31 Mayıs 2014 Cumartesi

Sneijder'in Hatrına; Rengim Hollanda

"Kickbox şampiyonu Gökhan Saki'yle idman yaptım. Tam bir askeri antrenmandı. 22 yaşımdan beri ilk kez bu fiziksel seviyeye ulaştım"
Ajax'ta parladı, Real Madrid'de yıldızlaştı, Inter'le zirveye ulaştı, Galatasaray'da ise yeni başladı gibisinden birşey okudum bugün ve çok hoşuma gitti. 2010 Dünya Kupası'nda Sneijder belki de turnuvanın en iyi 2-3 isminden biriydi, 2014'de de buradayım mesajını vermek adına çok çalıştı ve o süreçte de Galatasaray'ı da yüceltti. Daha yeni başlıyor tabii, umarım Dünya Kupası sonrasında Sneijder devrimini Galatasaray'da yaşamaya devam ederiz, daha yeni başladık...


Dolayısıyla bu turnuvada rengim Hollanda. Sneijder'in hatrı büyük...

29 Mayıs 2014 Perşembe

Yeni ''Bursa'' Ekolü


Şenol Güneş adına da yeni bir adım aslında. Mutlaka kariyeri boyunca önemli teklifler almış ama doğru camiayı beklemiştir. Onun Bursaspor'a adım atması bana göre sürpriz değil, zamanı beklenen bir hamleydi ve gerçekleşti.

Bursaspor'un ayağa kalkmaya ihtiyacı var. Onlar için en büyük eleştirim, şampiyon bir takım gibi hareket etmemeleri oldu. Maddi konular, akılcı hareket etme konusunda bir bahane değil, nitekim geçtiğimiz sezonlarda Bursaspor'un fazlasıyla boş hamleler yaptığını gördük. 

Bursaspor, şampiyonlar kategorisinde ve her sezon yukarıyı zorlayan bir takım kurma zorunlulukları var. Bu yönde adımlar atmaları lazım, çünkü bunun dışında her sonuç onlar adına başarısızlıktır. İlk 3'ü zorlayan bir ekip tekrar yaratılmalı ama eskiye dönmek isterken, eskiyle de çok fazla hareket etmeyerek.

Volkan Şen ve Sercan Yıldırım bu yönde hamlelerdi. Bir takımın kötü gidişatının en büyük resmi, başarıyı eski yıldızlarda aramasıdır. Devri bitenlerle yeni bir devir yaratmaya çalışmakta denilebilir buna. Şimdi aynı sorun Batalla için de geçerli, kafasında Bursaspor'u bitirmiş ve ayrılmış bir isim ama hala onu geri kazandırabilme hayalleri. 

Batalla çok büyük bir efsaneydi ama her dönemin sonu var. Yeni Bursaspor döneminde de ona yer olduğunu ben düşünmüyorum. Bu yüzden arkaya bakmak yerine, önlerine bakmak Bursaspor camiası açısından asıl önemli olan.

Geleceği olan bir camia Bursaspor. En kısa örnek, Ozan Tufan ve Enes Ünal gibi isimler mesela. Daha bunun gibi çok fazla genç yeteneği var bu camianın. Alt tarafta iyi bir jenerasyon var ve doğru kullanılmaları durumunda da Bursaspor adına yeni bir ekol yaratılabilir.

Bu ekolü yaratmak anlamında da en güzel tercih Şenol Güneş. Bursaspor ve Şenol Güneş karakterlerinin birbirlerine çok yakışacaklarını düşünüyorum, heyecanla takip etttiğim ve çok sevindiğim bir hamle oldu...

Gelecekleri Galatasaray'da

 
Her sezon üzerine biraz daha koyarak ilerleyen isimlerden biri Burak Yılmaz. Aslında geç keşfetmediğimiz ama yükselmek adına doğru noktalara ulaşması zaman almış bir futbolcu. Şenol Güneş'le birlikte yükseldiği bu yolda Galatasaray formasıyla çok daha ileriye gitmiştir.

Bu sezonun sadece Burak Yılmaz için değil, çoğu futbolcumuz adına kötü geçtiğini düşünüyorum ama Burak Yılmaz kadar hakkı yenen başka bir futbolcumuz da Yekta Kurtuluş herhalde ama konumuz o değil. Mancini'nin arayış evresinde daha çok önce sol, sonra da sağ kanatta denenmiş, Drogba'nın sakatlığında yeniden kendi bölgesine geçmiştir ama geçen süreçte de büyük bir düşüş yaşamıştır.

Ligin ilk yarısının son haftalarında Burak Yılmaz'ın çok fazla gol kaçırdığı bir dönem var, o dönem de şampiyonluk yolunda kırılma noktalarımızdan biridir ama her futbolcunun kötü bir dönemi olabiliyor. O da bu sezonu çok iyi geçirmemiştir ama baktığımızda Galatasaray'ın en çok gol atanı yine Burak Yılmaz.

Bu sezon daha çok kendi bölgesinde oynatılsa gol kralı da olurdu mutlaka ama ısrarla hakkını yiyoruz. Attığı golden, gösterdiği performanstan öte Galatasaray'a, giydiği formaya çoğu Galatasaraylıyım diyen adamdan daha fazla değer verdiğini düşünüyorum.

Galatasaray'ı yaşayan, hisseden bir futbolcu Burak Yılmaz ve geleceğini Galatasaray'da görüp, futbolu da Galatasaray formasıyla bırakma idealine çok büyük saygım var.

Selçuk İnan'a gelirsek, onun Galatasaray'a transferi Türk futbolunun seyrini değiştiren en büyük etmendi belki de. Galatasaray'a kazandırdıklarını hepimiz biliyoruz ve bu formaya da en çok yakışan futbolculardan biri de o. 

Geçtiğimiz sezonu o da kötü geçirdi (son haftalarda müthiş bir çıkış yakalamasına rağmen) ve Fenerbahçe maçında yaptığı hatalı hareketlerle de güven erezyonu yaşattı ama Selçuk İnan gibi bir adamı kazanmaya değer. 

Galatasaray'ın Selçuk İnan duruşuna, karakterine ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum. Galatasaray'ın da Selçuk İnan'a kattığı değerler çok fazla ve bu iki olgunun bir arada kalabilmesi önemli. Bu yüzden, Burak Yılmaz için söylediklerim Selçuk İnan için de geçerli ve onun da futbolu Galatasaray formasıyla bırakmak istemesi çok güzel.

Kazanacakları para da sonuna kadar helaldir...

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Sağ Bek'ten Ziyade İlk Tercih Orta Saha Olmalı

Geçtiğimiz sezonun ara transfer döneminde kadromuza kattığımız bazı isimlerle ilgili yaptığımız çalışmada sıra Veysel Sarı'ya geldi. Kadromuza kattığımız isimler arasında belki de en çok şans bulan ama son haftalarda ilk 18'de dahi göremediğimiz bir futbolcu oldu. Veysel Sarı'nın transfer süreci, dünü ve yarını üzerine Eskişehir'in değerli kalemlerinden sevgili İsmail Genç ile görüştük, kendisine çok teşekkür ediyoruz.


Veysel Sarı'nın transfer süreciyle başlayalım. Karışık bir hikaye aslında. Daha çok gündemde olan isim Tarık Çamdal'dı ama ibre bir anda Veysel Sarı'ya döndü ve bu transfer de imkansıza yaklaştı derken gerçekleşti. Nasıl bir transfer süreciydi bu?

İsmail Genç: Aslına bakarsak Veysel Sarı Tarık’tan daha önce gündemde olan bir isimdi. Sadece bu sezonun ilk yarısında Türkiye’deki sol bek kıtlığı nedeniyle bu bölgede iyi iş çıkaran Tarık gündemde daha fazla yer buldu kendine… Veysel, Beylerbeyi’nden geldikten sonra 2009-2010 sezonun sonlarına doğru ilk 11’e yerleşmeye başladı. Rıza Çalımbay dönemiydi… Stoper transferiydi ama oyuncunun orta sahada, sol bekte falan oynadığı da biliniyordu… Çalımbay genç futbolcuyu genelde yedekten oyuna alıyordu. Mesela skoru korumayı düşündüğü maçlarda Alper’i çıkarıp Veysel’i alıyordu… Diğer sezonun başında da stoper oynamaya devam etti Veysel. Çalımbay gitti, Bülent Uygun geldi.

İlk maçlarda yine stoperdi fakat sonrasında Volkan Yaman’ın sakatlığı gibi nedenlerle Bülent Hoca onu sol beke çekti… Volkan varken stoper, yokken sol bek oynadı. 2011-2012 sezonunda Skibbe’nin gelişiyle Veysel Sarı daha ilk maçtan orta sahada oynamaya başladı. Üçlü orta sahada Bülent Ertuğrul ve Alper Potuk’la çok iyi uyum sağladı. Savunmada da hücumda da çok etkiliydi… Skibbe yarım sezon sonra iyi gitmesine rağmen takımdan ayrılınca Ersun Yanal geldi. Veysel, Yanal döneminde de orta sahada devam etti. Ancak 2012-2013 sezonu başlarken Sezgin Coşkun’un sakatlığı, Koray Arslan’ın takımdan ayrılmasıyla Veysel sağbek’e geçti. Galatasaray’a gidene kadar da bir buçuk sezon bu mevkide oynadı.

Açıkçası Eskişehirspor taraftarına sorsanız Veysel’in orta sahadaki hali herkes tarafından çok beğeniliyordu. Sağbeke geçtikten sonra daha fazla hatalı oynamaya başladı. Taraftar de kritik hataları ve iyi ortalar yapamaması nedeniyle tepki göstermeye başladı maç esnasında… Veysel de buna karşılık verince araya soğukluk girdi. Taraftar Veysel’in gitmesini istiyordu. Veysel de zaten çok mutlu değildi. Sözleşmesi de sezon sonu bitecekti… Tarık’la birlikte adları transferde anılıp, menajerleri de başka kulüplerle görüşmeye başlayınca yönetim tarafından kadro dışı bırakıldılar. Olaylı süreçte Tarık’la sözleşme uzatıldı, istediği paraya yakın bir yıllık ücrette anlaşıldı ancak Veysel’e istediği ücret verilmedi. Takımda şans bulamayan Necati ve Servet gibi isimlerin astronomik yıllık ücretlerinin de bunda etkisi fazlaydı tabi. Veysel haklı olarak aldığından daha fazlasını hak ettiğini düşünerek ayrılmak istedi. Galatasaray’a transferi böyle gerçekleşti. Süreç iki taraf için de olumlu sonuçlandı diyebiliriz…

Veysel Sarı'nın ilk etapta forma şansı buldu ama sonraki dönemde formayı kaptırdığını gördük. Galatasaray'da geçirdiği yarım sezonu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İsmail Genç: Veysel hırslı bir futbolcu… Eminim ki antrenmanlarda da bunu gösteriyordur. Bir futbolcu için çok zor bir dönem atlattı. Üzerindeki baskıyı tahmin bile edemezsiniz. Takımla kampa katılmamasına rağmen ilk maçlardaki performansı iyiydi... Ancak takımın gidişatı önemli tabi… Takıma sezon ortasında gelen ve henüz alışmayan bir isme şans vermek risktir. Teknik direktör cesaretliyse oynatır. Galatasaray’ın da aldığı kötü sonuçlar, Mancini’nin bu riske girmesini engellemiştir diye düşünüyorum…


Joker kavramının içini dolduran isimlerden biri aslında. Sağ bek asıl mevkisi olmasına rağmen, orta saha, stoper, hatta daha önde de kullanıldığını daha önce gördük. Veysel Sarı'yı çok takip etmiş ve yakından bilen biri olarak, hem futbolcu özelliklerini hem de karakterini nasıl tanımlarsınız?

İsmail Genç: Aslında Veysel’in asıl mevkisinin sağbek olmadığını söyleyebilirim… Bu benim şahsi görüşüm. Futbolcunun özelliklerine bakıldığında orta sahaya daha çok yakıştığını ve bu mevkide daha başarılı olacağını düşünüyorum, onun orta sahadaki performansına çok kez şahit olmuş biri olarak… Veysel’in fiziği çok iyi… Çok hırslı, mücadeleden vazgeçmeyen bir isim… Kafa toplarında da etkili… İkili mücadelelerde pes etmez, topu mutlaka kazanır. Zaman zaman çok etkili şutlar atar. Yerden paslarda başarılı ancak orta yapma konusunda eksiği var. Bu yüzden de çok iyi bir bek oyuncusu olur diyemem. Ancak orta sahanın neresine koyarsanız koyun oynar… Hatta sıralama yaparsak ilk tercih orta saha, ikinci tercih stoper, üçüncü tercih sağbek olmalı… Karakterine gelince çok efendi biridir Veysel… Hiçbir zaman saygısızlık etmez. Ancak sinirli bir yapıya da sahip… Damarına basıldığında sert tepki gösterir. Tribünden gelecek bir küfür onu fazlasıyla sinirlendirir.

Son olarak, sizce nasıl bir gelecek bekliyor Veysel Sarı'yı? Galatasaray'ın Eboue ile de yolları ayıracağını düşünürsek, sağ bek anlamında açılan bir yer var. Ayrıca 5+3'lük kontenjan ve o bölgede oynayabilecek Sabri Sarıoğlu, Salih Dursun ve sağ bekleşen Semih Kaya'nın varlığında da bir yabancı alınmayacak görünüyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

İsmail Genç: Veysel bir kere her takımın ihtiyacı olabilecek türde bir oyuncu. Sağbek, solbek, stoper ve orta sahanın her yerinde oynayabiliyor… Ve nerede oynarsa oynasın hakkını veriyor... Galatasaray’da da özellikle sağbekteki takım arkadaşlarından daha üstün yeteneklere sahip olduğunu düşünüyorum. Şans bulursa bunu en iyi şekilde değerlendirecektir. Zaten takımla kamp dönemi geçirmesi en önemli faktör olacak. Takımdaki herkesle iyi anlaşabilen uyumlu bir isimdir… Hocaya da sevdirirse kendini önümüzdeki sezon yükselişe geçeceğini düşünüyorum.

27 Mayıs 2014 Salı

Almanya'da Yetişen Birçok Oyuncu İçin Galatasaray Kutsal Güç Seviyesinde

Askerde olduğum döneme denk geldiği için, ara transferde kadromuza katılan isimlerle ilgili fazla bir çalışma yapamadım. Bu yüzden de önümüzdeki şu dönemde, o isimlere yönelik bazı çalışmalarımız olacak. İlk olarak geleceğe umutla bakma nedenlerimizden biri olan Koray Günter hakkında alanında uzman görüşü almak için BVB Türkiye ekibine başvurduk ve sağolsunlar yine bizleri kırmadılar. Hem Koray Günter'in transferi, hem de geleceği üzerine güzel bir söyleşi gerçekleştirdik..


Dortmund, Koray Günter'den vazgeçmiş görünüyor ama 2-3 sezon sonra da 7 milyon avro gibi bir rakama futbolcuyu geri alma hakkına sahip. Şu soruyla başlayalım, Dortmund neden Koray Günter'den vazgeçti ya da bu opsiyona bakarak vazgeçmemiş görünüyorsa, gerçekten büyük bir gelişim sağlamasını bekliyor mu?

BVB Türkiye: Dortmund, Koray'dan vazgeçti demek çok acımasızca bir cümle olur. BVB için Koray gerçekten önemli bir yatırımdı, bunu kimse inkar edemez. 13 yaşında akademiye girdi ve girdiğinde forvete dönük ortasaha kısaca bir hücum oyuncusuydu, sanırım Koray'ın şuan en önemli özelliğide o günlerden kalma. Dortmund neden Koray'ı Galatasaray'a gönderdi konusuna gelirsek bunun bir kaç nedeni olduğunu söyleyebiliriz. Burada asıl önemli durumun Koray'dan kaynaklandığını düşünüyorum.  

Çok hızlı bir yükselişi olan Koray yaşadığı sakatlıklar yüzünden biraz geri planda kaldı. BVB'nin stoper mevkiinde  kadro sıkıntısı çektiği dönemlerde Klopp'un tercihini aynı Koray gibi genç stoper Marian Sarr'dan yana kullanmış olması onun hevesini kırmış olabilir. Çünkü 2 sezon Klopp'un isteği ile A takım idmanlarına katılmış fakat sakatlık sorunu ile malesef formayı kapamamıştı. Hummels, Subotic, Santana(1 önceki sezon kadroda olan) gibi güçlü rakiplerinin arkasında kalmayı belki dert etmezdi fakat birebir rakibi Sarr'a formayı vermek mutlaka Koray'da moral bozukluğu yaratmıştır. Koray'ın menajeride oyuncuların üzerinde ikna kabiliyeti yüksek biri, transferde onunda etkisi mutlaka olmuştur. Samed ve Mesut'uda yurt(Almanya) dışına gönderen aynı kişiydi. Koray açısından başka bir neden ise Türkiye'deki yabancı sınırı olabilir eğer yanlış bilmiyor isem Koray Galatasaray ile senelik 700 bin euro'luk bir sözleşme yaptı, buda şuan için çok güzel bir rakam. Yabancı sınırı nedeni ile Türk oyunculara kesenin ağzını açmak gerekiyor biraz sanırım. Hoş yabancı isimler içinde aynı şey geçerli fakat konumuz o değil.

Şimdi bu transfere Dortmund açısından bakarsak Koray'ın gitmek istemesi ve Galatasaray'dan gelen çok cazip teklif bu transfere onay verilmesine neden oldu demek mümkün. Dortmund kendi açısından bakarsak gerçekten çok güzel bir anlaşma yaptı denilebilir, hem 2,5 milyon euro hiç bir yerde bulamayacağı bir rakamdı hemde geri alma opsiyonu ile sonra ah vah etme riskini ortadan kaldırmış oldu. Sonuçta BVB devre arası gerçekleşen bu transfer sonrası 2,2 milyon euro'ya Jojic'i kadroya kattı ve hemen katkı aldı. Almanlar hesapsız iş yapmaz derler ya tam o durum oluştu bu süreçte.
Geri alma opsiyonu koyulması Koray'dan bir gelişim beklendiğinin ispatı, baştada söylediğim gibi BVB için Koray Günter üzerinde çalışılmış önemli bir yatırım/projeydi..


Sezon genelinde çok fazla izleme imkanı bulamadık Koray Günter'i. Bir tek Sivasspor maçı benim aklımda, onun dışında 18'de yer alan, Mancini'nin 85'den sonra savunma amaçlı oyuna sürdüğü bir isim oldu. Koray Günter'i takip etmiş biri olarak, siz onun için ne düşünüyorsunuz, Galatasaray onun adına doğru tercih miydi, onun için ödenen 2.5 milyon avro'luk bonservis potansiyeli için değer mi?

BVB Türkiye: Koray pek fazla oynayamadı fakat oynadığı kısa sürede beklediğimden de iyi bir görüntü çizdi diyebilirim. Koray'ın heyecanlı ve istekli olduğu bir gerçek. Galatasaray onun için doğru tercih mi? konusu biraz karışık. Koray'dan Nuri'ye kadar Almanya'da yetişen birçok oyuncu için Galatasaray kutsal güç seviyesinde. Çünkü bu oyuncuların çocukluk dönemlerinde futbol kahramanı ve o dönemlerin Avrupa'da büyük işler başaran takımı Galatasaray'dı ama aynı Galatasaray'ın genç yetenekler için biraz sorun yaşayacağı bir özelliği var; Galatasaray başarıya odaklı bir takım. Galatasaray için başarı birincilik. İkinci olmayı kimseye anlatamıyorsunuz. 3 İstanbul takımının bu özelliği yüzünden teknik adamlar gelecek yatırımından kaçınmak zorunda kalabiliyor çünkü eğer birinci olamazsanız isminiz  Mancini, Del Bosque, Rijkaard ya da Aragones olsada 'kötü çalıştırıcı' olabiliyorsunuz.

Almanya'da bu seviyede tek takım Bayern oda tek güç olduğu için gelecek yatırımına önem verebiliyor. BVB dahil her takım ise çok gerçekçi hedef koyup potansiyeline göre yakaladığı başarıyı taraftarına ve futbol camiasına anlatabiliyor. Hakan'ın bu sene Hamburg'da durmadan oynaması buna örnek olabilir buda onun kendini geliştirmesine yol açıyor. Hakan sezon başı Galatasaray/Fenerbahçe/Beşiktaş' a transfer olmuş olsa belki oynadığı dakikanın yarısını bile bulamayabilirdi. Galatasaray' çok kulvarlı bir mücadele için mutlaka geniş bir kadro kuracaktır ama Koray ya da onun gibi geleceği için attığı adımlara planları içinde gerçekçi bir rol vermeye karar verdiyse Koray'da hissettiğim heyecan ile güzel işler çıkabileceğine inanıyorum.

Potansiyel için 2,5 milyon € değer daha fazlasıda değer ama gerçek dünyada böyle paralar yok. BVB, Koray'ı Almanya'ya satsaydı asla bu parayı bulamazdı, Galatasaray'da yabancı sınırı olan bir ligde yarışmasa kesenin ağzını bukadar açmazdı. İki tarafta kendi açısından bakıldığında haklı gözüküyor. Zaten bu andan sonra parayı konuşmanın çok önemi yok. Artık konu, Koray'ın çalışması, Galatasaray'ın ona inanması ve bunun sonucunda iki tarafında başarı kazanması olmalı. 
Koray Günter'in Galatasaray'daki geleceği için ne düşünüyorsunuz? 5+3'lük yabancı sınırı yerlileri değerli kılıyor ama Chedjou'nun da üstüne yeni bir yabancı stoper düşünülüyor mesela. Herkesin hayalindeki ikili olan Semih Kaya & Koray Günter ikilisini izleyebilir miyiz?
BVB Türkiye: Şimdi açıkca söyleyeyim Galatasaray'da hatta Türkiye liginde Koray özelliğinde stoper yok.. Koray özellikleri modern futbolun aradığı stoper belki boyu biraz daha uzun olsa Alman milli takımı için bile çok önemli bir isim denilebilirdi. Eğer herşey yolunda giderse Koray'ın çok güzel bir geleceği olacağını düşünüyorum hatta  Türk futbolunda parmakla gösterilen bir oyuncu olabilir. Fakat herşey yolunda giderse konusu biraz karmaşık, Koray'ın fiziksel bir problemi var, yaşadığı sakatlıklar nedeni ile gelişimini tamamlayamadı. Şuanki durumunu net olarak bilmiyorum ama Galatasaray'ın profesyonel ekinin sıkı bir çalışma yapması gerekiyor. Ve tabi Koray'ın başını öne eğmemesi gerekiyor sizin verdiğiniz bilgiye göre bir yabancı daha gelecek ve rekabet dahada zorlaşacak. 

Yani her açıdan bakıldığından iki tarafında özverili olması gereken bir macera başlıyor denilebilir. Koray, önemli bir akademide yetişti ve genç oyuncuları için dünyanın en güzel şanslarından biri olan Klopp'un ellerinden Galatasaray'a geldi şimdi savunma sanatının işlendiği bir ülkenin en önemli hocalarından birinin elinde. Bu şansları dünyada çok az oyuncu yakalayabiliyor o yüzden Koray çalışmaktan ve yeni eğitimcisinden bilgi almaktan asla vaz geçmemeli..

Semih & Koray ikilisini izleyebilirmiyiz? yukarıda söylediklerimiz gerçekleşirse neden olmasın, mutlaka Galatasaray'ın profesyonelleride taraftarı gibi bunu planlıyordur, bu onların elini çok rahatlayacak bir durum olur. Tabi bu tamamen benim futbol düşüncem ama Semih ve Koray'ın olabilecek en iyi hallerini düşünüyorum, orada gördüğüm Galatasaray'ın Popescu'su Koray olur peki Semih Bülent Korkmaz'ı olabilir mi? Orası biraz karışık. Nedense başarılı Türk takımı denilince aklıma hep bir tane iri yapılı tatlı sert oynayabilen stoper geliyor. Bu ikili bu açıdan bakıldığında sanki biraz sönük kalıyor gibi.. 
Biraz daha karakter özelliklerine inersek, nasıl bir karakterdir Koray Günter. İyi ve kötü yönleri olarak neleri söyleyebilirsiniz bize ve onu değerli, potansiyelli kılan özellikleri nelerdir?

BVB Türkiye: Koray baştada belirtiğim gibi hücum oyuncusu olarak BVB'ye geldi. Buradan anlayacağımız çok teknik bir oyuncu, çalım atma beceriside yüksek. BVB gençlerinde oynarken ihtiyactan dolayı bir kez stoperde oynadı ve artık hiç birşey eskisi gibi olmadı. Stoperde çok iyi bir performans sergileyen Koray, oyun kurma gibi çok değerli bir özelliğe sahip olduğu için dikkat çeken, büyük umutlar oluşturan bir oyuncu haline geldi. Alman genç takımlarına hep seçildi, liderlik özellikleri ile bu takımlara kaptanlık yaptı. 

Yanlış hatırlamıyorsam Almanya öncesi bir kaç kez Türk milli takımlarında da forma giymişti. Almanya televizyonlarında Koray özelinde belgesel/bilgilendirme programları yayınlanmıştı o dönemlerde. Liverpool'dan teklif aldı fakat o zaman BVB'den ayrılmak istemedi. BVB genç takımlarındada kaptanlık yapan Koray için harika başlayan kariyeri U23 takımının 3.lig mücadelesinde yaşadığı sakatlıklar yüzünden oluşan maç eksikliği ile duraklamaya girdi. Buna rağmen Klopp, Koray'daki potansiyeli gördü ve onu A takım kamplarına, antremanlarına dahil etti. Bizim için Koray BVB'nin yeni Hummels'i idi. Koray, oyun kurma becerisi yanında sanırım eski bir hücum oyuncusu olduğu için rakiplernin neler yapabileceğini kolay tahmin edip doğru ve sorunsuz müdahaleleri ile öne çıkan bir isimdi. Kötü yönü hep bahsettiğimiz son dönemlerde yaşadığı sakatlıklar lif yırtılması gibi sakatlıklar sonucu 2012/13 sezonunda 100'ü aşkın günü sakat olarak geçirdi Koray. 

Sol stoper, sol bek oynamışlığıda vardır Koray'ın bu yönden bakıldığında çok yönlü bir oyuncu olduğunu söyleyebilir. Koray'ın en büyük şansı ise eğer kendini yeni takımında kabul ettirebilirse rakiplerinden farklı özelliklere sahip olmasından dolayı genel rekabet arasında değişilmez bir isim olma özelliği diyebiliriz.

Kutlu Olsun Elmander..

Tansu Gürsel'le Süper Lig Ritüeli

Bir sezonu daha geride bıraktık ve geride bıraktığımız sezonu ve 5+3'lük yabancı sınırını sevgili Tansu Gürsel ile konuştuk. Sağolsun kendisi ne zaman ihtiyaç duysak yardımımıza koşan, çok sevdiğimiz bir ağabeyimiz ve tekrardan kendisine teşekkür ediyoruz.

Galatasaray'la başlayalım. Şampiyonluğun gelmediği ama direkt Şampiyonlar Ligi biletinin kapıldığı, Türkiye Kupası'nın kazanıldığı, Şampiyonlar Ligi'nde de Juventus'u geride bırakıp, gruptan çıkılan bir sezon. Algı ise, şampiyonluğun gelmediği her sezonun başarısız olduğu üzerine. Sence Galatasaray'ın bu sezonunu başarılı mı başarısız mı kabul etmeliyiz ve başarı veya başarısızlıkta Mancini'nin etkisi ne kadar oldu?

Tansu Gürsel:  Öncelikle kabul edilmesi gereken bir şey var. Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılım hakkı elde etmek başarıdır. İki kere ikinin dört ettiği gibi, UEFA'dan gelecek katılım ücretini riske atmadan kazanmaya hak kazanmak da başarıdır. Bence bu basit bir matematik. Son yıllarda bir mantık oluştu. Ki bu bana göre de doğru bir mantık. Türkiye ligi amaç değil, araç olmalıdır. Amaç, her sene Devler Ligi seviyesinde mücadele edebilmek, o arenada ismini unutturmamaktır. Bu platformda kalıcı olup, bir de üzerine ekstra işler yapabilirseniz başarı çıtanızı da yükseltmiş olursunuz. Galatasaray, son iki sezon gruptan çıkarak bunu başarmıştır. Önümüzdeki sezon da gruptan çıkabilirse bunu bir standart haline getirmiş olur ve Türk futbolu için de ayrı bir kulvar açar. 
Fenerbahçe'nin Avrupa cezasını göz önünde bulundurarak hedefi sadece Şampiyonlar Ligi direkt katılımı olarak belirlemeyi yukarıda saydığım nedenlerde ötürü garipsemiyorum. Öte yandan lig yarışından bu kadar erken kopup bu kadar az direnç gösterebilmek ve deplasmanlarda galibiyet sıkıntısı çekmek de netice bazında mutlaka eleştirilmesi gereken noktalar. Bu başarısız neticeler alınırken kadro istikrarının yakalanamaması, yapılan oyunsal ve taktiksel hatalarsa teknik olarak eleştirilmesi gereken noktalardır benim nazarımda.

Ayrıca bir de olaya yaşanan kaoslar özelinde bakmak lazım. Sezona Fatih Terim'le başlayıp ilk devrenin ortalarına doğru Roberto Mancini'yi göreve getiren bir kulüpten bahsediyoruz. Takım Mancini'nin takımı değil. Devre arası geleceğe yatırım adı altında doğru ve yanlış birçok transfer yapılmış ve takımın çehresi bir şekilde değiştirilmiş. Bir futbol anlayışından bir başkasına geçilmiş. Sahadaki futbol belki çoğu kimseyi tatmin etmemiş ancak sonuçta Şampiyonlar Ligi'nde gruptan çıkılmış, Türkiye Kupası seneler sonra kazanılmış ve Devler Ligi'ne direkt katılım hakkı elde edilmiş. Ben, saha içindeki olan bitenden tatmin olmamakla birlikte bu neticeleri başarı olarak kabul ederim...
 
Galatasaray adına soracak olursam, sezona yönelik hayal kırıklıkların, beklentini aşan durumlar ve yeni sezona yönelik düşüncelerin nedir?
 
Tansu Gürsel:  Galatasaray adına saha içi performans düşükülüğünden ziyade, benim için en büyük hayal kırıklığı Ünal Aysal ve Fatih Terim gibi iki önemli insanın kişisel egolarını kulübün ve camianın üzerinde tutup hesaplarını ona göre yapmalarıydı. Burada en büyük kaybeden, en çok yıpranan Galatasaray oldu. Ayrıca Fatih Terim gibi camiaya malolmuş bir figürün, henüz geçen sene kıyasıya eleştirdiği ve hatta meydan okuduğu Yıldırım Demirören'le kader ortaklığına girip etrafa verdiği pozlar da ne olursa olsun üzücüydü... 
 
  
Süper Lig adına konuşacak olursak, genel anlamda neler söylemek istersin? Nasıl bir lig izledik, kimler beklentilerini aştı, kimler çok büyük hayal kırıklığı oldu sana göre?

Tansu Gürsel: Ligin kalitesi halen daha düşük. Şampiyonluk yarışı, Fenerbahçe'nin olayı erken koparması nedeniyle heyecanlı geçmedi. Fakat Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi yarışının son haftaya kadar sürmesi tansiyonu sürekli yüksek tuttu. Ligden düşen kulüplerden özellikle Kayserispor benim için şaşırtıcı oldu. Sezonun hayal kırıklıklarından biri Kayserispor'dur bana göre. Ayrıca ne olursa olsun bu ligde başarılı olacağını düşündüğüm Christoph Daum ve müthiş tecrübesiyle fark yaratacağını düşündüğüm Morten Gamst Pedersen de hayal kırıklığı listemin başındalar. 

Kimler kendini aştı dersek en tepeye şüphesiz ki Kardemir Karabükspor takımı ve Tolunay Kafkas'ı yazmamız gerekir. Pek kimse farkında değil ancak sezon başlarken herkesin ilk küme düşme adayı Karabükspor'du. Sonuçta müthiş bir iş çıkarıldı ve sezon yedinci sırada bitirildi. Avrupa bileti son anda kaçtı. Karabükspor'un dışında ilk teknik direktörlük kariyeriyle Roberto Carlos'u ve bu sezon futbolundaki büyük olgunlaşmayla Caner Erkin'i de kendini aşanlar arasına alırsak yanlış yapmış olmayız. 
 
  
Geride bıraktığımız sezona yönelik, altın ve gümüş karmanda kimler var?
 
Tansu Gürsel: 
 
Altın Karma: Onur Kıvrak -Cicinho, Bruno Alves, Larrys Mabiala, Caner Erkin -Mehmet Topal, Felipe Melo, Oscar Scarione, Aatif Chahechouhe -Moussa Sow, Burak Yılmaz
 
Gümüş Karma: Fernando Muslera -Gökhan Gönül, Semih Kaya, Bekir İrtegün, İshak Doğan -Burhan Eşer, Veli Kavlak, Aleksandr Hleb, Jimmy Durmaz -Edinho, Cenk Tosun
 
5+3'lük yabancı kontenjanı bizleri bekliyor. Geçen sezonki 6+0+4'den daha kötü olduğunu düşünmüyorum ama 11'de 5 yabancı kullanabilmek, özellikle de büyük takımlar için zor bir durum. Kendi görüşüm ise yabancı sınırının genişletilmesi, belki bir AB statüsü getirilmesi. Sen bu konuda neler düşünüyorsun ve yabancı kontenjanının Milli Takım'a iyi veya kötü anlamda bir etkisi var mı gerçekten?
 
Tansu Gürsel: Yabancı konusunu sabaha kadar konuşsak yeridir. Sıkıntı yabancı kontenjanında değil aslında. Sıkıntı alt yapıda. İyi olmayan alt yapılarımızdan daha çok oyuncunun A takımlarda şans bulabilmesi için yabancıya böyle bir sınır getiriliyor. Yani takımlarımızın kaliteleri TFF eliyle düşürülüyor. Burada benim anlam veremediğim nokta, kulüplerin bu uygulamayı önce kabul edip ardından itiraz etmesi. Ortada daha önce fikir birliğine vardıkları bir formül var. Buna göre yatırım yapan başta Beşiktaş olmak üzere bazı kulüpler var ve en son dönemeçte yabancı kontenjanının tekrar arttırılmasını isteyen 17 Süper Lig kulübü var. Gerçekten anlaşılması güç.

Diğer taraftan, ben de bu konuda AB statüsünü uygun görüyorum. Gelecek olan yabancılara çeşitli kalite kriterleri getirilebilir. Ya da UEFA'nın Avrupa kupalarındaki kadro kriterleri gözetilebilir. Yani örnek veriyorum, kadronuzda alt yapıdan yetişmiş en az beş, Türkiye'de yetişmiş en az sekiz oyuncu (rakamları atıyorum) bulunması gibi zorunluluklar getirilebilir. Zaten sınır olsun ya da olmasın, benim nazarımda yerli oyuncu iskeletiniz ne kadar sağlamsa başarı ihtimaliniz de o kadar yüksektir. UEFA Kupası'nın kazanan Galatasaray'a bakalım. Kaliteli bir yerli oyuncu kadrosunun yanında birkaç tane çok üst düzey ve tecrübeli yabancıyla işi götürmüşlerdi. Yani yabancı sayısı ne kadar sınırsız olursa olsun, siz eğer alt yapınızdan kaliteli futbolcu çıkarabiliyorsanız ya da ülke içindeki yerli oyuncularla eksik noktalarınıza kaliteli takviyeler yapabiliyorsanız yine ilk tercih yerli olmalıdır. Burada kriter kalitedir. Alt yapılar iyi oldukça yerli oyuncu fiyatları da şu anki fahiş seviyelerden aşağıya inecektir. Çünkü belli kriterler getirildiğinde herkes üretmeye başlayacaktır. 
 
Bu noktada ülke futbolu olarak kendimiz bir sistem geliştiremiyorsak mutlaka bir ülkeyi rol model olarak almalıyız. Bu rol model için de aslında fazla aday yok. Başarısı dünya çapında tescilli Almanya ve neredeyse dibi gördükten sonra sistematik bir şekilde atılıma geçen Belçika bu noktada örnek alınabilecek ülkelerdir. Hatta Almanya'nın bu konudaki başarısı herkes tarafından kabul edilse de Belçika'yı sadece bu işle yakından ilgilenenler biliyor. Onların uyguladığı sistem, meyvelerini muhtemelen Dünya Kupası'nda verecektir. Müthiş bir milli takımları var ve bu milli takım on sene öncesinden gelişimi öngörülen isimlerden oluşuyor. Bizdeki gibi 15-16 yaşında alt yapılarda parlayıp 20 yaşında bir baltaya sap olamamış futbolcuları yok. Gelişim kategorilerinde dikkati çeken oyunculardan bugün sonuna kadar yararlanmaya başlamışlar. İşte örneği...
 
 
Son tahlilde diyebiliriz ki, sorun rakamlarda değil, sistemdedir. Eğer TFF önderliği (her ne kadar TFF ve önderlik yan yana sırıtsa da) ve denetimiyle ülke çapında bütün kulüplerde düzgün bir alt yapı sistemi oturtulabilirse, yabancı sınırı sonsuza kadar gidebilir. Bunda bir sakınca yok. Yeter ki biz üretelim...

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Arda Turan & Barcelona


Haberin doğruluk payını bilmiyorum ama beklediğim bir durum, söz konusu da Atletico Madrid olduğunda. Bir futbolcudan kazanabileceği maksimum parayı kazanan ve gerektiğinde büyük paralar harcayabilen ama daha çok daha az maliyetle giden futbolcunun yerini kesin olarak dolduran bir takım oldular. Kimsenin de önünde durmuyorlar, değerini bulan mutlaka gidiyor.

Falcao da gitmişti, belki Diego Costa da gidecek, belki de Arda Turan. Barcelona'nın uzun yıllardan sonra yeniden yapılandığını görüyoruz. Bazı futbolcuların haricinde herkes satış listesinde ve yeniden bir kadro kuruyorlar. Yeniden yapılanma için de Luis Enrique takımın başına geçti. Geç gelen bir hamleydi aslında bu, Guardiola ayrıldığı gün takımın başına geçmesi gereken bir isimdi, o ekolü devam ettirmek anlamında ama geç de olsa doğru yapıya yeniden kavuştuklarını görüyoruz. Tabii bu süreçte kaybettikleri iki sezon var.

En son Haliloviç transferini gerçekleştirdiler ve yeniden yapılanma anlamında hamleleri devam ediyor. Kesenin de ağzını sonuna kadar açtılar, fedakarlıktan çekinmiyorlar. Uzun zamandır Barcelona'dan görmediğimiz şekilde de transfere muhtaç durumdalar.

Arda Turan'a gelirsek. Galatasaray'daki Arda Turan'ın bu potansiyelde bir yetenek olduğunu biliyorduk ama Galatasaray'da geçirdiği sezonların ardından bu potansiyele ulaşabileceğini de tahmin etmiyordum. İyi sezonları fazlasıyla var ama efsane kabul edebileceğimiz bir sezonu yok mesela. Galatasaray'daki son sezonuna da sakatlıklar engel olmuştu, o şartlar altında Arda Turan için 10-12 milyon avro aralığında bir bonservis vermek Atletico Madrid için riskti. Tıpkı Falcao'yu 40 milyon avro'ya almaları gibi ama bu iki isimden de çok daha fazlasını kazanıyorlar, kazandılar.

Müthiş bir gelişim gösterdi Arda Turan. Futbol olarak yaşadığı evrimin yanında, zihinsel evrimini de tamamladı ve Avrupa'nın en büyükleri arasına girdi. Kendi de eksiklerinden bahsediyor zaten, hızlı değil mesela, şutu da yok ama mevcut özelliklerini maksimum seviyeye yükseltti. Mücadelesi, tekniği, oyun zekası, bir hücum oyuncusu olmasına rağmen bünyesinde bulundurduğu savunma özellikleri gibi. Biz onu Galatasaray'da kanat oyuncusu olarak bildik ama müthiş bir serbest oyuncuya dönüştü.

Tam bu noktada aklıma Rijkaard'ın Galatasaray'da ilk zamanları geldi. Esen 4-3-3 rüzgarları ve Elano transferi gerçekleşene kadar geçen süre. Arda Turan'ı orta üçlünün Iniesta rolünde izliyorduk ve Galatasaray forması altında geçirdiği en verimli dönemdi o. Gol ve asist oranları bunu söylüyor. Ne zaman Elano geldi ve Arda Turan yeniden sol tarafa geçti ve aynı verimi gösteremedi. Sezonun devamında da forvetsiz günlerde forvet oynadığını dahi gördük ama orta üçlüdeki o Arda beni çok heyecanlandırmıştı.   

Simeone'nin ne kadar büyük bir isim olduğunun birkaç kanıtı var, biri de Arda Turan. Simeone gelene kadar ki Arda Turan'la Simeone sonrası Arda Turan arasında da farklar var. Diego'nun da takımdan ayrılmasından sonra serbest oyuncu rolünü üstlendi ve bugün geldiği noktaya ulaştı. O Diego şimdi Arda Turan'ın yedeği mesela, ona alternatif olması için yapılmış bir transferdi.

35 milyon avro Arda Turan için konuşulan rakam. 40 milyon avro'luk bir serbest kalma bedeli var diye biliyorum, buna da yakın bir rakam önerilmiş durumda. Atletico Madrid'le gerçekleştiremediği Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu hayalini de Barcelona forması altında gerçekleştirebilir. 

Messi'ye ara pası atmak hiç fena olmazdı diyen Arda Turan'ı Barcelona formasıyla izleyebiliriz yani. Benim için bir ruh takımıdır Atletico Madrid ve Arda Turan'ın da karakterinin bu ruha çok yakıştığını düşünüyordum ama söz konusu Barcelona olduğunda da fazla bir seçeneğiniz kalmıyor aslında, o hayalin peşinden gidiyorsunuz. Doğru veya yanlış olmasının önemi yok, o fırsat elinize geçtiğinde kullanıyorsunuz. Nuri Şahin adına da Real Madrid belki doğru tercih değildi ama o fırsat doğduğunda kullandığını gördük. Kullanılmalı da, hayat kısa, bir futbolcunu yaşadığı futbol hayatı daha da kısa..

25 Mayıs 2014 Pazar

Simeone Vs. Varane

Simeone haklı...

Di Maria'nın Yüreğiyle Gelen Kupa


Barcelona karşılaşması güzel bir ders olmalıydı Simeone adına. Henüz 8. dakikada Diego Costa'yı kaybetmenin acısı belki 90 dakikada bu kadar bariz değil ama uzatma anlarında ortaya çıktı. +1 hamle yapma şansını yitiren Simeone maalesef Real Madrid'in yükselen temposuna karşı koyamadı.

Bir de buna ikinci yarıda gelen Sosa hamlesinin yanlışlığını da eklemek lazım. Yani yanlış hamleler biraz da Atletico Madrid'in kaderiyle oynadı diyebiliriz. Yine de 90+3'de gelen golle yıkılmak kadar kötü olan bir şey de olamaz, belki bu maç özeline değil ama sezonun geneline yönelik çok büyük bir acı.

Diego Costa ve Arda'nın yokluğu en çok hücumda kalmak anlamında hissedildi. Çok iyi savunma yaptı Atletico Madrid, 60. dakikaya kadar Real Madrid'e nefes alma imkanı da tanımadı ama Marcelo'nun oyuna girişi, Di Maria'nın da ortaya yürek koyması Atletico Madrid sağ kanadını felç etti ve oluşan tempo karşısında dayanamadılar.

Cristiano Ronaldo'nun belki de hayatı boyunca oynadığı en kötü maçlardan biriydi bu. Bir de buna Bale'nin bitirici yönden noksanları eklendiğinde Real Madrid'in en büyük kozları durdu ama Di Maria'nın ortaya koyduğu yüreğin Real Madrid'e hayat verdiğini gördük.

Atletico Madrid, maçın genelinde müthiş bir savunma yaptı. Ama bu savunma katı olmadığında etkiliydi, ne zaman Atletico Madrid kendi yarı sahasına tamamen gömüldü, işte o dakikadan itibaren final yavaş yavaş ellerinden kaydı. Bunda topu hücumda tutamamaları da etkiliydi ama o iyi yaptıkları, sahanın geneline müthiş yayıldıkları savunmanın ortadan kaybolduğunu gördük.

Xabi Alonso'yu maç boyu çok aradı Real Madrid, Onun rolünü Khedira'nın üstlendiğinde takımın ne kadar dağıldığını gördük, Atletico'nun kilitini açmakta çok zorlandılar ama açtığımız her konu Di Maria'ya bağlanıyor bir şekilde, o sorumluluğu aldığında işin rengi çok değişti.

Uzatma dakikalarında da Atletico Madrid'in nefes almaya bile hali kalmadı, zaten hamle şansları da yoktu derken gelen bir golün ardından nasıl dağıldıklarını gördük. Bu final kesinlikle Real Madrid'in hakkıydı ama sezonun finaliyse bu eğer, bu finali Atletico Madrid kazanmalıydı...

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Finansal Fair-Play, David Luiz & PSG


Brezilya denildiğinde akıllara hücum gelir ama bu Dünya Kupası'nda Brezilya favoriyse eğer, bunu savunmalarına borçlular. Thiago Silva ve David Luiz ikilisi çok kaliteli bir ikili. Barcelona'nın bizlere kattığı bir deyim aslında, ''stoperde teknik özellikler''. İşte bu ikili o tekniğin fazlasına sahip.

Finansal fair-play son zamanların değişmez gerçeği ama Galatasaray gibi kulüpler için geçerli bu. Bizler her attığımız adımda finansal fair-play tepemizde derken, PSG veya Manchester City gibi takımlar en ağır cezayı yemesine rağmen, yine felsefelerinden geri durmuyorlar ve sükseli transferlere devam ediyorlar.

Bir savunma oyuncusu için ödenen en yüksek rakam olan 60 milyon avro karşılığında David Luiz'in PSG yolunu tuttuğunu öğrendik. Chelsea için büyük bir kayıp değil belki (ödenen bonservise bakarak) ama PSG için çok büyük bir kazanç. Thiago Silva ve David Luiz ikilisini bir araya getirmeye başardılar. Maxwell de onlarda, sağ tarafa da Dani Alves hamlesini yapsalar, Brezilya savunma dörtlüsünü oluşturacaklar.

Rio Ferdinand'ın Manchester United'e transferi büyük olaydı ama David Luiz'e ödenen bu bonservisle birlikte o olayı da tarihe karıştırmış olduk. Bu işin Galatasaray'a açılan kapısı ise, David Luiz'i alan PSG'nin Alex'i tutma gibi bir ihtimali kalmadı, belki o da bu vesileyle bize düşer...

23 Mayıs 2014 Cuma

Yerli ''Forvet'' Rotasyonu


Transferle ilgili ne yazarsak yazalım, çıkış noktamız yabancı kontenjanı olacak. 11'de sadece 5 tane yabancı futbolcu bulundurabilmek bazı şeylerden fedakarlık yapmanızı gerektiriyor. Önümüzdeki sezonda da Galatasaray'ın ne gibi fedakarlıklar yaptığını hep birlikte göreceğiz zaten.

Bu fedakarlıkların başında da forvet konusu gelecek bence ve gelmeli de. Görünen tablo, Galatasaray'ın Drogba'nın ardından çok sağlam bir yabancı forvete ihtiyaç duyduğunu gösteriyor ama mevcut imkanlarla da Burak Yılmaz ve Umut Bulut gibi isimlere güvenmek durumunda olduğumuzu düşünüyorum.

Mancini döneminde çoğu zaman tek forvet oynadık. Burak Yılmaz ve Umut Bulut'u çoğu zaman 11'de gördük ama kanatlara yakın oynadılar, Drogba tek forvet oynadı. Drogba'nın sakatlığının ardından da Burak Yılmaz'ın tek forvet oynayıp, iyiye yöneldiğini izledik. Fatih Terim döneminde çift forvetle iyi bir uyum vardı ama Burak Yılmaz'ın tek forvet oynayabileceğini de biliyoruz.

Birçok eksiğinin olduğu doğrudur. Top kontrolü, hava hakimiyeti, bire bir adam geçme eksikliği gibi. Tek forvet oynadığınızda komple bir forvet ihtiyacı duyarsınız ama rakip savunmanın arkasına yaptığı koşular, yıpratıcılığı da onun artıları. Bu durumda da yabancı hakkını forvetten yana kullanmak yanlış.

Ama forvet rotasyonuna yerli bir isim eklemek gerekliliği var. Bu isim de Mevlüt Erdinç. Zaten, koskoca ülkede konuştuğumuz üç tane yerli forvet var ve ikisi Galatasaray'da. Mevlüt Erdinç'i de transfer ettiğimizde Milli Takım'ın forvet rotasyonu Galatasaray'a geçmiş oluyor.

Ayrıca Mevlüt Erdinç'in diğer takımların da gündeminde olduğunu biliyoruz ve bu transferin gerçekleşmesi durumunda da önemli bir mesaj vermiş olacağız. 2 sezon önce Hamit Altıntop transferiyle verdiğimiz gibi.

Mevlüt Erdinç de çok tuttuğum bir forvet oyuncusu değildir ama son zamanlarda aşama kaydettiğini söylemek lazım. Geç gelen bir aşama belki ama çıkış gösteren bir futbolcu. Gol vuruşları, sürati, bire bir de adam geçme yeteneği gibi, Burak Yılmaz'ı tamamlayan özellikler bir anlamda.

Bu nedenle, Mevlüt Erdinç'le forvet rotasyonunu tamamlayıp, atımlık kurşunu kanatlara harcamak gerekliliğini düşünüyorum. Olcan Adın, Gökhan Töre gibi isimlerin yanına belki bir de yabancı bir kanat oyuncusu. Bruma nasıl dönecek bilmiyoruz, Amrabat kalır mı gider mi o konuda da fikrimiz yok ve çok sağlam bir kanat oyuncusu Galatasaray'ın yeni 4-2-3-1 düzenine müthiş bir katkı sağlar.

22 Mayıs 2014 Perşembe

5+3= Yabancı Planlaması?


Muslera, Chedjou, Dany, Eboue, Amrabat, Bruma, Ontivero, Melo, Hajroviç, Sneijder ve Telles. Kadroda bulunan 11 yabancı futbolcu var ve gelecek sezon kadroda 8 yabancı bulunacak. Bu durumda da Galatasaray'ı yeni bir yabancı kıyımı bekliyor ama herkes yeni gelecek transferler üzerine yoğunlaştı. Oysa Galatasaray'ın atması gereken ilk adım bu bana göre.

Transferde yerli futbolculara odaklanmak doğru yaklaşım. Geçen sezonun en büyük yanlışı buydu bana göre, transferde yabancıya yüklenilmiş ve ortaya çıkan tabloda da yerli rotasyon anlamında büyük sıkıntılar yaşanmıştı. 

Tabii yerli transfer kadar, eldeki bazı yabancılardan da kurtulmak gerekiyor. Transfer adına maddi kaynak yaratmak için de önemli, ayrıca yeni alınabilecek bazı yabancılar adına da.

Muslera, Sneijder, Melo ve Telles'in Galatasaray için olmazsa olmazlar olduğunu düşünüyorum. Bu yabancıların 11'deki yerleri de kesin. Kesin olmayan, ilk 11 için mevcut olan 1 yabancı futbolcu hakkının nasıl kullanılacağı?

Chedjou o 1 kişilik kontenjan için aday mesela ama gündemde yeni stoper arayışları olduğunu görüyoruz. Yeni bir yabancı stoper gelmesi durumunda Chedjou yedeğe de çekilebilir, teklif gelmesi durumunda takımdan da gönderilebilir. Ben kalması taraftarıyım ama ne olur bilemiyorum. Dany de aslında kötü bir futbolcu değil ama çok itibarsızlaştı ve son Beşiktaş macerası da onu iyice düşürdü. Bu yüzden takımda kalma şansını yok görüyorum.


İlk 11'deki yabancı hakkının 5'e düşmesi kötü ama en azından 3 yabancıyı tribünde değil de kulübede oturtabilmek kötünün iyisi bir durum diyebilirim. Alternatif anlamda bu isimleri kullanabilmek, transfer adına yeni stratejileri de beraberinde getirir.

Amrabat'a gidecek gözüyle bakarken, bir ihtimal kulübede 3 yabancı bulundurabilmek onu takımda tutabilir. Gerçi bu kadar iyi teklifler almışken, bu teklifler değerlendirilir diye düşünüyorum ama Malaga formasıyla da büyük çıkış yakaladı, bu anlamda iyi bir alternatif olabilir. Tabii bu mevki adına Bruma da var, sakatlıktan nasıl dönecek bilmiyoruz ama potansiyel anlamda çok kaliteli bir futbolcu.

Hajroviç'in ise yaşanan son mevzulardan sonra takımda kalma ihtimalini görmüyorum. Potansiyeli vardır ama gitmelidir, güven yıkıldı çünkü. Ontivero'yu ise bir sezon iyi bir Türk takımında kiralık olarak izlemek, onun adına birşeyler söyleyebilmemizi sağlar. Kendi futbolcumuz ama hala hakkında çok bilgi sahibi değiliz.

Geriye Eboue kalıyor. Geçen sezonun kayıp isimlerinden biri. Galatasaray'da yaşadığı iki güzel sezonun ardından geçen sezon yokları oynadı, Salih Dursun'du, Veysel Sarı'ydı, Sabri Sarıoğlu'ydu, Semih Kaya'nın sağ bek oynayabilmesiydi derken o bölgede yabancı hakkı kullanmak saçma olacaktı ve bu yüzden de Eboue'e veda edeceğiz. Güzel hatırlayacağımız bir futbolcu tabii, bize kattıkları önemli.

11'de oynayacak 5 yabancıyı seçmek kadar, kulübede oturtacağımız 3 yabancıyı seçmekte bir o kadar önemli olacak. Alternatifler iyi değerlendirilmeli ama transferde yapılması gereken Türk futbolcuya ağırlık vermek.

Bir Atletico Taraftarı


Johan Elmander


Yabancı sınırının dayatmalarından biri daha, yoksa Galatasaray Elmander'den neden vazgeçsin. Kalbiyle oynayan futbolcuların hastasıyız, Elmander'in de futbola ve Galatasaray'a kattığı anlam başkaydı. Mücadelesi, azmi, Galatasaray'a bağlılığı üst düzeyde olan bir isimdi ama geçtiğimiz sezonun başında yabancı kuralı maalesef Elmander'le yollarımızı ayırdı ve bu sezonun sonunda da hem kiralık sözleşmesi bitti, hem de Galatasaray'la sözleşmesi biterek boşa çıkmış oldu.

Hep derim, bazı futbolcuların yaşı yok. O futbolcular da profesyonellikleriyle her zaman örnek olmuşlardır. Yaşlarının olmaması biraz da bu yüzden. Elmander'in de yaşı yok, hala çok büyük bir tecrübe. 32 yaşında ve futbol adına yapacakları her zaman mevcut. Bu yüzden de Türkiye'de görmek isterdim onu, onun oynadığı Türk takımına da Elmander'den ötürü otomatik olarak sempati beslerim.

Süper Final'li sezonu düşünüyorum da, gerçekten çok karakterli ve kaliteli bir yabancı grubuna sahip olduğumuzu düşünüyorum. Ujfalusi'den, belki o sezon en az forma şansı bulmuş Riera'sına kadar. Herkesin kattığı bir değer vardı ve o grubu da sanırım bir ömür unutmayacağız..

Pato?


Fenerbahçe için okuyorduk Pato'yu, Brezilya basını şu sıralar rüzgarı Galatasaray'a doğru yönlendirmiş durumda. Belli ki Pato'nun menajerleri, Pato'yu en iyi fiyata pazarlamayı kafaya koymuşlar. İsmi büyük, mazisi derin, yaşı da hala 24 ama içerisinde bulunduğu durumun yaşı 30'un üzerinde olmalı. Milan'daki Pato yok artık, bunu unutmayalım. Eski günlerine dönebilir tabii, yaşı bu dönüş için çok uygun ama bu tarz bir transfer gerçekleşmiş olsa, futbolcu ismine, markasına yönelik bir transfer olacak ve şu mali ortamda da alınabilecek bir risk olmaz bu. Pato'nun bu yaz döneminde transfer gerçekleştireceğini düşünüyorum ama yolu Türkiye'ye mi düşer bunu göreceğiz. Galatasaray, Fenerbahçe dedik ama Beşiktaş'ın da bu tip yıldızlara hayır dediğini hiç görmedim, Ronaldinho'dan bu yana bir arayış içerisinde olduklarını da düşünüyorum.

Bir Dönemin Sonu


Inter, twitter hesabından paylaşmış bu fotoğrafı. Anlayacağınız bu dörtlüye veda turlarına devam ediyorlar. Javier Zanetti, Cambiasso, Samuel ve Milito. Şampiyonlar Ligi kadrosunun en önemli parçaları belki de..

20 Mayıs 2014 Salı

Galatasaray'ın Yarını


Galatasaray'ın yarınına yönelik sorulacak ilk soru, Roberto Mancini'nin devam edip etmeyeceğine yönelik. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz diyerek, Lucescu isminin hergün Galatasaray'la anıldığını görüyoruz ama Mancini'nin herhangi bir kulüple anlaşmadığı sürece gönderileceğini düşünmüyorum ve tüm planlamaları da Mancini kalacak üzerinden yapmak gerekiyor.

Sezon içerisinde çok fazla gelgitler yaşadık. Deplasman fobisi derken, devamında gelen Kasımpaşa mağlubiyeti aslında kafalarda bazı soruları cevapladı ama kötü bitirmedi sezonu Galatasaray. Bu tablo ve Mancini'nin de ülke şartlarına sağladığı uyumun ona bir sezon daha şans verilmesi gerektiğini gösteriyor.

Fenerbahçe'nin Ersun Yanal'la, Beşiktaş'ın da Biliç'le devam edeceğini düşünürsek, istikrardan yana tavır almamızın önemli olduğunu düşünmeye başladım.

En önemli soru da, yeni sezon yapılanması üzerine olacak. Bu kadar sık yapılanmak hiç iyi bir alamet değil aslında ama Galatasaray'ın fazlasıyla transfere ihtiyaç duyduğunu görüyoruz. Özellikle de rotasyona can katmak anlamında yapması gereken hamleler var.

Sezon boyunca Mancini'nin Ceyhun Gülselam ve Yekta Kurtuluş tercihleri eleştirildi. Neden Umut Gündoğan gibi isimlere şans verilmediği sorusu da soruldu. Bu eleştirinin haklılık payı da var, bazı isimler hiç düşünülmedi, şans verilebilirdi ama rotasyonun derin olmadığı üzerinde aynı fikirde olduğumuzu düşünüyorum. Bu yüzden de Ceyhun Gülselam bir anda prens rolünü aldı.

Forvet konusu önemli bir soru. Daha çok tek santrafor oynadık bu sezon. Drogba'nın varlığında Burak Yılmaz kanada yakın oynadı ve performansını düşüren nedenlerden biri de budur. Drogba'nın yokluğunda da Burak Yılmaz kendi bölgesine çekildi ama bu sefer de Umut Bulut kanatlara yakın kullanıldı. Ortak kanı ise forvet yetersizliği oldu, bitirici anlamda çok sorun yaşadığımız haftalar var.

Yabancı kontenjanını düşünmek lazım, gelecek sezon 5 yabancı 11'de olacak. Bu da yabancı santrafor gerekliliği üzerine düşündürüyor beni. Gerekli olduğunu ben de düşünüyorum ama yabancı sınırı, bizleri Burak Yılmaz'a fazlasıyla mahkum bırakacak. Bu yüzden de asıl yatırımın kanatlara yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Bruma'nın nasıl döneceğini bilmiyoruz ama iyi dönmesini temenni ettiğim ve 11'deki yerini de garanti gördüğüm bir futbolcu. Bu durumda diğer kanat oyuncusu için Olcan Adın tek tercihim neredeyse. Turgut Doğan Şahin takviyesiyle de bu rotasyon daha güçlü bir hale gelebilir.

Orta sahada ise yine yerli bir takviye gerekli. Hepimizin ortak dileği Tolgay Arslan ve Gökhan İnler gibi futbolcular ama bu transferlerin de çok zor olduğunu düşünüyorum. Orta saha konusundaki alternatiflerin de çok zayıf olduğunu düşünüyorum ama Hamit Altıntop'un da geri döneceğini düşünürsek, kendisinin önemli bir transfer olacağını düşünüyorum.

Stoper konusunda da sorulan soru, Chedjou'nun durumu üzerine. Yaşadığı sakatlıklardan ötürü, kalitesini son haftalarda gördüğümüz bir isim. Benim düşüncem şu, Chedjou'yu istenilen paraya satamayacağız ve bu yüzden takımda kalacak. Bu yüzden de Alex misali yeni bir maliyet tartışmalı olabilir. Ayrıca Eboue'nin de gidişinden yola çıkarsak, sağ bek için bile oluşan bir soru işareti var ama elde Veysel Sarı, Sabri Sarıoğlu, Salih Dursun ve yeni sağ bek Semih Kaya gibi alternatifler var. Sol kanatta ise Telles tartışılmaz ama yerli bir alternatif de hiç fena olmazdı.

Galatasaray'ın yarınına yönelik tek dileceğim, bu sefer Mancini'nin takımının kurulması ve sezon içerisinde Mancini'ye "bu takım benim kurduğum bir takım değil" eleştirisini yapacak koz verilmemesi...

Prekazi, Simoviç, Mustafa Denizli ve Raşit Çetiner; Derin Nostalji


Selçuk İnan & Burak Yılmaz; Genç Milli Takım Günleri


19 Mayıs 2014 Pazartesi

Galatasaray'ın Dünü


İşin doğrusuyla başlayalım, Galatasaray'ın sezona yanlış kadro mühendisliğiyle başladığını düşünüyorum. En büyük sorun da buydu bana göre. Bu durum Fatih Terim'in sonunu hazırlayan etmenlerden biridir ama gündem o kadar farklı konularla geçiştirildi ki, konuşmadık bile bu konuyu.

Nedir yanlış kadro mühendisliği dersek, yabancı sınırının 6+0+4 olacağını bile bile, ısrarla yatırımı yine yabancı futbolcuya yapmaktır. Bruma, Chedjou gibi transferler yanlış mıdır hayır ama Galatasaray'ın ısrarla büyük paraları yabancı futbolculara harcaması, yerli rotasyonu anlamında Galatasaray'ı Fenerbahçe'nin gerisinde tutmuştur.

Alper Potuk'la alındı ilk mağlubiyet, asla kaptırılmaması gereken bir futbolcuydu. İkinci olarak Kazım Kazım, Furkan Özçal gibi isimlerden kolay vazgeçmek. En büyük yanlış ise (büyük de bir ayıptır) yerli transfer anlamında attığın belki de tek adım olan Erman Kılıç'ı aldığın gibi geri yollamak. 

Real Madrid karşısında alınan farklı mağlubiyete bakıyoruz. O maçta Fatih Terim üzerinde duyulan güvenin oldukça sarsılmasına yol açan bir maçtır. İlk 11'de 8 tane yabancısı vardı Galatasaray'ın. Oysa ligde 6 tane ismi ilk 11 oynatabiliyorsun ve bu kargaşa da sezon içerisinde sana olumsuz yansıyacaktı elbette.

İkinci olaraksa ego çatışmaları. Bu çatışmalar hep vardı ama işler biraz kötü gitmeye başladığında da gün yüzüne çıktı ve ipler koptu. Fatih Terim ayrıldığında biraz daha farklı düşünüyordum ama geçen zaman, yapılan açıklamalar derken Ünal Aysal'ın bu konuda o kadar da haksız olmadığını düşünüyorum.

Ya Galatasaray'ı çalıştırırsınız ya da Milli Takım'ı. Basketbolda olduğu gibi yürümüyor futbolda işler ve Fatih Terim'in de neden Milli Takım'ı kabul ettiğini herkes biliyor. Şu yazacağım da, bu konuda Ünal Aysal'ın haklılığını ortaya koyuyor. Fatih Terim'in Hamza Hamzaoğlu'ndan ya Milli Takım'ı ya da Akhisar Belediyesi'ni seçmesi gerektiğini istediğini biliyoruz ve Hamza Hoca'nın da tercihi Milli Takım oldu. Zamanında Ünal Aysal bunu söylediğinde eleştiri almıştı. Kimin haklı olduğu ortaya çıkıyor böylelikle.

Fatih Terim'in ardından atılan Roberto Mancini adımı yanlış bir adım değildi elbette. Mancini çok büyük bir kariyer ve imkan varken bu tip büyük bir teknik adamla çalışabilmek büyük olay. Sıkıntı ise şu, Mancini'nin son dönemdeki kariyerine baktığımızda Inter ve Manchester City gibi büyük para babalarının başında olduğunu görüyoruz. Parayı, büyük futbolcuları güzel idare etti ve başarılı oldu ama Galatasaray ve Türkiye ortamı farklı ortam, imkanlar belli, üstelik sezonun ilk dönemi, takımın kötü gidişatı derken Mancini'nin üstlendiği yüz aslında çok daha büyüktü.

Genelde, bu tip durumlarda takımı ve ülkeyi bilen teknik adamlar denir. Hatta Ünal Aysal da ilk olarak Hagi'yi istedi, bunu biliyoruz ama Mancini de karar kılındı. Mancini'nin de geçen haftaları, takımı tanımaya yönelik oldu diyebilirim. Doğrudur, onun kurduğu bir kadro değildi, onun daha önce şahit olduğu bir ortam da değildi, takımın da kötü gidişatı vardı ama başarılı veya başarısız oldu anlamında bir soruya cevap veremiyorum ben.

Yabancı sınırı, Türk futbolunu ve futbolcusunu tanıma anlamında bir sezon geçirdi Mancini bana göre. Devre arasında gerçekleştirilen transferler de Mancini transferleri değil bana göre. Sadece felsefeyi ortaya koydu diyebilirim, takımın gençleşmesi lazım dedi ve bu yönde adımlar atıldı. Gerçi, gençleşen Galatasaray'ın kaç tane gencini oynarken gördük dersek, durum ortada.

Puan farkının da 4'e indiği bir dönem vardı, devamını getiremedi Mancini. Bazı tercihleri hep eleştirildi, bazı ısrarlarının üzerinde duruldu, 11 istikrarını yakalayamaması da en büyük sorunuydu ama 2. olup direkt Şampiyonlar Ligi vizesi almak, 9 yılın sonunda Türkiye Kupası'nı kazanmak, Şampiyonlar Ligi'nde Juventus'u geçip 2. tura yükselmek başarıdır.

Juventus'a karşı iki maçta da gösterdiği performansın Mancini'nin en büyük referansı olduğunu düşünüyorum ama Chelsea deplasmanında Galatasaray'ın gösterdiği ruhsuz görüntü de en büyük handikapı. Chelsea'e elenmek doğaldır ama böyle bir futbolun ardından değil.

Kırılma anımız bana göre Çaykur Rizespor deplasmanında gelen beraberlik oldu. O maçta 1-0 öndeyken, Umut Bulut ve Sneijder o boş kale gollerini atabilse biraz daha farklı olacaktı bence. Diğer bir kırılma anı da, ligin ilk yarısının bitimine yaklaşdığımız haftalarda Burak Yılmaz'ın kaçırdığı goller.

Önemli artılar da var tabii, Sneijder'in yükselen grafiği, Semih Kaya'dan bir sağ bek yaratabilmek, Sabri Sarıoğlu'nu sol tarafta da kullanabilmek, Yekta Kurtuluş'u kazanmak, Hakan Balta'dan iyi bir stoper yaratmak gibi. Bunlar önemli artılar, Mancini'nin bu anlamda takımı artık tanıdığını düşünüyorum.

Düşüşleri de izledik, Selçuk İnan'ın kötü görüntüsü Galatasaray'ın en büyük sorunlarından biriydi. Drogba'nın sakatlığı da çok etkiledi Galatasaray'ı, onun sakat sakat oynamak zorunda kaldığı dönemde Drogba'dan neredeyse hiç katkı alamadık. Chedjou'yu da son haftalarda kazandık, maalesef sakatlık engeli de sezon boyunca onu da vurdu. Emmanuel Eboue'yi ise yazmamak lazım, o kadar etkisiz bir elemandı.

Galatasaray'ın geçen sezonuna yönelik özeti yapmış olduk. Bu, Galatasaray'ın dünüydü. Geleceğini de yarın yazarız...

18 Mayıs 2014 Pazar

Güzel Takımdı Mourinho'nun Inter'i


Şu yukarıdaki kadrodan kaç kişi kaldı Inter forması giyen. Javier Zanetti'nin futbola vedasının ardından, Samuel, Cambiasso ve Milito da Inter'e veda ettiler ve Inter açısından bir dönemi tamamen kapatmış olduk. Güzel takımdı, Mourinho'nun Inter'i...

O Değil de Drogba Geçti Galatasaray'dan


Çok kullandığım bir söz vardır, bazı futbolcuların yaşı yok derim. Bu futbolcular da her dönem, her şart, fırsat ve imkanda transfer yaparlar. Yaş üzerinden eleştiri saçmadır yani, bu futbolcu sadece bir sezon bile oynasa sana saha içi ve dışında müthiş değerler katar.

Dede'yi uğurladık mesela, yaşayan Dortmund efsanesini. Eskişehirspor'un onu transfer etmesi büyük olaydı ve yıllar içerisinde de çok büyük değerler kattı bu takıma. Ya da Gekas diyeyim, neler yapıyor görüyoruz. Hangimiz yaş üzerinden eleştiri yapabiliriz. Bu örnekler artar, Kuyt gibi.

Mesele profesyonellik anlayacağınız. Bir de bu profesyonelliğin yanına markayı eklediğinizde olay çok daha farklı boyuta gidiyor. Didier Drogba buydu işte. 15 gün öncesinde Wesley Sneijder'i transfer etmiş Galatasaray'ı zaten Dünya konuşuyordu ama Drogba transferinin ardından Sneijder transferini gölgeledi mesela, çok iyi hatırlıyorum.

Didier Drogba'nın Galatasaray'a transferi büyük olaydı ve bizler de 1.5 sezon boyunca bu büyük olaya şahit olduk. Şimdi anlıyorum aslında, Galatasaray'dan Drogba geçmiş.

Dolu dolu geçen 1.5 sezon aslında. Geçen sezon gelen şampiyonlukta payının çok büyük olduğunu düşünüyorum. Mersin İdman Yurdu maçındaki geri dönüşü kim unutabilir ya da ayağının tozuyla çıktığı Akhisar Belediyesi karşılaşmasında getirdiği maçı. 

Hepsinin ötesinde de Real Madrid karşısında gelen 3-2'lik zaferde Galatasaray'a turu inandırmış isimdir kendisi. Tek kişilik gösterilerini çok izledik, tek başına kazandırdığı maçları.

Bu sezona da iyi başlamıştı, Süper Kupa finalinde Fenerbahçe'yi devirmesi, Beşiktaş deplasmanı gibi. Ama Fatih Terim'in ardından Galatasaray'ın yaşadığı şok anında Drogba'ya çok yük bindirdik aslında ve onu ekonomik kullanamamanın faturasını da acı ödedik. Daha iyisini yapabilirdi, daha da çok izleyebilirdik ama futbol bu, iyileri kadar kötüleri de olan bir oyun.

Çok büyük bir efsaneyi yaşamış olduk. Futbol anlamında bize kattığı değerlerin çok fazla olduğunu düşünüyorum. Ne mutlu Drogba'yı Galatasaray formasıyla yaşamayı bilenlere...

17 Mayıs 2014 Cumartesi

Galatasaray 2-1 Kayseri Erciyesspor; Şampiyonlar Ligi


Sezonun değerlendirmesini uzun uzun yaparız, önümüzde uzun günler var sonuçta. Kısaca şunu söyleyeyim, ligde şampiyonluğun gelmediği her sezon başarısızlıktır ama Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılım (3 sezon üst üste oluyor ve bu konuda yakalanan istikrar çok önemli), Juventus'lu gruptan çıkabilmek, hakir görülen ama uzun yıllardır yakınından geçemediğin Türkiye Kupası'nı kazanmakta sezonu belki başarılı kılmadı ama anlamlı kılmayı başardı.

Kayseri Erciyesspor maçına gelirsek, bu maçlar rahat geçilmesi gerekilen maçlar. İlk yarıya bakıyoruz, rakibin şut girişimi dahi yok. Hedefini yakalamış bir takım Erciyesspor ve bu maça da son derece rahat çıktılar ama şu maçı bile rahat geçemiyoruz. Belki oyun anlamında rahattık, 2-1'lik skor da yanıltmasın, zorlanmadık bile diyebilirim ama vurup geçemiyoruz, gol yolları sıkıntı. 

Zaten geçen sezonun da en büyük sorunu bu değil miydi, gol yolları hep sıkıntı. Kolay olanı yapamamak ve kaçan puanlar.

Galatasaray orta sahasının en rahat maçıydı. Erciyesspor orta sahası yoktu hatta, adı güzel Vleminckx oyuna girdiğinde takımını hücuma kaldırmaya başladı, orta sahada pres direnişini başlattı. Oysa ondan beklenmedik özellikler bunlar, zaten bu da rakibin durumunu ortaya koyuyor.

Selçuk İnan ve Melo ikilisiyle kazanılan bir maç bana göre. Chedjou'yu da ekleyelim aslında, stoperdir kendisi ama bugün defansif oyun kurucu rolünü mükemmel uyguladı ve çoğu Galatasaray hücumunun, hatta golün de yaratıcısı kendisidir.

Bunun dışında maça yönelik konuşacak bir durum yok. Akıllar zaten Soma'da, şu kötü günlerde futbol yüzümüzü güldüren tek şey belki de ve gelen Şampiyonlar Ligi bileti, Atletico Madrid'in şampiyonluğu derken belki yine gülemiyoruz ama en azından tebessüm etmeyi başardık...

Günlerden Arda Turan; Şampiyon Atletico Madrid


"Mayıs ayında lider olma kültüründen geliyorum. İnşallah Atletico ile de Mayıs'ta lider olup, şampiyon oluruz"

Ahmet Çakar'ın, ''Arda Turan Barcelona ile idmana bile çıkamaz, ancak sahasında gidip maç izler'' sözlerini hatırladım da Arda Turan Nou Camp'ta şampiyonluk turu atıyor.

Nereden nereye değil mi, Hagi'nin attığı golde kale arkasında top toplarken sevinen o çocuk, bugün futbol anlamında Dünya'nın kalbinde şampiyonluk sevinci yaşıyor. Üstelik bu adam Şampiyonlar Ligi finaline de çıkacak, yani hikaye bitmedi.

Ama biten bu hikayelerin ardından, Simeone'nin de hikayesini yazmak lazım. Atletico Madrid'i getirdiği şu konum gerçekten inanılmaz. 18 yıl sonra, futbolcu olarak kazandığı şampiyonluk hasretini teknik direktör olarak yine o bitirdi. Yıkılmaz gözüyle baktığımız, Barcelona - Real Madrid kalesini yıkarak.

İnanılmaz bir yapı. Yıldızların sürekli ayrıldığı ama her sezon yeni yıldızların yaratıldığı bir takım. En son örnek, Falcao gitti Diego Costa çıkış yaptı, yarın da Diego Costa gider ve x bir isim o çıkışı yine sağlar. Sürekli tez konusu deriz ya hani, bu tez konusu da değil akıl almaz bu yapıyı.

Aklımız, fikrimiz Soma'dayken yüzümüzü güldüren hadiseler bunlar. Galatasaray'ın da Şampiyonlar Ligi vizesi aldığı bu günde, sadece Galatasaray değil Arda Turan da gülsün diyorduk ve gülüyor...

17 Mayıs 2000


Blogun da 6000. post'u bu arada...

Eskişehirspor'dan ''Dede'' Geçti


Bu tip yaşayan efsanelerin ülkemizde forma giymesi bizler adına büyük bir onur. Skibbe'nin ülkemize kattığı değerlerden biri aslında. Onun Eskişehirspor'u çalıştırdığı dönemde, transfer edilmişti Dede ve bazı futbolcuların neden yaşının olmadığını bizlere en güzel şekilde gösterdi ve kafamızdaki sol bek tanımına da çok büyük katkılar yaparak Eskişehirspor'a veda etmiş oldu. Aynı zamanda Diomansy Kamara'nın da takımdan ayrıldığını ekleyelim, onun da 3 sezonluk bir geçmişi var bu takımla. Diğer özlemini duyduğumuz konu da, her sene sil baştan yabancı transferinden ziyade böyle istikrarlı yabancıları, uzun yıllar mevcut takımlarında izleyebilmek değil mi?

16 Mayıs 2014 Cuma

Sportif Cümleler 5 Yaşında


Geri döndüm, askerlikle alakalı en ufak bir alakam kalmadı ve yeniden aranızdayım ama sözün bittiği noktadayız. Yazıyoruz, çiziyoruz ama bu tip durumlardan sonra da aslında ne yapıyoruz sorusu da akıllara geliyor. Güzel bir zamana denk gelmedim ama yeniden aranızda olduğumu söylemek isterim.

5. yılı da devirdi blog, bu 5. yılı Soma'ya ithaf ediyorum...
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir