Transfer Dönemine Kadar, Savunma Takımı Galatasaray

Bazı sorunlar ortaya çıktı ve çözümünü de biliyoruz; transfer. Ama o sürece daha var ve ligde de bizim adımıza en kritik sürece giriyoruz. Fenerbahçe ve Trabzonspor maçları var önümüzde, bir sonraki fikstür de bir o kadar zorlu. Bu yüzden de minumum puan kaybı yaşamak zorundayız, o krediyi fazlasıyla tükettiğimizi düşünüyorum. Şansımız ise şu oldu, herkes puan kaybediyor, puan baremi birbirine yakın, galibiyet serisi yakalayanın sivrileceği bir lig görüntüsü var.

Ama haberlere bakınca da şunları görüyoruz, son bilmem kaç yılın en az gol atan Galatasaray'ı, Fatih Terim'in en kötü karnesi gibisinden şeyler. Ligin konumu ile alakalı oluşan bir durum ama bu tip haberlerin sıklaştığını da görünce gülmemek elde değil yani. Geçen sezonu değil, bu yeni sezonu yaşıyoruz ama istatistiklerle alakalı bir haber yağmuruna tutulduk.

Aklıma Skibbe'nin dönemi geldi. Futbol anlamında kimsenin sıkıntısı yoktu aslında, Skibbe'yi de bu kadar fazla sevme nedenimizdir o hücum futbolu. Kewell, Lincoln, Arda ve Baros dörtgeninde çok iyi, golcü bir hücum hattı, ortaya çıkan resital vari görüntüler. Sıkıntı ise savunmada yattı, çok verimsizdik o konuda, bu verimsizlikte skor istikrarını getirmedi, haliyle inişli çıkışlı bir tablo ve Avrupa'yı bir kenara bırakarak, ligde kötü bir durum. Bu da Skibbe'nin gidişine yol açtı ama onun yerine gelen isim de Galatasaray'ı çok daha iyi yapmadı.

Şimdi de tam tersi bir durum var. Harika bir savunma takımı oluştu. 13 haftada yenen 10 gol var ve 10 golden 4'ünü zaten bir maçta, hakemlerin de büyük çabasıyla beraber yedik. Gaziantepspor maçını bir kenara bırakırsak, zor gol yiyen bir Galatasaray görüyoruz, hatta son 5 deplasman maçında da gol yemedik. Takım savunması harika oturdu, en önde Elmander'inden, en arkada Semih Kaya ve Ujfalusi'ne kadar, hatta Muslera'nın vermeye başladığı güvene kadar ayaklar yere sağlam basıyor. Ama bu takımdaki sıkıntı da hücum, organize olamamak, pozisyona sık girememek ve zor gol atmak.

Bu durumda soru şu, önce savunma mı yoksa hücum mu?

Basketbol için konuşuyor olsak, önceliği tamamen savunmaya verirdim. Futbolda ise durum az daha farklı ama yine önceliğin savunma olduğunu düşünüyorum. Rakibinden fazla gol at felsefesi günümüzde pek işe yaramıyor. Savunmayı sıkıya alıp, hücumu savunmadan başlatmak ve savunmayı da hücumdan başlatmak önemli, futbolun bütünü budur ve Fatih Terim de sürekli aynı şeyi söylüyor ama biz işin hücum kısmında hala iyi değiliz.

Tempolu, kreatif kanat oyuncularımız yok, aynı şekilde yaratıcı oyuncu eksikliği hissediyoruz. Bir pasıyla veya şutuyla bütün seyri değiştirebilecek futbolcunun eksikliğini. Ya da şunu diyelim, Fenerbahçe'yi izliyoruz ve son zamanlarda Caner Erkin & Stoch etkisi Fenerbahçe'nin sol tarafını hücum anlamında ayağa kaldırabiliyor. Bizim böyle tempolu, hareketli ve kreatif kanatlarımız pek yok ve Riera transferine de bakarak aslında tarz anlamında ne kadar yanlış bir adım attığımız ortada. Riera'dan beklediğimizi alamıyoruz, çok da kötü oynuyor diyemiyoruz ama o beklentinin uzağında, yani hücumda takımını ayakta tutamıyor. Aynı şekilde Kazım ya da onun da yokluğunda oynayan herhangi bir futbolcu.

Devre arası bu bir şekilde çözülecek, bu süre zarfına kadar öncelik savunma. Gol yemediğimiz sürece bir şekilde gol attığımızı görüyoruz, yıllardır zaafını yaşadığımız savunma kurgusu artık oturmuş durumda diyebilirim. Bu savunmanın önüne iyi hücumcularla beraber bu ligde istenileni almak mümkün, şimdiden kafaları çalıştırmalı ve hamleleri bitirmeli.