30 Mayıs 2015 Cumartesi

Veda 11'i, Çaykur Rizespor 1-1 Galatasaray


Veda 11'i dedim, Hamza Hamzaoğlu'nun Rizespor karşısında çıkardığı 11 bunu işaret etti. 45'de yaptığı Dzemaili & Yekta Kurtuluş değişikliği de dahil buna. Aydın Yılmaz, Pandev, Sinan Bolat, Dzemaili, Yekta Kurtuluş gibi isimleri son kez Galatasaray formasıyla izlediğimizi düşünüyorum, bunun devamı da gelebilir. Sinan Gümüş üzerinden gelen eleştirilere bunu söylemek isterim, Hamza Hoca veda 11'i tasarlamış ve bu futbolculara teşekkür etmenin yolunu da böyle görmüş.

Şu maçın 11'i üzerinden Hamza Hamzaoğlu'nu eleştirmek anlamsız, şampiyon olarak çıkılan bir maç. Keyif almak, arkamıza yaslanıp izlemek yerine kendini geren arkadaşlar var. Bu takım şampiyon oldu, hoca da böyle düşünmüş ve 11'i çıkarmış diyorum. Bu kadar basit. Üzerinde durulacak bir konu değil.

Rehavet havası vardı, Galatasaray'ın kazanmasını beklemiyordum, öyle de oldu. Aydın Yılmaz'dan ne gibi bir beklenti olabilir mesela, bir kanadını o oyundan çıkana kadar kullanamadı Galatasaray. Sinan Gümüş oyuna girdiğinde daha hareket kazandı, oyunu rakip sahaya yıktı ve 1-1'de bir şekilde geldi. Üstelik 10 kişi kalmana rağmen.

İlk yarının en iyisi bana göre Dzemaili'ydi ve o konuda ayrı bir yazı yazacağım. Şimdilik şunu deneyeyim, sezon içerisinde kullanılabilecek bir değeri, çok şans vermedik. Hamza Hoca'ya suç bulmuyorum, Dzemaili de kendine bakmalı, yeterince hazır değildi belki de. İlk yarıda dikine de iyi gitti, savunmaya kadar gelip top aldı, pas oyunuyla takımı rahatlattı. 45'de Yekta ile değiştiğinde ise ibre tamamen Rizespor'a döndü. Dzemaili de gidecek gibi görünüyor ama yeni sezonda takımda görmek isterdim.

Pandev de ilginç adam, en ileri uçta yetersiz kaldı. Fizik anlamda bitik, bunu tüm sezon söyledik. Klas baki, tekniğine saygı duyuyorum ama en ileri uçta olmadı, rakip savunma onun karşısında çok rahat. 1-0'dan sonra forvet arkasına geçti, verimli de oldu. Rakip savunnmayla çok uğraşmadan, kısa paslarla arkadaşlarını pozisyona da soktu, bu pozisyonda daha rahat olduğunu gördük ve akıllara Hamza Hoca'nın ilk geldiğinde kullandığı 4-2-3-1 geldi. Burak Yılmaz forvet arkası, Sneijder solda ve Umut Bulut en ileride. Pandev forvet arkası, Burak ileride olsaydı da olabilirdi, bunu gördük. Sneijder adına alternatif olabilirmiş Pandev.

Bunun dışında maçla alakalı söyleyecek birşey yok. Sinan Bolat yine klasik gollerinden birini yedi, Koray Günter'in yetersiz kaldığını gördük, Tarık Çamdal sol açık gibi oynadı ama sol bekte sağ bek oynadığı maçlara göre daha etkiliydi, Bruma'yı daha etkili gördüm, deniyordu ama sonuca gidemedi gibi şeyler söylenebilir.

Bu takım şampiyon, emeği geçen herkese teşekkür etmek lazım. Prandelli ile enkaza yürüyen, Hamza Hamzaoğlu ile uyanan bir Galatasaray izledik, bu yolda önemli kazanımlar da elde ettik. Yeni sezonda, Avrupa hedefini de işin içerisine sokarak ilerleyen, yürüyen bir Galatasaray görmek dileğiyle..

29 Mayıs 2015 Cuma

Yeni Hedef, Yeni Misyon, Yeni Takım


İstikrarı bulduğu takım Galatasaray'dı, bunu söyleyerek başlayalım. Melo'nun geçmiş kariyerine baktığınızda 4 sene üst üste bir takımın formasını giymediğini görebilirsiniz, hatta 2 sezonun üstünde dahi kalmamış. Sürekli gezmiş, büyük çıkışları olmuş, Fiorentina ve Juventus gibi takımlar görmüş bir kariyer. Galatasaray'a transfer olduğu sezon o anlamda Melo adına iniş gibi görünebilir ama istikrarı bulduğu takımın da Galatasaray olduğunu söyleyelim. Melo'nun da katkısı büyük oldu ama Galatasaray'ın da Melo'ya kattığı çok şeyler var.

Yeri kolay dolmaz, kabul ediyorum. Futbol kısmını bir kenara bıraktım, Melo'nun önemi, yapısı, karakteri çok farklı. Melo kadar cesur bir futbolcumuz yoktur mesela, Melo çıkar ve insanların düşündüğü ama dile getiremediği şeyleri söyler, çekinmez. Saha içerisinde savaşır, kaçak dövüşmez. Futbol anlamında düşüş yaşadığı zamanlar olur, yine de yokluğunda "keşke Melo olsaydı" dedirtir. Böyle bir futbolcu ve yerinin de kolay dolacağını düşünmüyorum.

Melo'nun gitmek istemesine de hak veriyorum ayrıca, yeni bir mevzu da değil bu. Sezon boyunca dile getirdiği bir konu, artık zamanın geldiğini dile getiriyordu. İlk etapta ülkesine döner diye bir tahmin vardı, o yönde açıklamaları vardı (Flamengo'ya dönmek isteği vardı), şimdi ise İtalya'ya dönüşü konuşuluyor, Mancini'nin Melo'yu Inter'e istemesi. Melo adına yeni bir savaş bu, İtalya'dan "yılın bidonu" yani çok büyük bir hayal kırıklığı olarak ayrılmıştı, belki de telafi etmek istiyor, bilinmez. Galatasaray'dan kazandığını da kazanamayacağı bir gerçek ama kontratının son senesi olduğunu düşünürsek, kendini garantiye almak isteyebilir.

Belki de tüm bu söylemleri, hareketleri Galatasaray'dan yeni bir kontrat almak için. Zamanında Mondragon da yapardı ve başarılı da olurdu, belki Melo da bunu düşündü. Bu da olabilir, ihtimaller dahilindedir ama ayrılmak istediğini düşünüyorum, belli ki hedefsiz kaldı, Galatasaray adına daha iyisini yapabileceğini düşünmüyor ve misyonunun bittiğini görüyor olabilir. Yeni bir heyecan, yeni bir mekan, yeni takım Melo adına yeni bir çıkış noktası da olabilir.

İşin futbol, taktik, teknik kısmına Felipe Melo ayrılığı gerçekleşirse gireriz, şimdi yazmanın bir mantığı yok ama görüntü gideceği yönünde. Keşke kalsa demek isterim ama gitmek isteyen bir ismi de tutmak imkansız, ayrıca Sneijder ve Muslera haricinde de olmazsa olmaz görmüyorum. Yeter ki ayrılık güzel olsun, Melo'yu daima en iyi şekilde hatırlarız..

Ianis Hagi, 11'de Başladığı İlk Profesyonel Maç ve İlk Gol


Galatasaray Paf Takımı Golcüleri


Güzel bir istatistik daha. Zamanın Paf, bugünün U21 takımı göz önüne alındığında, en golcü futbolcular maç başına attıkları gol oranına göre listelenmiş ve birinci sırada Sinan Gümüş var. 20 maçta attığı 26 golle 1.3 gol ortalaması yakalamış. Neredeyse her maç 2 gol atacak. A takımda 18'de yer aldığı maçlar oldu, bir dönem sakatlık geçirdi ama U21 formasıyla çıktığı her maçta büyük fark yarattı ve takımın en önemli kozu oldu. İyi bir forvet geliyor, üzerinde durursak çok büyük bir kazanım olacak.

Listenin güzelliği ise bizi maziye döndürmesi, oldu. Sinan Gümüş'ü bir kenara bırakırsak, bu listenin ortak özelliği o dönemin golcü adaylarının Galatasaray formasıyla bir geleceği olmaması. Berk Ünsal'ın hala bir şansı var ama çok ihtimal vermiyorum, onun da kaderi Özgürcan Özcan misali olacak gibi.

Volkan Glatt mesela, 2003-2004 sezonunda Fatih Terim'in kamp kadrosuna aldığı yıldız adaylarından biri. Sabri Sarıoğlu o kamp döneminde parlamıştı, Volkan Glatt yapamamıştı. Şimdi nerede bilen yok. Cem Sultan ya da, iddialı bir golcüydü, gol rekorlarını konuşuyorduk ama Servet Çetin'le kavgası gündeme gelmişti ve sezonun sonunda da Kayserispor'a gitmişti, orada da tutunamadı. Şimdi nerede bilmiyorum, takip etmedim.

Cafercan Aksu bu işin zirvesi, bu isimlerin belki de en yeteneklisiydi ama olmadı. Üzerine roman yazılabilecek bir isim. O jenerasyondan Arda Turan nerede görüyorsunuz, daha yetenekli olan Cafercan Aksu ise yapamadı, belki de yaptırılmadı. Uzun uzun konuşuruz bu konuyu.

Ömer Ateş'i de hatırlarım, iddialı bir yetenekti. 2001-2002 sezonunda profesyonel olmuştu ama tutunamadı Galatasaray'da ve devamında tüm ülkeyi dolaştı. Özgürcan Özcan'ı ise hepimiz hatırlarız, Hakan Şükür onun için veliahtım demişti ama ondan da olmadı. A takımda şans bulan isimlerdendi. Bugünlerde Adana Demirspor formasıyla fena işler yapmıyor.

Salihu ise dönemin Ganalı harekatının önemli isimlerinden biri. Rush da öyleydi, Kingston hatta Appiah. Güzel bir harekattı ama ileriye dönük bir fayda getirmedi. Salihu da 120 maça çıkmış, bu da bir Paf takım rekoru olabilir.

Sinan Gümüş'ün bir farkı var, A takım için transfer edildi, U21'de oynaması maç eksiğini gidermesi anlamındaydı ama fark yaratan bir performans oldu. Diğer bu isimler daha genç yaşlarda Galatasaray'a gelen, altyapı çıkışlı futbolcular. Ortak noktaları yarattıkları hayal kırıklıkları olabilir ama Sinan Gümüş'den çok umutluyuz..

Şampiyonluk Denildiğinde Aydın Yılmaz Akıllara Gelir


1980 yılından bu yana Galatasaray'da en çok şampiyonluk yaşayan futbolcuları Aslan Statistic listelemiş. Hakan Şükür'ün Bülent Korkmaz'dan 1 fazla şampiyonluğu var mesela, Bülent Korkmaz'ın daha çok şampiyonluğu var diye biliyordum. Listede en şaşırtıcı sonuç ise Aydın Yılmaz'ın olacaktır, konu mutlaka oraya gelecek. 5 şampiyonluğu görünüyor ama 4 diye biliyorum, 2007-2008 sezonunu kiralık olarak geçirdi çünkü. Yine de şampiyonluk sayısı bir hayli fazla, Konyaspor deplasmanında attığı golün hatrı bitmiyor, bir şekilde takımda kalmayı başarıyor ve teknik adamlar da onu takımda tutuyorlar, şaşırtıcı olan biraz da bu. Hakan Şükür, Bülent Korkmaz, Suat Kaya ve Arif Erdem'in de ulaştığı şampiyonluk sayısına ulaşmak imkansıza yakın, bu isimleri zorlayacak tek ismin de Semih Kaya olduğunu düşünüyorum..

28 Mayıs 2015 Perşembe

Şampiyonlar Ligi; Galatasaray 3. Torbada


Şampiyonlar Ligi'nin statüsü bildiğiniz gibi değişti, 1. torbada Avrupa'nın en çok puana sahip 8 ülkesinin şampiyonları yer alacak. Bu yüzden Real Madrid, Atletico Madrid, Manchester United gibi takımlar 2. torbada ve bu da işin seyir zevkini yükselteceği gibi, zorluk derecesini çok daha fazla arttıracak. Bir değil de birkaç ölüm grubu oluşma ihtimali yükseldi, bu anlamda Galatasaray'ın işi daha zor ama önemli olan devler arenasında yer almak, sonrasını gruplar belli olduğu zaman konuşuruz. Ön elemeler var, onu unutmamak gerekiyor. Torbalar belli oldu, Galatasaray'ın 3. torbada yer alacağı kesin ama genel itibariyle tablo da bu olacaktır..

Patric Young'un Vedası

Pivot diye ağladığımız, Furkan Aldemir'den doğan boşluğu doldurmaya çalıştığımız bir dönemde geldi ve geldiğinin 2. günüydü galiba, Euroleague maçına çıktı. Bu onun çaylak sezonuydu (ilk profesyonel denemesi) ve Euroelague seviyesine gelmişti, hedefi olan bir takıma. Giydiği gömlek bu anlamda ateştendi ama ne kadar potansiyelli bir oyuncu olduğunu sezon içerisinde gösterdi ve kendi adına fazlasıyla başarılı bir sezon geçirmiş oldu.

Dün itibariyle de onun adına sezon tamamlandı ve Galatasaray'a bir veda mesajı yayınladı. İhtimal vardır belki, takımda tutulabilir mi bilmem ama NBA adına tüm şartları zorlayacak gibi duruyor. Phoenix Suns'un yaz takımında forma giyecek, oradan göstereceği performans onu NBA'e taşıyabilir. Gerçi NBA olmasa bile bu sezon gösterdiği performansla birlikte talipleri olacaktır, Avrupa'da iyi bir kontrat alması mümkün. Dediğim gibi, o potansiyeli sezon içerisinde fazlasıyla gösterdi ve NBA olmaz belki ama Avrupa'nın iddialı pivotlarından birine dönüşebilir.

Geçmiş yıllara oranla bu sezon yabancı transferinde çok iyi işler yapamadık ama Patric Young başarılı transferlerden biriydi. Kendini sevdirdi de, buraya ait olduğunu hissettirdi, bizden biri oldu. Ardından üzülmemizin, benim bu yazıyı yazma nedenim de o, çok güzel bir insan. Yolu açık olsun, umarım kısa veya uzun vadede Galatasaray formasıyla tekrar izleriz kendisini..

Şampiyonluk Kupası


Başarıya Alışmış Bir Galatasaray Taraftarı Var, Çıta Düşürülemez


Sezon öncesinde bunu tahmin edemezdik, hedefler itibariyle kötü geçen ama içerisinde hikayeler barındıran bir sezondu. Sinan Güler gibi, kariyer sezonunu yaşadı, tek ayakla da Fenerbahçe maçını aldı, başına yedi dikiş atıldığında da. Kızılyıldız'la içeride oynadığımız maç, Arroyo 50 dakika oyundan çıkmamıştı. Kızılyıldız deplasmanından gelen galibiyet, o gergin ortamda. Euroleague'de bir şekilde 2. turu görmek, kendi yarattığımız imkansız tablonun içerisinden.

Maddi sıkıntılarla başlamak istemem ama sezona damga vuran olay da bu maddi sorunlar. Kötü oyuncu tercihleri de var işin içerisinde, tutmayan aşılar. Aradori, Nolan Smith'in çok çabuk gözden çıkarılması, Vougioukas. Bu tercihlerden öte Furkan Aldemir'in gidişine göz yummak, Arroyo'nun ayrılığı. Sezon içerisinde maddi sorunların sürekli gündeme gelmesi, idman boykotları diye uzar liste. Temelde yaşanan maddi sorunlar ve bu takım hedefsiz girmedi sezona. Ergin Ataman'ın olduğu yerde başarı hedefi vardır ama bu yolda adım atılmadığında da Ergin Ataman'ın hevesi kırıldı, motivasyonu düştü ve tüm sezonu etkiledi bu.

Bir noktadan sonra da alternatif bile yaratamadık. 6-7 kişilik rotasyonlarla iş yürümüyor, sezona hedefler doğrultusunda devam edilemiyor. Galatasaray'ın ligde play-off'a kalması bile bu noktada başarı, oysa daha yüksekleri hedeflerken. Fenerbahçe karşısında da bu şartlar altında elimizden geleni yaptık, seri 2-1 bitti, bu kadarı olabildi. Bu yüzden de yaşanan sıkıntılara, imkansızlıklara bakarak Ergin Ataman başarısız oldu diyemem ama Galatasaray berbat bir sezon geçirdi. Bunun da sorumluları belli, konuyu tekrar açmaya gerek yok, önümüze bakmak zorundayız.

Yeni yönetim, yeni sponsorlar ve yeni bütçe. Plan, proje belirlenmeli, bu sezon büyük bir ders olmalı ve aynı şeyler yaşanmamalı. Doğru plan ve bütçeyle bu takım yine başarıya yürür, Ergin Ataman bunu iki sene başardı, yine başarır. Obradovic ve Ivkovic gibi vitrin, kurt coach'lar karşısında tutunabilecek isimlerden biridir, bu anlamda başarı sağlayacağına inanıyorum. Ergin Ataman'ı umarım mutlu eder, onunla birlikte yeni bir planlama içerisine gireriz.

Kadro büyük ölçüde dağılır, yeni bir yapılanmaya gidilir. Şu aşamada takım için tek olmazsa olmaz Sinan Güler'dir ama zor görünüyor olsa da Patric Young, Justin Carter gibi isimlerin de takımda tutulmasını isterdim.

Başarıya alıştırılmış bir Galatasaray taraftarı var artık, bu yüzden çıta düşürülemez..

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Son 4 Sezonda Kazanılan 3 Şampiyonluğu Gören Futbolcular


Son 4 sezona baktığımızda Galatasaray'ın ulaştığı 3. şampiyonluk bu. Son 4 sezon dememin nedeni de Ünal Aysal & Fatih Terim döneminde başlayan yeniden yapılanma, hemen hemen sıfırlanan kadro ve o iskeletin 4 yıl içerisinde ulaştıkları bu başarı. 3 şampiyonluğun yanında, 2 Süper Kupa, 1 Türkiye Kupası, Şampiyonlar Ligi çeyrek finali gibi başarılar da var ve ufukta bir Türkiye Kupası finali daha bizleri beklemekte. Fernando Muslera, Felipe Melo, Selçuk İnan, Hakan Balta, Sabri Sarıoğlu, Semih Kaya, Emre Çolak, Aydın Yılmaz, Yekta Kurtuluş gibi isimler de bu 4 sezonda olan isimler. Hatta Gökhan Zan bile eklenebilir, sezon içerisinde kadrodaydı ama ligin ikinci yarısında kadro dışı bırakıldı. Yabancı futbolcuların böyle istikrar göstermesine pek alışık değiliz, 2000'e uzanan süreçte Hagi, Popescu gibi isimlerin uzun vadede şampiyonluklar yaşadığını gördük ve yeni gelen bu seride de Muslera, Melo gibi isimler bunu başardı. Ayrıca Selçuk İnan'ın da her şampiyonlukta muazzam bir katkısı oldu, aynı şekilde Semih Kaya, Hakan Balta, Sabri Sarıoğlu, Enre Çolak gibi isimlerin de her şampiyonlukta fayda sağlayan isimler olduğunu söylemek gerekiyor.

Galatasaray Formasıyla Hem Futbolcu Hem Teknik Direktör Olarak Şampiyon Olan İlk İsim


Galatasaray'ın birçok eski futbolcusu ilerleyen yıllarda Galatasaray'ın teknik direktörlüğünü de yaptılar. Bunun en büyük örneği Fatih Terim. Uzun yıllar Galatasaray formasını giymiş ve takım kaptanlığını yapmıştı. Galatasaray'ın teknik direktörlüğüne geldiğinde de Galatasaray tarihinin gelmiş geçmiş en başarılı teknik direktörü olmuştu, hatta Türk futbol tarihinin. Ama futbolculuk döneminde şampiyonluk yaşayamadı, o 14 yıllık şampiyonluk hasreti çeken takımın futbolcularındandı. Bu anlamda ilki Hamza Hamzaoğlu başarmış oldu, Galatasaray formasıyla hem futbolcu olarak hem de teknik direktör olarak şampiyonluk yaşayan ilk isim.

26 Mayıs 2015 Salı

SC Nostalji #20; Mehmet Batdal


Mehmet Batdal üzerinden yaratılan bir genç oyuncu algısı vardı ama Galatasaray'a transfer olduğunda 24 yaşındaydı. Bucaspor altyapısının ülkemize sunduğu isimlerden biri de o olmuştu ama 24 yaşına kadar iyi bir transfer yapamamasından kaynaklı da bir soru işareti vardı kafamda. Gökhan Gönül'ü bilirim bir tek, bu yaşlarda Fenerbahçe'ye gelmiş ve başarılı olmuştu. Salih Uçan'ı Fenerbahçe'nin nasıl aldığını hatırlayın, 20'li yaşlarda bu tip transferler bitiyor, Mehmet Batdal ise 24 yaşına kadar gelmişti.

Fizik ve futbol özelliği itibariyle Ibrahimoviç'i andıran bir isim olarak nam saldı. Bucaspor günleri başarılıydı, sözleşmesinin de bitmiş olması onu Galatasaray'a taşımıştı ama kötü bir döneme denk geldi, tarihin en plansız, programsız Galatasaray'ına. O da mevcut yapı içerisinde başarılı olamadı, çok şans buldu ama kendisini göstermesi imkansızdı.

Rijkaard'la başladı o sezon, Baros ve Mehmet Batdal olmak üzere iki tane santraforu vardı. Baros'un yaşadığı sakatlıklar malum, o sezonda da çok sık sakatlandı ama çok bilen yönetim maalesef sezon başında bu yönde bir adım atmadı, onu Mehmet Batdal'la yedeklemeyi denediler. Bu durumda da başarısızlık Rijkaard'ın olmuyor, iş bilmez yönetimdir o sezon yaşanan enkazı yaratan.

Mehmet Batdal da hazırlık kampında iyi işler yaptı ama sezonun ilk yarısında oynadığı maçlarda çok fazla etki gösteremedi ve ligin devre arası transfer döneminde Konyaspor'a kiralandı. Serdar Özkan'ın da sözleşmesi fesh edilmişti. Kazım ve Stancu transferlerinin ardından da şans bulması imkansızdı zaten, onun adına en hayırlısı bu olmuştu ama orada da çok fazla iş yapmadı. Sonraki sezonun ilk hazırlık kampında da yer almıştı ama Karabükspor'a kiralandı bu sefer, yine tutunamadı.

Mehmet Batdal'ın Galatasaray hikayesi aslında tek maç özelinde. 2011-2012 sezonunda Karabükspor'da forma giyiyordu ama o dönemin Karabükspor teknik direktörü Bülent Korkmaz'la anlaşamadı, A2 takımına gönderildi, çok fazla şans bulamadı. Bunun üzerine Fatih Terim onu takıma geri aldı, ligin ikinci yarısında da takımda tuttu. Futbolcusuna sahip çıkmaktır bu, bana göre müthiş bir hareketti. 

Tabii bizler şans bulmasını beklemiyorduk, öyle de oldu. Taa ki Trabzonspor maçına kadar. Öyle oldu ki yaşanan sakatlıklar sonrasında Mehmet Batdal kendisine 18'de yer buldu, maç 1-0 geride gidiyorken de oyuna girdi, fena işler yapmıyordu. 1-1'e geldi maç, son dakikada ise Mehmet Batdal'ın çok uygun pozisyonda kaçırdığı bir gol var. Çıkmakla inmek arasında ince bir çizgi var, Mehmet Batdal o çizgiyi aşamadı. Fatih Terim o maçın sonunda;

"Son saniyede kaçırmanın zor olduğu bir pozisyon vardı. Kötü vursa gol olur zaten, öyle bir yer. O atılsa, yaptıklarımızın daha da doğru olduğu ortaya çıkacaktı. Benim gönlümün istediği, sahaya çıkardığım 11'deki oyuncuların gerekeni yapması. Her zaman mümkün olmuyor demek ki. Mehmet Batdal adına üzgünüm. Galatasaray'da bu şansı bulduğu zaman, onu gol yapması gerekir"

diye konuştu. O sezonu Galatasaray formasıyla şampiyon olarak kapattı ama Galatasaray'da tutunması artık imkansızdı. Önce Bucaspor'a geri döndü, fena işler yapmadı. Sonrasında Başakşehir'e gitti, takımın Süper Lig'e çıkmasında pay sahibi oldu, yeni sezonda da Semih Şentürk ve Perbet gibi isimlerin arkasında 3. santrafor olarak sezona girdi ama sezon tamamlanırken 1. tercih olmayı başardı.

Galatasaray'a da golünü attı, Galatasaray'a o golü atarken bu onun Süper Lig'deki ilk golüydü ve maç 2-2 bitti. Fenerbahçe'ye de gollerini attı, Galatasaray'ı şampiyon yaptı. Galatasaray'a belki gerçek anlamda hizmet edemedi ama bu şampiyonlukta kendi hikayesinin yazılmasını sağladı..

Bugün Günlerden Galatasaray "Kahramanlar"

Yazılacak çok hikaye var demiştim, günler içerisinde o hikayeleri yazmaya devam edeceğim. 4. yıldıza giden yolda da ön plana çıkan futbolcular oldu. Kimi kahramandı ve ön plandaydı, kimi için gizli kahraman diyebiliriz, kimi x faktördü, kimi o şampiyonluk ruhunu bizlere yansıtandı. Dün gece twitter ve instagram'da biraz değindim ama kahramanları burada az daha uzun yazayım, üzerine konuşalım.


Şampiyonluğun bir numarası, tartışmam bile. Bir kaleci oynadığı takıma ancak bu derece etki edebilir. Ben tutarsam şampiyon oluruz diyordu, tuttu. Son haftalarda gol yemeyen bir Galatasaray varsa bu fazlasıyla Muslera sayesindeydi. Geldiği seviye itiraf edelim ki Galatasaray seviyesinin üzerinde, onun kaybı acı verici olur ama bu yaz döneminin de en popüler ismi olabilir. Kariyer sezonunu yaşadığını düşünüyorum, Muslera'nın en iyi dönemini izliyoruz ve Galatasaray tarihinin gelmiş geçmiş en iyi kalecisi olduğunu söylemek Taffarel gibi bir isme de ayıp etmek değil. Bunu ben değil Taffarel de söylüyor.


Galatasaray forması giyecek herhangi bir futbolcuyu Hagi mertebesinde anacağımı, düşüneceğimi zannetmiyordum, olmaz diyordum ama Sneijder bunu başardı. Sneijder'in de Galatasaray formasıyla yaşadığı en iyi sezonu yaşadığını düşünüyorum. Hamza Hamzaoğlu üzerinden Sneijder satılıyor algısı yaratanların şu tabloda ne düşündüklerini merak ediyorum. Sneijder, Galatasaray'ı sahiplenmiş durumda, gerçek anlamda bir lider gibi hareket ediyor ve attığı kritik gollerle de bu şampiyonluğun en büyük mimarlarından biri oldu.


Yasin Öztekin'in transferini hatırlıyorum da, hayatımda belki de ilk defa bir transfer için olumsuz konuşmuştum. Sadece ben değil, yüzde 90'lık kesim de aynı düşünüyordu ama Yasin Öztekin de şampiyonluğun mimarlarından biri oldu. Hamza Hamzaoğlu'nun en büyük kazanımı belki de, kimse şans vermezken o verdi ve kazandı. Devre arasında Karabükspor'a gidiyordu az daha, gitmedi, direndi, çalıştı ve kazandı. Keita sonrasında kanat diye inim inim inleyen bu taraftar belki kreatif anlamda o beklentiye ulaşmadı ama gerçek anlamda, iyi bir kanat oyuncusu izledi.


Gizli kahraman dediğimiz isim de Hakan Balta. Lider, tecrübe, kalite. Ne dersek diyelim, Hakan Balta tüm bu özelliklere sahip. Sol bek olarak yer yaptığı Galatasaray'da stoper olarak devam ediyor ve kaç maç oynadığı önemli değil, şans bulduğu dakikada sanki tüm sezon oynamış gibi katkı verebiliyor. Bu şampiyonlukta da imza sahibi isimlerden biri, Gaziantepspor maçında attığı gol de unutulmazlar arasında. Semih Kaya yoktu, oynadı. Chedjou yoktu, yine oynadı. Partner de farketmiyor, uyum sıkıntısı Hakan Balta'nın kitabında yok.


X faktör dediğim isim de Hamit Altıntop. Geçen sezonu sakat olarak geçirdi, kendisinden faydalanamadık. Bu sezona da istikrarlı bir şekilde giriş yapmadı aslında, iyi bir alternatifti ama Melo'nun sakatlığı sonrasında "şampiyonluk gitti" diyenleri gördük, Hamit Altıntop ise şampiyonluğu getirdi. Melo'nun yokluğunu aratmadı, görevini fazlasıyla yaptı. Melo döndü o sakatlandı, 2-3 hafta kendisinden mahrum kaldık ama tek idmanla, ısınmadan oyuna dahil olduğu bir Gençlerbirliği maçı var, Selçuk İnan'ın yerine, yine fark yarattığı. İhtiyaç olan her an Hamit Altıntop yürek koydu, çok büyük futbolcu.


Mancini dönemi kayıptı, yapmaması gereken bir hareket yapmıştı. Prandelli döneminde tamamen ortadan kayboldu ama Hamza Hamzaoğlu'yla birlikte özüne dönenlerden biri de o. Liderlik yaptı, kaptanlık kavramı için sırıtmadığını düşünüyorum, doğru hareket etti, doğru bir şekilde yönetti. Özellikle bu sezon attığı kritik goller var, takımı ayakta tutacak cinsten. Konyaspor maçında attığı gol son örnek. Bu sezon şampiyonlukta Selçuk İnan'ın da payının büyük olduğunu düşünüyorum.


Prandelli döneminde ofsayt rekorları kırarken, Hamza Hamzaoğlu ile birlikte o da özüne döndü. Önce biraz daha forvetin arkasında oynadı, ofsayt hastalığından kurtuldu. Pas oyununda, işin organizasyon kısmında da büyük katkısı oldu. Devre arasında sakatlandı, Burak Yılmaz'ın yokluğunda gol anlamında Galatasaray zorlandı ama Burak Yılmaz her geri dönüşünde fark yaratmasını bildi ve bu şampiyonlukta büyük katkısı olduğunu düşündüğüm isimlerin başında gelmekte. Hakkı çok verilmez ama hakkı verilmesi gereken isimlerin başında gelir.


Galatasaray formasıyla geçirdiği 4. sezon ve 3. şampiyonluğu oldu. Melo'suz olmuyor, bunu daha önceleri de gördük. O ilk geldiği sezondaki Melo'yu arayanlar vardı belki ama takım savunması, mücadele ve direnç anlamında şampiyonluğun pay sahibi isimlerinden biri oldu. Herkes kırmızı kart olayına odaklandı ama ligin ikinci yarısında bel fıtığı ile oynadı bu adam, tatile gitti, sezonu kapattı diyordu herkes, erken döndü ve büyük katkısı oldu.


Neden kadro dışı kaldığı bir muamma olarak kalacak, biz yine de çok eskiye dönmeyelim. Yeni yönetimle birlikte kendisini bir anda as takımda buldu ve geldiğinin ertesi formayı kaptı, bir daha da bırakmadı. Bu yolda birçok sağ bek alındı ama Sabri Sarıoğlu şampiyon oldu. Beğeniriz, beğenmeyiz ayrı konu, bu şampiyonlukta büyük pay sahibi olduğunu söylemek gerekiyor.


Chedjou ve Semih Kaya'yı birbirinden ayıramadım, her ikisinin de şampiyonlukta payı olduğunu düşünüyorum. Chedjou bu sezonun sürpriz golcüsü, özellikle ligin ilk yarısında gol anlamında da takımı taşıyan isimlerden biriydi. Semih Kaya ise sakatlık dönüşünde son haftalara damga vurdu, takım savunmasının oturmasında, son haftalarda gol yememe konusunda onun da katkısı oldu. Her ikisi birbirine lazıyor, bir lider stoper arıyorlar ama şampiyonlukta pay sahibi isimler.

"Olacak Olacak" Diyordu ve Oldu, Şampiyonluk Yazısı


Mancini'yi severdim, Türk futbolunu tanıma sürecinde kurban olduğunu düşünüyorum. Yapılan transferlerde ne ölçüde etkisi var bilmiyorum ama başarısız bir dönem olduğunu da kabul etmek lazım. Prandelli'nin de transferde ne derece katkısı olmuştur bilmiyorum ama onun sorunu transferle alakalı değildi, zihniyeti, Galatasaray'a bakış açısı, oynattığı veya oynatmaya çalıştığı futbol gibi unsurlar. Katılmayan olabilir ama görüşüm belli. Galatasaray tarihinin gördüğü en kötü teknik adamlardan biridir. Yarın çıkar ve x İtalyan takımı şampiyon yapar, zirveye çıkarır ama Galatasaray'da yapamayacağı belliydi, bu anlamda geç alınan bir karardı (Avrupa bileti kaçtı) ama iş işten geçmemişti (lig ve Türkiye Kupası).

Kısa geçeyim bu konuyu, öncesinde uzun uzun konuştuk zaten. Ünal Aysal, Lucescu sevdasına Mancini'nin ayrılığına göz yumdu ve bu bir hataydı. Prandelli ise o şartlarda iyi bir teknik adam gibi göründü ama Mancini'den daha iyi bir teknik adam değildi, yani panik hamlesiydi ve hata yapıldı. Kötü fatura Ünal Aysal'a çıktı, bundan kaynaklı başka meseleler gündem oldu ve başkanlıktan ayrıldı. Hamza Hamzaoğlu tercihi ile yeni yönetim de belki kötü hatırlanacağı bir dönemde çok iyi, başarılı hatırlanacak. Yapacağınız bir hamlenin nasıl bir etki yaratabildiğini buradan görmek mümkün.

Hamza Hamzaoğlu'nun enkaz kaldırdığını düşünüyorum. Puan tablosuna bakarak "durum çok da kötü değil" diyenler olacaktır ama kafa olarak enkaza sürüklenen bir takım vardı. Prandelli ile devam edilseydi daha kötüsünü de izlerdik. Bana göre Türk futbol tarihinin en kötü Şampiyonlar Ligi performansıydı bu. Bakmayın o bir puana, Galatasaray'ın iyi oynadığı tek maç yok. Arsenal ve Dortmund gibi vitrin maçlarında da fark yiyen bir takım vardı. Kim ne derse desin, bu bir enkazdır ve Hamza Hamzaoğlu bu anlamda büyük iş başarmıştır, hatta en büyük başarısı da bu enkazı kısa bir sürede kaldırıp, bizleri şampiyonluğa inandırmasıdır.

4-2-3-1'i yerleştirdi ilk olarak. Burak Yılmaz'ı forvetin arkasına çekerek onu ofsayt belasından kurtardı, Sneijder'i sola yakın oynattı, sağ tarafta ise Emre Çolak & Bruma rotasyonunu izledik. O formasonla da ligin ilk yarısını bitirebileceği en iyi noktada bitirdi Galatasaray. Performans anlamında hemen hemen tüm futbolcular yükseldi, iyi de oynamaya başladı Galatasaray, üst üste galibiyetler alınarak özgüven patlaması da yaşandı. Beşiktaş deplasmanında gelen galibiyet sonrasında da bu takım şampiyon olur dedik, buna inandık.

Kupa maçlarını da ekleyelim, Yasin Öztekin bu sayede kazanıldı. O maçlarda gösterdiği üstün performans bir anda Yasin Öztekin'i öncelikle ilk 18'e taşıdı, hemen hemen her maç sonradan oyuna girdi. Prandelli yüzüne bakmazdı, bir maç sağ bek bile oynattı. Telles, Bruma gibi isimler de bu kupa maçlarında form tuttu ve bu anlamda Hamza Hoca'nın önemli kazanımları oldu. İkinci büyük başarısı da kazandığı futbolcular, kendi değerlerini yarattı.

Lig arasında oynanan hazırlık turnuvasının acı faturası oldu, Semih Kaya ve Burak Yılmaz'ı kaybettik. Semih Kaya'nın yokluğunda uzun süre Koray Günter şans buldu, Hakan Balta kenardaydı. Belki bu hataydı ama kimse Hamza Hoca genç futbolculara şans vermedi diyemez. Mesela Bursaspor maçı vardır, 2-2 biten. Çok zor alınan bir puandı, zorlandı Galatasaray, Hamza Hoca'nın büyük hataları olmuştu. 30. dakikada Sinan Gümüş oyuna girmişti, kenarda Olcan Adın vari isimler varken. O maç olmadı, 2-2 sonrasında uygun bir pozisyonda Sneijder'e pas atsaydı belki de Sinan Gümüş oynamaya devam ederdi, bilinmez. Yeni sezonda mutlaka şans bulacak, üstüne düşülüyor ama genç futbolcu algısı üzerine de bunu söylemek lazım.

Burak Yılmaz erken bir geri dönüş yaptı aslında, Rizespor maçında 2-0 sonrasında 80. dakikada Burak Yılmaz'ı oyuna almak hataydı, sezonun devamında da Burak Yılmaz'ı gerçek anlamda hiç izleyemedik ve bu durum bizi çok zorladı. Umut Bulut'un beklenileni veremediği zamanlar, bu da bir hataydı. 

4-2-3-1 devam etti, Hamza Hoca'nın bir maç haricinde değiştirmediği bir sistemdi bu (2-0'lık Beşiktaş maçı). Burak Yılmaz (Umut Bulut) en ileri uçtaydı, Sneijder forvet arkasına geldi. Yasin Öztekin ise sol tarafta aldı yürüdü. Sağ tarafta ise Emre Çolak, Bruma ve Olcan Adın rotasyonunu izledik ama gerçek katkıyı alamadık, yine de idare ettik ve şampiyonluğu getiren formasyon da bu oldu. Beşiktaş maçında bile 4-3-3'den 4-2-3-1'e dönüş sonrasında oyun Galatasaray'ın eline geçti ve 2. gol geldi, takım rahatladı.

Hamza Hoca'nın hatalarını da çok yazdık, Burak Yılmaz meselesi gibi, zor görünen maçlarda rakibe önlem alma sevdası gibi (Umut Bulut'u sağ açık, Telles'i sol açık oynatmak gibi). Telles'in Volkan Şen'i durdurma amaçlı sol açık oynadığı maçta Volkan Şen hayatının futbolunu oynadı. Umut Bulut'un da sağ tarafta etkisini göremedik ama ısrar etti. Başakşehir maçında Yasin'in çıkıp Dzemaili'nin oyuna girmesi 2-0'dan maçı 2-2'e getirdi. Ama Hamza Hoca hatasını söylemekten asla geri durmadı, kendi dile getirdi, özeleştirisini yaptı ve sonucunda şampiyonluk geldi. Genele vurduğumda başarı & hata oranı dengesinde başarı baskın.
Dediğim gibi, öncelikle enkaz kaldırıldı, futbolcular kafa olarak şampiyonluğa inandı ve bunun için oynadı. Devamında yeni kazanımlar geldi, Yasin Öztekin gibi bir ismi kazandık mesela. Hemen hemen her futbolcunun performansı yükseldi, Muslera bile dahil buna. Sneijder, Selçuk İnan, Telles, Sabri Sarıoğlu, Burak Yılmaz diye uzatırız listeyi. Bunu başaran da Hamza Hamzaoğlu'dur, bu anlamda en büyük pay sahibi kendisidir.

Hamza Hamzaoğlu gelirken önyargılarını da beraberinde getirdi, şu an bile kendisini beğenmeyen vardır, bastıramadıkları bazı nefretler yüzünden. Sneijder konusunda Dünya Kupası'nda söyledikleri talihsizlikti, ilk olarak bu hatasını düzeltti. Sneijder'i izledik, en verimli ve en Galatasaray'ı sahiplendiği zamanları Hamza Hoca döneminde yaşadı, nitekim oyuncu yaklaşımını da Mourinho'ya benzetti. Oysa Hamza Hamzaoğlu demek Sneijder'e git demek deniliyordu, öyle olmadı. Sneijder takımda kaldı, uzun bir zaman da kalmaya devam edecek.

Akhisar kariyeri çok değerli, müthiş bir projeydi o ve Hamza Hoca'nın attığı temelin de hala sağlam olduğunu izliyoruz. Bu anlamda Galatasaray onun için farklı bir kariyer, büyük bir takımda ilk tercübe ve giydiği gömlek ateşdendi. Kendi takımı değil sonuçta, hiç transfer yapmadı, mevcut kadroyla bu başarıya ulaştı.

Çok sakin kaldı, inanılmaz bir sakinlikti bu. Bilic veya İsmail Kartal'in panik halinde ligin son haftalarında kaybettirdikleri puanları izledik, Hamza Hoca'nın yüzü hep güldü, hep sakindi. Şampiyonluğun anahtarı da sanki bu sakinlikte gizli, kendi gibi takımını da rahatlattı ve 0-0 giden maçlarda bile "olacak olacak" diyerek bu sakinliği gösterdi. Gaziantepspor maçında Hakan Balta'nın, Konyaspor maçında Selçuk İnan'ın golleri bu anlamda kırılma noktaları.
Galatasaray'ın takım savunması da sezon boyunca eleştirildi, Hamza Hoca'nın önlem alamadığı noktaydı. Karabükspor maçında bile 3-0'dan maçı veriyorduk, 3-2'e geldi, üstelik iyi oynarken. 2-0'dan Başakşehir maçını 2-2'e getirdik zaten, en kötü Balıkesirspor bile gol attı bu takıma. Semih Kaya'nın dönüşü de takım savunmasının oturması anlamında bir artıydı ama aslan payı Muslera'nın. 3. yıldız sezonunda da son haftalarda gol yemiyordu Galatasaray, 4. yıldız sezonunda olduğu gibi. Son haftalarda kaleyi gole kapattık, ligin kırılma anlarıdır bu haftalar, şampiyonluğun da bir anlamda imzası. Muslera sezonun futbolcusu olmuştur, tartışılmaz bile.

En son 2000 yılında Lig & Türkiye Kupası aynı anda gelmiş. Kupada da finalde olduğumuz düşünülerek başarının ne kadar önemli ve büyük olduğunu görebilirsiniz. Şu aşamada yapılması gereken ilk hareket Hamza Hoca ile yeni sözleşme imzalamak olacak, devamında Sneijder'le.

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Şen Ola Galatasaray, Perde Kapandı. 4.Yıldız, Şampiyon..


Uzun uzun konuşacağız elbette, bu şampiyonluk üzerine daha çok yazılar yazacağız, şampiyonluğa giden yolda hikaye bol. 4. yıldıza giden yolda emeği geçen başta Hamza Hamzaoğlu olmak üzere, Muslera'sından Sneijder'ine, tüm futbolculara, teknik ekibe, yönetime, taraftarına kadar. Kutlu olsun..

Hamza Hamzaoğlu Nostaljisi


Drogba Futbolu Galatasaray'da Bıraksın


Drogba'nın bitmediğini, hala söyleyecek bir sözünün olduğunu Galatasaray sonrasında tekrar Chelsea'e döndüğünde görmüştük ve o sezon da şampiyonlukta taçlandı. Drogba'nın katkısını, oynama süresini tartışırsınız ama Mourinho tekrar Drogba'ya ihtiyaç duyuyor ve onu geri çağırıyorsa orada durmak zorundasınız. Devam da edebilirdi, Mourinho bunu istedi, teknik heyetini için de ısındırmak hedefiydi ama 37 yaşında da olsa Drogba'nın oynama isteği ön plana çıktı ve 2. kez Chelsea'den ayrılmış oldu.

Galatasaray taraftarının Drogba sevgisi, saygısı, özlemi bitmez. Drogba'nın ayrılığı sonrasında da kafalarda bir acaba sorusu oluşmuştur, bilirim. Benim de oluştu çünkü, futbola duygusal bakmayı seviyorum. Bundan kaynaklı twitter'da bir anket yayınladım ve güzel de bir katılım sağlandı.

286 kişi oy verdi ve 121 kişi Drogba futbolu Galatasaray'da bıraksın diyor. Drogba her dönem Drogba'dır diyen ise 62 kişi. Bu iki seçenek birbirine yakın, pozitif şıklar. Onun dönemi bitti diyen 52 ve gerçekçi bir transfer değil diyenler ise 51 kişi. Buna da gerçekçi kesim diyorum, olaya daha realist bakan taraftarlar.

Ben duygusal tarafta olduğum için futbolu Galatasaray'da bıraksın dedim, benim için özel bir isim. Gerçekçi yanım ise makul şartlar altında bu iş olurdu diyor, çok büyük yıllık ücretlerin konuşulmaması durumunda. Emin olduğum ise, Drogba Avrupa'da devam etmez, onu MLS paklar. 1-2 sene de orada forma giyerek futbola vedasını eder.

Drogba Galatasaray'da devam edebilirdi, o da bir gerçek. Tasarruf adı altında Drogba ile anlaşılmadı ama Tarık Çamdal'a 5.5 milyon avro bonservis, Pandev ve Dzemaili gibi isimlere de önemli yıllık ücretler verildi. Genel olarak bu üç isimden de beklenen katkının 3'de 1'i bile alınamadı. Drogba olsaydı belki de senaryo başka olurdu, bu da bilinmez. Önemli bir değeri çok gereksiz bir şekilde kaybettik, kaybetmekten öte vazgeçtik..

3. Yıldız Sezonunda Hasan Şaş, 4. Yıldız Sezonunda Yasin Öztekin


100. yıl şampiyonlukları, 3. veya 4. yıldız sezonu gibi kavramlar sadece anlam ifade eder, önemlidir ama çok üzerinde durmam. 100. yılda şampiyon olamadık derler (o da kafa karıştırıcı bir mesele), devamında birşey olmadı. 3. yıldızı ilk biz taktık, 4. yıldızı da ilk biz takacağız ama hayat devam edecek, bu şampiyonluğun gelecek sezon kazanılacak şampiyonluktan daha değerli olduğunu düşünemem. Her şampiyonluk önemli, 4. yıldızı ilk takan kulüp olmak ise anlamlı.

3. yıldız demişken, o sezonun yıldız isimlerinden biri Hasan Şaş'dı. Hasan Şaş'ı sadece futbolculuğuyla açıklamak imkansız, 2005-2006 sezonunda da futbolculuğundan öte, ağabeyliğiyle ön plana çıkmıştı, Hakan Şükür gibi. 3. yıldız sezonunda ise futbolculuk anlamında zirve dönemiydi, devamında 2002 Dünya Kupası'nda da harikalar yarattı ama bir sonraki sezonu olan kontrat sezonunda Galatasaray'la da önce anlaşmadı, Avrupa'ya gitmeliydi ama sözleşmesinin bitmesini bekledi ve gitmedi, o sezonu çok kötü geçirdi, Avrupa'ya da gidemedi derken Galatasaray'da kaldı ama eski performansına bir daha ulaşamadı. Yine de uzun bir zaman Galatasaray forması giydi, çünkü farklı özellikleriyle de ön plana çıkmayı bildi.

Yasin Öztekin'i benzeteceğim özelliği ise Hasan Şaş'ın 3. yıldız sezonunda verdiği katkı, futbolculuk özelliği. Hasan Şaş o sezonun bütününe etki etti ama Yasin Öztekin, Hamza Hamzaoğlu'ndan bu yana şans buluyor, bu şansı da iyi değerlendirerek uzun yıllardır "kanat" diyen taraftarlarının bu hasretine biraz olsun cevap verdi, daha önemlisi şampiyonluğun kilit isimlerinden biri oldu. Son haftalarda ise golleriyle de ön planda, maç kazandırıyor. Mersin deplasmanı, Beşiktaş maçı.

Çok yazdım, kısaca üzerinden geçeyim, özeleştirimi yapayım. Yasin Öztekin'in transferini gereksiz bulanlardandım, Prandelli döneminde kadroya girememesinden ötürü de bu dediğim haklı çıkar gibiydi ama Yasin Öztekin pes etmedi, Hamza Hoca da şans verdi. Galatasaray'dan ayrılmadı, mücadele etti ve bugün Süper Lig'den değil de Dortmund'dan gelmiş bir isim gibi oynuyor, katkısını veriyor. Şampiyonlukta payı çok büyük olacak..

Sinan Güler


Kafasına 7 dikiş atıldı ama o yine Galatasaray'a maçı kazandıran bir isimdi, üstelik Fenerbahçe karşısında. Sezon içerisinde daha önce de yaptı bunu, 6 kişiyle kazandığımız Fenerbahçe maçında da maçın adamıydı, üstelik tek ayakla, sakat sakat oynadığı bir karşılaşmada. Her zaman efendiliğiyle, sporculuğuyla, karakteriyle sadece Galatasaray'a değil, Türk basketboluna, hatta sporuna damga vurdu ama bu zor, bitse de gitsek gözüyle bakılan sezonda Galatasaray'ı taşımaya, sırtlamaya devam ediyor. Bir anlamda kariyer sezonu ve gelecek sezonlar adına Galatasaray için olmazsa olmaz dediğim tek isim..

Yaklaşımı Bana Mourinho'yu Hatırlatıyor



“Hamzaoğlu, Prandelli’ye göre daha çok bizden birisi... Aynı zamanda iyi bir insan. Yaklaşımı bana Jose Mourinho’yu hatırlatıyor. Yardımcı hocaları da oyuncularla gayet iyi ilişkilere sahip” 

Hamza Hamzaoğlu göreve geldiğinde "Hamza Hamzaoğlu'nu takımın başına getirmek Sneijder'e yol vermek anlamına gelir" gibisinden söylemler vardı, devre arasında Juventus'a transferi gündem olduğunda da teknik direktöründen, yönetimine kadar herkese sallayanlar. Bugün Sneijder Galatasaray'da, yarın da olmaya devam edecek.

Hamza Hoca'nın Dünya Kupası döneminde Sneijder ile ilgili talihsiz bir açıklaması vardı, kendi de farkında, özür de diled, daha önemlisi süreci mükemmel yönetti. Sneijder ile mükemmel ilişki kurduğunu görmemek için kör olmak gerekir, Sneijder'in Galatasaray'ı en sahiplendiği, en verimli ve en iyi dönemini de Hamza Hoca döneminde yaşadığını görmemek için at gözlüğü gerekiyor.

Tablo bu, Sneijder gerekeni söylemiş. Hamza Hamzaoğlu futbolcu yaklaşımıyla, sakinliğiyle, adamlığıyla şampiyonluk sürecini mükemmel yönetmiş ve zirveye tek adım kalmıştır.

Sneijder demişken, 2.5 sezondur Galatasaray forması giymekte ve bu süreçte 19 lig maçında gol atmş. Galatasaray ise bu maçlarda 19 galibiyet aldı, inanılmaz bir istatistik. Sneijder'in gol attığı maçlarda Galatasaray kazanıyor, mağlubiyeti geçtim, puan dahi kaybetmiyor. Şu sonuç ortaya çıkabilir, Sneijder ağırlığını koyduğu her maçta çok büyük bir fark yaratıyor ve onun ayarında 2. bir isim ülkemizde yok.

Bu sezon ise tek başına aldığı maçlar var, Muslera için de aynısı geçerli. Kayseri Erciyesspor deplasmanı, Fenerbahçe'yi 2-1 yendiğimiz maç, Rizespor, Karabükspor, Gençlerbirliği ve Beşiktaş maçları gibi. Kazandırdığı puan 18, inanılmaz. Bir futbolcuyu Hagi seviyesine getireceğimi, o seviyeyi zorlayacağını tahmin etmezdim, Sneijder zorluyor..

66 Numaralı Arda Turan

24 Mayıs 2015 Pazar

Şampiyonluk Senfonisi, Galatasaray 2-0 Beşiktaş

Hamza Hamzaoğlu'nun giydiği gömlek ateşdendi. 1.5 sezondan bu yana gelen bir kadro enkazı, devamında da Prandelli döneminin yarattığı psikolojik tahribat. Bunu aşıp, öncelikle takımı şampiyonluk potasına sokması, devamında yarışı devam ettirmesi, son haftalarda da süreci müthiş yönetip, kendini ve takımını sakin tutması Galatasaray'a şampiyonluğu getiriyor.

Twitter'da bu benim 11'im, bu da Hamza Hoca'nın çıkarmasını beklediğim 11 diye kadrolar yazmıştım. Benim yazdığım 11'le başladı maça, Hamit Altıntop'u oynatarak ama 4-3-3'ü beklemiyordum, 4-2-3-1'i dizmiştik biz ama 4-3-3 oynadı Galatasaray.

Orta sahayı kalabalık tutmak bir düşünce, Selçuk İnan'ın sakatlığından yola çıkarak orayı kapatmaya çalışmak, mücadele gücünü yükseltmek ise diğer bir düşünce. Uygulama kötü oldu sadece, temelde mantıklı bir formasyon. Erken de golü buldu Galatasaray, kontrolü eline alabilseydi çok daha rahat bir maç izleyebilirdik ama Beşiktaş'ın net şekilde baskı kurduğu, özellikle ikinci yarıda pozisyon anlamında da etki yarattığı bir maçtı.

Atiba & Necip orta sahası Galatasaray'a karşı üstünlük kurdu, mücadele anlamında daha baskındılar. Tolgay, Kerim ve Sosa da Galatasaray yarı sahasında etkiliydi, orayı iyi süpürdüler ama Demba Ba bitiremedi, Sneijder ise bulduğu pozisyonda bitirdi. Fark biraz da bundan kaynaklanmakta ama fazlasıyla Muslera'dan gelmekte. Muslera'nın kazandırdığı bir maç daha.

Sneijder'i kanatta tutmak çok mantıklı olmuyor, hele ki 4-3-3 gibi bir formasyonun sol tarafında. Yalnız kaldı, Yasin için de aynısı geçerli. Burak Yılmaz'ı da sürekli savunmaya yardım ederken gördük ama bu da Beşiktaş'a baskı alanı yarattı, savunmayı orta sahaya yaklaştırıp etkili oldular. Bu anlamda gidişat Burak Yılmaz'ın maçı olmadığı yönündeydi, Umut Bulut oyuna dahil oldu. O andan itibaren biraz daha mücadele gücünü yükselttik, ön alanda daha iyi bastık, biraz daha top tuttuk ama asıl hamle 4-2-3-1'e dönüş. Sneijder'in kendi pozisyonuna, Hamit Altıntop'un sağ kanada geçmesi. Galatasaray'ı hücuma taşıyan ve 2. golü getiren etmendi.

Yine de maça damga vuran asıl ismin Bilic olduğunu düşünüyorum. Onun imzası, klişesi. Ne derseniz diyin. Tolgay Arslan'ı oyundan alıp Mustafa Pektemek'i oyuna almak, geçmiş haftalarda olduğu gibi bu hafta da Beşiktaş'ı durdurdu. Tolgay Arslan etkiliydi, rakip yarı sahada tehdit oldu ama oyundan çıktığında Beşiktaş sisteminin tüm dengesi bozuldu. Cenk Tosun'u Demba Ba ile değiştirmek ise Beşiktaş'ın hücumda tüm hamle şansını bitirdi, Galatasaray'ın rahatladığı an bu değişiklik sonrasıdır.

Topla oynama oranında çok gerideydik, atılan şut, orta gibi istatistiklerde de Beşiktaş üstün ama Galatasaray bir şekilde kazanıyor, belki de forma ağırlığı bu, bilinmez. Pozisyon da veriyor ama son 6 maçtır gol yemiyor, son 6 hafta şampiyonluk haftası. Hepsinin ötesinde panik yok, sakin. Bu da şampiyonluğa getiriyor zaten. Beşiktaş karşısında baskıyı uzun süre yedik ama bir şekilde fişi çektik, önemli olan bu.

Hamit Altıntop'u maçın adamı olarak görüyorum, yazmadan geçemedim. Çok büyük futbolcu, bugün de yürek koydu. 4-3-3 formasyonunun tek aklıydı belki, Sneijder'i de işin içerisine katamadığımız, etkisiz Selçuk İnan anlarında. 4-2-3-1'e geçiş sonrasında da takımı hücumda tuttu, sakinlik kattı, golü getiren isim aslında o oldu.

İşin özü, Galatasaray şampiyonluk yolunda en önemli adımını attı. Yarın tur atabiliriz, ben bu ihtimali çok yüksek görüyorum..

23 Mayıs 2015 Cumartesi

Xavi'siz Iniesta, Daha Önemlisi Barcelona


Bir veda da Xavi'den. Bazı gelenekler birer birer yıkılıyor, Gerrard bu isimlerden biriydi, devamında da Xavi. Gerrard kadar konuşulmayacak, gündem olmayacak belki ama Xavi'nin hikayesi bana göre daha özel, çok daha büyük başarılarla dolu. 1998 yılından bu yana A takım formasını giyiyor ve 2015 yılına kadar geçen sürede kazanılan kupaları ben anlatamam, sayfa yetmeyebilir. Tarihin en özel hanedanlarından biri olan Barcelona'da o başarıların gölge isimlerinden biriydi (Messi, Ronaldinho gibi vitrin isimlere göre) ama çoğumuza göre en özeliydi. Belki son 1-2 sezonu büyük düşüş içerisindeydi, bu sezon kendisini çok da fazla izleyemedik ama Iniesta'sız Xavi belki de kimsenin aklına gelmezken yeni sezondan itibaren gözler önünde olacak. Xavi her zaman orada bir yerlerdeydi, şimdi ise kariyerinin son virajında Katar yollarında, bu kadar başarı yeter, biraz da geleceği kurmarmak adına diyerek. Guardiola da böyle geziyordu gerçi, Barcelona'ya döndüğünde yeni bir hanedan izledik. Xavi'yle de izleriz, birkaç sene geçsin öncelikle..

Klopp'un Vedası, Güzel Hikaye


Hikaye çok güzeldi. Yıllar boyu da anlatılabilecek bir destan. Dortmund'un yeniden zirve adımları, sadece Almanya'nın değil Avrupa'nın söz sahibi takımlarından biri olma yolculuğu. Klopp bir anlamda geçmişe duyulan özlemdi ve bu özlem giderildi. Kısıtlı imkanlarla yeniden kurulan yapı, bugün çok sağlam bir temele sahip. Klopp'dan sonra da yükseliş devam edebilir, etmelidir. Tuchel çok doğru bir tercihtir, güzel bir heyecandır. Klopp'un sonrası mutlaka çok büyük takımlarla devamı olacaktır ama günün birinde Bayern Münih'de görmek fazlasıyla yaralayıcıdır. Henüz Lewandowski şokunu atlatamadan, Götze'yi saymıyorum bile.

Genel anlamda Dortmund adına başarısız bir sezondur ama sezon finaline baktığımızda, acaba küme mi düşüyorlar denilen bu takımın Avrupa Ligi biletini kapmış olması bana göre büyük başarı. Sezon içerisinde enkaz büyük oldu, tüm arayışlar çaresiz kaldı, hedeflerden bir bir sapıldı ama enkaz içerisinde yeni bir hedef yaratıldı ve Avrupa bileti alındı. Almanya Kupası'nın da gelmesi durumunda yeni sezona da yine kupayla başlamak mümkün olacak.

Bu yapının da kendi içerisinde bir değişime ihtiyacı var. Bazı isimler ayrılacak, kaçınılmaz bir gerçek. Reus sezon içerisinde takımda tutulmuştu ama İlkay Gündoğan ayrılacak, Lewandowski'de yapılan hata bu sefer yapılamaz. Hummels kaldı deniliyor, Manchester United'e reddetti. İç transferden öte asıl transfer konusu kafa karıştırıcı, bakalım kimlerle anlaşacak Dortmund, kesenin ağzı ne ölçüde açılacak. Başta forvet almak üzere sayılabilecek birçok eksik var. Yeni sezonda gelebilecek bir Avrupa Kupası da yeni destanın, oluşumun en büyük imzası olur.

Böyle bir taraftar grubu olan takımın da başarısız olma lüksü yok, sevgim, saygım, takımın özel oluşu buradan gelmekte. Lewandowski'ye nasıl veda ettiklerini hatırlayın, Bayern'le sezon içerisinde anlaşmasına rağmen Lewa'nın onlara yaşattıklarına en güzel vefayı gösterdiler, Klopp için de bu gerçerli. Bu sezon dip noktayı da gördüler, Avrupa bileti de gelmeyebilirdi ama veda böyle olacaktı, aynı şeyler yaşanacaktı, birşey değişmez. Özel olmak, vefalı olmak, saygı göstermek..

Yaşayarak Tanıyacağız, Öğreneceğiz


Geçmişe dönmeyeceğim, geçmişle ilgili düşüncelerimi zaten biliyorsunuz. Ünal Aysal konusunda fikrim değişmez. Yakın geçmişle alakalı şunu söyleyeyim, Duygun Yarsuvat girmemesi gereken bazı toplara girdiğinden hakkında antipati doğdu, hiç girmemesi gerekiyordu. Bu yüzden de ona karşı olan mevcut bir algı var ama temele inmeden, yüzeysel baktığımda ise geçici bir başkan olduğunu söylemek lazım, görevini tamamladı. 
Tabloya baktığımda da başarıyla tamamladı, ne olursa olsun söylemem lazım. Ünal Aysal ani bıraktı, beklemiyorduk. O şartlar altında da göreve kim talip olursa olsun takdiri hak eder, Duygun Yarsuvat'ı da bu anlamda tebrik ediyorum ve hakkını helal etmesini diliyorum.

Yeni döneme gelirsek, hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Dursun Özbek için ne söylesem boş, çünkü çok tanımıyorum. Yaşayarak öğrenecek ve tanıyacağız. Tarihin en rahat, en sonucu bilinen seçimlerinden biri olduğunu söylememiz lazım tabii, çok rahat kazanması bekleniyordu ve öyle de oldu. Turgay Kıran veya Ahmet Özdoğan'ın hiç şansı yoktu, ilginç olan ise Turgay Kıran'ın Ahmet Özdoğan'dan fazla oy alması. Bir anlamda kendi rekoru olabilir ve gelecek seçimlerde de kendisini yeniden aday olarak görebiliriz. 
Eğer Adnan Öztürk seçime girmiş olsaydı daha yüksek bir muhalefet oyu gelebilirdi, bu anlamda baktığımda da seçimin asıl kaybedeni Adnan Öztürk aslında. En sert muhalefeti yapan isimlerdendi, daha önemlisi de beklenen bir başkan adayıydı.

Dursun Özbek'in avantajı 7 aydır yönetimde olmasından gelmekte. Yapıyı, sorunları çok iyi bildiğini tahmin ediyorum, bu anlamda zorluk yaşamaz. Güçsüz bir liste olduğu söyleniyor ama yeni, genç isimler var, hepimizin tanıdığı Cüneyt Tanman gibi bir isim var ve ben umutluyum, en azından umutlu olmak zorundayım. Çifte kupa ile sezon bitebilir, böyle bir başlangıç yapma ihtimali var başkanın. Bakalım neler olacak, önümüzdeki günler bize neler gösterecek..

22 Mayıs 2015 Cuma

22 Mayıs 2010, Wesley Sneijder vs. Hamit Altıntop


Inter'e olan sempatim Jose Mourinho'dan kaynaklı. Juventus'un bir alt lige düşürülmesinden kaynaklı o buhran döneminde İtalya sömürüsünü Inter ele almıştı. O dönem Roberto Mancini ile gelen lig şampiyonlukları vardı ama Moratti'nin hayali Şampiyonlar Ligi'ydi, onun da kıyısına bile gelemediler. Taa ki Mourinho ile buluşana kadar. Sadece 2 sezonda Moratti tüm hayallerine kavuştu, Mourinho sonrasında da enkazı kaldıramadı derken bugüne geldik. Inter yeniden toparlanma sürecinde, baktığımız zaman kesenin ağzını da açtılar (Shaqiri transferi gibi), Mancini ile nostalji yaptılar ama o seviyenin çok uzağındalar.

İlginç bir durum, Ibrahimoviç'in Mourinho'nun tüm ısrarlarına rağmen Inter'den ayrılma nedeni Şampiyonlar Ligi Kupası'nı kaldırmak istemesiydi, Barcelona'ya gitti. Ibrahimoviç gibi bir karakter aslında tam Mourinho'nun kalemi ama sadece bir sezon çalışabildiler. İlk sezon da Adriano'yu kazanayım derdine gitti, yoksa yine lig şampiyonluğu geldi ama asıl hedef Şampiyonlar Ligi'ydi. Mourinho, Adriano'yu kazanmak adına herşeyi yaptı ama olmadı, Ibrahimoviç de gitti derken Inter minik çaplı bir değişimle inanılmaz bir seviyeye geldi.

Ibrahimoviç transferinde takasla gelen Eto'o mesela, Diego Milito, Sneijder, Lucio gibi isimleri sayabiliyorum, taşlar böyle yerine oturdu. Bugün Galatasaray'da yüzüne bakmadığımız Pandev bile o takımın olmazsa olmazlarındandı, tam bir 12. adam, hücumun tamamlayıcısı, görev adamıydı. O Inter de fazlasıyla sempatik geliyordu, keyif veriyordu. Otobüs çekti dediler, tır çekti dediler, uçak indirdi dediler ama o yenilmez Barcelona'yı durdurmayı başarmıştı Mourinho, bu da büyük bir taktik başarıdır. O anlamda da yarı finalde Barcelona'yı geçmek en az kupayı kazanmak kadar değerliydi. Senin en değerli ismin Ibrahimoviç'i de almışlar, öyle düşünün. Gözden çıkardıkları Eto'o yu sana göndermişler ama o Eto'o Nou Camp'ta oynanan rövanşta resmen sağ bek oynadı, müthiş iş yaptı. Bu çok büyük bir taktik başarıdır, Mourinho'yu efsane yapan zamanlardan biridir.

Mourinho ise Van Gaal tedrisatından geçen bir isim, onun öğrencisiydi. Ustasına karşı finalde mücadele etmenin de ayrı bir cilvesi var. Mourinho her dönemde Van Gaal'e olan saygısını dile getirir ama boynuz kulağı geçeli çok oldu. O gün olduğu gibi bugün de Chelsea ile Manchester United'ın önünde başarıyı kazandı. 22 Mayıs 2010'da da Şampiyonlar Ligi'ni Van Gaal'e karşı kazanmıştı.

Bayern Münih'in durdurulamaz bir güç olmasında Van Gaal'in önemi büyük. Onun o dönem attığı adımları Heynckes daha yukarıya taşımış ve durdurulamaz bir güç haline getirmişti. Sonrasında Şampiyonlar Ligi'ni Bayern Münih de kazandı, inanılmaz bir yapı kurdular. Guardiola ile Almanya'yı süpürmeye devam ediyorlar ama o kudretli gücün zayıfladığını, Guardiola değişimine alışamadığını düşünüyorum.

Hamit Altıntop demişken, o dönem Bayern'in önemli hamle kozlarından biriydi. Kariyerinde inişler ve çıkışlar oldu ama her dönem saygı duyulacak bir futbolcuydu. Schalke 04 performansı onu Bayern'e taşımıştır, Bayern Münih'de de uzun yıllar oynamıştır, devamında gittiği Real Madrid ise çok büyük bir sürpriz olmuştu ama o dönem Real Madrid teknik direktörü olan Mourinho, belki de o Şampiyonlar Ligi finalinden etkilenmiş ve Bayern'in gözden çıkardığı Hamit Altıntop'u bonservissiz şekilde transfer etmiştir. Üstelik kimse ihtimal vermezken. Hatırlıyorum, Galatasaray'a gelir mi acaba üzerinden adam Real Madrid'e imza atmıştı. Bir sezon sonra Galatasaray'a geldi gelmesine ama Mourinho'nun onu düşünmesi (başarısız olsa bile) büyük bir olay değil midir? Hamit Altıntop çok büyük bir futbolcudur.

Wesley Sneijder ise her dönem iyi bir futbolcuydu, Ajax'dan Real Madrid'e transferi de bunu gösterir ama o dönem Real Madrid'in Hollandalı atılımına kıl kapan Perez neredeyse tüm Hollandalıları harcamıştı. Robben'i de yolladı, Sneijder'i de. Bakınca iyi Hollandalılar gelmiş ama Drenthe falan da vardı, ilginç bir durum. Neyse, Real Madrid'den de Sneijder'i Inter aldı, o dönem de Sneijder'in zirve dönemidir, efsane yılıdır, Dünya'nın en iyi birkaç futbolcusundan biri olduğu yıldır. 

2010 yılında Dünya'nın en iyi futbolcusu Sneijder seçilmemişti ama o hak etmişti. Inter'in kupa ambargosunda payı büyüktür, Şampiyonlar Ligi Kupa'sında en büyük pay belki de onundur, devamında 2010 Dünya Kupası'nda Hollanda'nın final görmesinde yine payı büyük olmuştur ama hakkı verilmemiştir. Mourinho sonrasında ise Sneijder kendisini bulamadı, yıllar onu 28 yaşında Galatasaray'a taşıdı. Yaş ve fayda anlamında Türk futbol tarihinin en büyük transferidir, Sneijder gibi bir isim için para algısı yaratanlar ise bugün Sneijder'in gösterdiği çaba ve katkı sonrasında saygıyla eğilmişlerdir. Bugün istediği hemen hemen bütün takımlara gidebilir, devre arasında Juventus istedi mesela, gitmedi. Yarın Manchester United de isteyebilir, yine gitmez. Kendisini Galatasaray'a ait hissediyor.

Sneijder & Hamit Altıntop üzerinden gidecektim ama konu konuyu açtı, açmaya da devam ediyor. Bu iki futbolcunun da ortak özelliği bugün Galatasaray formasını giymeleri, olayın da espirisi orada. 22 Mayıs 2010 tarihinde karşı karşıya gelmişler ve kazanan Sneijder olmuştu. Bugün ise kazanan Sneijder & Hamit Altıntop ikilisi olacak..

21 Mayıs 2015 Perşembe

Galatasaray'a Transfer Olmuş En Kariyerli Futbolcular 11'i

Bu tip 11'leri sık sık kurup paylaşacağım. Sevgili Koçum Kosecki'nin konseptleri aslında, sen de yürü buradan dedi ve bu tip paylaşımları da zaman zaman hem twitter'a hem de blog'a ekleyeceğim.

İlk olarak Galatasaray'a transfer olmuş en kariyerli futbolculardan bir 11 kurayım dedim. Mesela Ribery neden yok diyebilirsiniz, burada önemli olan futbolcunun Galatasaray'a transfer olduğunda ne denli kariyerli olduğu. Yoksa Frank De Boer Galatasaray'da büyük hayal kırıklığıdır ama kariyerine kim laf edebilir.

Çok da eskilere inmeden, kendi hatırladığım döneme yönelik bir 11 bu. Melo & Hamit Altıntop arasında kaldım mesela, sonrasında Hamit Altıntop'un kulüp anlamında daha büyük bir kariyer olduğunu düşündüm. Sol bek konusunda da bir sıkıntı oldu, Riera belki sol bek olarak transfer olmadı ama 11'e dahil olması için sol bek'e kaydırdım. Yoksa Insua'yı yazmıştım.

Takımın teknik direktörü Frank Rijkaard. Sizlerin de yorumlarınızı bekliyorum..

20 Mayıs 2015 Çarşamba

SC Nostalji #19; Volkan Yaman

2007-2008 sezonunda Galatasaray'a transfer olmuştu. Sol bek diye haykırdığımız ve Orhan Ak & Ferhat Öztorun, biraz da Ergün Penbe üçlüsünden beklenileni alamadığımız o dönem sonrasında önce Volkan Yaman geldi, transfer döneminin son günlerine doğru da Hakan Balta.

Volkan Yaman, Galatasaray öncesinde Milli Takım'a yükselmiş, zirve görmüş bir futbolcuydu. Antalyaspor'da çok başarılı bir performansı vardı ve Milli Takım'a kadar da taşımıştı bu performans onu. Antalyaspor'la küme düştüler belki ama Volkan Yaman yükselmiş ve Galatasaray'a imza atmıştı.

Aynı dönem Fenerbahçe de Roberto Carlos'u transfer etmişti. Volkan Yaman da iyi girdi sezona, frikik golleri de atıyordu (Galatasaray'ın frikik gollerine hasret olduğu yıllar). O performans ve goller sonrasında da "Carlos Talan Volkan Yaman" tezahüratı unutulmazlar arasındadır. 

2007-2008 sezonuna iyi başlamış, formayı kapmış ama Hakan Balta'nın arkasına düşmesi de uzun sürmemiştir. Sonrasında istikrar dönemi başladı, Hakan Balta'dan formayı kapmak kolay değildi. O sezon kazanılan şampiyonlukta Volkan Yaman'ın da faydası vardır, yok diyemeyiz ama gerçek anlamda sol bek performansını Hakan Balta'da yaşadık.

Sonrası ise düşüş. Bir sonraki sezonda da Hakan Balta'nın arkasında devam etti. Skibbe kendisine çok fazla şans vermedi, aynı durum Rijkaard'la da devam etti derken Caner Erkin'in de transferi sonrasında 2009-2010 sezonunda Eskişehirspor'a transfer oldu, karşılığında herhangi bir bonservis bedeli de alınmadı. Eskişehirspor'da da iyi bir görüntüsü vardı, istikrarlı devam ediyordu. Sonrasında Kasımpaşa'ya gitti ama o macera uzun sürmedi. Bir sezonu boş geçirdi derken Alman 4. Lig'ine gitti.

13 kez A Milli olmuş bir isimdir. Sol bek sorununu Milli Takım da yaşadı ama önce Hakan Balta, devamında Caner Erkin derken sorun çözüldü, Volkan Yaman'ın iyi günleri ise sadece 2-3 sezonda sınırlı kaldı.

Gökhan Zan & Eboue, Güzel Ayrılığı Hak Eden Adamlar


Eboue ve Gökhan Zan. Her ikisinin de sözleşmeleri sezon sonunda bitiyor. Geçmişe de baktığımda Galatasaray için hizmet etmiş, iyi hatırlanacak futbolculardan. 

Eboue 4 sezondur Galatasaray camiasının içerisinde. İlk 2 sezonu maksimum katkı vermiş, geçen sezon ise dalgalı performansı olmuş bir isim ama gelen başarılara baktığımızda da Eboue'nin imzasını görürsünüz. Perez'den bu yana sağ bek diyen bu takımda o boşluğu doldurmuş bir isim. Son sezonunda oynamaması, takımdan da ayrılmaması onu suçlayacağım bir konu değil, hakkıdır. 

Gökhan Zan'ın ise yılları sakatlıklarla boğuşmakla geçti ama ne zaman ihtiyaç olsa sahneye çıktı ve katkı verdi. 2009 yılından bu yana Galatasaray forması giyiyor, takımın en eski isimlerinden biri. Ne olursa olsun Gökhan Zan'la yola devam etmeliydi Galatasaray, tecrübesi ve profesyonelliği itibariyle örnek bir sporcu ama kullanılmadı, değerlendirilmedi bu sezon. Gökhan Zan'ın suçu veya hatası değil.

Sözleşmeleri de bittiği için 2 hafta sonra bu iki futbolcu da takımdan ayrılacak. Güzel ayrılığı hak eden isimler olduğunu düşünüyorum, Beşiktaş maçında güzel bir jest yapılarak bu iki futbolcu maça davet edilebilir ve taraftarlara son bir veda olabilir. 

Ve Final, Sivasspor 2-1 Galatasaray

 
4-1'in rövanşında iş bu noktaya gelmemeliydi, geldi. Finale bir şekilde adımını attı Galatasaray ama tahribat yaratan bir maç oynadığımızı düşünüyorum, Batuhan Karadeniz 3. golü de bulabilir, tur da elden gidebilirdi. Tam aksine ilk yarıda fişi de çekebilirdi Galatasaray ama çekemedi. 4-1'lik ilk maçın rövanşı olacak maç bu kadar gerilim, aksiyon, mücadele boyutuna gelmemeli. 

Rehavete kapılmamak gerekiyor, oysa maça son derece kontrollü başlamıştı Galatasaray ve oyunu da uzun süre böyle götürdü. Sabri Sarıoğlu ve Telles'i de fazla öne taşımadan, kontrollü, tempoyu mümkün olduğu kadar düşürerek devam eden bir oyun vardı, Utaka oyuna girene kadar da Galatasaray istediğini aldı ama Utaka'nın kattığı az, Atıf'ın yarattığı fark ve Batuhan'ın da bitirici özelliği bir anda Galatasaray'ı dağıttı, 2-0'a geldiğinde dağılmış durumdaydı Galatasaray, 3-0'a da gelebilirdi. O anlamda Sergen Yalçın doğru hamleleri yaptı ama Hamza Hamzaoğlu çok hamlesiz kaldı.

Yasin Öztekin hamlesi 76. dakikada geldi, o dakikada Galatasaray'ın ayağa kalktığı dakikadır. Penaltı tartışmasına girmiyorum, dün de bu konuda üstüme çok gelindi ama Yasin Öztekin'in yarattığı fark derken Galatasaray'ı hücuma taşıması, hızlı çıkarması, Sivasspor baskısını kırması anlamında söylemiştim. Ki penaltı da bence penaltı. Her anlamda turu getiren isim oldu.

Daha erken bitebilirdi maç, fişi ilk yarıda çekmek gerekiyordu. Umut Bulut bitiremiyor, bunu haftalardır söylüyoruz. Dün de sağ tarafta başladı maça ama genelini ileri uçta geçirdi. Pandev'i biraz daha geriye çekerek, pas özelliğinden yararlanmak istedi Hamza Hoca ve bunu da başardı. Bu yüzden Pandev diyordum. Mücadele gücü yerlerde ama bitirici özelliği, oyun aklı, pas aksiyonu çok daha yüksek, bu anlamda doğru bir akıl. Pandev'i kenardan getirdiğinizde belki fayda sağlamayacak ama 11 kullanılması bu özelliklerin ön plana çıkmasına neden olabilirdi, kullanılmadı. Hamza Hoca için de en büyük eleştirim bu olmuştu, Pandev ve Dzemaili gibi isimlerin üzerine gitmek mümkündü.

Bunun dışında anlayacak birşey yok, önemli olan finale kalmaktı ve bu başarıldı. 2000 yılından bu yana Lig Şampiyonluğu & Türkiye Kupası ikilemesini yapamıyoruz, bu açıdan da baktığımızda başarının önemi ortaya çıkıyor ve bu mümkün. Başarılmalı..
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir