31 Mart 2013 Pazar

Futbol Mucizeler Oyunu; Sabri Ugan

Galatasaray'ın efsane dönemi vardır, 96-2002 yılları arası. O dönem içerisinde kazandığı en büyük alışkanlık, Şampiyonlar Ligi alışkanlığıydı. Kademe kademe üzerine koydu ve o dönemin zirvesini Uefa Kupası'nı kazanarak gördü. O zirve dönemi yaşarken de, birçok efsane Şampiyonlar Ligi maçında Sabri Ugan'ın sesini duyduk, o heyecanı bizlere katan o olmuştu. Tabii olayı sadece maç spikerliğiyle de bağlayamayız, Sabri Ugan ülkemiz futbolu açısından çok önemli bir isim ve onun yazılarını okumak, yaptığı programları takip etmek de çok büyük bir keyif. Benim için çok özel bir röportaj oldu, sizlerin de beğeneceğinize eminim.


Galatasaraylı olduğum için Galatasaray cephesinden bakıyorum olaya ve birçok efsane Şampiyonlar Ligi maçımızda sizin sesinizi duyduk, sizin sesinizle birlikte o heyecanın içerisinde yer aldık. İlk olarak şunu sormak isterim, o dönemle bu dönemi karşılaştırdığımızda ne gibi farklar var?

Sabri Ugan: Öncelikle tüm okuyanlara saygı ve sevgiler... İlk sorunuza iki pencereden bakalım... Bunu anektodlarla anlatayım ki; sadece duygusal bir bakış açısı gibi algılanmasın.

Birinci pencerede, beklentilerine karşılık bulamayan izleyci profili var. Maçın adını hatırlamıyorum ama golsüz ve pozisyonsuz geçmişti. Ertesi günü bir izleyen ki; o da bir futbol seyircisi. O da arkadaşlarıyla birlikte oturduğunda futbol adına bilgilerini ortaya koyuyor. Sayısının önemi yok, onu da dinleyen, görüşlerine saygı gösteren var. Belki bir blog sahibi, orada da yazmıştır kimbilir? Herneyse.

İşte bu izleyen şöyle bir eleştiri getirmişti: "Artık maçları anlatırken, eskisi gibi heyecan vermiyorsun." Bu bir düşünce. Doğruluğunu ya da yanlışlığını tartışmadan, bunun bir duygu olduğunu kabul etmek gerekir. Demek golsüz ve pozisyonsuz bir maçta dahi, anlatıcının maça müdahele etmesi gerektiğini düşünüyor. Bir ölçüde doğru ve bunu yapıyorum da aslında. Yani atak başlangıçlarında bir tempo bir heyecan katıyorum. Ama çok top kaybı, olgunlaşmayan ataklar karşısında çaresizleşiyorum. Benim anlatım tarzım, maçı hissettiren bir tarz. Olmayanı varmış gibi yapmak bir yere kadar.

İkinci pencerede, farkındalığı hissedenler var. Annem bana bir gün dedi ki; "Sabri, nerede senin zamandaki o heyecanlı maçlar, nerede şimdiki maçlar?" Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nde yarı finalin kapısından döndüğü sezonu dışında bırakırsak, öyle yüksek profilli iddialı maçlardan uzak kaldık.

Dönüm noktası diyebileceğimiz maçları da ne yazık ki kaybettik. Hemen aklıma gelenler, işte Galatasaray'ın UEFA Avrupa Ligi'nde Atletico Madrid'e, Lviv'de Karpati'ye yenilerek yolunun tıkandığı maçlar...

Beşiktaş'ın, Schuster döneminde yaşadığı Dinamo Kiev hüsranı. İşte, yine Beşiktaş'ın Anfeld Road'daki farklı yenilgisi. Bunlar hep "kötü" oynanmış maçlardı ve anlatıcının görevi, sadece ve sadece ekran başındaki izleyiciyi rahatsız etmemekti.

Şimdi, Fenerbahçe ve Galatasaray'la birlikte yeniden o heyecanı ve coşkulu sonuçları yakaladığımız zamanlar yaşıyoruz. D Smart'ta Alp Özgen, NTV ve Star'da Murat Kosova ve Ercan Taner, Fenerbahçe ve Galatasaray'ın o coşkusunu anlatma şansına sahipler.

Bir pencere açmalıyım. Türkiye'de lig maçı anlatmak gerçekten zordur. Anlatıcıların üzerindeki gerekli-gereksiz eleştirilerin getirdiği baskı altında maç anlatabilmeleri inanın bana alkışlanacak bir durum. Bir anlatıcı için en zor maç,arka arkaya 3-5 pasın yapılamadığı maçlardır. O yüzden Andorra karşılaşmasını anlatan Güntekin Onay'ın yerinde olmayı istemezdim.

Gazetecilik, spikerlik, editörlük, program sunuculuğu ve yazarlık gibi bu konunun birçok dalında yer aldınız. Klişe olacak belki ama size en çok keyif veren hangisi oldu, ilk önceliğiniz hangisi?

Sabri Ugan: Elbette her birinin ayrı bir tadı var. Eğer televizyonda olmasaydım bu tecrübeye, bilgi birikimine
sahip olamazdım. Bu açıdan öncelikle televizyonun hakkını verelim.

Eğer içimde gazetecilik heyecanı olmasaydı, bu mesleğe adım atamazdım. Olaylara farklı pencerelerden bakmayı ve kendimi ifade etmeyi böylesine başaramazdım...

Ve eğer hayal gücümün bana gösterdiklerini kelimelere dökme yeteneğim olmasaydı, farkındalık yaratamazdım. Yaratsam da, bugün olduğum yerin gerisinde kalırdım..

Özetle, bunlar zincirin halkaları gibi. Biri zayıflasa kopardık. Sorunuzun cevabı Radyo... Radyo hepsinin harmanlandığı yer. Radyoda bütün geçmişimle varım. Yenilenmeye açık, yenilenen, tamamıyla özgür ve baştan başa ben...

Ben mesleğinin getirdikleriyle yaşayan bir insan değilim. O yüzden Şampiyonlar Ligi'nden uzak kalmak, maç anlatamamak televizyon ekranında görünmemek derin yaralar açmıyor benliğimde. Bunu biliyordum. Bilmesem, ayaklarım geri geri gitmeye başlasa da, kendimi geliştiremediğimi, yaratıcılığımı kaybetiğimi düşünsem de, televizyona devam ederdim.

Ama ben risk aldım, yetinmemeyi seçtim. Şimdi radyo çıkarsa hayatımdan günün birinde ve ben, bir sahil
kasabasında denize karşı püfür püfür rüzgar eserken bir hamakta sallanmıyorsam... O boşluğu nasıl doldururum gerçekten bilmiyorum.

Futbol hayatımızın en önemli olgularından biri. Futbolla yatıp, futbolla kalkıyoruz.  Çoğumuzun hayatının gidişatı futbol üzerinden yakalanan  mutlulukla ilgili. Ülkemiz için konuşursak futbolu sevmeyi mi bilmiyoruz sizce?

Sabri Ugan: Tek cümlede verilebilecek bir cevap? Yayınlanmış maçlara bakın. Rakamlar ortada. Sizce; Şampiyonlar Ligi'nde oynanan bir Barcelona-Rubin Kazan maçı mı daha çok izlenmiştir? Yoksa bir sen Galatasaraylı olduğun için Galatasaray'dan örnek vereyim, Galatasaray - Bursaspor maçı mı? Elbette, Galatasaray-Bursaspor maçı.

Ama bu çok doğal. Bak futbol dışına çıkalım. Aynı anda bir kanalda Argo olsun, diğerinde Evim Sensin.. Biri Oscar aldı, biri uyarlama film. Evim Sensin raitingde Argo'yu ezer geçer! Çünkü; biz, bizden olanı doğal olanı çok seviyoruz. Biliyorsunuz Özcan Deniz'le, Fahriye Evcen'in oynadığı Evim Sensin, Türkiye gişesinde son Bond'u hayli geride bıraktı.  Bunun üzerine çok doğal olarak mikrofonlar Özcan Deniz'e yöneldi. O da esprili bir yaklaşımla "James Bond'dan özür dilerim" dedi. Geçen hafta bir haber okudum, son James Bond'un dünya gişesi 1 milyar doları geçmiş..

Diyeceğim o ki, biz kendi yerelimize daha bağlıyız. Evet elbette futbolu seviyoruz ama Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor rekabetini daha çok seviyoruz.  Türkiye'deki futbolun her bir cümlesinden tartışma konusu çıkar. Hatta "Neden Fenerbahçe'nin adı başta yazılı neden bu rekabetin içinde şampiyonluk kazanmış Bursa yazılmadı" diyenler de var..

Kısaca, ilgi duyduğumuz gerçek.. Orası kesin. Ben, sevdiğimize seviyormuş gibi davrandığımızı düşünmüyorum... Futbolun sonuçlarını hayatımızın içine gereğinden fazla sokuyormuşuz gibi geliyor bana.

Şöyle de bir fark var, futbol adına yaptığımız yatırımlarla doğru orantılı olmaya, bir futbol başarımız var. Önemli paralar ödüyoruz ama ligimizin değeri olması gereken düzeyde değil, takımlarımız Avrupa'da önemli başarılar kazanamıyor. Sizce futbol ülkemiz şartlarında doğru yönetilmiyor mu, bu gidişatın nedeni neler?

Sabri Ugan: Bu anlatması gerçekten zor bir konu. İçinde kültür var, eğitim var, gelir dağılımı var, beklenti var, yönetici kalitesi var.. Var da var..

Bir cevap verecek olursam; önce sistemi yerinden çıkarıp daha tarafsız, daha adil ve daha geniş katılımcı bir lig kurulu oluşturmalıyız. Futbolumuzun bir tarafında kulüpler, diğer tarafında federasyon var. Yani disiplin kuruluyla, tahkim kuruluyla, hakemleriye federasyon.

Futbolumuzunu yumuşak kalbi federasyon. Kulüpler ilgiyi federasyonun üzerine çekme konusunda fazlasıyla elemana sahipler. O halde, kulüplerden oluşturulacak bir lig kurulu yönetsin futbolu..

Örnekleri var.. İşte Almanya'ya bakın. İngiltere'ye bakın.. Hatta NBA'e bakın.. Öyle bir yol izleyelim. Kulüplerin oluşturduğu bir kurulun  yönettiği lig.  Olmaz diyenler, neden olmayacağını da söylerlerse belki çıkış yoluna doğru gideceğimiz bir ışık görürüz.

Aynı sorun Milli Takım'ımızda da var, başarısız bir dönemdeyiz. Katıldığımız turnuvalarda çok önemli işlere imza atıyoruz ama katılabildiğimiz turnuva sayısı çok az, bu konuda istikrar yok. Hiddink'inden, Abdullah Avcı'sına kadar her pencereden olaya bakmamıza rağmen sonuç gelmiyor. Milli Takım'ımız için neler söylemek istersiniz?

Sabri Ugan: Söylenecek fazla bir şey yok. Milli Takım üst yapıdır. En iyi oyuncuları seçersiniz, onları doğru oynatmanın yolunu arar bulursunuz. Bizim Milli Takımımız'ın en büyük özelliği inanlımaz sapmalar ortaya
koyması.

Hayali bir standart çizgisi oluşturun. Sonra aklınıza gelen maçlardaki oyun kalitesini o hayali standart çizginin altına ve üstüne yerleştirin. Göreceksiniz ki biz inanılmaz sapmalarla oynuyoruz. Bir bakıyorsunuz çok kötü. Bir bakıyorsunuz çok iyi. Bir bakıyorsunuz durağan, hemen ertesi maçta inanılmaz doyurucu, sonra izlemesi eziyet veren bir oyun.

Türkiye'nin futbolunu "Kaotik" olarak tanımlıyorlar. Evet öyle. Kaotik. Ama bu bir sistem değil, bu bir kimlik değil. Bu tanımlama. Sistemi olan hiç bir A ve B kategorisindeki takımı maçları arasında bu kadar sapma olmaz. Bir standart vardır. O yüzden bizim önce bir futbol kimliğine ihtiyacımız var. Bunun için de yapılanmaya..

Üç başlıkta özetleyecek olarsam...

1- Futbolcular potansiyellerinin çok daha fazlasını ortaya koyacak.
2- Bir sistem ve kimlik oluşturulacak, Teknik Direktör hamleleriyle kafalarda 'yeterlilik' tereddüdü yaratmayacak.
3- Milli Takım ile futbolsever arasında kopan bağ mutlaka onarılacak. Yeniden Milli Takım taraftarı sağlanacak.


Galatasaray, Schalke 04 engelini geçti ve çeyrek finalde. Rakip ise Real Madrid, bir anlamda 2000-2001 sezonu Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinin rövanşı. Hem çeyrek finali, hem de bundan sonrasını Galatasaray adına nasıl görüyorsunuz?

Sabri Ugan: Galatasaray'ın gruptan çıkacağını söyleyenlerden biriydim. Hatta 3 maç bitip sadece 1 puana sahipken şunu yazdım: "Galatasaray'ın kalan maçlarını kazanıp, bu gruptan çıkma potansiyeli var. Önemli olan bu potansiyeli sahaya yansıtabilmek"

Bu kalpten bir konuşma değil. Bir tarafa Galatasaray'ın kadro yapısını alıp koyuyorum, diğer tarafa Cluj ve Braga'yı.. Bu iki takımı da yemne potansiyeli var mı? Var. Peki yüksek mi? Evet bence yüksek. Bir de İstanbul'a, klasik 11'indan farklı 11'iyle çıkacak Manu.. Olma ihtimali düşük değildi, oldu.

Schalke 04'ün çıkması, işte Drogba / Sneijder transferleri bir anda havayı değiştirdi. Kura zamanlarında Schalke'nin kötü olması, "Biz bu Schalke'yi rahat geçeriz" şakinde bir algı yarattı. Futbol bakış açısı böyle olmayanları elbette tenzih ederim. Elbette Schalke öyle yabana atılacak bir takım değildi. Bana kalırsa şanslar eşitti ve Galatasaray çeyrek finale yükseldi. Burada Sneijder ve Drogba'ın oyun olarak olmasa bile hava anlamında Galatasaray'ı bir adım öne taşıdığını düşünüyorum.

Şimdi rakip Real Madrid. Elbette mantıkla bakan bir futbol adamı olarak, Real Madrid'in bu turu geçme ihtimalini yüzde 75 olarak görüyorum. İki takımı neresinden, hangi doneyle analiz etsem karşıma bu ihtimal çıkıyor. Real Madrid bu turu yüzde 75 geçer.. Eğer bu bir final olsaydı, o zaman Galatasaray'ın yüzde hanesine 10 daha ekler, "Yüzde 35" derdim.

Sonuç olarak, 3 Nisan'da, Real Madrid 2-0 öne soyunma odasından çıkarken "Bu maç ne olur" diye sorsanız, size "Alay mı ediyorsunuz?" gibilerinden gülümserdim.. Galatasaray 3-2 kazandı.. "Süper Kupa'yı kim alır?" diye sorsanız, yine "yüzde 65-70 Real Madrid" derdim. Kupa Galatasaray'ın müzesinde duruyor.

O maçlar ezberimizde. O yüzden de Galatasaray'ın, Real Madrid'i eleyeceğine inanan çok Galatasaraylı var.
Futbol mucizeler oyunu... Olmama ihtimali yüksek ama neden olmasın. Galatasaray neden bir destan daha yazmasın? İnanmadan zafer elde edilmez... Çok zor olduğunu bilin yeter..

Bizleri kabul ettiğiniz için çok teşekkür ediyorum son olarak Sportif Cümleler için ne söylemek istersiniz?

Sabri Ugan: Rica ederim. Belki biraz beklettiim ama zaman darlığında baştan savma cevaplar vermek istemedim. 

Sportif Cümleler, daha bir çok blog gibi Radyopor'da her sabah saah 09.15 sularında başlayan Sabri Ugan'la Isınma Turu'nda Bloglar Arası'nda gezerken  tıklattığım bir kapı. Tüm blog yazarlarına saygı duyuyor ve
elimden gelen desteği veriyorum. Lütfen yazmayı bırakanlar da geri dönsünler, onlara ihtiyacımız var.

2 yorum:

  1. Eline emegine saglik.buyuk bi zevkle okudum.Cok sevdigim bir spor insanidir Sabri UGAN.

    YanıtlaSil
  2. Benimde bir blogum var. (www.birkafataffarel.com) Sportif Cümleler'i ilgiyle takip ediyorum. Röportajları merakla okuyorum. Yine çok güzel bir röportaja imza atmışsınız. Tebrikler, ellerinize sağlık. Bir çırpıda okudum.

    YanıtlaSil

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir