14 Ekim 2010 Perşembe

Atilla Çelik İle Sportif Cümleler #7

Hem 2012'ye gidilsin deniyor, hem de takım içerisinde büyük revizyon yaşansın ve gençleştirme harekatı başlasın isteği oluşuyor. Bu iki olgu da bir arada yürür yürümesine ama Hiddink'in böylesine büyük değişikliği yapacak kadar bu ülkeyi tanıyıp tanımadığı soru işareti ve Oğuz Çetin acaba bu konuda kendisine ne kadar yardımcı? Bütün bunlar cevaplanması gereken sorular ama sana sorum başka. Hiddink, kendimizi dev aynasında görmeyelim, Dünya birincisiymiş gibi sanmayalım ve Almanya karşısında mağlubiyet sürpriz değil açıklamasını yaptıktan sonra Azerbaycan karşısında da çok kötü futbol, yanlış tercihler ve bunun gibi birçok kötü unsur oluştu. Sen şimdiden Hiddink analizi yapacak olsan neler dersin ya da böylesine bir eleştiri için henüz erken mi? Çünkü önümüzde Hollanda ile oynanacak hazırlık maçı ve bu maçta kadro olarak kapsamlı bir değişiklik olacağı haberleri var. Ayrıca Mart ayına kadar geçecek aylar...

Atilla Çelik: Hiddink’i şu an için eleştirmenin erken olduğunu düşünenlerdenim. Geçmiş soru cevapların birinde Milli takım kadro seçimine dair sorduğun bir soruda, Hiddink’in işe yeni başladığını, ülkedeki oyuncu havuzundaki mevcut oyuncuların özelliklerini hemen bilebilmesinin mümkün olmadığını ve bu doğrultuda, oyuncu seçilirken iplerin daha çok Oğuz Çetin’in elinde olacağını söylemiştik. Nitekim şu ana kadar gerçekleşen sürece baktığımızda, oyuncu seçiminde iplerin Hiddink’ten ziyade Oğuz Çetin’in elinde olduğuna dair bir his oluştu kamuoyunun kalbinde. Oyuncu seçiminde, birbiriyle oynamaya alışık olan oyuncuların daha çok tercih edildiğini görüyoruz. Hem de ilgili oyuncular kendi takımlarında oynayamamalarına rağmen. Birbiriyle oynamaya alışık olan oyuncuların seçilmesi, üstünkörü düşününce doğal bir olgu ama ilgili oyuncuların uzun zamandır takımlarında oynayamadıklarını düşününce, o an için ilgili oyuncuların mevkisinde çok formda olan isimlerin değerlendirilmemesi sorgulanmalıdır. Hem de formda isimlerin önemli bir kısmı oldukça genç ise!

Hiddink’in ülkemizdeki oyuncu portföyü konusunda çok geniş bir bilgiye sahip olduğuna hala inanmıyorum. Son dört maçtır, milli takımın ABD turnuvasındaki oyununun çeyreğine bile ulaşamaması çok düşündürücü bir durum. Takım oyunu oynayan bir takımdan söz edemiyoruz. Sadece o gün, gününde olan oyuncuların sırtından beslenen narin bir yapıya sahip takımdan bahsediyoruz. Bu narin parçanın en nadide oyuncusu Arda Turan olarak görülüyor. Arda Turan olmadığı zaman şablonun bu kadar dağılması takım olamamanın eseridir ve eğer buna dair bir sorumluluk yüklenecekse, bu sorumluluk Hiddink ve Oğuz Çetin’indir. Hiddink’in istediği şablonu oturtabilmesi için daha bağımsız hareket etmesi, oyuncuları daha iyi tanıması ve formayı daha adaletli dağıtması gerekmektedir. Bunun için de zamana ihtiyaç vardır.

Konumuz basit, Arda Turan mevzusu. Sonunda Erman Toroğlu bel altına kadar inmeyi başardı ve bunun arkasından bazı şakşakçı medya bu durumu desteklermiş misali böylesine kötü iddialara yer verdi. Arda Turan'ın ise hala katil olmamasını anlamış değilim, bu çocukta inanılmaz bir olgunluk görüyorum ve Galatasaray kaptanı olduğunun, bu ülkenin geleceği olduğunun farkında. Sen neler söylemek istersin?

Atilla Çelik: Bazen düşünüyorum da Arda Turan olsaydım; herkes bana saldırsaydı, herkes bana giydirseydi, yaptığım her şey olay olsaydı, attığım her adım sorgulansaydı ve özel hayatımın bizzat kendisi olan, asla karışılmaması gereken kız arkadaşıma dair habire giydirselerdi neler hissederdim? Bir oyuncuyu saha içi performansı nedeniyle eleştirmek çok doğaldır. Futbolun içinde olması gereken bir durumdur. Ama futbol dışı tüm etkenlerle saldırıya uğramanız durumunda neler hissedersiniz? Bu eleştirileri yapanlar Arda Turan’ın yerinde olsaydı neler hissederlerdi? Kimse başına böyle bir olayın gelmesini istemez. Hayata dair basit bir söz vardır, kimse başına gelmesini istemediği şeyi başkalarına da yapmasın diye. Ama medya öyle değil işte. Medya kendisini Tanrı sanan, yozlaşmışlık ve bel altından beslenen, daha fazla dikkat çekmek ve daha fazla satmak için her yolu mubah gören çıkarcı bir dünyadır. Nereden vuracaklarını bilemezsiniz.

Arda’nın sakatlığının bile bu kadar konuşulduğu bir ortamda Arda ne dese boştur zaten. Hatta Türkiye’nin son maçlardaki kötü gidişatının içinde Arda konusunun çok konuşulması bile neden olmuş olabilir. Milli Takımın dahi önüne geçmiştir. Arda çok ağır eleştiriler alsa bile Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki tartışmasız en iyi oyuncudur benim gözümde. Bazı sinir edici futbolcu özellikleri olsa bile bu gerçek değişmez. Çünkü her takım Arda gibi bir oyuncuya ihtiyaç duyar. Saha içerisinde kendilerini rahatlatan, sorumluluk alan, kesin bir şeyler yapar şimdi gözüyle izlenen, bunu genç yaşta başarmış bir oyuncudur. Arda’nın kendisini her geçen zaman geliştirmesi gerektiği olgusu ayrı bir tartışma konusudur. Ama Erman Toroğlu tarzı bir eleştirinin insanlık olgusu içerisinde yeri dahi yoktur. Tartışılamaz bile!

Baros ve Mehmet Batdal sakatlıklardan döndüler. Bu iyi haber, sonunda forvet alternatifimiz doğdu ve bunu en iyi şekilde kullanma imkanımız var. Benim sorum ise farklı. Kewell'ın da bu sezon forvet olarak iyi olmadığını düşündüğümüzde, Baros ve Batdal yokken neden Anıl Dilaver gibi bir isim takımda yer almadı? İlk 11'i geçtim, 18'de bile olmadığını gördüm. Buna rağmen genç takımlarda müthiş gol istatistiği var ve Ümit Milli Takım'da da 11 çıkan futbolcular içerisinde A2'den yer alan tek futbolcu. Aykut Kocaman'a baktığımda kadro içerisinde değişik alternatif yaratma imkanı olmasına rağmen Gökhan Gönül olmadığında Okan Alkan'a şans verebiliyor. Rijkaard'ın geleceğini öğrendiğimizde en büyük sevincimizin genç oyuncuların daha fazla şans bulabilme imkanı olduğunu düşünürsek, şu an hangi durumdayız?

Atilla Çelik: Genç oyunculara dair bağlayıcı karar almak kritik bir sürece eşdeğerdir. Bunun için bir risk almanız gerekir ve adeta kumar oynamanız gerekir. Eğer gidişat kötüyse, takım iyi durumda değilse, bu tür durumlarda genç oyunculardan ziyade tecrübeli oyunculara bel bağlayarak risk payınızı en aza indirmeye çalışırsınız. Bu tarz genç oyuncuları bir yapıya monte edebilmeniz için, sizin bir takım olmanız gerekmektedir. Adeta bir makine işleyişinde çalışan bir takım! Böyle takımlarda, sisteme ekleyeceğiniz işbilir genç oyuncu kesinlikle sırıtmayacak, hatta faydalı olabileceğini bile göreceksinizdir. Galatasaray uzun zamandır takım olamamanın sıkıntısını yaşarken, hatta bazen çok tecrübeli ve kaliteli oyuncular bile bu takımın içine monte edilememişken, bir kumar tadında olan gençlerden faydalanmayı düşünmek çok arka planda kalabilecek bir dürtü olabilir.

Her şeye rağmen gençleri değerlendirmek anlamında zamana ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Eğer gençlerin arasında bir Arda varsa eminim ki o oyuncu dışarıda kalmaz, A takımda kesinlikle yer bulur. Gençlerin biraz daha çalışması ve özelliklerini geliştirmeleri gerekiyor. Galatasaray’ın elinde iyi gençler olabilir ama A takımda yer alabilmeleri için daha çok çalışmaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu takım Galatasaray ve Galatasaray gibi büyük bir takımın içerisinde gerçekten kaliteli gençler olmalıdır. Büyük Galatasaray takımına yakışmayacak kalitedeki oyuncuların varlığı ise ayrı bir konudur.

Yine A2'den devam edelim. Bildiğin gibi A2'nin sezon başında statüsü değiştirilerek rezerv lig misali bir yapıya dönüştürüldü. Yani yaş sınırı kaldırıldı, 2 tane yabancı futbolcuyu kullanma imkanı doğdu. Çoğu takımda sakatlık dönüşü hazır olmayan veya kadroda yer bulamayan futbolcularını A2'de denemesine rağmen biz bunu kullanmıyoruz. Mesela Çağlar Birinci, hazırlık maçları dahil 1 dakika bile forma giyememiş bir adam ama 2 haftadır takımla çalışıyor. Şimdi bu adam A2 maçlarında forma giyemez miydi, oynama alışkanlığını tekrar kazanması adına bu neden uygulanmıyor?

Atilla Çelik: Bu durum aklımdan çıkmıştı ve hatırlatman gerçekten çok iyi oldu. Sadece Çağlar değil, bir çok oyuncuyu oynatabilirdi Galatasaray’ın teknik anlamdaki karar mercileri. Galatasaray gibi çok sakatlık veren bir takımın başındaki hocanın, oyuncular tam olarak hazır olmadığı sürece oynatmadığını biliyoruz. Bu durumlarda sakatlıktan çıkan bir oyuncunun A2’de denenmesi mantık dahilinde olacaktır. Bu uygulamanın neden yerine getirilmediğini teknik karar mercilerine sormak lazım. Bir bildikleri vardır muhakkak ama o bildikleri şey nedir, gerçekten tahmin edemiyorum.

Soru kısa ama büyük ihtimalle cevabı uzun olacaktır. İçinde olduğumuz tabloyu ve Rijkaard'a gösterdiğimiz sabrı düşünerek, son zamanların klasik deyimiyle konuşacak olursak Skibbe'nin suçu neydi Atilla Abi?

Atilla Çelik: Skibbe dendiği an benim için akan sular durur. Beni az çok bilenler Skibbe’yi çok sevdiğimi ve gidişine çok üzüldüğümü bilir. Hatta kendisini Rijkaard’dan bile daha fazla sevdiğimi de bilirler. Skibbe’nin oynattığı futbolu hatırlıyorum. Kalburüstü maçlarını da hatırlıyorum. Kötü maçlarını da hatırlıyorum. Son iki yıldır, Galatasaray, Skibbe’nin oynattığı kalburüstü oyunun yanından bile geçemedi. Skibbeli Galatasaray’ın kötü oyunu Galatasaray’ın son iki yıldır normal görüntüsünden bile iyiydi. Her şeyden öte, Galatasaray Skibbe ile birlikte yıllar sonra Avrupa’da adından söz ettiren bir oyun tutturmaya başlamıştı. Skibbe akıllı bir futbol oynatıyordu ve yeri gelince oyuncuları asıl yerlerinde, daha çok verimli olabilecekleri bölgelerde kullanmasını biliyordu. Elindeki mevcut oyuncuların yapısına göre bir sistem sürüyordu sahaya.

Skibbe’nin suçunun ne olduğunu bu aralar sorgulamaktayım. Kendisinin üvey evlat muamelesi gördüğünü biliyoruz. Rijkaard’a verilen tavizlerin, hakların ve güvenin çeyreği bile verilmemişti bu adama. Yardımcılarını bile kovmuştunuz. İnsani anlamda üst düzey olan bir insanın karakterini bile sorgulatacak duruma getirmişti Galatasaray’ın yönetim anlayışı. Bir tarafta Rijkaard’ın çeyreği kadar ortama sahip olmadan iyi işler yapan, iyi futbol oynatan bir adam. Diğer tarafta ise Skibbe’nin oynattığı futbolun yanına bile gelemediği halde 1,5 yıldır sabredilecek adam gözüyle bakılan Rijkaard. O sabır Skibbe’ye de gösterilebilirdi aslında. Galatasaray Kulübü içinde her anlamdaki yönetimsel durum düşünülüp tartılmadığı sürece bilinmeli ki, ister Mourinho olsun, ister Ferguson, bu takımda bazı şeyler zor düzelecektir. Hal böyle iken bütün sorunların bir teknik adama bağlanması doğru bir şey değil.

Ama bir konuda kızgınım. Rijkaard’a sabretmemiz gerektiğini düşünenlerden de biriyim. Hala da böyle düşünmeye çalışıyorum. Ama son zamanlarda biraz hayal kırıklığına uğradığımı söyleyebilirim. En kötü oyunlar sonrasında bile Rijkaard’a inanılmaz destek veren taraftarları görünce pekala sevinmemiz veyahut bu ne sevda diye düşünmemiz gerekebilir. Ama aynı seyircinin kendisine güzel oyun izleten bir Skibbe’ye demediğini bırakmaması, bir yıl bile sabretmemesi, daha ilk birkaç maçında ıslıklaması aklımdan çıkmaz. Çıkamaz. O yüzden kızgınım ve ben de o halde Skibbe’nin suçu neydi diye soruyorum. İşte hendek, işte deve.. Atlatın atlatabilirseniz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir