30 Nisan 2015 Perşembe

Hücum Takımı, Galatasaray 4-1 Sivasspor

 
Klasik olacak belki ama Galatasaray hücum ettiğinde iyi bir takım, Galatasaray'ın hücumu beraberinde savunmasını da yükseltiyor. Sivasspor karşısında kötü başladık, geriye erken düştük ama ilk yarının son 25 dakikasına baktığımızda da top hep bizdeydi mesela, hızlı çıkarak rakibin dengesini bozduk, çok sayıda korner kullandık ve 2-1'i bulduk. 

Galatasaray için hızlı çıkmak, Bruma ve Yasin Öztekin gibi isimler sahadaysa en büyük koz. Sneijder ve Selçuk İnan gibi isimler pas dağıtımını bu hücum tarzında müthiş kullanıyorlar, Galatasaray da hızlı gelerek rakibin dengesini bozuyor (bugün yaptığı gibi) ama hücumda, ceza sahasında kalabilmesi, forvetinin iyi bir duvar olabilmesi, ikili oyunları yapabilmesi çok daha organize bir görüntüyü getirecek. Bu iş Burak Yılmaz'la oluyor, Umut Bulut'la olmuyor. Bugün yine istatistik yaptı belki ama çok kötü oynadı, sezonun genelinde de olduğu gibi. İstatistik var ama futbolu inanılmaz kötü, hatta Galatasaray'a zarar verdiğini düşünüyorum.

İlk yarıda özellikle, Bruma'yı çok iyi kullandığımızı düşünüyorum. O da kötü başladı ama iyi toparladı, onun toparlaması da daha hücum oynarken daha verimli olan, daha hızlı bir Galatasaray'ı beraberinde getiriyor. Bu anlamda Bruma istatistiği yalan söylemiyor, Bruma'yı eleştirebilirsiniz ama o sahadayken Galatasaray çok daha verimli, çok daha iyi hücum ediyor.

4-1, tur adına iyi bir skor. Rövanş adına fazlasıyla avantajlı, zorlu fikstür içerisinde de nefes almak adına iyi bir fırsat yarattık diyebilirim. İyi bir futbolla, böyle farklı bir skorun takım için de moral olduğunu düşünüyorum. Bugün fazlasıyla iyi bir iş başarıldı.

Semih Kaya'nın dönüşü de önemli, bu da hep yazdığım bir konu. Semih Kaya'nın hızını ve kademelerini özlemişim, mevcut isimler içerisinde de Chedjou ile en iyi ikili olacak isim. Manisaspor maçındaki görüntüsü kötüydü mesela ama bugün fazlasıyla iyiydi, onun dönüşünün takıma artı getirdiğini de düşünüyorum. Sabri Sarıoğlu'nun hücumda, Olcan Adın'ın da savunmada iyi oynaması da Galatasaray'ı etkili kılan durumlardan biriydi.

Sonuç olarak istediğimizi aldık. Akhisar karşısında Melo ve Chedjou olmayacak, o maçın 11'i adına ne kadar kafa yorsak işin içerisinden çıkmak o kadar zor görünüyor. Semih Kaya'nın bu futbolu Chedjou'nun yokluğunda kıymetli ama Hamit Altıntop'un da sakatlığı varken Melo yerine kim oynayacak, nasıl bir tercih kullanılacak önemli. Emre Çolak bir alternatif, büyük ihtimalle de o oynayacaktır ve umarım da o oynar. Dzemaili'nin artık düşünülmediğini akıllara getirince.

Nokta Transfer #6; Nani


Ekonomik anlamda sorunlu bir dönem ama kongre öncesinde de neredeyse her başkan adayının bir yıldız futbolcu söylemi oluyor. Makul adaylar arasında da Nani'yi yazmak mümkün. Olası bir Nani hamlesi sence bu ihtiyacı karşılar mı?

Hasan Yıldırım: Nani'nin; hem taraftarı heyecanlandırabilecek, hem de Galatasaray'ın ihtiyacı olan skorer kanat oyuncusu eksiğini giderebilecek kaliteli bir futbolcu olduğunu düşünüyorum. Aslında Nani ismi birçok kez Türk basınında Galatasaray'la anıldı. Tabi bunların çoğu asparagas haberlerdi. Galatasaray'ın mali durumu sıkıntılı. O yüzden başkan adaylarının vaadleri ne kadar gerçekçi bilemiyorum. Ben daha çok reklam yapabilmek ve başkan seçilebilmek için tribünlere oynadıklarını düşünüyorum açıkçası. Ama seçim sonrası bir şekilde (futbolcu satışı vb) kaynak yaratabilirlerse, en azından 1 tane Nani tarzı kaliteli ve isimli bir futbolcuyu kadroya katmak için hamle de bekliyorum. Tabi böyle bir transferi yapabilirler, veya yapamazlar. Bunu önümüzdeki yaz öğreneceğiz.

Aslında Nani'nin düşüşte olduğunu söylemek mümkün. Zirve dönemlerinin gerisinde ve Manchester United'in kendisinden vazgeçti diyebiliriz. Öncelikle bunun nedenini sorayım, Nani'nin gerilemesindeki sebepler neler?

Hasan Yıldırım: Nani'nin Manchester United kariyerinden kısaca bahsederek söze başlayayım. Nani; 2007 Haziran ayında 25m.€ bonservis bedeliyle Sporting Lizbon'dan Premier Ligi devlerinden Manchester United'a  transfer oldu. Manchester United efsanesi Alex Ferguson sayesinde çok önemli bir kanat oyuncusu haline geldi. Manchester United'daki ilk sezonu olan 2007-2008'de 41 resmi maça çıktı, bu maçlarda 4 gol attı, 13 asist yaptı.

2008-2009 sezonunun en önemli performansını FA Cup'ın 4. ayağındaki Arsenal maçında ortaya koydu. Bu maçta 1 gol, 2 asistle oynayan Nani, 4-0 kazandıkları maçta 'Maçın Oyuncusu' seçildi. Sezonu ise 31 resmi maçta 6 gol, 4 asistle kapattı. 

2009-2010 sezonunda C.Ronaldo'nun takımdan ayrılmasıyla M.United'ta Nani'den beklentiler daha çok arttı. Sahip olduğu yeteneklerle Nani'nin C.Ronaldo'nun boşluğunu bir  nebze doldurması bekleniyordu. Zaman zaman oynadığı etkili futbolla (C.Ronaldo'nun boşluğunu  dolduramasa bile) neler yapabileceğini gösterdi. 34 resmi maçta M.United formasını giydi; 6 gol attı, 15 asist yaptı.

2010-2011 sezonunda ise Nani; M.United formasıyla 49 resmi maça çıktı, bu maçlarda 10 gol attı, 15 asist yaptı. 8 maçı sakatlık nedeniyle kaçırdı. Ligde yaptığı 14 asistle "asist kralı" oldu. Profesyonel Futbolcular Birliği tarafından takım arkadaşı Meksikalı  Javier Hernández'le (Chicharito) birlikte 'Yılın Genç Oyuncusu' Ödülü'ne aday olarak gösterildi, ama ödülü Jack Wilshire'a kaptırdı. Yine Profesyonel Futbolcular Birliği tarafından M.United'ın 2010-2011 sezonunda 'Yılın Premier Lig Takımı' seçilmesinde performansıyla önemli katkı sağladı. Takım arkadaşları tarafından 'Yılın Oyuncusu' seçildi.

2011 yılında takım arkadaşı Wayne Rooney'le birlikte, bir futbolcu için dünyanın en prestijli ödülü olarak kabul edilen Altın Top'a (Ballon d'Or) aday olarak gösterildi.

2011-2012 sezonunda M.United'da 40 resmi maça çıktı; 10 gol attı, 13 asist yaptı, yine iyi bir sezon geçirdi.

2012-2013 sezonu ise Nani için çok iyi geçmedi. Portekizli futbolcu sakatlık nedeniyle 19 resmi maçta oynayamadı. 8 maçta da kadroda olmasına rağmen forma giyemedi. Sakatlık sonrası bir türlü toparlayamadı, form tutamadı. Alex Ferguson'un gözünden düştü. M.United formasıyla 54 resmi maçın sadece 21'inde forma giyebildi. Bu maçlarda 3 gol attı, 5 asist yaptı.

2013-2014 sezonu da Nani için iyi geçmedi. Yine sakatlıklarla uğraştı. 18 resmi maçta sakatlık nedeniyle forma giyemedi. 13 maçta kadroda olmasına rağmen forma giyemedi. Ligde 11 maçta forma giyebildi, gol atamadı, asist yapamadı. Şampiyonlar Ligi'nde 1 maçta forma giyebildi, 1 gol attı. Lig Kupası'nda da 1 maçta forma giyebildi; yine gol atamadı, asist yapamadı.

Luis Nani, Manchester United formasıyla 4 kez Premier Lig  Şampiyonluğu (2007–2008, 2008–2009, 2010–2011, 2012–2013), 1 kez Lig Kupası (2008–2009), 4 kez Community Shield (2007, 2008, 2010, 2011), 1 kez Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu (2007–2008) ve  1 kez de Dünya Kulüpler Kupası Şampiyonluğu (2008) kazandı.

2012-2013 sezonu ve 2013-2014 sezonu yaşadığı sakatlıklar sonrası, bir türlü hazır hale gelememesi ve form olarak beklentileri karşılayamaması nedeniyle Manchester United'da gözden iyice düştü ve 2014 yazında Sporting Lizbon'a kiralandı.


Bu sezon kiralık olarak Sporting formasını giydi, nasıl bir sezon geçirdi?

Hasan Yıldırım: Ülkesine döndükten sonra, Manchester United'da son 2 sezonunda yaşadığı hayal kırıklığının ardından tekrar kendisine geldi desek yeri. 35 resmi maçta 11 gol, 8 asistle oynuyor şu ana kadar. Sakatlık nedeniyle 5 maç kaçırdı. Her 2 kanatta da oynuyor, ama çoğunlukla sol kanatta şans buluyor.

Galatasaray transferi mümkün mü peki, piyasası ne ölçüde, talipleri hangi sınıfta takımlar olacaktır ya da Sporting'de kalması en güçlü ihtimal mi?

Hasan Yıldırım: Nani'nin Sporting Lizbon'da kalma şansı pek yok gibi görünüyor. Nani'nin yıllık 5m€ olan maliyeti; Sporting Lizbon için yüksek olduğu için, bu parayı Manchester United ödüyor. Geçen yaz İngiliz basını; Sporting Lizbon'un, Nani'nin maliyetini karşılamasının imkansız olduğunu, Nani'nin maliyetinin Sporting'in oyunculara ödemek için ayırdığı bütçenin çok üstünde olduğunu yazmıştı. Tabi Nani için Manchester United'ın isteyeceği bonservis bedeli de düşünülürse, Nani'nin Sporting'de kalması zor görünüyor. Eve dönmek Nani'ye yaradı, orası kesin. Ama Sporting Lizbon'un, Porto ve Benfica'yla maddi güç olarak kıyaslanamayacak bir kulüp olduğu da bir gerçek. Sporting Lizbon Nani'nin bonservisi için kaynak yaratabilirse bile, Nani'nin Sporting'de futbol hayatına devam edebilmesinin yolu yıllık kazancında çok ciddi bir indirime gitmesinden geçiyor, ki bunun olacağını sanmıyorum. 

İngiliz basını Everton'ın Nani'yle ilgilendiğini iddia ediyor. Yaz yaklaştıkça Nani'yle anılan kulüp sayısı artacaktır. Nani kısa süre önce bir röportajında sezon sonu Old Trafford'a geri dönmek istediğini dile getirdi. Portekizli oyuncu, tekrar Manchester United forması giymeyi umuyor. Ama ben artık bu ihtimalin zayıf olduğunu düşünüyorum. Galatasaray'ın mali durumu sıkıntılı. Böyle bir oyuncuyu kadroya katabilir miyiz emin değilim. Eski günlerinden uzak. Çıkış arayan bir yıldız. Tekrar şaşalı günlerine dönmek istiyor. Galatasaray bunun için iyi bir seçenek gibi duruyor. Ama Manchester United'ın onun için talep edeceği bonservis muamma. Sonuçta çok kötü, sakatlıklarla, formsuzlukla geçen 2 sezonun ardından kiralık olarak ülkesine döndü. Eski piyasası yok. Ama yine de bonservisi 10m€'nun üzerindedir diye tahmin ediyorum. Daha büyük sorun, Nani'nin haftalık £100k kazanması. Bu parayı ödeyebilecek çok fazla kulüp yok. Manchester United bu maliyetten kurtulmak için bonservis konusunda Nani'nin taliplerine yardımcı olabilir, veya bu sezon olduğu gibi yine Nani'yi kiralamayı düşünebilir. 

Nani, transferi durumunda Galatasaray'a neler katardı, bu transferi yıldız hamlesi anlamında ve aynı zamanda ihtiyaç dahilinde bir hamle olarak değerlendirmek mümkün mü?

Hasan Yıldırım: Nani; dünya futbolunda Portekizli futbolculara neden "Avrupa'nın Brezilyalıları" denildiğinin en önemli kanıtlarından birisi. Sahip  olduğu üst düzey tekniği, adam eksiltmedeki ve driplingteki becerisiyle, top cambazı Brezilyalıları bile kıskandıracak bir yetenek. Hızlı, çabuk, top hakimiyeti  çok iyi, kolay ve seri çalım atabilen bir futbolcu. Gol atan, asist özelliği olan, kendisine ve takım arkadaşlarına gol pozisyonu hazırlayabilen/yaratabilen çok iyi bir kanat oyuncusu. Hızlı hücumlarda bire bir, hatta ikiye bir olarak durdurulması çok zor. Set hücumlarında ise, yine çok etkili olabiliyor. Oyun zekası oldukça iyi. Her iki ayağını da çok etkili kullanabiliyor. Kanat, kanat-forvet olarak oynayabiliyor. Ceza sahası dışından çok etkili şutlar çekebiliyor. Üst düzey bir oyuncu olmanın önemli özelliklerinden birisi de özgüven. Ama fazla özgüven; birçok yıldız oyuncuda olduğu gibi, zaman zaman Nani için de sorun olabiliyor. Bazen saha içinde bencil davranabilen, topla çok oynayabilen, fazla çalıma girebilen, veya şut açısı kötü olmasına aldırış etmeden şut çekerek o pozisyonunu harcayabilen bir futbolcu. Jeneriklik golleri ve rakiplerini aciz durumda bırakan çalımlarıyla futbolseverlere sık sık göz banyosu yaptıran bir futbolcu. Savunma oyuncuları için, neler yapabileceğini tahmin etmek zor. Mevkisinde tartışmasız dünyanın en önemli yeteneklerinden birisi. Galatasaray'ın; uzun zamandır kanatları çok etkili kullanamadığını, skorer kanat oyuncusu eksikliği çektiğini sürekli dile getiriyoruz. Nani bu soruna ilaç olabilecek bir oyuncu. Tabi maliyetini karşılayabilirsek.

29 Nisan 2015 Çarşamba

Emre Çolak'ın En Golcü Sezonu


Emre Çolak kronolojisi yapmaya gerek yok ama geçmişe basit anlamda dönmek gerekirse, kendisine ilk şans veren isim Rijkaard. Galatasaray ömrü uzun olsa belki sezon içerisinde daha sık kullanırdı, bilinmez ama genç futbolcuyu severdi. Sonra unutuldu, Hagi yüzüne bakmadı. Fatih Terim döneminde ise kimse şans ve ihtimal vermezken Emre Çolak kazanıldı, o şampiyonlukta da payı büyük oldu derken Galatasaray rotasyonunun iyi isimlerinden biri olmayı başardı ama beklenilen seviye bu değildi. Terim'den sonra düşüşe geçti, Mancini döneminde o kadar sık oynamadı, Prandelli hiç yüzüne bakmadı derken Hamza Hamzaoğlu kendisini yeniden kazanmayı başardı.

Hamza Hoca'nın kazanımları arasında Emre Çolak'a da yer veriyoruz, kadronun önemli parçalarından biri, en azından rotasyon anlamında. Trabzonspor ve Gaziantepspor maçında gösterdiği performans ortada ve belki de kalan haftalarda Emre Çolak 11 oynamaya devam edecek, beklentim de bu yönde.

Anlamadığım kısım ise daha önceleri de belirttiğim gibi, Emre Çolak sağ tarafta iyi işler yapıyorken, Hamza Hoca bu anlamda kazanım yapmış iken Emre Çolak'dan vazgeçti mesela, 18'e çekti yeniden onu. Yasin Öztekim o süreçte kazanıldı derken onu da kulübeye çekti, aynı şey Bruma için de geçerli. Emre Çolak yeni yeni oynamaya başladı, yeniden 11'e giriyor ama bu kadar iyi bir iş yapmış, doğru yoldayken yanlışa sapmak cidden hata, Hamza Hoca'nın bu kadar doğru arasında tüm doğruları götüren bir yanlışı. Umarım kalan haftalarda yarattığı doğru yolunda tekrar ilerler.

Attığı gol anlamında da Emre Çolak'ın en verimli sezonunu yaşadığını söyleyelim. İstatistiğe son oynanan Gaziantepspor maçını da dahil edersek 28 maçta 5 gol 3 asist. Son vuruş anlamında kendisini çok geliştirdiğini söylemek mümkün, iyi bir şutu, harika bir sol ayağı var ve özellikle kendisine gelen pasta gelişine, beklemeden vurduğu şutlar da en büyük silahı oldu, hatta onun imzası. 
 
23 yaşına geldi, artık gençlikten tecrübeye doğru yol almak üzere, bu yaşta Galatasaray'da birçok maça çıktı, hayati anlarda sahadaydı. Daha iyisini yapabilir, böyle bir teknik adamı bulmuşken de onun adına çalışmak en çıkar yol..

Nokta Transfer #5; Adil Rami


Çok önemli bir kariyer ve büyük bir isim. Ama şu dönemi sakat geçiriyor. Adil Rami'yi transfer ihtimali dahiline getiren durum sence ne, bu kadar önemli bir ismi sence nasıl, hangi şartlarda transfer edebiliriz?

Hasan Yıldırım: Adil Rami aslında sakatlıklar nedeniyle çok maç kaçıran bir oyuncu değil. Ama bu sezon sakatlık yüzünden 6 (Roma maçında farklı bir sakatlık nedeniyle forma giyemedi) maç kaçırdı. Sonrasında Sampdoria ve İnter maçlarında da kadroda olmasına rağmen forma giyemedi. Sanırım hocası tam hazır olmadığını düşündü ve Rami'yi riske atmak istemedi. Son Udinese maçında (45 dakika) ise sahalara geri döndü. Ben Milan'ın Adil Rami'den çok kolay vazgeçeceğini zannetmiyorum. Ama Milan'da işler yolunda gitmiyor. Serie A'da 10. sıradalar. Bu sezon Avrupa Kupaları'nda yer almadılar. Önümüzdeki sezon da herhalde bir Avrupa Kupası'na gidememe ihtimalleri yüksek. Adil Rami transferi zor görünüyor açıkçası. Ama oyuncu (yüksek yıllık ücret, vergi olmaması, Şampiyonlar Ligi) ikna edilebilirse ve takımdan ayrılmak isterse, o zaman bir ihtimal doğabilir diye düşünüyorum. Milan, Adil Rami'yi geçen yaz Valencia'dan 4.25m€'ya transfer etti. Eğer Rami ikna edilebilirse, o zaman Milan'ın Valencia'ya ödediği bonservisin biraz daha üzerinde bir rakama bu transferin gerçekleşme ihtimali olabilir.

Lille günlerinde o da Chedjou gibi parlamıştı, önce Adi Rami Valencia'a gitmiş, sonraki dönemde de Chedjou Galatasaray'a gelmişti. Lille bu anlamda çok iyi transferlere imza atabiliyor, iyi paralar kazanıyor. Sow'u da Fenerbahçe'de izliyoruz mesela, Türk takımlarının da önemli bir kapısı Lille. Ben sana Lille organizasyonunu sormak istiyorum, bunu nasıl başarıyorlar?

Hasan Yıldırım: Lille, oyuncu bulma ve oyuncu pazarlama açısından iyi bir kulüp. Scouting konusunda başarılılar. Misal daha sonraki dönemlerde Galatasaray forması da giyen Abdul Kader Keita'yı 2005'te Al-Sadd'dan 3m€'ya transfer edip, 2007'de 16.8m€'ya sattılar. Michel Bastos'u 2006'da 3m€'ya transfer edip, 2009'da yine Lyon'a 18m€'ya sattılar. 2002'de B takımdan A takıma çıkarttıkları Jean Makoun'u 2008'de 14m€'ya sattılar. 2010'da bonservissiz transfer ettikleri Sow'u Fenerbahçe'ye 10m€ bonservis bedeliyle sattılar. Kendi altyapılarında yetiştirdikleri Eden Hazard'ı, 2012'de 40m€ bonservis bedeliyle Chelsea'ye sattılar. 2009'da Le Mans'tan 6.5m€ bonservis bedeliyle transfer ettikleri Gervinho'yu, 2011'de  2011'de 12m€'ya Arsenal'e sattılar. Yine altyapılarından çıkan bir başka oyuncu olan Yohan Cabaye'yi 2011'de 5m€'ya Newcastle United'a sattılar. Temmuz 2007'de B takımdan A takıma çıkarttıkları Aurelien Chedjou'yu 2013'te bize 6.5m€'ya ve Chedjou'yla birlikte yine Temmuz 2007'de B takımından A takıma çıkarttıkları bu yazının kahramanı Adil Rami'yi 2011'de Valencia'ya 6m€'ya sattılar. 

Bu örnekler bile Lille'in bu işi ne kadar iyi becerdiğinin bir göstergesi. Lille, Fransa Ligue 1'in futbolcu satışından en çok kazan kulüplerinden. Daha bunun gibi çok örnek var. Sadece en dikkat çeken isimlerden birkaç örnek vermek istedim. Uygun şartlarla aldıkları veya kendi altyapılarından çıkarttıkları oyuncuları, yüksek meblağlara satan bir kulüp Lille. Tabi sadece yetenekli, kaliteli oyuncuları bulup, oyuncu değer kazandıktan sonra onu yüksek bonservisle satan bir kulüp de değil. 2010-2011 sezonunda kazanılan Ligue 1 Şampiyonluğu ve 2011'de kazanılan Fransa Kupası; değerini bulan her oyuncuyu satmalarına rağmen, hala başarılı olabildiklerinin ve satılan oyuncuların yerlerini en iyi şekilde doldurabildiklerinin de göstergesi. Doğru yönetilen bir kulüp, oyuncu yetiştirmeyi iyi bilen ve beceren güçlü bir altyapı, görevini çok iyi yapan ve çalışmaları en iyi şekilde yönetim ve teknik heyet tarafından değerlendirilen bir scout ekibi ve scouting sistemi, doğru teknik direktör, futbolcu yetiştirebildiği gibi, scoutlar tarafından keşfedilen, veya transfer edilen futbolcuların yeteneklerini geliştirilebilen bir yapı ve hepsi kadar önemli olan; futbolcuların gösterdikleri iyi performanslar sonrası, onları çok yüksek bonservis bedelleri karşılığında başka kulüplere pazarlayabilmek...


Rami'ye dönersek, Milan'a gitmek için depresyonlara giren, transfer olmak adına elinden geleni yapmış bir isimdi. Nasıl bir karakter Rami, sen ne söylersin?

Hasan Yıldırım: Adil Rami'nin Valencia'daki macerası tatsız bitti açıkçası. Ekim 2013'de önce teknik direktörü Miroslav Djukic ile tartışma yaşamış, sonrasında Tino Costa ve Roberto Soldado gibi önemli isimlerin satılmaları yönetimin politikasını medyada eleştirmiş ve Miroslav Djukic'i yetersiz gördüğünü açıklamış ve bunlar üzerine para cezası almış ve kadro dışı bırakılmıştı. Yaşanan bu gelişmeler sonrası satın alma opsiyonuyla birlikte Milan'a kiralandı. Ocak 2014'ten bu yana da Milan forması giyiyor. Fas asıllı Fransız stoper, transferi sonrası Milan Channel'a yaptığı açıklamada; "Burada olduğum için çok mutluyum. Milan'ın antrenman sahası dünyanın en iyisi." diyerek, Milan'a transferini ne kadar çok istediğini de bir nebze göstermiş oldu.

Adil Rami'yi anlatmak, futbola yönelik özelliklerini söylemek gerekirse bizlere ne anlatırsın, Galatasaray için doğru bir adım olabilir mi ve Milan kendisinden vazgeçebilir mi?

Hasan Yıldırım: Adil Rami çok iyi bir stoper. 85 doğumlu, 1.90 boyunda. Fizik olarak güçlü, ikili mücadelelerde ve hava toplarında etkili. Top tekniği bir stopere göre oldukça iyi. Tekniği için çoğu orta saha oyuncusundan bile iyi diyebiliriz. Topla oynamayı seven bir isim. Önünde boş alan bulduğu zaman bunu değerlendirebiliyor. Markajı, kademe anlayışı iyi bir futbolcu. Çok iyi bir kesici. Özellikle duran toplarda rakipler için ciddi tehlike yaratabiliyor. Kulüp kariyerinde 22 golü, 12 asisti var. Lille’de Chedjou'yla birlikte çok iyi ikili olmuşlardı. Lille'in 2010-2011 Ligue 1 şampiyonluğunda ve 2011'de kazanılan Fransa Kupası'nda bu ikilinin katkıları büyüktü. Adil Rami'nin Galatasaray savunması için tam aranan kan olduğunu düşünüyorum. Ama daha önce de belirttiğim gibi Milan'ın ondan kolay kolay vazgeçeceğini zannetmiyorum. Milan Adil Rami'yi satmayı kabul etse bile; Rami ikna edilebilir mi, veya Milan ne kadar bonservis ister, kestirmek zor.

Chedjou adına doğru bir alternatif mi peki? Adil Rami önemli bir tecrübe ama büyük bir lider değil mesela, o da bir anlamda Chejdou gibi, o uyum nasıl sağlanabilir?

Hasan Yıldırım: 2007-2011 arası Chedjou - Rami ikilisi yaklaşık 150 resmi maçta Lille formasını yanyana giydiler. Bu döneme 1 Ligue 1 şampiyonluğu, 1 Fransa Kupası sığdırdılar. Bu dönemde hem çok uyumlu olduklarını, hem de birbirlerinin eksiklerini çok iyi tamamladıklarını düşünüyorum. Her ikisi de savunma oyuncusuna göre tekniği iyi oyuncular. Rami, Chedjou'ya göre daha uzun, daha güçlü, daha atletik bir stoper. Chedjou'nun ise Rami'ye göre pasının daha iyi olduğunu söylemek mümkün. İkisi yanyana oynarlarken, kendilerini yönlendirecek bir lidere ihtiyaç duymuyorlardı ve durumu oldukça iyi idare ediyorlardı diye düşünüyorum.

28 Nisan 2015 Salı

Semih Kaya'nın Sakatlık Haritası

Nokta Transfer #4; Joel Campbell

 
Sezon başında Prandelli'nin en çok istediği isimlerin başında geliyordu, kiralanması da mümkündü ama devre arasında Villarreal'e kiralık olarak gitmişti. Prandelli'nin Campbell ısrarı sence nedendi?

Hasan Yıldırım: Bence Prandelli (bizim de daha önce defalarca dile getirdiğimiz gibi); Galatasaray'ın skorer kanat oyuncusu eksiğini giderebileceğini düşündüğü için Joel Campbell transferini istedi. Campbell geçen sezon Olympiakos formasıyla çok iyi bir sezon geçirmişti. Sonrasında geçen yaz Dünya Kupası'nda Kosta Rika formasıyla yine çok iyi bir performans ortaya koydu. Arsenal'de forma şansı bulması zor görünüyordu. O yüzden de Prandelli'nin; Campbell gibi hücumda joker olarak kullanılabileceği, Galatasaray'ın skorer kanat oyuncusu ihtiyacını giderebilecek bir ismi istediğini düşünüyorum.
 
2014 Dünya Kupası'nda Kosta Rika'nın çıkışında en önemli pay sahiplerinden biri de Joel Campbell'dı. Harika bir Dünya Kupası geçirdi, piyasasını yükseltmişti ama Arsenal onu takımda tutmaya karar verdi ama çok şans bulamadı, sonrasında da Villarreal'e kiralandı. Villarreal günleri nasıl geçiyor, hala Dünya Kupası seviyesinde mi?
 
Hasan Yıldırım: Arsene Wenger, Dünya Kupası sonrası Joel Campbell'ı kadroda tutmayı tercih etti, ama devre arasında Villarreal'e kiralanana kadar Campbell'ın çok fazla şans bulduğunu söylemek zor. Premier Lig'de sadece 4 maçta forma şansı buldu, bu maçlarda toplam 41 dakika sahada kalabildi. Şampiyonlar Ligi'nde sadece Galatasaray'a karşı 90dk sahada kaldı. 10 maçta Arsenal forması giydi, bu maçlarda 312 dakika sahada kaldı, gol atamadı, asist yapamadı, sonrasında da devre arasında Villarreal'e kiralandı. Villarreal'de de beklentileri karşılayabildiğini düşünmüyorum. Avrupa Ligi'nde 4 maçta da Villarreal forması giymesine rağmen; 1 kez ilk 11'de sahaya çıktı, sadece 143 dakika sahada kalabildi. La Liga'da 12 maçta kadroda yer aldı, 11 kez ilk 11'de sahaya çıktı, 5 kez 90 dakika sahada kalabildi. Kral Kupası'nda 3 maçta kadroda yer aldı, 2 maçta forma giydi, 1 kez ilk 11'de sahaya çıktı, toplam 81 dakika sahada kalabildi. Bu maçların hiçbirinde gol atamadı, asist yapamadı.
 
Genç ve potansiyelli bir isim olmasına karşı Arsenal'de istediği kariyeri bulamayacak gibi, bu anlamda yine kiralanması gündeme gelebilir. Galatasaray'ın bu transferde şansı sence ne olur, makul bir hamle midir?
 
Hasan Yıldırım: Joel Campbell'ın çok yetenekli ve potansiyeli yüksek bir futbolcu olduğunu düşünüyorum. Arsenal'de kalıcı olduğunu düşünmüyorum. Kalırsa da oynaması, kendisini göstermesi zor görünüyor. O yüzden de büyük ihtimalle önümüzdeki yaz Arsenal'den ayrılması gündeme gelecektir. Sözleşmesi 30.06.2016'da sona eriyor. Yani önümüzdeki yaz sözleşmesinin bitmesine 1 sezon kalacak. Bana kalırsa; Arsenal ya sonraki sezon Campbell'ı bonservissiz kaybetmemek için Campbell'la önümüzdeki yaz sözleşme uzatacaktır, ya da Campbell için teklif gelirse Campbell'ı satacaktır. Campbell'ı kadroda tutmayı düşünme ihtimalleri zayıf gibi görünüyor. O yüzden Campbell'la sözleşme uzatma ihtimalleri daha düşük. 
 
Oyuncunun piyasasının 5-6m€'dan fazla olacağını zannetmiyorum. Satın alma kiralama opsiyonu da düşünülebilir diyeceğim, zaten 2016 yazında sözleşmesi biteceği için, sözleşme uzatmadıkları takdirde bu ihtimal dahilinde görünmüyor. Oyuncunun İspanya, Portekiz, Yunanistan, Hollanda gibi liglerden talibi çıkabilir. Üst düzey bir takımın onu nokta atışı transfer olarak düşüneceğini zannetmiyorum. Belki alternatif olarak düşünebilirler. Galatasaray bu açıdan iyi bir tercih olabilir. Campbell kötü bir oyuncu değil ve sarı kırmızı formayla çıkış yapıp, her 2 kanatta da Galatasaray'a faydalı olabilecek bir isim. 2013-2014 sezonunda Olympiakos formasıyla 43 resmi maçta 11 gol atmış, 12 de asist yapmıştı. Daha sonrasında geçen yaz Dünya Kupası'nda santrafor olarak oynamış, 1 gol, 1 asist yapmış, ama istatistiklerini bir kenara bırakırsak, Kosta Rika formasıyla izleyenlerin beğenisini kazanan bir futbol sergilemişti. 
 
Özellikle Fırsat Transferleri içinde yazdığımız Bryan Ruiz'le birlikte Kosta Rika'nın turnuvanın sürpriz takımlarından olmasını sağlamışlardı. Galatasaray eğer elini çabuk tutarsa, Campbell'ı belki uygun şartlarla kadrosuna katabilir diye düşünüyorum. Campbell'ın 92 doğumlu olduğu genç ve yetenekli bir oyuncu olduğu da düşünülürse; sözleşmesi bitecek kaliteli kanat oyuncuları eğer transfer edilemezse, Joel Campbell seçeneği de düşünülmeli. 
 
 
Joel Campbell'ı anlatmanı istesek neler söylersin, hangi özellikleri onu özel kılıyor?
 
Hasan Yıldırım: Joel Campbell; sol ayağı çok daha etkili kullanılabilen bir futbolcu. Etkili mevkisi sağ kanat, ama gerektiğinde sol kanat, santrafor ve yardımcı forvet olarak da oynayabiliyor. 4-3-3'te kanat forvet olarak, veya 4-2-3-1'in kanatlarında etkili olabiliyor. Sol ayağını daha etkili kullanabildiği için; sağ kanatta oynatıldığında, ters ayakla içe kat edip daha fazla tehlike yaratabiliyor. Tekniği iyi, kolay adam eksiltebilen, çalım atabilen, hızlı bir isim. Son vuruşları üst düzey değil, ama bir kanat oyuncusuna göre iyi. Özellikle sol ayağıyla yakaladığında, pozisyonları daha rahat gole çevirebiliyor. Yine sol ayağıyla ceza sahası dışından etkili şutlar çekebilen, frikikleri etkili kullanabilen bir futbolcu. Oyun zekası iyi. Pasları ve ortaları iyi. Takım arkadaşlarını gol pozisyonuna sokabiliyor. Hızı ve iyi tekniği sayesinde rakip ceza sahasında top tutabiliyor.
 
Kanat özellikli forvet arıyoruz aslında, hep yazdık bunu. Campbell de bu anlamda önemli bir opsiyon gibi görünüyor, sen ne düşünüyorsun?
 
Hasan Yıldırım: Sana katılıyorum. Eğer düşünülürse, Joel Campbell'ın Galatasaray için iyi bir transfer olabileceğini düşünüyorum. Bu sezon performansının çok iyi olmaması avantaj. 22 yaşında, potansiyeli yüksek, yetenekli bir futbolcu. Galatasaray'ın kanat forvet ihtiyacını karşılayabilecek bir isim. Tabi öncelik; Evgen Konoplyanka, André Ayew gibi sözleşmesi sezon sonunda sona erecek oyuncularda olacaktır. Ama eğer bu futbolcular transfer edilemezlerse (sözleşmeleri biteceği için talipleri çok olacaktır); bu sefer her iki kanat için yıl sonunda sözleşmesi Balázs Dzsudzsák, veya sözleşmesi devam eden Lukas Podolski, Joel Campbell gibi isimler gündeme gelebilir diye düşünüyorum.

27 Nisan 2015 Pazartesi

Çok Ünlü Değildik Ama Takım Ruhu Harikaydı; Sébastien Pérez

Kendi izlediğim döneme yönelik konuşayım, Galatasaray formasını sadece bir sezon giyip, bu denli iz bırakan çok futbolcu yok. Say deseler, Jardel'i ilk sıraya koyar, sonrasında da Sébastien Pérez, Albul Kader Keita ve Andres Fleurquin gibi isimleri söylerim. Perez'in önemi bir de şuradan gelmekte, o sezon öyle bir performans gösterdi ki, yıllarca sağ bek aradık, Eboue'e kadar da bulamadık ama Pérez'in koyduğu çıta sayesinde kolay kolay sağ bek beğenemedik. Çok isimler geldi gitti ama onun verdiği katkının çok uzağında kaldı. Bu anlamda böyle bir röportajı gerçekleştirmek benim adıma çok büyük bir olay. Çünkü en çok sevdiğim, aradığım, hatırladığım isimlerden biri. Chica'ya da en büyük teşekkürü ediyorum, çeviri için..


Galatasaray formasını sadece bir sezon giymenize rağmen Galatasaray taraftarının unutamadığı isimlerden biri oldunuz. Galatasaray'a transfer oluş sürecinizle başlayalım, transferiniz nasıl gerçekleşti?

Sébastien Pérez: Marsilya'yla sözleşmem vardı ama kendi adıma yeni bir şeyler yapmak istedim. Jardel'ın o dönem Marsilya'ya transferi gündemdeydi ve Galatasaraylı yöneticiler anlaşmaya benim adımı da dahil etmişler. Jardel'in Marsilya'ya transferi gerçekleşmedi ama ben Galatasaray'a geldim. İstanbul’a geldiğime hiç pişman olmadım. Tam tersine, Galatasaray’a gelip oynamayı çok istedim. Beni harika bir şekilde karşıladılar. Yöneticiler de, oyuncular da, taraftar da bana karşı harikaydılar.

Galatasaray'da bulduğunuz ortam nasıldı, transferinize yönelik hiç pişmanlığınız oldu mu?

Sébastien Pérez: Ben Galatasaray’a geldiğimde çoğu insan bunu bir geçiş dönemi olarak gördü. Jardel, Taffarel, Hakan Şükür, Popescu, Ümit Davala, Emre Belözoğlu ve Okan Buruk gibi isimler gittiler ve Mondragon, Fleurquin ve ben geldim. Öyle çok ünlü değildik ama takım ruhu harikaydı. Lucescu çok güçlü bir takım yarattı, sahada kimse pes etmiyordu. Var gücümüzle savaştık. Rakiplerimiz bizi yenerken hep zorlandılar.

O sezon kazanılan şampiyonlukta ve yakalanan Şampiyonlar Ligi başarısında da payınız büyük oldu. Galatasaray günlerinizi anlatmanızı istesek neler söylersiniz, o başarı nasıl kazanıldı, sizin için en büyük pay kimindi?

Sébastien Pérez: Bana göre, başarımızda en büyük rol Lucescu’nundu. Taktikleri ve stratejisi açısından çok iyi bir teknik adam. İnsan olarak da çok çok iyi biri. Takım olarak kendi aramızda ortamımız muhteşemdi. 


Galatasaray, sizin takımdan ayrılmanızın ardından sağ bek konusunda çok büyük sorunlar yaşadı, birçok ismi transfer etti, o pozisyonda kullandı ama Emmanuel Eboue'nin transferine kadar büyük sıkıntılar yaşadı ve Eboue'nin da gözden düşmesi uzun sürmedi. Ben bu durumu sizin zamanında o pozisyonda gösterdiğiniz performansa bağlıyorum, siz ne düşünüyorsunuz?

Sébastien Pérez: Bilmiyorum. Şampiyonluktan sonra bir sürü şey değişti. Lucescu gitti, takımın başı oydu. Başka bir teknik direktör geldi, takımda yeni bir dönem başladı ve yeni bir hava esti. Yine de yıl boyunca kendimi çok iyi hissettim. Kulüp bir aile gibiydi. Her bir üyesi harikaydı ve çok güzel sonuçlar aldık.

Galatasaray'dan ayrılığınız nasıl gerçekleşti? Kiralık olarak forma giyiyordunuz, o dönem forma giyen çoğu yabancı gibi ama üstün de bir performans göstermenize rağmen ayrlık yaşandı. O süreci bizlere anlatır mısınız?

Sébastien Pérez: Marsilya'nın futbolcusuydum ve yeni teknik direktör (Alain Perrin) beni istedi. Lucescu’ya “Siz ne yapmak istersiniz?” diye sordum, çünkü gerçekten kalmak istiyordum. O da bana kulübün benimle yeni bir sözleşme yapacağından emin olmadığını söyledi. Uzun bir süre düşündüm ve Marsilya'ya dönmeye karar verdim. Çünkü Galatasaray’da yeni teknik direktörün beni isteyeceğinden emin değildim.

Galatasaray sonrasında kariyeriniz nasıl şekillendi ve şu sıralar neler yapıyorsunuz?

Sébastien Pérez: Marsilya'ya döndüm ve çok güzel bir sezon geçirdik. Şampiyonlar Ligi’nde oynadık, bir yıl sonra Uefa Kupası finalinde Valencia’yla karşılaştık. Sonrasında Marsilya'dan uzağa gitmek istemedim, çünkü eşim bebek bekliyordu. Lig 1’deki Istres adlı kulüple anlaştım ve 2006’ya kadar orada kaldım. Daha sonra Cantona’yla plaj futbolu oynadık, 3 Dünya Kupası gördük. Şu anda Lig 2’de Dijon’un Sportif Direktörüyüm. 


Galatasaray'ı takip etme şansınız oluyor mu?

Sébastien Pérez: Tabii!!! Galatasaray'ı takip ediyorum ve geçen yıllarda Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde görmekten gurur duydum. Umarım bir kez daha Türkiye Ligi şampiyonu olurlar.

Son olarak şunu sormak isterim, Galatasaray'da en unutamadığınız maçınız, en sevindiğiniz an ve anlatmak istediğiniz özel bir anınız var mı?

Sébastien Pérez: Hiç unutamadığım maç Fenerbahçe maçımız. Onları 2 yıl boyunca yenememiştik ama Ali Sami Yen'de inanılmaz bir atmosferde 2-0 yendik. Kariyerim boyunca  Saint-Etienne - Olympique Lyon, Marsilya – Paris Saint Germain, Bastia - Nice maçlarını gördüm ama Galatasaray - Fenerbahçe maçı en iyisiydi.

En mutlu anım ise Ali Sami Yen’deki son maçımdı. O son günümde 5-1 kazandık ve 2 gol ben attım!!! Son maçımda beni bütün sezon boyunca motive eden Galatasaray taraftarına verebileceğim en güzel hediyeydi bu. Taraftarı ve Galatasaray’ı asla unutamam. Her zaman kalbimde olacak. SONSUZA DEK CIM-BOM!! En iyi dileklerimle..

Hepimiz Yanıldık, Olcan Adın Konusunda da Yasin Öztekin Konusunda da


"Hamza Hamzaoğlu'nun kendi elleriyle kazandığı Yasin Öztekin'i en formda döneminde kulübede oturtmasına açıklama bulamıyorum."

Uğur Meleke'nin bu yorumu yüzde yüz doğru. Ben de her fırsatta bunu yazıyorum. Hamza Hoca'nın en büyük kazanımlarından biri Yasin Öztekin. Kimsenin umut bağlamadığı, devre arasında gönderilir dediği, transfer olurken kötü hamle diye nitelendirdiği bu futbolcunun yükselişi, geldiği şu nokta ders olacak cinsten ve bu başarıda da en büyük pay Hamza Hoca'nın, çünkü o şansı kendisine verdi, Yasin Öztekin de müthiş değerlendirdi.

Galatasaray'ın en iyi kanat oyuncusu durumunda, bu tartışılmaz bir gerçek. Sneijder'le yakaladıkları uyum, sağladıkları hücum gücü bir yana, Sneijder'siz Yasin Öztekin olmaz söylemi de dün itibariyle çürüdü, Yasin Öztekin her şartta bu takımın olmazsa olmaz kanat oyuncusu (bu sezon için). Böyle bir ismi de yedek bırakıp, ısrarla Olcan Adın'ı kıyıdan köşeden bir şekilde takıma monte etmeye çalışmak, hele ki şu ortamda çok büyük bir lüks olsa gerek, lüksten de öte gereksiz, adaletsiz, anlamsız bir çaba.

Olcan Adın'dan olmayacağı açık, maalesef hepimiz yanıldık. Olcan Adın konusunda da Yasin Öztekin konusunda da. Yasin Öztekin bu kadar formdayken Başakşehir maçında oyundan alınması hataydı ve sonucunu gördük, Trabzonspor deplasmanında 45'de oyundan çıkması hataydı, Olcan Adın yine birşey vermedi. Gaziantepspor karşısında da 11 başlaması diğer hata, oyuna girdikten sonra maçın seyrinin nasıl değiştiğini izledik.

Yasin Öztekin de dün itibariyle önemli bir ders verdi. Belki gol atmadı, asist yapmadı ama galibiyetin bir numaralı anahtarı oldu. Kornerden gelen gol onun yarattığı pozisyondan kaynaklandı, rakibin tüm dengesini bozdu, hızlı oyunu takımı hücumda tuttu, hızlı futbola anlam kazandırdı. Gol sonrasında bu pozuyla da olası şampiyonluk almanağında anlamlı bir fotoğraf oldu.

Hamza Hoca'nın dün söylediği, rakibin yorulmasını bekledik yorumu da yanlıştı, hem de büyük hata. Gaziantepspor gibi bir takıma karşı hızlı oynarsınız, tempolu, baskılı başlarsınız ve 10 dakikada yorarsınız, fazla değil. O 10 dakikada da gol gelir, sonrasında farkı açarsınız, hücum oynamaya belki biraz daha düşük tempoyla devam edersiniz. Dün olduğu gibi panik halde hücum etmez, 80. dakikalara kadar ecel terleri dökmezsiniz. Hücumu da formda olan, Yasin Öztekin ve Bruma gibi isimlerle yaparsınız, bu kadar basit.

Hocam, umarım hatasından döner. Eminim ki o da farkında..

Göztepe PTT 1. Lig'de


13 senem İzmir'de geçti, orada büyüdüm, memleket olarak orayı kabul eder, İzmir'e dair en çok da Göztepe'yi severim. Tekrar kutlu olsun, Göztepe PTT 1. Lig'de..

Alt Yapıdan Yetişen Gençler O Formanın Hayaliyle Büyümeli


Juventus, Del Piero'nun 10 numarasını emekli etmek istediğinde bunu kabul etmemişti. Pirlo da bu kararı desteklemiş ve şöyle söylemişti;

“Del Piero’ya tamamen katılıyorum. 10 numaralı forma asla emekliye ayrılmamalı. Alt yapıdan yetişen gençler o formanın hayaliyle büyümeli” 

Son derece doğru bir düşünce. Alt yapılardan yetişen, futbolcu olma hayalleri ile büyüyen futbolcular bir gün o formayı giyebilme hayalleriyle büyümeli. Hepimizin idolleri oldu, o futbolcuların formalarını aldık, giydik. O gençlerin bu anlamda hayalleri ellerinden alınmamalı.

Maldini'nin 3 numarası, Javier Zanetti'nin 4 numarası elbette onlara özel, onlarla hatırlanacak numaralar. Formalar müzeye kaldırılır, stada asılır, her şekilde saygı, vefa gösterilebilir ama forma emekli etme olayı bana hep yanlış gelmiştir.

Inter de Javier Zanetti'nin 4 numaralı formasını emekli etti. Çok büyük bir futbolcuydu, çok da büyük bir kariyer. Zanetti gibi bir profesyonel de kolay olunmuyor, 39 yaşında bile üst düzey şekilde Inter gibi bir takımın formasını giyebilmek. 4 numara denildiğinde de aklıma gelen ilk isim.

Yine de Del Piero gibi düşünmesini isterdim her yıldızın, bu formalar ve numaraları onu özel kılan futbolcular sayesinde bu kadar değerli. Herkesin de hayali birgün o formayı, numarayı giyebilmek ve sonrasında Javier Zanetti'nin, x'in y'nin formasını ben giydim diyebilmek.

Mesela Galatasaray için 10 numara özel, nedeni ise Metin Oktay, Hagi gibi futbolcular. Hagi futbolu bıraktıktan sonra bir sene 10 numarayı kimseye vermedi Galatasaray. Sonrasında bayağı itibar kaybettirildi o formaya ama bugün Sneijder en güzel şekilde o numaranın hakkını veriyor. Aynı şekilde Bülent Korkmaz'ın 3 numarası, Hakan Şükür'ün 9 numarası, hepsi çok değerli, kıymetli. Ama bu formalar emekliye ayrılmamalı, herkesin hayali olmalı..

27 Nisan 2008, Shabani Nonda & Fenerbahçe


2007-2008 sezonunda gelen şampiyonluk unutulmazlar arasındadır. Kalli'nin istifası sonrasında son haftalarda kaos beklenirken o kaos yaşanmamış, son 6 haftada 6 galibiyetle birlikte lig şampiyonluğuna uzanan bir Galatasaray. Önce Cevat Güler'e selam çakmak lazım, çok büyük bir yürekti gerçekten. Şu şampiyonlukta adı çok fazla anılmaz ama katkısı, varlığı çok önemliydi. 

O 6 haftalık fikstürde de en önemli maçlardan ilki Fenerbahçe ile oynanan derbiydi, liderlik geldi bu galibiyetle birlikte, diğeri de Sivasspor deplasmanıydı. 1-0 kazandı bu maçı Galatasaray, Edu & Volkan Demirel işbirliği sonrasında hatayı koklayan ve golü bulan Nonda ile. Nonda'nın da Galatasaray tarihine altın harflerle geçtiği maçtır bu. 

O sezon gelen şampiyonluğun da en önemli isimlerinden biri ayrıca. Galatasaray formasını giydiği 2.5 sezonda da oynadığı her maç formanın hakkını vermiştir, elinden geleni yapmıştır. Bu yüzden de galibiyeti Nonda üzerinden anmak gerekiyor, Nonda'ya da bir selam çakalım..

26 Nisan 2015 Pazar

Hakan Kadir Balta, Galatasaray 1-0 Gaziantepspor

Sol bek olarak başladığı Galatasaray kariyerine stoper olarak devam eden Hakan Balta'nın geçmişe baktığımızda da birçok kader anına imza attığını görürüz. 2011-2012 şampiyonluğunda oynanan bir Gaziantepspor deplasmanı vardır, orada çıkardığı top mesela. Bugün Gaziantepspor karşısında gelen golü de şampiyonluk halinde unutulmayacak bir hikaye olacak. TT Arena'da Galatasaray formasıyla atılan 200. gol de olması bir yana, gerçekten de büyük bir kırılma anı yaşattı bizlere bu gol. Hakan Kadir Balta derken yaşanılan efektti bu gol.

Maça dönelim. Bu sezon daha kötü anlar yaşandı, daha kötü maçlar da yaşandı ama benim bu sezona yönelik en çok sinirlendiğim maç oldu. Son haftalara gelmemizin, yaşanacak kayıpların telafisinin de olmayacağı önemli bir etmen ama Hamza Hamzaoğlu'nun gereksiz ısrarları, kendi yarattığı şampiyonluk ihtimalini ısrarla kaybetmek istemesi, kendi kazandığı futbolcuları ısrarla kenara atması gibi. Hep söylediğim gibi, Yasin Öztekin ve Bruma gibi futbolcuları kazanan da Hamza Hoca'dır ama kaybetmek isteyen de kendisi. Kimsenin ihtimal vermediği isimlerden en büyük katkıyı da alan kendisi, katkı vermeyeceği denenmiş bir gerçek olan isimler üzerinde de ısrar etmesi.

Yazıyı yazmak için bilerek şu saatleri bekledim, acaba Hamza Hoca maç sonrasında ne diyecek diye. Devre arasında bir twit atmıştım, umarım Yasin Öztekin ve Bruma oyuna girer, maç sonu basın toplantısında da Hamza Hoca özür dilemek zorunda kalır diye. Özür dilemedi haliyle, hatasının elbette farkındaydı ama yorumu çok anlamsızdı. 
"Bruma ve Yasin ile başlamayı düşünmedim. Onların etkili koşularından, rakip yorulunca faydalanmayı düşündüm" dedi Hamza Hoca. Cidden anlam veremedim. Şampiyonlar Ligi'nde dev bir rakibe karşı oynamıyoruz, önceliğimiz savunma değil. Kendi sahamızdayız üstelik, açık ve net, hücum yapacaksın, ilk yarıda işi bitireceksin. İşi de Bruma ve Yasin Öztekin gibi hücumcularla bitirirsin, denenmiş başarısız gerçekler olan Olcan Adın ve Umut Bulut'la değil. Bugün 0-0'da kalabilirdi Galatasaray, bu özgüven nereden kaynaklı?

Galatasaray hücum takımı arkadaşlar, mevcut kadro bize bunu anlatıyor. Galatasaray savunarak kazanamaz, bu sezonda da savunmasıyla kazandığı maç yok. Kalecisiyle var ama savunmasıyla yok. Hücum etmek zorundayız, hücum etmek için de hücumda kalmak. Rakip seni savunmak zorunda kaldığında senin savunman da rahat nefes alacaktır, öncelik bu olmalı. Başakşehir maçında 2-0 öndeyken Yasin & Dzemaili değişikliğiyle savunalım dedik ve maç verdik. Trabzonspor maçında önce kontrol dedik, koca ilk yarı boşa oynandı. Yakın tarih bu, savunarak kazanamıyoruz. Hücum etmek için de en iyi hücum oyuncularınla başlamak zorundasın.

Sneijder'in yokluğu handikaptı, bunu herkes söyler. Aklını kaybetmişti Galatasaray, Selçuk İnan orta sahada birçok işi yapmaya çalıştı ama Sneijder'in de boşluğunu dolduramadı. O boşluğu Emre Çolak da zor doldurur, o da dolduramadı aslında ama iyi oynadı, çok formda. Daha doğrusu o pozisyonda da pek oynamadı, Yasin Öztekin ve Bruma oyuna girene kadar kim hangi pozisyondaydı onu da çözemedik aslında. Panik oldu takım, kaos yaşandı.

4-2-3-1 başladık mesela (4-4-2 bu kadroyla en doğru tercih olacaktı). Umut Bulut önde Burak Yılmaz forvet arkası, Emre Çolak sağ kanattı. 10 dakika sonra iş değişti, bir baktım Burak Yılmaz'ı koşturmaya çalışıyor takım, Olcan bir sağda bir solda ama her yerde etkisiz, Emre Çolak dolaşıyor, Umut Bulut sağ kanatta beklenen çaresizlik içerisinde. Kaos olunca orta sahalarda ortadan kayboldu, topu alan hızlı çıktı. Hızlı oynuyorsunuz, tempo var ama tempoda en büyük silahlarınız kulübede. Haliyle de etkili olamıyor, çok pozisyon bulamıyorsunuz.

İkinci yarıda da durum böyleydi, 60'dan sonra gelen değişikliklerle birlikte temponun ibresi Galatasaray'a döndü, kanatları kullanan takımın rakibin tüm dengesini bozduğunu gördük. İşte o vakit Emre Çolak da Selçuk İnan da teknik kapasiteleri ile inanılmaz faydalı oldular, herşey rayına oturdu. Telles'in de hakkını verelim, Galatasaray formasıyla kariyer maçını oynadı, üstelik defansif anlamda verdiği katkıyla da. 

60'dan sonra çılgın bir hücum takımı olduk, Burak Yılmaz o golleri atsa daha da rahat bitirebilirdik ama bir şekilde kazandık. O golün geleceği gerçekten de belliydi, bu hücumun getirisi beraberlik olamaz. Hücum ederken savunmanız da yükseliyor, böyle birşey var, rakibi oynatmıyorsunuz. 1-0 öne geçtik ama hücum etmeye de devam ettik, geriye çekilmedi takım, beklemedi. Gaziantepspor'a bu anlamda hiç imkan tanınmadı ve son dakikada dahi Yasin Öztekin ve Burak Yılmaz'la pozisyonlar geldi.

Kazanılması gereken bir 3 puan, yanlışlarla başlayıp doğrularla devam eden bir süreç. Hamza Hoca umarım görmüştür, ders almıştır diyeceğim ama haftalardır yaşadığımız süreç, taraftar cidden işi daha iyi bilir oldu ve Yasin Öztekin tezahüratları maçı getirdi. Hamza Hocam maalesef izliyor, çok formsuz, kötü durumda ama telafisi olmayan zamanlardayız. Bu durumda da şampiyonluk gelse bile Hamza Hoca kalmalı mı sorusuna vereceğim cevap maalesef "hayır" olma yolunda ilerliyor. Umarım değişir bu düşüncem..

24 Nisan 2015 Cuma

Nokta Transfer #3; Tom De Sutter


De Sutter gündemi de Club Brugge'nin Beşiktaş ile oynadığı maçlardan sonra oluştu. Az paraya büyük işler başarır diyebileceğimiz, fazlasıyla çalışkan isimlerden biri. Büyük bir isim değil belki ama o da büyük bir karakter, fazlasıyla da iyi bir futbolcu. Sen De Sutter için ne söylemek istersin?

Hasan Yıldırım: Tom de Sutter; Club Brügge altyapısında yetişmiş, bir dönem (Ocak 2009 - Temmuz 2013 arası) Anderlecht forması giymiş, sonrasında 2013 yazında 2m€ bonservis bedeliyle tekrar Club Brügge'e dönmüş bir isim. 85 doğumlu, yani 29 yaşında. Bugüne kadar ülkesi dışına çıkmamış. Aslında Anderlecht'te forma giydiği dönemden bu yana zaman zaman Türk takımlarıyla ismi anılmış bir futbolcu. Bu sezon Beşiktaş maçlarında gösterdiği performans sonrası daha çok dikkat çekti. 'Yıldız' diye tabir edeceğimiz bir futbolcu değil. Ama kaliteli bir oyuncu olduğunu söylemek lazım. Maliyetinin çok yüksek olacağını sanmıyorum. Club Brügge uygun şartlarla Tom de Sutter'i satabilir. Oyuncunun  kazancının da Türkiye şartları düşünüldüğü zaman çok fazla olmayacağını tahmin ediyorum. Önümüzdeki sezon yabancı sınırının rahatlayacağı da düşünülürse, hem ilk 11'de, hem alternatif olarak çok faydalı olabilecek bir futbolcu.

Elmander'i de arıyoruz aslında, Elmander'in tarzı ve bıraktığı etki Galatasaray üzerinde kalıcı bir iz bıraktı. Gol sayısı, asist rakamı anlamında belki çok üst seviyelerde değildi ama takımın o dönem başarısında büyük bir pay sahibiydi. De Sutter'i de izledikçe Elmander'i andırdığını düşünüyorum, bu doğru bir benzetme mi?

Hasan Yıldırım: Galatasaray'ın Elmander'i aradığı konusunda sana katılıyorum. Elmander ne üst düzey bir golcüydü, ne son vuruşları çok iyiydi, ne takımın gol yükünü çeken futbolcuydu. Ama Galatasaray forması giydiği dönemde çok ciddi katkı verdiği de bir gerçek. Bonservisi elinde transfer edildi. Yıllık kazanç olarak da; Türkiye’de kadroda bile yer almaması gereken futbolculara ödenen paralar düşünüldüğü zaman, Elmander'in maliyetinin oldukça düşük olduğu da söylenebilir. Elmander; maç başı ortalama 11km'nin üzerinde koşabilen, 90dk rakibe pres yapan, ikili mücadelelerde güçlü, rakip kaleye sırtı dönük oynayabilen, arkadaşlarına pas dağıtabilen bir futbolcuydu. Yaptığı pres; hem rakip savunmanın çakılı oynamasına neden oluyordu, hem de Galatasaray'ın rakip kalede daha rahat baskı kurmasına imkan tanıyordu. İlk sezonu olan 2011-2012 sezonunda Selçuk - Melo ikili orta sahasını rahatlatan en önemli faktörlerden birisi Elmander'di. Sonraki sezon ise sakatlıklar nedeniyle daha az maçta forma giyebildi. İlk sezonunda 36, ikinci sezonunda ise 25 resmi maçta Galatasaray forması giyerken; ilk sezonunda maçların çoğunluğunda ilk 11'de sahaya çıktı ve yöne çoğunluğunda ya 90dk, ya da 80dk üzerinde sahada kaldı. 2012-2013 sezonunda ise sadece 2 kere 90dk sahada kalabildi. Galatasaray formasını 61 resmi maçta giydi; 17 gol attı, 10 asist yaptı. 

Olası bir Galatasaray transferinde; Tom de Sutter'in Johan Elmander etkisi yaratabileceği konusunda sana katılıyorum. Her ikisi de uzun boylu, cok koşan, rakibe pres yapan, takım arkadaşlarına top indiren, pas dağıtan santraforlar. Her ikisinin de son vuruşlarının üst düzey olduğu söylenemez. Elmander yedek kaldığı zaman bunu dert etmeyen, ne zaman forma şansı bulsa bunu en iyi şekilde değerlendiren ve takımı için elinden gelenin en iyisini yapan, mücadeleci bir oyuncuydu. Tom de Sutter de o tarz bir futbolcu. Ama son vuruşlarının ve istatistiklerinin Elmander'den bir nebze daha iyi olduğunu belirtmekte fayda var. Tabi Tom de Sutter'in tüm kariyeri boyunca Belçika'da forma giymiş olmasının da etkisi illa vardır. Elmander'in kariyerinde İngiltere Premier Lig ve Fransa Ligue 1 gibi farklı ligler var. Johan Elmander kulüp kariyeri boyunca 383 resmi maçta 83 gol attı, 45 asist yaptı. Tom de Sutter ise 295 resmi maçta 97 gol attı, 35 asist yaptı.


29 yaşında olması itibariyle de maliyetinin çok yüksek olmayacağını düşünüyor ve bu hamleyle birlikte az paraya büyük işler başarılabileceğini düşünüyorum. Sence böyle bir transfer ihtimali olabilir mi, benim anlattığım kadar var mı?

Hasan Yıldırım: Tom de Sutter'in sözleşmesi 30.06.2017'de sona eriyor. Senin de belirttiğin gibi 29 yaşında. Kariyeri boyunca ülkesinin dışında bir takımın formasını giymemiş. Zaman zaman Türk basınında Türk takımlarıyla anılmış bir oyuncu. Ama transfer piyasasını takip etmeye çalışan birisi olarak, son 1 yıldır Tom de Sutter isminin transfer dedikodusuna karıştığını görmedim. Club Brügge Sutter'i 2013 yazında 2m€'ya transfer etti. Eğer talip olursak, uygun şartlarla satabileceklerini düşünüyorum. Tabi oyuncuyu ikna etmek de, böyle bir transferin uygun bir maliyetle bitirilmesi için avantaj sağlayabilir. Oyuncunun yıllık kazancının da çok fazla olduğunu düşünmüyorum. Sadece ilk 11'de oynayacak oyunculara değil, Sutter gibi gerektiğinde yedek olarak da alternatif olabilecek isimlere ihtiyaç var. Galatasaray kulübesinin kalitesinin de çok yüksek olmadığı konusunda çoğu Galatasaray taraftarı aynı fikirdedir eminim.

Bu sezon 36 maçta 16 gol 5 asist. Ama onun getirisi attığı gol rakamının üzerinde. Uzun fiziğine göre ağır olmayan, fazlasıyla çalışkan bir futbolcu. Sence hangi özellikleri ile daha ön plana çıkıyor, olası Galatasaray transferinde katacakları ne olurdu?

Hasan Yıldırım: Tom de Sutter; 1.92 boyunda, hava toplarında etkili, senin de belirttiğin gibi çok da yavaş veya ağır diyemeyeceğimiz, çok koşan, çalışkan bir santrafor. Oyun zekası iyi bir futbolcu. Arkadaşlarına hücumda hava topu indiren, pas dağıtan bir isim. Gol noktalarında etkili bir golcüyle yanyana, veya golcü özelliği iyi olan 2 etkili kanat oyuncusu ve arkasında Sneijder gibi bir 10 numarayla birlikte oynatıldığında etkili olabilir.

Futbolcunun piyasası ne ölçüde, bu transfer gerçekleştirilmek istense ne kadar fiyata bu iş bitebilir?

Hasan Yıldırım: Sözleşmesi devam eden oyuncular için net bir değer belirlemek zor. Sadece tahmini rakamlar üzerine konuşabiliyoruz. Tom de Sutter'in piyasasının hareketli olmaması, kısa süre içinde herhangi bir kulübün oyuncuya (basına yansıyan) bir teklif vermiş olmaması da oyuncunun takribi değerini belirlemeyi zorlaştırıyor. Talip olursak Club Brügge'ün Tom de Sutter için ne kadar bonservis talep edeceği tam bir muamma. Ama tahminen 2,5-3.5m€ arası bir bonservis bedeliyle bu transfer biter diye düşünüyorum. Tabi yanılma payı böyle transferlerde her zaman var. Net konuşmak yanlış olur.

24 Nisan 1996, Ulubatlı Souness


Cine5 şifreli olarak yayınlıyordu maçı, o zamanlarda da Cine5'imiz yoktu doğal olarak. Radyodan maçı açıp, o şifrelerden görüntü çözmeye çalışmak geliştirilen bir teknolojiydi belki ama yine de birşey anladığımızı söylemek imkansız. 

Neyse ki bu maçın uzatma dakikalarında şifre kaldırıldı. Çok büyük bir heyecandı. Türkiye Kupası finalinin rövanşı, o zamanlarda final çift maç usulü oynatılıyor. İlk maçı da Galatasaray sahasında 1-0 kazanmıştı, rövanşta ise 90 dakika 1-0 Fenerbahçe üstünlüğüyle geçildi. Sonrasında dakikalar 116'yı gösterdiğinde Dean Saunders sahneye çıktı ve skoru 1-1'e getirdi, kupayı da Galatasaray'a.

Souness başarısız bir teknik adam. Efsane bir futbolcu belki ama gerçekten kötü bir teknik direktör. Galatasaray da o dönem daha önce girmediği bir yapılanma türüne girmiş, Britanya ekolü demişti. Souness'in yanı sıra, Saunders, Venison ve Marsh gibi isimler geldi ama Saunders dışında kimse tutmadı. Sonrasında da Freidel ve Van Gobbel, bu iki isim ise fazlasıyla başarılıydı. Zaten Saunders neden gönderildi anlamadım, keşke kalsaydı. 

Souness'e dönersek, bu adamın efsane futbolculuğu ve kötü teknik direktörlüğü arasında bir ortak özellik var, o da psikopat oluşu. Çılgın bir adam, yapamayacağı şey yok. O dönemler çocuktum, bunu bilmiyordum tabii, sonradan öğrendim. Saraçoğlu'nda Galatasaray teknik direktörü dev bir bayrak aldı ve sahanın ortasına dikti. O dönem tarifsiz bir duyguydu, şimdilerde ise asla unutmayacağım, derbi tarihine işlemiş bir tablo.

Souness belki başarısız oldu ama Galatasaray tarihinin unutulmazları arasına girdi, her yıl, her fırsatta, her şekilde kendisini anmaya, saygı göstermeye devam edeceğiz. Tartışırsınız, doğru yaptı, yanlış yaptı, yakışmadı, şuydu buydu ama yaptığı bu hareketin büyüklüğünün tarifi yok. Cesaret işi, efsanevi hareket. Galatasaray'ın 2011-2012 şampiyonluğu gibi, Saraçoğlu'nda kaldırılan kupa..

Nokta Transfer #2; Marko Basa

 
Ujfalusi'yi arıyoruz, bunu her fırsatta söyledik. Chedjou da o tarzda bir isim değil, aksine Ujfalusi gibi bir ismin yanında oynayacak ideal partner. Liderlik edecek, kendisini yönlendirecek, ileri çıktığında ve oyun kurmaya çalıştığında da arkasını toparlayabilecek bir tecrübeye ihtiyacı var. Lille günlerinde Marko Basa bunu yapıyordu, o dönemler de Chedjou'nun altın yıllarıydı. Onu yeniden arıyor sanki, sen ne düşünüyorsun?
 
Hasan Yıldırım: Chedjou, Lille'de forma giyerken Ligue 1'in en iyi stoperlerinden birisiydi. Tabi bunda, Lille'de birlikte forma giydiği 2 stoperin etkisi büyük. Bunlardan birisi şimdi Milan forması giyen Fransız Adil Rami, diğeri ise hala Lille forması giyen Karadağlı Marko Basa. Adil Rami; 2007 yazında Aurelien Chedjou'yla birlikte Lille B takımında Lille A takımına yükseldi. Sonrasında Lille'in Ligue 1 şampiyonluğu yaşadığı 2010-2011 sezonu sonuna kadar Chedjou'nun Lille savunmasındaki partneri oldu. 2011 yazında ise Valencia'nın yolunu tuttu. Chedjou'yla birlikte Lille'in Ligue 1 şampiyonluğunda önemli katkı sağladı. Adil Rami'nin Valencia transferi sonrası ise 1.5m€ bonservis bedeliyle Lokomotif Moskova'dan Marko Basa transfer edildi. Marko Basa, Lille için yine nokta atışı bir transfer oldu ve Adil Rami'nin boşluğunu doldurdu. 2013 yazında Chedjou Galatasaray'a transfer olana kadar, 2 sezon Chedjou'nun partneri oldu. 
 
Senin de belirttiğin gibi Galatasaray Ujfalusi'nin boşluğunu dolduramadı. Chedjou ilk sezonunda hem uyum sağlayamadı, hem de belindeki sıkıntı nedeniyle beklentileri tam olarak karşılayamadı. Birlikte oynadığı Semih, Hakan ve Koray gibi isimlerle de, Lille'de Rami'yle veya Basa'yla yakaladığı uyumu bir türlü yakalayamadı. Tabi Galatasaray'ın beklerinin de bir türlü beklentileri karşılayamaması ve bu sebeple sürekli bir arayışa gidilmesi, savunmada bir türlü uyum sağlanamamasına neden oldu. Marko Basa; isim olarak mütevazı, ama katlı olarak Ujfalusi etkisi yaratabilecek bir stoper. 32 yaşında, tecrübeli bir oyuncu. Sezon sonu sözleşmesi bitiyordu, ama Lille elini çabuk tutup Basa'yla sözleşme uzattı. Ama talip olunursa, (Ujfalusi gibi) uygun bir bonservisle kadroya katılabilir diye düşünüyorum. 
 
Fırsat transferlerinde birçok stoper yazdık, tecrübesi ve kalitesiyle fark yaratabilecek. Marko Basa'nın o isimlere göre farkı ne olur, Galatasaray'a neler getirebilir?
 
Hasan Yıldırım: Fırsat Transferleri'ni yazarken, isimleri sezon sonu sözleşmesi bitecek isimlerden seçtik. Bu isimler Ron Vlaar, Philippe Mexes ve Emir Spahić'ti. Stefan Reinartz ve Stéphane Mbia stoper olarak oynayabilen defansif orta saha oyuncuları oldukları için onları bu gruba katmıyorum. Vlaar'ın sorunu; son 5 sezonda defalarca ciddi sakatlık yaşamış, bu sebeple birçok maç kaçırmış bir isim olması. O yüzden riskli bir transfer olarak görünüyor. Mexes'in sorunu; son yıllarda yaşadığı (Vlaar'a göre daha az) sakatlıklar ve asabi kişiliği (kart görmeye ve ceza almaya yakın kavgacı kişiliği). Her 2 oyuncunun yıllık kazançlarının muhtemelen Basa'dan yüksek olduğunu ve muhtemelen imza parası isteyeceklerini de ekleyebiliriz. Spahić bu 2 isime göre daha az riskli bir oyuncu diyebiliriz. Onun kişiliği de aslında kavga etmeye yatkın. Ama Mexes'in vukuatları daha çok. Marko Basa kulüp kariyerinde 294 resmi maçta; 36 sarı kart, bugüne kadar ikisi 2. sarı karttan, ikisi doğrudan, toplam 4 kırmızı kart gördü. Philippe Mexes ise 519 resmi maçta 127 sarı kart, 12'si 2. sarı karttan, 4'ü doğrudan, toplam 16 kırmızı kart gördü. Emir Spahić'le ilgili en büyük soru işareti ise yaşı. Spahić 35 yaşında. Doğal olarak uzun süreli bir hamle olmaz Spahić transferi. Marko Basa ise 32 yaşında, yani Mexes'le yaşıt.

Marko Basa'nın Galatasaray savunmasını toparlayabilecek bir isim olduğunu düşünüyorum. Sert ve cok fazla riske girmeyen futbolu, tecrübesi, 1.89'luk uzun boyuyla hava toplarında etkili olması ve güçlü fiziğiyle ikili mücadelelerde fark yaratabilir. Uzun boylu, kalıplı, güçlü bir savunma oyuncusu. Hava toplarındaki etkinliğini, duran toplarda da takımı adına artıya çevirebiliyor, rakip kalede tehlike yaratabiliyor.


32 yaşında, istikrarlı, tecrübeli bir isim. Belki de yaş itibariyle Lille'nin kendisinden vazgeçmesi mümkün olabilir, sence bu transferin gerçekleşme ihtimali ne kadar mümkün, futbolcunun piyasası ne ölçüde?
 
Hasan Yıldırım: Aslında Lille, Marko Basa'dan pek vazgeçmeye niyetli görünmüyor. Normalde önümüzdeki yaz Basa'nın sözleşmesi bitecekti. Ama Lille elini çabuk tuttu ve Marko Basa'nın sözleşmesini 30.06.2019'a uzattı. Bu da Marko Basa'dan memnun olduklarının ve ona güvendiklerinin bir göstergesi. Oyuncunun sözleşmesi uzatıldığı için, piyasasının çok olacağını zannetmiyorum. Oyuncu ikna edilebilirse, bonservisinin çok yüksek olacağını düşünmüyorum. Sonuçta ne yıldız, ne çok popüler, ne de gelecek vaad eden bir oyuncudan bahsediyoruz. Tabi Lille'in Basa'yı satmak istememesi de muhtemel. Ama Lille’in kapısını çalmakta fayda var. Savunmada birçok sorunu çözebilecek bir isim.

Zamanında Chedjou'yu yücelttiğini gördük, şimdilerde de Kjaer'i yüceltiyor, zamanında Ujfalusi'nin Semih Kaya'ya yaptığı gibi. Bu tabloya da bakınca tam anlamıyla aradığımız profil gibi, olası transferinde en büyük artıyı kim alır?

Hasan Yıldırım: Marko Basa; Adil Rami'nin Valencia'ya transfer olması sonrası Lille'e transfer oldu ve senin de bahsettiğin gibi Chedjou'yla birlikte Fransa'nın iyi savunma ikililerinden birini oluşturdular. Chedjou Galatasaray'a transfer olduktan sonra ise Lille Simon Kjaer'i transfer etti. Kjaer - Basa ikilisinin de Ligue 1'de iyi iş çıkarttığını söylemek lazım. Lille stoper konusunda şanslı (veya iyi artırma yapıp, nokta atışı yapabilen) bir kulüp. Önce B takımdan çıkarttıkları Adil Rami - Aurelien Chedjou ikilisi. Sonra Chedjou - Marko Basa ikilisi. Son olarak da Basa - Kjaer ikilisi. Marko Basa transferinin en çok eski partneri Chedjou'ya yarar. Chedjou; yanında Basa gibi çok riskli işlere girmeyen sağlam, ikili mücadelelerde etkili bir stoper varken, topu daha rahat ve etkili kullanabilir diye düşünüyorum. Basa oyun kurabilen bir stoper değil. Takımda topu en iyi kullanan stoper Chedjou. Bu yüzden ikisi Lille'de olduğu gibi yine iyi bir ikili olabilirler. Tabi tecrübesiyle Semih ve Koray gibi genç stoperleri de maç içinde yönlendirebilir.

Daha sezon bitmedi ama şimdiden 39 maça çıkmış bir futbolcudan bahsediyoruz. Bu yaşta bu çizgiyi de Galatasaray formasıyla en son Ujfalusi tutturmuş olabilir. Onu biriyle kıyaslamak gerekirse sen hangi eski Galatasaraylı ile kıyaslarsın?

Hasan Yıldırım: )Marko Basa çok fazla sakatlık sorunlarıyla uğraşan, çok fazla maç kaçıran bir stoper değil. İstatikrarlı bir futbolcu. Marko Basa; uzun boyu, güçlü fiziği, ikili mücadelelerde ve hava toplarında etkili bir futbolcu olmasıyla, bana eskilerden Reinard Stumpf ve Iulian Filipescu'yu andırıyor diyebilirim.

23 Nisan 2015 Perşembe

"Cam" Değil "Candan" Adam, Şimdi Nerede?


Beşiktaş, Sivok'u gözden çıkaralı çok olmuştu. Uefa listesine dahi yazmadılar ama kırılma haftaları geldiğinde de Sivok'u kazanmasını bildiler, onunla birlikte zirve yürüyüşü yapıyorlar. Bir de bize bakıyorum, gözden çıkarılmaması gereken isimlerin gözden çıkarıldığı, maalesef bu konuda da geri adım atılmadığı. 

Eboue'i bir yana koydum, maalesef yabancı sınırı engel. Keşke şu an takımda olsaydı diyoruz, orası ayrı. En ölü halinin bile sağ bek kere sağ bek olduğunu mevcut sağ beklerimize bakarak söylemek mümkün. Eboue çalışmalarına devam ediyor, parasını kazanıyor, Galatasaray ise kendisinden fayda sağlayamıyor, yazık. 
Hadi yabancı sınırına takıldı dedik, Dzemaili ve Pandev de şans bulamıyor, bu iki ismi de kazanma yoluna gidilmiyor. Devre arasında neden gönderilmedi bu isimler, madem oynamayacak, şans bulmayacaklardı gözden çıkarmak bir ihtimaldi ama bu da yapılmadı. Her açıdan çelişki.

Gökhan Zan'a geliyor aslında konu, şu haftalarda en çok ihtiyaç duyduğumuz isim. Semih Kaya'yı tartışıyorken, onun yokluğunda daha büyük sorunlar doğduğunu görüyoruz. Hakan Balta'dan stoper olarak istenilen verim alınamadı, Koray Günter ise oynarken kesildi. Koray Günter veya Hakan Balta performanslarının birbirinden çok farkı yoktu, o değişimi de anlamadım. Gökhan Zan olsaydı diyoum, formayı alırmış, oynarmış. Stoperlerin halini görünce net şekilde ortaya çıkan bir gerçek.

Geçen sezon Mancini de Gökhan Zan'a bu şansı vermişti, geldiği gibi kullandığı isimdi. En kritik Juventus maçlarının önemli isimlerinden biriydi. Bir önceki sezona bakıyorum, sezonu Gökhan Zan ile tamamlamıştı Fatih Terim, son haftalarda büyük katkısı olmuştu ve şampiyonlukta payı vardır. Bu sezona baktığımda ise nedensiz şekilde kadro dışı kalan, sonra takıma geri katılan, sonrasında tekrar kadro dışında bırakılan bir isim. 
Suçu ne, çok çalışmak. Çok çalışkan bir futbolcu. Kariyeri büyük sakatlıklarla anılır ama bu sakatlıklara rağmen hala bu seviyede kalmasının anahtarı da çalışmasıdır. Şu an da iyi durumda, çıksa oynar, maç eksiği falan da hissetmez bu adamlar, Emre Aşık da böyle değil miydi. 35 yaşında çıkar oynardı, haftalarca oynamamasına rağmen, sırıtmazdı. Maalesef elimizdeki tecrübeyi kullanamıyoruz, Gökhan Zan da bu hesap.

Hamza Hamzaoğlu'nu sezon içerisinde çok övdüm, yine överim. Birçok futbolcuyu kazandı, yeniden aramıza kattı. Emre Çolak'dan girer Bruma'dan çıkarım, Yasin Öztekin ile de zirve yaparım. Daha bunun Selçuk İnan'ı, Burak Yılmaz'ı var. Ama bu kazanımı yapan Hamza Hocam, bazı konularda çok katı, geriye bakmıyor, vermesi gereken şansı vermiyor. Gökhan Zan, Dzemaili ve Pandev gibi isimleri de kazanmasını beklerdim, bu futbolculardan fayda sağlamasını ama bunu yapmadı ya da yapmak istemedi, bilinmez.

Tüm bunlar bir yana, haftalardır Sabri Sarıoğlu kötü performansını izliyoruz, özellikle de Sabri Sarıoğlu. Sıfır durumda, tamamen negatif etki. Galatasaray bekleri ne hücumda ne de savunmada var ama Hamza Hamzaoğlu bu konuda bir arayış içerisinde değil. Geçtiğimiz haftalarda da yazdım; Semih Kaya, Chedjou, Günter ve Hakan Balta dörtlüsü en uygun çözüm diye ama Hamza Hoca arayış içerisinde olmadığı gibi, bu futbolculardan da memnun olduğunu söylüyor. O bunu söylerse o futbolcular kötü oynamaya devam edebilir, çünkü yerleri garanti.

Sabri Sarıoğlu gibi bir ismin takımın değişmezi olduğunu görüp, Gökhan Zan gibi bir ismin kadro dışı kalması benim canımı acıtıyor, ya sizin?

Nokta Transfer #1; Lucas Podolski

 
Tam Galatasaray'ın kalemi olduğunu düşündüğüm bir isim ama bir türlü gerçekleşmeyen bir hikaye. Hatta kap bildirimi dahi yapılmıştı, Köln forması giydiği dönemde Galatasaray'a gelmesi mümkündü ama bu transfer hikayesi üzerine çeşitli hikayeler yazıldı, hala da aydınlatılmış değil. Bugün geldiğimiz noktada ise Podolski hamlesi yine mümkün. Lucas Podolski denildiğinde sen ne söylersin, Galatasaray'ın atması veya atabileceği adımlardan biri mi?
 
Hasan Yıldırım: Lukas Podolski; düşüşte bir isim. Önce Arsenal'de formadan uzak kaldı, sonra da Mancini'nin İnter'ine kiralandı. Ama orada da beklentileri karşılayabildiğini söylemek zor. Sezon sonu Arsenal'e geri dönecek. Ama artık Arsenal'de kalabileceğini, kalsa bile oynayabileceğini düşünmüyorum. Arsene Wenger'in onu kadroda düşünmediği ortada. Arsenal'de gözden düştüğü, İnter performansı sonrası piyasasının daha da düşeceği aşikar. Aslında bu durum, fırsat yaratabilir diye düşünüyorum. 2012'de Arsenal Podolski'yi 12m€'ya transfer etti. Sözleşmesi 30.06.2016'da sona erecek. Yani son sezonu olacak. Arsenal önümüzdeki yaz Podolski'yi satmayı düşünecektir. Galatasaray Podolski için devreye girerse, Lukas Podolski'nin parçalı formayı giymemesi için hiçbir sebep yok diye düşünüyorum.
 
Kariyerine baktığımızda da inişler ve çıkışları görüyoruz. Köln çocuğudur kendisi, o anlamda da sempatim yüksek ama Köln'den Bayern Münih'e geçişi başarısız olmuştu, o yıllar bir yıldız adayıydı. 2. Köln döneminde de yeniden yükseldi, devamında Arsenal geldi ama Arsenal'de de istikrarı tartışılır. Devamında da Inter'e kiralandı ama orada da işler iyi gitmiyor. Sanki yeniden kendisini bulmaya çalışan bir yıldız gibi, bu anlamda Galatasaray'a transferi iyi olabilir, senin düşüncen ne yönde?
 
Hasan Yıldırım: Podolski; Köln altyapısında yetişmiş ve Köln formasıyla parlamış, 2006'da 10m€ bonservis bedeliyle Bayern Münih'e transfer olmuş, 3 yıl sonra ise yine 10m€ bonservis bedeliyle tekrar yuvasının yolunu tutmuş bir futbolcu. Bayern Münih'te geçirdiği 3 sezonda 106 resmi maçta forma giydi; bu maçlarda 26 gol attı, 20 asist yaptı. İlk sezonunda beklentileri karşılayamasa bile, sonraki 2 sezon gösterdiği performans etkileyici. 2010-2011 sezonunda Köln formasıyla 34 resmi maçta 14 gol, 10 asist. 2011-2012 sezonunda ise 31 resmi maçta 18 gol, 11 asistlik bir performans. Üstelik bu istatistiklere ulaşırken; zaman zaman santrafor, zaman zaman yardımcı forvet, zaman zaman sol kanat, zaman zaman da forvet arkası olarak forma giydi. Bu, hücumda tam bir joker olduğunun da kanıtı. Arsenal formasıyla 2012-2013 sezonunda 42 resmi maçta 16 gol attı, 12 asist yaptı. 2013-2014 sezonunda 27 resmi maçta 12 gol attı, 5 asist yaptı. Bu sezon ise Arsenal formasıyla 13 resmi maçta 3 gol attı, 1 asist yaptı. İnter'e kiralandıktan sonra 12 resmi maçta sadece 3 asist yapabildi. Tekrar çıkış yapmak isteyeceğini düşünüyorum. Galatasaray bunun için ideal. Oyun yapısı nedeniyle Galatasaray taraftarının seveceği tarzda bir futbolcu. Taraftar desteğini arkasına aldığı zaman performansının daha da artacağını ve aradığı çıkışı Galatasaray'da yapabileceğini düşünüyorum. 
 
Kulüp bazında aynı çizgiyi koruyamıyor belki ama Dünya Şampiyonu Almanya Milli Takım'ının da vazgeçilmez isimlerinden, o kadro içerisinde sürekli yer alıyor, Löw'ün bu anlamda hamle oyuncularından. Onu bu kadar vazgeçilmez kılan ne yoksa vazgeçileceği zamanlar yaklaşıyor diyebilir miyiz?
 
Hasan Yıldırım: Hala ilk 11'de olmasa bile Almanya Milli Takımı'nda forması giymeye devam ediyor. En azından yedek olarak kadroda kendisine yer bulabiliyor. Tabi Podolski düşüşteki kulüp performansını eğer yükseltmezse; "Son Dünya Şampiyonu" apoletine sahip Almanlar, onun yerine başka alternatiflere şans vermeyi tercih etmeleri de muhtemel. Löw'ün ondan vazgeçmeme sebepleri bence; her maç aynı performansı gösteremese bile performansının çok fazla belli bir çizginin altına düşmemesi, oyun zekası yüksek olması ve kalitesi.
 

Forvet özellikli sol kanat, Kewell'dan bu yana da arayıp bulamadığımız bir tarz bu. Gol atan kanat oyuncumuz yok, ben kanat oyuncularının bir sezonda 10 gol sınırını zorlaması gerektiğini düşünenlerdenim. Bu anlamda da Podolski nokta atış sanki, sence olası Galatasaray transferinde geleceği nokta, başarabilecekleri ne olur?
 
Hasan Yıldırım: Bu konuda sana katılıyorum. Galatasaray'ın etkili kanat oyuncusu eksiği her sezon daha da göze batıyor. Podolski çoğu açıdan Galatasaray'a fayda sağlayabilecek bir futbolcu. Özellikle solda Galatasaray'a çok ciddi katkı sağlayabilir. 4-3-3'ün sol forveti olarak, veya Galatasaray'ın bu sezon sık kullandığı gibi 4-2-3-1'de santraforun arkasındaki üçlünün solunda Galatasaray'ın uzun zamandır beklediği gol ve asist katkısını sağlayabilir. Yeri geldiğinde 4-4-2'nin yardımcı forveti olarak, yeri geldiğinde de Sneijder'a alternatif olarak forvet arkası olarak da faydalanılabilir. En büyük katkısı; hem çok etkili kullanabildiği sol ayağıyla her an skoru değiştirebilmesi, hem de sahadaki iq seviyesini ciddi anlamda yükseltmesi olacaktır. Çıkış arayan böyle kaliteli bir futbolcunun, Galatasaray için nokta atışı transfer olabileceği konusunda seninle aynı fikirdeyim.
 
Arsenal kendisinden vazgeçecektir, Inter'e kiralanmasını da böyle açıklıyorum. Inter'in de Podolski'yi tutmayacağı ortada, bence sezon sonunda mutlaka ayrılacak. Piyasası ne ölçüde, hangi şartlarda gerçekleştirilebilir bu hamle?
 
Hasan Yıldırım: Arsenal'de artık kalmasının zor olduğu, İnter'in onu kadroda tutmak için bir hamle yapmayacağı konularında seninle hem fikirim. Sözleşmesinin bitmesine de 1 sezon kalacakken, Arsenal onu bonservissiz kaçırmak istemeyecektir. Geçen yaz adı Juventus, Wolfsburg ve Schalke gibi takımlarla anıldı. Hatta Arsenal'in onu Julian Draxler transferi için takasta kullabileceği iddiaları da vardı. Ama Podolski Arsenal'de kaldı. Sonrasında ise Arsenal'de yeterince şans bulamayınca, kiralık olarak İnter'in yolunu tuttu. Almanya'da piyasasının hala iyi olacağını düşünüyorum. Sonuçta kalitesi bilinen bir futbolcu. Ama performansı nedeniyle eski günlerinden uzak. Net olarak 'piyasası şu kadar' demek zor. Ama 6-7m€ gibi bir bonservisle transferin bitebileceğini düşünüyorum. Tabi önümüzdeki yaz kaç tane talibinin çıkacağına da bağlı bu durum. Talip arttıkça, rakam da yükselebilir.

21 Nisan 2015 Salı

SC Nostalji #15; Cris


Ujfalusi'yi konuşmak lazım öncelikle, Galatasaray formasını giydiği bir sezonda yarattığı etkiyle uzun yıllar unutamayacağımız bir performansa imza atmıştı. Yıllar sonra da konuşuruz bunu, Ujfalusi'nin de yeri dolmayacak. O sezon için de Ujfalusi & Semih Kaya, arkasında alternatif Dany ve Gökhan Zan derken Ujfalusi'nin ani sakatlığı, transfer döneminin de son günleri olması nedeniyle Galatasaray'ın eli kolu bağlandı, bir hamle yapması gerekiyordu ve bu hamle de mecburen bir panik hamlesi oldu. Cris'in transfer öyküsü budur.

Cris'in kariyerine, tecrübesine kimse laf edemez. Çok büyük bir kariyer, Lyon'un bayrak adamlarından hatta. Ama 35 yaşında Galatasaray'a geldiği, Lyon'un kendisini artık gözden çıkardığı gibi şeyler düşünülünce de Cris'den beklenti beklemek fazlasıyla yanlıştı, hele ki Ujfalusi'nin yerini doldurmasını beklemek. Haliyle de dolduramadı ve kaldığı yarım sezon boyunca fazlasıyla büyük bir hayal kırıklığıydı.

Dany beklentinin üzerinde bir performans gösterdi, olayı ucuz atlatmamızın nedeni budur. Kimse Dany'i övmez, hakkını vermez ama Ujfalusi'nin yerini belki dolduramadı ama sırıtmadı da, elinden geleni fazlasıyla yaptı ve hem şampiyonlukta, hem de Şampiyonlar Ligi başarısında büyük pay sahibi oldu. O sezonu da Gökhan Zan'la bitirdik zaten, onun da tecrübesi çok büyük bir artıydı.

Cris'den geriye ne kaldı dersek, yaşı itibariyle de fazlasıyla ağırdı artık, geriye koşmakta dahi zorlanıyordu. Lider özelliklerini ön plana çıkarmasını bekledik ama o da uyum dönemine kurban gitti, zaten Avrupa'da da oynamaya pek hali kalmamıştı. Cluj deplasmanı vardır, o maç iyi bir performansı vardı mesela. 1461 Trabzon kupa maçında da bir şutu vardır, direkte patlayan. Onu da hiç unutmayacağım, bunlar dışında iyi birşey sayamam. Şanslı olduğumuz taraf, sezon bitmeden kendisini elden çıkarabilmek oldu, sözleşme şartları da çok hafif sayılmazdı.
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir