31 Mart 2017 Cuma

Bu yaşananlar sonrası tarafım Ergin Ataman, dün yazdığım her şeyi de unuturum


Ergin Ataman'la ilgili yazdığım yazılar paralellik gösteriyor, çünkü hala aynı düşünüyorum. Ergin Ataman'la kopan bir bağ var, düzeleceğini de düşünmüyorum. Saha içine baktığımızda da durum aynı, bu sezon büyük bir hayal kırıklığı, kabul edelim ki Ergin Ataman kaynaklı bir başarısızlık bu. 

Ayrıca kendisine Milli Takım mevzusundan ötürü de kırgınım. İstifa etmesi gerektiğini daha önce de yazdım, normal olan buydu. Lakin Baskonia maçı itibariyle normal olan durum diye bir şey kalmadı, tribünde yaşananlar kabul edilemez.

En azından kendi izlediğim dönem için yazayım, Ergin Ataman bu şubenin en büyük figürü. Ondan büyüğünü görmedim, yaşamadım. Bugününü tartışıyoruz zaten ama bazı değişmeyecek gerçekler var, kabul edin ya da etmeyin. Ergin Ataman, Galatasaray için çok büyük bir değer. 

Yıllar sonra gelen lig şampiyonluğu, Euro Cup zaferi, hepsinin ötesinde sürekli zirveye oynamayı hedefleyen bir yapı. Bugün basketbolu konuşuyoruz, başarıları ya da hayal kırıklıklarını yazıyor, üzülüyor veya seviniyoruz. Galatasaray için basketbolun bu noktaya gelmesinde Ergin Ataman'ın payı büyük, belki de en büyüğü.

Bunları unutmamak lazım, Baskonia maçında yaşananlar kabul edilemez. Tepki verebilirsin, istifaya davet edersin ama maç başlamadan başlayan küfürler, hocanın maç başında soyunma odasına gitmek zorunda kalması, soyunma odasına girdiğinde söylenen çirkin söylemler ve Ergin Ataman'ı destekleyen kesime uygulanan şiddet. Bugün Galatasaray basketbolu açısından acı bir gün, bu tablo asla kabul edilemez.

Mevcut şartlarda da bir taraf seçmek gerekirse ben Ergin Ataman derim. Saha içini falan da unuturum ya da daha önce yazdıklarımı, bu yaşananları hak etmediği için. Galatasaray yönetimi bir mesaj yayınladı, yaşananlara en ağır tedbirlerin alınacağına yönelik. Umarım arkasında durulur ve hesap vermesi gerekenler verir. Bu tip seyircileri bir daha Galatasaray tribünlerinde görmemek dileğiyle..

Ocak ayının bir numaralı stoper gündemiydi, Vitor Hugo


Ocak ayının bir numaralı stoper gündemi, Vitor Hugo. Çok konuştuk, uğraşıldı da transferi için ama yüksek maliyet işte, iş futbolcuda bitmiyor. Bonservisi için 7-8 milyon avro'layı konuşuyorduk, böyle bir bonservisi Galatasaray'ın verebilme durumu yoktu ama neye dayanılarak böyle bir girişimde bulunuldu bilmiyorum. Gerçi Garry Rodrigues ve Ahmet Çalık'ın toplam bonservis bedelleri 5 milyon avro'nun üzerinde, fazla düşünmemek lazım.

Yine onun hakkında dönen haberler var, belli ki Galatasaray bu işten vazgeçmedi. Yaz dönemi için de bir numaralı stoper gündemini Vitor Hugo oluşturacak. Maliyette değişen bir durum yok, yine büyük paraları konuşacağız ama bir önceki yaz dönemini düşünüp, Dursun Özbek yönetiminin de son senesi olduğunu düşününce çok rahat harcayacaklardır. Umarım geri dönüşü olur da zarar katlanmaz, aksi durumda daha kötü bir senaryo bizleri bekler.

Galatasaray'ın stoper ihtiyacı var, orası ne. Yıllardır süren bir "lider stoper" hasreti var. Serdar Aziz ile başlayıp Ahmet Çalık'la biten bir "stoper transferi süreci" oldu ama giderilemedi ihtiyaç, hala bu takımın olmazsa olmaz stoperi Chedjou diyoruz. En azından bunu ben diyorum, Tudor'dan sonra tablo bu. İhtiyaç noktası da sadece "lider" sıfatında değil, hava toplarında da zayıfız, yeterince sert değiliz, geriden oyunu o kadar iyi kuramıyoruz.

Sürekli yazdığım şeyler aslında, Galatasaray'la bahsi geçen her futbolcuyu yazıp / çiziyorum. Yazarken de çoğu zaman aynı konulara girmek durumunda kalabiliyorum. Stoper noktasında da düşüncelerimi beni takip edenler bilir, eminim ki sizde paralel şeyler düşünüyorsunuz. Galatasaray'ın en az 2 stopere ihtiyacı var, biri lider, diğeri ise sol stoper diyeceğimiz. 

Dün Mangala'yı yazdım mesela, o sol stoper noktasında. Vitor Hugo'nun alternatifi Mangala değil, farklı futbolcular. Mangala sert bir stoper, pasör bir isim diyemem ama bek özelliği olan, hızı fena olmayan bir isim. Agresif bir oyuncu ama çok sert diyemem ve Porto sonrasında yukarı seviyede tutunamadı. Manchester City onu önemli bir rakama almıştı ama olmadı, Valencia'da kiralık dönemi de çok parlak geçti diyemem.

Vitor Hugo ise lider özellikli bir stoper, sert ve agresif bir oyuncu. Hatta bazı noktalarda orantısız sert bile diyebiliriz. Oyun kurma özelliği çok yüksek değil ama hamleli, sert, havadan da iyi bir isim. Yaşı da 25, uzun yıllar kendisiyle yürümek mümkün. Duran toplarda da çok gol buluyor, bu noktada Lugano'ya benziyor, Galatasaray'ın unuttuğu konulardan biri. Chedjou iyi yapardı bu işleri ama o da duruldu, duran toplarda stoperlerimiz pek gol atamaz oldu. Bir stoperde belki de en son arayacağımız şeyler bunlar ama önemli, Vitor Hugo'nun bu ekstra özelliği de var.

Tudor'la 3'lü stoper konusunda ısrar edecek gibiyiz. 2 stoper transferi bekliyorum, biri lider, diğeri ise sol stoper. Ahmet Çalık, Semih Kaya, Serdar Aziz üçlüsünden biri ise 3. stoper olacak, diğer ikisi de alternatifler. Carole'nin de stoper oynayabileceğini ekleyelim, yani bu stoper konusunu ancak böyle aşmak mümkün. Lüks işler var, Serdar Aziz ve Semih Kaya'nın kazandığı ücretler gibi ama tablo bu yani, mevcut üzerinden konuşmak durumundayım..

30 Mart 2017 Perşembe

18-22 yaş aralığında Dünya'nın bir numaralı kulübü; Borussia Dortmund


2020 yılına kadar Dortmund hiç transfer yapmasa bile böyle bir kadroya sahip olabilir. Goal.com'un yaptığı güzel bir çalışmaydı ki bu çalışmayı Mahmoud Dahoud transferiyle birlikte yeniden hatırlıyoruz. O da 2020 yılında 24 yaşına girecek, yani bu kadronun önemli bir parçası. Isak, Pulisic, Passlack, Dembele, Emre Mor, Merino, Weigl ve Dahoud'un yaş ortalaması 19. 

Dortmund'u idare edenlerin şöyle bir sözü var, Twitter'da Orhan Uluca paylaştı "18-22 yaş arasında dünyanın bir numaralı kulübüyüz, ilk seçeneğiz". Bu futbolcuları Dortmund keşfetmiyor, çoğu da göz önünde olan futbolcular ama tercihleri Dortmund oluyor. Barcelona, Real Madrid, Bayern Münih, Juventus ya da aklınıza gelebilecek çoğu dev takımın talip olduğu futbolcular ama tercihleri Dortmund. 

Sağladıkları gelişim büyük çünkü, şans buluyorlar, değerlendiriliyorlar ve zamanı geldiğinde önemli rakamlar kazandırarak Dortmund'dan ayrılıyorlar. Dortmund'un şimdi yapması gereken şey ise bu gençleri doğru tecrübelerle buluşturmak, şampiyonluk ihtimalinden de söz etmek adına. Geliştirici bir kulüp ama Avrupa'nın da en büyüklerinden biri, hedefler var derken bu yönde adımlar da gerekli. 

Dahoud hamlesinin kıymeti ise geldiği gibi katkı verebilecek olması. Gladbach'dan tanıyoruz, genç yaşına rağmen önemli bir tecrübesi var. Weigl'la birlikte de çok sağlam bir orta saha hattı oluşturacaklar, hatta 2-3 sene sonra Dünya'nın en iyi orta saha oyuncularından biri olabilecek potansiyeli de var. İlkay Gündoğan'ı hatırlayın, onun Dortmund'a geldiği güne oranla potansiyeli çok daha yukarıda, öyle diyeyim. 

Çok büyük bir hamle bu, hem gelecek, hem de gelecek sezon için şampiyonluk yarışı noktasında. 15 milyon avro'luk serbest kalma bedeli varmış bu arada, Gladbach çok daha fazlasını kazanabilirdi, bu madde ellerini bağladı. Futbolcunun ise ipler elindeyken Dortmund'u seçmesi her şeyi anlatır nitelikte..

Eliaquim Mangala & Galatasaray, ihtiyacın yüzde 50'si de sol stoper


Stoper önemli, bu sezon bir türlü çözemediğimiz bir sorun. Transferlere ve onların maliyetlerine girmek istemiyorum ama becerilemedi bu iş. Mevcut stoper hattında Chedjou olmazsa olmaz diyelim, olayı özetler bu. En az iki hamle gerekecek, ikisi de direkt ilk 11'e yazacağımız, iddialı isimler olmak zorunda ki önemli maliyetleri konuşabiliriz.

Evgen Khacheridi'nin sözleşmesi bitiyor mesela, yaz döneminde bir numaralı hamlem olurdu. 3'lü stoper oynayacağız, 3'lünün ortasında oynayacak isim işte. Lider özellikli, 1.98'lik bir kule. Fiziğine oranla da ağır bir isim değil, ihtiyacın yüzde 50'sini onunla gidermek mümkün. 2. aranan isim ise "sol stoper", ihtiyacın yüzde 50'si de o. Hakan Balta'nın oynama mecburiyeti sol ayaklı olmasındandı ya da Carole atletizmi ve sol ayaklı olmasıyla stoper düşünülebiliyordu. Oraya gerçek anlamda bir hamle gerekiyor.

Khacheridi için daha detaylı yazmıştım, dileyen tekrar okuyabilir okuyabilirsiniz;
http://sportifcumleler.blogspot.com.tr/2017/02/bedelsiz-ihtimal-2-evgen-khacheridi.html

Vitor Hugo'yu ara transferde çok konuşmuştuk. Maliyetli bir işti ama uzun yıllar Galatasaray'ın derdine deva olabilecek, geri dönüşü de mümkün bir stoper. Ocak ayında alamadık, yaz döneminde mutlaka bir daha deneyeceğiz. Bu noktada bir numaralı adayın yine o olmasını bekliyorum. İkinci aday ise Eliaquim Mangala gibi, basında ismini çok duymaya başladık.

Manchester City'nin futbolcusu, bu sezon kiralık olarak Valencia forması giyiyor. City'nin onunla bir gelecek düşünmüyor gibi, Galatasaray için de ihtimali "kiralama" noktasında. Valencia'da işler iyi gitmiyor, orada devam edeceğini düşünmüyorum. Piyasası olan bir futbolcu, mutlaka ciddi talipleri olacaktır ama imkansız bir adım da değil. Çok tuttuğum bir stoper diyemem ama Galatasaray ve Türkiye Ligi şartlarında da ihtiyacı giderir, yaratacağı bir farkı olur.

Güçlü bir stoper ama çok sert diyemem. Ayağı da çok temiz sayılmaz ama o da ağır bir isim değil, sol bek oynayabilme özelliği de var. Sol ayaklı, güçlü, agresif, havadan iyi. 3'lü oynadığımızı düşünüyorum, ideal sol stoper işte ama lider olacak isim Mangala değil. İmkan varsa Vitor Hugo olmalı diyorum, Mangala onun ardından ikinci alternatif görünüyor ama kimse de hayır diyemez. Ahmet Çalık / Serdar Aziz / Semih Kaya gibi alternatifler var, ortaya Khacheridi, soluna ise Vitor Hugo veya Mangala. Stoper noktasında yol doğru, böylelikle çoğu sorunu aşmak mümkün.

Lider stoper sorunu yaşıyoruz, çok fazla agresif sayılmayız ve havadan çok kötüyüz. Orta saha rotasyonunun köklü bir şekilde değişmesi gerektiğini dile getiriyordum, ardından stoper geliyor. 2 hamle var benim aklımda, ilk 11'de oynaması gerekecek. Şimdiden bazı isimleri konuşmak güzel, umarım sadece haberde kalmaz..

O gün şampiyonluk değil, Hagi'nin vedası konuşuluyordu


Hagi'nin vedasından, son Trabzonspor maçı. Vedası da muhteşem olmuştu, damga vurduğu bir maçtı ki tarihi de verelim, 26 Mayıs 2001. Şampiyonluk şansı son maça taşınmıştı belki ama düşük bir ihtimaldi. Fenerbahçe bu tarz son maç travmalarını sonrasında çok yaşadı ama o gün olmadı, Samsunspor deplasmanında kazanmışlardı ve şampiyon oldular. Galatasaray'ın ise 3 farklı kazanması gerekiyordu, kazandı. Tabii bu kimsenin umrunda değildi, o gün şampiyonluk değil, Hagi'nin vedasını konuşuyorduk..

29 Mart 2017 Çarşamba

Bruma'nın yokluğunda?


Yavaştan gündemi Galatasaray'a doğru yeniden döndürelim. Maalesef ki sakatlık konuşacağız yine ama ihaleyi Tudor'a bırakacak olanlar üzülecektir. Bruma'nın sakatlığı Portekiz U21 takımında oldu, 3 hafta yok gibi görünüyor ve dönüşü Fenerbahçe karşısında olacak gibi. Bu durumda soru şu, Bruma'nın yokluğunda nasıl bir düzen bizi bekler?

Tudor'un 3-4-2-1 diziliminde forvet arkası bir 10 numara bir de kanattan oluşuyor. Bruma - Josue / Sneijder gibi oluştu hep. Bruma'nın olmadığı Gençlerbirliği karşısında ise Garry Rodrigues'i o pozisyonda izlemiştik. Bu tablo da zaten alternatifleri doğal olarak ortaya çıkardı ama Eren Derdiyok'un da döndüğünü düşününce Podolski de o pozisyon için ciddi adaylardan biri oldu.

Esas olay şu, Galatasaray tempo arıyor ve ön alanda bir hareketlilik, baskı gerekli. Josue'nin yükselişi bu yüzdendi mesela, temposu ve ön alanda baskısıyla ön plana çıktı ama Trabzonspor maçında yedek kalması adaletsiz bir hareketti. Sneijder yokları oynadı o maçta, Josue ise oyuna girdiğinde Galatasaray hücumunu daha hareketli gördük. Bu nedenle de Adanaspor karşısında Josue'nin mutlaka 11 başlaması gerektiğini düşünüyorum.

Josue'nin yanında oynayacak isimler için ise 3 alternatif var. Sneijder olabilir ama iki 10 numarayla birlikte oynamak durumunda kalırız, bu da bizi yine hareketsiz kılabilir. Podolski orada oynayabilir ki (bence en uygun aday) zaten forvet oynadığında da görüntüsü serbestti. Bu düzende forvet olmanın farklı gereklilikleri var, buna Eren Derdiyok uyuyor ama Podolski uymuyordu. Josue'nin yanında Podolski oynayabilir, topla dikine oynayabilecek, şut özelliği olan, güçlü bir isim.

Diğer alternatif ise Garry Rodrigues olur ve o da 11'de olması gereken futbolculardan aslında. Ama ben onun en iyi pozisyonunun sol çizgi olduğunu düşünüyorum. Sol tarafta yarattığı hareketlilik çok büyük, hücum noktasında çizgiyi mükemmel kullanıyor. Sol tarafa Carole'yi umarım yazmaz Tudor, Adanaspor karşısında hücumdan taviz vermemeli ve Garry Rodrigues / Yasin Öztekin kanatlarını görmeliyiz.

Yasin Ciğerci Selçuk Garry
Josue Podolski
Derdiyok

Adanaspor karşısında "ben olsaydım" üzerinden düşündüğüm hücum bu. Siz ne düşünüyorsunuz merak ediyorum, dileyenler yorum kısmına yazar ve tartışabiliriz..

Kendi içinde farklı bir "origin" hikaye aslında


Tom Holland'a Spider-Man noktasında notu Civil War'da vermiştim, Örümcek Adam hissiyatını son noktasına kadar almıştım. Düşünce de güzel, Tom Holland'la birlikte zaman içinde büyüyen bir Spider-Man, uzun vadeli bir düşünce bu. Herhangi bir "origin" hikayesi olmadan Spider-Man'ı Marvel evrenine dahil etmişlerdi, bunu da yadırgamadık. Zaten elimizde iki tane "origin" hikayeli ve herkesin ezberlediği bir Spider-Man doğuşu var, bu noktada da müthiş iş başardılar.

Civil War'da heyecanlandırmıştı, Spider-Man: Homecoming beklentisi de büyük. Hikaye az çok belli aslında, Spider-Man'in Avengers olma çabası. Bunun yolu da kendisini Tony Stark'a kanıtlamasından geçiyor. Bu noktada da kendisini her olaya dahil ediyor ama fragmanda gördüğünüz geminin kopma sahnesinde büyük bir tehlike atlatılıyor. Devamında ise Tony Stark ondan kostümünü geri alıyor ve Spider-Man'ın kendini kanıtlama çabası çok daha fazla artıyor. Yeni bir süper kahramanı yaratma çabası, bu da kendi içinde farklı bir "origin" hikaye aslında.

Vulture ve Shocker filmin kötüleri. Filmde Iron-Man'in düşmanları olarak görünüyor ve onunla ilgili bir hesapları var gibi ama Spider-Man'ın kendini kanıtlama çabasında olaya dahil olduğunu görüyoruz. Filmin şu noktada da bir önemi var, Civil War sonrası neler olduğuna ve kahramanların ne durumda olduğunu anlamamıza yönelik ilk film. Doctor Strange farklı hikayeydi, Guardians Of The Galaxy Vol.2 de öyle olacaktır. Bu filmler daha çok Infinity War için gösterge, Spider-Man: Homecoming ise Avengers'ın kalbine girecek.

Robert Downey Jr.'ın varlığını konuşmak lazım, artık o bir mentor. Marvel evreninin geleceğinde yeni rolü belki de bu olacak, oluşacak değişim içinde. İpleri iyice eline almış gibi görünüyor, Avengers'ın tam ortadan bölünmesinin ardından yeni bir misyonu var, lider o. Spider-Man ise onun altyapısının en önemli ismi gibi.

İlginç bir durum var ama. Marvel & Sony anlaşmasında Spider-Man'ı her iki şirket kullanabilecekti, bir noktada kiralık transfer anlaşması gibi. Ama bu anlaşma sadece Spider-Man özelinde, kötü adamların kullanımı hala Sony'de deniyor ki solo bir Venom filmi yapılacağını açıkladılar. Bu film de Marvel sinematik evreni içinde olmayacak gibi görünüyor. Venom'un gerçek anlamda hakkı verilemedi ki Carnage'yi falan göremedik bile. Logan, Deadpool gibi şiddet dozu yüksek ama daha karanlık ve korku ögeli. Beni heyecanlandırdı ama içinde Spider-Man olmadan bunu nasıl yaparlar bilemiyorum.

28 Mart 2017 Salı

Emre Mor için doğan Türkiye gündeminden Dortmund'un haberi var mı bilmiyorum


Emre Mor üzerinden dönen garip bir gündem var. Menajeri kaynaklı olduğunu düşünüyorum, Emre Mor'u Türkiye'ye taşıyarak maddi noktada kazanma çabası. Henüz 19 yaşında, uzun süreli bir A takım kariyeri olmayan isim. Tuchel de söylemişti, Dortmund'a geldiğinde 6 aylık bir profesyonel kariyeri ve Euro 2016 tecrübesi vardı. Bundesliga'da da ilk sezonu, elbette zor olacaktı.

Beklediğimden de fazla şans buldu, Tuchel'e bu noktada hak vermem lazım. Ben x bir Alman kulübüne kiralanır diye bekliyordum ama o sezonu tamamlayacak. Bu sezon 15 maçta şans buldu, içinde Bundesliga ve Şampiyonlar Ligi olan. Beklentiyi doğru ayarlamak lazım, bu noktada Dembele ve Pulisic gibi isimlerle kıyaslayamam. Ama 10 milyon avro'luk bir yatırım Dortmund için, kolay vazgeçmeyecekler.

Emre Mor gündemi ise yeni sezon üzerinden dönüyor. Kiralanması gündemde gibi bir ortam doğru sanki ve Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş gibi takımlar için yazılıyor. Menajerinin Türkiye'ye geldiği ve bu takımlarla görüştüğü gibi haberler var. Dortmund'un bu konudan haberi olduğunu dahi düşünmüyorum, böyle bir transfere de izin vermeyeceklerdir. Dediğim gibi, 10 milyon avro'luk bir yatırım ve bunu Türkiye'de harcamak istemezler.

Şu noktada Emre Mor'u transfer eden ve "kurtarıcı / yıldız oyuncu" diye adlandıran takım da hata yapar. Emre Mor'a da yazık olur, anlamsız bir beklentinin altında kalma durumu var. Her ne kadar Türk olsa bile bu kültüre, ortama bir o kadar uzak. Şu an elinde 1.5 sezonluk bir profesyonel kariyer var, içinde önemli tecrübeler edindi ama gelişmesi gerekiyor, zamanı var. Zaten Milli Takım'a çağrılıyor, gelişimi üzerinde Fatih Terim'in de önemli etkisi var. Ama kiralanması durumunda x bir Alman takımı ya da İspanyol, Hollanda veya Belçika takımları çok daha akılcı olur sanki.

Emre Mor büyük bir potansiyel, patlayıcı gücünün sınırı yok. Takım oyunu noktasında oturtması gereken özellikler var, bir noktada futbolun alfabesini öğreniyor. Topla gayet iyi ama karar alma, güç, karakter gibi birçok noktada gelişim göstermesi lazım. Dediğim gibi, Dortmund için büyük bir yatırım ve kolay vazgeçmezler. Türkiye'ye gelmesi ise Emre Mor adına büyük handikap, bir noktada Dortmund'un ondan vazgeçmesi anlamı taşır. Umarım gelmez, bu Galatasaray olsa bile..

Deniz Türüç & Galatasaray, Anadolu'dan hangi yerliyi almak isteseniz desek


Yaşlanan bir iskelet olduğunu ısrarla dile getiriyorum. Gençleşmek bu takımın birinci önceliği olmalı. Ayrıca yerli iskelette önemli, yabancı sınırı hangi noktaya gelirse gelsin. Yerli futbolcu noktasında yatırımı doğru yapmak gerekiyor, ülke içinde de alınabilecek önemli yerliler var. Emre Akbaba'yı dün yazmıştım, bugün de Deniz Türüç'e değinelim.

O da sezonun en formda yerlilerinden biri. Sergen Yalçın sonrasında çıkış yakalayan ve lige tutunan bir Kayserispor var, belki de o takımın en büyük kozu Deniz Türüç. 24 maçta 7 gol 9 asist yaptı ki bu da onu Milli Takım'a taşıdı. Tıpkı Serdar Gürler gibi, o da çok formda ama Serdar Gürler'in transfer ihtimaline bir çıt olumsuz bakmıştım. Çünkü Galatasaray'ın elinde zaten var olan bir kanat rotasyonu var.

Deniz Türüç farklı ama, o da orjin itibariyle bir kanat oyuncusu ama orta saha özelliği var. 10 / 8 numara arası oynayabilen, her iki kanatta da kullanabileceğiniz bir isim. Teknik özelliği yüksek, daha oyun aklıyla hareket eden, hücum noktasında kaliteli. Bu sezon sivrilen bazı yerli futbolcular oldu, Deniz Türüç o isimlerin başında gelir. Şu an da hak ettiği üzere Milli Takım formasını giymiş durumda, 24 yaşında ve önemli bir geleceği var.

Go Ahead Eagles formasını giydiği dönemde de öne çıkan bir gurbetçiydi, Beşiktaş'ın gündemine de girmişti ama almamışlardı. Çıkışı Kayserispor'la gerçekleşti ve yeni sezonda mutlaka farklı bir takımda izleyecek gibiyiz kendisini. Genelde savruk, aklıyla değil de sadece yeteneğiyle hareket eden 10 numaralara alışığız, özellikle yerli futbolcu noktasında. Deniz Türüç / Emre Akbaba gibi isimler ise öyle değil.

Galatasaray noktasına gelirsek, orta saha rotasyonunun neredeyse bütünüyle değişmesi gerektiğini söylemiştim. En büyük revizyon orada gerekiyor ve genç / tempolu isimlere yönelmek lazım. 3-4-2-1 devam etti diyelim, Deniz Türüç forvet arkası için kıymetli bir isim olur. Ya da 4-3-3, 4-2-3-1, 4-4-2 gibi formasyonlara dönüldü diyelim, Fatih Terim'in zamanında Engin Baytar, Emre Çolak'ı kullandığı gibi orta saha özellikli kanat noktasında fayda sağlar.

Serdar Gürler kanat oyuncusu, o tarzda çok isim var Galatasaray'da ama Deniz Türüç gibi bir futbolcu yok. Anadolu'dan alınabilecek 3-4 yerli isimden biri bu anlamda, Milli Takım'ın yeni jenerasyonundan da bazı futbolcuları transfer etmek fena olmaz. Piyasası büyüdü tabii, ülkenin bütün büyük takımları peşine düşecek diye düşünüyorum. Trabzonspor'un ilgisi ciddiydi, Beşiktaş iddiaları da var, Fenerbahçe de işin içine girse şaşırmam. 

Umarım Sinan Gümüş Moldova maçını izlemiştir ve neden ben yokum diyordur


Yabancı sınırına en güzel cevabı verdik galiba, Cengiz Ünder'in attığı gol bunun imzası gibiydi. İyi olan oynuyor, yatırım yapan her şekilde kazanıyor. İyi bir jenerasyon var, istikrarlı şekilde devam edersek orta ve uzun vadede kazanacağız. Moldova karşısında oynayan futbolcular değil sadece, orada olmayan isimlerle de. 

Nedense gündem yabancı sınırı, bunu tartışmak yersiz. Geçtiğimiz günlerde de yazdım, zaten sürekli konuşuyoruz. Emre Çolak, Çağlar Söyüncü ve Enes Ünal diyeyim, yabancı serbestliğinin Avrupa'ya attığı futbolcular diye düşünüyorum. Yine giderlerdi belki ama bu kadar rahat değil, yabancı serbestliğinin yarattığı ortam bu. Bu sayıyı arttırmamız durumunda ise Milli Takım çok daha başarılı olacak, bu futbolcular gittikleri takımlarda yedek oturmuyorlar.

Yabancı sınırını böyle tutalım ve Altınordu gibi düşünen takımlara da yatırım yapalım. Eminim ki ülke futbolu çok daha ileri noktaya gelecek. Cengiz Ünder ve Çağlar Söyüncü o altyapı kaynaklı, devamı da gelecek. Aynı Cengiz Ünder şampiyonluk yarışı veren Başakşehir'in de değişmezi. Oynatan yine oynatıyor, herhangi bir zorlama yok. İyi olan oynayacak zaten, burada yeterli şansı bulamadığının düşünen ise daha rahat Avrupa'ya gidecek.


Daha fazla uzatmayayım, zaten konuştuğumuz konular. Benim anlatmak istediğim biraz daha farklı, Sinan Gümüş aklıma geldi. Umarım izlemiştir bu maçı ve ben neden genç kadronun içinde yokum diyordur. Güzelim potansiyeli hiç ediyor çünkü, 

Bir örnek vereyim, Podolski her idman sonrasında 30 dakika şut çalışıyor. Sinan Gümüş ise ne yapıyor, bilen var mı? Podolski'den futbol noktasında ne kaptı mesela, bilmiyorum. Podolski transfer olduğunda Sinan Gümüş için sevinmiştim, tarz olarak çok benziyor diye ama bir artı sağlamadı. Sinan Gümüş geriye gidiyor maalesef.

Erken havaya girdi, bunu da yazmıştım. Nedeni de maalesef biziz, bir anda olmadığı bir yere getirdik ve bu görüntü oluştu. Şans gelmedi diyemez, gayet geldi. Riekerink'in bu konuda hakkını veririm, Sinan Gümüş'ü ısrarla denedi ama olmadı. Tudor bir şans diyorum, bekleyeceğiz. Ama görüntünün iyi olmadığı net, Sinan Gümüş'ü Milli Takım'ın şu genç kadrosu arasında görememek beni çok üzdü. Umarım o da üzülmüştür.

23 yaşına geldi artık, genç futbolcu olmanın da bir hududu var. Sınırda diyelim, bir atılım yapması gerekecek. Biz ise onu futbol konusunda konuşamıyoruz, değerlendiremiyoruz. Forvet mi, kanat mı, ne yönde bir gelişim gösterecek? Nerede o sol ayak, nerede o sağdan içeri kat eden kanat? Geçen sezon bir çıkışı vardı, sakatlık yaşadı ama geri dönmüştü. Bu sezon nerede, ne yapıyor, nasıl çalışıyor ya da geleceğe yönelik düşüncesi ne?

Fatih Terim'in düşündüğü isimlerden biri olduğunu biliyorum, bahsi geçti çünkü. Maalesef adını dahi duymakta zorlanıyoruz, kayboldu. Galatasaray'da oynamanın gerekliliğini de unuttu, en kötü Yasin Öztekin'e baksın, nasıl bir değişim gösterdiğini ve oynamak için gösterdiği çabayı. O saçlar çok erken sarıya boyandı diyelim madem, yazık olsun istemem..

27 Mart 2017 Pazartesi

Seyreyle maziyi #26; Tarihin en kötü Galatasaray kadrosu?


Geçtiğimiz günlerde goal.com paylaşmıştı bu kadroyu, haliyle yakın geçmişi hatırlama gereği duyduk. Tarihin en kötü sezonlarından biri, 2010-2011. En azından benim izlediğim en kötü Galatasaray sezonuydu diyebilirim. Ligi 8. bitirdik ama uzun bir süre ilk 10'un dahi dışındaydık. Galatasaray için galibiyet almanın dahi olay olduğu bir sezon, daha nasıl tarif edeyim.

Zaten yukarıdaki kadroya baktığımızda tablo netleşiyor. Galatasaray arması her zaman şampiyonluğa oynar denir ya, şu kadrodan Galatasaray armasını çıkarsak küme düşmemek için oynardı belki de. Sınırları zorlamıştık, sezon başından yaşanacaklar az çok belli gibiydi ama bu kadarını inanıyorum ki kimse tahmin edemezdi.

Rijkaard'la başladık, Hagi'yle devam ettik, Bülent Ünder'le bitirdik. Yetersizim diye bağıran bir kadro ama göre göre başarısızlığa itildi Galatasaray. Yıldızları vardı elbette, yok diyemem. Elano vardı, devre arası gitti. Misimovic alındı, sezonun ortasını dahi göremedi. Insua yedek, Cana kayıp, Arda Turan / Kewell ve Baros sürekli sakat, elde kalan tek isim Lucas Neill.

Lucas Neill için üzülmüştüm, daha iyi bir Galatasaray kariyeri olabilirdi ama bulduğu ortam o. Yine de kaybetmedi istikrarı, son güne kadar oynadı, kenarda beklediğini hiç hatırlamam. O da bir noktadan sonra takıma uydu, performans noktasında yerlerdeydi ama sert, agresif, lider özellikli bir stoperdi. 

Yukarıdaki 11'de Stancu da yedek ayrıca, not edelim. Bülent Ünder'in kadrosu gibi zaten bu, Kazım'ı forvet yazan o oluyordu, Insua / Stancu gibi isimler yedek. Culio'yu sola atmış, Pino'yu da forvetten kesmiş ve kanada almış. Orta saha ise o sezonu markalayan Barış Özbek / Ayhan Akman / Mustafa Sarp, nam-ı değer "Bam". Kalede Zapata, sol bek Çağlar Birinci derken bu takımın ligi 8. bitirmesi gerçekten büyük iş. Culio'ya falan teşekkür edelim, insan üstü bir çaba gösterdi.

Emre Akbaba & Galatasaray, orta saha rotasyonuna derin bir revizyon lazım


Yönetimlerden kaynaklı doğan bir olumsuz yerli futbolcu algısı var. Öyle paralar ödendi ki, hemen hemen gelen çoğu yerlinin o yatırımın altında ezildiğine şahit olduk. Şimdi de hangi yerli futbolcuyu yazsam "çöp" diye otomatik bir yorum alıyorum. Yüzde 80 bu yorumlar da bu doğan olumsuz algı üzerine, ön yargılı.

Üstelik herhangi bir rakamdan da bahsetmeden bu yorumu alıyorum. İnsanlar da haklı aslında, öyle paralar ödendi ki şu adam yetenekli, almalıyız dediğimde "bu paralar ödenmemeli" de deniyor. Devamında gelen "çöp" yorumu, doğan ön yargı işte. Ben demiyorum ki 3-4 milyon avro'lara çıkalım, şu paraları verelim gibisinden. İsim üzerinden gidiyorum, saha içini yorumluyorum ve yönetimlerin yanlışlarından kaynaklı tepki görebiliyorum. Bahsettiğim isimler üzerinden yorum yaparken bu nedenleri göze almanızı öneririm.

Yetenekli futbolcu alınır, doğru rakamlara bu işi bitirmek ise yönetimlerin işidir. Galatasaray yönetimi bu noktada oldukça sabıkalı ama biz yine de yazalım. Yerli / yabancı diye de ayırmam iyi ismi, Emre Akbaba da o futbolculardan biri. Galatasaray bugün Emre Çolak'ı dahi arıyor, kabul edeniniz var mıdır bilmem. Orta sahada topla dikine oynayacak, teknik özellikli ve genç bir alternatife sahip değiliz. Riekerink'in Emre Çolak'tan aldığı iyi bir katkı vardı, bunu yeni sezona da taşıyacaktı ama Emre Çolak gitti. O pozisyon boş, doldurulması gerekiyor.

Emre Akbaba'nın iyi bir yükselişi var, ligin yetenekli orta sahalarından. 10 numara orjinli ama fizik özelliği itibariyle de 6-8 arası rahatlıkla oynayabilen, teknik özelliği yüksek, dripling özelliği olan ve maç içinde kat ettiği mesafe itibariyle de tempolu bir orta saha. Galatasaray'ın böyle bir alternatifi yok ve Tudor'un düzenine de fazlasıyla uyacak bir isim. Rakam üzerinden yorum yapamam ama şartların uyması durumunda Galatasaray'ın mutlaka kadrosuna katması gereken bir isim.

Bu sezon 24 maçta 6 gol 5 asist, Alanyaspor'u taşıyan isimlerin başında gelmekte. Ülke içinde piyasası da var, Trabzonspor istiyor mesela. Trabzonspor'un da gençleşen bir yapısı var, özellikle orta saha rotasyonunda fazlasıyla dinamikler ki Emre Akbaba'yı da almaları durumunda önemli bir hareket yapmış olurlar. Galatasaray'ın da gençleşmesi, dinamizm kazanması gerekiyor. Orta sahamızda tek dinamik isim Tolga Ciğerci, onu da eleştiriyoruz, sakatlıktan iyi dönemedi. Orta saha rotasyonunda derin bir revizyon lazım, Emre Akbaba da o rotasyonun parçalarından biri olabilir..

26 Mart 2017 Pazar

DC için Wonder Woman kurtuluş, Justice League ise yükseliş olabilir


Daha çok Marvel'ciyim, bu tarz yazıların da ağırlığı haliyle bu oluyor. DC'nin karanlık dünyasını severim ama, her ne kadar Suicide Squad kadar bir hayal kırıklığı izlemiş olsak bile. Gerçi DC'nin yeni kurmaya çalıştığı evreninde beğendiğim bir film de yok, aynı hayal kırıklığını Batman v Superman'de de yaşamıştım. Filmin karanlık dokusu güzeldi ama ne anladın sorusuna bir cevap vermem zor. 

Düzensiz bir yapıları var, sürekli değişen film tarihleri, Ben Affleck'in küstürülmesi, değişen senaryolar derken izledikleri yolu pek bilmiyorum. 5 yıllık planları nedir mesela, fikrim yok. Evren noktasında da Marvel'in çok gerisindeler. Potansiyelleri yüksek, çok daha iyisini yapabilirler ama belki de bu işe geç girmelerinin acı faturası bu, bilemeyiz.

Bu noktada kurtuluşları olarak gördüğüm iki iş var. Birincisi Wonder Woman, DC'nin kurtuluş işi olabilir, fragmanında aldığım heyecan büyük oldu. Çok güçlü bir karakter, kadın süper kahramanların solo filmlerine pek alışık değiliz, bu noktada Wonder Woman'ın yaşatacağı ilkler olabilir. Karanlık dünyalarında bu tarz bir "origin" hikayesi nasıl olarak merak ediyorum.


Ve devamında gelen Justice League fragmanı. Asıl olay bu zaten, DC'nin Avengers'ı niteliğinde. Ben Affleck'i Batman'a yakıştıran biriyim, onun liderliğinde böyle bir ekibi izlemek için yükseliyorum. Yine bir "origin" hikaye aslında, Aquaman, Flash ve Cyborg'u sinematik evrende bu kadar ciddi ilk görüşümüz (Flash'ın Suicide Squad'da kısa görünüşünü saymıyorum). Batman önderliğinde Dünyayı kurtarmak adına kurulan bir ekip, Wonder Woman'ın da yüksek katkılarıyla. 

Wonder Woman'ın filmi DC adına bir kurtuluş olacak mı, göreceğiz. Fragmanıyla beklenti yarattı ki bence iyi bir iş olacak. O heyecanla birlikte izleyeceğimiz bir Justice League filminin etkisinin de büyük olabileceğini düşünüyorum ki fragmanı da o heyecanı veriyor. 

DC'ye yönelik hayal kırıklıkları var maalesef, Batman v Superman'in ilk fragmanında da benzer şeyleri yazıyordum, yaşadığım hayal kırıklığı bu noktada tarifsiz. Suicide Squad'ın ilk fragmanı karanlık yapıdaydı, gerçek kötüleri izleyecek diye beklerken belki de en olmaz dediğim karakterlerin (Harley Quinn ve Joker) olduğunu gördüm ama kötüydü film. Wonder Woman filmi bu noktada bir kurtuluş, Justice League ise yükseliş olabilir..

25 Mart 2017 Cumartesi

Ritüel #3; Uğur Karakullukçu

Ritüel devam ediyor, elbette ara vermedik. İlgi gören bir konsept oldu, önce bunun için teşekkür etmem lazım. Zaman içinde birlikte geliştirip, mutlaka daha iyiye götüreceğiz. Bu noktada herkes eleştirisini gönül rahatlığıyla dile getirsin, özellikle "şu soru da olmalı" diyenler. 3. konuğumuz Uğur Karakullukçu, blogger'ın blogger olduğu zamanların en iyi blogger'larındandı, şimdi de kendisini medyada keyifle takip ediyoruz. Sağ olsun o da bizleri kırmadı.


Galatasaray denilince aklınıza gelen ilk şey?
Şampiyonlar ligi müziği

İzlediğiniz veya hatırladığınız ilk Galatasaray karşılaşması? 
Manchester United, Old Trafford’daki 3-3’lük maç

Galatasaray'ın sizi en mutlu ettiği gün? 
17 Mayıs 2000

Galatasaray'da en çok sevdiğiniz futbolcu?
Kubilay Türkyılmaz

Galatasaray adına idol kabul ettiğiniz isim?
Gheorghe Hagi

Galatasaray'ın sizi en mutsuz ettiği gün? 
1999 Bilbao deplasmanı. Bazen hala sinirleniyorum o pozisyona

Transferine en çok sevindiğiniz futbolcu?
Mario Jardel


Transfer olmasını beklediğiniz ama bir türlü gelmeyen futbolcu?
Kily Gonzalez

Galatasaray'da hakkının bir türlü verilmediğine inandığınız isim?
Suat Kaya. Bugün o seviyede defansif orta sahaya 20 milyon Euro isterler ama UEFA kadrosu deyince adı anılmaz

Galatasaray'da bir türlü sevemediğiniz ya da gördüğünüz en kötü futbolcu?
Bir türlü sevemediğim Christian, büyük aşkların üstüne yakıştıramamıştım iyi oyuncu olmasına rağmen. Kötü oyuncu aslında çok ama Bouzid ve Ontivero aklıma geliyor

Rakip takımlarda izlediğiniz ve keşke Galatasaray'da oynasaydı dediğiniz futbolcu? 
Tabii ki Alex… Basketbolda da Naumoski


Galatasaray'ın en unutamadığınız ve sizin için özel bir yeri olan maçı?
Juventus’la Della Alpi’de 2-2 biten maç… O maç bence göstermişti sonraki yıllarda unutulmaz başarıların geleceğini

İzlediğiniz ve hatırladığınız dönemi düşünerek, Galatasaray 11'iniz?
Muslera; Eboue, Götz, Popescu, Hakan Ünsal; Melo, Suat; Ribery, Hagi, Arda; Hakan Şükür.

Bu 11 işleri her zaman zor… Efsaneler var, Ribery gibi büyük iz bırakan ama az kalanlar var. Olduğu kadar diyelim.

Galatasaray'da büyük beklenti içinde olduğunuz ama o beklentiyi bir türlü karşılayamayan isim? 
Kısmen karşılamasına ve kalitesini göstermesine rağmen Lincoln

Galatasaray'da çok sevip, beğendiğiniz ama bunu insanlara bir türlü kabul ettiremediğiniz futbolcu veya teknik direktör?
Felipe. Bazı özellikleriyle gerçekten dünya çapındaydı, bence defoları idare edilebilirdi. Bugün gelse kral olur ama çok az kişi hatırlar

Teknik direktör olarak ilginç olabilir ama Hagi diyeceğim, özellikle enkazdan çıkarıp 76 puan aldırdığı ilk döneminde malzemesine göre çok iyi takım çıkarmıştı. İkinci dönemi ise çok yanlış zamandı, ihale ona kaldı.


İnsanların çok beğendiği ama sizin bir türlü beğenemediği, kabul edemediğiniz futbolcu veya teknik direktör?
Keita diyeceğim. Şüphesiz yetenekliydi, gösterişliydi ama deplasmanlarda, özellikle de derbilerde araziydi. Niye beğenildiğini anlıyorum ama yüklendiği anlamın çok daha altında katkı verdi

Nasıl Galatasaraylı oldunuz, sizi etkileyen bir numaralı etmen neydi?
Nasıl Galatasaraylı olduğumu hatırlamıyorum çünkü kendimi bildim bileli öyleyim

80'ler, 90'lar ve 2000'ler sonrası diye adlandırdığım dönemde hem Galatasaray hem de futbol anlamında en büyük keyfi aldığınız dönem?
Kesinlikle 90’lar. O yürüyüşü UEFA Kupası’yla kısıtlamak da haksızlık. 

2000’lerin başı da çok farklı bir deneyimdi, Avrupa devi olmayı bize hissettirdi ama arkasını mevcut Galatasaray aklı getiremedi, o günleri de hiçbir zaman unutmadım. O yüzden başarı sarhoşluğuna her zaman karşıyım, akılla başarı paralel gitmezse sonu hüsran olur. Bugünlerdeki gibi…

Lider stoper işte, uzakta mı arıyoruz?


Tudor'a hediye edilen 5 numaralı Galatasaray formasını görünce aklıma geldi, aradığımız lider stoper kendisi değil mi diye. İşin şakası tabii bu, Galatasaray'ın yeni dönemde ihtiyacına yönelik bir vurgu diyelim. 

Herkesin gördüğü bir konu gerçi, Ujfalusi'den bu yana yazdığımız mesele. Popescu sonrası da aynı şeyleri konuşuyorduk, bir dönem Song / Tomas ikilisiyle bir istikrar sağlamış ama aranan lider profili Ujfalusi'yle bulmuştur. Chedjou 4 senedir Galatasaray formasını giyiyor ama bu yönde bir futbolcu değil, profili başka. Ara transfer dönemi de çok yazdık çizdik ama bulamadık o ismi, Chedjou'yu affetmek durumunda kaldık. 

Yeni sezonun transfer gündeminin ise en üst sıralarında "lider stoper" olmalı, Tudor'un da bunu vurguladığını düşünüyorum. 3'lü stoperle devam edecek gibi duruyoruz, bu noktada lider stoper ihtiyacı bir tık daha fazla gerekli. Nedeni şöyle, 3'lü stoperin kanatlarında stoper özellikli isimlerin yanında özellik itibariyle atletik diyebileceğimiz bek oyuncuları da oynayabilir. Cavanda, Carole oynadı işte, yeterlilikleri tartışılır. 

3-4-3 veya 3-4-2-1'in amacı her pozisyonda bir fazla olmak, kenar stoperlerin görevi de hücumda gerektiği yerde kanata destek verebilmek, topla çıkmak. Ortadaki stoper bu noktada lider olmalı ki bu görevi ayarlamalı, yanında oynayan isimleri yönetmeli ve mutlaka pas özelliğini de beraberinde barındırmalı. Chedjou bu düzende iyi göründü, çünkü pas özelliği ve topla çıkabilme durumu var ama lider değil. 

Biz lideri arıyoruz işte. Tudor'a gelince, özellik itibariyle böyle bir futbolcuydu. Bek özelliği de vardı gerçi, sağ bekte de çok izledik ama lider stoperdi. Pas özelliği yüksekti, sertti, topla çıkardı, geriyi organize ederdi. Tudor'umuzu bulmak durumundayız, bu formanın hediye edildiğini görünce yazmak istedim, oynar mı acaba?

24 Mart 2017 Cuma

Selçuk İnan'in son haftalardaki çıkışı mutluluk verici


Bunu yazdığımda tepki göreceğimi biliyorum. Selçuk İnan'ı ne olursa olsun beğenmeyerek bir güruh var, saygı duyacağım. Ya da saha içine bakarak "lig bitti" gibi bir eleştiri gelebilir ama Tudor dönemi ile alakalı aynı şeyi yazmaktan sıkılmayacağım. Bu sezonu mümkün olan en iyi yerde bitirmek ve bugünden gelecek adına çalışmak. Selçuk İnan'ı da bu nokta üzerinden değerlendiriyorum, sadece saha içine bakarak ve yeni döneme yönelik.

Düşüş içinde olduğu doğrudur, Mancini döneminden bu yana gelen. Hamza Hamzaoğlu'yla gelen şampiyonluk sezonunda yeniden ayaklandığı bir zaman olmuştu ama ertesi sezon yine düştü ve kendisini "temposuzluğu" üzerinden değerlendirmeye başladık. İyi değildi o görüntü, geleceği olmayan. İşin içine kazanılan ücretler falan girdiğinde de eleştirinin boyutu daha arttı. Bunlar haklı eleştiriler, ben de yazdım.

Şöyle söyleyeyim, Selçuk İnan'ın öyle bir sözleşmesi var ki kendisinden vazgeçmek o kadar kolay değil. Değişim diyoruz, mutlaka gerçekleşmesi gereken. Yaşlanan bir takım var ve bazı isimlerden maddi bir gelir elde etmenin de mümkün olduğunu düşünüyorum. O isim Selçuk İnan değil ama, talip bulmak, gönderiyorum diyerek göndermek zor. 

Bu bir nokta, ben başka noktadan bakıyorum. Tudor döneminde izlediğim Selçuk İnan daha farklı. Temposunu yükseltmeye başladı, istiyor, isyan etmeyi yeniden hatırladı. Trabzonspor maçında kötü bir mağlubiyet aldık ama Selçuk İnan'ın arzusu aklımda kaldı. Bunu Finlandiya karşısında da devam ettirdi, oynadığı pozisyon itibariyle görevi daha zordu ama iyi başardı. Hem savunma hem de hücum noktasında, bu tempoda görmeyeli uzun zaman olmuştu.

Biraz daha izlemek lazım ama bu çıkışını görmek ilgi çekici. Tudor döneminde biraz daha farklı bir havaya büründüğü kesin, istemesi, temposunu yükseltmesini değerli görüyorum. Tudor'un da Selçuk İnan özelinde pozitif açıklamaları vardı, tuttuğu bir isim gibi görünüyor. Haliyle bu yeni dönemde önemli bir şansı olacak..

Fatih Terim, Galatasaray günlerinde de farklı bir şey söylemiyordu


Uzun zamandır ilk kez hemen hemen herkesin Fatih Terim'le hem fikir olduğunu görüyoruz. Güzel konuştu Fatih Hoca, bunu Galatasaray günlerinde de söylüyordu, Milli Takım'ın başına geçtiğinde de değişmedi. Hatta ilk icraatlarından biri yabancı kuralını esnetmek oldu. Yabancı kuralı ile Milli Takım'ın selametin bir alakası yok, hatta yarar sağlayan noktaları dahi var.

Emre Çolak bunun en yakın örneğidir. Yabancı kuralı devam etmiş olsaydı Galatasaray ondan bu kadar kolay vazgeçmezdi ve bir şekilde iyi bir sözleşme alırdı. Galatasaray'ın bu konuda rahat davranmasının nedeni bu kuraldır ya da Emre Çolak'ın düşüncesini değiştiren diyelim. Burada kalıp, Galatasaray'da yedek oturması onun gelişimine katkı mı sağlayacaktı? Bugün 25 yaşında, Deportivo forması giymekte ve iyi bir sezon geçiriyor. O istikrarı da Milli Takım'a attı işte Emre Çolak'ı, bizim bu örnekleri arttırmamız gerekiyor.

"20-30 tane oyuncumuzu Avrupa'ya göndersek, milli takım zaten belli olur. Onlar da biraz bu yarışmanın içerisine olmalı"

Anlatmak istediğim bu, Türk futbolcusu dışa açılmalı ve sayı artmalı. Çağlar Söyüncü, Enes Ünal, Emre Çolak gibi örnekler var, gelişimleri de ortada. Yabancı sınırının genişliği ve daha rahat hareket etme imkanı bulan büyük kulüpler haliyle bu tarz isimleri eskisi gibi zorlamıyorlar. Böyle olunca da Türk futbolcusu daha rahat Avrupa'yı düşünebiliyor. Bu da Milli Takım noktasında çok büyük bir artı.

Sen yine yabancı oynatma, yerliye yatırım yap. Kimse mani değil ki şans veren veriyor işte. Cengiz Ünder, Yusuf Yazıcı gibi örnekler var, bunu kulüpler düşünecek. Altyapısından yetişmiş herhangi bir isme dakika vermemiş kulüplerimiz var. İyi olan yine oynuyor, Avrupa'yı düşünen çok daha rahat karar verebiliyor ve kulüplerin eli daha rahat. Osmanlıspor'un Avrupa Ligi'nde geldiği nokta gibi, yabancı kuralı bu durumda olmasaydı başarabilirler miydi?

Galatasaray'a dönersek, biz de değişen bir şey yok. Yabancı kuralının bir artısı da yerli isimlerin fiyatını düşürmek ama bizde sözleşme imzalayan her yerli 2 milyon'dan tarifeyi açıyor, 4 milyonlarda gezen bonservisler ödemeye devam ediyoruz. Geçen sezon 7 yabancısı vardı bu takımın, oysa 14 yabancılı bir düzen diyoruz. Biz bu kuralın nimetlerinden faydalanabilmiş değiliz, futbol aklı gerektiren hareketler bunlar..

23 Mart 2017 Perşembe

5li #9; Altyapının "Galatasaray çatısı altında" hayal kırıklıkları

Altyapının kayıp yıldızları gibi bakmayın, Galatasaray özelinde büyük beklenti kurduğumuz ama bu forma çatısı altında hayal kırıklığı olan isimlere bakıyoruz. Bugün 86-87-88 jenerasyonuna biraz değindim ve nostalji teline dokundum aslında. Şimdi de bazı isimleri biraz daha detaylandırmak istedim, Twitter'da sordum ve ismi ağırlıkla çıkan 5 isme bakıyoruz. Şimdilerde U17 Avrupa Futbol Şampiyonası Elit Tur maçlarına bakıyoruz, yine iddialı bir Galatasaray jenerasyonu var. Bu isimlere sonları benzemez diyelim..


Aydın Yılmaz

Uzun bir Galatasaray kariyeri oldu, itiraf edelim ki hak etmediği. Yıllarca bekledik biz bu adamı, yetenekliydi çünkü ama kırılgandı. Hızlı bir adamdı, Galatasaray'ın kanatlarına can verebilirdi ama kısa dönemler haricinde olmadı. O kısa dönem de 2011-2012 şampiyonluğu, özellikle ligin 2. yarısı gösterdiği performans. O dönem iyi bir 12. adamdı ama devamını getiremedi. Kritik golleri var, unutulmaz derecede ve Galatasaray'da geçirdiği uzun kariyer biraz da o yüzden değil mi. Mancini demişti, idmanlarda inanılmaz bir performansı var ama sahaya baktığımızda bunu göremiyoruz. Aydın Yılmaz'ın özetidir bu.


Cafercan Aksu

Benim favori futbolcum, onu konuşmayı seviyorum. Çünkü çok konu adına ışık tutabilecek bir isim, ders alınması gereken bir kariyer. 86-87-88 jenerasyonu dedik ya, en yeteneklisi oydu. Bugün nerede bilmiyorum bile, o derece kaybettim. Forvet özellikli bir 10 numaraydı, müthiş bir sol ayağı vardı ama potansiyelinin %1'ini dahi izleyemedik. Bir Gençlerbirliği maçıdır kırılma noktası, şampiyonluk maçında Hakan Şükür'ün yerine kurtarıcı olarak girmesi ve o baskının altında ezilmesi. Kariyerinin başında olan bir isimdi, o maçla kaybettik kendisini. Sonra da ayağa kalkamadı işte, şans bulmadı da diyemeyiz.


Cem Sultan

Yine büyük bir beklenti, altyapılarda gol rekorları kıran adam. Gümbür gümbür geliyordu tabir-i caizse ama onun adına da kırılma noktaları var. 2010-2011 sezonu, Galatasaray'ın felaket dönemlerinden biri. O da tek tük şans buluyordu ama öyle bir sezonda daha fazla şans bulması gerekirdi. Küstürüldü bir anlamda, ona güven verilmedi. Devamında Servet Çetin ile olan kavgası ve suçlu ilan edilmesi. Sonrasında durmadı işte, sezon bitince yetiştirme bedeli karşılığında Kayserispor'a imza attı. Bu da onun adına diğer bir kırılma noktası, Galatasaray'ın başına Fatih Terim gelmişti ve bir şansı olabilirdi. Sonrası da hayal kırıklığı zaten, bir türlü olamayan futbolculardan.


Özgürcan Özcan

Hakan Şükür'ün "veliahtım" dediği bir isimdi, Yukarıda bahsettiğim jenerasyonun bir numaralı gol ayağıydı kendisi, Galatasaray'ın forvette uzun yıllar sorun yaşamamasını bekliyorduk. Şans buldu, hem de birçok maçta. Özellikle Gerets'in onunla çok ilgilendiğini biliyorum ama olmadı, bir türlü beklenileni veremedi. O da kariyerine daha çok 1. Lig golcüsü olarak devam etti. Süper Lig'den ziyade daha çok 1. Lig'de gördük onu, birçok iddialı takımda forma giydi ki hala orada devam etmekte. Resmen bir Anadolu turu attı, bir çizgi tutturdu ama hayal ettiği çizgi eminim ki o değildi.


Daniel Tözser

Bahsettiğim isimlerin en enteresanı o belki de. Fatih Terim'in 2. döneminde Galatasaray'a gelmiş ve altyapıya katılmıştı. U21 takımında oynadı ama ne oldu bilmiyorum, takımdan ayrıldı. İlk olarak ülkesine döndü, devamında kariyeri şekillendi. Önce Belçika, sonra Yunanistan ve ardından gelen uzun İtalya kariyeri. Önemli takımlarda forma giydi, Genoa, Watford, Parma, QPR gibi. Premier Lig'i de gördü, İtalya'da da istikrarlı şekilde kalmayı başardı. 31 kez de Macaristan Milli Takım formasını giydi, Galatasaray'da da iyi bir kariyeri olabilirdi yani. Fatih Terim kim bilir onun için ne düşünüyordu. Altyapılara pek fazla yabancı alınmaz ama o dönem Tözser ile iyi bir iş yapılmıştı.

Seyreyle maziyi #25; Galatasaray tarihinin parlak jenerasyonu?


5'li için yazacaktım bu konuyu ama iş seyreyle maziye'ye kaydı. Büyük beklenti kurduğumuz ama bir türlü olmayan isimleri sordum, gelen cevapların yüzde 90'ı bu jenerasyona yönelik oldu. Galatasaray'ın meşhur 86-87-88 jenerasyonu, içinde çok büyük potansiyellerin barındığı bir ekip. Altyapı sorumlusu da Abdullah Avcı bu arada, böyle bir jenerasyondu. 

Tabii istediğimizi tam anlamıyla alamadık. İçlerinde şu an önemli noktalarda olan futbolcular var ama Galatasaray ne aldı sorusuna verilebilecek tek cevap Arda Turan. Uğur Uçar / Ferhat Öztorun gibi isimler bugün Başakşehir formasıyla şampiyonluk yarışı veriyor, Mehmet Güven Osmanlıspor'un en önemli isimlerinden biri, Aydın Yılmaz'ın uzun yıllar süren ama hayal kırıklıklarıyla dolu bir Galatasaray kariyeri oldu.

Takımın en yetenekli ismi ise Cafer Can Aksu. Forvet özellikli ama forvetin arkasında oynayan bir isimdi. Müthiş bir sol ayağı vardı ki kendisinin çok önemli yerlere geleceğini düşünüyorduk. Şu an nerede inanın bilmiyorum, belki de yaşanabilecek en büyük hayal kırıklıklarından oldu. Bu hikayeyi daha sonrasında detaylandırırız ama bir Gençlerbirliği maçıdır kırılma noktası, Hakan Şükür'ün yerine kurtarıcı adıyla giren Cafer Can Aksu ve devamında yaşananlar.

Şu kadrodaki potansiyel uzun yıllar Galatasaray'ı taşıyabilir ve yeniden altyapı kültürünü yaratmak mümkün olacaktı. O dönem maddi sorunları da hatırlıyorum, altyapı kurtuluş adına en büyük çareydi ama istikrarsızlık belki de buna engel oldu. Bu gençlerin bir araya gelmesinde Fatih Terim'in payı var ama önce o gitti, sonra Hagi geldi, devamında Gerets, Feldkamp, Skibbe. 

İçlerinde Galatasaray formasıyla şans bulanlar da var, hem de ciddi şanslar. Uğur Uçar, Ferhat Öztorun ve Mehmet Güven'i sıklıkla izledik, Özgürcan Özcan'ı Hakan Şükür "veliahtım" diye nitelendiriyordu ama istikrarı yakalayamadık. Arda Turan iyi bir çıkış yakaladı ve bugün geldiği nokta ortada. Aydın Yılmaz ise yıllarca bu formayı giydi, parladığı kısa dönemler oldu ama kariyeri yüzde 90 hayal kırıklığı şeklinde.

Podolski'nin imzası, kusursuz veda


Bunun adı kusursuz veda, yıllar sonra dahi unutulmayacak. Herkesin hayali böyle bir jübile ve ancak bu kadar mükemmel olabilir. Podolski'nin golüyle kazandı Almanya, bir imza golüyle. Podolski'nin muhteşem sol ayağı deriz, böyle bir imza işte. Geriye dönüp baktığında da ancak bu kadar kusursuz bir Milli Takım kariyeri bırakabilirdi. Podolski unutulmayacak, burası kesin.

Almanya'nın yeni toparlandığı, ayaklanmaya başladığı dönemler, 2000'lerin ortaları. 2002 Dünya Kupası'nda bir final başarısı gelse de bunu beğenmeyen ve yeniden yapılanma başlattıkları. Podolski de o yapılanmanın ilk yıldızlarından, 2004 yılında ilk kez giydi bu formayı, 19 yaşında. 13 yıl boyunca da hiç bırakmadı ve bugün 31 yaşında, 130. kez Almanya formasını giymiş oldu.


130 maçta ise 49 golü var, bu bağlamda Almanya'nın en çok gol atan 4. futbolcusu durumunda. İstatistiğin kusursuzluğunu anlatmak açısından, Podolski henüz 31 yaşında. Lothar Matthäus 40 yaşında futbolu bıraktı ve 150 kez ile Almanya formasını en çok giyen futbolcu. Podolski'nin de son 2-3 yılı yedek olarak geçti, buna rağmen böyle bir rakam. Bu rekoru da kırabilirdi Podolski.

Joachim Löw'ün de Podolski için önemi büyük, Podolski'den hiç vazgeçmedi Löw. En kötü zamanlarında bile bu takımda bir yer edindi Podolski. Löw döneminde 97 kezle en çok Almanya formasını giyen isim olmuş Podolski, Lahm ve Schweinsteiger gibi isimleri de geride bırakarak. Podolski'nin Milli Takım kariyerinde en önemli isim Joachim Löw diyebiliriz. 


Eleştirdim, bundan sonrasını göremediğimi de dile getirdim ama Podolski sevgim / saygım her zaman doruk noktada oldu. Özel bir isimdi, günün birinde mutlaka Galatasaray formasını giyecek derdim, şükür ki giydi. Bu formaya yakışacağını düşünüyordum, öyle de oldu. Şanssızlık şu, yanlış zamanda denk gelmesi. Daha iyi bir Galatasaray'da çok büyük başarılara birlikte yürüyebilirdik, olmadı. Buna rağmen imza işleri vardır, gol bekledik, o beklentiyi de karşıladı. Eleştirdiğimiz noktalar ayrı ama Galatasaray'ı ve Türkiye'yi sahiplendi, bizden biriydi.


Şu yönetimin yaptığı en iddialı işti belki de, Podolski'nin transferi. Onu da Podolski'nin satış tarzıyla yıktılar gerçi, ortada bir iddia da yok. Japonya'ya gidecek, yeni bir macera. Göz önünde olmayı çok seviyor, Japonya'ya gitmesi de onun adına yeni bir kapı. Bundan sonrası futbolla değil, Podolski'nin imajıyla alakalı olacak, o da bunu konuşturacak..

22 Mart 2017 Çarşamba

Chedjou'nun Ocak ayı öyle hareketli geçti ki


Chedjou'nun Ocak ayı öyle hareketli geçti ki. Tuzlaspor maçının ardından kadro dışı bırakıldı, Afrika Uluslar Kupası'na gitmesini bekliyorduk ama kadroya alınmadı, gitmesine kesin gözüyle baktık ama yerine iyi bir isim alınamadı, sonra affedildi, transferin son günü Southampton ve Swansea gibi kulüpler onu ciddi bir şekilde istedi ama Galatasaray bırakmadı. Bunların hepsi Ocak ayı içerisinde gerçekleşti, gözden çıkarılmıştı ama Tudor'un dönüşüyle bir anda 1 numaralı stopere yükseldi yine.

O konuda yanıldığımı ben de kabul etmiştim. Chedjou'ya güvenemiyorum, Galatasaray kariyerine baktığımda da beklentimi karşılayamadı ama 4 sezondur bu takımın formasını giyiyor. Sezon sonu da sözleşmesi bitecek, kalmasını beklemiyorum. Doğru olan da budur, değişim gerekli ki sezon sonunda sözleşmesi bitecek kimse takımda tutulmamalı. Chedjou, Sabri Sarıoğlu, Hakan Balta gibi.

Yanıldığım konu güven meselesi değil, maalesef ki hala bu takımın 1 numaralı stoperi. Değil diyordum ben ama mevcut kadroda olmazsa olmaz olduğunu gördük. Bu da zaten stoper rotasyonu için durumu özetleyen gelişme. Trabzonspor maçında Chedjou'yu aradım mesela, Galatasaray geriden bir kere bile topla çıkamadı (sağlıklı şekilde) ve baskı yediği her topu rakibe verdi. Chedjou'nun lider özelliği sıfır ama özellik itibariyle 3'lü dizilimde yanında oynayan isimleri doğru yönlendirdiğini düşünüyorum.

Chedjou'nun da topla çıkma özelliği var, pas özelliği ise mevcut stoperlerimizin çok üzerinde. O ortada oynadığında yanında oynayan Semih Kaya ve Ahmet Çalık gibi isimler de topla çıkabiliyor, bir bek gibi hücuma destek verebiliyorlardı. Trabzonspor maçında ise Semih Kaya göbekte, Carole ve Cavanda kenarlardaydı. Her ikisi de aslen bek ama bunu yansıtamadılar, topla çıkamadılar, Semih Kaya ise pas aksiyonunu yönetemedi. Cavanda ve Carole'den beklediğimin fazlasını aldım, o ayrı ama bu düzende göbekte oynayan isim önemli, lider / pasör bir futbolcunun gerekliliği büyük. Mevcut yapıda Chedjou'nun olmazsa olmazlığı buradan gelmekte.

Sezon sonunda ayrılacak Chedjou, burası kesin. Yanlış bir bilgi var ama, kendi ülkesinde katıldığı televizyon programında "Galatasaray'ın benimle devam etmek isteyeceğini düşünmüyorum" diyor, oysa kendisi ayrılık kararı almış gibi bahsediliyor. O programda konuşulanları az çok takip ettim, Chedjou'nun Galatasaray ve Türkiye hakkında söylediği çok güzel şeyler var. Galatasaray'la alakalı da doğruları konuştu.

Ocak ayı içinde Chedjou konusunda hatamız var ama. Kadro dışı bırakıyorsun, kamp döneminde takımda yer alamıyor, satamıyorsun, sonra geri döndürüyorsun ve transferin son günü göndermek istemiyorsun. Oraya doğru stoper hamlesi yapılamadı, Ahmet Çalık değildi o isim. Son gün de iyi ki satılmamış, bugün oynatacak stoper bulamayacaktık belki de. Yasin Öztekin konusunda da benzer şeyleri yazmıştım, Galatasaray'ın ne yaptığı konusunda hiçbir fikrim yok..

Bedelsiz ihtimal #9; Haris Seferovic


Genelde yaş yaddi 30'a dayanmış isimleri yazmak durumunda kalıyoruz. Sözleşmesi sezon sonunda bitecek futbolculara baktığımda yaş ortalaması bu yönde çünkü, daha genç olanlar ise Galatasaray'a düşmeyecek seviyede. Şunu yaz, bunu yaz gibi öneriler geliyor ama şartları zorlamama rağmen biraz da gerçekçi bakıyoruz. 

Haris Seferovic 25 yaşında ve sezon sonunda Frankfurt ile sözleşmesi bitiyor. Sözleşmesi sezon sonu bitecek ve bu yaş grubu içinde Galatasaray'a gelebilecek isimlerden biri. Piyasası düştü, o eski potansiyelini yansıtamadı. Bu sezon Bundesliga'da 17 maçta 2 golü var, geçen sezon ise 29 maçta 3 gol 5 asist. Bundesliga günleri iyi geçiyor diyemem ama İsviçre Milli Takım'ı futbolcusu, yeniden ayağa kalkması açısından imkan var.

Özellik anlamında Elmander'e benzetirim. Elmander daha ateşli ve yürekliydi tabii, Seferovic'in gam yükü o kadar yüksek değil ama özellik anlamında benzer tarafları var. Son vuruşlarına iyi diyemem, bir takımın gol yükünü çekmez ama ön alanda mücadele yükünü çeker. Hareketli bir isim, sağa sola koşular yapar, pres özelliği yüksektir, uzun boyludur ama hava toplarına çok hakim değildir. Elmander'de de vardı bu, uzun boyluydu ama çok iyi kafacıydı diyemem. Ya da son vuruşları müthiş değildi ama mücadele noktasında onu kim tartışabilir.

Galatasaray'ın da nasıl oynayacağına bağlı bir durum tabii. Tek forvet olmaz diye düşünüyorum, bu tarz isimler daha çok 4-4-2'ye yatkın. Yanında bitirici ve daha seri bir forvet, yanında da mücadeleci bir isim. Seferovic o ihtiyacı karşılar ama böyle oynayacağımızı sanmıyorum, Tudor'un düzeninde bir pivot, onu da yedekleyecek atletik / hızlı bir isim gerekli. Eren Derdiyok'un varlığında da Seferovic doğru tarz değil. 

Eren Derdiyok pivot özellikli, bitirici noktada da Seferovic'in çok daha önünde. Mücadele gücü ile Seferovic öne çıkar ama tek forvet oynanan bir düzende beklenen katkıyı veremez. Gündeme bir şekilde girer ama, beklentim var. Kanatlarda hatta forvet arkasında oynayabilme özelliği de var ama teknik özellikleri yeterli diyemem, mücadelesiyle ayakta kalabilecek bir futbolcu. Yaşıyla da alakalı yeniden ayağa kalkma imkanı olabilir. İyi bir sistem takımının önemli parçası olabilir ama ona uygun sistemi Galatasaray'da görmek zor diyorum.

Seyreyle maziyi #24; kayıp hikaye "Jersson Gonzalez"


Lucescu sever Güney Amerika piyasasını, Shakhtar'da özellikle Brezilyalılar noktasında gösterdiği başarıyı yıllar içinde izledik. Az parayla da büyük işler başardı, büyük paraların da üzerine çok daha fazlasını koydu. İstikrar önemliydi burada, Lucescu kıymetli bir teknik adam. Bu değeri Galatasaray da kullanamadı, Beşiktaş da. İki takım adına da kırılma noktası diyebilirim, Lucescu gibi bir teknik adamı gözden çıkarmak.

Lucescu'nun Galatasaray'da 2 sezonu var. İlkinde çokça duyduğumuz bir eleştiri, "Fatih Terim'in mirası". Jardel eklemeli bir kadroydu ama Uefa Kupası'nı kazanan kadronun devamı olan bir sezondu. Kaçan şampiyonluk büyük hayal kırıklığı ama Şampiyonlar Ligi'nde gelen çeyrek final ise büyük iş. Lucescu o sezonda da fazlasıyla başarılıydı ama ustalık dönemi 2. sezonunda.

Uefa kadrosu dağıldı, birçok isim takımdan ayrıldı. Yaşanan maddi kriz cabası, iddialı transfer yapmanın zor olduğu bir dönem. Kiralık futbolculara yöneldik, özellikle gelen yabancılar noktasında. Çoğu da ilk kez duyduğumuz isimler ki Güney Amerika ağırlıklı. Bu transferleri kim yaptı bilmem ama Lucescu'nun Güney Amerika üzerinde o dönemden gelen bir etkisi var. 

Jersson Gonzalez'e gelecek konu, 2001-2002 sezonunun Ocak ayı transfer döneminde takıma geldi. Galatasaray'a geldiğinde 27 yaşındaydı ama tanıdığım bir futbolcu değildi. 19 kez Kolombiya Milli Takım formasını giymiş mesela, Avrupa'da tek macerası Galatasaray ama ülkesi açısından önemli bir adam diyelim. Kariyerinin yüzde 90'ı Kolombiya'da geçmiş, 

Sağ bekti diye hatırlıyorum. O pozisyonda Sebastien Perez vardı, kendisinin yarattığı etkiyi hala konuşuruz. Alternatif diyebileceğim Capone'yi de o pozisyona yazarım ama 3. bir sağ bek olarak Jersson Gonzales'in transferi enteresan olmuştu. 53 numaralı formayı giyecekmiş mesela, ama biz bunu göremedik. Abdürrahim Albayrak'ın futbol konusunda ön plana çıktığı sezon, Gustavo Victoria Mendez'in bonservisini aldıklarında da hatırlarım kendisini. 

Hikaye şuradan kaynaklı, süre alamadan gitti. Her maç istisnasız şekilde yedek oturduğunu biliyorum, yedek kulübesinde çok gördük kendisini ama şampiyonluğumuzu garantilediğimiz maçta bile süre vermedi ona Lucescu. Yedek kulübesinden bile ayırmadı, adını okuduk sadece. Rivayetler de var hakkında, iyi frikik attığı gibi. Ya da attığı sert şutlarla kaleci bayıltması, Mehmet Bölükbaşı'nı 1-2 kez bu şekilde sarstığı şeklinde haberleri okumuştum. Hakkında fikir sahibi olmak isterdim ama yok işte, elimizde veri yok.

Galatasaray'da birçok isim var, süre almadan gideler gibisinden. Bu isimleri andığımızda aklıma gelen ilk futbolcu Jersson Gonzales oluyor. Tek bir dakika almadan şampiyonluk yaşadı, kupayla şampiyonluk turu attı. Barusso'yu hatırlarım bir de, şampiyonlukta zerre katkısı olmamıştı ama saha içinde şampiyonluğu da en çok kutlayan oydu..

21 Mart 2017 Salı

Tolgay Arslan & Galatasaray, bitmeyen bir gündem


Beşiktaş'ın Tolgay Arslan'ı transfer ettiği şartlara baktım da, Hamburg'a 450 bin avro, futbolcuya ise yıllık 1.3, 1.4, 1.5 milyon avro şeklinde artan bir ücret verilmiş. 2018-2019 sezonunun sonunda bitiyor sözleşmesi, 26 yaşında bir futbolcu. Demek istediğim şu, böyle futbolcuları ilk etapta bulmak lazım. bugün Tolgay Arslan'ı transfer etmek istediğinde ödeyeceğin bonservisi düşünerek. Beşiktaş'ın doğru kadro planlamasının işaret ettiği isimlerden biri de Tolgay Arslan.

Beşiktaş'a ilk geldiğinde yarattığı etki çok daha büyük olmuştu. Özellikle Bilic'in çok tuttuğu bir isim oldu ki hatırlarsınız, "Tolgay Arslan Xavi, Sosa Iniesta" benzetmesini çok sevmişti. Oğuzhan Özyakup'un yüzüne çok bakmazdı Bilic mesela, aynı durum Cenk Tosun için de geçerli. Şenol Güneş göreve geldikten sonra ise tablo değişti, Oğuzhan Özyakup ve Cenk Tosun gibi isimler daha ön plana çıktı. Ama Tolgay Arslan'ın geçen sezon yaşadığı uzun bir sakatlık var, toparlaması çok uzun süren.

Bu sezon ancak toparlayabildi kendisini ama oturmuş bir iskelete yerleşmek zor. Rotasyonun önemli isimlerinden biri olmasına rağmen 11 istikrarını bir türlü sağlayamadı. Talisca'nın uzun bir sakatlık dönemi oldu, Oğuzhan Özyakup'un formsuz bir dönemi vardı ama Tolgay Arslan o ara ilk 11'de şans bulmasına rağmen o istikrarı getiremedi ki Bilic döneminde gösterdiği etkinin uzağında diye düşünüyorum. 

Mutluluk durumunu bilemem, gelecekle ilgili ne düşünüyor ya da. Hakkında çıkan haberler var, Tolgay Arslan'ın transfer gündemi bitmiyor. Ocak ayı döneminde Trabzonspor'la adı geçiyordu, şimdi de Galatasaray iddiaları var. Mehmet Ekici'yi istedi mesela Şenol Güneş, o pozisyonda elinde Tolgay Arslan olmasına rağmen. Bu nedenle de transfer gündeminin oluşması doğal, Tolgay Arslan'ın da ayrılmak istediğini düşünüyorum.

Beşiktaş'tan bonservisle futbolcu almak zor tabii, bu iş Cenk Gönen transferine benzemez. 2018-2019 sezonunda biten bir sözleşmesi var ve bu işin oluru nasıl olur bilmem. Tolgay Arslan'ı ikna etmekte sorun olmaz. Biliyorsunuz, Galatasaray'da yerli futbolcu tarifesi 2 milyon avro'dan açılıyor, Tolgay Arslan'a da verilir bu para. Doğrudur demiyorum, gerçekleşmesi durumunda olacağı yazıyorum. Ahmet Bulut kaynaklı bazı gelişmeler var, işin içinde o olunca da imkansız diyemem ama nasıl olur inanın bilmem.

İsterim ama, Galatasaray'ın elinde olmayan bir orta saha profili bu. Hareketli, topla dikine çıkabilen, dripling özelliği olan bir orta sahamız yok. 8 numara noktasında faydası büyük olur, bugün Josue'nin oynadığı pozisyonda da önemli iş yapar. Kilit pas, şut gibi özellikleri iyi, temposunu beğenirim ve istikrarı sağlaması durumunda çok katkılı olur. Hem 8 hem 10 numara için kıymetli bir alternatif, Beşiktaş'ın o pozisyonlarda iddialı isimleri var ve Tolgay Arslan'ın bu noktada önü tıkalı. Şenol Güneş'le de yıldızları pek barışmadı sanki.

Zor ama, yine yazıyorum. Çıkan haberler üzerine bu yorumları yapıyoruz, yoksa bir bilgim yok. Oluru nedir onu da bilemiyorum. Zamanında Ayhan Akman transferimiz vardı Beşiktaş'tan, öyle dönemlerde geri kaldı, bonservis olayını bilemiyorum. Gelsin derim ama, böyle bir profil gerekli, Galatasaray'da da iş görür..

Bir futbol aklının yönettiği Galatasaray'ı bir gün görür müyüz?


Twitter'da Nordic_Footy hesabı güzel bir istatistik çıkarmış. Süper Lig kulüplerinin son 5 yılda transfer rakamlarını derlemiş. Galatasaray'a bakacağız tabii biz, rakamlar elbette iç açıcı değil. Zarar ediyoruz, sadece transfer noktasında değil elbette ama bu işin kalbinde ödenen yıllık ücretler ve bonservisler var. Ffp'den cezalı bir kulübüz ama biz hala bu olaya "65 milyon avro'luk maaş bütçesini aşmayalım yeter" gözüyle bakıyoruz. Şu an 61 milyon avro'da olduğumuz söyleniyor ama açıklanacak rekor zarardan bahseden yok. Şu tabloda Beşiktaş'a bakın mesela, son iki sezonda transfer noktasında kar elde ettiler ve durumları ortada. Başarılar tesadüf değil yani, iş doğru plan ve projede bitiyor, Galatasaray'da bunu yapabilir. Geçen sezon 10 milyon avro civarında bir kar var mesela ama plansız, programsız hareketin yaşattığı zarar daha büyük oldu. Burak Yılmaz örneği verebilirim, gittiği tarih ve biten forvet rotasyonu. Bu sezona baktığımızda ise yine 10 milyon avro'luk zarar, e geçen sezon sağlanan kazancın ne anlamı kaldı. Futbolcu satmak, satmak için ise o isimleri doğru pazarlamamız gerekiyor. Podolski'yi sadece 2.8 milyon avro'ya satarak olmuyor o iş, futbol aklı burada yatıyor işte. Futbolcu satamıyoruz, sürekli bonservisli futbolcu alma peşindeyiz ve serbest futbolcu piyasasına bakmıyoruz bile. 2013-2014 sezonunda rakamı görüyorsunuz dimi, 40 milyon avro'luk bir zarar, o meşhur ara transfer dönemi. Bir futbol aklının yönettiği Galatasaray'ı bir gün görür müyüz dersiniz?

20 Mart 2017 Pazartesi

Milli Takım gündeminden o kadar uzak kaldık ki


Gündem o kadar karışık ki Milli Takım konusuna değinemedik bile. Kritik bir dönemeçte Milli Takım, çok kötü başlanan bir eleme grubu var. Saha içinden çok dışını konuştuğumuz bir dönem oldu, Kosova maçıyla birlikte umarım saha içine dönmüşüzdür diye umuyorum. Finlandiya maçı kritik olacak ama içeride oynayacağımız için rahatlıkla kazanmamız gereken bir karşılaşma. Bu tarz maçların bir mesajı olmalı ama Kosova karşısında bile zorlanmıştık. 

Deniz Türüç, Serdar Gürler, Güray Vural gibi isimler ilk kez Milli Takım'a çağrılıyor. Emre Çolak'ın Milli Takım'a döndüğünü görüyoruz ki bence fazlasıyla hak etti. Hakan Çalhanoğlu'nun cezası, Burak Yılmaz'ın ise sakatlığı var. Onun dışında az çok beklenen isimler ama genel manada bir gençleşme var, güzel olan taraf bu.

Anlamadığım şeyler var tabii, Fenerbahçe'nin 11'inde oynayan Hasan Ali Kaldırım değil de İsmail Köybaşı sol bek gibi. Güray Vural o pozisyonda sürpriz tercih mesela ama o da formuyla hak etti. Volkan Şen felaket bir sezon yaşıyor mesela ama kadroda, Yasin Öztekin (çok beğenmesem bile) Volkan Şen'e göre çok daha hak etmesine ve formda olmasına rağmen kadroda yok. Bu tercihleri hatalı olarak nitelendirebilirim.

Babacan
Gönül Çağlar Toprak Köybaşı
Topal Çolak Oğuzhan
Yunus Cenk Arda

Böyle bir 11 görür müyüz mesela, aklıma ilk bu geldi. Alternatifi olan bir kadro, özellikle hücum ve orta saha noktasında. 4-3-3 üzerinden değerlendirdim ama birçok formasyonu da oynayabiliriz, bu konuda Fatih Terim ne düşünür hiç bilmiyorum. Milli Takım gündeminden o kadar uzak kaldık ki bir fikrim yok..
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir