26 Ekim 2009 Pazartesi

Gönlümden Geçen Futbol Elçileri {Harry Kewell}

Haftasonu yazamamıştım yazıları. Derbiydi, maçlardı falan derken ihmal etmişim. Bugün yabancı futbolculardan seriye devam ediyorum. Bugünkü konuk başlıkta ve hemen üstteki resimde de gördüğünüz üzere Harry Kewell. Dünya'nın öbür ucundan, teee Avustralya'lardan gelip gönlümün tahtına oturan bu adamı yazmanın tam vaktidir. Ben Harry'yi Galatasaray'a gelmeden pek tanımıyordum açıkçası. Ama geçen sene geldiğinden beri ufak ufak araştırmaya onunla ilgili yazılar okumaya başladım. Bugün o yazılardan öne çıkan başlıkları, hayatındaki dönüm noktalarını ve özetle Harold Kewell'ın kim olduğunu yazmaya çalışacağım. Parmaklarım yettiğince tabi. Bu adamı yazmak yerine yaşayabilmek lazım zira.

Futbola attığı ilk adımlar
22 Eylül 1978 yılında Sydney'de açmış gözlerini Dünya'ya. Hayatının ilk yıllarından itibaren her büyük futbolcu gibi o da futbolu hayat felsefesi haline getirmiş bir çocuktu. Harold çocukken okul takımlarında başlamıştı futbola. Ama profesyonel olarak ilk 12 yaşında Marconi Stallions takımının altyapısında adım attı futbola. Marconi, Sydney'in bölge takımlarından birisiydi ve Harold bu takım ile maçlara çıkıyordu. Marconi'nin yanı sıra elbette okul takımından da vazgeçmemişti. Harold 15 yaşına geldiğinde denenmek için İngiltere'ye gönderilir. Bir turnuvada boy göstermek için tabii. O gün aklından geçenler sorulduğunda ise tek cümle etmiştir; "Olabileceğimin en iyisi olmak ve en iyi takımlarda forma giymek." Bu hayalini gerçekleştirebilmek için elbette çok çalışması gerektiğinin bilincindeydi. 15 yaşına geldiğinde ise Leeds forması giymeye başlar. Hâlâ kariyerinin en önemli günleri sorulduğunda Leeds günlerini söyler mesela. Premier Lig'de ilk maçı 30 Mart 1996'da oynanan Middlesbrough maçıdır. Sol kanatta mükemmel işler yapan bu genç adam ilk golünü ise bir sene sonra atabilmiştir. Leeds'in Stoke City'yi Ekim 97'de 3-1 mağlup ettiği maçtaki gollerden birisi Kewell'a aittir. 8 senelik Leeds macerasının en önemli maçını 99-2000 sezonunda Galatasaray ile oynadığı Uefa yarı final mücadelesinde yapar. Bu maçtan sonra Pfa'den yılın genç futbolcusu ödülünü alır. Aynı sezonun sonunda da 25 milyon karşılığında Inter tarafından istenir. Fakat anlaşma sağlanamaz. 2003 yılına kadar oynadığı Leeds'te 182 maça çıkar ve 45 gol kaydeder. Sol kanattaki müthiş performansı kendisini bir adım yukarıya, Liverpool'a taşımıştır.



Ada'da Altın Çağ
Giggs ile kıyaslanıyordu Kewell o sıralarda. İkisi de gençti, hemen hemen aynı dönemler parlamışlardı ve ikisi de sol açık olarak isim yapmaya başlamışlardı. Ayrıca birisi Manchester'da biri de Liverpool'daydı. Kırmızıların oyuncuları her zaman kıyaslanmaz aslında. Zira sistemleri pek aynı olmamıştır. Ama Giggs & Kewell ikilisi için durum farklıydı. Leeds'te parlamaya başlayan Harold'ı isteyen takımlar arasında; Inter, Barcelona, Manchester United, Chelsea, Arsenal ve Liverpool vardı. Liverpool bu takımların arasından sıyrılarak Harold'ı kadrosuna katmayı başaran takım oldu. Liverpool bu transferi bitirdi diye kolayca söylesek de o günlerde işler bu kadar kolay yürümemişti. Zira Harold'ın 3 milyon paundluk bonservisinin yanı sıra kendisine ödenmesini istediği 2 milyon paund vardı ki ödenmezse anlaşma falan imzalamam diye tavrını koymuştu. 2003-2004 sezonunda transfer olduğu Liverpool'da 7 numaralı formayı giymeye başladı. Neden 7 numara diye sorulduğunda ise cevap bellidir. Liverpool için sembolleşmiş bu formayı daha önce Ian Callaghan, Kevin Keegan ve Kenny Dalglish. giymiştir. Ama Harold'ın idolü her zaman için Marco Van Basten oldu. Van Basten'i şu cümlelerle anlatıyor; "O kelimelere sığmayacak kadar harika bir oyuncuydu; golleri, çalımları, topsuz oyundaki performansı ve harika yeteneklerle donanmışken her zaman takım oyuncusu olmayı başarmasıyla örnek bir forvetti. Oyununu izlerken onun kadar zevk aldığım ikinici bir oyuncu yok."

Liverpool kariyerinin en önemli maçı ise şüphesiz 25 Mayıs 2005'te, İstanbul'da Milan'a karşı oynadıkları Şampiyonlar Ligi finaliydi. İlk yarısı 3-0 Milan üstünlüğü ile biten maçın sonunda kupanın Liverpool'lu oyuncuların elinde yükseleceğine kimse ihtimal vermiyordu. Ama Liverpool ikinci yarı oynadığı müthiş futbol ile maçı önce 3-3'e getirip sonra da penaltılarla Milan'ı ezdi geçti. Bu maç şüphesiz Şampiyonlar Ligi tarihinin en trajik, en unutulmaz finallerinden birisiydi. En azından bizim yetişip izleyebildiğimiz. Maçtan önce Rafael Benitez'in 4-4-1-1 oynayan Liverpool'da Baros'un arkasında kimi oynatacağı merak konusudur. Rafa bu maçta tercihini Harry'den yana kullanır ama 23. dakikada talihsiz bir şekilde sakatlanarak oyunu yarıda bırakmak zorunda kalmıştır. Harry'nin yerine ise oyuna Smicer girer ve Liverpool'un 2. golüne imza atar. Maçın nihayetinde penaltılarla Liverpool Şampiyonlar Ligi kupasını İstanbul'dan alıp İngiltere'ye götürmüştür. Sakatlıklarla geçen Liverpool kariyerinde ise 5 sezonda 93 maç ve 11 gol vardır.



When Harry Meets Galatasaray
Liverpool kariyerinin son günleri gelip çattığında artık yeni bir kariyer yeni bir lig arıyordu Kewell. 30 yaşındaydı ve bir şekilde kariyerinin ikinci baharını yaşamalıydı. 5 Temmuz 2008 tarihinde Haldun Abi'nin yanında bu yakışıklı adamı gördüğümde ve sol kanat oyuncusunu öğrendiğimde Arda gönderilecek diye bir hayli endişelenmiştim, dolayısıyla da ilk bakışta pek ısınamamıştım açıkçası :) Ama sonra sonra turuncu formanın çok yakıştığı bu adama içim ısındı. Galatasaray formasıyla ilk Süper Kupa finaline çıktı geçen sene. Lig şampiyonu olan bize karşı kupa şampiyonu Kayserispor vardı. Maçın ikinci yarısında oyuna girmiş ve ayağına top değmeden girişinin üstünden 30 saniye geçmişken Hasan Şaş'ın ortasını kafasıyla gole çevirmişti. Hatta geçen sene ligin ilk maçında da Denizlispor karşısında alınan 4-1'lik galibiyetin ilk golü Harry'ye aittir. 2008-2009 sezonunun ilk golü demişti Melih Gümüşbıçak o maçta hala gözümün önünde ilk gol sevinci. Bu sene Galatasaray'daki ikinci sezonu Harry'nin. Gideceği konusunda haberler çıksa da benim gönlümden geçen gitmemesi aslında. Profesyonelliği öğretmeli Florya'daki gençlere. Geçtiğimiz sezon Uefa maçında Bordeaux'a attığı gol hâlâ hafızalarımızda.


Yukarıdaki videoda Galatasaray Mobile'ı tanıtırken söylediği cümlelerle gönlümüzdeki yeri biraz daha derinleşmişti;
"My name is Harry Kewell, Kewell from Galatasaray. Through my football career, i've felt many times, i've been pushed. They said "it's over", they said "he can't stand up, he can't play". I was reborn at Galatasaray. I've found friendship and happiness at Galatasaray. I've learnt one thing really well is such a privilege to be a part of Galatasaray"
Ben Harry Kewell, Galatasaray'lı Kewell. Futbol kariyerimde, çok defalar düştüm, zorlandım. "Bitti" dediler, "kalkamaz, oynayamaz" dediler. Galatasaray'da yeniden doğdum. Arkadaşlığı ve mutluluğu Galatasaray'da buldum. Bir çok şeyi çok iyi öğrendim, Galatasaray'ın bir parçası olmanın ne büyük bir ayrıcalık olduğunu."
Bu cümleler reklam sözleri de olsa Harry'nin farklı düşünmediğini tahmin ediyorum ben. İyi ki Galatasaray'ın bir parçasısın Kewell hep bizimle kal.

Avusturalya Milli Takımı
Kewell Avustralya Milli Takımının en genç oyuncusuydu ilk forma giydiğinde. İlk milli oluşu Nisan 96'da bir Şili maçına tekabül eder. Kasım 97'de Avustralya'nın İran'ı 1-0 yendiği maçta kariyerinin ilk milli takım golünü de atmıştır. Avustralya takımı ile Almanya'da düzenlenen 2006 Dünya Kupasına Uruguay'ı yenerek gitmişti. Uruguay'ı 4-2 yendikleri maçta takım adına ilk golü penaltıdan Kewell kaydetti. Fakat gruplarda Brezilya, Japonya ve Hırvatistan ile eşleşen Avustralya Kewell'ın sakatlanmasıyla gruptan çıkamayan takım oldu. Avustralya Milli Takımının en önemli parçalarından birisi olan Kewell 2010 Dünya Kupası'nda Avustralya'nın şansı ile ilgili; "Sonuna kadar gidebiliriz ama işimiz bu sefer 2006'ya göre iki misli daha zor. Çünkü 2006'da çıtayı yükselttik. Eğer iyi bir kura çeker gruptan çıkmayı başarıp ikinci tura kalırsak, ondan sonra her şey mümkün!" diyor. Türkiye'nin olmadığı Dünya Kupası'nda takip edeceğimiz takımlardan birisi tabii ki Kewell'ın Milli takımı olacak. Avustralya Milli Takımı forması altında 44 maç yapmış 1996 yılından bugüne kadar. Oynadığı bu 44 mücadelede de 13 gole imza atmış bir isim. Takım kaptanı her ne kadar Lucas Neill olsa da Kewell o takımın en önemli oyuncularının başında geliyor şüphesiz.



Gönlümden Geçen Futbol Elçisi; Harry Kewell
Neden Harry Kewell sorusunun cevabından önce özel hayatını da şöyle bir özetlemek gerekirse; 2000 yılında yollarını birleştirdi Sheree ile. Harry'nin yıldızının ilk parladığı dönemlerde İngiltere'de Lad Kültürü varmış. Eğer ünlü bir futbolcuysanız bol alkol ve daha da bol kızlar var hayatınızda diyor Harry. Ama o şu felsefeye inanmış hep; her yıldız erkeğin yanında kaliteli ve güçlü yıldız bir kadın vardır. 2001 yılında doğmuş Taylor isminde bir oğlu, 2003 yılında doğmuş Ruby Heather Toni ve 2008 yılında da doğmuş Matilda isminde de 2 tane kız çocuğu babasıdır Harry. Kızlarının güzelliği ve oğlunun çekik gözlülüğü tüm Galatasaray'lı taraftarlar gibi benim de Kewell ailesine çok büyük sempati duymamda en büyük etkendir :) işte sırf şu ufaklıklar için bile sevilir bu adam.. Ama onu sevmenin asıl nedeni çok büyük bir futbolcu olmasına rağmen asla büyüklük taslamayıp her futbolcu nasılsa, ne yapıyorsa onu yapmak zorunda olduğunun bilincinde olmasıdır. Harry Kewell gibi profesyoneli az görülür. Herkes Hagi ile birilerini kıyaslayadursun benim için Hagi'den sonra Türkiye'ye gelmiş en başarılı, en müthiş futbolcu Harry Kewell'dır. Ailecek seviyoruz kendisini :)

Son olarak onun şarkısı: Daddy Daddy Cool..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir