
Ligimizin piyasa değeri oldukça yüksek olmasına rağmen başarı sırasında oldukça gerilerdeyiz. Önemli futbolcuları ülkemize getirebilme kapasitesine sahibiz ama Avrupa çapında beklenen başarıları bir türlü yaşayamıyoruz. Ülkemizde transfer piyasına baktığımızda uygulanan yabancı kontenjanından ötürü çok yüksek ücretler ödeniyor. Mehmet Topuz, İsmail Köybaşı, Özer Hurmacı gibi futbolcular bu sezon olmadık ücretlere transfer edildiler. Sercan Yıldırım ve bunun gibi performansıyla göz dolduran Türk futbolcularda eğer Türkiye içinde transferlerini yaparlarsa büyük paralara transfer olmuş olacaklar. Bu futbolculara asla laf etmiyorum ama benim itirazım ilginç bonservis ücretlerine. Ben sürekli yabancı kontenjanının biraz daha esnetilmesinden yanayım. Sürekli yabancı kontenjanının Milli Takım'ın başarısı için çok önemli olduğunu savulunuyor ama ben ortada Milli başarı göremiyorum. Ukrayna Ligi'ne bakıyoruz adamlar neredeyse sınırsız yabancıyla oynuyorlar ama Genç Milli Takımları Avrupa şampiyonu oluyor, Ukrayna Dünya Kupası'na gidiyor ve Shakhtar Donetsk Uefa Kupası'nı kazanıyor. Uefa Kupası olayında Galatasaray örneğini verebiliriz ama o zamanlar yakalanan ekolleri de 40 yılda bir yakalıyoruz.

Rijkaard, Galatasaray'a geldiğinden bu yana sürekli takımı Barcelona ile karşılaştırıyoruz. Aslında tam olarak karşılaştırma demeyelim ama sistem örneklerini verirken, Rijkaard'ın yaptıklarını örneklerken hatta futbolcularımızın bile tarzlarını Barcelona'lı futbolculara benzetiyoruz. Aslında bu güzel bir şey çünkü Barcelona şu an Dünya'nın en iyi futbolunu oynayan takım ve bu futbolun yaratılmasında da Rijkaard'ın payı büyük oldu. Ama Türkiye'de ki işler Barcelona'da olduğu gibi yürümeyecektir. Barcelona paratöner misali ekonomik gücü sayesinde çok önemli futbolcuları kadrosunda toplayabiliyor ama inanılmaz altyapısı sayesinde genç futbolcuları da mutlaka Dünya futboluna kazandırıyorlar. Aslında alt yapı olayında Galatasaray, Türkiye'nin en önde gelen kulübü. Takım kadrolarına baktığımızda ve bu futbolcuların bulduğu şanslara baktığımızda Galatasaray genç futbolculara çok fazla şans veriyor. Hatta kafasında futbol oynamak olan Anadolu'da oynayan genç futbolcular bile daha fazla şans buluruz düşüncesiyle öncelikli tercihlerini Galatasaray'dan yana kullanabiliyorlar. Zaten bu Türk futbolcu potansiyelimizden ötürü son yıllarda Türkiye'nin dengesiz transfer ücretlerine pek dahil olmadık ve akılcı transferler yapıyoruz.

Yabancı kontenjanından ötürü genç Türk futbolculara oldukça fazla şans veriyoruz ama dışarıdan aldığımız yabancı futbolcular genelde kariyerli isimler oluyor. Çünkü büyük takımlarda yabancı transferi ateşten gömlek misali diyebiliriz. Bazı önemli genç yabancıları ülkemize getirdiğimizde onların ne kadar boş futbolcular olduğunu görebiliyoruz. Sonrasında ise bu futbolcuları elden çıkarmak gerçekten büyük çile oluyor. Büyük takımların derin scout ağları kurmamasının aslında sebeplerinden birisi bence bu. Avrupa'nın önde gelen takımları kurdukları ağ sayesinde önemli genç futbolcuları takımlarına kazandırıyorlar ama bu futbolcular üzerinde kontenjan derdi olmadığı için deneme yanılma yöntemi oldukça fazla işe yarıyor. Ülkemizde ise genç yabancı futbolcu getirsen neler yapacağı gerçekten muamma. Yıldız olanlarda oldu ama genelde isabetsiz transferler gerçekleşiyor. Galatasaray'a da baktığımızda son iki sezondur gelen yabancıları oldukça kariyerli, ne yapacakları bilinen futbolcular. Galatasaray ülkemizde yaşanan olmadık transfer ücreti kampanyasına katılmadığı için yurt içinde harcamadığı parasını Elano, Keita, Kewell, Baros gibi kaliteli isimlere harcıyor. Böyle olunca da ülkemizin futbol kalitesi bir kat daha artıyor. Ayrıca Rijkaard gibi bugünü değil üç yıl sonrasını düşünebilen bir teknik adamın elinde de bu kadro çok daha mükemmel işler yapacaktır.

Son olarak Galatasaray'ın devasal kulüpleri örnek almak yerine Olympique Lyon gibi kulüpleri örnek alması gerektiğini düşünüyorum. Son yıllara baktığımızda Olympique Lyon, Porto gibi takımları transferden inanılmaz paralar kazandılar. Mesela Porto, Mourinho ile beraber mükemmel bir jenerasyon yakaladığında kadroda bulunan çoğu futbolcusunu büyük paralara satmayı başardı. Galatasaray ise 2000 yılında Porto gibi bir çok futbolcusunu parlatmasına rağmen sözleşme yenileme hamleleri zamanında yapılmadığı için bu futbolcularından bazılarını bedava, bazılarını ise komik ücretlere Avrupa'ya göndermek zorunda kaldı. Gerçi o zamanlar yaşadığımız zihniyetle şimdiki arasında dağlar kadar fark var. Servet Çetin'den örnek vermek gerekirse Servet'in normalde bu sezon sonunda sözleşmesi bitiyordu ve kendisinin belli oranda bir piyasası var. Galatasaray ise yıllık ücretinde zam yapıp geçen sezon sözleşmesini uzatarak Servet Çetin'i takımda tutmayı başardı. Sonrasında Marsilya Servet Çetin için 8 milyon avro'luk teklifle Galatasaray kapısına geldi. Kadroya baktığımızda Galatasaray'da inanılmaz potansiyelli bir kadro var ve en önemlisi gidecek futbolcunun yeri alt yapıdan gelecek yeni bir yıldız adayıyla doldurulabilecek kapasitede. Galatasaray'ın tek yapması gereken Avrupa'da yeniden adını duyurması ve futbolcularını Avrupa vitrininde mümkün olduğunda en üst basamaklara çıkarması. Aslantepe falan derken zaten ekonomik gücümüz artacak ama bu transfer gelirlerini bir düzene sokarsak o zaman gerçek anlamda bir Dünya kulübü olabiliriz.
bu durumun baş mimarı kesinlikle adnan polattır bana göre. Adnan polat başkanlık koltuğunda kaldığı sürece bu iyi gidişat devam edecektir.
YanıtlaSil