26 Mayıs 2011 Perşembe

Stigmatik Ruh Halinden Yeni Galatasaray’a Doğru

Hz. İsa bazı yandaşları tarafından üç kuruşa satılıp kırbaç darbelerine maruz kaldığında, çarmıha gerildiğinde ve bedenine her türlü işkence uygulandığında, her şeye rağmen tüm acıya göğüs gerip kendisine zarar verenlerin affedilmesini istiyordu babasından. Bilekleri, ayakları çivilendi, mızrak darbelerine maruz kaldı, acımasız yaraları bedeninde taşıdı ve gözlerini hayata yumdu. Hz. İsa’nın yaşadığı acılar, bundan şikâyet etmemesi ve hayata karşı verdiği sınav bedenine mal olmuşsa bile manevi anlamda içinde farklı anlamlar barındırmıştır. Onun ölümünden yüzyıllar sonra ilginç olaylar yaşandığı söylenmiş. Dinine çok bağlı olan Katoliklerin durup dururken el bileklerinde, ayaklarının üstünde, gözlerinde ve vücutlarının çeşitli yerlerinde yaralanmalar, kanamalar ortaya çıkmaya başladı. Bu tür olayların yaratıcıya en yakın olunduğu, onun peşinden koşulduğu, oruç tutulduğu ve acıya direnme gücünün en üst safhada olduğu anlarda gerçekleştiği söylenmiş. Papalık kurumu da bu tarz bir olayın en son 13. Yüzyılda gerçekleştiğini söyleyip ondan sonraki bu tür yaralanma başvurularını kabul etmemiştir. Bu olaya stigmata adı veriliyordu ve bu acıyı taşıyanlara verilen isim stigmatikti.

Geçtiğimiz sezon yaşananlar Galatasaraylılar açısından acı deneyimlerle örülmüş ilginç olaylar yumağıydı. Yönetim zihniyetinden taraftarların ruh haline, takımın kötü gidişinden oyuncuların uyumsuzluklarına kadar bin dereden su getiren ve en ağır taşları taşımak zorunda bırakılmış sarı kırmızılı renklere gönül verenlerin sınavıydı. Bu renge gönül veren taraftarların her birinin stigmatik günler yaşadıklarını söylemek abesle iştigal olmayacaktır. Eğer bir şeye çok içten bir şekilde bağlıysanız, o renklere sonuna kadar inanıyorsanız, her türlü zorluklara göğüs gerecek dirayeti kendinizde buluyorsanız ödülünüz size muhakkak geri dönecektir. Yaşanan hisler acıdan ve acı geçişlerden ibarettir ama bu deneyim geleceğinizi farklı bir yönde çizer. İçine düşülen karanlık dehlizlerin ardından güzel şeylerle karşılaştığınızda, zihniyet değişiminin farkına vardığınızda, karşınıza çıkan her olumlu haber ve güzellik sizi daha mutlu kılacaktır. Sürekli mutluluklarla kapsanmışların hayatına girecek yeni mutluluklar ekstra bir motivasyon ve sevinç kaynağı yaratmaz. Acıların ardından gelen büyük mutluluklar gibi hissettirmeyecektir. İşte bundandır bu aralar Galatasaraylıların daha mutlu olmalarının ve olumlu düşünmelerinin nedeni.

Galatasaraylılar için bir şeylerin değişeceğini hissettiren ilk an, bir revir haline gelmiş, kendi bildiğinden başkasını okumayan, peş peşe alınan hatalı kararlar ardından ruh sağlığını yavaş yavaş kaybeden, kontrolü elinden kaçıran bir yönetimin ardından ne yapacağını çok iyi bilen bir yönetim anlayışının emarelerini göstermesidir. Daha düne kadar alınan ya da alınacak birçok karar üstü kapalı bir şekilde geçiştirilirken, üstü kapalı politik cevaplar vuku bulurken, arabesk söylemlerle taraftarın ruhunu okşamak söz konusuyken, bu arabesk ruh hali bir anda ne yaptığını bilen, mantıklı ve profesyonel söylemlere kavuştu. Sorulan sorulara üstü kapalı politik cevaplar verilmiyordu. ‘Biz şeffaf bir yönetim modelini benimseyeceğiz’ deyip kendi bildiğini okuyan eski yönetim gibi değildi yeni anlayış. Asıl şeffaflık ve kesinlik böyle olmalıydı. ‘Galatasaray’da transfer bitmez’ söylemi ne kadar taraftarı ve gerçekleri uyutmaya yatkın, arabesk bir söz öbeğiyse, ‘23’ü haftasında gerekli açıklamaları yapacağız’, ‘Galatasaray Avrupa’da yok diye çok kaliteli oyuncuları almaya gerek yok diye düşünmüyoruz. Bir an önce üst düzey isimleri dâhil edip hemen başarıya ulaşmak istiyoruz’ sözü de gerçekleri olduğu gibi yansıtan söylemlerdir. Yeni yönetim dâhilinde hiç kimsenin bildiğini okuyamayacağı ve tüm kararların ortak bir akılla alınacağı bir ortamda sırtınızı güvenle arkaya yaslayabilirsiniz.

Dün açıklanan Selçuk İnan transferinin bir kırılma noktasına tekabül ettiğini düşünüyorum. Son dönem yönetimlerinin eseri olması neticesinde unutulan, içinde var olan gücü fark edemeyen büyük bir çınarın silkinişinin habercisidir İnan. Olaya sadece futbol gerçekleri gözüyle bakılmaması gerekmektedir. ‘Biz istediğimizi alırız’, ‘Basarız parayı alırız’, ‘Ancak çay içmeye giderler’ gibi aşağılık ve arabeskçe dışavurumların gökyüzüne çıktığı bir ortamda, bir tarafın ağzından tek bir kelime çıkmadan, dürüstçe yıllık iki milyon gibi bir ücrete, ülkenin en önemli sporcularından birini kadrosuna katması çok manidardır. Bir tarafta kendisi dışındakileri kaale almayan, herkesi parayla satın alabileceğini düşünen, maneviyatın gücünü unutan ve dürüstlüğün, ahlaklı oynamanın ne demek olduğunu unutan söz sahipleri varken, diğer tarafta sadece parayı düşünmeyenlerin, kendisini maldan saymayanların ve daha farklı değerlerin peşinde koşanların olduğunu unutabiliyorlar. Çok zor zamanlar geçirmiş olabilirsiniz. Bir futbolcu için en büyük prestij olan Şampiyonlar Ligi trenine atlamayacak olabilirsiniz. Avrupa arenasında bir yıl boyunca görünmeyecek olabilirsiniz. Yıllık 3,5 – 4 milyon euro kazanma şansını da elinizin tersiyle itebilirsiniz. Ama kendinizi daha mutlu hissedebileceğiniz ve artık insanlara değer verileceği izlenimini yansıtan yeni ufuklara yelkeninizi açabilirsiniz.

Ülke birçok sorunla boğuşurken ve her geçen zaman toplumun içine düşmanlık tohumları ekilirken, kendisini en büyük olarak nitelendirenlerin söylemleri, tüm topluma ulaşabilen insanların neler söylediklerine dikkat etmeleri elzemdir. İlgili söylemler daha fazla nefret olarak kendilerine dönüşecek ve ‘biz ve ötekiler’ kavramının neden oluştuğunu bir türlü anlayamayacaklardır. Milyonlarca kişiye seslenenlerin söylemlerine dikkat etmemesi, ülkenin en büyük başarılarını getirmiş bir camiayı aşağılaması, bu büyük camiayı ‘ancak çay içerler’ diyerek aşağılamasının ardından kendi ağırlığına yakışacak şekilde, tek kelam etmeden işi bitirmek bir tarafın erdemi olsun. Normal şartlar altında Selçuk İnan’ın, takımının Fenerbahçe ile girdiği ve oldukça elektrikli geçen bir şampiyonluk mücadelesinin ardından, kendisine çok şey katan ve Fenerbahçe ile yaklaşık yirmi yıldır neredeyse kan davası tadında büyük sorunlar yaşayan Trabzonspor’dan ayrılıp kan davalı bir kulübe gitmesi beklenemezdi. Bunu dahi düşünemeyecek olan kişilerin her gün milyonlarca kişiye sözde futbol aklı ile seslenmesi adaletsiz ve haksız bir durumdur. Selçuk İnan’a yıllık 10 milyon teklif edilse dahi kabul etmezdi. Çünkü paradan daha önemli şeyler var. Daha farklı değerler söz konusu. Yıllık 10 milyon banka hesabınıza geçebilir ama içinizde bir yerde vicdanınız sizi esir alır. Size büyük emekler vermiş bir kulübün taraftarlarının bedduasını alabilirdiniz. Bu sizi hiç iyi hissettirmezdi.

Bu transfer aynı zamanda, son yıllarda ülke içinde kendisini kanıtlamış kaliteli yerlilerin yıllardır peşinden koşturmayan ve orta sahasına uzun zamandır doğru düzgün adam yerleştiremeyen bir spor aklının yeni yönetim anlayışı ve vizyonuyla gereğini yapması, yeni başlangıcın nasıl olacağına dair ufak bir dokumadır. İnan transferi bir camianın gücünün farkına varabilmesi anlamında aydınlatıcı bir yol çizecektir.



Şu ana kadar açıklanan iki isime baktığımızda öyle muazzam yıldızlar olmadıklarını, fakat kaliteli oyuncular olduklarını ve her şeyden önemlisi kaliteli olmaktan öte bir takım oyuncusu olduklarını göreceğiz. Elmander ve Selçuk İnan transferlerinin yıldız transferleri adı altında yapıldığını düşünmüyorum. Takıma katkı sağlayacak, ortak bir uyumla takımın önemli bir parçası olacak, takımın kimliğine savaşçılık ve yeteneği ekleyecek isimlerdir. ’Elmander 10 gol atsın, kellemizi keseriz’cileri dikkate almaya gerek olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Elmander seçimi gollerin bitiricilik tarafından ziyade hazırlayıcılık ve yardımcılık tarafını temsil edecektir.

Burada asıl ilgi çekici olan noktalardan biri ise oldukça kaliteli olan iki isimin bonservis bedelsiz olarak alınmasıdır. Bu şu anlama geliyor. Kulübün kasasından hâlâ para çıkmadı. Hâlâ çok büyük olarak tabir edilen yıldızlar açıklanmadı. Onlara yönelik olarak bir harcamaya girilmedi bile. Eğer başlangıç bonservis bedelsiz olarak Elmander ve Selçuk İnan ise asıl büyük bombalar kimler olacaktır heyecanla beklemek lazım. Bu mavi fil de olabilir, sevinçten ‘inle’yip duran Galatasaraylılar da olabilir.

Fatih Terim’in yardımcılarının eski oyuncuların olacak olması ve taraftarlar arasında sözü çok geçen ‘yeniçerilik’ kavramının iyice hortlayacağından korkanlara gelince, bu yönetim ve vizyonla böyle bir şeyin söz konusu dahi olmayacağını adım gibi biliyorum. Fatih Terim ve ekibi sadece yeşil sahadan sorumlu olacaklar. Takım içerisinde herhangi bir ayrımın söz konusu olacağına inanmıyorum. Çünkü yönetimin kontrolü hep buranın üzerinde olacak.

Florya’ya disiplini getirecek olan Fatih Terim’in elindeki sopa değil, yönetimin elindeki kontrol kılıcı ve hâkimiyet baltası olacaktır.

5 yorum:

  1. akici bir yazi, yerinde tespitler, objektif yorumlar, basindan sonuna keyifle okudum. gokhan inler bu takima cok yakisir ve umutlarimizi daha da arttirir ;-) heyecanla bekliyoruz yeni sezonu!

    YanıtlaSil
  2. yazının bir bölümünde fenerbahçeliler ve ötekileştirme gibi bir konuyo değindin gibime geldi fenerbahçe 2002 sonrası şampiyonluğa oynadığı tüm sezonlarda başta o zamanın yazarlarından allah rahmet eylesin kazım kanat tarafından fenerbahçe durdurulmalı ana konulu bir yığın yazı çıkıyor ve malesef 100 yıllık rakiplerimiz bu seslenmelere kulak verip ellerinden geleni yapıyorlar bu konuda. hatta fenerbahçe 100. yılında sayın demirören fenerbahçe şampiyon olmasın diye elimizden geleni yapacağız diyebilecek kadar ağır boyutlara geliyor fenerbahçeyi durdurma isteği.
    Bunun doğal sonucu olarak fenerbahçenin rezil aragones dönemi dışında ligi 1. ve 2. bitirmesinden dolayı sürekli tepeye oynaması anadoluda yayılmaya başlayan şehircilik etmenlerinide katacak olursak fenerbahçe herkesin düşmanı olma rolüne zorlandı. geçen sene bursanın nefreti körüklendi bu sene trabzon zaten uyuzoluyordu fenere o katlandı diğer anadolu kulüpleri eklendi derken fenerbahçe ayrışma zorunlu oldu. Buyüzden fenerbahçeli oyuncular 4'te 1'ine kavramını dile getirdi işin ilginci yanlış değildi.
    Mehmet Aslan

    YanıtlaSil
  3. Merhaba Mehmet,

    Ateş olmayan yerden duman çıkmaz diye bir söz vardır. Fenerbahçe'ye bu anlamda en çok zarar verenler teknik kadrosu ve yönetiminden ziyade çevresini kuşatan medya gücüdür. Günümüzde bu gücü en güçlü bir şekilde elinde tutan bir gerçekliği kabul etmek gerekir. Ve bu medya içerisinde yer alan bazı isimler rakibi tahrik edici söylemlerde bulunmaktan çekinmiyorlar. Ya da herhangi bir sporcu sıradan bir fanatik taraftarın edeceği lafları söyleyebiliyorlar 'koyduk mu' gibilerinden. Bu tür söylemler Sarı Kırmızılılar, Sİyah Beyazlılar, Bordo Mavililer içinde söylense bile karşı çıkılmalı ve ayıplanmalıdır. Bir sporcunun kulübü ile birlikte aslında tüm ülkeye örnek olmak gibi bir misyonu olmalıdır. Bu yüzden an geliyor, ters manevraları nedeniyle Barış Özbek, Ayhan Akman gibi isimler kendi tarafları tarafından bile yerden yere vurulabiliyor.

    Ötekiler meselesi günden güne büyüyor. Bu sadece GS, TS ya da BJK için değil, diğer Anadolu kulüplerini de kapsıyor. Bunlar can sıkıcı konular ve sık sık konuşulan gerçekler.

    YanıtlaSil
  4. Merhaba Atilla.
    Fenerbahçe basınında özellikle son olayla birlikte Gürcan Bilgiç ve benzerleri zaten ne kadar gereksiz olduklarını gösterdiler. Zaten gürcan bilgiç babası hatırına kulüpte tutulan bir isim. Ayrıca kendisini çok sevmem benim kişsel düşüncem.
    volkan olayında ise kutlamalar sırasıda staddaydım ve volkan koyduk mu dediği anda hemen müzik girdi olabilecek daha büyük bir rezilliği önlemek için. Volkan'ın normal bir insan olmadığı bilindiği için bu biraz gözden kaçıyor. Aynı şeyi Gökhan söylese veya alex söylese farklı yaklaşılır olaya.
    Ayrıca bu ötekiler meselesinde fenerbahçe öteki olmayı kabul etti kendisin öteki ve herkesten büyük hissetmek istedi ama işin aslı bu değil ve şöyle bir olay var fenerbahçenin böyle davranması fenerbahçenin şampiyonluğunu dahi zora soktu ilerleyen yıllardaki.
    Mehmet Asan

    YanıtlaSil
  5. Selam. Bana yazının son kısmı fazla iyimser geldi. Ne olursa olsun Fatih Terim başlıbaşına bir egodur, Mourinho'nun global gücü Terim'in Türkiye sınırları içndeki gücüne tekabül eder. Mourinho nasıl Valdano'yu kovdurduysa, Terim de benzer etkiye sahiptir. Sonuç olarak GS camiası her ne kadar diğer kulüplerden çok daha oturaklı olsa bile, ülke sınırları içinde dokunulmazlığı olan kült karakterlerden biridir.

    YanıtlaSil

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir