19 Mayıs 2014 Pazartesi

Galatasaray'ın Dünü


İşin doğrusuyla başlayalım, Galatasaray'ın sezona yanlış kadro mühendisliğiyle başladığını düşünüyorum. En büyük sorun da buydu bana göre. Bu durum Fatih Terim'in sonunu hazırlayan etmenlerden biridir ama gündem o kadar farklı konularla geçiştirildi ki, konuşmadık bile bu konuyu.

Nedir yanlış kadro mühendisliği dersek, yabancı sınırının 6+0+4 olacağını bile bile, ısrarla yatırımı yine yabancı futbolcuya yapmaktır. Bruma, Chedjou gibi transferler yanlış mıdır hayır ama Galatasaray'ın ısrarla büyük paraları yabancı futbolculara harcaması, yerli rotasyonu anlamında Galatasaray'ı Fenerbahçe'nin gerisinde tutmuştur.

Alper Potuk'la alındı ilk mağlubiyet, asla kaptırılmaması gereken bir futbolcuydu. İkinci olarak Kazım Kazım, Furkan Özçal gibi isimlerden kolay vazgeçmek. En büyük yanlış ise (büyük de bir ayıptır) yerli transfer anlamında attığın belki de tek adım olan Erman Kılıç'ı aldığın gibi geri yollamak. 

Real Madrid karşısında alınan farklı mağlubiyete bakıyoruz. O maçta Fatih Terim üzerinde duyulan güvenin oldukça sarsılmasına yol açan bir maçtır. İlk 11'de 8 tane yabancısı vardı Galatasaray'ın. Oysa ligde 6 tane ismi ilk 11 oynatabiliyorsun ve bu kargaşa da sezon içerisinde sana olumsuz yansıyacaktı elbette.

İkinci olaraksa ego çatışmaları. Bu çatışmalar hep vardı ama işler biraz kötü gitmeye başladığında da gün yüzüne çıktı ve ipler koptu. Fatih Terim ayrıldığında biraz daha farklı düşünüyordum ama geçen zaman, yapılan açıklamalar derken Ünal Aysal'ın bu konuda o kadar da haksız olmadığını düşünüyorum.

Ya Galatasaray'ı çalıştırırsınız ya da Milli Takım'ı. Basketbolda olduğu gibi yürümüyor futbolda işler ve Fatih Terim'in de neden Milli Takım'ı kabul ettiğini herkes biliyor. Şu yazacağım da, bu konuda Ünal Aysal'ın haklılığını ortaya koyuyor. Fatih Terim'in Hamza Hamzaoğlu'ndan ya Milli Takım'ı ya da Akhisar Belediyesi'ni seçmesi gerektiğini istediğini biliyoruz ve Hamza Hoca'nın da tercihi Milli Takım oldu. Zamanında Ünal Aysal bunu söylediğinde eleştiri almıştı. Kimin haklı olduğu ortaya çıkıyor böylelikle.

Fatih Terim'in ardından atılan Roberto Mancini adımı yanlış bir adım değildi elbette. Mancini çok büyük bir kariyer ve imkan varken bu tip büyük bir teknik adamla çalışabilmek büyük olay. Sıkıntı ise şu, Mancini'nin son dönemdeki kariyerine baktığımızda Inter ve Manchester City gibi büyük para babalarının başında olduğunu görüyoruz. Parayı, büyük futbolcuları güzel idare etti ve başarılı oldu ama Galatasaray ve Türkiye ortamı farklı ortam, imkanlar belli, üstelik sezonun ilk dönemi, takımın kötü gidişatı derken Mancini'nin üstlendiği yüz aslında çok daha büyüktü.

Genelde, bu tip durumlarda takımı ve ülkeyi bilen teknik adamlar denir. Hatta Ünal Aysal da ilk olarak Hagi'yi istedi, bunu biliyoruz ama Mancini de karar kılındı. Mancini'nin de geçen haftaları, takımı tanımaya yönelik oldu diyebilirim. Doğrudur, onun kurduğu bir kadro değildi, onun daha önce şahit olduğu bir ortam da değildi, takımın da kötü gidişatı vardı ama başarılı veya başarısız oldu anlamında bir soruya cevap veremiyorum ben.

Yabancı sınırı, Türk futbolunu ve futbolcusunu tanıma anlamında bir sezon geçirdi Mancini bana göre. Devre arasında gerçekleştirilen transferler de Mancini transferleri değil bana göre. Sadece felsefeyi ortaya koydu diyebilirim, takımın gençleşmesi lazım dedi ve bu yönde adımlar atıldı. Gerçi, gençleşen Galatasaray'ın kaç tane gencini oynarken gördük dersek, durum ortada.

Puan farkının da 4'e indiği bir dönem vardı, devamını getiremedi Mancini. Bazı tercihleri hep eleştirildi, bazı ısrarlarının üzerinde duruldu, 11 istikrarını yakalayamaması da en büyük sorunuydu ama 2. olup direkt Şampiyonlar Ligi vizesi almak, 9 yılın sonunda Türkiye Kupası'nı kazanmak, Şampiyonlar Ligi'nde Juventus'u geçip 2. tura yükselmek başarıdır.

Juventus'a karşı iki maçta da gösterdiği performansın Mancini'nin en büyük referansı olduğunu düşünüyorum ama Chelsea deplasmanında Galatasaray'ın gösterdiği ruhsuz görüntü de en büyük handikapı. Chelsea'e elenmek doğaldır ama böyle bir futbolun ardından değil.

Kırılma anımız bana göre Çaykur Rizespor deplasmanında gelen beraberlik oldu. O maçta 1-0 öndeyken, Umut Bulut ve Sneijder o boş kale gollerini atabilse biraz daha farklı olacaktı bence. Diğer bir kırılma anı da, ligin ilk yarısının bitimine yaklaşdığımız haftalarda Burak Yılmaz'ın kaçırdığı goller.

Önemli artılar da var tabii, Sneijder'in yükselen grafiği, Semih Kaya'dan bir sağ bek yaratabilmek, Sabri Sarıoğlu'nu sol tarafta da kullanabilmek, Yekta Kurtuluş'u kazanmak, Hakan Balta'dan iyi bir stoper yaratmak gibi. Bunlar önemli artılar, Mancini'nin bu anlamda takımı artık tanıdığını düşünüyorum.

Düşüşleri de izledik, Selçuk İnan'ın kötü görüntüsü Galatasaray'ın en büyük sorunlarından biriydi. Drogba'nın sakatlığı da çok etkiledi Galatasaray'ı, onun sakat sakat oynamak zorunda kaldığı dönemde Drogba'dan neredeyse hiç katkı alamadık. Chedjou'yu da son haftalarda kazandık, maalesef sakatlık engeli de sezon boyunca onu da vurdu. Emmanuel Eboue'yi ise yazmamak lazım, o kadar etkisiz bir elemandı.

Galatasaray'ın geçen sezonuna yönelik özeti yapmış olduk. Bu, Galatasaray'ın dünüydü. Geleceğini de yarın yazarız...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir