31 Aralık 2014 Çarşamba

2014'ün Galatasaray'ı


2014 benim için güzel bir yıl değildi, belki de hayatımın en berbat yılıydı ama Galatasaray özeline baktığımızda o kadar da kötü bir yıl olduğunu düşünmüyorum. Futbol anlamında istenilen şampiyonluk gelmedi, Juventus'u geçip Chelsea ile Şampiyonlar Ligi 2. turunda oynamak güzel bir istikrar adımıydı ama yeni sezonda tarihinin en kötü Şampiyonlar Ligi performansını göstermenin açıklanır bir yanı yok. Yine de ligde Prandelli enkazına rağmen şampiyonluk adına en güçlü adaylardan biriyiz, en azından o kadar da kötü bitirmiyoruz diyebilirim.

Galatasaray adına en büyük gurur kaynağı elbette kadın basketbol takımımız. Yıllar yılı Galatasaray & Fenerbahçe rekabetine şahit olduk, Dünya'nın en iyi oyuncuları geldi, bu rekabet kadın basketbol düzeyini de çok üst seviyeye taşıdı (Milli Takım'ın başarılarına bakarak bunu görüyoruz), belki de Galatasaray sürekli bir adım geride göründü ama Euroleague şampiyonluğuyla öyle bir adım attı ki Türk spor tarihinin en büyük başarılarından birine imza attı ve fazlasıyla öne geçti. Başta Ekrem Memnun olmak üzere tüm oyuncuları tebrik etmek gerekiyor, çok büyük başarıydı. Euroleague şampiyonluğunun altını da kazanılan lig şampiyonluğuyla da doldurduk ve tüm finallerde Fenerbahçe'yi geçmenin tadı çok başka.

Erkek takımı adına da iyi bir yıldı. Tüm engellemlere rağmen son topa kadar mücadele edildi, şampiyonluk son maça taşındı. O engeller olmasaydı şampiyonlukta gelecekti, buna eminim ama maalesef tonla sorun var, bunlarla uğraşılıyor. Bir önceki sezon federasyon uygulamaları, yeni sezona da maddi sıkıntılarla girdik. Geçen sezonun Eurolegue'de en başarılı Türk takımı olduk, bu sezon zor da olsa kendimizi top16'ya taşıdık ve iyi de başladık. Ligde işler müthiş gitmiyor olabilir ama orada da Ergin Ataman faktörü var ve o bitti demeden bitmediğini yıllar bizlere kanıtladı zaten.

Şampiyon olunamayan sezon başarısız sezondur, bu çok net. Şampiyonlar Ligi hakkı işin telsellisi ama bu başarısızlığa rağmen Roberto Mancini gibi bir ismi tanımış olmaktan çok mutluyum. Yeni sezonda da Mancini ile devam edilseydi şu an bulunduğumuz noktadan ileride olacağımızı da düşünüyorum ayrıca. Lucescu'yu garanti görüp, Mancini ile yolları ayırması Ünal Aysal'ın hatasıdır. Nitekim Lucescu u dönüşü sonrasında Galatasaray'ın yeni teknik direktör arayışında ne kadar zorlandığını gördük ve Prandelli o dönemin eseri. Başta iyi dedik, kimse kötülemedi hatta. Prandelli önemli bir teknik adamdır ama bu kariyer onun Galatasaray tarihinin en kötü teknik direktörlerinden biri olduğu gerçeğini değiştirmeyecek. 

Hamza Hamzaoğlu'nu seviyorum, çok güzel bir insan, müthiş bir karakter. Galatasaray'a da yakıştığını düşünüyorum ve onun göreve gelmesi sonrasında nasıl bir çıkış yakaladığımızı da gördük. Keşke Prandelli ile yollar daha önce ayrılsaydı, en azından Şampiyonlar Ligi'nde biraz daha iddia yaratabilirdik. Bundan sonra hedef gerçek anlamda 4. yıldız. Olmasa bile uzun vadeli düşünerek, Hamza Hoca'nın başarılı bir isim olacağını düşünüyorum. 4. yıldızı ilk takam takım olmak önemli olabilir ama 3. yıldızı ilk biz taktıkta ne oldu? Çok fazla birşey değişmiyor, emin olun.

2014 için en üzüldüğüm detay, Ünal Aysal'ın istifasıydı. Derin Galatasaray'dan bahsediyoruz, gerçekten de böyle birşey var. Dün Aysal'ı getirenler, bugün Aysal'ı götürdüler, çok açık. Ünal Aysal konusunda çok tartıştık, yeniden aynı konuları açmak istemiyorum ama yine söyleyeceğim, Aysal Galatasaray'a Galatasaray olduğunu tekrar hatırlatmıştır ve ortaya büyük bir vizyon koymuştur. İstifası zamansızdı, en azından Ocak ayına kadar devam edilip, daha güçlü başkan adaylarının önü açılabilirdi, hataları da vardır, başarısızlıklar da geldi, Ontivero'lu Hajroviç'li ara transfer harekatı da araştırılmalıdır ayrıca ama genele baktığımda da çok büyük başarılar, büyük bir vizyon, Galatasaray'ın yeniden spor kulübü olduğu, Avrupa'da istikrar yakaladığı bir dönem var.

En çok üzüldüğüm diğer olay ise Drogba'nın ayrılığı. Drogba'yı neden kaybettik, neden yeniden anlaşmadık bilmiyorum. Tutmak isteseydik tutabilirdik, bundan eminim ama yaşıyla ilgili hadiseler, sezonun ikinci yarısında yaşadığı sakatlıktan ötürü yüzde 100 ile oynayamaması, hatta Chelsea maçıyla alakalı bilerek oynamadı gibisinden saçma ifadelerle kaçırdık bu adamı, giderken kimse de ses etmedi. O yaşlı Drogba bugün Chelsea'nin en önemli kozlarından biri. Diego Costa'yı konuşuyoruz ama arkasında Drogba var, müthiş bir alternatif. Mourinho'nun böylesine taptığı bir adamı nasıl olur da kaçırıyoruz anlamıyorum. Bugünlerde de kendisini sık sık anarak pişmanlığı dile getiriyoruz aslında.

2014 yılı boyunca Sneijder gidiyor, gitti gibisinden haberler okuduk, sevgili menajerini hergün okuyoruz zaten ama Sneijder'i bir türlü Galatasaray'dan koparmayı başaramadılar, başaracaklarını da düşünmüyorum. Benim adıma Galatasaray'ın 2014 yılında bir numarası Sneijder'dir. 

Hayal kırıklıklarına gelirsek o kadar var ki. Selçuk İnan'dan Semih Kaya'ya, Ontivero & Hajroviç gibi isimlere, Pandev'e diye uzanan büyük bir liste var. Bir değil birçok hayal kırıklığı çıkarmak mümkün, mesela geçtiğimiz sezon ara transfer döneminde Koray Günter dışında gelen hemen hemen herkes hayal kırıklığı. Aynı durum yaz transfer döneminde de geçerli, Olcan Adın'dan Çamdal'a yine hemen hemen herkes hayal kırıklığı.

2015'de seçim süreci var, Mayıs ayında yeni başkan gelecek. Kim olur, kimler katılır bilmiyorum, Adnan Öztürk dışında açıklama yapan olmadı, daimi aday Turgay Kıran dışında. Gerçi bizler kimi istesek boş, derin Galatasaray ne derse yine o olacak. Umarım güçlü bir yönetim gelir ve istikrar anlamında da önemli adımlar atılarak Galatasaray'a yine vizyon kazandırılır.

2014 benim açımdan berbat bir yıl oldu, umarım 2015 güzel bir yıl olur. Sen ne yapacaksın derseniz, Sportif Cümleler'de devam, gittiği yere kadar da gitmeyi düşünüyorum. Blog yazmak hayatta en çok keyif aldığım iş, bırakmam mümkün değil. Bizleri takip eden, olumlu olumsuz görüş belirten, eleştiren, seven sevmeyen herkese iyi bir yıl diliyorum..

2014'ün En Adamı; Mancini Hocam


"Tazminatım vardı ama almadım, o paraya ihtiyacım yok. Gidiyor olabilirim ama Galatasaray bir taraftar kazandı" Roberto Mancini..

30 Aralık 2014 Salı

Tire'den Galatasaray'a, Euroleague Arenasına


7 kişi üzerinden dönen rotasyon günleri bitti, Galatasaray'ın sezonu gerçek anlamda yeni başlıyor diyebiliriz. Top 16'ya son anda kafayı sokmuştuk ama Top16'ya geldiğimizde de hakkını vereceğimizi Kaunas maçında gösterdiğimizi söyleyebilirim.

Top 16'da iddia yaratmak adına içeride oynanacak maçlar çok önemli. Özellikle de kağıt üzerinde favori göründüğünüz karşılaşmalar. Kaunas maçı da bunlardan biriydi ve kazanıldı. Seyircisiz oynamak çok büyük handikap, buna rağmen iki maçtır kazanmayı başarıyoruz. Özellikle bu maçın ikinci yarısında oluşan Galatasaray'ın agresifliğinde arkamıza seyirci baskısını da alabilseydik çok daha farklı bir sonuca da imza atılabilirdi.

İlk yarıda savunma anlamında iyi bir Galatasaray yoktu, hatta hücum anlamında ikinci yarıya da iyi başlanılamadı aslında ama savunmayı daha sertleştirmeyi başardık. Sinan Güler'in oyuna girip, agresiflik düzeyini yukarı taşıması da Galatasaray'ı maça ortak etti, işin içerisine Justin Carter'in girmesiyle de bu agresiflik düzeyi x2 oldu ve oyunun kontrolü Galatasaray'a geçti. Tek sorun pivot savunması gibi görünüyordu, Erceg bu anlamda ters eşleşmelere maruz kaldı ama kısa süreli Maric hamlesi pota altını da kapattı ve rüzgarı arkasına alan Galatasaray bu maçtan galip ayrıldı.

Galatasaray'ın genel sorunu, hücumun sadece Arroyo ve Erceg'e bakmasıydı. Justin Carter hamlesini savunma katkısından ziyade hücumda yapacakları için istiyordum ama elbette Galatasaray'da tutunabilmesi adına savunmasını da yukarı taşımalıydı. Shipp örneğini verdik bu konuda, o örneğin de üzerine koyabileceğini Kaunas karşısında gördük. Bu maça savunmasıyla damga vurdu ama atletizminin hücumda nelere yol açabileceğini de gördük. 

Gerçekten müthiş bir hikaye. Tire'de başlayan ve 3 yıl içerisinde Euroleague'e uzanan bir kariyer. Altını da dolduruyor, bu anlamda çok önemli bir transfere imza attık. Zaten Ergin Ataman'ın da bu artısını söylemiştim, sezonun bu zamanlarında iyi oyuncular bulur, sezon ortası yeni bir takım inşa eder. Patrick Young ve Justin Carter hamleleri de bunu gösteriyor. Zamanında Arroyo ve Markoishvili hamleleri misali.

Rotasyon oturuyor, daha geniş ve kaliteli bir yapıya kavuştuğumuzu söyleyebilirim. Arroyo'nun dinleneceği anlarda Ender Arslan gerekliliği ortadan kalktı mesela, çok istikrarsız performanslar gösterebiliyor, ilk yarıda olduğu gibi. İkinci yarıda ise hiç oyuna girmedi. Pocius da sezonun hayal kırıklıklarından. Sezona iyi başlamış olabilir ama yaşadığı sakatlık onu etkiledi, şimdi de geri dönmekte zorlanıyor. Şu aşamada da Justin Carter onun çok önünde, ligde kullanılacak 6. yabancı adına da Justin Carter'a lisans çıkarılmasını ve Pocius'un tribüne gelmesini bekliyorum. Bunun dışında düzen işliyor zaten. 

Tek eksik iyi bir keskin şutör gibi görünüyor, keşke Cenk Akyol takımda kalsaydı diyorum. Aradori'den de beklediğimiz ve alamadığımız buydu, Justin Carter hamlesiyle farklı bir tarza yöneldik ama iyi bir sniper çok can yakardı.

Top 16'ya galibiyetle başlamak önemli ve güzel. Yukarıda da dediğim gibi, Galatasaray için sezon yeni başlıyor ve Top 8 adına da iddialı bir takım olabileceğimizi bence gösterdik..

Eboue İçin İdman Arkadaşı Geliyor


Dany'nin gönderilmesine anlam vermiştim ama yerine gelen Burdisso'yu izledikten sonra da bu anlamı kaybetmiştim. Galatasaray'ın geçen sezonun devre arasında gerçekleştirdiği transfer harekatı tam bir fiyasko. Gelen isimlerin giden isimleri arattığı bir dönem. Riera & Hajroviç olayında da bunu söyleyebiliriz. 

Anlamı yitirdiğim diğer nokta da, Beşiktaş'ın en büyük rakibinin gözden çıkardığı futbolcusunu kiralamasıydı. Satın alınmasını anlarım ya da Galatasaray serbest bıraksa ve öyle transfer edilse. Zamanında Colin Kazım'ı Galatasaray'ın alması gibi. Ama Beşiktaş kiralama yoluna gitti ve o Dany de Galatasaray karşısında patladı. Bu transfer Önder Özen'i de bitiren olaydır aslında, Önder Özen gibi bir ismin bu hataya düşmesi inanılmazdı.

Anlam veremediğim üçüncü nokta da Dany'nin Granada formasıyla hiç şans bulamaması. Sadece bir maç oynadı diye biliyorum, koca ilk yarıda hiç şans bulamadı. O kadar da kötü futbolcu olduğunu düşünmediğim bir isim. Ujfalusi'nin ardından, Cris'in de yalan çıkması sonucu Galatasaray bu adamla Şampiyonlar Ligi'nde yürüdü, ligde şampiyon oldu. Bir sonraki sezonda da Dany'nin bek gibi de oynayabildiğini gördük, futbolu yönlendi ama beğenilmedi. 

Doğrudur, kendisi tam bir saatli bombadır, ne zaman patlayacağını bilemezsiniz ama en azından hızı bile kendisine değer katabilirdi, olmadı. Dany'i de bitiren Beşiktaş formasıyla geçirdiği yarım sezon oldu. Şimdi de yüzüne bakılmayan adam durumunda.

En azından Anadolu için değerli alternatiftir diyeceğim, talibi de çıkar aslında (Gaziantepspor taraftarı kendi takımlarında oynadığı dönem onu T.Silva gibi görüyordu neredeyse) ama bu futbolculara öyle kontratlar verildi ki elden çıkaramıyorsun. Futbolcu yattığı yerden para kazanmayı tercih ediyor. Eboue örneği gibi, şimdi de Dany'de olacağı gibi. Mancini'nin hatalarını konuşurken, bu hataları da görmemiz gerekiyor.

Granada, Dany'den vazgeçti ve futbolcu geri dönüyor. Galatasaray için birşey değişmez, zaten yıllık ücretini biz ödüyorduk diye biliyorum. Kontenjan hamlesiydi, şimdi geri dönüyor olması da kontenjanı etkilemez, çünkü Türkiye Ligi lisansı yok. Eboue ile idmanlarını yapar, yattığı yerden parasını kazanır, 2016'ya kadar da sözleşmesi var.

29 Aralık 2014 Pazartesi

Kayıp İlanı


Kendisinin bir sakatlığı var (ne sakatlığı olduğunu bilmiyorum), 50 küsür gündür forma giyemiyor ve ne durumda olduğunu kimse bilmiyor. Ne zaman takıma dönecek, tam olarak hazır olması ne kadar zaman alacak, kendisiyle ilgili gelecek planları neler gibi sorulara cevap bulamıyoruz. 
 
Gündem daha çok Pandev, onun kazanılması ya da transfer ihtimali üzerinden gidiyoruz, ayrıca Türkiye Kupası da bu anlamda ilaç oldu ve Pandev'i izleyebiliyoruz ama Prandelli gittiğinden bu yana Dzemaili de gitti sanki. Takıma bir türlü dönemedi ve kendisini Hamza Hoca yönetiminde göremedik. Tam form bulmaya başladı, kendisini buluyor derken, Karabükspor deplasmanında da çok beğenmişken Dzemaili dönemi sanki kapandı. 
 
Ara transfer döneminde kadro üzerinde yaşanacak kıyımdan bahsediyoruz, bazı isimler gidecek, belki de bu isimlerin arasında sürpriz isimler de yer alacak. Dzemaili de bunlardan olabilir ama kalması durumunda önemli bir alternatif olacağını düşünüyorum. 
 
Son maçlarda yabancı sınırı ile ilgili sorun yaşamadığımızı da görüyoruz, yani şans bulması mümkün. Selçuk İnan & Melo ikilisine yana yakıla alternatif ararken, Furkan Özçal ve Umut Gündoğan gibi isimlerden de olmayacağını görmüşken (Yekta Kurtuluş'dan zaten umut yok ve gitmesini bekliyorum) Dzemaili bazı sıkıntılara ilaç olabilir. Tabii kendisinden haber alabilirsek..

Fernando Torres Atletico Madrid'de; Eve Dönüş ve Son Şans


Futbolda "yuva" kavramı önemli. Eğer yuvanız varsa, en kötü zamanınızda bile son bir şansınız oluyor. Fernando Torres de bu şansı kullananlardan. En zor, en kötü zamanlarını yaşıyor ve bu kötü zamanlarında, büyük hayal kırıklıklarıyla dolu son yıllarının ardından Atletico Madrid'e dönme fırsatını yakalayabiliyor.

8 sezon önce Atletico Madrid'den Liverpool'a gittiğinde çok ses getirmişti, Liverpool günlerinde de taraftarın sevgilisi olmayı başardı, büyük işlere imza attı ama Chelsea'ye imza atması da arkasında çok büyük ah'lar bıraktı. Rakam çok büyüktü, beklentiler rakamdan da büyüktü ama ne yapılırsa yapılsın Chelsea'de tutunamadı, Mourinho bile Torres'i kazanmayı başaramadı.

Torres'in yaşadığı düşüşün adı futbol. Futbol dışında başka konularla gündeme geldiğini duymadım. Bu tip bazı büyük isimlerin yaşadığı düşüşlerde farklı mevzular ön plana çıkar ama Torres'in neden böyle geriye gittiğini hiç çözemedik, işi Liverpool taraftarının ahını aldıya kadar getirdik. Sonrasında Milan olmadı, önemli bir şanstı ama yine tutunamadı. 


Şu zamanda Atletico Madrid'in ona kapılarını açması çok büyük fırsattır. Sezon başında da konuşulan ama şu aşamada benim beklemediğim bir hamleydi. Torres'le de birlikte Atletico önemli bir forvet alternatifini yaratmış oldu. Kazanılması durumunda da çok büyük bir ismi transfer etti. Simeone eski kaptanını iyi tanır, iyi bilir. Ondan nasıl faydalanacağını mutlaka düşünmüştür. Bu anlamda da Torres'in eski günlerine olmasa bile yeniden ses getireceği zamanlara döneceğini düşünüyorum.

Son şansı olduğu ise çok net. Buradan sonrası Torres adına çok büyük felaket olur. Daha küçük çaplı İspanya takımları, belki mini bir Dünya turu, belki de Katar, ABD, Çin gibi ülkeler. Torres adına son atımlık kurşunun Atletico Madrid olduğunu herkes söylüyor, gerçekten de öyle.

Hala ses getirebiliyor ama, konuşabiliyoruz, şu yazıyı yazabiliyoruz. Bu da Torres'in büyüklüğünden ziyade Torres'in yeniden Atletico Madrid'le buluşmasındandır.


Şöyle de birşey var, belki takımın başında eski dost Simeone var ama Torres'in bıraktığı Atletico Madrid ile bu takım arasında da çok büyük farklar var. Simeone bir Dünya takımı yarattı, Atletico Madrid en iyi dönemlerinden birini yaşıyor ve La Liga şampiyonluk adaylarından, artık Real Madrid ve Barcelona ile kafa kafaya çarpışan, Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu adaylarından olan bir takıma gitmiş durumda. İşi zor, formayı kapmak için çok çalışmak zorunda. Önünde de Mandzukic gibi bir isim var.

Mandzukic demişken, onun da 43 milyon avro gibi bir rakama Manchester City'e gidebileceği söyleniyor. Atletico Madrid, böylesine büyük rakamlara futbolcu satmayı çok sever, bir anlamda dayanamaz. Tabii Mandzukic giderse, onun boşluğunu dolduracak isim şu aşamada Torres değildir, mutlaka bir hamle daha yaparlar ama Atletico Madrid'in forvet geçmişine baktığımızda, son 10 yılına indiğimizde de Torres, Forlan, Agüero, Falcao, Diego Costa gibi isimleri görüyoruz. Yani gidenin yeri dolmuş, her sezon da biraz daha üzerine koymuşlar. Gerçekten çok büyük bir yapı, saygı duyulası..

28 Aralık 2014 Pazar

Justin Carter Galatasaray'da


Ergin Ataman'ın kadro mühendisliğini hep övmüşümdür. İmkanlar dahilinde iyi kadrolar daima kurmuştur ama bu sezon başında aldığı riskler tutmadı. Jawai, Vougiokas ve Aradori gibi isimler hayal kırıklığı. Pocius'un da istikrarlı gitmediğini görüyoruz ve Furkan Aldemir'in elden kaçırılışı var bir de. İyi başlamadık, haliyle de Aralık ayında büyük bir kadro revizyonuna gidildi.

Ergin Ataman'ın övdüğüm diğer özelliği ise sezonun bu aylarında transfer söz konusu olduğunda bulduğu iyi isimler. Beşiktaş'la şampiyon olduğu sezona bakın, Deron Williams ve Semih Erden ayrılıkları sonrası gelen isimler, Galatasaray'la şampiyon olunan sezonda Hawkins ve Domercant kaybı sonrası gelen isimler gibi. Buna benzer bir durumu da şu an yaşıyoruz ve Patrick Young ile başlayan transfer hareketliliği, Aleks Maric ve Justin Carter ile devam etti.

Euroleague'de devam etmek önemliydi, büyük denizde yüzmeye devam ediyoruz. İşin imkansız noktaya geldiği anda yeniden imkanlı kılınması Ergin Ataman'ın hüneri. Ligde de şanssız maçlar yaşadık, önde götürdüğümüz ama son periyotta yorgunluğun ortaya çıktığı ve kaybedilen maçlar. 7 kişi rotasyonla gitti bu takım, hiç kolay değil. Nefes alma imkanı dahi yoktu, maç trafiği çok sıkışık. Bu yüzden de Eurolegue Top16 öncesinde bu hamlelerin gelmesi Galatasaray adına sezonu sıfırdan başlatıyor. Darüşşakafa Doğuş karşısında alınan galibiyetin de lig açısından bizleri ivmelendireceğini düşünüyorum. Önemli bir takım, zor bir maç, olmazsa olmaz bir galibiyetti.
Patrick Young çok önemli bir oyuncu olduğunu, potansiyelini bizlere gösteriyor. Ayağının tozuyla etki göstermeye başladı. Maric ise Patrick Young'u tamamlamak adına alınan bir alternatif isim. Daha yavaş ama daha sert bir oyuncu. Pota altına sertlik getirmek adına yapılan bir hamle. Daha iyisi yapılabilir miydi bilinmez ama şu dönemde alınabilecek iyi isimlerden biri. Uzun rotasyonu Young ve Kerem Gönlüm üzerinde dönüyordu, yer yer Micov'u da 4 numara gibi kullanıyorduk. Maric bu anlamda rotasyonu biraz daha rahatlatacak ama bir yerli uzun daha bence gerekli.
Justin Carter ise en çok konuşulan isim. Türkiye'yi bilen, kendisini bu ligde bana göre kanıtlamış bir skorer. En büyük avantajı da bu, uyum sorunu yaşayacağını düşünmüyorum. Galatasaray'ın savunması kadar hücumu da sorunlu. Jamont Gordon ismi savunma özelliğiyle ön plana çıkıyordu belki ama Justin Carter'ın zamanında Shipp'in yaşadığı dönüşüm vari bir dönüşüm yaşayacağını düşünüyorum. Savunma özelliği de ön plana çıkacaktır. Burada sadece skor atarak tutunamaz ve bu dönüşümü sağlayacak potansiyeli de var.

Shipp de geldiği dönemde takımının bir numaralı skor opsiyonuydu, Galatasaray'da savunma özelliğini daha ön plana çıkararak tutundu. Justin Carter da Uşak'ın bir numaralı skor gücü olmasının yanında yıldızıydı ama Galatasaray'da tutunması adına farklı bir role bürünmek, savunma özelliğini de ön plana çıkarmak zorunda. Bunu da ne kadar başarabilecek göreceğiz.
Bazı kırılma anları oluyor, skorun sadece Arroyo ve Erceg'e baktığı anlar. Erceg de bir süredir yoktu ve yükü Arroyo çekiyordu. Arroyo'nun yaşı ve sezonun uzunluğu malum. Alternatif yaratılmak zorundaydı ve Pocius'un da istikrarsızlığı göz önüne alınırsa Justin Carter transferi oldukça başarılı bir hamle. Kısa rotasyonuna önemli bir hücum hamlesi eklendiği gibi, rotasyonu da rahatlatacak bir hamle oldu. Şu aşamada Euroleague adına yapılan bir transfer olarak görünüyor ama (şartlar ne durumda bilmiyorum, imkan var mı? ) Pocius'un yerine TBL için de düşünülecektir.
Amrabat vari bir hikayesi de oldu transferin, umarım sonu benzemez diyelim. TBL'den herhangi bir yabancıyı almak zor, her şartta bonservis ödemek zorunda kalıyorsunuz. Justin Carter için de bu göze alındı, devamında menajer sorunu ortaya çıktı ama Justin Carter kendi menajerine yol vererek Galatasaray'a geliyor. Maddi anlamda da yaptığı fedakarlıklar var, bu da çok değerli.

Ayrıca tüm Galatasaraylıların yakından takip ettiği bir transfer oldu. Uzun zamandır konuştuğumuz, çok istediğimiz, beklediğimiz ama fazlasıyla zor bir transferdi..

Tehlike; Chedjou Afrika Uluslar Kupası'na


Kamerun Milli Takım'ında uygulanan Chedjou ambargosu vardı. Dünya Kupası'ndan bu yana kadroya davet edilmiyordu ama geçen sezona göre de fazlasıyla yükselen bir Chedjou vardı. Formda olmayan Chedjou'nun kadroda olmayıp, formda olan Chedjou'nun kadroya alınmaması bana garip geliyordu derken en olmadık zamanda bu ambargo kalktı. Sakatlanan Ekongolo'nun yerine Chedjou kadroya davet edildi ve bu da uzun bir süre Chedjou'dan faydalanamayacağımız anlamını taşır.

İşin yani kısmına bakarsak, eğer finale kalırlarsa Diyarbakır BŞB, Rizespor, Eskişehirspor (kupa), Bursaspor, Balçova ve Eskişehirspor (Lig) maçlarında Chedjou yok. Semih Kaya'nın da piyasada olmadığı şu günlerde Galatasaray'ın stoper rotasyonu bir hayli darbe alacak gibi.

Elde kalan isimler Semih Kaya, Hakan Balta, Koray Günter ve Emre Can Coşkun. Forma giymesi en muhtemel isim ise Hakan Balta. Ama bu isimler Chedjou kalitesinin uzağında. Chedjou'nun stoper olmasına rağmen gol özelliğinden, oyun kurabilme, topu olumlu kullanabilmesine kadar birçok artı var ve bu anlamda önemli bir isim. Semih Kaya da hiç iyi durumda değil. Hakan Balta tecrübesiyle buradayım diyor, Koray Günter önemli potansiyel ama Chedjou'nun eksikliği de fazlasıyla aranacak.

Eminim ki Galatasaray'ın planları arasında bu yoktu. Belki de rotasyon için yeni bir stoper hamlesi gelecek, bekleyelim..

Melo Yoksa Puan Kaybı Var


Uzun zamandır blog yazamadım. Dayımın ani ölümü, Samsun'a gitmemiz, yaşanan şok anı derken bir süre uzak kalmak gerekiyordu. Kafamın dağılması açısından twitter'da devam ettim ama blogdan uzak kaldım, şimdi yeniden başlayalım. 

Şunu söyleyerek başlayayım, bu sezon yaşanılacak şampiyonluk benim için daha anlamlı olacak. Beni Galatasaraylı yapan, şu Dünya'nın en güzel adamı olan Seyit Dayım'a armağan edilecek en güzel şey bu olabilir, umarım başarırız.

Gençlerbirliği maçından başlayalım, sonrasında konuyu daha genele yayalım. Sneijder, Chedjou ve Melo gibi eksiklere bakarak zor bir maç olacağını hepimiz düşündük. Takımın en önemli silahları belki de bu isimler. Ankara deplasmanı da Galatasaray adına her zaman zorlayıcı olmuştur ama maça bakarak konuşmak gerekirse de kazanılacak 3 puan çok basit hatalarla kaybedildi.

Melo'nun oynamadığı son 9 maçta kaybedilen 17 puan var. Futbolunun da eleştirildiği zamanlar oluyor ama en kötü halinin bile bu takımda ihtiyaç olduğunu gösteren en iyi maç Gençlerbirliği karşılaşmasıydı. Emre Çolak & Selçuk İnan ikilisinin agresif anlamda zayıf kaldığını Gosso karşısında gördük. Gosso tek başına Galatasaray orta sahasını dövdü. Melo olmadığında Selçuk İnan daha fazla defansif sorumluluk alıyor ama Sneijder'in de yokluğunu eklediğimizde hücumda organize olmamız imkansız hale geldi.
 
Olası Tolgay Arslan hamlesi bu anlamda değerli. Melo'nun alternatifinin olmadığını görüyoruz ve Tolgay'ın sezon sonu sözleşmesinin bitecek olması, ayrıca takımında da şans bulamaması transfer açısından herhangi bir engel bulunmadığını gösteriyor.

Hamit Altıntop tercihi bu anlamda değerliydi ama o da yeterli olmadı. 1-0'ı erken bulduk diyebiliriz, skoru da bir şekilde korumayı başarıyorduk ama hücumda etkisizlik en büyük sorun oldu. İkinci yarıya girerken Gençlerbirliği'nin aldığı hücum riskini bile değerlendiremedi Galatasaray ve bu maç 1-1'e gelir derken geldi de. 

Stancu her dönem Galatasaray'a ters gelmiştir, golünü atmıştır. Yine attı ama Stancu'dan kafa golü yemenin de izahı yok. Havadan etkili bir isim asla olmadı ama Stancu'yu o kadar boş bırakan Semih Kaya'nın golde katkısı büyük. Hamza Hamzaoğlu'nun ardından Galatasaray'da hemen hemen herkes yükselirken Semih Kaya'nın düşüşü devam ediyor ve bu anlamda Koray Günter'e dönüş vakti geldi diyebiliriz. En azından potansiyel anlamda yüksek, ilerisi için umut taşıyan bir adım olur. Belki de bu sürede Semih Kaya toparlar. Prandelli döneminde Selçuk İnan ve Burak Yılmaz için söylediklerimiz, bugün Semih Kaya için geçerli.

1-1'den sonra toparladı aslında Galatasaray, daha agresif olmaya, hücumu düşünmeye başladı ama o anlarda da skoru değiştirecek ismi arıyorsunuz, Sneijder'in yokluğu çok etkiledi. Kanatlardan da verim gelmeyince, kanat verimini yükseltmek adına Hamza Hamzaoğlu geç ve yanlış tercihler yapınca da gol gelmedi. Olcan Adın'ın 11 başlaması hataydı, aynı şekilde Yasin Öztekin'in ilk tercih olarak değerlendirilmesi de. Açık alan vardı, Gençlerbirliği de risk aldı, çok büyük boşluklar oldu ve Bruma çok daha etkili olabilirdi. Burada mühim nokta, Hamza Hoca'nın hatasını görmesi ve kabul etmesiydi. Bu da Galatasaray'ın geleceği adına en büyük artı zaten.

En büyük yükselişi sağlayan isim ise Burak Yılmaz. Yeni pozisyonunda inanılmaz rahat ve etkili oynuyor. Bu pozisyonu belki gol sayısında çok etkili olmayacak ama takıma verdiği katkı anlamında büyük pozitif etki yaratıyor. Emre Çolak'a attırdığı golde topla gidişi, zamanlaması, pasın inceliği çok değerliydi. Ayrıca kötü Galatasaray hücumunda da ayakta kalan tek isimdi. Pas organizasyonları, top alması, dikine çıkışları, özellikle de topla dönüşleri büyük etki ediyor. Bu anlamda Hamza Hoca'nın en büyük kazanımı diyebiliriz.

13 Aralık 2014 Cumartesi

4 Maç 12 Gol, Hamza Hamzaoğlu Dönemi

 
Prandelli döneminde 16 maçta atılan 15 gol, Hamza Hamzaoğlu döneminde ise 4 maçta atılan 12 gol. Başka bir istatistiğe gerek yok sanırım. Bu istatistikte önemli nokta ise atılan golden ziyade, Galatasaray'ın yükselen hücum kalitesi, oyun iştahı, maç 3-0'a geldiğinde 4'ü 5'i bulmak adına gösterdiği çaba. Yaşanan değişim çok büyük, bu değişimi yaratan ise Hamza Hamzaoğlu.

Değişimin sırrı ise özgüven. Muslera dahi Prandelli dönemine göre özgüvenini kazanmış durumda. Birkaç hafta önce sürekli eleştirdiğimiz Burak Yılmaz'dan Selçuk İnan'a kadar uzanan tüm isimler de inanılmaz toparlamış, kalitelerini ortaya koyuyorlar. Üstelik bu değişim sadece 2 haftada başarıldı. Galatasaray'ın kaliteli oyunculardan kurulu olduğunu hep söyledik, önemli olan takımı tanımak, futbolculara güvenmek, formayı giymesi gereken isimlere giydirmek.

Denklem basit. Burak Yılmaz'ın tek forvet oynadığında başarısız olduğunu yıllardır söylüyoruz, geçen haftaların konusu değil bu. Konyaspor karşısında da gördük, Umut Bulut oyundan çıktığında Burak Yılmaz'ın etkisi müthiş derecede düştü. Tek forvet oynayan Burak Yılmaz'la, biraz daha serbest 2. forvet gibi oynayan Burak Yılmaz arasında büyük farklar var. Burak Yılmaz'ın daha serbest oynaması hem hücum kalitesini, hem de Burak Yılmaz'ın gol özelliğini beraberinde getirdi.

Fatih Terim'in 4-4-2'sine de benziyor aslında. Solda Emre Çolak, sağda Engin Baytar (orta saha özellikli kanatlar), en önde Elmander, arkasında da daha serbest rolde Necati Ateş. Hamza Hamzaoğlu ise 4-2-3-1 gibi düşünüyor, oyunu daha önde oynuyor ama Sneijder solda, Emre Çolak sağda (orta saha özellikli kanatlar) önde Umut Bulut (duvar ve ön alanda baskı), Burak Yılmaz ise daha serbest rolde. Hamza Hamzaoğlu'nun takımı daha önde oynatmasının nedeni ise Eboue ve Riera gibi beklerinin olmaması. O döneme göre bek konusunda büyük farklar var ama sistem çok benziyor.
 
Formayı adaletli dağıttığın sürece gerisi geliyor. Emre Çolak en büyük örnek. Prandelli dönemi U21'in değişmezi, Türkiye B Milli Takım'ının yıldızı bu adam Hamza Hoca geldiğinden bu yana 11'de şans buluyor ve daha kötü maçı olmadı. Bugün de attığı golle kendi yeteneğini yeniden hatırladı diyebilirim. Terim döneminde 11'e yerleştiği dönemde de sol ayağıyla attığı böylesine güzel goller vardı, uzun zaman sonra yine attı, bundan sonra da atar. O özgüveni yakaladı bir kere.

 
Konyaspor deplasmanı kağıt üzerinde zor gördüğümüz bir deplasmandı. Aykut Kocaman ile birlikte  özellikle iç sahada çok iyi takım olmuşlardı ve kimsenin yaşayamadığı bir iç saha desteğine de sahipler ama bugün erken dağıldılar. Geçtiğimiz maçlara oranla çok daha fazla şut atmadı Galatasaray ama girdiği her pozisyonu hemen hemen bitirdi. Hücum kalitesi bir anlamda ön plana çıkıyor. Umut Bulut'un arkasında çok iyi bir hücum üçlüsü var.

Selçuk İnan'ın da savunmayı organize etmesi önemli. Hücuma çok destek vermemiş, dikine çıkmamış olabilir ama daha fazla geride kalarak, mücadelesiyle de işin savunma konusunda bugün en iyisiydi. Onun da yükselişi en az Burak Yılmaz kadar.

Takım iyiye gidiyor, özgüven aşırı derecede yükselmiş, hücum kalitesi bir o kadar fazla, şampiyonluk adına güçlü mesajlar veriliyor. Hamza Hamzaoğlu ile yakalanan bu özgüvenin devamı dileğiyle..

Furkan Özçal & Umut Gündoğan Karabükspor'da


Bunun tanımı "kıyım" mı olur bilemem ya da daha kibar bir ifade mi bulmamız gerekir ama Galatasaray'ın 40 kişilere dayanan kadrosunun mutlaka azaltılması gerekiyor. Galatasaray'ın da bu uğurda adımları şimdiden atmaya başlaması sevindirici ama gitmesi muhtemel bazı isimler üzerinde de büyük haksızlık yaptığımızı düşünüyorum.


Furkan Özçal ve Umut Gündoğan da bu isimlerden ikisi. Kalitelerini tartışırsınız, Galatasaray'ın futbolcusu olup olmadıkları da tartışılabilecek bir durum ama bir futbolcuyu hiç görmeden nasıl bir fikir sahibi olabilirsiniz? 

Haftalarca konuştuk, 11'de yeri sabit olan ama oynamaması gereken birçok isim olduğunu. Hamza Hamzaoğlu'dan bu yana toparlanmış görünebilir ama Selçuk İnan bu isimlerin başındaydı, 11'deki yerini hiç kaybetmedi, aksine Sneijder üzerinden rotasyona gidildi. Dzemaili'nin kötü olduğu haftalar oldu ama o da oynadı, Yekta Kurtuluş 11'de olsun, kenardan gelerek olsun sürekli yer buldu ki herhangi bir şekilde gelişim gösteremeyen, 29 yaşına gelmiş, Galatasaray üzerinde gerekliliği kalmamış bir futbolcudur. Hamit Altıntop'u da yazarız, o da iyi konuşuyor ama futbolu söylemleri kadar iyi değil.

Bu rotasyon deryasında asıl şans bulması gereken isimler Furkan Özçal ve Umut Gündoğan'dı. En azından 1-2 maçta izleyebilseydik. Mancini'nin Furkan Özçal'ı çok beğendiği ve kalsaydı eğer kendisine şans vereceği söyleniyordu. O rapor doğrultusunda Prandelli de kadroda tuttu, Şampiyonlar Ligi listesinde de yer verdi ama şans vermedi. Anderlecht maçında alay eder gibi son dakika oyuna sokuldu. İşin aksi, Fatih Terim döneminde de Furkan Özçal'ı izleyemedik. Sadece geçen sezon Karabükspor'la geçirdiği istikrarlı dönem var, zaten o performansta Karabükspor'un Furkan Özçal konusunda ısrarlı olmasına neden.

Şu konuda da bir ayıbımız var, madem şimdi yol verecektik, sezon başında ısrarla isteniyorken neden izin vermedik. Yarım sezonunu yedik diyebiliriz ve emin olduğum, Furkan Özçal'ın bundan sonra da iyi işler yapabileceği.

Umut Gündoğan'ı da izlemek isterdim. Aklımda kalan, topla dikine gidişleri. Bu aklımızda bırakıldı ve U21 maçlarında da takip ettim aslında kendisini. Elbette yeterliliği tartışılacaktı ama izlemeden bu değer yargısına varamayız, 1-2 maçta da olsa o da şans bulmalıydı. O da Karabükspor'da başarılı olacaktır, Karabükspor iyi iki futbolcu kazandı.

Ben Yekta Kurtuluş'un gitmesini bekliyorum mesela, benim için asıl revizyona uğraması gereken isim o olacaktı ama olacaktır da, satılık listesinde olduğunu düşünüyorum. Bu iki ismin gidişine rağmen hala kalabalık bir orta saha hattı var, sayının fazlasıyla azaltılması şart. Aynı durum kanatlar için de geçerli, o sayının da azaltılması gerekiyor. 40'lara dayanan bu sayı 23-24 kişiye kadar düşmek zorunda. Buradan yaratılacak 8-10 milyon avro'luk bütçe açığıyla da nokta atışı diyebileceğimiz 1-2 isim gelebilir..

12 Aralık 2014 Cuma

Bu Sezon İçin Hala Geç Değil


Ergin Ataman'ın kadro mühendisliğini her dönem överiz ama bu dönem yaşanan maddi zorlukların da etkisiyle kadro mühendisliğinde çuvalladığımızı görüyorum. Bir de bunun üzerine sezon ilerlerken yaşanan ödeme zorluklarını da ekleyince iş daha da içinden çıkılmaz bir hale geliyor. Kadronda düşünmediğin isimleri bugün olduğu gibi yolluyabiliyorsun ama bu isimlerin yerini doldurmak konusunda da kara kara düşünmek durumunda kalıyorsun. Ergin Ataman'ın işi gerçekten zor.

Sezon başında Micov'lar, Pocius'lar, Nolan Smith'ler gelirken umutlu ve mutluyduk ama asıl transferin pivot bölgesine yapılması gerektiğini söylüyorduk. Her pozisyonda fedaya gidilebilirdi ama atımlık kurşunun pivot konusunda atılması gerektiğini söylerken pivot pozisyonundan aldığımız katkı sıfır oldu. Sadece Furkan Aldemir vardı, o da gitti Patric Young'la o katkı alınacak belki ama bu sefer de alternatifsiz durumda.

Jawai geçen sezonu hiç oynamadan geçirdi, yaşadığı sakatlığın da ondan götürüsü çok olmuş. Koşamaz durumda Jawai, acı gerçek bu. Bizler de Jawai'ye güvenerek sezona başladık. Furkan Aldemir'in yükselişi olmasa yaşayacağımız sıkıntının tarifi olmayacakmış, tablo bu. Vougioukas ise Avrupa için yapılan bir transferdi ama biraz etki gösterebilse Jawai hasarını en az şekilde atlatabilirdik, bir alternatif olurdu ama onun görüntüsü Jawai'den de beterdi. İlginç bir pivot, atletizmi sıfır, şutu var, belli ki ince işleri yapması için alınmış ama Galatasaray tarihinin en kötü oyuncularından biri olmayı başardı. Hadi Jawai için sakattı, oydu, buydu diye mazeret üretebiliyoruz ama Vougioukas için söyleyebilecek tek iyi şey yok.

Aradori'nin gidişi beni mutlu etti. O da Avrupa için yapılan transferlerden biriydi, şutuna çok güvendik ama o da beklenenin çok uzaklarındaydı. Nolan Smith'le yollar ayrıldığında Aradori'ye lig için yer açıldı ama Nolan'la farklı oyuncular. Aradori işin içerisine girince Galatasaray'ın rotasyonu da fazlasıyla değişti, üstüne bir de Micov'un sakatlığı eklenince de Aradori'nin kel iyice ortaya çıktı. Savunma konusunda sıfır ötesi, karşısında oynayan herhangi bir oyuncunun maçın adamı olma ihtimalinin çok yüksek olduğu bir isim. Bazı maçlarda hücum katkısını almayı başardık ama kesinlikle Galatasaray'ın oyuncusu olmadığı gibi, 2-3 numara için de Jamont Gordon vari bir oyuncuya ihtiyacımız olduğunu söylemek lazım. Pivot konusunda da atılması gereken bir hamle olduğu gibi.

Dediğim gibi, oyuncuları göndermek kolay, bu şartlarda transfer yapmak zor. Euroleague'den büyük ihtimalle elenecek gibi duruyoruz, şansımız çok az ama Euro Cup'ta bana göre bir hedeftir, bu hedef doğrultusunda da yürüyebiliriz. Birşeylerin yoluna girmesi lazım, en azından ödeme sorununu aşmalıyız. Erceg'in de gitme ihtimali konuşuluyor, Furkan gittiğinde yerini bir şekilde doldurduk ama Erceg gittiğinde yerini doldurabileceğimizi düşünmüyorum. Son maçlara bakın, takımı sırtlayan, götüren isim Erceg.

Bakalım yeni hedefler, planlar ne olacak? Bu sezon için hala geç değil..

11 Aralık 2014 Perşembe

11.12.13, Conte'nin Gözyaşları


Türkiye'dir Galatasaray söylemi biraz da buradan gelir. Yerel mücadele bir yana, Galatasaray'ın Avrupa'da yazdığı destanın adıdır bu. Xamax zaferinden, Şampiyon Kulüpler Kupası yarı finaline, Uefa ve Süper Kupalarına, Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finallere ve bu yollarda devrilen birçok devlere kadar. Geçen sene bugün Juventus karşısında yazılan destanı da tarih sahnesinde yerini aldı. Real Madrid karşısında evinde aldığı tarihi mağlubiyetle yola başlayan Galatasaray'ın Juventus'u eleyip o sezon gruptan çıkması çok büyük iştir. Bu başarıda da Mancini'nin Juventus karşısında payı çok büyüktür, onun İtalya üzerindeki hakimiyeti. Kendisini de bu başarıda anlamıyız ve Sneijder'in Galatasaray tarihine attığı en önemli adımdır Juventus karşısında attığı gol. O maçtan geriye kalan da Conte'nin gözyaşlarıdır..


10 Aralık 2014 Çarşamba

Dünden Kalan; Hamit Altıntop & Sinan Bolat


Bir Galatasaray ve Milli Takım klişesi oldu. Her kötü sonucun ardından Hamit Altıntop sahneye çıkar ve yaptığı açıklamalarla gündem olur. Söyledikleri de doğrudur, gerçekleri büyük bir objektif ve gerçekçilikle dile getirir. Herkes cesaret edemez buna ve bizler de o açıklamaların ardından Hamit Altıntop için, ileride sportif direktör olacak, futbolun patronu olacak adam deriz. Olabilir de, bu anlamda Türk futboluna büyük hizmetleri olabilir.

Bir yerde sıkıntı var. Hamit Altıntop'un tüm yorumları, açıklamaları doğru ve çoğumuz altına imza atar. Ama o Hamit Altıntop kendi performansı, durumu hakkında hiç açıklama yapmaz. Ya da Türk futbolcusu üzerinden yürümez.

Şöyle ki, en çok eleştirdiğimiz konu yerli futbolcular için ödenen paralar. Bonservisler, yıllık ücretler. Bu anlamda da en bonkör takımlardan biri Galatasaray. Hamit Altıntop'un da bu takımın en çok kazanan isimlerinden biri olduğunu söylemek lazım. Ama o Hamit Altıntop 1.5 sezondur kayıp. Geçen sezonu sakatlıklarla geçti, neredeyse hiç oynamadı. Bu sezon ise iyi oynadı diyebileceğim maç sayısı 2, o da sonradan oyuna girip etki ettiği zamanlar. Kayseri Erciyes deplasmanı ve son Arsenal maçı. Tabii 3-0'dan sonraki Arsenal ikinci yarısını ne kadar değerlendirirsek.

Alacak tabii, ben işin parasında değilim. O sözleşmeyi yapanlar düşünecek, Hamit Altıntop gibi bir ismi getirmek kolay değildi, getirildi. Ama o Hamit Altıntop çıksa ve kendi özeleştirisini yapsa ya da Türk futbolcusu üzerinden yürüse daha güzel olmayacak mı? İşte bunları söylesin ve kendisini sabaha kadar dinleyelim. Bunları görmezden gelip, kendi durumunu hiç konuşmayıp, kendi durumu için ondan beklenen adımları atmadan her maç sonunda bir klişe misali Türk futbolu üzerinden yürümesi de artık dur denilecek noktalara geliyor. Söyledikleri doğru olsa bile.

Ergin Ataman'ı susturuyorlar, kulübü sahiplendiği, kulübün iyiliğini düşündüğü için ama Hamit Altıntop her maç sonu açıklamalarına devam ediyor, üstelik işin içerisine Dzemaili ve Pandev gibi isimleri de kattı. İyi transferler değiller belki ama bunları eleştirmek kendisine kalmamalı, takım arkadaşlarını basın önüne atmamalı. Tekrar diyorum, artık bir dur denilmeli.

Sinan Bolat konusuna da gelelim. O da konuşulması gereken bir mevzu. Öncelikle şunu söyleyeyim, dün oynaması çok doğru bir karardı. Bu maçlarda oynayacak Sinan Bolat, transfer edilme nedeni bu. Her maç Muslera oynayacaksa, 2. kaleci Eray İşçan kalabilirdi. Arsenal maçı büyük bir maç ama iddiası olmayan bir karşılaşma. Bu maçta da Sinan Bolat'ı görmek istemek doğaldır. Hamza Hamzaoğlu'nu bu kararı için tebrik etmek gerekir. Ayrıca dün yediği gollerde de kusur bulamadım, çok jenerik goller yedik. Muslera ile çevireceğimiz bir maçta değildi, bu maçın ihalesini Sinan Bolat'a bırakanlara söylüyorum.

Yine bir ama boyutu var. Yeni ortaya çıkan bir gerçek. Yalanlanmadığına göre de doğru diye kabul ediyorum. Devre arasına kadar en az 5 maç oynaması gerekiyor, aksi takdirde kulübe geri döner diye bir madde koydurmuş Porto. Bunu Hamza Hoca açıkladı. Her anlamda skandal bir durum.

Porto'nun yaptığı doğrudur ve haktır. Gözden çıkardıkları isimden bile nasıl kazanç edebildiklerini görüyoruz. Öğrenmemiz gereken çok şey var. Galatasaray açısından ise, bu şartı kabul etmek facia. Sinan Bolat hamlesi doğru bir hamleydi, iyi bir 2. kaleciye ihtiyaç vardı ama nihayetinde yedek kaleci transfer ediyorsun, bu uğurda böylesine işlere giriyorsun. Hamza Hoca da Sinan Bolat'ı zorunluluktan oynatmak durumunda kalıyor, ortaya çıkan sonuç bu. Sinan Bolat'ı oynatması bence doğruydu, o açıdan mevzuya baktığımızda ama zorunluluktan oynamak durumunda kaldı derse, bu gerçek şimdi ortaya çıkarsa, bu gerçeği de açıklarsa burada önemli bir yanlış vardır.Karışık bir durum gibi görünüyor ama anlatmak istediğim mutlaka anlaşılmıştır.

Aldığı ücreti de eleştirdik, yedek bir kaleciye göre müthiş bir rakam alıyor ama Galatasaray'ın genel sorunu zaten bu. Yerli futbolculara ödenen yıllık ücretler gerçekten facia. Sinan Bolat'ın aldığı rakamı Cenk Gönen'i geçtim, Tolga Zengin'le bile kıyaslasak durum ortaya çıkar. Bir de 5 maçlık şu şart olayı devreye girdiğinde Galatasaray'ın transferde yaptığı bazı yanlışlar ortaya çıkıyor. Düşündürücü nokta ise bu konuların şimdi ortaya çıkması..

Kaptan Sneijder; Mecburen 4. Yıldız

 
Galatasaray tarihinin en kötü Avrupa maceralarından biri. Tromso faciasi kadar konuşulacak bir Şampiyonlar Ligi grafiği çizdik. İlk Anderlecht maçında, Chedjou'nun son dakika mucizesi olmasa diyoruz, tablo bu. 6 maçta -15 averaj, Arsenal ve Dortmund maçlarında yenen 4'er gol, kötü futbol derken unutulması gereken bir grafik bu. Şimdi gerçek anlamda 4. yıldız mücadelesinin içerisindeyiz. Bizi bu sezon Avrupa vizyonundan uzaklaştıran, bu uğurda çaba gösteren herkese selam olsun, ne diyelim.

Avrupa kalitesinden çok uzaklardayız, bunu en çok da bu son maç ortaya çıkardı. Kötü futbol oynadığımızı düşünmüyorum. Belki aşırı gereksiz bir hücum takımı kurduk, maçın rehaveti, formalite amaçlı oluşu, rakibin durumu derken ligde oynatacağı bu kadroyu Arsenal karşısında kullanmak istemiş Hamza Hoca, buna da saygım var ama orta alanda kaptırılan her top pozisyon oldu, ilk yarıdan maç 3-0'a geldi.

Jenerik goller de yedik. İlk gol Podolski'nin kalitesi, üçüncü gol jenerik ötesi, ikinci golde bana göre faul atlandı ama mazeret değil bunlar, bir şekilde goller gelecekti. 3-1'den sonra maçın 4-1'e gelişiyle de bunu açıklayabilirim. Bu sezon Avrupa'da, rakipler gol atmak istediği her dakika Galatasaray'a gol attı zaten. Bu maçta da aynısı oldu ama hücum anlamında daha çabalayan, biraz daha kalite gösteren, girdiği pozisyonları değerlendiremeyen bir Galatasaray vardı.

Gerçi bu maça yönelik yaptığımız tek hücum silahı şuttu. Çok fazla şut attı Galatasaray, hatta bu alanda da rekor kırmış olabilir. Kaleyi gören vurdu, bu da bir silah tabii, iyi şut atan isimlerimiz var ama bu kadar fazla şut atılması hücumda yakalanamayan uyumdan kaynaklı. Akhisar Belediyesi maçının daha farklı olmamasının da nedeni buydu, hücumda kalite var ama uyum yok. En kısa örnek, Sneijder'in verkaçlarına ayak uydurduğumuz dakika iyi bir hücum takımı oluruz.

İkinci yarıda Arsenal oyunu bıraktı, geri çekildiler, tempoyu düşürdüler. Hem de fazlasıyla düşürdüler, oyuncu değişiklikleri de genç isimlere yönelikti. Bu yüzden ikinci yarı değerlendirmesi sağlıklı olmaz ama Hamza Hamzaoğlu'nun Prandelli gibi maçı izlemeyi sevmediğini de gördük. 45'de gelen Hamit Altıntop ve Yasin Öztekin hamleleri etki etti. Prandelli, Umut Bulut'u 60 civarında oyuna alır, sonrasında 85'e kadar izlemeyi severdi.

Çok olumsuz değilim, dediğim gibi geçmiş maçlara oranla daha iyiydik, belki de en iyi Avrupa maçımızı oynadık ama kalitemiz Avrupa için yetersiz, uyum henüz yok. Bir şekilde 4 gol yendi yine, rakip yine istediği her an pozisyon buldu ama Galatasaray çabaladı, arayış vardı. Prandelli enkazını kaldırmak hiç kolay değil, Hamza Hamzaoğlu'na zaman vermek gerekiyor.

Sinan Bolat'ın oynaması doğrudur ayrıca, bu konuda olumsuz yorumlara katılmam. Arsenal'le oynadık, büyük maç ama iddiası da olmayan bir maç. Sinan Bolat böyle maçlarda da oynamayacaksa neden transfer edildi. O zaman Eray İşçan 2. kaleci olarak oynamaya devam edebilirdi. Bazı arkadaşlar Sinan Bolat transfer edildiğinde yaptıkları yorumları unutuyorlar. Sadece Sinan Bolat için de değil, Hamza Hamzaoğlu'nun kurduğu 11 belki aşırı hücumcuydu ama saygı duyulacak bir 11. Lig tek amaç ve ligde bu kadroyu, sistemi kullanmak istiyor. Bu anlamda da Arsenal iyi bir sınavdı, bu sınavı belki veremedi ama umut duyulacak şeyler var, yukarıda da söylediğim gibi.

Sneijder'in muhteşem frikiği de Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi'nde attığı 100. gol oldu. Ayrıca Sneijder'in tam bir kaptan gibi, müthiş istekli oynadığını gördük. 3-0'dan sonra da bu durum değişmedi. Çok karakterli, önemli bir yıldıza sahibiz. Onun gerçek değerini, hakkını sonuna kadar vermek dileğiyle. Umarım bu görülür. Anlatmak istediğim, Sneijder'in olduğu yerde, hele ki o mesafeden frikiği Sneijder vurur, Burak Yılmaz değil.

Ara transferde de öncelik takımdan gitmesi gereken isimler ama eğer transfer yapılacak durum varsa, en azından atılacak bir kurşun varsa mutlaka ama mutlaka Sneijder'in futbol dilinden anlayacak bir kalitede forvet alınır. Podolski dedikoduları ne derece gerçek bilemem ama o ayarda, kısa vadeli bile olsa bir transfer yapılmalıdır. Sneijder'in uygulamak istediği senaryo çok ama Drogba'dan bu yana o senaryoda oynayacak kalitede bir jön yok..

8 Aralık 2014 Pazartesi

Kötü Bitecek Ama İyi Hatırlamak İçin


Lig için de tablo aynıydı ama Şampiyonlar Ligi açısından konuya bakarsak, Dortmund ve Arsenal gibi takımlara karşı varlık bile gösteremeyen, sahadan farklı sonuçlarla mağlup ayrılan, Anderlecht karşısında ise futbol anlamında geride olan ve istedi sonuçları alamayan Galatasaray'ı izledik. Haliyle de Avrupa defterini kapatmış olduk. Bundan sonrası gerçek anlamda 4. yıldız mücadelesi. Prandelli'nin yaratmak istediği ortam doğdu ama kendisi çok uzaklarda.

Hamza Hamzaoğlu tercihi çok daha öncesinde gerçekleşseydi bugün Avrupa iddiamızın devamını da izliyor olabilirdik. Anderlecht deplasmanından alınacak beraberlik bile bu maçta bizi iddialı kılacaktı ama son zamanların en kötü Avrupa karnesini çıkarmış olduk. Haliyle de Arsenal maçı bir formalite görüntüsünde ama formalite maçının çok üzerinde değeri olan bir karşılaşma. En azından Galatasaray için.

Önemli bir test bu. Eskişehirspor ve Akhisar Belediyesi gibi maçlar da önemlidir ama Arsenal karşısında Galatasaray'ı gerçek anlamda değerlendirme imkanı bulacağız. Ayrıca kötü bitecek ama en azından çok daha kötü bitmemesi gereken bir Avrupa defteri var, bu anlamda da kazanmak zorundayız. 

Bu yüzden de rotasyon bizi beklemiyor, bazı isimleri riske atmadan, olabilen en iyi kadroyla oynamak zorundayız. Selçuk İnan'ın cezası var, Chedjou'nun ise ufak sakatlıkları. Sabri Sarıoğlu'nu da Avrupa'da kullanamadığımız düşünülürse;

Muslera
Çamdal Semih H.Balta Telles
Melo E.Çolak
Bruma Burak Sneijder
Umut Bulut

Böyle bir 11 bekliyorum. Burak Yılmaz'ı forvetin arkasında kullanmanın artılarını Akhisar Belediyesi maçında izledik. Çok verimli oynamıştı ve bu oyun tarzı da hem Burak Yılmaz'ı yükselttiği gibi, takımı da hücumda tutmayı başarıyor. Umut Bulut iyi bir duvar bu anlamda, Bruma ile topu hücuma taşıyıp, Sneijder ile organize olmaya çalışıyoruz. Tek noksan orta sahaya biraz daha agresiflik kazandırmaktı, bunu da Melo'nun dönüşü sağlayabilir.

Şampiyonlar Ligi'nden geriye Chedjou'nun yoktan var ettiği Anderlecht maçı kalabilir. Chedjou'nun yarattığı o ekstra olmasaydı bugün 0 puanla da bu maça başlanabilirdi ve bu da baskı ortamını beraberinde getirecekti.

7 Aralık 2014 Pazar

Umut Bulut; Galatasaray Formasıyla 100. Maç


2012-2013 sezonu başında en çok Umut Bulut'un transferini istemiştim. Trabzonspor'dan bu yana da çok beğendiğim bir isimdi ve Elmander'e de alternatif yaratmak açısından Umut Bulut'un önemi bir kat daha artıyordu. O sezon sakatlıklar nedeniyle Elmander'i çok izleyemedik ama Umut Bulut da özellikle sezonun ilk yarısında onu çok yaratmadı, ilerleyen dönemde de Drogba & Burak Yılmaz ikilisi için iyi bir alternatif oldu. Geçen sezonu çok iyi geçmemiş olabilir ama bu sezona baktığımızda belki de en iyi Galatasaray sezonunu geçiriyor diyebilirim, nitekim Galatasaray'ın bir numaralı hamle silahı. Hamza Hamzaoğlu'dan sonra 11'e de yerleşebilir, iki maçtır bunu görüyoruz. İşin özünde ise 100. Galatasaray maçına çıkmış durumda, 2.5 sezonda 100 maç gerçekten mükemmel bir rakam. Bu 100 maçta da attığı 27 gol, yaptığı 13 asist var. 27 golün 10 tanesini de sonradan oyuna girip attı. İyi bir çizgisi var, sakatlık olmadan geçen. Bunu da çok çalışmasına borçlu, herkesin dinlendiği yerde Umut Bulut daima koşmaya devam eder..

Alex De Souza'nın Vedası

Alex De Souza, Türkiye'den ayrılırken de bir yazı yazmıştım. Futbola veda ederken de yazmak istiyorum. Gerçek anlamda bir Fenerbahçe efsanesi. Fenerbahçe'yi yönetenler bunu unutturmaya çalışıyor veya görmezden gelmeye çalışabilir ama Fenerbahçe'yi gerçek anlamda sevenlerin asla unutmayacağı, kalplerine kazıdıkları, kahramanları olarak gördükleri bir futbolcu olarak kalacak.

Biz Galatasaraylılar açısından söylemek istediğim ise (en azından benim gibi düşünenler için) keşke her rakip Alex De Souza kadar özel olsaydı. Herhangi bir derbide asla çirkinlik yapmayan, Galatasaray'ın iyi olduğu her dönemde Galatasaray'ı öven, Türkiye'de en beğendiğim futbolcular Arda Turan veya Selçuk İnan diyebilen, egosuz, çok güzel bir rakipti. Galatasaray'ın canını da çok yaktı, en üzüldüğümüz maçlarda Alex'in de imzası mutlaka oldu ama her zaman özleyeceğimiz bir rakip olarak kalacak.

Çok özel, karakterli bir futbolcuydu. Türkiye'ye de çok şeyler kattığını düşünüyorum. Daha güzel bir ayrılık elbette yakışan olacaktı ama Fenerbahçeliler tarafından heykeli dikilmiş bir futbolcu için daha ne kadar güzel bir ayrılık olabilirdi..

Galatasaray'ın Yükselişi; Özgüven


Akhisar Belediyesi maçının yorumu Burak Yılmaz'la başlar, Hamza Hamzaoğlu'nun gelişinin net açıklamasıdır bana göre. Umut Bulut'u önde pivot olarak kullanıp, Burak Yılmaz'ın onun arkasında, tamamlayıcı rolde oynaması zaten düşündüğümüz, dile getirdiğimiz bir durumdu. Geçmiş sezonlara baktığımızda da Elmander, Drogba ve Umut Bulut gibi isimlerle oynadığında Burak Yılmaz'ın olduğunu hep söyledik ama tüm bu rollerin dışında, çok daha farklı bir roldeydi Burak Yılmaz.

Çift forvet olarak düşünebiliriz ama Burak Yılmaz'ın çok fazla dolaştığını, hücum oluşumlarında çok daha fazla rol aldığını gördük. Eskişehirspor maçında Burak Yılmaz oynamadı ve ofsayta düşülmedi gibi yorumlar yapıldı ama Burak Yılmaz'ın yıldız olduğu Akhisar Belediyesi maçında Galatasaray'ın yine ofsayta düşmemesi, Hamza Hoca'nın Burak Yılmaz üzerinde yarattığı değişimle açıklanabilir.

Burak Yılmaz'ı en ileri uçta kullanmanın anlamı Burak Yılmaz'ı rakip savunma arkasına koşturmaktır. Bu da çok verimli olmaz, olmadı da. Prandelli bunu görmesine rağmen, Umut Bulut'u oyuna aldığında takım daha iyiye gitmesine rağmen Umut Bulut'u hiç 11'de düşünmedi, düşündüğünde de Burak Yılmaz'ı yedek bıraktı (Dortmund deplasmanı). İkisi birlikte oynadığında, hücum için de Burak Yılmaz'a biraz daha sorumluluk verildiğinde fark ortaya çıktı.

Ama Galatasaray'ın asıl yükselişi özgüven ile alakalı. Muslera'dan Selçuk İnan'a, Telles'den Bruma'ya kadar bu yükselişin asıl nedeni özgüven. Gekas'ın attığı gole bakın ve Muslera'nın yükseldiğini asıl orada göreceksiniz. Telles, Galatasaray formasıyla en iyi maçlarından birini çıkardı. Bruma aynı şekilde, oynadığında neler yaptığını gösterdi. Melo yok dedik, orta saha direnci soru işareti dedik ama Emre Çolak orayı doldurdu, Selçuk İnan bu sezon 2. defa özgüven anlamında yükseldi, eskisi gibiydi. Bunun adı özgüvendir. Prandelli'yi kimse sabote etmemiştir, işi yerlilere bağlayamazsınız. Bunu da Telles ve Bruma gibi isimlere bakarak söyleyebiliriz.

İlk 11'leri gördüğümüzde zevkli bir maç olacağını zaten bekliyorduk. Galatasaray olabildiğince hücumcu bir takım sahaya sürdü, maç boyunca da tempolu oynadı, iyi koştu, mücadele etti. Rakibe de bu anlamda çok pozisyon vermedi ama maçın fişini çekemedi. Organizasyon anlamında sorunlar var, hücumda hızlıyız ve rakip sahada kalabiliyoruz ama final pasları, son hareketler olumlu olmuyor, bunun da nedeni uyumdur. 1 haftada değişmez bunlar, zamanla olur. Galatasaray'ın da bu anlamda zamana ihtiyacı var ama herkesin memnun olduğu, keyifle izlediği, gelecek adına heyecan duyduğu birçok şey vardı bugün.

Bruma ve Telles gibi isimler kazanıldı, Burak Yılmaz ve Selçuk İnan gibi isimler ise özgüvenlerini yeniden kazanıyorlar. Koray Günter, Sinan Gümüş, Furkan Özçal ve Umut Gündoğan gibi isimlerin de üzerinde durabilirsek Galatasaray'ın gelecek adına da çok büyük artıları olacak. Kısa zamanda olacak işler değil belki ama ligin devre arasında yaşanacak kadro kıyımında doğru isimlerin takımda kaldığını görmek en büyük dileğim.

6 Aralık 2014 Cumartesi

Canın Sağolsun Kaptan

Bugüne kadar Arroyo ile kazanıyorduk, bugün de Arroyo ile kaybettik. Bu seviyelerde, hele ki maçın o anında gelen hatanın telafisi olmuyor maalesef ama Arroyo'ya canın sağolsun demekten başka birşey gelemez elden. Kimsenin Arroyo'ya kötü bir söz söyleme hakkının olmadığını düşünüyorum, bu noktada, böyle mücadeleler gösteriyorsak bunda Arroyo'nun payı çok büyük. Yakın geçmişe dönün, Kızılyıldız maçında 50 dakika sahadan çıkmadı bu adam. Ötesi yok.

Kaybedilmemesi gereken bir maçtı, burası da bir gerçek. Neptunas deplasmanından galibiyetle dönmemiz gerekiyor. Bu zorlu virajlardan dönmesini bilir Ergin Ataman, mutlaka planı vardır ama hocanın da önünü açmak lazım.

Zor bir gündü gerçekten. Jawai'nin oyuna dahi girmediğini görüyoruz, dönemi tamamen kapandı. Voigoukas'la maça başlandı ama ondan da olmayacağı net belli. Patric Young yeni geldi. Dinamizmi, savunması çok değerli. Geldiği günün ertesi maça çıktı, bu yüzden sağlıklı değerlendirme yapamayız. Bu ortamda da koskoca pivot rotasyonu sadece Kerem Gönlüm'e kalıyor. Ama o yaşa ve 4 numara olmasına rağmen elinden gelenin en iyisini yapıyor. Bugün de takımı maçta tutan isim oldu. Helal olsun demekten birşey gelmez elden.

Ben de sıkıldım her maç eksikleri konuşmaktan ama konuşulması gerekiyor. Bu sezon maalesef kadro mühendisliğinde hatalar yaptık, acı gerçek şu zamanlar önümüze çıkıyor. Aradori de bunlardan biri. Savunmada zaten yok, hücumda olmasını bekliyorsunuz ama orada da kopuk kopuk. Bu maç hiç yoktu. Pocius penetreleriyle oraları iyi karıştırdı, savunmada hareketliydi ama sakatlıktan döndü, şut ritmi henüz oturmadı. Aradori'den beklediğiniz o etki de yok. Galatasaray'ın Patric Young transferine rağmen bir uzuna daha ihtiyacı olduğu gibi, 2-3 numara oynayacak bir isme de ihtiyaç var.

1 yıl eline top değmemiş Jamont Gordon'la daha kötüsü olmazdı, bunu söylemek lazım..

5 Aralık 2014 Cuma

Kazanılması Durumunda İyi Bir Hücum Jokeri Kazanılır


Galatasaray'ın kurt forvet diyeceğimiz bir isme ihtiyacı olduğunu yazmıştım, hala da öyle düşünüyorum. Gol sorununa en büyük çare, son vuruş üstadı bir isimden geçiyor ve yarım sezonluk dahi olsa atılacak bu adım şampiyonluğun anahtarı olur. O isim de Klose olur, biraz kesenin ağzı açılır Henry olur, hatta biraz daha seviye düşürülür ve Gekas bile olur. İsimler birbirinden çok alakasız durabilir ama ihtiyacın ne olduğunu belirtmek istiyorum.

Öncelikli atılacak adım ise kadroyu tanımak, gözden çıkarılmış görünen bazı isimleri kazanmaya çalışmak. Bu isimlerin de başında Pandev gelir. Prandelli'nin gözünden düşen Pandev, oynamaya oynamaya bir anlamda hepimizin de gözünden düşmüştü aslında. Ne kalitesini, ne geçmişini hatırladık. Aklımızda kalan, Pandev'in hazır olmadığıydı. Evet, fizik anlamda yine yetersiz ama fizik kalite kazanmanın yollarından biri de şans bulması, bunu bulamadı. 

Prandelli'nin bizimle geçtiği dalgalardan biri daha. Arsenal deplasmanında Pandev 11'de, ertesi lig maçında 18'de bile yok. Dortmund maçında 11'de, ertesi lig maçında yine 18'de yok. Madem hazır değil, madem gözden çıkarıldı, neden zorluk derecesi en yüksek maçlarda 11'de? Madem kazanılmaya çalışılıyor, neden lig maçlarında çok az süre aldı. Bu çelişkilerin hepsi Prandelli'ye ait ve sadece Pandev özelinde de değil, çoğu futbolcu için yarattığı izlenim bu.

Hamza Hamzaoğlu'nun ilk maçında Pandev'i 11 başlatması önemli. Eskişehirspor maçında yedek isimler de vardı ama ağırlıklı olarak as oyuncuların oynadığı bir takım izledik. Umut Bulut 11'di mesela, sürekli sonradan oyuna dahil olmasına rağmen kimse onun için yedek oyuncu diyemez. Pandev'in bu maçta 11 başlaması bu yüzden konuşulmalıdır.

Hamza Hoca'nın Pandev üzerinde duracağı, onu kazanmaya çalışacağı, daha fazla süre vereceği kesin. Pandev kazanılması durumunda çok yararlı bir takım oyuncusudur. Nokta santrafor değildir, gol yükü çekmez belki ama başarılı sistem içerisinde o başarıyı sağlayan halkalardan biri olur. Umut Bulut'un bugün Galatasaray'da yaptığını, Mourinho'lu Inter'de Pandev yapıyordu. Pandev'in kalitesini ve geçmişini bir kenara atamazsınız, aynı durum Dzemaili için de geçerlidir ama Pandev daha büyük bir kariyerdir.

Daha önemli rakamlar ödenerek daha iyileri alınabilirdi, buna herkes katılır ama transferin son gününde, böyle paralara Dzemaili ve Pandev'i getirmenin başarı olduğunu transfer oldukları gün de söylemiştim, yine arkasındayım söylediğimin. Dzemaili'nin yükselen bir grafiği vardı ama sakatlık girdi araya. Pandev'i de belli ki Hamza Hoca değerlendirmek isteyecek. O zaman bazı gerçekler daha fazla gün yüzüne çıkacaktır.

4-2-3-1 üzerinde duruluyor. Pandev de bu formasyonun en önünde olur, sağında olur, solunda olur, forvetin arkasında olur, hücumun her noktasında kullanılabilir. 11 de başlar, kenardan gelerek koz olarakta kullanılabilir. Kazanılması durumunda iyi bir hücum jokeri kazanılır. Prandelli'nin yaptığı gibi değil, Hamza Hoca'nın yapacağı gibi..

4 Aralık 2014 Perşembe

Patric Young Galatasaray'da; Nihayetinde Pivot


Geçen sezonlara baktığımızda da böyle gelişiyordu. Sezon başında kurulan kadro, sezonun bu bölümlerine doğru değişmek zorunda kalıyordu ve bunun nedeni de yaşanan sakatlıklar veya Hawkins vari ilginç mevzulardı. Bu sezon ise sakatlıkların yanına bir de mali sorunları, daha önemlisi ise sezon başında pivot konusunda atılan yanlış adımları ekliyoruz.

Furkan Aldemir'in yükselişinden hep bahsettik. Bu sezon çok farklıydı, sezona müthiş girdi, gelişim gösterdiğini her haliyle belli etti ama onu da takımda tutamadık, NBA'in yolunu tuttu. Furkan Aldemir takımdan ayrılınca da pivot rotasyonu Jawai ve Vougioukas'a kaldı ve her iki isime de pivot dememiz mümkün olmadığından, 37 yaşında olan Kerem Gönlüm'le günleri geçirmeye çalıştık. Haliyle de geçmedi.

Furkan Aldemir'e rağmen bir pivot ihtiyacından söz ediyorduk, şimdi ise iki isme birden ihtiyaç var. Furkan Aldemir'in yapacağı işleri Patric Young'dan beklemek mümkün. Atletik, blok tehditi olan, 2.06 boyunda iyi bir uzun. Potansiyelinin olduğu söyleniyor, bunu sahada göreceğiz tabii. Hiçbir durumun şu andan kötü olmadığını düşünerek Patric Young transferiyle birlikte "Allah'ım, Pivot geldi" demek mümkün. Telles geldiğinde "Allah'ım, sol bek" dediğimiz gibi ama Patric Young'un durumu Telles'e benzemesin tabii.

Arroyo'nun sevdiği uzunlar bunlar. Arroyo'nun yükseltemeyeceği bir uzun yok derdik, özellikle de atletik, hızlı uzunları daha çok sever. Jawai ve Vougioukas çok ağır kalıyordu. Jawai'ye de yol göründü bu arada, ligde de Patric Young'u kullanırız ama sanki bu takımın bir uzuna daha ihtiyacı var. O da Young'un aksine şut tehditi olan bir uzun olursa parçalar Avrupa açısından yerine oturacak.

Lig için ise kafamda hala bir soru işareti var, Furkan Aldemir'in yerini sanki bir yerliyle doldurmak gerekiyor ama piyasada yerli uzun yok. İzzet Türkyılmaz olabilirdi ama o da Le Mans'a gitti, dolayısıyla yeni bir yabancı gelecektir, o da Avrupa'da kullanılır. Şu an için en önemli yaraya pasuman yaptığımızı söylemek mümkün, pivot transfer olmazsa olmazdı.

Laboral maçı Eurolegue'deki seyrimizi belli edecek. Bu maça Young'u yetiştirmek önemliydi, ilk maçından ne kadar katkı verir bilinmez ama tüm maçı Kerem Gönlüm'le oynamaktan iyi olacaktır..

3 Aralık 2014 Çarşamba

Bu Takım Euroleague Şampiyonuydu

Euroleague'de geri dönülmez noktaya doğru ilerliyoruz. Bu takımın Eurolegue şampiyonu olduğunu bizler ve oyuncular Ekaterinburg deplasmanında hatırladılar ama yine kaybettik. Çok yakın maçlar kaybediyoruz, Zellous kaybı yaşanmasaydı kazanılacak 4 tane maç olduğunu düşünüyorum. Üstelik bunlardan ikisi Ekaterinburg ve Kursk deplasmanlarıydı. 
 
Şimdi o yaraya pasuman yapılacak, Whalen olmadı ama büyük ihtimalle Zellous geri dönecek ama Euroleague arenasında iş işten çekmek üzere. Gruptan çıkma şansımızı zora soktuğumuzu düşünüyorum (imkansız olmasa bile), kendi ligimizde işler gayet yerinde, final geçen sezonlarda olduğu gibi yine kaçınılmaz olacak, hatta skorer oyuncu hamlesiyle şampiyonluğun da yeniden en büyük adayı olabiliriz ama geçen sezon Euroleague şampiyonu olmuş bir takımın daha iyi başlamasını, daha rahat bir konumda olmasını bekliyordum. 
 
Alba Torrens ve Işıl Alben gibi isimlerin kaybı da büyük oldu, henüz telafi edemedik. Nuria'dan oyun kurucu anlamında katkı alamıyoruz. Geçen sezondan farklı olarak Dubljeviç faktörü var ama bu tip takımlar oyun kurucusu kadar konuşuyor ve oyun kurucu katkısı almamız bu maçlarda şart. Whalen o anlamda nokta atışı olabilirdi ama Agü bu transferi gerçekleştirdi, onları da tebrik etmek lazım. Büyük iş gerçekten. Galatasaray ise Zellous'u geri döndürmenin peşinde, umarım bir an önce bu hamle gelir.

Ekaterinburg maçı gerçekten inanılmaz. Son 3 dakikaya 9 sayı farkla girip, şu maçın uzatmaya gitmesi nasıl açıklanabilir bilmiyorum. Buradan alınacak bir galibiyet çok değerli olacaktı. Gerçi oynanan oyun önemli bir mesaj, çok zor bir depasman ama grupta rahat bir konumda olsaydık bugün mağlubiyeti değil de oyunu konuşurduk. Şimdi ise mağlubiyeti konuşmak zorundayız. 

Ayrıca Taurasi net üzdü, bunu da söyleyelim. Attığı üçlük maçı uzatmaya götürdü ve bizlere Taurasi olmanın nasıl birşey olduğunu tekrar hatırlattı. Geçmiş yıllara döndüm de, şu isimler Galatasaray forması giydiler ama istenilen katkıyı bir türlü alamadık, daha önemlisi o ortamı yaratamadık.

Bugün Ekrem Memnun'la kurduğumuz yapı sağlam, en büyük başarıları sadece bir sezon içerisinde kazandık ama Galatasaray'da basketbolun doğal hastalığıdır, iyi işleyen düzen elbette bozulur. Zellous'un parasını vermemek, gidişine mani olamamak, haftalarca onun yerine transfer yapmamak ve en sonunda yeniden Zellous'u geri döndürmeye çalışmak. Whalen transfer edilseydi de aynı şeyler geçerli olacaktı, o da zamanında 50 bin dolar için kaçırılmıştı ve şampiyon olunacak sezonda şampiyonluk gitmişti.

Ve Bruma..

 
Rotasyon bekliyordum, artık görmemiz gereken bazı isimleri görme umuduyla güne başlamıştım ama Hamza Hamzaoğlu geçmiş maçlarda oynayan çoğu futbolcuyla devam etti. Bu karara saygı duyarım, henüz ilk maçı ve bu isimleri görmek istemiş olabilir. Ama en azından kulübede Sinan Gümüş, Furkan Özçal, Umut Gündoğan ya da Koray Günter gibi isimleri görmeliydik.

Telafisi fazlasıyla olmasına rağmen, kazanılması gereken bir maçtı. Çünkü Hamza Hamzaoğlu'nun ilk sınavı. Başlangıçlar önemliydi ve Galatasaray'ın da iyi başladığını düşünüyorum. Oynanan futboldan bağımsız, atılan 4 gol, Bruma'nın gol atması, Selçuk İnan'ın frikik golüyle eski günlere selamı, Pandev'in 11 başlaması ve yeniden 4-4-2'e dönüş önemli.

4-4-2 oynamak gerekiyor, Burak Yılmaz'ı daha verimli kullanmak için. Galatasaray'ın hücumda top tutabilmesi lazım, bu açıdan Pandev'i kazanma yoluna gidebilir veya Umut Bulut üzerinde ısrara devam edebiliriz. Umut Bulut yine mücadeleciydi ve iyi günündeydi ama Pandev'in enerjisi sadece 45 dakikalıktı. O da 45 dakika içerisinde çok kopuktu. Bir penaltı kaçırdı, bir penaltı yaptırdı. Penaltıyı kaçıracağından da emindim ama penaltıyı ona attırmak bir özgüven harekatıydı, güzel hareketti. Keşke 2. penaltıyı da o atsaydı dedim ama Selçuk İnan kullandı.

Umut Bulut ve Pandev'i birlikte kullanmamıza rağmen yine de hücumda top tutamadık. Sağ taraftan etkili olmamıza rağmen, sol kanattan ilk yarıda hiç gelemedik. Normalde Emre Çolak'ın sol kanat, Olcan Adın'ın sağ kanat oynadığına alışığız ve Olcan Adın'ın kanadı daha etkili olurdu ama Sabri Sarıoğlu ve Emre Çolak'la geldi Galatasaray, ortadan hücum ise hemen hemen hiç denemedik. Bunda Melo'nun etkisizliği, Selçuk İnan'ın yine süper bir maç çıkaramaması etkili ama Selçuk İnan'ı geçen maçlara oranla çok daha iyi gördüm. Hamza Hamzaoğlu'dan sonra beklediğim bir durumdu.

Pandev'i çıkarıp, Bruma'yı oyuna alınca 4-4-1-1'e döndü Galatasaray ve oyun ilk 5 dakikanın ardından Galatasaray adına iyi gelişmedi. Eskişehirspor topa sahip oldu, topu Galatasaray sahasında tuttular, Mori gibi hamlelerle hücumda daha etkili olmaya çalıştılar ve Melo'nun ben kırmızı kart göreceğim diye bağırdığı anlarda Galatasaray'ın 10 kişi kalması Eskişehirspor'u oyunda tek hakim kıldı, 2-2'yi buldular ama Yasin Öztekin'in oyuna girmesi Galatasaray adına kırılma noktası oldu.

 
Yasin Öztekin'i bu sezon ilk defa beğendim. Oyuna girdikten sonra müthiş etki gösterdi. O ana kadar Olcan Adın zaten sahada yoktu, Yasin Öztekin'in oyuna girmesi Galatasaray'a sol kanatta ilaç olduğu gibi, Bruma da sağ kanattan iyi gelmeye başladı ve galibiyet için risk alan, açık alanlar vermeye başlayan Eskişehirspor'a karşı da Galatasaray etkili oldu. Önce Bruma'nın golü, ardından Umut Bulut'la da fişi çektiler.

Hamza Hamzaoğlu maç sonunda 4-2-3-1'den bahsetmiş ama, Sneijder'in dönüşü bizi 4-2-3-1'e döndürecektir. 4-4-2 oynayıp, Olcan'ın yerine Sneijder'i sol kanatta kullanmak bir alternatif ve bu sistem mutlaka cepte tutulmalı.

4-2-3-1'de forvetin arkasındaki üçlü gol atacak mesajını da verdi ayrıca. Bunu uygulamak için, önde oynayan forvetin iyi bir duvar olması lazım ve Burak Yılmaz o isim değil. Çift forvet oynadığında daha etkili, yukarıda da söylediğim gibi. Eğer bu düşünce uygulanacaksa önde oynayacak duvar Umut Bulut oynayabilir, bu durumda Burak Yılmaz mı kanada kayar? Burak Yılmaz'ın Trabzonspor geçmişinde iyi bir sağ kanat performansı var ama Galatasaray geçmişinde bu yok. Mancini denemişti bunu.

Akhisar Belediyespor maçını da merak etmeye başladım, asıl Hamza Hamzaoğlu düzenini o maçta görecek gibiyiz..

Kurt Forvet


Maddi sorunlardan bahsediyoruz ve atımlık kurşunumuz var mı bilmiyorum. Şu aşamada asıl transfer, yeni bir futbolcu yerine, takım içerisinde gereken kıyımı yapmak. 40 tane futbolcu var, bu sayı 22-25 seviyesine inmek zorunda. Avrupa hedefinin de kalmadığını düşünerek, çok da geniş bir kadronun gerekliliği ortadan kalkıyor.

Hamza Hamzaoğlu'nun ne düşüneceği mühim. Yeni bir transfer de isteyebilir, mevcut kadroyla devam da edebilir ama gelen isim anlamında büyük değişimler olmaz. Belki 1-2 nokta transfer, o da geçici çözüm anlamımda. Mustafa Denizli'nin şampiyonluk yolunda Ernst ve Yusuf Şimşek hamleleri misali. Nokta atış önemli.

En büyük ihtiyacın da kurt bir forvet olduğunu düşünüyorum. Bizim tek vuruş üstadı bir forvete ihtiyacımız var. Nerede duracağını bilecek, golü koklayan, yarım sezonda maksimumu verecek. İhtiyaç bu yönde ve bu özellikleri de saydığımda akıllara Gekas geliyor. Çoğunuz belki de yaştan burun kıvırabilir ama Gekas en az yarım sezon oynasa yeter, şampiyonluk garanti derim. 

Kesenin ağzı biraz daha açılsa, bir üst model Klose de var uzaklarda. Lazio'dan ayrılmak istediğini açıkladı, imkanlı bir transfer. Bir de Henry var, yaşı olmayan efsanelerden ama o iş zor, Arsenal'e geri dönüp, futbol olayını orada bitirecektir.

Burada isimler çok da mühim değil, ben ihtiyaç olan tarzı yazmaya çalıştım. Gaziantepspor maçında gördük, tek vuruş özelliği olan iyi bir bitiricimiz olsa daha iyi işler yapabilirdik. Burak Yılmaz'ın iki tane vuramadığı pozisyon var, orada ihtiyaç ortaya çıktı. Tek forvet Burak Yılmaz olmuyor, Umut Bulut bu anlamda kurtarıcı rolünde ama Galatasaray rahat maç kazanamıyor.

Tabii ben bunu yazıyorum ama, eminim ki bir forvet gelecek ama çok farklı tarzda bir isim olacak..

2 Aralık 2014 Salı

İmparator Kavramının Altını Gerçekten Dolduranlar


Basketbolun geldiği şu nokta inanılmaz. Ya bu kısıtlı imkanlarla gelen büyük başarıları konuşuyoruz, sadece 1-2 gün sonrasında da yaşanan skandallarla. Beşiktaş maçında alınan müthiş galibiyeti överken, 2 gün sonra Furkan Aldemir'in NBA'e gittiğini öğrenmemiz gibi. 

Taraftar başarı istiyor, Ergin Ataman da bunun için elinden gelenin en iyisini yapıyor, son yıllarda çok garip durumlar yaşıyoruz ama bir şekilde ayağa kalkmasını biliyoruz. Bu sezon da mali sıkıntılar ve sakatlıklarla başlayan bir dönem var, Galatasaray gün geçtikçe eriyor. Rotasyon 7 kişiye kadar inmiş durumda ve bu takım şampiyonluk, Euroleague hedefinden bahsediyoruz.

Her maçı kazanmak için çıkıyoruz söyleminin yaratıcısı Ergin Ataman. Şu imkanlarla da hala hedeften bahsediyorsak yine bunun sorumlusu Ergin Ataman. Ama bizler hocamızın önünü açmak, ona daha iyisini sunmak adına çalışmak yerine kendimize kaoslardan yer beğenmeye çalışıyoruz.

Kısa bölgesine takviye yapmayı planlarken, acaba Jamont Gordon'un dönüşü nasıl olacak diye düşünürken Furkan Aldemir'in gidişiyle birlikte yine planlar değişti. Bu takımın pivotu yok, 37 yaşında 4 numara pozisyonunda oynayan Kerem Gönlüm'le işi götürmeye çalışıyoruz. Eğer Jawai ve Vougioukas'a pivot diyorsanız o başka. Furkan Aldemir gitmemiş olsaydı da bu takımın pivota ihtiyacı vardı, şimdi iki tane ihtiyaç var, üstelik biri yerli olmak üzere ama yabancı bir pivot takviyesi gelecektir. Bazı isimler geçmeye başladı, eli kulağında.

Ama asıl mesele pivot almakta değil, yarın yeni bir sorun çıkmayacağının garantisini veremiyoruz. Yine mali sorunlar olabilir, bu sefer Erceg ben gidebiliyorum diyebilir ve kimse bunun önünde duramaz. Biraz daha futbolun dışına çıkmayı başarıp, Galatasaray'ın diğer hedeflerde de iddialı olduğunu unutmamak gerekiyor. Ergin Ataman veya Ekrem Memnun senden veya benden daha az Galatasaraylı değil. Aksine bu camia için tüm sıkıntılara rağmen hedefe yürüyen, çok başarılı insanlar. İmparator kavramının altını gerçekten dolduranlar..

Ndong'un resmini koyma nedenim ise yakın geçmişe özlem. Onu en çok aradığımız zamanlar aslında..
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir