30 Kasım 2014 Pazar

Taffarel Hocam


Tipik Prandelli maçıydı, bununla başlamak lazım. Prandelli şu an takımın başında olsa yine bu futbol ve skoru görmek mümkün. Geçtiğimiz haftalarda da, Kasımpaşa ve Karabükspor maçlarına benzer bir maç, benzer bir galibiyet oldu. Taffarel de dedi zaten, Prandelli'nin 11'ini çıkardım diye ama bu maçta iyi futbol beklemek büyük hayalcilik olacaktı.

Anderlecht maçı bana göre büyük bir yıkım. Avrupa'ya havlu atmak bir yana, berabere kaldığımız Anderlecht maçı da dahil olmak üzere bütün maçlarda ezildik. Çarşamba maç yapıp, cumartesi akşamı lig maçına bu ruh haliyle de çıkınca iyi futbol bekleyemezsiniz. Prandelli'lik bir durum da değil bu. 

Önemli olan 3 puandı, kötü futbola rağmen bu kazanıldı. Yeni bir teknik adam geliyor, o gelirken kayıp yaşamamak, Gaziantep gibi önemli bir deplasmandan 3 puan çıkarmak çok değerli. Şimdi önümüzde bir hafta ve bu hafta içerisinde bazı isimleri görmek açısından değerli Eskişehirspor maçı var. Türkiye Kupası'nın bu güzelliği olacak Galatasaray'a. Görmek istediği ama ligde riske atamayacağı bazı isimleri Hamza Hamzaoğlu bu fırsatla görmüş olacak.

Gaziantepspor maçına dönecek olursak, kötü oynayan bir Galatasaray olduğunu zaten söyledik. Galatasaray'ın şansı, Muhammet Demir gibi hücum ayaklarının Gaziantepspor'da olmamasıydı. Son vuruş sorunu yaşadılar, Muslera'ya takıldılar. Muslera'nın da kendini törpülediği maç olmuştur umarım, formsuz Muslera bugün kurtarıcıydı.

Tempolu bir maç olmasını bekliyorduk ama beklediğim tempoyu göremedim. Tempo yapan, hızlı oynayan takımların Galatasaray'a karşı sorun çıkardığını hep söyledik, Gaziantepspor bunu yapamadı ama tempoyu belirleyen tarafın da Galatasaray olduğunu söylemek mümkün değil. Galatasaray'ın hücumları bir kaos, organizasyondan uzak. Burak Yılmaz'ı savunmanın arkasına kaçırmayı düşünen bir yapı var, zaten Burak Yılmaz'ın da bu sezon denediği tek şey bu. Bu yüzden de kaos ortamında, Umut Bulut oyuna girdiğinde Galatasaray hücumda varım diyor, çünkü oraları karıştıran adam Umut Bulut. Attığımız gole bakabilirsiniz. Karcemaskas'ın hatası var ama Umut Bulut'un da onu bozması çok mühim.

Galatasaray çift forvet oynamalı ve bununla birlikte Sneijder'i de taşıyacak sistemi yaratmalı. Bunun nasıl olacağı teknik direktörün bileceği iş ama tek santrafor Burak Yılmaz üzerinden çark dönmüyor. Burada Umut Bulut'u kanada atmakta çare olabilir, içe kat etmesinden, enerjisinden faydalanmak mümkün ama yanlış olan Umut Bulut'u sadece bir hamle oyuncusu olarak görmek. Tek santraforlu düzene daha uygun olduğunu hep söyledim ama diğer bir sorun da, Sneijder'in ince gördüğü paslarda Galatasaray forvetinin uyumsuz kalması, o inceliği gösterememesi. 

Bu konuda da Beşiktaş'tan örnek verilebilir, yıldız oyuncuyu taşıyacak düzenleri var. Sosa da bu açıdan son haftalarda oynamaya, kendinden söz ettirmeye başladı ama en önemlisi Demba Ba gibi bir forvetle ince işleri yapabilmeleri. Sneijder'in önünde Demba Ba gibi bir isim olsa farklı konumda olur, farklı şeyler konuşurduk. 

Bu yüzden de maddi imkanları da göz önüne alarak, devre arasında sadece yarım sezonluk düşünülecek bir Gekas bile şu takımı şampiyonluğa taşır, bu kadar netim. Yaşa, konuma aldanmadan, Mustafa Denizli'nin şampiyonluğa giderken Yusuf Şimşek ve Ernst gibi iki dokunuşu neler yarattı görmüştük. Aynı durum söz konusu.

Tarık Çamdal'a da bir artı atmamız lazım. Bonservisi üzerinden yanlış eleştiriler aldığını düşünüyorum ama şu koşmayan Galatasaray'ın en çok koşan isimlerinden biri olduğunu ben değil, istatistikler söylüyor. Sol bek oynamasına rağmen, hücuma çıktığı her pozisyonda faul aldırabilen bir isim. Çok hareketli, mücadele ediyor. Belki biraz kontrolsüz ama genç ve şu an Galatasaray'ın mevcut beklerine göre daha bek gibi bek. Üzerine gidilmeli, tutulması gereken bir isim. Zaten bir adım daha ileriye gitmesi durumunda farklı şeyler konuşacağız. O ileri adımı da asist özelliğini geliştirmesi.

Hamza Hamzaoğlu'nun işi zor. Elinde birçok formsuz isim var ama bir yandan da şampiyonluk hedefi devam ediyor. Yani mücadele içerisinden bu arayışları yapmak zorunda. Umarım başarılı olur..

28 Kasım 2014 Cuma

Zor Bir Görev; Hamza Hamzaoğlu & Galatasaray


Uzun vadeli bir adım atamazsınız, geçici bir yönetim olduğunuzu söylüyorsunuz. Bu yüzden de yeni bir yabancı hoca getirmek imkansız, hem maliyet hem de şartlar göz önüne alındığında. Ayrıca sezonun ilerleyen bölümündeyiz, Avrupa hedefi de kalmamış ve yerel hedefler için ligi bilen, camiayı iyi tanıyan, camianın içinde yetişmiş bir isimle anlaşmak güzel ama mantıklı isimler çerçevesinde.

Duyduğum, söylenen Hamza Hamzaoğlu olmasaydı Hasan Şaş'ın göreve getirileceği. Hemen kafamda bir Ümit Davala & Hasan Şaş kıyası yaptım. Ümit Davala'yı görevden ayrıldığından bu yana gören, duyan yok. Asla konuşmaz, asla kötülemez, göreve de her zaman hazırdır, bana haksızlık yapıldı demez. Hasan Şaş ise hiç susmaz, kendi dönemini de eleştirir, yeni dönemi zaten beğenmez, bazı yorumlarıyla da skandal işlere imza atar. Sneijder 4. tercih, Hakan Çalhanoğlu Milli Takım'a giremez, şu şöyle, bu böyle diye liste uzar.

Galatasaraylılık duruşunu zaten tartışmayacağım gibi, futbol aklına da inanmıyorum. Benim gönlümden geçen isim Tugay Kerimoğlu'ydu, anlaşılan hiç akıllara gelmedi. Ya da iki başarısız görülen dönemde yardımcı teknik adamlığı onu da başarısız gösterdi, bu yüzden düşünmediler. Ümit Davala olabilirdi, o akıllara gelmiş ama o yönde de bir adım atılmadı. Hikmet Karaman vari isimleri ise zaten düşünmeye bile gerek yok, bu anlamda baktığımızda Hamza Hamzaoğlu kötü tercih değil.

Kısa vadeli olması, sözleşmesinin sezon sonuna kadar sürecek olması ve opsiyonun yeni yönetime bırakılması güzel. Şu şartlar altında deneme yanılma yapabilirsiniz. Akhisar Belediyespor ile Galatasaray'ı elbette kıyaslamak imkansız ama Hamza Hamzaoğlu adına Galatasaray büyük gelir söylemi için erken, görmek lazım, yaşamak lazım. O da bu fırsatı buldu.

Akıllara takılan iki tane mevzu var. Birincisi Fatih Terim'in gölgesi olup olmayacağı. Ben olacağını düşünmüyorum, kendi doğrularını sahaya yansıtmaya çalışacaktır. Bu tercih için Fatih Terim'in görüşü mutlaka alınmıştır ama sezon sonunda Fatih Terim gelecek üzerinden bir yorum da bana göre yanlış, o birliktelik uzun bir süre olmaz. Doğru olan da Hamza Hamzaoğlu'nun kendi doğrularını yaratması, yoksa hayatı boyunca iyi bir teknik adam asla olamayacak. Akhisar Belediyespor projesi de bu anlamda yetmez.

İkincisi ise Dünya Kupası sırasında Hollanda - Meksika maçını yorumlarken, Sneijder için söylediği sözler ve akabinde Sneijder'in attığı muhteşem gol. Bu sahne Sneijder'in, bunu Hamza Hamzaoğlu'nun da çok iyi bildiğini düşünüyorum. Sneijder'i kesemezsin, Prandelli nasıl gitti gördük. Hamza Hamzaoğlu'nun da Sneijder'i düşüneceğini, takımı onun üzerine kuracağına inanıyorum. Kader biraz da bu, gün gelir o gün kötülediğin Sneijder'in bugün etrafında dolanmak zorunda kalırsın. O gün söylemleri çok talihsizdi, kendisi de farkındadır. Hatta o söylemler sonrasında, insanların kafasında Hamza Hamzaoğlu hayalleri de ölmüştü ama şartlar bizi buraya getirdi, buna ben de dahilim.

Akhisar Belediyespor günleri gerçekten çok başarılıydı. Küçük imkanlar içerisinden çok büyük bir ruh yarattı ve şu an Süper Lig'in gediklisi diyebileceğimiz, en sağlam yapılı takımlardan birini yarattı. Kendisi bugün orada değil ama kulüp yürümeye, ilerlemeye devam ediyor. Bu önemli bir başarıdır, altını tekrar tekrar çizmek gerekir ama Galatasaray'da yaşayacağı günlerle o günleri değerlendirmek yanlış olacak. Çünkü, Selçuk İnan ile Bilal Kısa'yı kazanmak başka şeylerdir. Bunu kendisi de görecek, yaşayacak.

Doğru futbol akılları olmadığı ve yaratılmadığı için proje diyebileceğimiz yabancı hocalar burada tutunamıyor maalesef. Rijkaard da olmadı, Mancini olmadı, Prandelli yapamadı. Bu yüzden de bu futbol aklı devam ettiği sürece yerli teknik adamla devam etmek en doğrusu ama günün birinde o futbol aklı Galatasaray'da doğar ve istikrar anlamında, başarı anlamında kalıcı adımlar atılacak günleri görmek dileğiyle.

Şu aşamada hedef maalesef 4. yıldız ve Türkiye Kupası. Gerçi 4. yıldıza ilk ulaşan takım çok önemli bir adım atmıyor, 3. yıldızı ilk biz aldık ve farklı bir noktaya gelmedik. Ya da 100. yılda Fenerbahçe ve Beşiktaş gibi şampiyon olamadık, yine birşey değişmedi. Ama onlar 4. yıldız diye diye Avrupa hedefini öldürdüler, bu da Galatasaray'ın yeni vizyonudur..

Prandelli'nin Veda Faturası: Galatasaray'ın Avrupa Bileti

 
Kendim için konuşayım, Prandelli konusunda düştüğüm yanılgı büyük. Benim gibi de düşünen birçok isim var. Futbolun romantikliğine kapılıp, bugün futbolun acı gerçekleriyle karşı karşıyayız. Prandelli ile geçen sürede Galatasaray'ın tek bir tane iyi oynadığı maç yok. 
 
Avrupa'nın en ağır takımlarından birine dönüştü Galatasaray. Tempo yapan, hızlı oynayan, beraberinde de biraz kalite getiren her takım fark attı zaten. Avrupa'da varlık gösterilemediği gibi, şu an ligde hangi takımlar Galatasaray'ı yenebilecek diye tahmin edebiliriz. O denli belli Galatasaray'ın ne yapabileceği ve bunda da baş sorumlu Prandelli'dir.
 
Futbolcular da suç yok mu diyebilirsiniz, elbette en büyük suçlu onlardır. Maalesef ki Ünal Aysal'ı çok sevmeme rağmen o büyük kontratları bu düzeni yarattı, Prandelli de altında kaldı. Ama bu konuda Prandelli'yi savunamam, kadro adaleti yaratamadı. Rotasyon anlayışı sadece Sneijder'le sınırlı kaldı ama kötü oynayan ne Selçuk İnan'ı ne de Burak Yılmaz'ı kesebildi. Furkan Özçal'ların yüzüne bile bakmadı, haliyle de kötü oynayan futbolcularla daha da kötüye gitti takım.
 
Kadro adaleti yaratılmalı, formayı giymesi gereken isimler taşımalı. Prandelli'nin yapamadığını yeni gelecek teknik direktör yapmak zorunda ama mevcut yönetimin Prandelli'yi bir kukla misali kullandığını düşünürsek yerine getirmek isteyeceği teknik direktör için de bunu düşünüyor olabilir. Böyle bir isim asla gelmemeli ama yeni gelecek teknik direktör üzerinde çok umudum yok, bunu söylemem lazım.
 
Başakşehir maçının ardından bu ayrılığın yaşanması gerekiyordu, geç kalındı. Zararın neresinden dönülse kar diyemiyorum, nitekim Avrupa bileti kaptırıldı. Başakşehir maçının ardından bu ayrılık yaşansa bugün Avrupa Ligi bileti cepte olabilirdi, ligde daha rahat bir konum olabilirdi ama tüm bunlara rağmen şampiyonluk ortada, bu da yeni bir umut. Ayrıca Avrupa hedefinin olmadığı ortamda da Türkiye Kupası hedeftir.

Prandelli'den geriye her maç sonu söylediği "agresif oynamalıyız, daha hızlı oynamalıyız, iki forvet oynamak hücum yapmak anlamını taşımaz, zamanla gelişiyoruz, yavaş yavaş ilerliyoruz" gibi söylemler kaldı. Bundan 2-3 sene sonra onu iyi bir yerde de görebiliriz, hala söylüyorum boş bir adamı İtalya Milli Takım'ının başına getirmezler ve Fiorentina kariyeri boş değildi ama burada kendinden verdiği ödünler onu vasıfsız bir yapıya ulaştırdı. Benim için de Galatasaray tarihinin en kötü teknik adamlarından biri olarak anılacak, hatta benim izlediğim dönemi baz alırsam belki de en kötüsü..

27 Kasım 2014 Perşembe

Umarım Yeni Güne Prandelli'nin Gönderildiği Haberiyle Uyanırız


Anderlecht maçıyla ilgili çok konuşulacak şey yok, tahminler her zaman olduğu gibi doğru çıktı. Üstelik bu sefer 11 tahminim de tuttu, Prandelli çıkarabileceği en iyi 11'i sahaya sürdü diyebiliriz ama Galatasaray'da kaybedilen şeyler artık Prandelli ile geri dönülmez noktada olduğundan bu saatten sonra yapacağı iyi şeylerin iyi bir getirisi olmuyor, olmayacaktır.

İlk maçta izlediğim Anderlecht, o zamandan bu zamana büyük bir gelişim göstermedi, onlar açısından da lig performansı şahane değil ama bir tarzları var, neler yapacakları belli. Genç bir takım, dinamik, yorulmuyorlar. Hızlı oynuyorlar, maçın her anı tempo yapabiliyorlar. Akıllı oynamıyorlar belki ama enerjileri Şampiyonlar Ligi'nin en ağır, en koşmayan takımlarından biri olan Galatasaray'a inanılmaz ters geliyor. 

Bu sezon için Galatasaray'ın özeti bu zaten. Hız ve tempoya akıl katan takımlar fark atıyor, akıl katamayanlar ise galip ayrılıyorlar. Anderlecht ilk maçta galibiyeti Chedjou'ya kaptırdı, bu maçtan galip ayrılarak Avrupa Ligi biletini cebine koydu. 

Galatasaray ise çok uzun bir zamandan sonra Avrupa defterine bu kadar erken veda ediyor. Hatta Şampiyonlar Ligi tarihine baktığımızda Galatasaray'ın en bitik dönemi bile diyebiliriz. Varlık dahi gösteremiyorlar. Chedjou'nun çabası olmasa yeni bir 0 faciası kapıda olduğu gibi en kötü averaj anlamında da şansımız devam ediyor. Her anlamda iflas eden bir Galatasaray.

Adalet duygusunun olmadığından hep bahsettik. Aynı şekilde Prandelli'nin artık yönetimin kuklası olduğundan. Sabri Sarıoğlu'nun affedilmesi ile başlayan bu süreç şu noktaya kadar geldi. Kadroları onun kurduğunu düşünmüyorum, idman anlamında da takımı çalıştırmadığını düşünüyorum. Taktik anlamda ise iflas ettiğini maç içerisinde görüyoruz. Hamle yapamayan, bildiği tem hamle Umut Bulut olan, onu da iş işten geçtikten sonra oyuna alan, dakika 90'da Furkan Özçal'ı oyuna alarak herkesle dalga geçiyor.


Bruma'yı izledik, her maç şans bulması durumunda neler yapabileceğini gösterdi aslında. En hareketli futbolcumuzdu ama Prandelli'nin ilk hamlesi, o da 75 küsürlerde Bruma'yı oyundan çıkarmak oluyor. Dortmund maçı olsa Dortmund günlerine selam çakıp Yasin Öztekin'i oyuna alacaktı. Şimdi göreceksiniz, Gaziantepspor maçında bugün 11 başlayan bazı isimleri 18'de dahi görmeyeceğiz. Prandelli bu, artık şaşırtmıyor.

Aynı noktaya her maç sonunda değiniyoruz ama Prandelli ile geçen her saniye israf. Avrupa hedefi de kalmadı artık, ligde de dip noktadayız aslında ama ligimizin kalitesiz yapısı bizi zirvede tutuyor. O da uzun sürmez. Trabzonspor geliyor, Fenerbahçe zorlu deplasmanlarını bitirdi, Beşiktaş iyi oynuyor. Haliyle hamle yapmak zorundasınız, heyecan katmak zorundasınız. Geçici bir yönetimiz diyorsanız, şu süreci olabilecek en iyi teknik adamla atlatmak zorundasınız.

Umarım yeni güne Prandelli'nin gönderildiği haberiyle uyanırız..

26 Kasım 2014 Çarşamba

Uefa Organizasyonlarında 50. Gole Ulaşan İlk Afrikalı


Schalke deplasmanında, Uefa organizasyonlarında attığı 50. gole ulaşan ve bunu başarabilen ilk Afrikalı futbolcu Drogba oldu. Bu 50 golün 44'ü ise Şampiyonlar Ligi'nde atıldı. 44 golün içerisinde de Galatasaray forması giydiği dönemde attığı goller de var ve böyle büyük bir yıldızı sadece 1.5 sezon da olsa Galatasaray forması giymiş olması bizler adına büyük gurur. Bazen bu sezon da devam edebilir miydi diye düşünüyorum, Galatasaray forması giydiği son dönemde yaşadığı uzun sakatlık, daha önemlisi Chelsea maçlarında ihalenin onun üzerine bırakılmış olması farklı bir algı yarattı ve bu ayrılığın sonuçlanmasıyla neticelendi. O Drogba da bugün efsane olduğu takımın formasıyla belki eski günlerinde olduğu kadar aktif değil ama formayı bulduğu an yine önemli işler yapıyor. Bu sefer hikayeyi yazan Diego Costa ama arkasında Drogba gibi büyük bir efsane bekliyor..

24 Kasım 2014 Pazartesi

Yolun Açık Olsun Furkan Aldemir

 
Kimse Furkan Aldemir'e suç bulamaz, bu işin de zamanlaması olmaz. Bu adam sezon başında kontrat uzatırken, Fenerbahçe, Anadolu Efes ve NBA'den gelen teklifler olmasına rağmen ücretini de düşürmüştü ama sezon başladığından bu yana para almadı. Furkan Aldemir'in orada gösterdiği fedakarlık Galatasaray içindi ama aynı fedakarlığı Furkan Aldemir'e göstermediler maalesef.

O da fırsat eline geçmişken NBA hayalini gerçekleştirmeye gidiyor. 76'ers formasını giyecek, umarım bizleri en iyi şekilde temsil eder ve oyununu geliştirmeye devam eder. Bu sezona çok formda girmişti ve Galatasaray'ın en çok sıkıntı çektiği pozisyonda da tek alternatifti. Galatasaray'ın Furkan Aldemir'in gidişinin ardından çekeceği sıkıntılar da ayrı bir muamma.

2-3 numara oynayabilen bir isimle anlaşacakken, şimdi iki tane pivot almak zorundasınız, üstelik biri yerli olması kaydıyla. Gelmesi muhtemel yerli isim de Furkan Aldemir'den daha kaliteli olmayacak haliyle, yani her anlamda Galatasaray için sorun büyük. Hepsinin ötesinde ise Arroyo dışında herkesin serbest kalma hakkı var, sen oyuncularının ücretini ödeyemiyorken nasıl transfer yapacaksın. Ya da hangi hakla yapacaksın diyelim, getirmek istediğin oyuncuya ne anlatacaksın.

Ergin Ataman şansı değil sabrı diye birşey var, şu ortamda gösterdiği sabır inanılmaz ama herkes gider ben kalırım diyor. Gerçek bir Galatasaraylı arıyorsak adresimiz Ergin Ataman olacak. Şu ortamda gösterdiği sabır, Beşiktaş'ta olduğu dönemde bile kredi kartını gösterip ben buyum diyebilmesi, Galatasaray'da yaptıkları ama Galatasaray'ın ona yapamadıklarına rağmen hala ısrarla başarıyı kovalaması çok büyük şeyler. 

Haklı yani, bu takıma birilerinin sahip çıkması gerekiyor ve o isim de Ünal Aysal. Başkan olduğu dönemde futbol takımının sponsorluğuyla ilgili, eğer ben sponsor olursam yanlış anlaşılır diyordu. Şimdi ise tam fırsatı, kendi kurduğu spor vizyonuna sahip çıkmasını ben de bekliyorum, ona da yakışan bu olacaktır, atılması gereken değerli bir adım olur bu. Atar mı bilmem ama ortaya koyduğu vizyonun altını doldurması buradan geçiyor.

Furkan Aldemir'in ayrılığında da emeği geçen herkese yazıklar olsun. Bu şartları yaratan, şubesine sahip çıkmayan, futbol diye inleyen ama Galatasaray'ın bir spor kulübü olduğunu unutan herkese. Murat Özyer'den bir açıklama beklerim, transfer için isimler verirken, şifreler verirken neden bu tip durumların hep onun döneminde olduğu. Bu açıklanmalı..

#Kaptan


Kimseye sahip olmamış bir Galatasaray kariyeri. Kazanılan şampiyonluklar, Uefa Kupası, Süper Kupa, Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final, Şampiyon Kulüpler Kupası yarı finali, Dünya Kupası 3.lüğü diye uzayan bir gurur tablosu. Bu tablonun da değişmeyen tek parçası Bülent Korkmaz. Futbola Galatasaray'la gözlerini açan, Galatasaray'la kapatan bir isim. Bu kariyere kimsenin kolay kolay ulaşacağını sanmıyorum, bu anlamda Bülent Korkmaz ulaşılmaz bir noktadadır ve çok şanslıyız böyle bir karakteri yaşadığımız için. Bugün efsane kaptanın doğum günü, tüm yaşatılanlar için tekrar teşekkürler..

Sinan Güler, Galatasaray ve Basketbol Karakteri


2 uzatmaya gitmiş ve müthiş bir heyecan tufanı olmuş Kızılyıldız maçından sadece 2 gün sonra Beşiktaş karşısında da 100 sayıya ulaşmış bu takımı ne kadar alkışlasak az. Son zamanlarda futbol takımımızın bizlere unutturduğu Galatasaray olmayı bu takım fazlasıyla yaşatıyor. Kızılyıldız maçında 50 dakika sahadan çıkmamış, 35 yaşındaki Arroyo'yu Beşiktaş karşısında aynı tempo ve dirençle izleyebiliyoruz mesela. Maçın ilk yarısına özellikle asistleriyle damga vurdu ama bu maçta asıl kahramanlığı Sinan Güler yaptı. Onun adına kariyer rekorlarıyla dolu bir sezon, 29 sayı ve 5/10 üçlük yüzdesiyle yeni bir kariyer rekoruna daha imzasını attı. Geçmiş yıllarda savunması ve mücadelesi ile öne çıkardı ama bugünlerde hücumu ile daha çok konuşuyoruz, büyük bir hücum kozu oldu. Dünya Şampiyonası'nda bıraktığı yerden devam ettiği gibi, 2 sezonda çok önemli bir Galatasaray karakteri olmayı da başardı, unutulmazlar arasına girdi..

22 Kasım 2014 Cumartesi

Herkesin Gidip, Sneijder'in Kalmasını Beklerken


Operasyonun adı çok belli, Sneijder'i küstürüp devre arasında satmanın yollarını arıyorlar. Bunun devamı da gelir belki ama Sneijder üzerinde odaklanılmış durumda. Akıllarınca mali sıkıntıdan kurtulmanın yolu bu demişler. Galatasaray'ın vizyonu bu noktaya geldi, hakkımızda hayırlısı.

Milli Takım'dan yorgun döndü söylemi hikaye. Pazartesi günü takıma katıldı, Burak Yılmaz ve Selçuk İnan gibi isimler gibi. Prandelli'nin ise burada kalan futbolcularla çok iyi idman yaptık, onları denemek istedim, herkes 80 maç oynayamaz söylemi diğer bir hikaye, Selçuk İnan ve Burak Yılmaz da Milli Takım'daydı ama bugün 11 başladılar. 

Açık ve net, yönetim kadrosunu yapıyor, şu oynasın, bu oynamasın, bu affedilsin, şu gitsin diyor ve Prandelli de bunu uyguluyor. Daha önce de dedim, daha önce derken de belki ağır kaçacak ifadesini kullandım ama gayet yerinde bir tanımmış, Prandelli tam bir kukla, piyon ya da adı siz koyun. Kesinlikle bir ağırlığı yok, teknik direktörlüğü göstermelik. Haliyle de bu facia tablo da bile mevcut yönetim Prandelli'nin arkasında. Neden kovsunlar, her istediklerini yapan bir teknik adam bulmuşlar sonuçta.

Maça bakalım, Burak Yılmaz maç boyunca 12 kez topla oynadı, 1 isabetsiz şutu var ve hiç ofsayta düşmedi. Hatta o kadar yoktu ki, yuhalanmadı bile. Tüm bunları da 90 dakikada yaptı. Sneijder ise 30 dakikada 21 kez topla oynama, 2 isabetli şut. Ama bu adam 80 maç oynayamaz, dinlenmesi lazım, rotasyon lazım. Nasıl olsa Anderlecht maçı cepte.

Galatasaray ve Trabzonspor arasında fark Selçuk İnan ve Mehmet Ekici kadar. Mehmet Ekici'ye bakın, tüm maça hükmetti, Galatasaray'ın da fişini çeken bir numaralı futbolcudur. Selçuk İnan ise sinmiş, tempodan uzak, bir bölümden sonra aman yuhalanmayayım edasıyla topla bile buluşmuyor. Bu adamdan da Sneijder'in yedek oturduğu bir maçta sorumluluk bekliyoruz, takımı taşımasını, organizasyon yaratmasını bekliyoruz. Büyük bir takım orta sahası kadar var ama Galatasaray'da sadece Melo işini yapıyor. Trabzonspor'da ise Mehmet Ekici'den Costant'a kadar oyuna hükmeden, seyir değiştiren isimler.

Maça dönersek iyi başladı Galatasaray, tempoluydu da, pozisyonlar buldu ama tüm bunlar ilk 20 dakikadaydı. Kalan 70 dakikada Trabzonspor'u izledik ve Galatasaray'ın en büyük sorunu maalesef bu. 15-20 dakikalık bir enerjiye sahip ve Galatasaray'a karşı hızlı oynayan, tempo yaratan her takım farka koşuyor zaten. Dortmund, Arsenal maçları, hatta bu maçı bile listeye ekleyebiliriz. Bunun da çözümü koşan, mücadele eden bir takım ama Selçuk İnan, Burak Yılmaz, Yekta Kurtuluş gibi isimlerle mi olacak bu.

Liste uzar, mevzu sadece Sneijder'in oynamaması değil. Yabancı kontenjanından en çok dert yanan takım Galatasaray ama bu maçın 11'inde sadece 3 yabancı vardı. Bruma gibi bir isim 18'de bile yoktu mesela. Pandev'i oynatmayacağını bile bile 18'e yazan da Prandelli, forvet hamlesini sürekli Umut Bulut'dan yana kullandığını biliyoruz. Kendi içinde de çelişiyor bir anlamda, maç sonunda da yaptığımız rotasyon maçı kaybetmemize neden oldu dedi. 

Galatasaray'ın ruhu öldü, bu kadar basit. İyi olan isimleri de kaybetmeye başladık, onlar da geriye gidiyor. En büyük örnek Muslera. Bu ruhu da öldüren bir numaralı isim Prandelli, iki numaralı isim ise onun arkasında duranlar, onu kukla misali yönlendirenler. Şu takımın averajı eksilerde, oynadığı tüm iyi takımlara karşı fark yemiş, Avrupa hedefini yitirmek üzere, ligde ise karambole kazandığı maçlarla tutunuyor. Bu kadar basit..

21 Kasım 2014 Cuma

Bruma & Sunderland, Genç Yabancıya Bakış


Bruma gibi bir ismi transfer etmek herhangi bir Avrupa takımı açısından büyük bir yatırım, gelecek adına atılan önemli bir adım olabiliyor ve yıllar sonrasını da futbolcunun transfer edildiği gün planlıyorlar ama aynı formül ülkemiz takımları açısından uygulanamıyor. Genç yabancı maalesef ülkemizde yetişmiyor, hatta potansiyel yerli futbolcunun bile ülkemizde geleceği nokta sınırlı. Arda Turan'dan pay biçebilirsiniz.

Bruma da önemli bir yatırım misali transfer edildi, 10 milyon avro bonservisi böyle bir genç futbolcuya ödemek pek görülen bir durum değil. Dev ekiplerin bile böyle gençler için ödeyecekleri bonservis sınırlıdır ve Bruma için ödenen bonservis miktarı da bu sınırlardaydı. Bu anlamda da bir kumar oynandı diyebiliriz.

Ama tutmayan bir kumar, en azından şu gün tablo bunu gösteriyor. Yaşadığı şanssız sakatlığın da elbette etkisi var ama yukarıda da dediğim gibi, yabancı potansiyel gençler ülkemiz takımlarında gelişemiyor. Yabancı sınırı da bunda etmen, beklentiler ise daha büyük etmen. Bruma gibi bir isim için 10 milyon avro öderseniz herkes o dakika katkı bekler, 2 sene sonrasını pek düşünmez. Bruma da biraz bunun kurbanı oldu sanki.

Bu anlamda, Bruma için Sunderland'ın 12 milyon avro gibi bir rakamı gözden çıkarması Galatasaray açısından çok büyük bir şans. Bu transferin ardından 2 sene sonra da ah vah diyeceğimizden eminim, Bruma'nın geldiği noktayı, ülkemizden böyle bir futbolcunun da geçtiğini söyleyeceğiz ama Bruma'nın Galatasaray'da geleceği nokta sınırlı. Hatta Telles için de aynı şeyi yazabiliriz. Olmuş yabancılar ülkemizde iş yapıyor, fark yaratıyorlar. Acı gerçek bu.

Aslında size de sormak istiyorum, olası Bruma transferine siz ne dersiniz? Yorum bölümüne cevaplarınızı bekliyorum..

Ve Tanrı Arroyo'yu Yarattı, İzlemesi de Bize Nasip Oldu


Efsanevi maçlar arasına üst sıralardan giren bir maç olmasının yanında, heykeli dikilecek olan Arroyo'nun destanını izledik bir anlamda. Bu adamın 35 yaşında olduğu unutulmadan, 50 dakika boyunca sahada kaldı, maçın sonunda ise fişi değil prizi söktü attı. 

Galatasaray basketbol tarihinin belki de en özel karakterini izliyoruz, basketbolla çok da alakası olmayan isimler adına, basketbolun Hagi'sini izliyoruz demek bile fazla kaçmaz, yerinde bir tabir olur.

Ve Tanrı Arroyo'yu yarattı, izlemesi de bize nasip oluyor. Çok büyük bir oyuncu, çok büyük bir karakter, çok da büyük bir lider. Galatasaray'ın herşeyi durumunda ve onu uzun yıllar izlemek umarım bizlere nasip olacaktır..

18 Kasım 2014 Salı

Galatasaray Futboldan İbaret Olmamalı


Her sezon aynısını yaşıyoruz aslında. Mali sorunlar, yaşanan sakatlıklar, şanssızlıklar derken özellikle Ergin Ataman geldiğinden bu yana müthiş kadro mühendisliğiyle girilen sezonu aynı kadroyla bitiremiyoruz. Hawkins & Domercant temelli takım kuruluyor, sezon içerisinde ikisi birden iptal oluyor mesela. 

Ya da geçen sezon Jawai ile müthiş başlayıp Jawai kaybedilebiliyor. Bunun yanına maddi sorunlar da ekleniyor ama bir şekilde hedefe yürüyor Galatasaray. Bu da Ergin Ataman'ın farkı.

Bu sezon ise daha farklı, geçtiğimiz sezonlara oranla daha zorlu bir süreç. Bütçe kısıtlamasıyla başlayan sezonda yine Ergin Ataman farkını görüp, kadro mühendisliğini yine konuşturduğunu söyledik. 

Kağıt üzerinde, dengeli bir takımdı, beklentiler de vardı bu ölçüde ama maddi sorunların bu sefer daha büyük olması, Pocius'un sakatlığı, şimdi ona sezonun en iyisi Micov'un da eklenmesi, el freni kıvamına gelen Jawai, Nolan Smith'in ayrılığı, Vougioukas'ın da Avrupa arenasında beklentilerden uzak olması derken yine büyük sorunlarla sezona giren bir Galatasaray var.

Ergin Ataman'ın olduğu yerde elbette umutlar büyük, bu takım bir şekilde toparlar ama geçtiğimiz sezonlara oranla daha zor bir tablo olduğunu söyleyelim ve Ergin Ataman'ın da belki yaşanan maddi sorunlardan ötürü çok yıpranması onu da sezona iyi başlatmadı aslında. Bazı isimlerden gereken verim alınamıyor, Aradori gibi. 

Beklemek lazım ama yeni transferler olmadan da olmayacağı kesin gibi. Nolan'ın yeri dolmak zorunda, combo guard diyeceğimiz bir isim yok. Pocius'un da sakatlığı döneminde içeri kat edecek bir isim neredeyse kalmadı, tüm yük Micov'un sırtındaydı ama o da sakatlandı. Furkan Aldemir iyi başladı diyoruz, bu sezonun en büyük artısı belki de ama alternatifi yok. Jawai tamamen el freni oldu ve Furkan Aldemir'i yedekleyemediğimiz gibi, uzun rotasyonu da hiç iyi durumda değil. 

Sezon öncesinde en olmazsa olmaz hamle pivot derken, pivot konusunda çuvallamak hiç iyi olmadı. Jawai'nin gönderilmesi konuşuluyor, Nolan Smith'den de doğan bir bütçe boşluğu var ve bu takımın iki yabancı hamlesine ihtiyacı var.

Asıl sıkıntı ise maddi sorunlar. Kısa vadede çözüme kavuşuluyor, oyuncular ikna ediliyor, ödemeler gecikmeli de olsa yapılabiliyor ama her sezon aynı sorunu yaşamak, bu takımda uzun süredir olan isimler üzerinde bir bıkkınlık, heyecansızlık yaratabilir. Ergin Ataman, Ender Arslan gibi isimler bu duruma örnek ve bu isimlerin de haklarıdır bu arada.

Heyecanını kaybetmemeli bu takım, bir noktada ateşlenmeye ihtiyacı var, bunu da yine Ergin Ataman başaracak. Hocanın bu takıma kattıkları unutulmadan, daha önemlisi hayatın futboldan ibaret olmadığını hatırlayarak yönetimin hocaya bu imkanı sağlaması gerekiyor.

Aynı sorunlar kadın takımında da var aslında ama erkek takımı gibi gündeme gelmiyor. O takım da geçen sezonun Euroleague Şampiyonu ama bu sezona baktığımızda Zellous maddi sorunlar yüzünden takımdan ayrıldı, hala yerine bir hamle yapılabilmiş değil. Euroleague'de de iyi başlamadık, şansımızı azaltıyoruz ve iyi olmak adına atılması gereken adımları bekliyoruz..

17 Kasım 2014 Pazartesi

Bu Gurur Tüm Bursasporluların


Türkiye - Kazakistan maçı üzerinde durmak istediğim tek konu, 3 tane Bursaspor altyapısı çıkışlı futbolcunun ilk 11'de oynamasıdır. Bu gurur ve başarı tüm Bursasporluların ama elbette bunun üzerinde durulmayacak ve konuşulmayacak. Ben yine de yazmak istiyorum, konuşulması ve takdir edilmesi gereken bir durum. Şenol Güneş'e de tekrar saygı, Bursaspor'u yeniden kendine getirmesinin yanında özellikle Volkan Şen üzerinde yarattığı rehabilite etki. Kaçımız inanırdı, Volkan Şen'in geri dönebileceğine. Gerçekten büyük iş.

15 Kasım 2014 Cumartesi

Umarım Ender Arslan'a Hak Ettiği Verilir, Kerem Gönlüm İse Kapının Önüne Koyulur


Herkes sıkıldı bu durumdan, yıllardır aynı sorun yaşanıyor. Basketbolda bu hikayeyi sürekli dinliyoruz ve bu duruma da kalıcı bir çözümün bulunamaması Galatasaray'ın en büyük sorunu. Son yıllara baktığımızda iddialı kadrolar kuruluyor, bu iddialı kadrolar neticesinde istenen başarılara da ulaşıldı, başarı anlamında istikrar da yakalandı ama daha da ileriye gitmek adına sağlam bir yapı kurulamadı. Yine bu tip sorunlardan biriyle karşı karşıyayız.

Sözleşmenin yükümlülüğünü günü gününe uygulayacaksınız, bu kadar basit. Gücünüz yoksa böyle iddialı kadrolar kurmayacaksınız, ayağınızı yorganına göre uzatacaksınız. Şu an yaşanan sorun da bu, yaşanan maddi sorunlar var ve bu maddi sıkıntıların acı faturasını yine futbol dışındaki branşlar ödüyor.

Ender Arslan haklı mesela, yıllardır Galatasaray forması giyen, Galatasaray üzerinde de emeği büyük olan bir isim. Bir yere kadar dayanırsınız, sonrasında patlarsınız. Bu anlamda Ender Arslan'a hak veriyorum ve umarım orta yol bulunur. Ayrıca Furkan Aldemir, Sinan Güler, Arroyo gibi isimler ya da diğer yabancılar da bu duruma dile getirseler haklılar.

Sezon başında Ender Arslan, Furkan Aldemir, Sinan Güler gibi isimler fedakarlıklar yaparak takımda kaldılar, bu unutulmasın. Furkan Aldemir ve Sinan Güler mevcut sözleşmelerinde ücret indirimi yaptılar mesela, isteseler bu yola girmezler. Böyle fedakar isimlere karşı da fedakar olmak zorundasınız.

Aynı sorun kadın takımında da var. Lindsey Whalen'i kaçırmıştık yıllar önce, hatırlarsınız. Bu sezon başında da Zellous bu şekilde gitti, maddi sorunlar yüzünden yeri de doldurulamıyor. Orada da sorunlar büyük ve yaşanan bu sıkıntıların ardından da Ergin Ataman ile Ekrem Memnun yeter kardeşim, bir yere kadar deseler en büyük hakları. Böyle sorunlarla uğraşırken başarıya ne kadar odaklanabilirsiniz, işinizi nasıl yapabilirsiniz.

Bu konuda haksız olan bir isim varsa o da bir tek Kerem Gönlüm. Nedeni ise sözleşmesinin yükümlülüğünü istemesi değil, Galatasaray'a gelirken yaptığı şovun altında ezilmesi. Galatasaray'a geleli 2-3 ay olmuşken, 2 aylık maaşının peşine düşmesi çok trajik bir durum. Şöyle Galatasaraylıyım, tribün çocuğuyum derken ve bizler de o transfer olduğunda bu transfere sevinirken, onun bu yola girmesi bizler adına asıl gerçeği gözler önüne seriyor.

Bu durumda, 40 yaşında emekli ikramiyesini almaya gelmiş gibisinden bir yorum yanlış olmaz. Yıllarca Galatasaray'a transferi ihtimal dahilinde olup, ısrarla daha büyük paralarla Anadolu Efes'te kalması ve yabancı sınırının genişlemesi sonucunda yerliler adına duyulan ihtiyacın küçülmesi, Kerem Gönlüm'ün Galatasaray'a transferini sağlamış, bu kadar basit.

Umarım Ender Arslan'la anlaşılır ve hak ettiği verilir ve Kerem Gönlüm yarın kapının önüne koyulur. Böyle Galatasaraylılık yok..

Sneijder'in de heykelini dikin bu arada. Aynı maddi sorunlar futbol için de geçerli ve Sneijder aylarca parasını alamadı, belki hala düzenli şekilde alamıyor ama bir kere çıkıp para konuştuğunu görmedim. Böyle de bir Galatasaraylılık var işte..

14 Kasım 2014 Cuma

Roberto Mancini Inter'de

 
Roberto Mancini'nin etkisi Galatasaray'dan ayrıldıktan sonra hissedildi aslında. Sosyal medyanın ilgisi büyük. Mancini, ayrıldığı günden bu yana Galatasaray'a olan sevgisini, sempatisini her fırsatta dile getirdi. Ayrıldıktan sonra da ayrılığına yönelik tek bir açıklaması yok, nasıl ayrıldığını da hepimiz hatırlıyoruz. Bir lira tazminat almadan, kulübü asla zorda bırakmadan. 

Müthiş mütevazi bir insan, bu mütevaziliğini de her fırsatta izledik. Galatasaray'da devam etmesini isterdim, 2. döneminde çok daha iyisini başarabilecekti ama Ünal Aysal'ın Lucescu'yu garanti görmesi Mancini'nin ayrılığına neden olmuştur. Kendimize de suç bulmalıyız, Lucescu ismi geçtiğinde hayır demedik. Yarın ismi geçtiğinde hayır demeyeceğimiz gibi. Çok büyük bir isim ve Lucescu gelmediğinde de Galatasaray'ın düştüğü buhranı bugün bile yaşıyoruz.

Roberto Mancini bu işi bilmiyor diyenler, kendisini beğenmeyenler, Ceyhun Gülselam üzerinden espiriler üretenler Mancini'nin Inter'e dönüşü sonrasında ne düşünürler bilemem. O Ceyhun Gülselam'ın da Hannover'in yükselişinde etkisini izliyoruz bu arada, o da işin diğer boyutu. 

Roberto Mancini'nin Inter'e dönüşü bir anlamda yuvaya dönüş. Mancini'yi teknik direktör olarak özel kılan Inter'di. Juventus'un küme düşürülmesi sonrasında Seria A'nın tek hakimi olmuşlardı, rahat şampiyonluklar, büyük imkanlar ama bir türlü gelmeyen Avrupa başarısı. Mancini'nin bu şampiyonluklar sonrasında gönderilmesi, Mourinho'nun Inter'e gelmesi de bu yüzdendir. Mourinho da Inter'e istediğini verdi ama sonrası enkaz oldu, şimdi o enkazı Mancini'nin toparlaması beklenecek.

İmkanlar bu sefer çok büyük olmasa bile Inter'in ismi ayağa kalkmak için yeterli olabilir. Bu sefer Moratti de yok, Mancini bir anlamda tek başına, Galatasaray'a geldiğinden çok daha zorlu bir görevde..

13 Kasım 2014 Perşembe

Günü Değil Geleceği de Kurtaramıyoruz


Fatih Terim'in iki kere günü kurtarmak adına Milli Takım'ın başına geçtiğini hatırlarsınız. 2006 Dünya Kupası elemelerinde günü kurtarmak adına göreve geldiğinde, Alpay Özalan ve Hakan Şükür gibi isimleri yeniden kadroya alıp, son maça kadar iddiayı taşımıştı. Aynı şekilde, 2014 Dünya Kupası elemelerinde de ilk etapta 4 maçlığına geldim dediği görevde de amaç günü kurtarmaktı ve orada da iddiayı son maça kadar taşınıdığını gördük.

Bugün geldiğimiz noktada da yine günün kurtarılması gerekiyor ama bu sefer ortamı yaratan Fatih Terim oldu. Başkasının değil de kendi enkazıyla karşı karşıya ve bu durumdan nasıl çıkacağını kimsenin bilmediği gibi kendisinin de bilmediğini düşünüyorum. 

Bu tip kötü gidişatlar bazen fırsat olur, yenilenmek için yola çıkarsınız, yeni ve genç isimlerle geleceği kurgularsınız ama her şampiyona dönemi kullanılan bu söylemin icraata asla geçmediğini görürüz. 30 yaş üstü futbolcular var Milli Takım'da ya da 4 sene sonra 32-33 aralığına gelecek birçok isim var ve o isimlerin de çoğunluğu formsuz. Şu an kadroda bulunmaları bile bir yetersizliğin göstergesi.

Türkiye'nin gelecek adına umutla bakabileceği futbolcular var aslında. Hakan Çalhanoğlu örneğini veriyoruz sürekli, buna Kaan Ayhan, Oğuzhan Özyakup, Ozan Tufan, Salih Uçan gibi isimleri de ekleyebiliriz ama Ozan Tufan dışında diğer isimler şans bulamıyor. Ozan Tufan'ın da şans bulması Fatih Terim'in "bu futbolcuyu ben getirdim" mesajından kaynaklı. Diğer isimler bu kapsama girmediğinden ya kadroda yoklar ya da yedek bekliyorlar.

Brezilya maçına bakıyoruz, 30 yaşında Bekir İrtegün sahada, formsuz Semih Kaya oyunda. Schalke 04'ün artık genç futbolcu gözüyle bakmadığı, en kritik anlarda bile şans bulan Şampiyonlar Ligi tecrübeli Kaan Ayhan 11'de düşünülmüyor ya da sonradan oyuna dahil edilip Almanya'yı tercih etme ihtimali bile ortadan kaldırılmıyor. Ya da dün oyuna Oğuzhan Özyakup değil de Selçuk İnan giriyor. Bu örnekleri arttırmak mümkün.

12 Kasım 2014 Çarşamba

Benim İçin Günün Adamı Lucescu

 
Türk futbolunun yapacağı reklamdan öte çözmesi gereken sorunları olduğunu hepimiz görüyoruz ama 3 milyon avro gibi bir para verilerek Brezilya'yı Türkiye'ye getirmeyi tercih ediyor onlar ve 4 gol yiyorlar, kendi elleriyle faciaya davetiye çıkarıyorlar. Ama Türk futbolunu yönetenler reklam ve şov peşinde, Brezilya maçının anlamı budur.

Üstüne çok konuşulacak bir maç değil, kaçımız aksi bir skor, aksi bir futbol bekliyorduk. Hazırlık maçı olmasa, Brezilya olaya biraz daha odaklansa daha da farklı bir maç izlerdik, fazla zorladıklarını düşünmüyorum. Final paslarında çok fazla hata yaptılar mesela, başka maçlarda, böyle bir takımı bulmuşken o pasları affetmezler.

Türkiye üzerinden konuşacaksak, mevzu yine Hakan Çalhanoğlu ve Ömer Toprak'a gelecek, gelmeli de. Senin böyle futbolcuları kadroya almama lüksün yok ama kadroya almıyorsun. Bu adaletsizlik, bunun adı hak yemek. Ki bu futbolcular mevzularında da sonuna kadar haklılar ama ihale onlara bırakıldı. Cidden yazık.

Hadi onu da geçtik, bazı formda olan isimleri ödüllendir, yeni yüzleri de görelim. Mehmet Ekici mesela, son haftaların çıkışta olan futbolcusu. Eyvallah, takıma da almışsın ama oyuna sokmuyorsun, futbolcuyu ödüllendirmiyorsun. Selçuk İnan'ın kötü durumda olduğunu biz de biliyoruz ama ikinci yarıya onunla başlıyorsun.

Daha vahimi ise, Kaan Ayhan'ı al oyuna, süre ver, Almanya'yı seçme ihtimalini ortadan kaldır. Ama korkmuyorsun futbolcunun tercihi değişebilir diye, kaybetme korkun yok. Nasıl olsa Türkiye'nin her yanı Kaan Ayhan'larla dolu. Gün gelecek, potansiyel gösteren hiçbir gurbetçi Türkiye'yi seçmeyecek. İş oraya doğru gidiyor. Fatih Terim'in olduğu yerde Almanya önyargısı da beraberinde geliyor gibi, çok acı bir tablo bu.

Senin 4. tercihin Sneijder de Brezilya maçından birkaç dakika sonra Meksika kalesine muhteşem bir gol atıyor, bunu da eklemeden geçemedim. 

Benim için günün adamı Lucescu. Neden dersek, Willian, Fernandinho, Luis Adriano, Douglas Costa, Fred, kadroda mı bilmiyorum ama Brezilya Milli Takım'ında oynayan Bernard derken Brezilya Milli Takım'ına verdiği katkı müthiş. Shakhtar'da muhteşem bir Brezilya ağı kurdu ve bu ağ Dünya futboluna müthiş yıldızlar veriyor. Bu isimler Chelsea ve Manchester City'den de seçiliyorlar, Shakhtar forması giyiyorken de Milli Takım'a seçilebiliyorlar. Günün en konuşulması gereken olayı bu bana göre..

10 Kasım 2014 Pazartesi

Mancini'nin Rhodolfo, Prandelli'nin Balanta Sevdası


“Chedjou konusunda yanıldığımı büyük bir samimiyet ve keyifle söyleyebilirim. Belki kalma konusunda ısrar etmese bugün aramızda bile olmayabilirdi. Üstelik kendisi de geçen sezon iyi bir grafik çizememişti. Alternatif isimler belirlemiştik. Maddi sebepler veya talip olduğumuz oyuncularla ilgili yaşanan sorunlar Chedjou ile devam etmemizde de etkili oldu” 
 
Prandelli'nin Chedjou için söyledikleri bunlar. Hatırlıyorum da Mancini'nin Rhodolfo, Prandelli'nin Balanta sevdası gerçek olsa bugün Chedjou aramızda olmayabilirdi ve bu sevdaların da büyük kumar olduğunu hep söyledim, dile getirdim. Kendimi övmeyi sevmem ama Chedjou konusunda mütevazi olmaya gerek yok, Chedjou için ısrar edilmesi gerektiğini hep yazdım, bugün de sonuçlar ortaya çıkıyor.

Geçtiğimiz sezon yaşadığı sakatlıkların etkisi, hoca değişimi derken istikrarı bir türlü yakalayamamış olabilir ama kalitesini belli ettiği çok maç vardı. Bir de bunun yanına duran toplarda gol özelliği, maçın kötü gittiği anlarda hücuma çıkıp pozisyon yaratabilmesi gibi özellikleri de kattığımızda Chedjou'nun ligimiz açısından çok üst düzey bir stoper olduğunu düşünüyorum.

Bu sezona da baktığımızda Galatasaray'ın en iyi futbolcusu diyebiliriz. İstikrarını hiç bozmadan devam ediyor, önemli katkılar sağlayabiliyor. Ayrıca ilginç bir istatistik, Chedjou'nun bu sezon yaptığı faul sayısı sadece 3. Bu adam stoper oynuyor ve bir stoperin bu kadar az faul yapması yerine göre iyi birşey. Chedjou güçsüz bir oyuncu değil, fizik gücü de ön plana çıkan bir isim ve agresifliğini doğru düzeyde tuttuğunu gösterir bu istatistik.

Çıkış Yolu Prandelli'ye İnanmak ve Beklemek; Fatih Demireli

Kalli dönemini bugünlerde çok anıyoruz. Takım içerisinde kadro dışı kalması, 11'e yazılmaması gereken bazı isimlerin 11'de yerleri garanti ve bu duruma Prandelli'nin çözümü Sneijder'i kulübeye çekmek ya da biz buna yönetimin hamlesi diyelim. Prandelli gibi bir ismin bu duruma düşmesi sence kabul edilebilir mi ve Galatasaray'ın çıkış yolu sence nedir?
Fatih Demireli: "Prandelli gibi bir ismin" kısmı önemli… Prandelli'ye bir bakalım önce. Daha önceki tecrübelerine, daha önceki yaptıklarına… Bunları daha önce yaşamış mı? Bunlara göğüs gerecek bir yapıya sahip mi? Bence hayır. Teknik olarak iyi bir teknik direktör olabilir ki bence iyi bir teknik direktör ama Türkiye gibi zor bir yerde, sadece tekniğin ve taktiğin yetmediği bir yerde çalışmaması gereken bir profil çiziyor. Ancak sportif başarısı, ki bence başarılı, ona hak veriyor. Bu yüzden çıkış yolu Prandelli'ye inanmak ve beklemek.




Şampiyonlar Ligi'nde son yılların en kötü performansı var. Arsenal ve Dortmund gibi takımlar karşısında Galatasaray'ın varlık bile gösteremediğini gördük. Öncelik lig söylemlerinin altı sence ne kadar dolu ve Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi'nde bu noktada olması ne kadar beklenebilirdi?


Fatih Demireli: Galatasaray'ın kadrosu yetersiz, çünkü dengeli değil. Galatasaray'ın bir numaralı sağ beki kim? Galatasaray'ın bir numaralı sol beki kim? Galatasaray'ın gol garantisi kim? Galatasaray'ın sistemi ne? Bu kadar cevapsız soruların olduğu bir yerde Şampiyonlar Ligi başarısı hayal. 



Ünal Aysal dönemi de çok tartışıldı. Ben, Galatasaray'a önemli bir vizyon kazandırdığını düşünüyorum. Geçen Ünal Aysal dönemini nasıl değerlendirirsin?


Fatih Demireli: Ünal Aysal doğru fikirlerle geldi, doğru hamleler ile başladı, farklı bir profil çizdi ama sonra başkalarına çok benzedi, çok çabuk adapte oldu sisteme ve başarısızlığı beraberinde getirdi. Sportif başarıların mimarı Fatih Terim idi, onları Ünal Aysal'ın hanesine yazamıyorum. 



Hepimizin gördüğü ama bir türlü uygulanamayan gerçek, Almanya ayağının doğru kullanılamadığı. Galatasaray'ın da bu yönde hamleleri aldı, kardeş kulüp uygulamasına da geçildi, Koray Günter ve Sinan Gümüş gibi isimler de 1 sene içerisinde transfer edildi ama şans bulamıyorlar, yabancı kontenjanının zorladığı şu zamanlarda iyi gurbetçi kazanımları yapılamıyor. O coğrafyayı en iyi isimlerden biri olarak sen ne düşünüyorsun, neler yapılmalı, ortaya nasıl bir proje koyulmalı?


Fatih Demireli: Bir zamanlar Galatasaray'da oynamak ve Almanca bilmek Galatasaray'da görev yapmaya yetmemeli en başında. Galatasaray, Almanya'da ciddi anlamda bir şeyler yapmak istiyorsa orada bir pilot takım bulup, Sinan gibi oyuncuları ilk etapta orada oynatıp geliştirmeli. Sinan Gümüş gibi benim de cok beğendigim bir oyuncuyu A2'de oynatmak için Galatasaray'a getirmemek lazım. Galatasaray'a daha hazır gelmesi lazım ve bunun yolu oynamaktan geçiyor.




Milli Takım açısından baktığımızda da Hakan Çalhanoğlu ve Kaan Ayhan gibi Alman Milli Takım'ını seçmesi durumunda orada oynayabilecek bu isimlerin Türkiye'yi tercih ettiklerini gördük ama başarısızlığın ihalesi sanki bu çocuklara çıkarıldı. Gökhan Töre konusu da malum derken ilginç bir tablo ortaya çıktı. Fatih Terim'in de Milli Takım'ın başında olduğu her dönem gurbetçi isimlere bakış açısı tartışıldı, Mesut Özil konusundan başlayarak. Sen bu durumu nasıl değerlendiriyorsun, bu tip konular ilerleyen dönemde futbolcuların Milli Takım tercihleri konusunda sorunlar yaratacak mı?


Fatih Demireli: Bence yaratmaz, çünkü her futbolcu kendi kaderine bakar. Almanya'dan teklif almayıp Türkiye'den alan bir oyuncu Milli Takim'a gelir, "Hakan'a ne olmuş" diye düşünmez. Bunun dışında en iyileri artık zaten Türkiye'yi seçmiyor Almanya'dan da teklif aldığı zaman. Hakan çok önemli bir firsattı ama Hakan da Milli Takım tercih döneminde bu kadar gözde bir oyuncu değildi, yoksa Almanlar kapardı onu da.


Son olarak bahsi geçen gruplaşma olayını sorayım. 2000 sonrası Galatasaray'ın en büyük sorunu bu oldu. Yerli - yabancı gruplaşmalarına her dönem şahit olduk ama iddialara bakınca yabancılar dahi kendi arasında gruplaşmış. Melo - Sneijder arasında bir sorundan bahsediliyor, takımın kaptanlığı ayrı bir sorun derken Biri Bizi Gözetliyor evi tadında bir durum varmış gibi bizlere yansıtılıyor. Hamit Altıntop ise bu konuda en gerçekçi yaklaşan, sözünü esirgemeyen, hatta Prandelli için yerli yardımcıyı uzaklarda aramayalım dediğim isim. Sen bu durumu nasıl değerlendirirsin?

Fatih Demireli: Sadece futbolda değil, topluca yapılan her oluşumda gruplaşmalar olur. 30 kişinin aynı anda iyi anlaştığını beklememek lazım. Dünyanin en iyi takımı Bayern'de de gruplaşmalar var. Müller-Schweinsteiger-Lahm ayrı bir grup, İspanyollar ayrı bir grup, Arjen Robben tek başına bir grup. Önemli olan bir grup olmak zorunda olduğunuz zaman bunu başarmak. Yani maçlarda, yani antrenmanlarda. Eğer bunu yapamıyorsanız, sıkıntı yasarsiniz. Galatasaray'da ben arkadaşşığın bozuk olduğunu düşünmüyorum. En azından diger takımlardan daha fazlası değil.

Semih Kaya & Atletico Madrid


Ateş olmayan yerden duman çıkmaz diyebileceğimiz haberlerden biri, Semih Kaya'nın Atletico Madrid'e transfer ihtimali. Dış basın da bunu yazıyor, Türkiye'de de bu yönde haberler var derken galiba böyle bir ilgi var ve çıkan haberlere de bakarsak 8 - 10 milyon avro arasında da ödenmesi düşünülen bir bonservis bedeli var.

Ligin devre arasında yabancı kontenjanıyla ilgili bir karar alınacağı söyleniyordu, öncelikle bunu beklemek gerekiyor. Mutlaka bu sınır genişleyecek, kaçınılmaz son diyebiliriz bu durum için ve bu sınırın kalkması veya genişlemesi de tüm taşları yerinden oynatır, tüm takımlar yeni planlamalar içerisine girmek zorunda kalacak. En önemlisi de yerli futbolcu ağırlığı ortadan kalkacak, çok alakasız paraları da konuşmuyor olacağız.

En son söyleyeceğimi en başta yazayım, Semih Kaya alsın yürüsün, çok isterim bunu. Atletico Madrid özel bir camia, çok büyük bir takım. Arda Turan'ın gittiği Atletico Madrid'le de farkı var elbette. Atletico Madrid'in büyümesinde Arda Turan'ın da payı büyük oldu, Semih Kaya giderken ise Dünya'nın en iyi takımlarından birine gitmiş olur. Bizlerin bu tip futbolcu ihraçlarına ihtiyacımız var, Türk futbolu da bu sayede büyüyecek.

Semih Kaya'nın bu transferini de Arda Turan'ın gidişiyle karıştıranlar var, yazıyı yazma nedenim de biraz bu. Arda Turan'ın gidişi fazlasıyla kaçış oldu. Önemli ve büyük transfer ama taraftarlarla yaşadığı sıkıntı, düşüşü, önce kalıyorum diyerek sonradan gitmesi gibi şeyler transferin durumunu da özetliyor. Ama o Arda Turan çok yükseldi, futbolunu da yükseltti, oynadığı takımla da çok büyük yerlere geldi, bunun altını çizelim. Olması gereken yerde olması gereken zamanda oldu ama Galatasaray'dan ayrılışı da fazlasıyla kaçıştı, bunu belirtelim. 
 
Galatasaray'da Arda Turan'dan sonra yükseldi, eksikliğini aramadı, şampiyonluklar ve büyük başarılar kazandı. Bu da işin diğer boyutu. Arda Turan'ın yerini dolrurmaya da ihtiyaç duyulmadı bir anlamda, Arda Turan'sız devam etti Galatasaray.

Semih Kaya'nın gidişinin tanımı ise kaçış olmaz ve Galatasaray Semih Kaya'nın yerini doldurmak zorundadır. Koray Günter mi olur o yoksa başka bir hamle mi yapar bilinmez ama Semih Kaya'nın geçen sezonlarda Galatasaray'da fazlasıyla yer ettiğini, özel bir futbolcu olduğunu söylemek lazım. Son dönemlerde büyük eleştiriler de alıyor, hatta beğenmeyeni de var ama benim tuttuğum, çok sevdiğim ve çok beğendiğim futbolcuların başında geliyor.

Semih Kaya da doğru yerde doğru zamanda parladı diyebilirim. Günün birinde Galatasaray'dan ayrılacaksa bile çok iyi bir takımda oynamasını dilerim, ona yakışır, Semih Kaya alsın yürüsün. Gurur duyarız..

Amrabat'ı Yeniden Değerli ve Özel Kılan Takım


8 milyon avro'ya transfer ettiğiniz bir futbolcudan beklentileriniz de bu fiyat kadar büyük olur. Ama Amrabat için bu bonservisi vermek Galatasaray'ın sorunudur, Amrabat'ın değil. Amrabat'ın da yetenekleri dahilinde çabaladığını gördük, özellikle şampiyonluğun geldiği, Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale kalınan sezonda asistleri çok değerliydi ama vasat bir çizgisi vardı, bunu aşamadı.

Nitekim, bir sonraki sezon Bruma transfer edildi. Bruma'nın genç ve büyük potansiyel olmasının yanında, Amrabat'da aranan ama bulunamayan özellikleri taşıması bekleniyordu. Ona için de daha büyük bir bonservis ödendi, o da şu ana kadar hayal kırıklığı. Amrabat için olduğu gibi, Bruma için de söylenmesi gereken, o parayı vermek yine Galatasaray'ın sorunu.

Galatasaray'da tadı damaklarda kalan bir Keita gerçeği var. Kreatif kanat oyuncusu özlemini yarattı bu, tabelaya katkı yapmasının yanında yapacağı güzel hareketler, şık çalımlar, paslar. Taraftar bunu istiyor ve hem Amrabat hem de Bruma'da bulamadığı şey de bu.

Amrabat'ın kendinden hala söz ettiriyorsa, Malaga performansı sayesinde. Geçtiğimiz sezon Malaga'da yaptıkları onu Galatasaray'da tutacaktı aslında ama hem yabancı kontenjanı, hem de kalabalık kanat rotasyonuna takıldı ve yine Malaga'ya döndü. Bu anlamda Malaga onun 2. evi de diyebiliriz, her dönem Amrabat'a kucak açıyorlar.

Olcan Adın, Bruma, Yasin Öztekin gibi kanat oyuncularının yanında sağ kanatta oynayan Hamit Altıntop, sol kanatta da kullanılan Sneijder, Dzemaili, Emre Çolak hatta şans bulamayan Sinan Gümüş derken gerçekten rotasyon kalabalık ve biraz da gereksiz. Herkesin şans bulduğunu gördük, şu sıralarda da tipik kanat oyuncularıyla oynamadığımızı da görüyoruz. Bu rotasyon içerisinde de kalması durumunda Amrabat da şans bulabilirmiş ama Malaga'da yaptıklarından uzak olacaktı.

2. Malaga dönemi ilk Malaga döneminin de çok üstüne çıktı. Malaga'nın La Liga performansı da oldukça etkileyici ve son haftaların da yıldızı Amrabat. Ama yaşadığı ortam da tam ona göre. Lig seviyesi çok yüksek olmasına rağmen Galatasaray misali daha kapalı alanlarda oynamıyor, özgürlüğü çok daha geniş. Galatasaray'da bu rahatlığı bulamayacaktı ama kalması durumunda yine de en azından kulübeden geldiğinde katkı verecek isimlerden birine dönüşebilirdi. Umut Bulut önemli bir koz diyoruz ya, Amrabat'ı da 2. koz olarak değerlendirebilirdik. Bruma o isim değil mesela, kenardan geldiğinde müthiş bir enerji katabilecek isim henüz olamadı.

Amrabat için sezon sonu mu beklenir, devre arasında Abdürrahim Albayrak imkansızı dener ve onu takıma döndürmeye çalışır mı bilmem ama Amrabat'ın yerinde olsam mutlu ve özel olduğum yerde kalmayı tercih ederdim. Malaga onun adına büyük bir şans. Çünkü kendisini yeniden değerli ve özel kıldı..

#10Kasım


8 Kasım 2014 Cumartesi

Galatasaray'ın Bu Sezon Umut'u


Oynanan futbol iyi değil, bu kötü futbolun etkilerini Avrupa arenasında görüyoruz. Ligde de henüz rahat maçımız yok, Galatasaray'ın iki farklı kazanamadığını, herhangi bir maçın ardından da "şu maç ne güzel oynadık" diyemedi. Tüm bu olumsuzluklara rağmen 9 haftada alınan 19 puan hiç de kötü değil. Şampiyonluk mücadelesi puan puana devam ediyor.

Geçen sezon bu tip deplasmanlarda hücumun bitirici tarafı rol oynuyordu, çok kaçırıyorduk ve puan kaybediyorduk. Bu sezon ise bir şekilde kazanılıyor, Bursaspor, Kayseri Erciyesspor ve Karabükspor maçları gibi örnekler var. Yine kaçıyor, özellikle Karabükspor maçının ilk yarısında kaçan golleri arar noktaya gelebilirdik ama Prandelli'nin Umut Bulut'u var, onu iki maçtır ipten alan.

Geçtiğimiz sezona göre diğer bir değişken Umut Bulut oldu. Bu kadar formda değildi. Yine sonradan oyuna dahil oluyordu ama etki göstermiyordu, bu sezon ise etki ediyor. Takıma kattığı dinamizm ve enerji hücumun yönünü bir anda değiştiriyor ama asıl olması gereken yer kulübe değil de ilk 11 sanki.

Görüntü net, tek forvet oynanacaksa eğer tercih Umut Bulut olmalı. Asıl tercih yapılması gereken iyi bir forvet hamlesi aslında ama mevcut şartlara göre konuşalım. Burak Yılmaz tek forvet olduğu sürece ona uygun oynamanız lazım, o da Burak Yılmaz'ı savunmanın arkasına sarkıtmakta yatıyor. Böyle bir oyun tarzında hücum organizasyonu beklemek oldukça yanlış ve Burak Yılmaz'ın girdiği pozisyonlarda da bitiremediğini görüyoruz. Hücumda top tutamamak, hava topları hakimiyetsizliği de işin diğer noktası. Hücumda kalamıyor Galatasaray.

Burak Yılmaz çift forvet oynadığında etkili ve Galatasaray'ın da olması gereken bu aslında. İdeal bir 4-4-2 takımı var karşımızda, Prandelli de son maçlarda kalabalık orta sahayı tercih ediyor ama çift forveti henüz denemedi. Orta saha baklava şeklinde de dizilebilir, Sneijder biraz daha sol kanata yakın ama serbest bir role bürünebilir. Yapılması gereken hamle bu ama Prandelli'nin Umut Bulut'u hamle oyuncusu olarak kullandığını görüyoruz.

Kalabalık bir orta saha var. Sneijder, Selçuk İnan, Dzemaili, Melo ve Hamit Altıntop bir arada oynuyor. Melo'nun işini yaptığını düşünüyorum, geriyi iyi süpürüyor. Hamit Altıntop henüz o etkiyi veremedi, Selçuk İnan ise hayal kırıklığı ama Dzemaili bu maç toparladı. 2-1'den sonra takımı hücumda tutan, dikine çıkışlarıyla o oldu. Genel bir kanı da bu orta saha agresifliğini arttırdığında Galatasaray'ın da hareketlendiğini, rakibi ısırdığını görüyoruz ama kopuk kopuk oluyor bu. 1-0'ı bulduk, ilk yarıda pozisyonlar da geldi ama ikinci yarıda takım 1-1'e kadar durdu, geri yaslandı ve oldukça yavaşladı. Bu etkiden kurtulmak, agresifliği maçın her anında göstermek gerekiyor.

Prandelli'nin hamle yapma konusunda noksanlığı bu maçta da göze çarptı. 3. değişikliği yine yapmadık, Umut Bulut'u oyuna sokması Prandelli'nin tek hamlesi. Yekta Kurtuluş'u 88. dakikada oyuna sürdü, Dortmund maçında da ilk değişikliği 82. dakikada gelmişti. Ayrıca Dortmund maçında kurtarıcı misali oyuna sürdüğü Yasin Öztekin'i bu maçta 18'e dahi almadığını gördük, o maç sonunda da dediğim gibi.

Savunma ve orta saha kurgusu oturuyor, Galatasaray'ın işin hücum kısmında bir hamle yapması gerek. O da mevcut şartlarda Umut Bulut'un oynaması gibi görünüyor.

7 Kasım 2014 Cuma

Ego, Kibir, Adalet ve Milli Takım

 
İyi birşey aradım yine ve sadece şunu söyleyim, kadroda olması gereken Bursasporlular vardı ve onlar kadroda. Harun Tekin, Serdar Aziz, Volkan Şen gibi. Ozan Tufan zaten bu takımın kemik isimlerinden biri olmaya aday ve geleceği olmayan şu takımın gelecek adına tek umudu belki de.

Adalet ise kalmadı, adil bir Milli Takım değil bu. Tamamen Fatih Terim'in kişisel egolarıyla yoğrulan bir yapı. Hakan Çalhanoğlu ve Ömer Toprak gibi isimlerin bu takımda olmamasını ancak böyle açıklarız. Hakan Çalhanoğlu gibi bir isminiz varsa takımı onun üzerine kurarsınız, bu kadar basit. Almanya böyle yapardı mesela, zamanında Mesut Özil'e yaptığı gibi. 

Şu an iyi bir gurbetçi neden Türkiye'yi seçsin mesela, bir dayanağı var mı? Almanya ihtimali olan oraya gider, bu kadar basit. Sen bugün Almanya tarafını seçse, banko 11 oynayabilecek kapasitede olan bir ismi kadrona bile almıyorsun, nedeni ise tamamen kişisel egolar, kibirler. Ömer Toprak için de bu geçerli, senin Ömer Toprak kalitesinde kaç tane stoperin var.

Ama Gökhan Töre kadroda, senin Milli Takım'ının olmazsa olmazı o. Silah mevzusunda polis kayıtları ortada, geçtiğimiz Milli Takım döneminde de konuştuk, yine yazalım. Gökhan Töre yüzde yüz suçludur ve Milli Takım yüzünü bir daha görmemelidir. Bugün ise Gökhan Töre haklı, ihale ise Hakan Çalhanoğlu ve Ömer Toprak'a bırakılmış.

Gökhan Töre'yi kazanmaktan bahseden Fatih Terim'in, Hakan Çalhanoğlu ve Ömer Toprak'ı ne kadar kolay takımdan kesebildiğini görüyorsunuz. Bunun tek açıklaması ego ve kibir. Bugün de söylüyorum, yarın da söyleyeceğim, hatta bu adaletsizlik devam ettiği sürece sürekli söyleyeceğim.

Anadolu Açılımı


Türkiye Kupası'nın statüsünü yeni çözebildim ve güzel bir statü. Şampiyonlar Ligi statüsü misali güzel bir ortam yaratılmış. Daha önemlisi büyük takımların Anadolu'ya açılacaklarını göreceğiz. Bu anlamda, Fenerbahçe'nin Bayburt'a gidecek olması çok değerli. Ya da Galatasaray'ın Diyarbakır deplasmanı yapacak olması. Güzel, eğlenceli maçlar bizleri bekliyor olacak.

Fotoğraf ise Balçova Yaşamspor'un maçlarını oynadığı stadyumdan. Tabii ki Galatasaray maçını burada oynamayacaklardır, Atatürk Stadı'nda izleriz o maçı ama böyle bir takım işte Balçova Yaşamspor. Onlar adına da çok büyük bir deneyim olacak. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ise çektiğimiz takımlar içerisinde en çok hoşuma gideni. Diyarbakır deplasmanları Galatasaray açısından her zaman değerli olmuştur ve güzel geçmiştir. Yine bir futbol bayramı bizi bekler. Son rakip ise, geçen sezonun finalisti Eskişehirspor.

Fotoğrafın paylaşımını ise sevgili Anıl Ok yaptı..

Duruşu Olan Teknik Direktörlerin Hastasıyız

 
Galatasaray'da yaşanan ilginçliklere yeni bir ilginçlik daha dahil oldu. Böylesi daha önce görülmedi ama bundan sonra bol bol görülür. 

Çeşitli haberlerin yalanlanmasına alışığız. Galatasaray'ın üstüne gelen ve algı yaratmaya çalışan bir medya var. Galatasaray'ın da savaşı bu anlamda sadece saha içerisinde değil. Ama haber yalanlamanın bir şekli olur ve yalanlanacak haberlerin de türü bellidir. Gidip, şu futbolcu şu maçta oynamayacak, teknik direktör neşteri vurdu haberi Galatasaray Kulübü'nün başkan yardımcısı imzasıyla yalanlanmaz.

Dediğime geliyoruz yine, Prandelli bu saatten sonra kukladır ve verdiği tüm kararlar aslında onun kararları değildir. Galatasaray'ın kadrosunu bu saatten sonra Ali Dürüst ve Abdürrahim Albayrak şekillendiriyor. Prandelli de izliyor bu durumu. Prandelli gibi isimlerin bir duruşu olmalı ama o duruştan eser yok. Alın size istifa etmek için bir sebep daha. Uzağa da gitmeyin, Mancini'nin istifasını hatırlayın. Bu anlamda, duruşu olan teknik direktörlerin hastasıyız.

Yerli hakimiyeti var, bu bir gerçek. Selçuk İnan'ın da öyle. Şu maçta oynamayacak haberi bile kulübün başkan yardımcısı imzasıyla yalanlanıyor ve Selçuk İnan'ın yarın oynanacak Karabükspor maçında 11 başlayacağını öğrenmiş bulunmaktayız. Bu kulübün bir teknik direktörü var ama görüntü verme, idman yaptırma amaçlı. 

Galatasaray'da bu işler daha ne kadar böyle gider bilinmez..

5 Kasım 2014 Çarşamba

Önce Prandelli'yi Kovun, Sonra Futbol Konuşalım

Oynadığımız oyun en iyi deplasman oyunlarından biri. Çıkan 11, Şampiyonlar Ligi için çıkarılabilecek en doğru 11'lerden biri. Maçın genel gidişatına da baktığında, işler Galatasaray'ın istediği gibi aslında. 1-0 olana kadar geçen süre ve maçın 2-1 olmasından sonra 3. golü yiyene kadar geçen dönemler..

Peki bu futbolla yine 4 gol yemeyi nasıl becerebilirsin diye sorarsak, iki tane etmeni kenara ayırırız. Birincisi yenen hediye goller. Bu gollerde de başlıca etmenler Semih Kaya ve Muslera, diğeri ise ilk oyuncu değişikliğini 3-1'den sonra 82. dakikada kenarda Olcan, Burak ve Bruma gibi isimler varken Dortmund kontenjanıyla Yasin Öztekin'i oyuna alan Prandelli.

Muslera uzun zamandır böyle, acı gerçek bu. İhaleyi asla ona çıkaramam ama en çok o yıprandı, bu da bir gerçek. Galatasaray'da bireysel performanslar dip yapmış durumda. Semih Kaya için de aynı şeyi söyleyebilirim. Bireysel hatalar kaynaklı 4 tane gol yedik, yenen 3 golün ise tarifi yok. Dinlendirilmesi gereken isimler var ama ısrarla devam ediyoruz.

Gelelim Prandelli'ye. Her maç geliyoruz zaten, bu maçta gelelim. Çıkan 11 kötü değil, en güzeli ise ilk maçta alınan 4-0'lık skorun ardından Dortmund'u incelemeye karar vermesi. Belli ki incelemiş, doğru bir sistemle maça başladı. Daha çok savunmada kalıp, hücumda Umut Bulut'un mücadele gücüyle iyi işler yaptı ama basit hatalar Galatasaray'ın oyun anlamında istikrar yakalayamamasında en büyük etmendi. Ne zaman ayağa kalkabiliriz mesajı versek bir gol yedik. 

1-0'a kadar iyi oynuyordu Galatasaray. İkinci yarıya da fena başlamadı, hareketliydi takım ama 2-0 geldi. Sonrasında 2-1'i bulduk derken, yine hareketlendi takım ama 3-1 ve oyundan kopan bir Galatasaray. İki maça bakarsak, toplamda 8-1'lik bir Dortmund yenilgisi. Bizler iyi futbolu hatırlamayız, sonuca bakacağız elbette.

Prandelli oyunu izliyor. Kenarda Mert Çetin de izliyor mesela, Prandelli'nin kendisinden farkı yok. Tek farkı Türkçe bilmemesi diyeyim. Klopp, birbiri ardına hamleler yaparken Prandelli izlemeye devam ediyor, o ara maç 2-0'a gelmiş, Dortmund dilediği gibi hareket ediyor. Kulübeye bakıyoruz, Olcan Adın, Burak Yılmaz ve Bruma gibi isimler vr. Boş bir kulübe de değil, hatta genel itibariyle son dönemin en iyi kulübelerinden biri ama hamle yapmayı bilen bir teknik direktörümüz yok.

Ancak maç 3-1'e geldikten sonra, Dortmund kontenjanıyla Yasin Öztekin kurtarıcı niyetine oyuna giriyor, 3. oyuncu değişikliğini ise yapmıyor bile. Sadece izliyor Prandelli, oyunu çevirmek adına hamlesi yok. Bu maç özelinde de en büyük hatası buradan gelmekte.

Ayrıca şu da var. Bugün kurtarıcı niyetine oyuna aldığı Yasin Öztekin'i, hafta sonunda 18'e dahi almayacaktır, iyi takip etmenizi öneriyorum.

Dediğim gibi, bireysel performanslar dip. Dzemaili zaten yok, Selçuk İnan bitik, hatta Muslera ve Semih Kaya bile kötü durumda, bunu itiraf edelim. Böyle bir ortamda da rotasyon yaparsınız, bazı isimleri dinlendirir ve kendine getirirsiniz ama böyle bir uygulama da yapılmayacak, eminim. 

Sevindiğim tek nokta ise Umut Bulut'un performansı. Tek santrafor oynayacaksan en doğru ismin Umut Bulut olduğunu hep yazdım, bunu da gördük. Mücadelesi, hava toplarında hakimiyeti, top tutması gibi etmenler Galatasaray'ın işine çok yaradı ve Galatasaray'ı yer yer hücumda da tuttu. Orta saha oyuncularımız daha iyi durumda olsalar, Galatasaray hücum organizasyonları da yapabilirdi ama orta sahası olmayan bir takım bu. Hücumu da sadece Umut Bulut ve Sneijder taşıyamaz.

İşin özü ise, Avrupa'ya havlu atmış durumdayız. Hatta Anderlecht'in 3-0'dan 3-3'e gelip, Londra'da destan yazmasının ardından Avrupa Ligi biletini de zor görüyorum. Prandelli ise her maç sonunda "yavaş yavaş gelişiyoruz, ilerliyoruz" demeye devam etsin. Galatasaray'la dalga geçmeye devam ediyor ama yarını yok..

Çılgın gurbetçileri de anmadan geçmeyelim. Takım her iyi gittiğinde tribünlerde yarattığı kargaşalar takımı baltaladı ve Arsenal maçında da bize seyircisiz maç olarak geri dönecek bu yaptıkları. Bugün Galatasaray'ın yediği goller, en az bu taraftarlar kadar saçmaydı..

3 Kasım 2014 Pazartesi

Dortmund 1.10, Galatasaray 7.50, Bugünleri de Gördük


Galatasaray'ın gelebileceği en kötü nokta ne diye sorsak, Dortmund karşısında iddaa'nın bizim için verdiği oranı gösterebiliriz. Dortmund'un oranı 1.10, Galatasaray'a ise 7.50 oran verilmiş. Bu nokta da önceliği lige vermiş Prandelli ve futbolcuların eseridir. Galatasaray bu değil, Avrupa'da böylesi hiç değildi. Geçmişe de dönmeden, son iki yıla bakarak bile bunu söylemek mümkün. Averaj takımına verilen bir orandır bu, açık açık söyleyelim.

İlk maç üzerinde umutlu ve motiveydim. Bu maç için ise çoğumuz gibi benim de çok fazla umudum yok, umutlanacak bir durum yok çünkü. Tüm odaklar lige çevrilmiş, gruptan çıkmak adına bir umut kalmamış, Avrupa Ligi hedefinde bile favori durumda değil Galatasaray. TT Arena'da Dortmund'un neler yaptığını gördük ve Dortmund'un da ligde kötü gidişatı, onlar adına iyi gittikleri Avrupa'yı daha da olmazsa olmaz kılıyor.

Ligde kötü gidiyor olmaları Dortmund adına Avrupa'da birşey ifade etmiyor. Hızlı oynuyorlar, teknik isimleri, daha önemlisi Galatasaray'a ters gelen futbolcuları var. Reus, Mkhitaryan, Kagawa ve Aubameyang dörtlüsü bile başlı başına Galatasaray'ı imha etmek adına yeterli bir dörtlü. Yine bu hücum hattıyla başlarlar ve Galatasaray'ın yapması gereken birşey varsa, o da oyunu hızlandırmaması gerektiği, tempo olabildiği kadar aşağıda kalmalı. İş sürat oyununa kalırsa, yine rencide edici bir skorlar karşılaşmak mümkün.

Prandelli'nin nasıl bir kadro çıkaracağından öte, yönetim nasıl bir kadro çıkaracak bunu konuşalım. Prandelli'nin onların elinde sürüklendiğini düşünüyorum, tüm yetkisini bu anlamda kaybetti. Sneijder'i Kasımpaşa maçında kulübede oturtan da yönetimdir, Sabri Sarıoğlu'nu affeden de. Bu yüzden Prandelli nasıl bir 11 sahaya sürer sorusunu hiç düşünmemek lazım.

Bahsi geçen 11 ise;

Muslera
Tarık Chedjou Semih Telles
Hamit Dzemaili Melo Selçuk Sneijder
Burak

Daha kalabalık bir orta saha var, takımın mücadele gücü en üst seviyede tutulmak isteniyor ama Sneijder'i solda oynatma sevdası bir türlü bitmiyor. Tempoyu düşürüp, orta sahadan atılacak uzun veya ara toplarla Burak Yılmaz'ı rakip savunma arkasına kaçırma düşüncesi tek çıkar yol. Dortmund savunmasının dezavantajı ağır olması ve Hummels'in de bu maç olmayacağını belirtelim. Savunmadaki aklı da kaybetmeleri anlamını taşır bu, Bayern Münih maçının da kırılma anı Hummels & Subotic değişikliğiydi.

Ağır şekilde favori olmadığımız bir maça çıkacağız, umarım herkes yanılır ve Galatasaray güzel bir skorla Almanya'dan ayrılır..

Gekas & Pandev Karşılaştırması


Gekas'ı övmek için bir fırsat arıyordum, Pandev üzerinden bir mali istatistik hazırlanmış ve bunun üzerinden yürüyerek Gekas'a övgülerimizi tekrar sunalım.

Gekas'ın son 5 senede Türkiye'de oynadığı takımlardan aldığı ücretlere bakarsak:

Akhisar Belediyesi:500 bin avro + 800 bin avro
Samsunspor: 150 bin avro
Levante: 300 bin avro
Torku Konyaspor: 750 bin avro
Toplam: 2.5 milyon avro

Pandev ise 2.4 milyon avro yıllık ücret kazanıyor Galatasaray'da ve şu ana kadar verdiği birşey yok. Gol atmasını da geçtim, herhangi bir iyi oyunu yok. Son olarak Dortmund maçının 18 kişilik kadrosuna da alınmayarak zirve noktasını görmüş oldu.

Gekas'ı bugün herhangi bir büyük takımımıza düşünsek, yaş üzerinden gideriz, beğenmeyiz. Oysa bazı futbolcuların yaşı yoktur, Gekas'ın da Türkiye performansı mükemmel. Her sezon üzerine koyuyor ve bu adam 20'li yaşlarda, gelişme evresinde değil. Oynadığı her takımı en az 3-4 sınıf yukarıya taşımış durumda, keyifle izliyoruz.

Pandev'e dönersek, gelecekte ne verir bilinmez. Büyük bir kariyer ve kariyeriyle bağlantılı bir o kadar da hayal kırıklığı. Inter dönemini hatırlayın, Napoli günleri de keyifliydi. Bir anlamda altın yedek diyebiliriz, özellikle de mücadelesiyle oynadığı her takımın hücumunda eksik parçayı tamamlıyordu. Galatasaray'da ise fizik olarak bitmiş, Kasım ayına gelmiş olmamıza rağmen hala kendisini bulamamış, acaba Napoli kazığı mı sorusunu akıllara düşürmüş bir futbolcu.

Dzemaili için de aynı şeyleri yazabilirim ama Pandev daha da umutsuz vaka..
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir