece. Bu sezon çok kez, 5 puanlar eridi, buna izin vermemeliyiz.
Drogba, Kolo Toure ve Fotoğrafın Yancısı Eboue
Fitil ateşlendi. Sneijder'le birlikte daha ötesini düşünmüyorken, mevcut ortam üzerinden stoper transferiyle ilgileniyorken sadece, Drogba transferinin söz konusu olması gerçekten büyük sürpriz oldu. Drogba ismini ilk olarak andığımızda, ne gerek var konusundan girip, maliyet hesaplarından çıktık, ertesi gün ise Drogba hayalleri ile yaşamaya başladık, stoper transferi de gerçekleşirse eğer Drogba fark yaratır dedik.
Gerçekten de fark yaratır, ne gerek var diyene de saygı duyarım, Drogba için yanıp tutuşana da. Ama bu transfer harekatının diğer bir faktörü Kolo Toure ve onun Şampiyonlar Ligi'nde de oynayabileceğini öğrendiğimden bu yana da bu transfer için daha çok heyecanlıyım.
Şöyle diyeyim, Ujfalusi'nin sakatlığıyla yarım kalan Semih Kaya'nın gelişimi kaldığı yerden devam eder. Umarım gerçekleşir bu transferler, tarihin en sükseli ara transfer dönemini geçirmiş oluruz. Fotoğraf çok iyi bu arada, üç Fildişi oyuncusu bir arada, umarım üç Galatasaraylı da deriz bu transferler gerçekleşirse...
26 Ocak 2013 Cumartesi
Almeida'nın Yokluğu ve Sneijder Oynayacak Mı Soruları
Beşiktaş'ın en iyi isminin Fernandes olduğu konusunda tartışmayız sanırım ama Galatasaray maçı öncesinde, Beşiktaş'ta kim oynamasın diye bana soru sorsalardı cevabım net şekilde Almeida olurdu.
Almeida'yı Schuster'le de, Carvalhal'le de, Tayfur Havutçu'yla da izledik. Bu üç teknik adamın yönetiminde de vasat üstü performansı geçemedi. Samet Aybaba döneminde ise hücumda tarz yaratan bir futbolcu oldu. Geçen sezon Elmander'in Galatasaray'da yaptığı, getirdikleri misali. Almeida'nın Beşiktaş hücumlarında tarz yaratan bir isim olduğunu düşünüyorum.
Beşiktaş'ın da bu kaliteli hücum futbolunda Almeida'nın payı çok büyük. Beşiktaş'ın sorunu ise Almeida'nın alternatifinin olmaması. Bu yönde bir transfer de yapmadılar. Sezon başında gelen Batuhan Karadeniz kumarı tutmadı, devre arasında ise önce kanatların canına can katmak diyerek Dentinho transferini gerçekleştirdiler, uzun süre Nene'nin peşinde koştular.
Tempo takımı Beşiktaş, hücumla beslenen bir ekip. Hızlı oynuyorlar, hücumda Fernandes, Oğuzhan Özyakup ve Almeida gibi akılcı ayakları var, kanatlardan da Olcay Şahan ve Holosko ile gol yükünü çekiyorlar. Bunun yanında savunma etkisini yeterince gösteremedikler için de güzel oyuna rağmen, yaşanan puan kayıpları gelebiliyor ama bu riski göze alan bir takım Beşiktaş.
Fernandes'in tam olarak hazır olmaması ve Almeida'nın yokluğu Beşiktaş'ı farklı arayışlara itebilir. Fernandes oynar diyorum ben, Almeida'nın da yokluğunda hücum aklının tüm yükü Oğuzhan Özyakup'un üzerine bırakılmaz. Almeida'nın bölgesine Holosko çekilir ve Dentinho sürprizi de bekleyebiliriz.
4-3-3 bozulmaz diyorum, kalabalık orta saha ve en önde Holosko demeyecektir Beşiktaş. Kendilerinden bu maç adına ödün vereceklerini düşünmüyorum ve Almeida'nın da yokluğunda avantajlı taraf bence Galatasaray olacak.
Tempo maçı olacak, kim yediğinden fazla atarsa o kazanacak. 3-3'lük maçta olduğu gibi. İki takımın da savunma zaafları var, bunun yanında Galatasaray'ın hücumda tıkanma zaafı da var ama Beşiktaş savunması ve oyun anlayışı karşısında bu çok sorun olmayabilir. Beşiktaş ise istediği hücumu her şekilde yaratıyor, kapalı savunma da farketmiyor bir anlamda ama Almeida'nın yokluğunda ne yapacaklar bunu göreceğiz.
Galatatasaray transferle yattı, kalktı. Hala da devam ediyor bu. Sneijder derken, şimdi de Drogba nöbeti tutuyoruz ama Beşiktaş maçı çok önemli. Olası puan kaybı durumunda Galatasaray çok şeyler kaybedebilir, mutlaka kazanması gereken bir maç.
Sneijder transferi Galatasaray'ı yeni formasyon düşüncelerine itiyor ama burada soru şu. Acaba Sneijder 11 başlayacak mı, yoksa maçın gidişatına göre mi kullanılacak? Genel algı, Sneijder 18 içerisinde yer alır dese de Sneijder'in bu maçta 11 başlaması beni şaşırtmaz aslında. Fatih Terim bu tip büyük maçlar öncesinde çok sever bu sürprizleri.
Genel algı üzerinden hareket edersek, 4-4-2 devam eder ama bu sefer değişikliklerle. Hakan Balta'nın sol bek başlamasını bekliyorum mesela, Riera'yı sol açık gibi izleriz. Elmander'in yerine de Umut Bulut tercihi hiç şaşırtıcı olmayacaktır.
Zevkli bir maç olacağı kesin. Beşiktaş'ın temposu karşısında, Galatasaray kayıtsız kalmaz ve tempolu, kimin çok gol atarsa onun kazanacağı bir maç olabilir. Almeida'nın yokluğu maçın tüm dengelerini şimdiden değiştirdi, bunu söylemek lazım. Galatasaray'da da olası Sneijder sürprizi ihtimali bizleri düşündürtüyor.
25 Ocak 2013 Cuma
Değerini Anlayamadığımız Futbolcular Çizelgesine Bir Çizik Daha
Sol bek ihtiyacı ortada Galatasaray'ın, ara transferde olmazsa bile sezon sonunda önemli bir maliyetin altına girilerek bir sol bek transferi gerçekleşecek. En az 6-7 milyon avro bonservis gözden çıkacak, şimdiden bunu söylemek mümkün.
Çok fazla geçmişe inmeden, 2 sezon öncesine dönerek sol bek konusunda derin bir ah çekmek mümkün. Hakan Balta'nın sol bek performansından memnun olmayan Rijkaard, Insua'nın kiralanmasını istemişti ve zamanının büyük potansiyeli olan Insua, Liverpool'dan kiralık olarak takıma katılmıştı.
Rijkaard'ın ömrü uzun olmadığından, Insua'yı fazla uzun izleyemedik. İyi bir futbolcuydu, önemli bir yetenekti ama şanssızlığı kötü bir Galatasaray'a gelmesi oldu. Hagi geldi, şans vermedi. Bülent Ünder geldi o da şans vermedi.
Hakan Balta bir yana, Çağlar Birinci bile oynadı ama Insua'yı adam gibi izleyemedik. Tüm bunlara rağmen, takımına en çok sahip çıkan, Galatasaray'da oynamanın kıymetini bilen yegane isimlerden biri olmuştu. Bu durum da onu unutamama nedenimdir.
O Insua önce Liverpool'a geri döndü, sonra düşüş gibi görülebilecek ama potansiyelini gösterebileceği iyi adreslerden biri olan Sporting'e gitti ve 1.5 sezon içerisinde Atletico Madrid'e transferi gerçekleşiyor, 3.5 milyon avro'luk bir bonservisle.
Bizler de, değerini anlayamadığımız futbolcular çizelgesine bir çizik daha atıyoruz...
Sizce Transferin Tanımı? Vizyon, Doygunluk Ya da Çılgınlık
Galatasaray'ın gündemi karışık, Sneijder transferiyle de bitmiyor iş. Lucas Neill, Jo ve Giovani Dos Santos'lu geçen ara transfere efsane bir dönem derken, bu üç ismin bir Sneijder bile etmediği yerde, transfer anlamında çıtamızı çok yükselttik.
Neydi bu takımın acil üç ihtiyacı. Stoper, 10 numara ve sol bek. Önem sırasına göre yazıyorum. Ujfalusi'nin de dönmeyeceğinin anlaşılmasından sonra, sezon öncesinde yanlış atılan Cris adımını düzeltmek ara transfere nasip oldu ve Andreas Granqvist'in peşinde olduğumuz söyleniyor, hatta yarın bir kap bildirimi de olabilirmiş.
Şampiyonlar Ligi'nde oynatabileceğimiz bir futbolcu aradığımızdan yelpaze dar. Kolo Toure, Adil Rami gibi isimlerin ardından Granqvist ismine burun kıvıranlar olabilir ama iyi bir stoperdir, geçen sezon başında da ilk olarak gündeme onu almıştık ama Ujfalusi hamlesi gelmişti.
Uzun boyundan kaynaklı hava toplarında hakim, duran toplarda hücuma çıkıp gol arayan, teknik, sağlam bir stoper. Hiç izleyemenler için şöyle diyelim, Beşiktaşlı Sivok tarzında bir stoper.
Sol bek konusu yarınlara kaldı tabii, maliyetler çok yüksek ve Riera, Hakan Balta ikilisiyle idare edebiliriz düşüncesi ön planda, bu konu da sezon sonuna bırakıldı. İtiraz edemeyiz buna, ihtiyaç ama bir 10 numara ya da stoper misali olmazsa olmaz bir ihtiyaç değildi. İdare edebilirsin bir şekilde.
Drogba konusu ise tamamen sürpriz, şapkadan çıkan tavşan da değil, fil. Drogba'nın Çin'de mutsuz olduğu haberlerini hep okuyorduk, döner mi dönmez mi derken onu Juventus, Milan misali takımlarla anıyorduk ve Galatasaray'ın gündemine geleceği aklımın ucuna gelmezdi.
Gerek görmüyorum çünkü, Sneijder'in ardından böyle bir maliyetin altına girmeye. Daha hangi sistemde oynayacağımız belli değil, Sneijder'in ardından belki de tek forvete döneceğiz ve elimizde Burak Yılmaz, Elmander ve Umut Bulut gibi üç isim var. Bu üç futbolcu da oynadığı maçlarda gol atıyorlar, belki de takımın tek işleyen bölgesi ama buna bile burun kıvırıyoruz.
Drogba, geçen sezonun hayaliydi, bu sezon ise farklı. Yaşı konusunda eleştiri getiremem, bazı adamların yaşı yoktur ve 40 yaşında gelse, neden geldi demezsin. Drogba da böyle, yaşı yok bu adamın. Geçen sezon Chelsea, Şampiyonlar Ligi'ni kazanıyorken, Drogba'nın tek başına sunduğu resitali izledik. Bu adam mı 6-7 ay içerisinde yaşlandı?
Sorun tamamen ekonomik nedenler, takımdaki yabancı sayısının artması, yabancı sayısı düşerken bu kadar yabancıyla gelecek sezonlarda ne düşünüldüğü gibi şeyler.
Sneijder'in geldiği yere Drogba hayli hayli gelir, zirvemiz çok yüksek bu anlamda ama Drogba konusu gerçekten şapkadan çıkan bir fil. Fatih Terim onaylamış diyor çıkan haberler, ne düşünüyoruz, planlarımız neler bunu bizlere zaman gösterecek.
Yabancı sayısı demişken. Şu an takımda 10 yabancı var. Yabancı stoper geldi diyelim, bu sayı 11 olacak, belki de Drogba vari bir transferle 12. Bu da önemli bir sorun. Nedeni de gelecek sezonlarda yabancı sayısının kademeli olarak düşecek olması. Ayrıca saha içerisinde 6 yabancı futbolcu bulundurabilmen.
Benim görüşüm eskiden de aynıydı, şimdi de değişmedi. Galatasaray'ın yabancı sayısı artıyor diye de yazmıyorum bunu, daha önce de dile getirdim. Beni tanıyanlar bilir. Avrupa Birliği'ne günün birinde girer miyiz bilemem ama Avrupa Birliği adına sürekli uyum yasaları getiriyoruz. Bu kuralların spora indirgenmiş hali de sporculara AB statüsü olayı olacak.
AB statüsü bana göre kabul edilmeli ve yabancı sayısı bu kuralla serbest kalmalı. Milli Takım'ın hali ortada, bundan daha kötü bir hal alamaz. Yabancı futbolcu konusuyla da Milli Takım'ın bir alakasının olmadığını çoğu ülkeden görüyoruz. Zaten ülke içerisinde yetişmiş, oynayan isimlere şans verilmiyor, kapılar tamamen gurbetçi isimlere açıldı. Oynama garantisiyle geliyor bu isimler ve Milli Takım'ın şu başarısız halinde de en büyük nedenlerden biri bu.
Yabancı sayısının inmesi demek, Sneijder'i 7.5 milyon avro bonservisle alıyorken Serdar Aziz için 8 milyon avro istenmesi ve bunun doğal karşılanması demek. Bunun gibi örnekleri de artırırız, Kayserispor'un Fenerbahçe'ye sattığı yerli futbolculara bakın yeter hatta. Bu durum ülke futbolunun ilerlemesine, takımların Avrupa'da ilerlemesine veya Milli Takım'ın gelişmesine katkılı falan değil.
Burada şans bulamayan futbolcu, Avrupa'ya, hatta Dünya'ya açılır ve böylece senin ülken futbol anlamında bir ekol durumuna gelebilir. Benim için ekol kavramının açıklaması bu. Futbolcularımız daha sık yurt dışına açılmalı ve orada kalıcı hale gelmeli. Diğer türlü ülkemiz para mıktanısıyla giden futbolcuyu bile geti getiriyor. Mehmet Topal'ı Valencia forması altında överken, adam geri dönebiliyor.
Galatasaray'a dönecek olursak, gelecek sezon yabancı sayısı 10'a düşeceğinden pek bir sorun yok. Sonraki sezon ise 8'e iniyor, böyle böyle 5'e kadar düşüyor. Baros ve Ujfalusi zaten etkisiz yabancılar, Melo da bence kalmaz, Elmander'in sözleşmesi gelecek sezonun sonunda bitiyor derken yabancı konusunda da bir şekilde çözüm bulunur.
Galatasaray, locaları yeniden satışa sunacak ve önemli bir para gelecek. Bu da sezon sonunda yerli harekatını tetikler.
Ama saha içerisinde oynayacak 6 isim mühim. Muslera, Eboue, yeni stoper, Riera, Melo, Sneijder desek yabancı hakkı doldu. Elmander kenarda kaldı mesela. Drogba vari bir transfer gelse, kesilecek isim Eboue mi Riera mı? Riera olsa bu, Hakan Balta'ya nasıl güveneceğiz. Eboue'yi beğenmiyorken, Sabri Sarıoğlu ile neler yaparız?
Hep sorular sorular. Kafalar karışık. Galatasaray çıtasını yükseğe dikti ve Sneijder transferiyle birlikte de bazı isimler bizim adımıza sıradan gelir oldu, çok düşünmüyoruz. Bakalım neler olacak...
24 Ocak 2013 Perşembe
Gekas'ı Samsunspor Forması Altında Görememek Üzücü
Sevindim mi bu transfere, tabii ki hayır. Nedeni de açık, Gekas'ı Samsunspor forması dışında başka bir Türk takımının forması altında görmek benim adıma üzücü. Bir de Samsunsporluları düşünün, onlar daha da üzüldü bu duruma. Daha geçenlerde, Gekas'ın geri dönmesi adına kampanya düzenlemişlerdi ama bugünün Samsunspor şartları, maalesef Gekas'ı geri getiremedi, ekonomik şartlar malum.
Gekas'ın sadece 2-3 ayı bile Türkiye'de onu bir efsane kıldı aslında. Ligde kalması imkansıza yakın görünen Samsunspor'a en büyük ışık o olmuştu, onun attığı goller. Fenerbahçe maçı, Antalyaspor deplasmanı ilk aklıma gelenler. 11 maçta 8 golü vardı ve sakatlığı yüzünden son 2-3 maçı da kaçırmıştı. Şöyle düşünüyorum, son Sivasspor maçında sahada olsaydı, işler değişir miydi? Uğur Boral'ın, Serdar Özkan'ın kaçırdığı goller, son 20 dakikada kurulan baskı.
Maalesef demekten, üzülmekten başka bir çare gelmiyor. Samsunspor belki ligden düştü ama Gekas gibi bir değeri de Türkiye'ye armağan eden takım oldu bana göre. O performans diğer takımlar adına referans oldu ve Gekas'ın ismini bir sezondur neredeyse her Süper Lig takımıyla birlikte anar olduk.
Sezon başında Trabzonspor dediler, sonrasında Levante kariyeri yaptı ve o kariyer bitince de Elazığspor'la çok ciddi anıldı ama müthiş bir ters köşeyle Akhisar Belediyesi ile anlaştı Gekas. Akhisar Belediyesi adına da çok büyük bir umut bu. Forvette Bruno'ya kitli kaldılar ve oynadıkları iyi futbolu, iyi bir forvetle taçlandıramadıkları için, geçen Eskişehirspor beraberliği misali puanlar kaybettiler. Gekas bu anlamda nokta atışı.
Çoğu takımın ihtiyacı vardı aslında ona, neden transfer etmediler anlamış değilim. Oynayacağı her takımda iş yapardı Gekas, çok önemli bir tecrübe ama Akhisar Belediye bu bombayı patlatmış oldu. Gekas'ı yeniden Türkiye'de görmek güzel ama Samsunspor formasıyla göremeyecek olmak üzücü.
Simon Zenke de İstanbul Büyükşehir Belediyespor'la imzaladı. Gekas gibi bir futbolcu Akhisar Belediyesi'ne giderken, Zenke'nin IBB gibi bir takıma imza atabiliyor olması da garip geldi bana, Bülent Korkmaz ne planladı, ne düşünüyor hiç anlamadım.
1. Lig performansı efsane, Süper Lig performansı ise hayal kırıklığıydı Zenke'nin. Samsunspor taraftarının sevgisi, bir anda nefrete dönmüştü. Zenke'nin hal ve hareketleri garipleşmişti. Performans anlamında da onca beklentiye rağmen beklenileni verememişti. Oysa onu oynatan da teknik direktörlerden öte, taraftarın baskısıydı.
Şimdi ise Süper Lig'e, iyi bir takımda geri dönüyor. Webo'nun alternatifi olacak ama Webo ile de aralarında dağlar var. Tarz olarak çok farklı iki isim. Planları gerçekten merak ediyorum. Webo ile birlikte de kullanılabilir ve bu da Zenke'den katkı sağlamak için en güçlü ihtimal. Tek forvet olarak beklenileni veremeyen ama ileride bir forvetin arkasında, Necati Ateş vari ikinci bir forvet gibi oynadığında daha katkılı bir isim. 1. Lig performansı böyleydi, Agbetu'nun arkasında takımın beyni konumundaydı.
''Onun İçin Ölmeye ve Öldürmeye Hazırdım'' Wesley Sneijder
Bugünlerde Casillas ve Ramos'un, eğer Mourinho kalacaksa biz gideriz tehditi üzerine konuşuyoruz, gündem bu. Ama çoğu futbolcu için, Mourinho çok önemli ve değerli bir teknik adam. Porto, Chelsea, Inter günlerine bakmak lazım bu anlamda.
Sneijder de bu isimlerden biri. Real Madrid'den Inter'e geldiğinde, henüz ilk sezonu, bana göre o sezon Dünya'nın en iyi futbolcusu olmuştu ama ödülü Messi'ye vermişlerdi. Bu önemli de değil, o sezon kazanılan kupalar ve finaller ortada.
Sneijder de Mourinho için çok önemli bir futbolcu ve bu transferde de Mourinho'nun Sneijder'e Galatasaray'a gitmesi için olumlu tavsiyeleri olmuştu.
Fotoğrafta da Mourinho'nun onun için ne kadar değerli olduğunu anlıyoruz...
1. Lig'in En Heyecanlı ''Taklası'' Olur
Geçen sezon Mersin İdman Yurdu'nun gündemine geldiğinde, bu transfere ihtimal vermiyorduk. Galatasaray gündemine geldiğinde ise heyecanlanmıştık. Farklı bir adam Keita. Seviyoruz, beğeniyoruz, futbolu müthiş bir görsel şov.
Başarılı mı oldu, bana sorarsanız hayır. İstikrar çizgisinin inişi ve çıkışı çoktu, artı olarak yapmaması gereken bazı hareketler. O da soğuttu insanları ve 28 yaşında Katar'a gitmek isteyince bir futbolcu, bazı cevaplar net ortaya çıkıyor. Jaja'da da aynısı oldu, Keita'da da.
Bu iki futbolcu hangi takımın gündemine gelirse gelsin heyecan oranı büyür, takımında istersin, yukarıda bahsettiğim o kötü özellikleri de görmezsin. Keita için de görmezdik, geçen sezon gündeme geldiğinde. Hatta bu sezon bile, Galatasaray onu gündemine alsa çoğu arkadaşımız onu takımda görmek isterdi.
Ama piyasasının bu kadar düştüğüne ihtimal vermezdim. Katar'dan ayrılmak istediğini biliyoruz, iki sezondur çırpınıyor bunun için ama başaramadı. Galatasaray'a bedelsiz gelirim dedi, bir bakıldı ortada bir para var ve vazgeçildi. Diğer takımlar da o topa hiç girmedi.
Ibricic öncesi, Kasımpaşa için konuşuluyordu Keita ama onlar da oralı olmadı, ilginç bir şekilde Süper Lig takımları da oralı olmadı ve Şanlıurfaspor belki de 1. Lig tarihinin en önemli 2-3 transferinden birine imza atmak üzere. Şanlıurfaspor'u asla küçük görmüyorum, bu dediğim yanlış anlaşılmasın ama Keita'nın da var olan piyasası yokları oynar olmuş.
Bir sponsordan bahsediliyor Keita için, Şanlıurfaspor'un cebinden bir rakam çıkmayacak. Bu da transferi olası kılan durum. Bitirebilirlerse bu transferi, 1.Lig'in seyir zevki adına da önemli bir hamle. Rizespor'un da Cernat hamlesi vardı, Keita da o ayarda hatta daha önemli bir adım.
31 yaşındaki Keita bakalım ayağa kalkabilecek mi, ne düşünüyor, planları neler? Çok merak ediyorum bu transferin neticesini ve nedenini.
23 Ocak 2013 Çarşamba
Beşiktaş'ın Dentinho Transferi
Beşiktaş için önceliğin Almeida'ya bir alternatif yaratılması gerektiğini düşünüyordum. Mustafa Pektemek'in de yokluğunda Almeida tek ve bir numaralı alternatifi Batuhan Karadeniz. Almeida da hücumda tarz yaratan bir santrafor, onun yokluğunu daha başka profilde bir isimle kapatmaya çalışmak, Beşiktaş'ı çok daha farklı kılar. Bu yüzden de Almeida tarzında bir isimle anlaşmalarını bekliyordum ben.
Uzun bir süre Nene'nin peşindeydi Beşiktaş, Dentinho ile de Nene tarzında bir transfer yapmış oldular. Samet Aybaba, ısrarcıydı Nene konusunda. Kanat forvet tarzında bir ismi kadrosuna katmak çok istedi, çünkü Olcay Şahan ve Holosko'dan sağlanan maksimum verim var ama o bölgede de fazla alternatif yok ellerinde ve Dentinho gibi bir isimle o bölgede sağlanan kaliteyi daha üst noktaya taşıyabilirler.
Dentinho, tanıdığımız ve bildiğimiz bir futbolcu. Corinthians günlerinde çok büyük bir potansiyeldi, devlerin listesine girmeyi başarmıştı ve 7.5 milyon avro gibi bir rakama Shakhtar'a transfer olmuştu. Ama Shakhtar günleri beklediği düzeyde geçmedi. Shakhtar boş Brezilyalı almaz ama Elano da tutunamamıştı Shakhtar'da mesela. Ukrayna'ya uyum sağlaması da zor.
Fizik olarak güçlü olmak zorundasınız, Dentinho'nun da en büyük sorunu bu. Geçen 1.5 sezonda beklediğini alamadı Shakhtar ve Dentinho hep yedek kulübesinde kaldı. 24 yaşında ve hala büyük potansiyel. Bu yüzden de oynayabileceği, uyum sağlayabileceği bir takıma gitmesi Shakhtar açısından da önemliydi ve bu anlamda Beşiktaş onun için doğru adres.
Fenerbahçe de zamanında Dentinho'nun peşinden çok koştu ama o günlerle bugünü arasında da farklılıklar var. Şimdi yeniden kendisini bulmak, kanıtlamak zorunda. Samet Aybaba'nın sistemi onun için uygun. Fizik olarak toparlayabilirse katkı ve keyif verir. Kreatif bir futbolcudur, yerine göre çakma Ronaldinho dahi denir. Futbolu hoşuma gider ve bu yüzden de takip ettiğim bir futbolcu olmuştur.
Ama şu sorun olabilir, Dentinho için Beşiktaş golcüsünü buldu diyorlar, bu da beklentiyi gereksiz bir düzeye çeker. 22 maçta 4 golü var, Shakhtar formasıyla. Gole o kadar da yakın bir isim değildir, onu su gibi gol atan bir forvet olarak görmemek lazım. Daha çok golü yaratan adamdır.
Beşiktaş için hayırlı olsun, güzel transfer. İzlemesi keyifli olacak...
22 Ocak 2013 Salı
D, E Planları Yapmak Zorunda Kalıyoruz
Domercant ve Göksenin Köksal'ın sezonu kapatmaları zaten tüm taşları yerinden oynatmıştı. Oysa sezona büyük umutlarla girdik {o umutları hala taşıyoruz}. Ama sürekli değişen planlar içerisindeyiz, her an herşey olabiliyor ve Galatasaray a, b, c gibi planları geçti, d, e gibi planları yapmak zorunda kalıyor.
Hawkins hadisesini ekleyelim son olarak. Bu takımın kaptanı, bir numaralı ismi. Geçtiğimiz sezon Beşiktaş'ın şampiyonluğunda en büyük rolü üstlenen ve ülkedeki herkesin çok sevdiği bir isim. Uyuşturucu madde kullandığı söyleniyor. İtiraz edilecekmiş, b numunesine de bakılacak ve 10-15 günlük bir süreç var önünde.
Benim duyduğum, ailesel bir sorun yaşadığı. Karısı terketmiş, çocuklarını göstermemekle tehdit etmiş derken Hawkins son zamanlarda bu tip sorunlarla uğraşıyormuş. Umarım Ergin Ataman'a dediği gibi bu maddeyi kullanmamıştır, bu sorun aşılır.
Ama kullanmışsa eğer yapacak birşey yok, ahlaki ve etik değerler ön plana çıkar ve Hawkins'le yollar ayrılır. Böyle bir ismin de neden bu hataya ikinci kez düştüğünü anlamam.
Hepsinden ötesi, onun yokluğu bizleri şimdiden yeni planlara itti. Ergin Ataman, bu hadise olmasaydı da bir üç numara alınacağını söylüyor ama Hawkins'in yokluğu ihtimali bu profili değiştirebilir. Beş gün içerisinde yeni bir üç numara transferi geleceği söyleniyor. Kim olduğunu hep birlikte göreceğiz.
Hawkins şokunun ardından da Ulm maçını oynamak kolay değil. Buna rağmen farklı bir skor elde etti Galatasaray ve önemli de bir avantaj elde etti. Skor avantajı önemliydi, Almanya deplasmanı öncesinde.
Arroyo'nun yarattığı domino etkisi devam ediyor. Beklenilenden çok daha çabuk ısındı takıma Arroyo, uyum sorunu zaten beklenmiyordu ama uzun zamandır maç yapmamış olması sıkıntıydı, bu sorunu da erken aştı. Özellikle Jamont Gordon'un yükselişinde Arroyo'nun payı büyük.
İki numaraya geçince Jamont Gordon daha serbest oynamaya başladı, üzerindeki oyunu kurma sorumluluğu kalktı ve kendi tarzıyla fark yaratan bir isim haline geldi. Arroyo da dümeni eline aldı, özellikle Hawkins'in olmadığı bu maçta Galatasaray'ı o yönlendirdi. Furkan Aldemir'in attığı 10 sayıya bakıyoruz, hemen hemen hepsinde Arroyo'nun asisti var.
Kalın bir pivot ihtiyacı da var aslında, John Bryant özellikle ikinci periyotta çok canını yaktı Galatasaray'ın. O kalınlıkta bir uzun olmadığından, eşleşme sorunu da doğdu ama ikinci yarıda bu sorun çözüldü, onun üzerinde yaratılan baskıyla. Yüksek üçlük yüzdesiyle de maça iyi başladık, ilk yarıda bu sayede önde kaldık ve ikinci yarıda rakip bu sefer yanımıza yaklaşamadı ve oyunu koparmayı başardık.
Güzel bir galibiyet, ilk üç maç sonunda avantajlı bir konumdayız. Hawkins meselesi de bir an önce çözülüp, yeni üç numara takviyesiyle birlikte umarım bundan sonra önümüzü rahat bir şekilde görebiliriz. Sürekli plan yapmaktan en çok Ergin Ataman sıkıldı.
Yaş, Konum ve Kariyer Üçgeni
Sneijder'in alacağı ücret açıklandığına göre, transferin mevzusu burada bitmiş bulunmakta. 7.5 milyon avro bonservisi ve Sneijder gibi bir isim için oldukça makul bir rakam.
3.2 milyon avro yıllık ücret, 500 bin avro'yu geçmemek kaydıyla, 25 bin avro'luk maç başı {bu da 20 maçı geçmeyecek demek}, bu yarım sezonda kazanacağı 2 milyon avro ve 3.9 milyon avro'luk imza ücreti var bir de ve üç yıla yayılacak bu rakam.
Bu imza parası, yıllık ücreti düşük göstermek için koyuluyor. Aynı durum Selçuk İnan için de olmuştu ama makul rakamlar. Yıllık ücreti tüm bonuslarla birlikte 4.5 milyon avro'yu buluyor. Sneijder gibi bir transfer için de oldukça doğal diyebilirim.
Önemli bir transfer, daha önce de dediğim gibi, Türk futbol tarihinin en büyük transferi. Yaş, konum ve kariyer üçgeninde bunu söylüyorum. Hagi buraya geldiğinde efsane bir performans göstermişti ve bana göre Türk futbolunun gördüğü en iyi yabancı futbolcudur ama geliş itibariyle Sneijder'ın yarattığı olay çok başka. Neler yapacağını zaman gösterir tabii.
Hagi yakıştırmaları beni bu tip transferlerde korkutan unsur olmuştur hep. Hagi'den sonra Hagi'yi aradık hep, hala da arıyoruz aslında. Sneijder'e bile sorulan soru, Hagi üzerinden oluyor. Hagi, Galatasaray adına bir milat noktasıydı, umarım Sneijder için de aynı durum söz konusu olur.
Bana sıcakkanlı geldi, oldukça samimi. İş yapar diyorum, beklentim çok yüksek. Kafalarda ''para için geldi'' algısı vardı, hala da var ama bu tip futbolcuları forma aşkına getiremezsiniz zaten. Burada geçirdiği sürede o forma aşkını edinirler ve burayı benimserler. Sneijder de iki gün geçirmiş olmasına rağmen o izlenimi veriyor, Melo misali taraftar Sneijder'i sahiplenecektir ve bu sinerjiden güzel şeyler çıkar ortaya.
Yarın ilk idmanına çıkacak, fizik durumu o zaman net anlaşılır ama söylediğine göre, onda eksik olan tek şey maç eksiği. Takımla da idmanlara çıkıyordu, yeni transfer olacağı takım için bireysel idmanlar da yapmış ve fizik olarak bir sorunu yok. Ayrıca uyum sorunu da yaşayacağını hiç düşünmüyorum ve Beşiktaş karşısında tribünde olur derken, maç kadrosunda olması beni hiç şaşırtmayacak. Gidişata göre, son 30 imkansız değil.
Çok büyük iş, ara transferde böyle bir futbolcuyu transfer etmek. Umarım efsane olur, şimdiden efsane adayı olmayı başardı. Sneijder'le geçen günlerin güzel olması en büyük temenni.
Galatasaray'ın Hollandalıları
Frank De Boer, twitter hesabından Sneijder'e başarı diledi ve Galatasaray formalı eski bir fotoğrafını paylaştı. Çok büyük bir kariyerdi, ülkemize gelmiş en kariyerli futbolculardan biri hatta. Ama 33 yaşındaydı, çok büyük bir düşüş içerisindeydi, bir de üstüne yeni Popescu arayışlarının verdiği heyecanı kattığımızda, Frank De Boer'in hayal kırıklığı da büyük oldu.
Sadece yarım sezon kalabildi Galatasaray'da. Onun adına aklımda kalanlar ise, A.Sebat'a attığı bir frikik golü, Beşiktaş deplasmanında oynadığı iyi futbol, onun yanında da süreki arkasına futbolcu sarkıtması. Cris için ağır diyordum ama Frank De Boer'i düşündüğümde en ağır stoper oydu bana göre.
Şu da handikap. Hadi Cris'in yanında Semih Kaya ve Dany gibi atılgan futbolcular var. Hızlı, tempolu, çok hareketli stoperler. Frank De Boer'in partneri Bülent Korkmaz olmuştu ve stoperlerin yaş ortalaması 33-34 olunca da bu sonuç doğal.
İyi bir Türkiye dönemi olmadı ama büyük kariyerdi Frank De Boer. Yine de onu Galatasaray forması altında görmek çok güzeldi. Sneijder için de, Galatasaray için Frank De Boer'le görüştü haberleri hiç çıkmadı, bu da ilginç bir durum.
Stoper deyince, biraz daha eskiye inip Van Gobbel'i hatırlamak lazım. O dönemler çocuktum ama çok iyi hatırladığım bir isimdir. Souness döneminde gelmişti. Brad Friedel'le birlikte kötü sezonu kurtarmak adına atılan adımlardı ve çok fazla Galatasaray forması giymemesine rağmen zihinlerde iz bırakmış bir futbolcudur.
Sert bir futbolcuydu, agresifti. Severiz böyle isimleri zaten, onun önünde durmak zordu. Kullandığı bir penaltıyı hatırladım, topun önünde durmak bile imkansızdı. İsterdim onun daha uzun süre Galatasaray'da kalmasını ama Fatih Terim'in ilk sezonunda onun için iyi bir teklif gelmişti ve PSG maçları öncesinde takımdan ayrılmıştı.
Meira olayı gibi. İyi bir teklif geldi ve Hamburg maçları öncesinde stopersiz kalmayı göze almıştı Galatasaray. Van Gobbel'de de durum bu oldu, o dönemin ekonomik şartları yolları ayırdı. Takımın da ilk Hollandalı ismi olmuştur bu arada.
Galatasaray'ın Hollanda havuzuna pek girmedi tarihi boyunca. İlk Hollandalı futbolcu Van Gobbel, ikincisi Frank De Boer, üçüncüsü ise Sneijder. Hepsinin arasında da uzun yıllar var.
Ama Rijkaard döneminde total futbol rüzgarlarını estirmiştik, Hollanda esintisini en derininden yaşıyorduk. O dönem Rijkaard'ın Galatasaray'a gelişi olay olmuştu. Şimdilerde pek yüzüne bakılan bir teknik direktör değil, son olarak S.Arabistan'dan da kovuldu.
Galatasaray'a geldiği dönemde son olarak çalıştırdığı takım Barcelona olmuştu ve onun için Chelsea mi, Manchester City mi, ora mı, bura mı derken Galatasaray'la sözleşme imzalası gerçekten büyük olaydı.
En az Sneijder transferi kadar büyük bir olay. Ayrıca yanında Neeskens gibi bir efsane futbol idolünün de olması bizleri derin futbol hayalleri içerisine soktu ama geçen 1.5 sezon başarısız geçti. Nedenlerini çok konuştuk, şimdi yeniden o topa girmeye gerek yok ama büyük olaydı.
Galatasaray'ın Hollanda geçmişi budur. Çok derin bir Hollandalı tarihimiz yok ama gelen isimler de kariyer ve isim anlamında hep büyük oldu. Sneijder'le de bu işin zirvesini gördük, umarım onun kariyeri iyi gelişir ve çok önemli işlere imza atar.
21 Ocak 2013 Pazartesi
Geldi ve Formayı Giydi, Sonrası?
Sneijder meselesi yüzünden günlerdir uyku sorunu çekiyordum, şimdi de Sneijder geldi ama Sneijder nasıl oynar, formasyon nasıl olur, ne yapar eder derken yine bir fırtına var beynimde. Bu da yine bir uyku sorunu demek, en azından bu gece için.
Selçuk İnan yalnız değil, önce bunu söyleyelim. Bu sezonun en büyük sorunlarından biri, Galatasaray'ın hücumda organize olabilme sorunu. Geçen sezonun gerisinde Galatasaray, bunun da temel nedeni orta saha performansı aslında.
Melo iyi başlamadı, iyi devam etmiyor. Selçuk İnan da Melo'yu toparlayayım derken biraz daha savunmaya gömülmüş durumda ve iyi bir Elmander'in, Necati Ateş'in de olmamasından kaynaklı hücumda organizasyon pek yok. Kanat performansı da buna eşlik etmeyince sıkıntı oluyor ama forvetlerinin gol atıyor olması, bazen bu kötü durumu engelliyor ama o da her maç değil.
4-4-2'nin devam etmediğini ve 4-3-3, 4-1-4-1 gibi bir formasyona geçilmesi gerektiğini söyledim hep. Hamit Altıntop'u da orta sahaya çekerek, Melo ve Selçuk İnan'ın üzerinde olan yükü biraz azaltmak Galatasaray'ı daha verimli kılabilirdi ama o zamanlar Sneijder gibi bir transferin gerçekleşeceğini düşünmüyordum.
Sneijder farklı bir seviye ve yaş, konum gibi unsurları göz önüne alarak bana göre Türk futbol tarihinin en büyük transferi. Eylül ayından bu yana oynamıyor belki ama bu tip profesyonellerin çabuk toparlayacağına eminim ve şu an öyle bir durum var ki, Sneijder oynasa ve sadece isabetli orta ve pas dahi atsa kral olur, o denli hücumda organizasyon, kalite sorunu yaşanıyor takımda.
Forvetlerden biri geri plana çekilecek gibi, bu da Elmander ve Umut Bulut rotasyonu gibi görünüyor. Burak Yılmaz'ın önde tek tutup, Sneijder & Selçuk İnan ikilisiyle hücumu yönlendirme düşüncesi bile çok heyecanlı. Selçuk İnan ve Sneijder birbirlerinden rol çalacaklar bir anlamda ve bunun da hem futbolcular, hem de takım üzerinde çok olumlu etkileri olacağını düşünüyorum.
Melo da rahatlayacak, daha fazla savunmaya odaklanacak. Selçuk İnan rahatlayacak, üzerinde olan yük azalacak. Sneijder de arkasında güçlü isimlerle birlikte, hücumun temel unsuru olacaktır.
4-3-1-2 gibi bir düşünce de var, bu da bir ihtimal. Hagi ve önlerinde Hakan Şükür & Arif Erdem ikilisi misali. Orta sahada da Suat Kaya, Emre Belözoğlu, Okan Buruk. Şimdi de Hamit Altıntop, Melo ve Selçuk İnan orta sahası, önlerinde Sneijder, forvette ise Burak Yılmaz & Elmander veya Umut Bulut. Zamanında Terim'in başarılı olduğu bir formasyondu ve bu formasyona da geçilebilir.
Duran top konusunda ise şimdiden muhabbetler dönmeye başladı, Selçuk İnan mı Sneijder mi diye. Cevap Sneijder olur ama o an iyi durumda kimse o kullanır. Güzel taraf ise Selçuk İnan'ın bizzat elleriyle topu Sneijder'in önüne bırakacağını bilmek, son derece egosuz bir futbolcu ve bundan kaynaklı da bu muhabbete girmek bile yanlış.
Heyecan verici bir transfer oldu, önümüzde de bir transfer daha var. Sol bek alınacağını sanmıyorum, stoper transferi beklentim ama hem stoper hem de sol bek oynayan bir isimle anlaşılıp, bir taşta iki kuş vurulabilir ve bu büyük joker olur. Şart çünkü, hücumda sorunları çözerken arkaya da bakmak zorundayız ve stoper için elimizde yeteri alternatif yok.
20 Ocak 2013 Pazar
Wesley Sneijder Galatasaray'da
Lincoln'ün transfer sürecini hatırlarım. 2 ay gündemi oluşturmuştu, geldi gelmedi derken Galatasaray'a transfer olmuş ve Hagi sonrasında 10 numara arayışının en çok heyecan duyulan ismiydi. Lincoln'ün yaptıklarından öte o transfer süreci ve yaşanan o heyecandı esas olan.
Sneijder transferi ise bunun çok ötesinde. Çok büyük transfer, tüm Avrupa'nın gündemine oturduk bu hamle sonrasında ama dakikalar, saatler, günler geçmek bilmedi. Inter'le anlaşıldı, Sneijder'le anlaşıldı ama Sneijder Inter'le sponsorluk sorunu yaşıyor, 2 milyon avro alacağını tahsil etmeye çalışıyor, Sneijder Premier Lig'e gitmek istiyor ya da karısından ötürü 1.5 sezon sonra ABD kariyerini başlatmak istiyor gibisinden haberler okuduk durduk.
Bilgi kirliliği anlamında tarifi olmayan bir süreçti bu, çok şükür bitti. Sneijder heyecanını yaşamaktan öte önce bu sürecin bitmiş olmasına sevineceğim pek aklıma gelmezdi ama isim Sneijder olunca iş değişiyor.
Burada suçu medyada bulduğunuz kadar, Galatasaray yönetiminde de bulabilirsiniz. Sneijder'i getirmek çok büyük iş ama Haldun Üstünel dönemi transferlerini özlüyorum. Sessiz, sedasız gider alınırdı. Bizler yaşanan süreci pek bilmezdik, gizlilik esas noktaydı. Şimdi ise gümbür gümbür bu transferi yapacağız diye bağırıyoruz ve medyanın da ilgisi otomatik olarak artıyor, bu da transfer süreci uzadıkça bilgi kirliliği yaratıyor.
Sneijder çok büyük bir heyecan, Türkiye tarihinin en büyük transferi hatta. 28 yaşında geldi Sneijder, bu çok önemli. Son sezonu kayıp gibi görünebilir ama bu Sneijder'in değerinden götürmez. Neden Avrupa'nın dev takımları Sneijder'in peşinde değildi sorusu Galatasaray'ı bağlamaz.
Bu tip transferlerde para konuşur ve ülkemize de bu tip futbolcular parayı düşünerek gelir. Sonrasında burayı tanıdıkça iş değişir. Felipe Melo örneği gibi. Para için gelmişti buraya, büyük bir yıllık ücreti vardı ama ikinci sezonunda burada kalmak adına yıllık ücretinden fedakarlık yapmak durumunda kalmıştı, üstelik geçirdiği müthiş sezonun ardından.
Taktik analize başka bir yazıda değiniriz ama kısaca söylemek gerekirse, Sneijder'le birlikte bizleri yeni bir formasyon bekliyor olacak. Forvetlerden birini çok büyük ihtimalle feda edip, orta sahada Sneijder için bir kontenjan açılacaktır ve takımın en büyük sorunlarından biri olan yaratıcılık konusunda çok önemli bir adım atılıyor. Artık Selçuk İnan bu konuda tek kalmayacak.
Korkum şuydu, 7-24 Sneijder'i konuştuk, başka bir isim asla anmadık ve eğer Sneijder olmasaydı alternatifi var mıydı, bu alternatifler kimlerdi merak ediyorum. Sneijder olmasa sezon bitiyor modundaydık, böyle bir transfer sinerjisine daha önce şahit olmamıştım.
Diğer konu ise, Sneijder'den sonrası. Galatasaray'ın tek ihtiyacı Sneijder değildi elbette, takım stoper ve sol bek diye ağlıyor. Benim bildiğim, bu transferlere Sneijder transferi sonrasında bakılacağıydı. Bakılacak mı, kim gelecek, kim düşünülüyor bize zaman gösterir ama o zamanın da pek olmadığını söyleyelim. Medyada adı geçen isimler pek göremedim, 7-24 Sneijder konuştuk.
Bu sol bek ve stoper transferi de gelmezse, Sneijder transferi çok anlamlı olur mu, bunu da bizlere zaman gösterir. Takım hücum anlamında nefes alır ama defansif alternatif konusunda sorun çıkar, Semih Kaya ve Dany sakatlanmasın diye dualar ederiz.
Biz olumlu tabloya bakalım tabii, Sneijder gibi bir futbolcuyu Galatasaray'da izleyeceğiz, çok büyük bir olay bu. Fatih Terim'le çalışan bu tip yıldızlar genelde Fatih Terim'e müthiş saygı duyarlar. Sneijder konusunda da en büyük güvencem Fatih Terim olacak. Maksimum faydayı nasıl alması gerektiğini bilir Fatih Terim.
Maddi anlamda da takım içerisinde dengesizlikler olur eleştirilerine de asla katılmam, böyle bir eleştiri olamaz hatta. Bu tip futbolcular en büyük parayı alırlar, başka türlü takımına getiremezsin. Zamanında böylesine büyük paralar yoktu belki ama o zamanın şartlarında Hagi'nin aldığı ücretle diğer isimlerin aldığı ücretler arası çok farklıydı ama orada esas nokta Hagi'ye duyulan saygı oldu. Burada da Sneijder'e saygı göstermek durumundayız.
Lafın kısası, Sneijder Galatasaray'da. Hepimize hayırlı olsun. Devre arası transfer döneminde, böylesine bir yıldızı getirebilmek büyük iş...
Massimo Moratti ve Sneijder Transferi
Sneijder eğer Galatasaray'a transfer olacaksa, bu Inter başkanı Moratti'nin yüksek çabası sayesinde olacak. Ezber bozuyoruz aslında bu transferde. Transferin yazılı olmayan kuralı, önce futbolcuyu ikna edip, sonrasında kulüple pazarlık yapmak.
Oysa yazılı olan kuralı uyguladı Galatasaray ve önce Inter'le anlaştı, bu da çok kısa bir süre içerisinde gerçekleşti. Sneijder ise Galatasaray'ı uğraştırmaya devam ediyor ve Inter'le sözleşme şartları yüzünden anlaşamayan Sneijder, paramı düşürün Inter'de kalayım teklifini de yaptı ama artık kapıların kapandığını söyledi Moratti.
Galatasaray'a transferi için hala uğraşıyor ama bilgi kirliliğinden dolayı ne oluyor, ne bitiyor, bu konularda sağlıklı bilgilerimiz yok. İngiltere'den teklif bekliyor deniliyor Sneijder ve Liverpool adı da sık anılıyor ama şu ana kadar yaklaşılamadı Galatasaray'ın teklifine.
Bu transfer nasıl sonuçlanacak bilinmez ama eğer Galatasaray bu transferi gerçekleştirirse, Moratti adına bir teşekkür mesajı yayınlamalı...
Galatasaray İçin İkinci Yarı Başladı Mı?
Yazamadık üç gündür. Bu yüzden de gündemi toparlayayım dedim. Karışık bir yazı olsun. Zaten olumlu da bir Galatasaray gündemi yok. 7-24 Sneijder demeye devam ediyoruz ve diğer gündem, bu Sneijder mevzusunun arasında kaybolup gidiyor.
Öncelikle Kasımpaşa maçı. Bu sezon oynadığımız ve varlık gösteremediğimiz maçlardan biri daha. İşin kötüsü ise bu tip maçların sayısı artmaya başladı ve Galatasaray açısından iyi sinyaller değil bu. Lig için konuşursak, şansımızın diğer takımların da puan kaybetmesinden kaynaklandığını söyleyelim.
Her puan kaybı sonrasında, eğer bu haftayı lider bitirirsek şampiyonuz diyoruz ve bir şekilde o haftayı da lider geçmeyi başarıyoruz. Bu hafta da böyle bir hafta oldu işte.
Kasımpaşa maçına bakalım. İyi başladığımız bir maç aslında. 1-0'ı da bulduk, daha atak olan taraf bizdik, 1-0'ın ardından da kontra pozisyonlar bulduk, 2. golü zorladık ama maçın 1-1'e gelmesi tüm dengeleri alt üst etti. Galatasaray içine kapanan taraf oldu ve Kasımpaşa etkin hücum gücüyle maçı domine etti.
2-1 değil de 4-1, 5-1 de bitebilirdi bu maç. Nasıl bu hale düşüldü anlamıyorum, 1-1'in ardından içine kapanan, pusan takım neden Galatasaray oldu. Neden kötü oyuna isyan edemedi, her futbolcu birbirinin kötü futboluna ayak uydurdu?
Çok fazla sorunlarla uğraşıyoruz. Sneijder meselesi gibi. Onunla yatıp kalkıyoruz, Sneijder geldi deseler maç içerisinde, Sneijder için havaalanına koşacak durumdaydık. Böyle bir ortamda da maça odaklanamadık, lig başladı ama kafalar farklı noktadaydı. Bunları taraftar açısından söylüyorum.
Bir de Fatih Terim & Ünal Aysal ekseninde dönem mevzular var. Çok karışık durumlar ve tarif edemediğim, garip durumlar. Bu da diğer bir etken. Böyle bir durumda Kasımpaşa maçına nasıl odaklandık, nasıl hazırlandık ve o kamp nasıl geçti? Bunları da bilmiyoruz.
Fatih Terim için canımı veririm ama eleştirilmesi gereken yerde onu da çok eleştirmişimdir. Bu maçta taktik anlamda hatalıydık mesela. Elmander neden oyundan çıktı anlamadım, oysa sahadaki tek futbol aklımız Elmander'di {ki o da iyi oynamadı aslında}.
Orta sahada bir üstünlük yok, sol tarafta Emre Çolak ne yaptı, bilen var mı? Bir pozisyon hatırlıyorum, Burak Yılmaz koşuyu yapmış, iki stoperin arasında ve ceza sahasının içerisinde ama Emre Çolak tribüne doğru bir şut atıyor. Bu mudur futbol aklı?
Takım stoper ve sol bek diye ağlıyor, aynı şekilde yaratıcı futbolcu diye de ama biz sadece Sneijder'e odaklandık ve onun alternatifi var mı, onu bile bilemiyoruz. Bu çözülememiş sorunlar da Galatasaray'ı henüz lige başlatmadı, ilk maçtan kötü bir mağlubiyet geldi.
Sercan Yıldırım da kiralık olarak Sivasspor yolunu tuttu. Sivasspor'un ısrarla bir forvet arayışı vardı ve onlar adına daha çok Bienvenu'nun ismi geçiyordu. Bu da aradıkları forvet tarzını ortaya koyuyor, daha çok kanat forvet gibi oynayan, hızlı isimlerin peşindeler. Eneramo dışında da elle tutulur bir alternatif yoktu ellerinde ve bu yüzden de dış piyasaya hiç açılmadan, ülke sınırları içerisinde halletmek istediler bunu.
Sercan Yıldırım'ın son 1.5 sezonu değil, 2.5 sezonu kayıp aslında. Onun da şansı hala çok genç olması, çok erken yaşlarda girmişti aramıza ve onun gösterdiği potansiyel, dev Avrupa takımlarının radarında olmasını sağlıyordu ama geçen yıllar içerisinde geldiği nokta, Sivasspor'a kiralanmak oldu.
Hala şansı var tabii, kazanılabilir Sercan Yıldırım. Sivasspor formasıyla göstereceği iyi performans, gelecek sezonun Galatasaray'ı için onu planların bir parçası yapar. Galatasaray'dan kiralık giden isimlerin opsiyonları gittikleri takıma verilmiyor, bu da onlar adına hala bir umut demek.
Kısacası, Sivassspor'un iyi bir tercih olacağını düşünüyorum Sercan Yıldırım için. İyi bir takıma gitti, istiyordu bu takım onu ve Rıza Çalımbay da şans verecek. Sivasspor'un hücum hattı kaliteli ve kreatif ayaklardan oluşuyor. Bu da Sercan Yıldırım adına diğer bir şans olacak.
Ama bu şansı da kullanamaması durumunda onun düşüşü önünde kimse duramaz, bunu ekleyelim. Geç kalınmış bir hamleydi bu, geçen sezon bu kiralık operasyonunun gerçekleşmesi lazımdı. Bir sezon kayıp bu anlamda.
Bir de Sneijder var elbette, hala bekliyoruz gelecek mi gelmeyecek mi?
17 Ocak 2013 Perşembe
Burak Yılmaz'ın Yükselişine Katılan Bir Artı Değer Daha
Türkiye Ligi'nin marka değeri üzerine yorumlar yaparken, bu yorumların odak noktalarından biri de Burak Yılmaz oluyordu. 34 gol atıp, gol kralı olduğu bir sezonun ardından onun neden Avrupa'nın dev takımlarının gündemine gelmediği üzerine yorumlar yapıyorduk ve marka değeri polemiğinin en önemli konularından biri de bu oluyordu.
Doğru bir yorum tabii ki bu, ligimizin marka değeri tartışılır. Hatta şöyle diyeyim, sadece bizim izlediğimiz bir lig. En önemli derbimizi yayınlayan bir Avrupa kanalı bulunamıyor, takımlarımız son yıllarda Avrupa arenasında yokları oynuyorlar ama dönen büyük paralar, yüksek maliyetler.
Oysa ligimizin gol kralı olmuş, son zamanlarda ulaşılamayan bir gol ortalaması yakalamış futbolcusu için büyük teklifler gelmedi. Lazio istedi ama 5 milyon avro bonservis ödemeye yanaşmadı, Atletico Madrid'i andık bir ara ama andığımızla kaldık derken en son Lokomotiv Moskova'ya gitti geldi derken Galatasaray'la anlaştı Burak Yılmaz.
Kariyerinin en doğru adımlarından biriydi bu. Galatasaray, son iki sezondur yükselen bir değer durumunda ve Şampiyonlar Ligi'nde de uzun zamandır yoktu ama 2. tura çıkmayı başardı. Mesele de bu zaten, ligimizin marka değeri yerlerde ama bu işin vitrini de Şampiyonlar Ligi. Sizin geleceğinizi, piyasanızı Şampiyonlar Ligi sahnesi belirliyor.
Burak Yılmaz da bu piyasası yaptı, 6 maçta attığı 6 golle. Grup aşamasının en değerli futbolcusu da seçildi ve 27 yaşına geldiği şu günlerde, biraz geç ama güç olmayan bir yükseliş gösterdi. Bunun da artılarını sezon sonu hep birlikte göreceğiz. Bir önceki sezon 5 milyon avro'ya yanaşmayan bu takımlar, 10-12 milyon avro'luk tekliflerle gelecekler, buna inanıyorum.
Uefa, yılın 11'ini belirlemek için internetten oylama yapıyordu, blogda da belirtmiştik bu oylamayı. Messi ve Cristiano Ronaldo'nun olduğu forvet kategorisinde Falcao dahi yılın 11'ine giremedi, düşünün artık tabloyu. O oylamanın detaylı sonuçları da gelmiş bulunmakta ve o sonuçlara baktığımızda Burak Yılmaz aldığı 111.609 oyla 4. sırada yer almış. Messi, Cristiano Ronaldo ve Falcao'nun arkasında 4. sırada.
Aslında, Messi ve Cristiano Ronaldo'nun olduğu bir listede de 4. olmak bana sorarsanız 2. olmak demektir, onlar olayı farklı noktalara çekiyorlar.
Bu çok iyi bir haber bana göre, büyük bir başarı. Bu tip oylamalarda organize olmanın payı da var elbette ama organize olmaksa mesele herkes organize olabilir, bu yüzden pek takmıyorum o durumu. Arkasında bıraktığı isimlere baktığımızda Ibrahimoviç, Lewandowski, Cavani gibi futbolcular var.
Bu çok önemli bir başarı bana göre, Burak Yılmaz'ın yükselişine katılan bir artı değer daha...
16 Ocak 2013 Çarşamba
Halef Selef Durumu
Guardiola isteseydi Ferguson misali bir kariyer yapabilirdi Barcelona'da. 1000 yıl kalırdı o takımın başında ve o 1000 yıl içerisinde de kimse Guardiola için soru dahi sormazdı.
Ama bekleniyordu o ayrılık işte, Guardiola'nın kendine farklı bir kariyer planı çizmesi. Futbolculuğu döneminde de böyleydi, teknik direktörlüğünde de değişmez karakter. Guardiola her zaman farklılık arar ve Barcelona'da da görebileceği her türlü başarıyı görmesinin ardından bu ayrılık yaşandı.
Onun adına Bayern Münih tercihi çok yakıştı, asıl mesele bu. İngiltere'nin para babası olup, düzen arayışları içerisinde olan Chelsea ve Manchester City gibi takımlar Guardiola için hayaller kuruyorlardı ama Guardiola net şekilde müthiş bir karar verdi.
Bayern Münih'in inanılmaz bir altyapısı var, tam Guadiola'lık bir ortam. Bunun yanında sınırsız imkanlar, biz para babası olan yurt dışı sermayeli takımları konuşuruz ama Bayern Münih belki de Dünya'nın en iyi yönetilen kulüplerindendir. Her zaman büyük transferler ama kar eden bir yapı. Bundesliga'nın yapısı falan derken de Guardiola şaşırtan ama yakışan bir hamle yaptı.
Bu değil de, günün asıl bombası Rijkaard'ın S.Arabistan'dan kovulması. Tam da Guardiola'nın Bayern Münih ile anlaştığının açıklanmasının ardından.
Halef selef durumu yani. Rijkaard'ın ardından geçmişti Guardiola takımın başına ve Rijkaard'ın kurduğu düzeni çok daha yukarı bir noktaya getirdi. Ama Rijkaard ayrıldığında nedense kapışılan bir teknik adam olmadı, Galatasaray'a gelmesi de olaydı ama bir Guardiola asla olamadı.
Bu kariyer döngüsünden de sağladığımız mevzu bu. Guardiola yükseliyor, Rijkaard ise kayboldu gitti. Bir atılım yapar mı, yeni heyecanı nerede yaşar bilemiyoruz ama gerçekten ilginç bir durum.
Ama bekleniyordu o ayrılık işte, Guardiola'nın kendine farklı bir kariyer planı çizmesi. Futbolculuğu döneminde de böyleydi, teknik direktörlüğünde de değişmez karakter. Guardiola her zaman farklılık arar ve Barcelona'da da görebileceği her türlü başarıyı görmesinin ardından bu ayrılık yaşandı.
Onun adına Bayern Münih tercihi çok yakıştı, asıl mesele bu. İngiltere'nin para babası olup, düzen arayışları içerisinde olan Chelsea ve Manchester City gibi takımlar Guardiola için hayaller kuruyorlardı ama Guardiola net şekilde müthiş bir karar verdi.
Bayern Münih'in inanılmaz bir altyapısı var, tam Guadiola'lık bir ortam. Bunun yanında sınırsız imkanlar, biz para babası olan yurt dışı sermayeli takımları konuşuruz ama Bayern Münih belki de Dünya'nın en iyi yönetilen kulüplerindendir. Her zaman büyük transferler ama kar eden bir yapı. Bundesliga'nın yapısı falan derken de Guardiola şaşırtan ama yakışan bir hamle yaptı.
Bu değil de, günün asıl bombası Rijkaard'ın S.Arabistan'dan kovulması. Tam da Guardiola'nın Bayern Münih ile anlaştığının açıklanmasının ardından.
Halef selef durumu yani. Rijkaard'ın ardından geçmişti Guardiola takımın başına ve Rijkaard'ın kurduğu düzeni çok daha yukarı bir noktaya getirdi. Ama Rijkaard ayrıldığında nedense kapışılan bir teknik adam olmadı, Galatasaray'a gelmesi de olaydı ama bir Guardiola asla olamadı.
Bu kariyer döngüsünden de sağladığımız mevzu bu. Guardiola yükseliyor, Rijkaard ise kayboldu gitti. Bir atılım yapar mı, yeni heyecanı nerede yaşar bilemiyoruz ama gerçekten ilginç bir durum.
Kısa Vadeli Biten Gündem; Ozan İpek
Çok karışık bir mevzu bu, çözüme kavuşması güç bir durum. Bursaspor'un Ozan İpek'i kazanabilmesi pek de mümkün görünmüyordu. Her ne kadar Ozan İpek özür dilemiş olsa bile.
Bursaspor açısından kötü yönetilen bir süreçti bu, futbolcunun piyasası inanılmaz değersiz bir hal aldı. Mesele de şu. Futbolcuyu kadro dışı bırakmak, onu düşünmemek bir yana, onu değersiz kılmak bir yana. Bu durumda da istediğini alamıyor Bursaspor.
Ozan İpek'in dilediği özürün ardından da bu işin devam etmeyeceğini tahmin ediyordum, beklediğim gibi oldu. Şu süreçte Ozan İpek konusunda kalıcı bir çözüm bulmak yerine, bu işi sezon sonuna bırakmaları doğru hamle.
Onu sezon sonuna kadar kiralık gönderip, forma giydiği takımda yeniden piyasa yapmasını beklemek. Mersin İdman Yurdu da beklenilmeyen ama doğru bir tercih.
Uğur Boral geliyor aklıma, her ne kadar oynadığı futbol tartışılmış olmasına rağmen onun Samsunspor'da geçirdiği yarım sezonun ardından Beşiktaş'a geçişini izledik ve Ozan İpek çok daha değerli bir isim. Mersin İdman Yurdu'nda da geçirebileceği yarım sezon onu daha üst klasmana taşıyabilir.
Mersin İdman Yurdu açısından baktığımda ise bu transfer tam bir piyango. Hiç akıllarda yoktu ve bir anda iyi bir sol kanatları oldu, üstelik yerli bir isim. Ligde kalmak adına pamuk elleri cebe attılar ve yatırımdan da asla kaçınmıyorlar. Giray Bulak'a büyük bir güven var gibi ama bu işin sonunda hedefi tutturmak kadar, hedefin de tutmaması halinde mali açıdan çok büyük sıkıntılar yaşamak var.
Çünkü önemli yatırımlar var. Nobre'yi takımda tutmak bir yatırım mesela, aynı şekilde Ozan İpek gibi bir transfer yapmak, devre arasında getirdiğin diğer futbolcular, kadronun neredeyse tamamının değişimi. Hedef gösterir bu hamleler ve Mersin İdman Yurdu cephesi şimdi daha heyecanlı.
Bursaspor ise kısa vadede Ozan İpek mevzusunu çözüme kavuşturdu. Her ne kadar süreci iyi yönetemiyor olsalar bile doğru adımlar geliyor. Bu tip mevzular, kulübün geleceği adına da tehlike, bir şekilde çözmenin olmazsa olmaz durumu var.
Aykut Kocaman & Alex durumunu düşünün, sürekli konuşuldu, iyi ya da kötü oldu bu tartışılır ama bir şekilde çözüldü. Fenerbahçe bu konuyu düşünmüyor artık, Bursaspor'un da Ozan İpek konusunda bu konuyu düşünmemesi gerekli.
15 Ocak 2013 Salı
Efsane '8' ?
Bazı futbolcuları sevemiyorum, ne kadar iyi olurlarsa olsunlar. Hoş, Barış Özbek iyi bir futbolcu da değildi ve futbolundan öte, karakteri ve yapısı anlamında ısınamadığım futbolculardan biriydi.
Onunla aynı dönem gelen Serkan Çalık böyle değildi mesela, o daha pozitif mesaj yayan bir isim oldu. Barış Özbek vari bir Galatasaray kariyeri yapamadı ama Serkan Çalık'ı daha iyi anacağım ben mesela.
Farklı bir adamdı. Yaşayışı, hareketleri, yapısı, düşünce tarzı gibi. Pozisyonu itibariyle defansif bir futbolcuydu ama hücumda hünerlerini sergilemekten kaçınmazdı mesela. Takımı öndeymiş, gerideymiş farketmez. En akılda kalan örnek, Ankaragücü deplasmanında 3-2 yenildiğimiz maçta o Lincoln vari denediği pas denemesi ve çok etkili bir atağın oyun dışına yuvarlanması.
Tek örnek bu değil, bunun gibi başka örnekleri de saymak mümkün. 8 numaralı formayı giydi, hatta Suat Kaya'nın pozisyonunda oynadı daha çok ve o 8 numara adına üzülüyordum daha çok.
Kalli, Barış Özbek ve Serkan Çalık ikilisini getirdiğinde bu transferi bir başarı olarak gördük aslında. Serkan Çalık önemli bir yetenekti, Barış Özbek ise o sezon sağ kanat gibi oynuyordu daha çok ve o disiplin etkisi içerisinde de o kadar kötü durumda değildi. Belki de Trabzonspor, o sezonun performansını referans olarak almıştır. Zamanında Beşiktaş'ın, Berkant Göktan'ı transfer ederken Berkant Göktan'ın Juventus deplasmanında oynadığı oyunu referans alması gibi.
Kalli gidince ise işler değişti. Rijkaard dönemi, akan giden disiplin, bu futbolcular üzerinde gereksiz ısrar, yapılmayan orta saha transferleri derken iş 'bam' noktasına kadar geldi ve Fatih Terim göreve geldiğinde ilk hamlelerinden biri sözleşmesi biten Barış Özbek'in adını dahi anmamak oldu.
O dönem de Selçuk İnan ve Ceyhun Gülselam hamleleri oldu Galatasaray'ın ve Trabzonspor'un da Barış Özbek'i kadrosuna katması çeşitli geyiklere neden olmuştu. Mutlaka bir bildikleri vardı diyeceğim ama kötü bir transferdi yani, bu çok net.
Barış Özbek de zaten sezona hırsla giriyorum mesajının ardından, yeni sezon öncesi tek başına idman yaparken kendisini sakatladı ve bir sezonu böylece kayboldu. Bu sezonda da aynı şekilde forma şansı bulamadı ve 1.5 sezon içerisinde Barış Özbek'in Trabzonspor forması giydiğine hiç şahit olamadım.
Haliyle de yollar ayrıldı. Gereksiz bir hamle, Barış Özbek'e gereksiz yere ödenen o yıllık ücret. Bu yanlıştan gün itibariyle dönmüş oldu Trabzonspor.
Şunu da hatırlıyorum, Milli Takım seçimi söz konusu olduğunda Serkan Çalık tercihini Türkiye'den yana kullanırken o Almanya demişti, artık o seçim sırasında ne düşünüyorsa. Sonradan döndü bu kararından diye hatırlıyorum ama kime, ne fayda.
Şimdi merak ettiğim Barış Özbek'in geleceği ve bu riski kimin alacağı? Kariyerine Türkiye'de devam eder mi, hangi takımlar talip olur yoksa Almanya'ya geri dönüş mü dersiniz?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)