30 Aralık 2010 Perşembe

Neill, Kewell ve Cana / SC Ritüeli #14

2010 yılı, Galatasaray'ın listesine kara bir yıl olarak geçmiş durumda. 2010'a girerken Avrupa Ligi ve şampiyonluk üzerine kurulan hayaller vardı ama işin sonunda bütün beklentilerden çok uzaklarda olduğumuzu gördük. Rijkaard'la yeni bir umut dedik ama ikinci sezonda beklentiler sezonun henüz başında yıkıldı. Karpaty faciasından tutun, ligdeki bulunduğumuz noktaya kadar. Sonra ise Hagi dendiğinde hepimizde bir heyecan, farklı bir umut oluştu ama gördüğümüz asıl sorunun Rijkaard'da değil yönetimde olduğuydu. Yanlış futbol yönetimi, değişmeyen zihniyetler derken bugün çıkmaz bir durumdayız. 2011'e ise yine de umutlu giriyoruz, Aslantepe'ye geçiş başlıyor. Yeni stad yeni heyecan demekten başka da bir yol yok aslında. Ayrıca futbol takımını da bekleyen büyük bir operasyon. Atilla Ağabey'le yılın son ritüeli karşınızda...

Kendimi insülin vurulmuş şeker hastaları gibi hissediyorum. Bunun sebebi de Lorik Cana. Türkiye'den Cana gibi 50 futbolcu bulurum diye dursunlar, biz bu adamın keyfini yaşamaya devam ediyoruz. Şu sıkıntılı, kalitesiz orta sahamızda tek başına ayakta duran, -10 derece havada bile formasını sırılsıklam edecek kadar mücadele eden, bütün bu teknik bilgilerin yanında da harika bir karakter. Anıl gol attıktan sonra ona golün oluşumunda büyük katkı sunan Kewell, Neill ve Hakan Balta'ya da teşekkür etmesini söylüyor. Saha içerisinde de arkadaşlarını yönlendiren önemli bir lider. Öncelikle böyle bir futbolcuya sahip olduğumuz için {özellikle bu sıkıntılı sezonda} çok mutluyum. Sen Lorik Cana hakkında neler söylemek istersin? Senin de takım kaptanı adayın Cana mıdır ve Konyaspor maçında Cana yerinde sen olsan aynı tepkiyi verir miydin, o kimse benim arkadaşlarıma dokunamaz tepkisini?


Atilla Çelik: Hani bir laf vardır, “ağlanacak halimize gülüyoruz” diye. Şu anki Galatasaray’a cuk diye oturan bir tabir. Cana’nın sahadaki hali, performansı, karakteri ve reaksiyonları bir takım oyuncusunun sahip olması gereken özelliklerdir. En azından Galatasaray’da oynayan bir oyuncunun takımdaşlık ve performans anlamında o ayarda olması lazım. Normali bu yani. Normal olması ve karşılanması gereken bir şeyin bu kadar konuşulması, üzerine destanlar yazılması ise Galatasaray’ın an itibariyle ne kadar dibe düştüğünün göstergesi. Galatasaray’da eksik olan çok şey var. Takım olma olgusu yok, kenetlenme yok, gerçek anlamda futbol birlikteliği yok, sistemli bir yapı yok. Son yılların en kötü Galatasaray’ı söz konusu. Bunu sahip olunan o kadar kaliteli oyuncuya rağmen başardılar. Özellikle bu sezon ise tamamen bir çöküştü.

Bir takımda bu kadar şey çökmüşken bizlere konuşacak ne kalıyor? Cana’nın geçireceği bir yumruk.. Kewell’ın fuck off çekmesi.. Neill’in yeri gelince efeler gibi yeşil zeminde oynaması. Bu oyuncuların takım adına yaptıkları..

Neden?

Çünkü Galatasaray bir takım değil. Kendi içinde parçalanmış. Bölünmüş.. Oyuncular arasında gerçek anlamıyla bir dostluk, ortaklık olsaydı Cana, Kewell ve Neill’in takımdaşlık anlamında yaptıklarından bahsedilmezdi bile. Bu öyle bir parçalanmadır ki, Galatasaray için futbol ve futbol güzelliği adına konuşacak bir şeyler olmayınca bu ufak nüvelerden mutluluk alıyoruz. Misal efsane takımda bu tür şeyler konuşulmazdı. Olay olmazdı. Çünkü futbol adına doyurucu bir takım olmasının yanında tam bir takım vardı. Arkadaşlığın üzerinde nüanslar vardı. Şimdi ise ne var?

Lorik Cana, ortalama bir Galatasaray oyuncusunun olması gereken ruh halidir. Sahadaki görünümüdür. Normal şartlar altında uzaya çıkarılmasına bile gerek yoktu. Nerede kaldı, Konyaspor maçının son dakikasında Neill’in o diklenmesi olmasaydı o olayların hiçbiri olmayacaktı bile. Bir takım arkadaşını korumak güzel. Kötü giden her şey arasında bundan güzel anlamlar çıkarmaya çalışmak da anlaşılabilir. Bilindik futbol hamleleri ve sistemi dışındaki her şeyle ilgilenir olduk. Çünkü bizi bu keşmekeşe mecbur ettiler..

Bu tip kötü sezonlar genelde yeniden yapılanmayı beraberinde getirir ve altyapılarda oynayan genç futbolcular için büyük şanstır aslında. Çünkü bu yapılanmaların temelinde genelde genç futbolcular yatar ama Hagi, ancak ligin ilk yarısının son maçında böyle bir değişim içerisine girdi ve Mehmet Batdal'ı yedek bırakarak Anıl Dilaver'e şans verdi. Altyapıda da öcü olmadığını Anıl'ın bu performansıyla beraber görmüş olduk. Hagi'nin ligin ikinci yarısında da gençlere fazlasıyla şans vereceğini düşünüyor musun ve Anıl Dilaver için neler söylemek istersin?

Atilla Çelik: Anıl’ın gösterdiği performansı aslında abartmamak lazım. Galatasaray’ın şu anki durumunu göz önüne aldığımızda, biraz vasatı tutturacak bir performansın bile gözlere çok etkili gelebileceğini düşünmek gerekiyor. Anıl’a bir de Galatasaray futbol anlamında kendine geldiğinde farklı gözlerle bakmak gerek. İşlerin biraz daha rayına oturduğu, futbol denen şeyin daha oturaklı olduğu bir ortamda neler yapabileceğini görebilmek daha sağlıklı yorum yapmamızı sağlayacaktır.

Şu gerçeği de unutmamak lazım. Eğer genç bir oyuncuda gerçek anlamda bir potansiyel varsa, farklı özelliklere sahipse kendisini belli eder. Oyun karakteri ve futbolu oynama şekliyle kendisini belli eder. Tıpkı Arda Turan’ın daha ilk günlerde futbol oynama rengini belli etmesi gibi. Diğer gençler yeterli durumdaysalar farklarını zaten belli edeceklerdir. Ya da olaya şu taraftan bakabiliriz; olaylara üstünkörü bakacak kızgın bir taraftar edasında.. Mustafa Sarp, Servet, Ali Turan, Serdar Özkan ve Ayhan oynayacağına bu gençler oynasın. Daha kötü bir durumda olmayız ve onlardan daha kötü bir performans sergilemezler. Bu da ihtimal dahilinde tabii ki.

Fakat gözden kaçırılmaması gereken bir şey var. Gençlerden nasıl yararlanmak lazım? İşler çok kötü giderken mi? Yoksa sistem anlamında bazı şeyler oturduğunda mı? Zaten kötü durumda olan, psikolojik ve moral motivasyon anlamında dibe vurmuş, futbol sistemi anlamında büyük sıkıntılar yaşayan bir ortamda, bu hastalıklı yapıya dahil olacak gençler olumsuz anlamda etkilenebilirler. Daha sağlıklı işleyen yapılarda gençlerin daha başarılı olması beklenebilir. Ayrıca bir futbol takımına altyapıdan bir anda 4-5 oyuncu birden monte edilmez. Her yıl mümkün mertebe en fazla bir, bilemediniz ii oyuncu monte edilir. Tıpkı Barcelona’nın kusursuz yapısına gençleri yavaş yavaş monte etmesi gibi. Eğer varsa ortada potansiyelli bir genç, Hagi’nin gözü karadır ve gözünü hiç kırpmadan sahaya sürecektir.

Sorun Rijkaard da değilmiş, Hagi bunun sağlamasını yaptı aslında. Ligin ilk yarısına genel olarak baktığında nasıl bir Galatasaray vardı ve Rijkaard ile Hagi'ye karne vermeni istesem neler söylersin?


Atilla Çelik: Uzun uzadıya analizlere girmeye gerek bile yok. Berberdeki çıraktan kıraathanedeki sıradan bir futbol izleyicisine kadar herkes Galatasaray’daki sorunlar üzerine bir şeyler söyleyecek ve doğruluk paylarından demetler bulacaksınızdır. Ligin ilk yarısında kaliteli kadro derinliğine sahip olmayan, sahada takım olamayan, geriye düştüğünde buna reaksiyon gösteremeyen ve sahadaki oyuncular arasında kalite anlamında büyük farklılıklar olan bir Galatasaray vardı. Bu herhangi bir teknik direktörü aşan noktalardı. Eğer puan verilecek bir merci varsa o da futbolcular ve yönetimdir. Ama öyle hocalar vardır ki, eldeki bu verilerden bile şu anki durumdan daha iyi bir durumda olan takım bile yaratabilir. Bu biraz da hoca ve oyuncular arasındaki uyum meselesidir. Eğer ortada bir kalite sorunu varsa işiniz çok daha zor oluyor haliyle.

Devre arasında 4 tane transfer yapılacağı söyleniyordu ama ben bu sayının fazla olacağını düşünüyorum. Yeniden yapılanma seslerinin duyulduğu ve yeni stadın da açılacağı şu zamanlarda transfer olmazsa olmaz diyorum. Yerli rotasyonunda ise önerim gurbetçi gençlere yönelmek. Hem altyapıları sağlam hem de ucuz maliyetleri var. Senin transfer stratejisi için önerilerin neler olacak ve klasik olacak ama hangi mevkilere futbolcu ihtiyacını görüyorsun?


Atilla Çelik: Transferde öncelikli iş geleceğe yatırım yapmak mı, yoksa takıma hemen katkı verecek oyuncuları kadroya dahil etmek mi? Bu transfer döneminde en zorlayıcı unsur bu olacaktır. Düşünceme göre bu iki soruyu da aynı anda cevaplandırmak doğru karar olacaktır. Galatasaray’ın şu anki kadrosunu dikkate aldığımızda, sezon başından beri iskelet kadrosuyla doğru düzgün oynayamadığını görürsünüz. İskelet kadroda olması gereken isimler ise bellidir: Sabri, Neill, Arda, Baros, Cana.. Bunlara Kewell ve Pino’yu ek güç olarak ilave edebilirsiniz. Arda ve Baros’un uzun dönemli sakatlıkları Galatasaray’a büyük sorunlar yaşattı. Bu yüzden onların mevkilerine eksikliklerini aratmayacak oyuncu ihtiyacından dem vurulabilir. Adı geçen oyuncular ile takıma bir an önce katkı verecek bir kaleci ile iki yönlü orta saha ihtiyacının daha kritik olduğunu düşünüyorum. Takımın ilk 11’ine değişmez bir şekilde katılabilecek ve ihtiyaçlara hemen cevap verebilecek 4 oyuncu alınması kesin bir ihtiyaçtır. Diğer isimleri ise şimdiden kendisini belli eden ve ileride daha da iyi olacak, Galatasaray’ı uzun yıllar taşıyabilecek genç oyunculardan seçmek gereklidir.

Bu konuda söylenebilecek en net şey, transfer yapmak için yapmamaktır. Takıma hemen katkı verecek doğru oyuncuları seçebilmektir. İskelet kadroyla hemen bütünleşebilecek her seçim doğru olacaktır.

Bugünkü nostalji durağı da Necati Ateş olsun. Son zamanlarda zaten transfer konusunda da ismini çok duymaya başladık ve olası geri dönüşü bize ilahi bir tokat olabilir. Necati Ateş'i nasıl bilirdik dersem neler söylersin?

Atilla Çelik: Necati, ilk geldiği dönemlerde Galatasaray’a çok şey katmış bir oyuncudur. Galatasaray adına attığı gollerin kalitesi üzerine konuşmak gereksizdir. Son dönemlerinde takıma olan katkısında bir düşüş söz konusuydu. Necati’yi Galatasaray’dan gönderen şey sahadaki futbolu değil, saha dışındaki tavırlarıydı. Necati takım içinde fevri tavırları, çenesini tutamaması gibi nedenlerden dolayı takımdan uzaklaştırılmıştı. Aradan geçen yıllar sonrasında Necati’nin çenesinden daha fazla çene çalan, demediğini bırakmayan oyuncuların hala takımda barınıyor olması ilahi bir tokattır. Bu durum bile eski ve yeni Galatasaray yönetiminin futbolu yönetme kalitesine ışık tutmaktadır.

Necati Ateş’in takıma katılıp katılmaması noktasında kararsızım. Baros olduğu sürece yedek kulübesine mahkum olacaktır. Ama kaliteli yedek sıkıntısı yaşarken, bu boşluğun hiç de fena olmayan bir Necati ile doldurmak baş ağrıtmayacaktır. Kendisinden çok şey bekleme yanlısı değilim.

Birkaç dengesizin U17 maçında çıkardığı olayları gördük. Bütün Türkiye bu olayların üzerine gitti. U17 maçında bunlar oluyorsa ilerisi adına olabilecekleri düşünmek dahi istemiyorum. Sen bu derbi profili ve çıkan olaylar hakkında neler söylemek istiyorsun?


Atilla Çelik: Bir insana saldırmanın, tekme tokat girişmenin insanlıkla bir alakası olmadığı gerçeğini bir kenara yazmak gerekiyor. Hele bir de bunlar 17 yaşından ufak evlatlarımız ve çocuklarımız ise bu büyük utanç duyulacak bir olaydır. Bir çocuğa el kaldırmanın, hastanelik edene kadar dövmenin toplum olarak ruh sağlığımızın ne boyutlarda olduğunu gösteriyor. Bu ruh halinin salt futbol ile alakası yok. Biz toplum olarak bu durumdayız. Kendi kızının ırzına geçebilecek ruh hastaları ve sapkınlarının olduğu toplum bireylerine sahibiz. Hayatın her alanında ve noktasında ruh hastalarından dem vurabiliyoruz. Futbol bu alanların minik bir parçası. Bu insanlık dışı tavırları bir takım ile yan yana koymaya çalışmak ise faydasızdır. Bu hastalıklı tohumları insanoğlunun beynine eken şartları dikkate almak ise üzerinde düşünülmesi gereken bir noktadır.

Ligin ilk yarısını göz önüne aldığımızda, Galatasaray adına senin beklentilerinin üzerine çıkan, beklentilerin düzeyinde kalan ve hayal kırıklığı oldu dediğin futbolcular kimler?

Atilla Çelik: Galatasaray’ın takım olarak kötü olması nedeniyle kaliteli olan ayakların bundan çok etkilendiğini biliyoruz. Kaotik yapı söz konusuyken yine de ellerinden geleni yapan oyuncular vardı. Beklentilerin üzerine çıkmak noktasında ilk devrenin açık ara en iyisi Juan Pablo Pino’dur. Fiyat/Performans anlamında verimli olmasını geçtim, Galatasaray adına bizleri en çok heyecanlandıran,adrenalin salgılayan oyuncuların başında geliyordu. Eğer oyun yapısına devamlılığı, doğru karar almayı ve bitirici son vuruşları eklerse takımda tutmanın en zor olacağı futbolcuların başında gelir.

En büyük hayal kırıklığı ise tartışmasız Ufuk’tur. Umut verdiği bir maçtan söz edemeyiz. Ya da farkını belli ettiği! Takımın savunma olarak iyi görüntü sergilediği maçlarda bile kale bölgesinde ekstra kaliteden söz edemezdik. Mehmet Batdal’ın kalitesini göstereceğini umuyordum ama bir türlü kendisini gösteremedi. Kewell’ın da bazı maçlar hariç özellikle bitirici vuruşlarda bir düşüş yaşadığını düşünüyorum.

Beklentilerin düzeyinde kalan oyuncular ise Sabri, Lucas Neill gibi oyunculardır. Bu iki isim zaten en sıradan performanslarında bile takımına katkı veren oyuncular. Ayhan için her ne kadar olumsuz düşünceler olsa da o da beklentiler düzeyinde bir oyun tutturmuştur. Daha fazlasını beklemiyorduk ya?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir