
Lemerre'nin maç öncesinde koyduğu ''Arda olmadan Galatasaray etkisiz bir takım'' tezi henüz birinci dakikada çürüdü. Galatasaray'ın gücünü sadece Arda Turan'la ilişkilendirmek çok yanlış. Ankaragücü maçında oynanan futbol belki zevk vermedi, süper hücumlar göremedik ama takım halinde iyi mücadele eden, savaşan, şampiyonluk için oynaması gerektiği gibi oynayan Galatasaray'ı izledik. Bu mücadeleye Keita gibi fark yaratan bir futbolcunun da eklenmesiyle ortaya 3-0'lık bir sonuç çıkıyor. Futbol anlamında müthiş işler olmasa bile sahaya yansıtılan bu mücadele özellikle Eskişehirspor karşılaşmasının ardından ışığı verdi.

Ankaragücü, Lemerre'nin takımın başına gelmesinin ardından savunma ağırlıklı oynayan ve hücumda Vassell gibi hızlı, Vittek gibi kalitesi belli oranda olan futbolcularla gol arıyan görüntüde. 2010 yılında da ligde mağlubiyet almamaları bu maçın nasıl geçebileceğini bizlere özetler gibiydi. Galatasaray eğer maçın henüz ilk dakikasında golü bulmasaydı belki ilerleyen dakikalar daha sıkıntılı geçebilirdi ama maç önü yazısında yazdığım gibi maçın başlarında gelebilecek bir gol oyunun anahtarı olacaktı. Nitekim oyuna baskılı başlayan, gol arayan Galatasaray henüz dördüncü dakikasında golünü attı ve oyunu kontrolü altına aldı. Jo'nun rakip savunma üzerinde yarattığı etki ve Keita'nın fark yaratan futboluyla beraber kapalı Ankaragücü savunmasını gerektiği dakikalarda geçmesini bildik ve goller geldi. İşte bu noktada Lemerre'nin tezi çürümüş oldu. Galatasaray ne olursa olsun, en kötü oynadığı maçlarda bile mutlaka pozisyonlar bulur. Çok sayıda kaliteli hücum futbolcusu bulunuyor ve Galatasaray'a karşı kapalı savunma yapmak {hücum konusunda sıkıntılar yaşıyorsanız} yanlıştır.

Özellikle oyunun ilk yarısında Ankaragücü sürekli pas yaptı ama ceza sahasında etkili olamadı. Leo Franco'nun herhangi bir topa atladığı bir pozisyon bile yoktu. Belki son dakikada auta vurdukları topu pozisyondan sayabiliriz. Galatasaray ise temkinli, gerektiği yerlerde hücum yaparak sonuca gitmek istedi. Bunda ilk yarıda yakalanan 2-0'ın da büyük etkisi olabilir. Ya da hücumda Arda'nın eksikliği, Giovani'nin etkisiz görünen futbolunun etkisi olabilir. Galatasaray adına maçın anahtar noktası ise mücadele oldu. Sahanın her alanında topa bastık, maçın sonuna kadar mücadeleyi elden bırakmadık ve Ankaragücü'nün pozisyon bulmasına engel olduk. Barış Özbek ve Mustafa Sarp tercihleri de biraz bu mücadeleyi yakalamak açısından gerçekleşti. Elano'nun da orta sahayı derlemesi, toparlamasıyla beraber Galatasaray mücadelesinden ödün vermedi.
Maç hakkında fazla yazacak bir durum yok aslında. Keita'nın fark yaratan futbolundan, Galatasaray'ın gösterdiği mücadeleden ve Baros'un dönüşünden bahsedebiliriz. Nitekim Baros'un dönüşüyle beraber Galatasaray'ın hücum kombinasyonları, tercihleri farklı bir noktaya gelecek ve maça göre değişiklikler görme imkanımız olacak. Mesela Barış Özbek'in oyundan çıkıp Baros'un oyuna girmesi güzel bir mesaj oldu. Normal şartlarda Jo'nun oyundan çıkması beklenirdi. Ayrıca Rijkaard'ın bundan önce yaptığı tercihlere baktığımda bu tip maç sonlarında hücumcu çıkarıp defansif aksiyonu yüksek futbolcular oyuna soktuğunu gördüm. Baros'un oyuna girmesiyle beraber Jo biraz daha sol çizgiye kaydı ama kağıt üzerinde iki santrafor vardı. Yani bu tip hamleler, değişimleri son haftalarda sıklıkla izleyeceğiz. Ayrıca Baros'un golle beraber dönmesi harika bir durum ve moral kaynağı oldu. Hoşgeldin Baros diyelim.
aslında maçın sonuna doğru hepimiz rahat bir maç izlemenin verdiği tembellikle son yaptığın yorumu kaçırdık, barış özbek'in çıkıp baros'un oyuna girmesi dolayısıyla jo'nun oyunda kalması ileri ki haftalar için rijkaard'ın oyun kurgusu hakkında bize bilgi veriyor.
YanıtlaSil