Emerson Royal'den Frankowski'ye geçiş, Dubois'ten Boey'a geçiş gibi

X futbolcuyu transfer ederken "ne alacağını bilirsiniz" dersiniz ya, Frankowski o işte. Futbolcuyu tanıyan herkes az çok aynı yorumu yaptı. Ben de adı geçtiği andan itibaren pozitif konuştum. Pozitif yorumlar yaparken "hiç mi olumsuz özelliği yok" diye soruldu ama bu futbolcudan ne alacağınızı biliyorsunuz işte. İstikrarlı, mücadelesinden ödün vermez ve yüksek tempolu. Genelde iyi futbol oynar. Bir Dani Alves olmayacak elbette ama ondan da vazgeçmezsiniz. Lens formasıyla istikrarı, oynadığı maçlardaki ortalama puanları ortada. Avrupa'da transfer dönemi bitmişken, Frankowski'yi getirebilmeyi başarmak büyük iştir. Bu transferi gerçekleştirenlerin hakkını vermek lazım. Galatasaray'da futbol idaresinde farklı görev dağılımları varken, bir kesimin yaptığı transferler hem isim, hem maliyet olarak iyi. Bir kesim ise türlü skandal işe imza attı.

Frankowski ve Jakobs'un bonservis bedelleri aynı rakam mesela? Bunu bana anlatabilir misiniz? Frankowski'yi Avrupa'da transfer bittikten sonra aldığımızı da unutmayalım. Bonservis rakamı biraz da orada üzerine koydu. Frankowski'yi getirebilenler, elinde 8 milyon avro varken bu ayarda sol bek bulamadı mı? Üstelik yaz dönemi, liste geniş. Farklı görev dağılımları, özellikle yaz dönemi futbol yapılanmasını yanlış isimler üzerinden idare etmenin acı faturası. Jakobs'un türü sakatlıkları var. Hatta bazısını hayatımda ilk kez duydum. Sağda Frankowski gibi bir istikrarın var, solda ise Jakobs'u sahada göremiyorsun. Birlikte oynatabilsen, olabilecek en dengeli 2 bek. Biri hücum, biri savunmada iyi. Jakobs'un futboluna lafım yok ama sahada göremedikten sonra bir anlamı var mı?

Galatasaray, Emerson Royal ile anlaşmıştı. Milan'la Şampiyonlar Ligi maçına çıkıp, ertesi gün İstanbul'a geliyordu. O da iddialı isim ama hakkında soru işareti çoktu. Tarzına çok uymuyordu, belli zaafları vardı ve bu da problemdi. Futbolcu o Şampiyonlar Ligi maçında sakatlandı ve transferi doğal olarak yattı. Gün sonunda ise süreç bizi Frankowski'ye getirdi. O gün Frankowski ismi konuşulsa, en azından benim için başka ihtimal olmazdı. Pek aklıma gelmeyen, alırız diye düşünmediğim bir isimdi. Dubois'in sakatlığı sonrası Boey'in çıkışı misali bir hikaye. Yine gün sonunda taşlar yerine oturdu ve süreç bizim adımıza pozitif sonuçlandı. Frankowski'den de ilk maçı itibarıyla "net" katkı almak sevindiren nokta. Takım ilk yarıda yokları oynarken ayaktaydı, 2. yarıda kıpırdandığında ise fark yarattı.

Osimhen'e ilk golde yaptığı asist derslik. Topu ters ayağına alıp, o kadar temiz orta kesti ki Osimhen'e al da at dedi. Maç boyu da hemen hemen boş ortası yok. İlk yarıda 3'lü savunmanın sağ kanat beki, 2. yarıda 4'lü savunmada sağ bekti. Kanat bekin tanımıdır bu arada ama 4'lüde de oldukça beğendim. En azından Morata dönene kadar ki süreçte 4-3-3 ihtimali güçlendiğinden onu sağ bek olarak izleriz. Hücum yönüyle elbette farkını ortaya koyar. Önüne Sallai ya da Barış Alper Yılmaz yazılırsa da, sağ kanatta hem tempo, hem de fizik güçleriyle fark yaratırlar. Önünde oyun içi katkısı yüksek bir kanat olduğunda, hücum meziyetini daha net ortaya koyabilir. Gerçi Yunus Akgün gibi bir kanatla oynarsa da, Yunus Akgün içeri kat ederken, Frankowski'ye alan açılır. Oyun akıllarıyla da birbirleriyle uyum sağlayabilecek 2'li olurlar. Her formasyona uydurabiliyorsunuz yani, bu değerli.