30 Kasım 2015 Pazartesi

İşte Bu Yüzden 4-3-1-2, En Azından Ocak Ayına Kadar


Donk'un neler yaptığını izledik, tek başına tüm Galatasaray orta sahasına üstünlük kurdu ki ortalama üzeri her futbolcunun yaptığı gibi. Donk'un dikine çıkışlarını durduramadık mesela, orta sahanın agresiflik ve sertlik düzeyi düşük. Mustafa Hoca'nın da geçmiş yıllarda Beşiktaş'ta yaptığı gibi ara transferde ilk icraatı defansif, sert bir orta saha almak olacak. 

İlk maçtan böyle bir değişim beklemek zordu, Mustafa Hoca'nın da köklü değişiklikler yapmadığını gördük. Sneijder (fazlasıyla mecburiyetten) orta saha oynamak zorunda kalıyordu, bugün ise 4-3-3 formasyonunda kitabına uydurmak istedi Mustafa Hoca. Emre Çolak hamlesini bekliyordum, dinamizm önemliydi ve ilk yarıda beğendim de. 2. yarıda Jose Rodriguez ile başlayarak biraz daha sertlik düşüncesi de doğruydu ama çıkan isim Yasin Öztekin olmalıydı. Eminim ki Bursaspor maçında görüntü daha farklı olacak. 

4-3-1-2'yi Hamza Hoca döneminde de çok yazdım. Real Madrid'le oynanan hazırlık maçında formasyon buydu ve bana göre doğru kurguydu. O gün çıkan 11;

Muslera
Çamdal Günter Balta Carole
Selçuk Jose Çolak
Sneijder
Podolski Umut

Melo'nun eksikliğini daha kalabalık bir orta sahayla telafi etmek istedik ki doğrusu da oydu. Üstelik eksik futbolcularımız da vardı. Bugüne baktığımda ise kanat oyuncularımız formsuz, sadece Podolski ayakta ve gol yükünü çeken isim. Yasin Öztekin'in Semih Kaya veya Sabri Sarıoğlu'ndan fazlası olmadığı gibi başka alternatif de yok. Kanat oyunu da bu kadar kötü durumdayken orta sahayı kalabalık tutmamamıza bir anlam veremem.

Muslera
Semih Chedjou Balta Carole
Selçuk Jose Çolak
Sneijder
Podolski Burak

Düşündüğüm 11 de bu. Denayer olsa daha başka şeyler konuşurdum ki sakatlığı en kötü zamana denk geldi. Formsuz savunmayı değiştirebilecek isimlerden biriydi ama ligin 2. yarısına kadar kullanamayacağız. 

Emre Çolak ve Jose Rodriguez'i birlikte kullanmak daha fazla dinamizm mesela. Emre Çolak sola, Jose ise sağa daha yakın oynayabilir, açılabilir. Bu formasyon Sneijder'e de sınırsız özgürlük demek. 8 numara gibi kullanmaya çalışıyoruz ama Sneijder'in yay civarında etkisinden mahrumuz. 

Kasımpaşa maçının son 10 dakikasında Podolski kendisini daha fazla hücuma attı mesela. Pas aksiyonuna girdi, Sneijder'e yakın oynadı ve bir pozisyonu da var. Maç boyunca ise sağ kanatta kendi bekinin yetersizliğinden kaynaklı savunma yapmaya çalıştı, haddinden fazla orada kaldı. Podolski'nin özverisi bu ama ondan fayda sağlamanın yolu değil. Önde bir duvar arıyoruz, Podolski o işi Burak Yılmaz'a göre daha iyi yapar ve servis yapan da bir isim. Bugün yaptığı asist gibi. Burak Yılmaz'ı kazanabilmenin tek yolu da çift forvet ve partnerin de Podolski olmasından geçiyor.

Podolski'nin en önemli özelliklerinden biri de dikine oynaması. Topla dikine ilerlediğinde durdurulması güç bir isim ama kaleye uzak oynatarak bu özelliğinden yararlanmak mümkün değil, Şut olayına girmiyorum bile ya da takımın en iyi bitiricisi olduğuna. Bugün Burak Yılmaz'a gelen iki top vardı ki Podolski'ye bu imkan sağlansa ilk yarıda 3'ü bulmak mümkün olacaktı.

Semih Kaya'yı ise sağ beke yazdım, Mancini'nin üzerinde duracağı bir durumdu ama ondan sonra kimse bunu denemedi. Bir de böyle deneyelim, kazanmanın yolu belki de budur. En azından Sabri Sarıoğlu'na oranla daha fazla etki yapacağına inanıyorum. Ya da Tarık Çamdal oynasın. Beklentiyi sıfırın altına indirdik ama bir de Mustafa Denizli ile görelim.

Denayer olsaydı eğer Chedjou'yu da orta sahaya atabilirdik. Maçın sonlarında topla çıktığı bir an var, kimse durduramadı. Çok hızlı ve güçlü geldi. Topla oyunu zaten iyidir, takımı rahatlatır. Donk'u izliyoruz zaten, Chedjou da o özellikte bir isim ama kullanamıyoruz.

Tabii bu yazdıklarım Ocak ayına kadar geçerli. Transfer politikası ve Grosskreutz'un dönüşüyle farklı şeyler de konuşabiliriz. Mustafa Denizli'nin de kafasında mutlaka bir plan var, Kasımpaşa maçı onun adına iyi bir ölçü oldu..

29 Kasım 2015 Pazar

Değişim İçin Galatasaraylılar Olaya Gerçekçi Bakmak Zorunda


Mustafa Denizli'nin elinde sihirli değnek olmadığı doğrudur, onun da zamana ihtiyacı olacak. Hemen değişim zor, bu ilk maçtı. Hangi teknik direktör olursa olsun anında tablonun değişmesi zor, yetersiz bir kadro var ki kadro mühendisliğinin hatalı olduğunu yaz döneminden bu yana yazıyoruz.

Değişim ise şuradan geliyor, her maç sonunda "kadromuz yeterli, iyi oynadık ama kazanamadık" derken bu maç sonunda Mustafa Hoca'nın kadronun yetersiz olduğunu, alternatiflerin çok fazla olmadığını ve rakibin iyi oynadığını, bu oyunla berabere kalmanın başarı olduğunu söylemesi. Değişim budur, Galatasaraylılar da olaya gerçekçi bakmak zorunda.

Kadronun yetersiz, eksik kalmasının yanında bir de fizik anlamda eksikliği var. Galatasaray'ın ne kadar öne geçerse geçsin skoru koruyamaması, baskıya karşı duramaması biraz da bu yüzden. Savunma hatalarını, orta sahanın kırılganlığını yazacağız ama fizik anlamda durum iyi değil. Çok erken düşüyoruz, ayakta duramıyoruz ve rakip kim olursa olsun Galatasaray'a karşı baskı kurabiliyor.

Bugün Beşiktaş'ın Akhisar'a evinde kaybettiğini gördük ama yüzde 75 topa sahip olmuşlar ve baskılı olan taraflardı. Kaybediyorlar ama çaba, arzu, istek var. Galatasaraylı futbolcular ise durumu kabullenmiş. Herkesin söylediği şey "daha iyi olmak zorundayız" ama daha iyi olmak adına o güç yok ve yeniden kazanmanın da zor olduğunu düşünüyorum.

Maça gelirsek, beraberliğin ben de iyi bir sonuç olduğunu düşünüyorum. Oynanan futbolun hakkı Kasımpaşa'nın galibiyetiydi. Baskılı oynayan, pozisyonlar bulan, nefes aldırmayan taraf onlardı. 2-2 sonrası bile Kasımpaşa'nın baskısını izledik, taa ki 80. dakikaya kadar. 80. dakika sonra Kasımpaşalılar beraberlik iyidir dedi ve defansif bir hamle geldi, o vakit ancak Galatasaray kendisini gösterebildi ama bir hücum planı olmadığından bunu da başaramadılar.

Savunma kadar hücum da sıkıntılı. Birbirinden bu kadar kopuk oynayan başka bir takım olamaz. Herkes birbirinden alakasız, tek başına bir çaba. Hücum planı yok, topu alan pas atacak arkadaş bulamıyor, al ver yaparak giden yok, topu alan futbolcu da mecburen dikine oynamaya çalışıyor.

Duvar özelliği olan bir forvetin yokluğu da hücumda bir b planı yaratamıyor. Burak Yılmaz'ı defansın arkasına kaçırmak zorundasınız, şu hücum başka bir şey yapamaz. Takımın en golcüsü Podolski ama haddinden fazla savunmaya geliyor, oradan top almak zorunda kalıyor. Mecbur da, arkasında oynayan isim Sabri Sarıoğlu. Bu durumda nasıl gol atacağız, kim bitirecek?

4-3-1-2 sevdam bu yüzdendi. Orta sahayı kalabalık tutmak zorundayız. Defansif bir orta sahamız yok ve bu boşluğu da ancak bu şekilde hafifletebiliriz. Emre Çolak, Jose Rodriguez ve Selçuk İnan'ı bir arada bekliyordum ama Emre Çolak & Selçuk İnan ikilisi fazla ofansif oldu. 4-3-3 başladık zaten, Sneijder de orta sahadaydı, geriden top çıkarmak zorunda kaldı.

Emre Çolak hareketli ama savruktu, Selçuk İnan ise süpürücü rolünde süpüremedi. Jose Rodriguez biraz durumu dengeledi ama Kasımpaşa baskısında o da ayakta duramadı. Zaten etkili kanatlarımız yok, en azından Podolski'yi forvet kullanıp, pozisyon bitirmeyi denemek en doğrusu. Burak Yılmaz'ın kontrol edemediği ve gelişine vurmayı tercih ettiği pozisyonlar var. Podolski'nin önüne düşmesi durumunda ikisi de goldü.

Bütün hava toplarını Kassımpaşa topladı, Eren Derdiyok'un tek başına Galatasaray savunmasını dövdüğünü gördük. Donk ise dikine çıkmayı düşündüğü her an durdurulamadı, orta sahada kimse karşı duramadı. 80. dakika sonrası baskıdan vazgeçmeselerdi 3. golü de bulabilirlerdi ama beraberlik iyidir dediler. Galatasaray adına ise 2. yarı başlı başına kayıp.

İyi bir şeyler aramak gerekirse, Yasin Öztekin çıkarken Sinan Gümüş girdi mesela ya da Emre Çolak çıkarken Jose Rodriguez. Genelde tercihler başka olurdu ve taraftar buna tepki gösterirdi. Şimdi ise durum biraz daha değişti. Bu değişim de zaman içerisinde devam edecektir ama zirveden iyice koptuk ve ligin ilk yarısı da bitene kadar durum daha içinden çıkılmaz bir hale gelebilir. En az hasarla şu süreyi atlatmak gerekiyor, Mustafa Hoca'nın da zamana ihtiyacı olacak..

Wesley Sneijder, Kaptan..

28 Kasım 2015 Cumartesi

Devre Arası Bruma'nın Dönmesini İsterdim


Real Sociedad günlerinin çok parlak geçtiğini söyleyemem. Hazırlık maçlarında iyiydi oysa, olacak galiba derken sezon içerisinde aynı etkiyi gösteremedi. Kulübeye de hapsoldu, daha çok enerji aradıkları dakikalarda Bruma'ya başvuruyorlar, Barcelona karşısında olduğu gibi. 80. dakikada oyuna girdikten sonra enerji ve tempo getirdi. 4 şutu var bu dakikalarda ve etki yarattı ama bu etkiyi istikrara dökemediği için Sociedad'ın Bruma'nın opsiyonunu kullanmaz. 

Bruma şu an İspanya'da ne öğrense Galatasaray'ın kazancı olacak, gelecek sezon takımda göreceğimizi düşünüyorum. Mustafa Denizli'nin de Bruma'yı istediği haberleri var, hatta devre arasında görmek istemiş de bu imkansız bir şey. Galatasaray'ın kiralama ücretinin yarısını iade etmesi gerekecek, o da Sociedad kabul ederse ya da Galatasaray böyle bir rakamı ödemeyi göze alırsa. Futbolcunun yıllık ücretini zaten biz karşılıyoruz ki anlamadığım nokta da bu zaten. Kazanç nerede, bu mu Galatasaray'ın menfaati. 

Bruma & Galatasaray konusuna dönecek olursak aklıma şöyle bir tablo geldi. Kafamda hemen bir hücum dörtlüsü kurdum;

Bruma, Sneijder, Grosskreutz
Podolski

Hamza Hoca döneminde Bruma'nın gelişme gösterdiğini düşünüyordum ama farklı bir yönde etki yaratmıştı. Aynı durumu Telles için de yazabiliriz ki defansif karaktere doğru yönelen bir gelişim. Telles'in Brezilya günlerinde ofansif bir bek olduğunu biliyoruz, Bruma'nın da beklenen etkisi haliyle hücum yönünde. Galatasaray'da eleştirilme nedeni de tabela yapamamasıydı.

Sakatlık onu geriye attı ve hala geri getirmiş değil ama geçen sezon yavaş yavaş o izleri atıyordu. Baskılı bir isim olmuştu, önde iyi basıyor, kanadını iyi kapatıyordu. Sabri Sarıoğlu bunun ekmeğini çok yedi mesela, hücuma çıktığında savunma eksiklerinin meydana çıkmamasının nedeni Bruma'dır. Ama şans vermesine rağmen ısrar etmedi Hamza Hoca, 11 istikrarı olmadı, kritik maçlarda o güveni Bruma'ya sağlamadı ve Bruma'nın ayrılmak istemesinin nedeni de bu. Yine de gelişim sağladı, en azından ayakları yere bastı, bekli beklenen etki bu değildi ama defansif anlamda iyi işler yaptı.

Şu hücumu da düşününce heyecanlandım. Büyük resimde bir orta saha hamlesi, kulübeye iyi bir pivot santrafor ve sağ bek ile birlikte gençleşen de bir Galatasaray olabilirdi. Grosskreutz zaten savunma kimliğiyle öne çıkan bir hücum oyuncusu, yapacağı baskı hücumda çok kıymetli. Bruma da bu yönde gelişim sağlayınca Galatasaray'ın hücumda amansız baskı kurabilen bir takıma dönüşebileceğini düşünüyorum. Bu ikili yer de değiştirebilir, Bruma'yı içe kat eden futbolcu gibi de kullanabiliriz. İyi bir orta sahayla da birlikte sağlam bir yapı olurdu, Sneijder sınırsız özgürlük kazanırdı ki Podolski'nin gol özelliği zaten ortada.

Ne Mutlu ki Hala Jelena Dubljevic Misali Kazananlar Var


Kadın basketbol takımını çok ihmal ettiğimin farkındayım ama mümkün olduğunca takip etmeye çalışıyorum. Fenerbahçe karşısında değerli bir galibiyet almamıza rağmen takım performansından öte bireysel bir performans ön plana çıktı ve Jelena Dubljevic'in kazandırdığı bir maç. Alba Torrens'in böyle patlayıcı performansları olurdu ama Jelena'yı sadece işin skor kısmında konuşmak imkansız, öyle zamanlarda kritik ribaundları topladı ki. Guard katkısı alamadık mesela, Işıl Alben büyük fedakarlıkla sakat sakat oynadı ama Nuria Martinez'in görüntüsü hep bu. Asıl sorun ise pota altında. Fenerbahçe'nin boyalı alana indirdiği her topta sayıya ulaştığını gördük, bizim uzunları savunma anlamında denize döktüler. Nevriye Yılmaz'ın sakatlığı var ve yaş haddinden de kaynaklı savunmada bazı sıkıntılarını göze almak durumundasınız, o hücumda var edecek sizi ki bugün de iyi bir hücum katkısı verdi. Kizer asıl problem. Uzun zamandır idmanlara çıkıyor, ilk maçı da değil bu amm savunma tarafında hiç yok. Işıl Alben'in sakatlığını düşünerek de yabancı tercihi Nuria Martinez oldu, Petra ile o rotasyona derinlik katabilirdik, o noktada hatalıydık. İlk etapta Jewell Loyd hızlı başladı ama onda yaşanan sıkıntı da tecrübe. Baskıyı kaldıramıyor. Hızlı başladı, skoru ilk etapta o sırtladı ama çabuk düştü, kayboldu ve işin içerisine hiç giremedi. İlk Avrupa sezonu, doğal. Ekrem Memnun onun adına değerli, zamanla büyüyecek ve gelişecek. Kelsey Bone'nin geldiği nokta malum. Dua edelim ki Dubljevic gibi bir isim var ve çıkıp maçı alıyor ama Sancho'lardan Kizer'e düşüş gibi durumlar da beni düşündürüyor. Sanki geçen sezonun da gerisindeyiz..

SC Nostalji #47; Andrés Jose Fleurquin


Az paraya büyük iş, o dönemin felsefesi. Galatasaray'ın yaşadığı ekonomik sıkıntılar bir yana, kadrosunda da çok önemli isimleri kaybetmek durumunda kalmıştı ve bir anlamda kadro yeniden yapılandı. Üstelik en az maliyete.

Bir Zamanlar Böyle Bir Altın İkili Vardı, Hagi & Adrian Ilie

Veda Plaketi


Futbol hazin bir oyun. Bursaspor'la 200. maçına çıktığı için plaket alan Ertuğrul Sağlam'ın Bursaspor'la son maçı olabileceğini çoğumuz tahmin ediyordu aslında. Bu bir "veda plaketi". Bugün olmasa yarın bu ayrılık yaşanacaktı, yaşanmalıydı da. Çünkü saygı yitiriliyor, Ertuğrul Sağlam & Bursaspor birlikteliğinin bu saygıyı yitirmemesi gerekiyordu. 

Futbolda dün yok, maalesef bugüne odaklı bir oyun. Düne saygı duyulur, dün yaptıklarınız sizi bugün bir yerlere taşır ama size sonsuz kredi taşımaz. Fatih Terim bunu Galatasaray'da yaşadı mesela, 2. dönemi böyleydi. Ertuğrul Sağlam'ın da 2. Bursaspor dönemi böyle oldu. 

Bursaspor, şampiyon bir takım. Bunu hep söyledim. Bir daha şampiyon olmak zor ama her sezon şampiyonlar grubunda anılmak Bursaspor'un esas meselesi olmalıydı. Uzun bir aranın ardından da geçen sezon bunu başardılar. Ligi 6. bitirdiler belki, liderin 20 puan gerisinde kaldılar ama oynadıkları futbol uzun zaman unutulmayacak cinstendi. 

Şampiyon bir takımın da gerekliliği şu ki, o istikrarı korumak zorundasınız. Teknik direktör gitti, sadece Fenerbahçe'de 4 eski Bursaspor'lu var. Belki Bursaspor iyi paralar kazandı, bana sorarsanız iyi de bir transfer dönemi geçirdi, kötü bir takım kurulmadı ama istikrarı koruyamadı. Bunun da adı şampiyon bir takım gibi hareket etmek olmuyor.

Ertuğrul Sağlam'ın kötü bir sezon geçirdiği ortada. İyiye yönelmek adına bir ışık yoktu. İyi takım kuruldu dedim de sıfırdan bir takım kurdular. Necid & De Sutter rotasyonu Galatasaray'da yok mesela. Dzsudzsak, Cuenca, Stoch, Josue gibi hücumculardan bahsediyoruz. Mert Günok geldi kaleye, Civelli yerine Sivok geldi ki bence daha iyi bir hamle oldu. Bu süre zarfında Serdar Aziz de yükseldi desek bile futbol orta sahada bitiyor. Belluschi & Ozan Tufan kalitesinin yakınından bile geçemedi mevcut rotasyon. Dolayısıyla da sistem hiç doğmadı. İyi ama eksik kurulan bir kadro.

Bursaspor'un yapması gereken şey yine bir şampiyon teknik direktörü getirmek ki iki aday var zaten. Ersun Yanal veya Hamza Hamzaoğlu. İkisi de iş görür, bu kadroyu toparlar ve başarıya ulaşır. Ama Hamza Hamzaoğlu'nun Galatasaray'dan henüz ayrılması bu teklife o kadar sıcak olmayabilir düşüncesini doğuruyor. Şu etapta bu topa girmez. Ersun Yanal için ise tam ortamı. Galatasaray'a zaten gelemezdi, Aziz Yıldırım olduğu sürece Fenerbahçe de zor, Trabzonspor'un kapısı da kapandı derken başka iddialı bir ekip kalmıyor.

Ertuğrul Sağlam'ın ise uzun bir süre Bursaspor'un başına geçmemesi gerekiyor ki 3. bir dönemden bahsedebilelim. Yıpranıldı, duyulan saygı büyük zarara uğradı. Taraftarın verdiği tepki, hocanın maç sonu gözyaşı gibi şeyler aslında hiç yaşanmamalıydı ama futbolda dün yok, maalesef bugünün şartlarına göre kurgulanmak zorundayız. Dün size saygı getirir. Yarın, Ertuğrul Sağlam Bursa'ya rakip takım hocası olarak bile gitse tepki değil sevgi görmeli. Bu saygıyı da yitirmemek adına görevden ayrılması çok doğru bir karar.

27 Kasım 2015 Cuma

Sezona İyi Hazırlanmayan Galatasaray ve Kurtarıcı Stefano Morrone


Galatasaray'ın yaz döneminde iyi hazırlanmadığı ortadaydı ama çok fazla dillendiremedik. Yaz dönemi transfer politikasına o kadar takılı kaldık ki sezon başında takımın iyi hazırlamadığının acı faturası yeni yeni ortaya çıkıyor. 

Sezon başladığından bu yana çok fazla sakatlık verdi Galatasaray, sakatlığı yaşayan futbolcu da en az 1 ay forma giyemiyor. Daha da kötüsü, sakatlığın adı aynı. adale sakatlıkları. Chedjou, Burak Yılmaz, Carole ve son olarak Denayer. Giden en az 1 ay gelmiyor ki bugün itibariyle Denayer'in de 1 ay olmayacağı açıklandı. Selçuk İnan ve Hakan Balta ise Rizespor maçında aynı sakatlığı yaşayan isimler. O gün 3 puanı bu sakatlıklara kurban verdik ki futbolcular direkten döndü, daha uzun ayrılıklar yaşanabilirdi.

Prandelli dönemini eleştirdik, kötü geçen bir zamandı, başarısız bir Galatasaray vardı. Ama bir konuda hakkını vermeliyiz, hatta Mancini'yi de dahil edelim. Bu teknik adamların Dünyaca tanınan, alanlarında çok iyi yardımcıları vardı.

Mancini döneminde Ivan Carminati, Prandelli döneminde de Giambattista Venturati. Biz bu adamları hiç konuşmadık, onlardan maksimum faydayı nasıl alırız üzerine hiç düşünmedik. Prandelli dönemine dönelim, sezona iyi hazırlanan bir Galatasaray vardı ki Hamza Hoca da bunun artısını çok yaşadı aslında ama Prandelli döneminde geçen kötü günler yüzünden bunu da dillendiremedik. Fizik, güç ve kondisyon anlamında ayakta kalan, mücadele gücü yüksek bir takım izledik ki şampiyonluk yarışında ayakta kalmamızın da önemli nedenlerinden biri.

Bu sezon ise belki de en zayıf tarafımız. Fizik, güç ve kondisyon anlamında yeterli değiliz. Dakikalar 70'i gösterdiğinde herkesin dili dışarıda, kimsenin mücadele etmeye gücü yok ki şu son dakikada yenen gollerde de görüyoruz bunu. Yeteri kadar güçlü değiliz, Şampiyonlar Ligi temposuyla da ligi kaldıramadık ve güçsüz futbolcu da sakatlanır. Yaşadığımız sakatlıkları yukarıda yazdım, giden en az 1 ay dönmüyor.


Gelelim bugüne. Mustafa Denizli'nin yardımcı hocaları henüz açıklanmadı ama yeni kondisyoner Stefano Marrone oldu. Kendisini Beşiktaş döneminden yakından tanıyorum. Geçmişte de Everton, Manchester City gibi takımlarda çalıştı, daha öncesinde ise yine ülkemizde çalışan bir isim. Zaten Türk bir eşi var, Türkiye'de yaşıyor.

Beşiktaş dönemine bakarsak, Mustafa Denizli yine sezonun bu zamanlarında takımın başına geçmişti. Onun hazırlamadığı ve kurmadığı bir takım vardı. Ligin ilk yarısını da liderin 9 puan gerisinde, 6. sırada tamamladılar ama ligin ikinci yarısında müthiş bir çıkışla şampiyon oldular, beraberinde Türkiye Kupası da geldi. O çıkışın da en önemli isimlerinden biri Stefano Marrone oldu ama çok konuşulmadı. Devre arası kamp döneminde takımı müthiş hazırladı ve her takımdan daha çok mücadele eden, koşan bir takım ortaya çıktı. Sakatlık sorunu yaşıyorlardı, bu sorun da bitti derken müthiş bir iş başardılar.

Galatasaray'da da Stefano Morrone'nin çalışacak olması beni mutlu etti. Beşiktaş'ta başardığı işi tekrar başarması gerekecek ki Mustafa Denizli'nin de en çok güvendiği isimlerden biri. Kötü hazırlandık, şu aşamada da iyi durumda değiliz. Toparlamak gerekecek, bu anlamda adres doğru.

Barcelona Biraz da Hagi'yle Sevilir

26 Kasım 2015 Perşembe

İyiyiz, Daha İyi Olmak Zorundayız


Gün itibariyle Türkiye Ligi ve Eurocup'ın 7'şer maçlık periyotlarını geride bıraktık. Ve tablolara baktığımızda iki kulvarda da lideriz. Yani Erkek Basketbol Takımı'nda işlerin iyi gittiğini söylemek oldukça mümkün. Ama henüz sezonun sadece 5'te 1'ini tamamladığımızı ve hala ciddi eksiklerimizin olduğunu söylemek de bir o kadar adil olacaktır.

Öncelikle yine biraz bilgi ağırlıklı gidelim.. İki kulvarda da bu seviye ve hedeflere yakışmayan birer sürpriz maç verdiğimize şahit olduk. Ligde Uşak Sportif'e ve Eurocup'ta kendi sahamızda Neptunas'a mağlup olduk. İkisinin de büyük oranda konsantrasyon kaybı ve biraz da fiziksel yoğunluktan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Eurocup'ta liderlik mücadelesi verdiğimiz AEK'yı Abdi İpekçi'de farka boğduktan sonra, dün de Atina deplasmanında, hem de çok zorlu bir salon atmosferinde, yine nispeten rahat diyebileceğimiz bir şekilde yenerek -3 maç kala- grup liderliğini büyük oranda kolayladık. Mutlak şampiyonluk hedefiyle başladığımız turnuvada esas macera gruplardan sonra başlayacak tabii ki.

Lige kısa bir dönüş yaparsak; henüz ikinci haftada Efes'e kendi sahamızda kaybetmemiz ve Uşak Sportif'e amatör hatalarla hediye ettiğimiz maç sinirleri biraz bozdu. Şu an namağlup tepede olmak hiç uzak bir ihtimal değildi aslında. Ama neyse ki rakiplerimiz de kolay mağlubiyetler aldığı için ligde maç fazlasıyla da olsa tepedeyiz. Bu arada belki de en büyük rakibimiz olan Fenerbahçe'yi de Abdi İpekçi'de adeta rencide ederek yendiğimizi de hatırlatmak gerek.

Peki kağıtlarda yazan bu bilgiler dışında elimizde neler var?

Aslında sezon öncesi beklentilerimizin ve gerçek potansiyelimizin -bence- hala ciddi anlamda altındayız. Fakat, iki kulvarda da lider olduğumuzu ve hocamızın Ergin Ataman olduğunu hesaba katarsak, bu olumlu bir nokta olarak sayılabilir. Henüz görmediğimiz ama sahaya koyabilecek bir şeylerin daha olduğunu gösterir. Performansı artmakta olan oyuncularımız var (isimlere geleceğim) ama istikrarı yakalayamamış oyuncularımız da var.

Takım olarak baktığımızda, hücum organizasyonları ve savunma bütünleşmesi anlamında hala sorunlarımız mevcut. Pick & roll savunmasında sıkça sorun yaşıyoruz, bu da hem fundamental'ı yüksek uzunları savunamamaya, hem de ilintili olarak rakibe boş dış şut imkanı tanımaya da yol açıyor. Hücumda ritim buldukça ve takım hava yakaladıkça savunmayı sertleştirerek bunu bir nebze aşmayı başarıyoruz çoğunlukla. O yüzden hücuma daha fazla değinmek istiyorum. Bu takımın zaten yapı olarak başarılı olmasının yolu, hücumda ritim bulmaktan; hücumda ritim bulmak da, çoğunlukla yüksek tempoda oynamak ve takım olarak koşmaktan geçiyor. "Çoğunlukla" dedim, çünkü Daçka ve AEK deplasmanlarında sabırlı set hücumlarında da başarılı olduğumuzu gördük. Bunun üzerine gider ve istikrara dökebilirsek hücumda çok daha durdurulması zor bir takım olabiliriz.

Topçular

Oyunculardan bahsetmeye Errick McCollum ile başlamak gerek sanırım. McCollum'la ilgili aslında anlatacak çok şey var. Takımın skoreri olarak geldi, tam olarak öyle mi oldu hala emin değilim ama Ergin Hoca ondan doğru verimi almanın yolunu bulmuş gibi görünüyor. İlk 5 çıktığında ve kontrolü tamamen ona bıraktığımızda genelde felaket oynayıp eline yüzüne bulaştırıyor. Özellikle Efes maçında ortaya koyduğu berbat hücum performansıyla mağlubiyetin en büyük sorumlusu diyebiliriz. Fakat yedekten geldiği, oyunu ve tempoyu başkası yönlendirdiği ve kendisini bitirici olarak kullandığımız zaman -ki şu anda böyle yapıyoruz- son derece yararlı maçlar çıkarmaya başladı. Üstelik bu şekilde de takımın en skorer oyuncusu. Ve üzerinde daha az sorumluluk hissettiği için, artık topu tamamen kontrolüne verdiğimiz zaman da eski savrukluğundan uzak. McCollum'un çok özel bir yanı da, inanılmaz kolay faul alabilmesi. Şut ve turnike anında darbeleri çok iyi gösteriyor, dribling halindeyken de çengellere çok kolay takılıyor. Bu da onu savunanı genelde çok zor durumda bırakıyor. Nazar değmez umarım çünkü savrulmaya her zaman müsait bir oyuncu. Onu sürekli olarak kontrol altında ve daha az baskıyla tutmak bizim yararımıza olacaktır.

Ardından gelecek isim Lasme olacaktır sanıyorum. Sezona en formda ve istikrarlı başlayan oyuncumuz desek abartmış olmayız. Fenerbahçe maçında performans zirvesini yaşamıştı. Hem savunmada, hem hücumda çok büyük bir yürek ve enerji koyuyor ortaya. Beklentilerimizi tam anlamıyla karşılayan tek isim diyebiliriz şu an itibariyle. Son iki maçtır kötüydü yalnızca. Daçka maçında çok etkisizdi, AEK deplasmanında ise 2. çeyrekte 5. faulünü alarak maç boyu kenarda oturmak zorunda kaldı. Neyse ki son iki maçta devreye "nihayet" Joey Dorsey girdi.

Dorsey, sezon boyu takımın en büyük hayal kırıklığıydı. Ara ara ışık verse de bir türlü form bulamadı ve rotasyona adını kazıyamadı. Fakat Lasme'nin etkisiz olduğu son Daçka maçındaki harika performansıyla gerçek potansiyelini tekrar bizlere hatırlattı. Neredeyse tamamı Lasme'siz oynanan AEK deplasmanında ise Daçka maçı kadar etkili olmasa da işi iyi kotardı ve özellikle kritik hücum ribaundlarıyla hatırı sayılır bir katkı verdi. Dorsey istikrarı yakalayabilirse takımda kağıtlar yeniden karılır, o kadar söyleyeyim. Tam potansiyel olarak Lasme'nin önünde bir yetenek. Bakalım bunu sahaya yansıtabilecek mi?

Caleb Green, hocanın prenslerinden.. En çok süre alan oyunculardan biri. Potaaltına pek bulaşmayan bir 4 numara olması hem hücumda, hem savunmada biraz belimizi bükse de oyun görüşü, gayreti ve dış şutlarıyla bunu nötrleme konusunda nispeten başarılı oluyor şimdilik. Onun da biraz daha istikrara ihtiyacı olduğunu söylemek mümkün. Bazen inanılmaz şut atıyor, bazen hiç sokamıyor.

İstikrar ödülünü Lasme'ye verirken Vladimir Micov'u hesaba katmamıştım ama ödülü paylaştırmam gerekiyor sanırım. Takımda geçen seneden kalan tek yabancı oyuncu olarak hocasını utandırmıyor ve geçen sezonun üzerinde bir performans sergiliyor. Kritik anlarda aldığı sorumluluklarla neredeyse her maç aynı katkıyı vermeye devam ediyor. Hem dış şut, hem de alçak post oyunundaki başarısıyla skora ihtiyaç duyduğumuz anlarda elimizi çok rahatlatıyor. Ben onu Markoishvili'nin yansımasına benzetiyorum biraz. Tadı damağımızda kalan koca yürekli adamlardan biriydi Marko Paşa. Tarzları çok aynı olmasa da, kritik anlarda yaptıklarıyla her sayı bulduğumuzda aklıma Marko geliyor. Bozmadan devam aslan parçası..

Blake Schilb, hala kendini bulabilmiş değil. Zirve yaptığı Fenerbahçe maçı dışında hatırı sayılır katkı verdiği maç sayısı 2-3 falandır. Hücumda sorumluluk almasını ve takımın skoreri olmasını beklediğimiz bir oyuncuya göre hala fazlasıyla silik. Ara ara sorumluluk alıp zor veya kritik yerlerde şutlar sokarak potansiyelini görmemizi sağlıyor ama topu teslim edebileceğimiz, güvebilir bir el olamadı henüz.

Sinan Güler, Avrupa Şampiyonası'ndaki zirve formunu devam ettiremese de, her zaman olduğu gibi yine her maç mücadelesini esirgemeden oynamaya devam ediyor. Bazen skorda, bazen savunmada, bazen oyun kurmada.. Mutlaka takıma katkı sağlayacak bir şeyler buluyor. Hoca onu McCollum'un yedekten gelmesiyle birlikte topu getirip, oyunu yönlendiren guard rolüne yerleştirdi ve şimdilik çoğunlukla o rolde görmeye devam ediyoruz. O işi de son derece başarılı icra ederek "joker" oyuncumuz olmaya devam ediyor.

Şafak Edge'ye hocanın biraz haksızlık yaptığını düşünüyorum. Hak ettiğinden az süre buluyor. Şimdiye kadar aldığı her saniyenin hakkını verdi. İlk olarak McCollum'un devreleri yaktığı Efes maçında mecburen oyuna girerek oyuna ortak olmamızın baş mimarı oldu, daha sonra da her süre bulduğunda enerjisi ve mücadelesiyle katkı yaptı. Biraz daha rotasyona dahil edilmeli.

İzzet'e de ayrı bir parantez açmak lazım. Sezon başında bulduğu kısıtlı süreleri felaket kullanan, sonra da etkisiz eleman haline gelen İzzet'i de rotasyona dahil etmenin bir yolunu bulabilsek keşke.. Özellikle 4-5 rotasyonu bu kadar darken, İzzet gibi çok uzun ve çok yönlü (potansiyel olarak) bir oyuncunun neler yapabileceğini, Atina deplasmanının son periyodunda gördük. Çaresizlikten oyuna girdi ve enerjisiyle rakibin maça ortak olmasına adeta engel oldu. Yumuşak bir uzun olmasına rağmen, 4 blok yaparak pota altını kararttı.

Göksenin de hocanın kısa savunmasına ihtiyaç duyduğu anlarda başvurduğu bir oyuncu. Baskı ve bire bir savunma konusunda başarılı. Her maç mutlaka biraz süre buluyor. Ama hala istikrarsız olan dış şutu dışında hücumda malesef neredeyse sıfır.

Son söz

Dorsey ve Schilb'i sahip oldukları potansiyellerine birer adım daha yaklaştırmayı başarabilirsek çok daha sağlam bir takım olacağız. Üstüne bir de İzzet'i rotasyona ekleyebilsek muazzam olacak. Ama bu üçünün de olması pek kolay görünmüyor. Haliyle imkan olsa transfer ihtiyacımız var ama bütçede dipteyiz ne yazık ki. Bir 4 numara takviyesi pivotların savunma yükünü oldukça hafifletebilirdi. Ayrıca oyunu yönlendirebilecek bir oyun kurucu da, hem takıımı bambaşka bir seviyeye taşıyabilirdi, hem de Sinan'ın yükünü azaltıp, McCollum'dan daha da fazla verim almayı sağlayabilirdi.

İki kulvarda da lideriz, yazıya da "işler iyi gidiyor" diye başladım ama transferle bitiriyorum. Burak yine kızacak "Bay Negatif" diye :) Fakat iki kulvarda da şampiyonluk dışındaki tüm sonuçların başarısızlık sayılacağı bu baskılı sezonda bize biraz daha fazlası lazım. Daha sakatlık falan görmedi takım, görürsek her şey tersine döner. Öte yandan, Uşak Sportif mağlubiyeti gibi iş kazalarını azaltabilmek (hatta sıfırlamak) için aktif rotasyonun birazcık genişlemesine ihtiyaç duyuyoruz. İyice kurtlar sofrasına dönüşen ligde, şampiyon olmanın mutlak yolu finalde saha avantajından, dolasıyla da normal sezonu lider bitirmekten geçiyor. Büyük maçlara zaten gereken konsantrasyonu ve önemi gösteriyoruz. Ama sezon sonu ligde lider olmak için o kolay görünen maçlarda kaza yaşama lüksümüz yok.

Sezonun başları için biraz uzun bir yazı oldu sanırım. Affola.. Buraya kadar sağ kalabilenlere teşekkür ediyorum. Saygılar.

Çağlar Yıldız - https://twitter.com/caglarryildiz

Falcao Hayali, Monaco'dan Aldığı Yıllık Ücreti Duyana Kadardı


Atletico Madrid'den ayrıldığı dönem Dünya'nın en iyi gol ayaklarından biriydi, hayranlıkla izlerdim. Porto'dan Atletico Madrid'e 40 milyon avro karşılığında giderken bu durumu eleştirmiştik ama gösterdiği gelişim onun bir sonraki transferini 60 milyon avro'ya yapmasını sağladı. Monaco'ya gitmeyi kendi mi istedi, kulübü mü bilemem ama benim bildiğim Monaco'dan yıllık 18 milyon avro ücret aldığıdır. Monaco'da yaşadığı sakatlık, arada kaçırdığı Dünya Kupası sonrasında da eski Falcao'dan geriye bir şey kalmadı. Manchester United acaba olur mu dedi, olmadı. Devamında Mourinho ile yeni bir çıkış mı derken daha da battı. Şu an Chelsea'den de ayrılacak gibi görünüyor. Keşke düşünülse, yeniden parlaması adına ideal yerlerden biriyiz demek isterdim de yıllık 18 milyon avro ücreti düşününce susmak gerekiyor. Dev takımlar bu geri dönüşü zorladı ama olmadı. Bu ücret varken de kolay kolay kimse zorlayamaz. Ya ABD, ya Katar, görüntü bu. Maliyetini karşılamak hiç de kolay değil ki onu kiralayan takımlar da ücretinin yarısını karşılayabildi ancak. Şampiyonlar Ligi'nde ses getirmesini beklerken, Monaco'ya gidişi ve sonrasında ortadan kaybolması da farklı bir hikaye konusu. Falcao'dan sonra Atletico Madrid daha da yükseldi, üstelik büyük kazanç sağlayarak. Yedeği Diego Costa'yı parlattılar, devamında o da iyi bir paraya satıldı. Sonra o Falcao'nun Diego Costa'nın yedeği olduğunu gördük. Futbol da böyle hikayelerle güzel..

Koray Günter'in Varlık Amacını Sorguluyorum


Büyük gelecek projesi adı altında Galatasaray'a katılan Koray Günter'i kazanabilmiş değiliz ki bu görüntüde de Galatasaray'da tutunması zor görünüyor. Sezon özelinde konuşacak olursak, Chedjou & Hakan Balta ikilisini ilk etapta överken sık stoper rotasyonu görmeye başladık, Semih Kaya da rotasyonun ilk tercihi olarak görülüyor. 

Sezonun en kötülerini sıralayacak olursak, Semih Kaya'yı ilk sıralara yazarız, hatta benim ilk sıram o. Çok kötü durumda, kötünün de kötüsü felaket durumda ve yaşadığı sık sakatlıklardan mı bilinmez futbolu çok geriye gitti. Chedjou da son dönemde düşüşte, ona da ayrı parantez açarız ama Semih Kaya'nın sezon başından bu yana elle tutulur iyi bir tarafı yok.

Buna rağmen çok fazla şans buluyor, en kritik noktada yine Semih Kaya'nın ismi var. Bu durumda da aklıma gelen soru şu. Koray Günter o kadar mı kötü durumda ki Semih Kaya'dan formayı alamıyor. Eğer cevap buysa Koray Günter'in kadrodaki varlığını sorgulayalım, potansiyelini falan bir yana bıraktım. 

Diğer soru da, Semih Kaya bu kadar şans buluyorsa adalet sorunu sorgulanmalı mıdır? Hamza Hoca'nın bizzat ismini verdiği bir isimdi Koray Günter, çok çalışıyor ama formayı veremiyorum diyordu. Bunu düşünüyorum, sonra da Semih Kaya'nın bulduğu forma sayısını. Buna Hamza Hoca sonrası da dahil, yani Antalyaspor ve Atletico Madrid maçlarını ekliyorum. Adalet sorunu mu var?

Koray Günter'i beğeniriz beğenmeyiz, yeteneğini, potansiyelini tartışırız ama bu Semih Kaya'dan formayı alamıyorsa varlığının da bir anlamı olmayacak. O forma bilerek verilmiyorsa da Mustafa Denizli sonrası bir daha bu duruma değiniriz. Şansı hak ediyordu, şu stoper rotasyonunu ve formsuzluğunu gördükten sonra..

Championship League'den Şampiyonlar Ligi'ne


Jem Karacan'la Atletico Madrid maçına mı çıkılır diyeceksiniz ama çıkılıyor, mecbursunuz. Kadro mühendisliğiniz size bunu emretmiş, yapacak bir şey yok. Şu an kadrodaki tek defansif orta saha, başka bir alternatifi yok. Daha önce de yazdım, Felipe Melo'yu o rakamlara satmak doğru ama yerini doldurmamak büyük bir hata. 

Bunun da maalesef transfer dönemine kadar telafisi olmayacak ki defansif orta sahaya büyük önem veren Mustafa Denizli'nin ne yapacağını zaman gösterecek. Ya Jem Karacan bol bol süre alacak ya da takım içerisinden başka bir isim kullanılacak. 

Chedjou mesela, bu konsepte en yakın isim ya da Denayer devşirmesi mi? Stoper olarak geldiği Galatasaray'da sağ bek olan Denayer'i orta sahada mı izleyeceğiz, bilinmez. O pozisyonda büyük bir sorun olduğu açık. 

Selçuk İnan & Bilal Kısa ikilisiyle hücum denilerek bir ikili yaratılmak istendi ama doğru ikili değildi bu, tutmadı. Jose Rodriguez ise zayıf kaldı, biraz da ısrar edilmedi. Top kazanma konusunda iyiydi, formda olduğu dönemde de kesildi. 

Jem Karacan'a dönecek olursak, Melo'yu izlemiş bizleri elbette kesmeyecek ama Atletico Madrid maçında eleştirilecek son adam. Neden 11 başladığı sorusunun cevabı açık, başka defansif orta saha yok. 

Koşsun, mücadele etsin, top kazansın diye sahadaydı ve maçın en çok top çalan ismi mesela. Koştu, mücadele etmeye çalıştı, maksimumu da bu. Beklentiyi yüksek tutmak asıl hata. Championship League'den Şampiyonlar Ligi'ne, bu kadar basit.

Astana'nın Beraberliğine Seviniyorum, Sevinmek Durumundayız


Kötüyü konuşmak için bile görüntü gerekiyor, sahadaki futbolcuların verdiği bir görüntü yok. Kötünün yok olmuş haliydi bu, sahada Galatasaraylı futbolcular yoktu. Rakip sizden daha iyi olabilir ama mücadele edersiniz, çabalarsınız, belki fark yersiniz ama en azından denedik dersiniz. Bugün Galatasaray ne denedi?

Bitse de gitsek tadında bir maç. Kağıt üzerinde kazanmak zorundasın, beraberlik bile sana yetmiyor ve kazanmak adına bir çaban yok. Maç bir an önce bitse de önümüze baksak, Avrupa Ligi'ne kalsak başarıdır düşüncesi. Galatasaray, Galatasaraylılık bu olmamalı. Bugün Astana'nın beraberliğine seviniyorum, sevinmek durumundayız. 

Bize yine maça dönmeye çalışalım, bu konuya girersem işin içinden çıkamam. Sahadaki 11'e bakınca Mustafa Denizli'nin eli değmiş dediğim bir kadro gördüm. Taffarel bu durumu yalanladı ama Mustafa Denizli de olsa buna yakın bir kadro çıkarırdı. Bu tip maçlarda savunmayı düşünür, iyi de uygular. Ama formasyın hatalıydı, 4-2-3-1 üzerinden defansif bir kadro sahaya sürmek bir artı sağlamadı. 

Muslera
Sabri Denayer Semih Balta
Chedjou Jem Bilal
Yasin Podolski Sneijder

Benim beklentim bu 4-3-3'dü, hatta Mustafa Denizli'nin en azından yeni transfere kadar Chedjou'yu orta sahaya çekeceğini düşünüyorum. Atletico Madrid karşısında ise Sabri Sarıoğlu sağ açık, Jem ve Bilal Kısa orta sahada, Podolski forvet, Denayer sağ bek gibi bir düzen vardı. Dört stoperin oynadığı bir savunma hattı ama yenen ilk gole baktığımızda Griezmann bomboş. Semih Kaya ve Chedjou ortalıkta yok. Griezmann da bu sezon Şampiyonlar Ligi'nde 5 gol atmış, 4'ü bize karşı. Attığı o 4 gol de hayatının en rahat golleri arasına girer.

Atletico Madrid insaflı bir takım, skoru daha dramatik bir yöne çekme imkanları olmasına rağmen çekmiyorlar. İlk maçta da böyleydi, Galatasaray'ın o maçta 2. yarıda oynadığı futbol yanıltıcıydı, buna Atletico izin vermişti. Bu maçta ise öyle bir görüntü bile doğmadı, maçın başından sonuna kadar topa sahip oldular, bol pas, rakip yarı sahaya rahatlıkla geldiler ama son paslardaki rahatlık skoru vahim noktalara çekmedi. 

Galatasaray ise buna varlık bile gösteremedi. Direnç, baskı, kondisyon yok. Rakip çok rahat geldi, top bize geçtiğinde de çok rahat topu kaptılar. Girdiğimiz tek pozisyon var, ona da şaşırıyorum. Büyük sürpriz oldu o pozisyona girmek ve böyle maçlarda bulduğunuz tek pozisyonu gol yapmak durumundasınız. Çünkü devamı gelmiyor. Atletico Madrid'in topu bizden kapması 15 saniye sürmedi. Bizde topu her alan Yasin Öztekin'i görmeye çalıştı, belki dikine gider, top taşır diye ama bu rakibe karşı top taşıyamazsınız. Pas yapmak tek çarenizdi ama Sneijder topu her aldığında pası verdiği arkadaşı o topu kaybetti. Dolayısıyla da bu tablo çok doğal.

Galatasaray adına maçın adamı Muslera, buna kimse şaşırmaz. Sonrasında Jem Karacan desem çoğunuz "ne diyorsun sen" der ama öyle. Bu adam hangi görevle sahaya sürüldü dersek, koşması ve top kazanması için. 5 top çalmış, bu alanda maçın en çok top kazanan futbolcusu ve koştu, mücadele etmeye çalıştı. Melo'yu izlemiş bizleri elbette kesmeyecek ama Jem Karacan'a kadar konuşulması gereken öyle isimler olacak ki.

Bakalım Mustafa Denizli ne değiştirecek, onu da yarın öğreneceğiz gibi. Basın toplantısını merakla bekliyorum..

24 Kasım 2015 Salı

SC Nostalji #46; Bülent Korkmaz


Türkiye'de böyle bir kariyer olduğunu düşünmüyorum. İçerisinde bir çok ilk bulunduran bir kariyer bu. Galatasaray altyapısından yetişen, futbol hayatı boyunca bu takımın formasından başka bir forma giymemiş, 84-85 sezonundan 2004-2005 sezonuna kadar toplamda 23 tane kupa kazanmış. Bunların arasında Uefa ve Süper Kupa'lar var. Milli Takım'la da Dünya Kupası 3.lüğü ve Konfederasyon Kupası 3.'lüğü olan büyük bir efsane. Türk futbol tarihinin en iyi takımlarının kaptanlığını da yapmış efsane bir karakter.

Hagi, Galatasaray'da İlk İdman

Hocanın Heyecanını, Sesinin Titremesini Görmek Yeterince Fikir Verdi; Tansu Gürsel


Geçmişi sorgulamanın bir anlamı kalmadı. Hamza Hamzaoğlu döneminde yaşananlar geride kaldı, en azından geride bırakılmalı. Mustafa Denizli ile yeni bir dönem bizleri bekliyor. Dün üzerinden biraz geçtim ama Türk futbolunu ve Mustafa Denizli'yi benden çok daha yakından takip eden ve daha iyi bilen sevgili Tansu Gürsel ağabeyim beni kırmadı ve Galatasaray & Mustafa Denizli ilişkisini geçmişe de inerek çok güzel anlattı..

Maziyle başlayıp günümüze gelelim ki Mustafa Denizli'nin Galatasaray'daki mazisini ben dahil canlı izleyemeyen çok kişi var. O günleri bize nasıl anlatırsın, Mustafa Denizli o dönem Galatasaray'ı ve senin için ne ifade eder?

Tansu Gürsel: Mustafa Denizli, benim futboldan bir şeyler anlamaya başladığım dönemin ilk aktörlerinden biri. Bizler o dönemde haberleşme olanakları gazete, televizyon ve radyodan ibaret bir nesil olarak genelde şampiyonluk yaşamış takımlara gönül veriyorduk. Çünkü basında onlar daha fazla yer ediniyordu. Bir çocuğun taraftarlık eğilimi başarılara endeksliydi. Nasıl ki Metin-Ali-Feyyaz dönemindeki üst üste üç şampiyonluktan dolayı birçok çocuk Beşiktaşlı olduysa Jupp Derwall'in dindirdiği 14 senelik şampiyonluk hasreti ve hemen ardından Mustafa Denizli'nin yaşattığı Avrupa zaferleri beni Galatasaraylı yapan etkenlerdendi. Öğlen vakti okuldan kaçıp Galatasaray'ın Avrupa kupası maçlarını izleyen bir nesildik biz. Hem de duyduğumuz heyecana rağmen kazanacağımıza emin olarak. Çünkü o aralar bizler için Denizli futbolu en iyi bilen teknik direktör, Simovic dünyanın en iyi kalecisi, Prekazi ise dünyanın en iyi sol ayağıydı. Mustafa Denizli o dönemde bana yeni yeni tanımaya başladığım Galatasaray'ı Avrupa'da her takımı dize getirebilecek ve zirveye oynayabilecek bir takım olarak tanıttı. Tabii şimdi kendi memleketimin takımına daha çok kanalize oldum, oraya karşı duygularım daha yoğun. O da ayrı bir mesele :)

Mustafa Denizli'nin bana göre en büyük özelliği her devrin teknik direktörü olması. 1989'da Galatasaray'ı, 2001'de Fenerbahçe'yi, 2009'da ise Beşiktaş'ı şampiyon yaptı. Üç birbirinden farklı dönem. Bu yüzden de Mustafa Denizli'nin devri geçti demek bence güç. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?

Tansu Gürsel: Bu çok güzel bir tespit. Futbol çabuk değişen bir oyun. Her dönemin kendine göre eğilimleri var. Bu eğilimleri yakalayamayan teknik direktörler bir önceki dönemde kalıyor. Yani devirleri geçiyor. Sürekli kendini yenileyen teknik direktörler ise hiçbir zaman geçerliliklerini kaybetmiyor. Mustafa Denizli de bu özelliği barındıran hocalardan biri. Bu arada hocanın zamana uyum sağlamasının yanı sıra yarıştığı ortamlara da ne kadar başarıyla uyum sağladığının altını çizmek gerek. Mustafa Denizli bu saydığın kulüplerin yanı sıra milli takımda, İran'da ve Rizespor'la 1.ligde de başarılar yakalamış bir teknik direktör. Bu, analiz ve planlama yeteneği de gerektirir.

İki farklı düşünce vardı. Birincisi, yapı kuralım ve yabancı bir isim gelsin. Gerekirse bu sezonu feda edebiliriz mantığı. Diğeri ise günü kurmarmak görünümlü Mustafa Denizli ile anlaşmak. Sence Galatasaray adına en doğru tercih mi oldu ve Mustafa Denizli için sadece günü kurtarmaya mı geldi diyeceğiz?

Tansu Gürsel: Tabii ki gönül her zaman planlı hareketten, sistem oluşturulmasından yana. Bunu Galatasaray özelinde konuşmuyorum. Keşke Türkiye'deki her kulübün kendine has bir sistemi olsa. O zaman Türk futbolunun da bir sistemi olmuş olur ve bu ülkede futbol beklenen kalkınmayı yapar. Fakat ne yazık ki bizim genlerimiz sistem oluşturmak için gereken zamana alerjili. Bizde o sabır yok. Yani sende bende olsa başkasında yok. Ya da başkasının kuracağı sisteme sen ben sabredemeyiz. İlla ki bir yerden patlak verir. Mecburen başarılı olmak, o arada da becerebilirseniz uzun vadeli önlemlerinizi alıp kurmak istediğiniz sistem üzerine çalışmak zorundasınız. Ya da sadece günlük başarıyla yetinebilirsiniz. Türkiye'de genel olarak bu günlük başarıya oynamış futbol yöneticileri. Hele ki Galatasaray gibi başarıya bağımlı hale gelmiş bir camiaysanız sistem için sabretmek gerçekten çok kolay yakalayacağınız bir bilinç değil. Mesela Beşiktaş, "Feda" motivasyonunun da katkısıyla henüz bitmemiş de olsa bir yapılanma sürecinden geçti. Galatasaray'da bunu uygulamak kolay değil. Belki katılmayanlar ve hatta kızanlar olacak fakat Galatasaray taraftarı son yıllarda daha başarıya endeksli bir topluluk haline geldi. Bu sabrı gösterecek romantizm genel taraftar kitlesinde yok. O yüzden Mustafa Denizli kısa vadede tatmin için en doğru seçimlerin başında. Peki Denizli'den sonrası tufan mı? Bunu şekillendirmek de hocanın ve camianın elinde. Doğru bir teknik kadroyla bu zamana kadar Mustafa Denizli, Fatih Terim ve Şenol Güneş'in yapmadığı şey gerçekleştirilip yeni bir hocaya yol açılabilir. Yani Denizli, yanındaki genç teknik adam adaylarından birinin Jupp Derwall'i olabilir. Bu her zaman dillendirilen fakat gerçekleşmemiş bir hayal fakat hoca da kariyerini Galatasaray'da noktalayacağını söylemişken, bugün değilse ne zaman?

Beklentin neler? Ne gibi değişimler yaşanır, nasıl bir formasyon görürüz, hangi futbolcuların çıkış yakalamasını bekliyorsun ve bu hamle artı anlamda Galatasaray'a ne kazandıracak?

Tansu Gürsel: Beklentilerim bugüne kadar hep olumluydu. Bugün basın toplantısını izledikten sonra daha da olumlu hale geldi. Hocanın heyecanını, sesinin titremesini görmek yeterince fikir verdi. Mustafa Denizli oportünist bir hocadır. Her oyuncudan verim almak isteyecektir. Ligi önceden kafasında oynar. Bu simülasyonu aslında her hoca yapar ancak Mustafa Denizli bu konuda en başarılılardan biridir. Son üç haftaya kaç puanla girebileceğini aşağı yukarı kestirir. O yüzden de ne olursa olsun takımı son iki haftaya iddialı bir şekilde taşıyabileceğini düşünüyorum. Oyuncular, ona karşı Hamza Hamzaoğlu'na takındıkları tavırları takınamazlar. Ayrıca hocanın bir diğer özelliği de her oyuncuyu en iyi olduğu mevkide değerlendirmesidir. Yani her maç enteresan enteresan arayışlara gireceğini düşünmüyorum. Ligi sürekli takip ediyor oluşu zaten en büyük avantaj. Ligin gerçeklerinin yanı sıra Galatasaray'ın da gerçeklerini, ihtiyaçlarını ve en önemlisi mali durumunu biliyor. Transfer mutlaka isteyecektir ancak bu transferlerin gerçekçi maliyetleri olacaktır. Emre Çolak, Sinan Gümüş gibi oyunculardan daha çok faydalanacağını, durgunluk yaşayan Burak Yılmaz'ın tekrar çıkışa geçeceğini tahmin ediyorum. Yalnız şunun da altını çizmekte fayda var. Hocanın elinde sihirli değnek yok. Yarın bambaşka bir Galatasaray görmeyeceğiz. Bu zamanla olacak bir şey. Onun için de ilk haftalarda herkesin sabırla beklemesi gerekiyor.

23 Kasım 2015 Pazartesi

Mustafa Denizli Galatasaray'da


Kendi jenerasyonum için konuşacak olursam, Mustafa Denizli'nin Galatasaray dönemini kaçırdık belki ama hocanın bizler açısından da önemi büyük. İzlemesek bile hikayesiyle büyüdük. Eminim ki o dönemin çocukları şu an Mustafa Denizli'yi Galatasaray'ın başında görecekleri için daha heyecanlı. Galatasaray adına hayırlı olmasını diliyorum.

Yeni teknik adam konusunda iki görüş vardı. Günü kurtarmak mı yoksa yeni bir yapı inşa etmek adına bu sezondan vazgeçmeyi göze alabilmek mi? Mesele günü kurtarmaksa en doğru tercih Mustafa Denizli'ydi, ikinci bir isim yazmak imkansız. 

Yapı kurma meselesine gelirsek, konu daha derin aslında, daha önce Türkiye'de denenmiş ama başarısız olunan bir durum. Rijkaard dönemini hatırlayın, biz o şartları asla hazırlayamadık. Sabır konusunda ise sen, ben sabrederiz ama taraftar, yönetim ne kadar sabırlı olacak. Mevcut yönetimi de düşününce Favre misali bir ismin başarılı olması, o imkanı bulması güçtü. Bu anlamda Mustafa Denizli doğru tercih. Hepimizin gönlünde bir sistem takımı olmak var ama burası Türkiye, cümleye böyle başlamak lazım.

Mustafa Denizli'nin dönemi bitmez. Onun dönemi bitti, çok yaşlandı diyenlere bu söylediğim. Galatasaray'ı şampiyon yaptığında 1989'du yıl, Fenerbahçe'yle 2001'de, Beşiktaş'la ise 2009 yılında şampiyonluk yaşadı. Üç farklı futbol dönemi. Futbolun değiştiği bir gerçek. Bu gerçeğe ayak uydurabilenler hala yarışın içinde kalabiliyor. Mustafa Denizli'nin de başarılı olduğu dönemlere bakarak her devrin adamı olduğunu görebilirsiniz. 

Galatasaray'ın sorunlarını biliyor, mutlaka kafasında da bir plan var. Gömlek ateşten, geçen sezon Hamza Hoca bu gömleği giymiş ve başarı sağlamıştı. Bu sezon iş daha zor, rakiplerin daha güçlü olması bir yana liderle 7 puanlık bir fark var. Mustafa Denizli de göreve geldiğine göre bu sezon hedef yine şampiyonluğu kazanmak olacak. Bu anlamda hocanın planını merak ediyorum. Temennim ise doğru futbolcunun, doğru düzende oynadığı bir futbol takımı.

Hocanın Beşiktaş günlerine inmek lazım. Liderin 9 puan gerisinde, ilk yarıyı 6. sırada tamamlamıştı ve o sezona Ertuğrul Sağlam'la giren bir Beşiktaş vardı. Mustafa Denizli'nın o dönem Beşiktaş'a geldiği tarih bugün ile çok yakın, ortam da birbirine çok benziyor. Devre arasında ise Ernst, Yusuf Şimşek takviyeleri, çok eleştirilen Cisse'yi bir anda takımın olmazsa olmazı yapması, Ekrem Dağ gibi bir jokeri vardı. Devre arası kamp döneminde de doğru bir yüklemeyle takımın fizik gücü inanılmaz yükseldi ve herkesin düştüğü ortamda Beşiktaş ayakta kaldı, çifte kupayı kazandı. Galatasaray'da da yapması gereken bu olacak.

Beklentim 4-3-1-2 oynatması. Podolski & Burak forvet, Sneijder arkalarında ve üçlü bir orta saha. Ernst misali bir hamle devre arasında mutlaka gerçekleşecektir, o hamle gerçekleşene kadar Chedjou'nu orta sahada izlemek benim için sürpriz olmaz. Hatta Denayer & Hakan Balta stoper ikilisi daha iyi bile olabilir. Futbolcularda bir performans artışı olacağı muhakkak, özellikle de yerlilerde. Hocanın takıntısı da olmaz, iyi olan oynar, yerli & yabancı mevzusuna girmez.

Mustafa Denizli'nin açıklamalarından yola çıkarsak son dönemi. Galatasaray'la başladığı teknik direktörlük kariyerini Galatasaray'la tamamlıyor. Risk aldığı da bir gerçek, başarısız da olabilir ve geçmişin tüm başarıları, artısı bir anda eksiye de dönebilir ama uğruna risk alacağım yegane camia Galatasaray diyerek taraftara da mesajı verdi. Olumsuz konuşan kimseyi görmüyorum, herkes heyecanlı, bir bütün oluştu. 

Mustafa Hoca da fazlasıyla heyecanlı. Büyük bir kariyer, büyük başarılar kazanmış bir isim ama hala eski heyecanını koruyor, bu heyecanı herkes yakaladı ki bunu Mustafa Denizli'yi daha yakından tanıyan, Galatasaray dönemini iyi bilen büyüklerimiz söylüyor. Bu heyecan önemli, umarım bu heyecan bizi başarılı kılar. 

22 Kasım 2015 Pazar

Yeni Teknik Direktörden Beklentim, Podolski'nin Forvet Oynaması


Burak Yılmaz'ı severim, geçmişte yaptıklarına bakarak çok da hakkının verilmediğini hep söylerim, çılgın bir golcüdür, çılgın gol sayıları vardır ama bazen vadeniz dolar, daha ileri gidemezsiniz. Kendinizi zorladığınızda, ileri gitmek istediğinizde bulunduğunuz yeri de kaybedersiniz. 

Burak Yılmaz'ın yaşadığı tam olarak bu, ileri gitmek istiyor ama daha da gerilediğinin farkında değil ve bu düşüşün de sonu yok gibi. Futbolcuların misyonu ve devri vardır, Burak Yılmaz da bu devri kapatmış gibi görünüyor. 

İyi olduğu tüm özellikleri kaybediyordu ama elinde bitiricilik gibi bir silah vardı, artık o da yok. Dün karşı karşıya kaçırdığı iki gol var. İlki gol olsa 2-0, ikincisinde golü bulsa 3-1'di maç. Topu kaleye doğru vurmaya çalışıyor, nasıl vurduğunun bir önemi yok. Gol olursa olur, olmazsa olmaz. Bitirici özelliğini de yitirirse Burak Yılmaz'dan geriye ne kalacak?

Podolski ise dün itibariyle kariyerinde 200. gole ulaştı. Bir kanat oyuncusu için ne kadar da çılgın bir sayı. Dün attığı gole bakın, oradaki bitirici etkiye. İyi bir maç çıkarmadı, çok da etki etmedi ama pozisyonu bulduğunda gol beraberinde geliyor. 

Bu adamın da oyun tarzına bakınca olayı gol atmak üzerine, transferi bu yüzdendi. Kanatlardan gol katkısı alamıyorduk, yılların sorunudur bu ve Podolski işin en iyilerinden biri. Uyum gibi sıkıntısı da olmayacaktı, kendini buraya ait hissedecekti. Bunları sezon başında yazdık, yazdığımız gibi de oluyor. Şu an 8 golle de takımın en golcü ismi.

Yeni teknik direktörden beklentim de Podolski'yi forvet oynatması olacak, daha iyi bir alternatifi yok. Top tutacak, ikili mücadelede ayakta kalacak, yeri geldiğinde orta sahaya kadar gelecek ve pas aksiyonuna katılarak takımını rahatlatacak, dikine gidecek, şut ve bitirici özelliği olacak, biraz da hava hakimiyeti sağlayacak. Podolski de bunların hepsinden var.

Genç Futbolcuyu Kazanmak Son 5-10 Dakikalardan Değil, İlk 11 Israrından Geçiyor


Jose Rodriguez konusunu biraz daha açayım. Konuşulması gerektiğini düşünüyorum. İlk etapta şunu söyleyelim, Jose Rodriguez'in iyi oynadığı bir dönem vardı, Real Madrid maçıyla başlayan. O dönem Bilal Kısa'nın ailevi nedenlerden dolayı forma giymediğini belirtmek lazım ve Jose Rodriguez'in görüntüsü iyiydi, gelecek güzel dedirtiyordu. 

Sonrasında Selçuk İnan'ın cezalı olduğu dönem oldu, Jose Rodriguez yine iyi görüntü verdi ama Selçuk İnan & Bilal Kısa birlikte oynamaya başladığında Jose Rodriguez bir daha forma göremez oldu, 18'e dahi alınmadığı maçlar vardı.

Kolay değil, büyük bir aranın ardından tekrar forma şansı bulmaya başlıyorsunuz. Rizespor maçında oyuna girdiğinde Selçuk İnan'ın sakatlığı sonrası takımın tüm ahengi değişti, Jose Rodriguez'e faturayı çıkaramam. Hücum diyerek, ölümüne hücum edecek bir 11 sahaya süren Hamza Hoca'nın Bilal Kısa yerine Jose Rodriguez'i orada oyuna alması hataydı mesela, toparlanması da uzun sürdü. Antalyaspor karşısında ise 11 başlaması doğru ama yukarıda da söyledim, bu kadar büyük aralığın ardından formayı bulduğunuzda direkt etki etmeniz zor.

Genç bir futbolcu, geleceği olduğundan bahsediyoruz, şahsım adına konuşursam da umutlu olduğum bir isim. Antalyaspor karşısında yaptıklarına bakarsak, işin defansif kısmını iyi kurtardığını görürüz ki oynama nedeni de bu. İkili mücadeleler kazandı, iyi top kaptı. Hatası ise basit oynamamaktan gelmekte, sürekli dikine oynamak istiyor, basit düşünmüyor. Dikine oynadığında da etkili ama kritik noktalarda çok fazla pas hatası yapabiliyor. Bu da zamanla aşılabilecek, ısrar edildikçe düzelebilecek bir nokta.

Genç futbolcuyu kazanmanızın yolu 11 ısrarından geçiyor, maçların son 5-10 dakikasında oyuna sokarak değil. Jose Rodriguez konusunda ısrar edilmelidir, Podolski'ye attırdığı gol de potansiyelinin göstergesi ama yuhalanması büyük bir öz güven kaybı. O yuhalanmaların arasında asisti yapması önemliydi ama ceza niyetine golün hemen ardından oyundan çıktı. Öz güven hanesine bir eksi daha. 

Sahada oynayan futbolcuyu, maç içerisinde yuhalamak olayını bırakmamız gerekiyor. Yıllardan bu yana aynı tablo, taraftar profili değişmiyor. Maç içerisinde onu yuhalamak sizi daha iyi kılmayacak, maç devam ediyor. Özellikle de genç bir futbolcuyu kaybetme yolunda adımlar atmak Galatasaray'ın ne kadar işine gelir bilemem. 

Umarım toparlar, çok takmamıştır. Sneijder yine karakter gösterdi, golün ardından Jose Rodriguez oyundan çıkarken yanına gitti ve taraftara onu gösterdi..

Sneijder'in Açıklamaları Yeni Teknik Direktörün Yol Haritasıdır


"Defansı, atağı nasıl yapacağınızı bilmezseniz bir sisteminiz taktiğiniz yoksa kazansanız bile şansa kazanırsınız." 

"Öne geçiyoruz gol yiyoruz, öne geçiyoruz gol yiyoruz... Reaksiyon vermek için gol yemeyi bekliyoruz." 

"Savunmayı ve hücumu nasıl yapacağınızı bilmezseniz, 3 gol atmanıza rağmen rakip de gelip 3 gol atar." 

"Öne geçince nasıl 2-0, 3-0 yapacağız onu düşünmemiz lazım. Atak yaparken defansı boşlamayıp daha iyi savunma yapmalıyız." 

"Ne diyebilirim ki... Yani üç kere öne geçmiş bir Galatasaray var, ondan sonra çok kolay şekilde sonucu veriyorsunuz."

Antalyaspor maçının ardından Sneijder'in açıklamalarını derlemeye çalıştım. Çıkan sonuç ise, Galatasaray'ın iyi çalışmadığı, bir planının olmadığı, taktik gibi konuların üzerinde çok durmadığı ve Galatasaray'ın şu noktada olmasının aslında büyük bir lütuf olduğu. Bu açıklamalar değerli, Sneijder o sorumluluğu almış ve yaşanan her şeyi açık açık anlatmış, tüm sorunları bizlerle paylaşmış. Bu açıklamalar yeni teknik direktörün yol haritasıdır..

21 Kasım 2015 Cumartesi

Galatasaray'ın Planı Nedir?


Sıra Taffarel'i eleştirmeye mi geldi ya da bu maç eleştirilecek isim Taffarel midir? Yoksa plansız, programsız şekilde teknik direktörünü kovan yönetime mi ihale kesilmelidir? 

Böyle durumlarda futbolcu sorumluluk alır, karakter gösterir. Ağabeyler dediğimiz kesim saha içerisinde teknik direktörlük yaparlar. Taffarel ısrarla bağırıyor, ben kaleci hocasıyım diye. Kenarda olması bir görüntüdür, o da bu görüntüyü verdi. 

Çıkan 11 de taraftar 11'iydi. Jose Rodriguez, Denayer gibi isimler taraftarın gözdeleri, oynaması gereken futbolculardı. Hamza Hamzaoğlu'nu bu noktada hep eleştirdik. Sabri Sarıoğlu ve Semih Kaya'yı Denayer'in önünde görmesi, Jose Rodriguez'i iyi oynarken kesmesi ve bir daha yüzüne bakmaması gibi. Chedjou'nun sakatlığı olmasaydı bu maçta 11 başlardı, Koray Günter için ise cesaret gösterilememesi doğal. Semih Kaya dışında bakınca taraftar 11'idir bu ve genel hatlarıyla da doğrudur. 

Ucuz penaltı, leş savunma, kaleciyle karşı karşıya 2 tane net gol kaçıran forvet, bağıra bağıra geliyorum diyen puan kaybı ve sıra dışı maçların kahramanı olan Galatasaray. Maçın özetini böyle çıkardım. Rizespor maçının hikayesi biraz daha başkaydı ama sıra dışı bir maç izledik. Antalyaspor maçının da hikayesini başka anlatabiliriz ama sıra dışı olduğu konusunda herkes aynı düşünüyor ve bu sıra dışı maçları sürekli Galatasaray'ın yaşamasından da nefret ediyorum.

Rizespor maçında da etkili bir hücum ve erken golle başlamıştık. Antalyaspor karşısında da olan bu. Sıkıntı ise golden sonra başlıyor, savunamıyor diye ısrarla yazdığım Galatasaray'ın yine savunmaya çalışarak skoru korumayı düşündüğünü gördük. Tempoyu düşürelim, top bizde kalsın mantığı ama Sneijder dışında pas yapabilen bir futbolcumuz yoktu. Selçuk İnan da kötü günündeydi, Jose Rodriguez'in de kritik top kayıpları büyük handikap yarattı.

Jose Rodriguez'e paragraf açmak lazım. Sezon başında iyi oynadığı bir dönem vardı ama kesildi, haftalarca forma yüzü göremedi, 18'e dahi alınmadığı zamanlar oldu. Şimdi formayı aldığında da büyük bir etki bekliyoruz ve bahsettiğimiz adam çok genç. Oynayarak büyüyecek, tecrübe kazanacak, potansiyelini parlatacak. Maça iyi başladı, dikine çıkarak etki yarattı ve büyük keyif alıyordum ama pas hataları oyununu fazlasıyla baltaladı, 2. yarıda da oyundan tamamen düştü. Bu işin hücum tarafı, bir de savunma kısmı var. Kazandığı top sayısı, ikili mücadelelerde başarısı gibi. Orta sahada defansif aksiyon beklediğiniz bir futbolcuda öncelikleriniz nelerdir? Keşke o top kayıpları olmasaydı ama kalitesini attırdığı golde gösterdiğini düşünüyorum. Bu tepkiler, yuhalamalar çok yanlış.

Burak Yılmaz'ın da en çekilmez hali, sadece savunma arkasına koşu düşündüğü zamanlar. Top tutmak yok, orta sahaya kadar gelip pas aksiyonuna katılmak yok, hava hakimiyeti gibi şeyleri zaten yazmıyorum. İyi olan bitiriciliği vardı, artık o da yok. 2 tane kaleciyle karşı karşıya çıkardı. İlkinde 2-0, ikincisinde 3-1'i bulmak ve maçı bitirmek mümkündü. Burak Yılmaz bunu düşünüyordu ama Galatasaray da buna odaklı oynadı, Burak Yılmaz'ı kaçırayım düşüncesi. Hücumun ana planı bu olursa neyi kazanmayı bekliyorsunuz? Bu adam zaten formsuz, kötü durumda. 2 maçta toplamda 6 gol attın ama sahanın en kötüsü Burak Yılmaz. 

Sneijder odaklı oynamak, Yasin Öztekin ve Podolski'yi de işin içerisine sokmak gerekiyor diye düşünüyordum ama herhangi bir hücum planından bahsetmek güç. Aynı şekilde savunma planı da yok, en büyük sorun da buradan gelmekte. Israrla öne geçen ama bunu koruyamayan bir Galatasaray. Hakan Balta dahil olmak üzere herkes kötü durumda. Semih Kaya bu işin zirvesi, diğer isimleri de arkasından yazarız. Son dakikalarda skoru koruyamıyoruz ve geri düşüyoruz, 2 maçta 6 gol attık ama 7 de gol yedik. Sıra dışı maçlar oynadığımız doğrudur da bunun zeminini hazırlayan yine sahadaki futbolcular.

Herkes benliğini yitirmiş gibi, öz güven kaybı büyük. Beşiktaş'ın kazanması durumunda da fark 7 derken sorulması gereken soru şu. Hala günü kurtarmaya çalışmak mı yoksa bu sezonu defa edebilip, yeniden yapılanmak mı? Bunun içini açarız, yeniden yapılanmanın kolay olmadığını biliyorum ama bu takımın iyi bir plana ihtiyacı var..

20 Kasım 2015 Cuma

İlk Veda Melo'dan, Şimdi de Podolski, Yerliler İse..


İlk veda mesajı Melo'dan geldi, şimdi de Podolski'den. Nerede bu yerli futbolcular, neden çekiniyorlar ya da Hamza Hamzaoğlu sevgisizlikleri bu kadar mı büyüdü. Oysa Hamza Hoca, bu yerli isimleri korumak uğruna gitmedi mi? Antalyaspor maçı sonrasında bazı açıklamalar yapacaklardır ama Melo kadar Podolski kadar karakterli bir topluluk görmek isterdim. Hoca'yı başarılı veya başarısız bulmak bir yana, geçen sezon gelen başarıların hakkını vermektir bu..

19 Kasım 2015 Perşembe

Sneijder, Galatasaray Formasıyla 3 Yıl İçerisinde 5. Teknik Direktörünü Görecek


Sneijder'in Galatasaray formasıyla Ocak ayı itibariyle 3. yılını dolduracak. Bu 3 yıl içerisinde de çalıştığı 4 farklı teknik direktör var. Fatih Terim, Mancini, Prandelli ve Hamza Hamzaoğlu. Kendisini Galatasaray'a en ait hissettiği dönem ise Hamza Hoca'nın dönemi. Oysa bu dört ismi yazdığınızda Sneijder için son sıraya yazarsınız kendisini, hele ki Dünya Kupası sırasında açıklamalarının ardından ama Hamza Hoca bu süreci müthiş yönetti ve Sneijder'le birlikte geçen sezon büyük başarı kazandılar. İstikrar anlamında bakacaksak, 3 yıl içerisinde 5. teknik direktörünü görmek üzere Sneijder..

Herkes Gider Taffarel Kalır


Taffarel'in Galatasaray'da kaleci antrenörü olarak 5. sezonu. Bu 5 sezon içerisinde de 4 farklı teknik direktör gördü, her teknik direktörün kendi yardımcıları oldu ama Taffarel'in yeri asla değişmedi. Farklı bir sinerji bu, kendisini sadece kaleci antrenörü olarak gören büyük hata eder ama büyük de bir kaleci antrenörüdür. Muslera'nın bugününde Taffarel'in payı büyük. Yeri gelir takımın başında da sahaya çıkar, Fatih Terim ve yardımcıları ceza aldığında böyle oldu, Prandelli kovulduğunda da. Şimdi Hamza Hamzaoğlu gönderildi ve Antalyaspor karşısında teknik direktör Taffarel..

18 Kasım 2015 Çarşamba

Olan Oldu, Hamza Hamzaoğlu İyi Bir Teşekkürü Hak Ediyor


Bilgisayarda FM'ye dalmışım, sonra bir ara twitter'a bakayım dedim. Hamza Hamzaoğlu'yla yolların ayrıldığı yazıyordu ve ilk etapta ihtimal vermedim. Aklımın gittiği yer "acaba bir hack oyunu mu?" oldu. Hiç ihtimal vermiyordum, benim beklemediğim bir gelişmeydi. 

Astana beraberliği sonrasında o rapor mevzuları doğduğunda böyle bu ayrılığı bekledim, nedeni de Hamza Hoca'nın açıklaması vardı. "En ufak bir ima dahi hissetsem görevimi bırakırım" demişti, o rapor mevzusu da bir imadan fazlasıydı. 

Özet olarak, Astana beraberliğinden bu yana yaşanan bir süreç var. Astana deplasmanı sarstı, Rizespor yenilgisi ise yıkımın resmiydi. Mutlaka bir altyapısı vardır, konu sadece dün yapılan açıklamalar değil. Hamza Hoca'nın medya önünde yanlış konuştuğunu, iletişim danışmanı olması gerektiğini, bu yanlış konuşmalar yüzünden taraftar desteğini kaybettiğini hep söyledim.

Dün yaptığı açıklamalar yeni değil, yaz döneminden bu yana var bu. Futbolcumu koruyayım derken çoğu açıklaması talihsiz noktalara geldi, Sabri Sarıoğlu benim doğrum derken stoper Denayer'in sağ bek oynaması, Umut Bulut'u överken ve futbolcumu koruyorum izlenimi vermek isterken, aslında diğer futbolcuları kötü göstermesi gibi. Bu açıklamalarda da ısrar etti, sosyal medyanın etkisinde kalmıyorum dedi ama fazlasıyla etkisinde kaldı, her açıklaması bir öncesine göre daha sertti, 3 kupa vurgusunu ısrarla yapmaya başladı ki "ben yaptım, ben kazandım" söylemini çok kullandı ve bu ayrılığı yaşadık.

Bülent Timurlenk doğru söyledi, Galatasaray Osmanlı gibidir. Hükümdarlar tahttan indirir, şehzadelerini boğar. Fatih Terim hükümdardı, tahttan indirildi. Hamza Hamzaoğlu ise şehzadesiydi, bir şehzade daha boğuldu.

Hamza Hamzaoğlu başarılı bir teknik adamdır, Galatasaray kariyeri de son derece başarılı geçmiştir. Geçen sezon, herkes kafa olarak bitmiş, bir anlamda enkaza yürüyen bir Galatasaray varken o takımı almış ve önce şampiyonluğa inandırmış, sonra şampiyon yapmıştır. Bunu yaparken de tek bir transfer yapmadı, o takımı kendisi kurmadı. Bunun üzerine kazanılan Türkiye Kupası, Süper Kupa. Bunlar önemli başarılar, en son bu üç kupayı kazanan teknik direktör kimdi mesela?

Prandelli giderken çok puan farkı yoktu diyebilirsiniz ama Prandelli devam etseydi daha iyiye gideceğimizin garantisini veremezsiniz. Kafa olarak kim inanıyordu, herkesin odaklandığı nokta gitmesi gerektiğiydi ve gitti. Hamza Hamzaoğlu'na ise ilk etapta soğuk baktık, ön yargılı yaklaştık. Önce bu yargıları kırdı, sonra başarıyı getirdi, devamında ise yeniden ön yargıyı yarattı.

Galatasaray yönetimi başarısız, bunu ısrarla söylüyorum. Bu yönetimin futbol aklı kim mesela, neye göre karar alınıyor. Grosskreutz transferini bitiremedi bu adamlar, şimdi teknik direktör kovup yeni teknik direktör arıyorlar. Mesela Hamza Hamzaoğlu'nun gitmesi, kalması değil. Zamanı gelir, herkesin vadesi dolar ama bu kararları kimin aldığı, bizleri nasıl bir geleceğin beklediği sorusuna bir cevap yok.

Hamza Hamzaoğlu'nun en büyük hatası bu yönetime kol kanat germek ve her hatayı, yanlışı üstlenmeye çalışması. Gerek yoktu, bu yönetimin ipiyle kuyuya indiğinde sonucu bu olur. Aynı şey yeni gelecek teknik direktör için de geçerli. 

Diğer hatası da medya. Çok konuştu, çok büyük bilgi kirliliği doğdu. Sonra o bilgi kirliliğinin altından da kalkamadı. Son dönemde ise agresif bir hal kazanması, söylemlerinin sertleşmesi, kendi yarattığı tüm doğruları unutması. Kendi sonunu hazırladı, açıklaması bu aslında. 

Üzüldüm. Hamza Hoca bir teşekkürü hak ediyor bence, kazandığı başarı fazlasıyla büyük. Arkaya baktığımızda güzel başarılar var, biraz zaman geçtikten sonra bunu daha iyi anlayacağız. Umarım Galatasaray adına hayırlısı olmuştur, diyecek çok fazla şey yok.

Yeni teknik direktöre gelirsek, ne istediğimize bağlı bir durum. Şampiyonluk yarışında devam mı etmek yoksa yeni bir yapı mı kursak düşüncesi. Geçen sezon Hamza Hoca'nın geliş nedeni şampiyonluk yarışında devam etmekti, yine aynısı olacaktır. Sağlam bir yapı hep hayal ama bu konuda ısrar eden yok. Geçmişte de örneklerini gördüğümüz gibi. Yarış içerisinde kalmanın da tek yolu var ki o da Mustafa Denizli'den geçecek. Bakalım neler olacak, detaylar netleştiğinde daha sağlıklı kelimeler kullanırız.
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir