
Gerçekten büyük takım futbolcusu ve Anadolu takımı futbolcusu diye bir tanım var. Bunu birçok örnekte görmek mümkün. Anadolu'da fırtınalar yaratan, efsaneler yazan çoğu futbolcu üç büyüklere geldiğinde derin bir şok içerisine girip benliklerini kaybedebiliyorlar. Sonrasında da gelen büyük düşüş. Ama bunu da denemek lazım, bu yüzden transferlere ilk etapta eleştiri getirmek çok doğru olmuyor.
Tabata için de durum böyleydi, Gaziantepspor formasıyla harikalar yarattı ve eminim ki üç büyüklerin çoğu taraftarı ''şu Tabata bizde olsaydı nasıl olurdu acaba'' dedi. Ben bir Galatasaraylı olarak bunu çok dile getirmiştim ama 8 milyon avro'luk bir bonservis dilimini ise aklımın ucuna bile getirmedim.
Beşiktaş zaten Tabata'yı getirdiği gün bitirmiş oldu. Kim olursan ol, özellikle de Anadolu diyarından geliyorsan bu bonservis altına ezilmenden başka bir durum olamaz. Herkes bir kere eleştiri getiriyorsa seni iki kere eleştirir, çünkü sen 8 milyon avro değerinde bir futbolcusun. Tabata da malesef bunu yaşadı ve Beşiktaş forması giydiği 1.5 sezonda da futbolunu sürekli geri taşıyarak, bugün Bucaspor forması giymeye hazırlanmaya başladı.
Nereden nereye. Schuster'in vazgeçemediği gibi görünen bir futbolcuyken bir anda kendini Bucaspor forması altında görmek. İzmirliler için sevindirici ama Tabata için düşündürücü bir tablo.

Ernst'in Beşiktaş'a katkısı çok fazla ama bir zarar bulmak gerekirse yarattığı Alman sempatisi olmuştur. Ernst'in disiplini, mücadelesi falan akıllara gelince Fink'in de böyle bir futbolcu olma ihtimali bile Beşiktaşlıları heyecanlandırdı. Düşünsenize, orta sahanızda iki büyük dinamo. Kolay kolay sırtınız yere gelmezdi.
Atlanan durum ise Eduardo Cisse oldu. Beşiktaş'ın şampiyonluğunda büyük rol oynayan bu adam gözden kaybolup giderken, hiçbir Beşiktaşlı yöneticinin dur Cisse dediğini görmedim. Bir sonraki sezon Marsilya'nın da devrim niteliğindeki şampiyonluğunda Cisse harikalar yarattığında, biz burada Fink sorununu yaşamaya başlamıştık. Bonservisi olmayan bir futbolcuyu takımında görmek güzel oluyor ama sonunu düşünemediğinde ise sorunların boyutu inanılmazı aşıyor. Çünkü Beşiktaş yabancı kontenjanıyla senelerdir dans eden bir kulüp ve hangi yabancıyı takımdan göndersem sorununu hep yaşadı. Mesela sene başında Fink'in sözleşmesi dondurulmuştu ama bir anda yeniden aktif edildi. Şimdi ise Bucaspor'a kiralık gönderildiğini görüyoruz.
Geniş rotasyonlarda Fink gibi futbolcular önemli, mesela bu orta saha yapısında Fink Galatasaray forması giyiyor olsaydı farklı bir durumda olurdu. Ama Enrst, Guti, Necip ve Aurelio gibi isimlerin arasında fazla forma şansı bulamadı ve yabancı kontenjanı olan bir durumda da fazlalık görüntüsünden kurtulamadı. Tabata kadar tepkileri çeken bir isim olmasa da, beklenen düzeyin çok aşağısında gezen bir futbolcu olmaktan da kurtulamadı.

Aslında Zapo'nun takımda kalmasını bile beklemiyordum. Sezon başında takıma döndüğü gibi yine başka bir takıma kiralanması veya satılması ortak beklentiydi. Ama bir anda Schuster'in Zapo'yu çok beğendiği görüşü ortaya atıldı ve Sivok'un da uzun sakatlığı derken Zapo'dan vazgeçilemedi. Bu sezonki genel performansına baktığımızda ise ortalamanın aşağısındaydı, Ersan piyasaya çıkana kadar da istenilen süreleri aldı aslında ama hücumun bu kadar kaliteli olduğu bir tabloda savunmanda Zapo'yu bulundurmak biraz garip kaçıyordu.
Mustafa Denizli'nin de ilk icraatlarından birisi önce Zapo'nun elinden formayı almak, devamında ise onu Bursaspor'a kiralamak oldu. Zapo ise piyasasını Bursaspor formasıyla kazandığı şampiyonlukta yaptı diyebilirim. O şampiyonlukta katkısının olması da Schuster'in kafasında soru işaretleri yaratmış olabilir, hatta öncelikle Ferrari'nin gitmesini de isteyebilirdi ama yabancı transferlerini bir an önce açıklamak isteyen Beşiktaş'ın kimseyi bekleyecek sabrının olmadığını düşünüyorum. Zapo'nun da biletinin kesilmesi bu yüzden.
Bucaspor için ise olumlu bir transfer, sonuçta Bursaspor mazisi ortada. Bucaspor gibi bir takım için fark yaratabilir. Ayrıca Tabata ve Fink'in de büyük oranda güç katacağını düşünüyorum. Samet Aybaba'nın Bucaspor'u özüne yani bu noktaya nasıl geldiyse o tabloya döndüreceğini düşünüyorum. Çünkü o da genç futbolcuları seviyor ve bu tarz yapılarda da genelde başarılı olduğunu gördük. İşte bu genç kadronun üzerine yaptığı Tabata, Fink ve Zapo gibi kaliteli takviyeler önemli bir güç.

Fenerbahçe'nin bir ara yakaladığı Brezilya ekolünden bahsediyorduk. Sanki Beşiktaş'ın da Portekiz ekolü üzerinde bir çalışması var gibi. Beşiktaş'taki bu etkiyi Quaresma yarattı. Yaşanan sakatlıklar yüzünden hala Quaresma'yı tam anlamıyla izlediğimiz söylenemez ama oynadığı maçlarda takıma getirdiği katkı, yarattığı fark, klas hareketleri, görsel düzeyi en üst seviyeye çıkarması ve tahmin etmediğimiz düzeydeki mücadele gücüyle inanılmazları oynuyor. Bu da taraftarlar için büyük bir özlemin giderişişi demektir.
Simao da aslında böyle bir futbolcu. Şimdiden şunu söyleyelim, Beşiktaş'ın Barcelona görmüş iki tane Portekizlisi olmuş durumda. Gerçi Quaresma'nın inişli çıkışlı grafiği ama Simao'ya oranla çok daha büyük bir potansiyeli vardı. Simao ise istikrarın tarafındaydı, Benfica formasıyla çok uzun yıllar mücadele etmiş ve devamında da Atletico Madrid'in fark yaratan unsurlarından birisi olmuştu. 85 kere de Portekiz Milli Takım forması giymesini es geçmeyelim. Her iki kanatta da forma giyebilen, iki ayağıyla da inanılmaz şutlar çıkaran, oldukça teknik ve büyük bir frikik ustası diyebiliriz ama bunlar zaten bilinen özellikler. Bugün futboldan anlıyorum diyen herkesin Simao hakkında destanlar yazabileceğine eminim. Çünkü o kalitede, o ağırlıkta bir isim.
Quaresma'nın bir kanatta, Simao'nun bir kanatta ve arkalarında da Guti'nin oynayacak olması düşüncesi bile şimdiden heyecan verici olmalı. Tabii bir de düşünülen forvet transferi var ve Hugo Almeida olmasa bile en az o ağırlıkta bir futbolcunun geleceğini düşünebiliriz. Bu da harika bir hücum hattını beraberinde getiriyor ama düşünülmesi gereken nokta, yabancı kontenjanını en derinden yaşadığımız şu zamanlarda hangi futbolcuların takımdan gideceğinden öte, kimlerin ilk 11'de yer alacağıdır. Bu durum da savunmadan yabancıların kısılacağı düşüncesini ilk etapta doğuruyor. Hatta Hilbert bile kendine kulübe de yer bulabilir. Bu da hücum & savunma dengesi nasıl olacak sorusunu beraberinde getiriyor.
Gerçekten etkileyici bir hücum hattına sahip oldu Bjk.Yalnız seninde dediğin gibi,ilk yarıda Bjk'nin en büyük sorunu olan defansa nasıl çözüm getirilicek,bunu zamanla göreceğiz.Öyle yada böyle Bjk'nin her maçı zevkli geçecek yine:)
YanıtlaSilgüzel bir hucum hattı gibi görünse de geçen sene neredeyse galatasaray'ın kadrosunu andırması itibari ile de şunu gözden kaçırmamak gerekir.
YanıtlaSilfizik güce dayalı bir ligde eğer simao - q7 ve guti + forvet hiç bir şekilde pres uygulamazlarsa çoğu maçtan galip ayrılabilecekleri gibi hiç ummadıkları anlarda da puan kaybedebilirler. Bu gibi kadroların da en büyük riski zaten budur ancak sağlanabilecek mükemmel uyum ile bu riskin geçrçekleşmemesi ve Schster'in pas atak futbolunun 2. yarıda çıkışa geçmesini ve hiç puan kaybetmeden şampiyon olmalarını bir Galatasaray'lı olarak temmeni ederim ki şimdi Rijkaard'ın arkasından bol kepçeyle sallayanlar ona destek olmayanlar utansın ve görsünler şartlar olgunlaşınca ancak bu teknik direktörler başarılı olurlar.
Schster için şartlar ortalama seviyenin üstünde maksimumun hemen altındaki seviyeye çekilmiş durumda ve bunun başarıyı getirmemesi benim gibi herzaman atak futbolu tercih eden seyirci için de üzüntü verici olur.
Umarım Beşiktaş bu akilane transferleri ile ses getirir!