29 Şubat 2016 Pazartesi

Düşündüm, En Son Hangi Teknik Direktörümüz İstifa Etmişti Diye


İstifa etmenin ayıp olmadığını düşünenlerdenim. Zamanı gelen, bu takıma pozitif anlamda bir şey katamayacağını anlayan teknik direktör istifa etmeli. Mustafa Denizli'nin geç gelen istifasını konuşuyoruz, tabii ne olup ne biteceği yarın belli olacak ve üzerine uzun uzun konuşuruz. Eski teknik direktörleri düşündüm de, en son hangi teknik direktörümüz istifa etmişti diye.

Tabii Galatasaray'da öyle bir yapı var ki, başarılı olan teknik adamlar da gönderilebiliyor. Lucescu gibi mesela, Galatasaray'ın Fatih Terim sevdasına hanedan olmayı kaçırdığı dönem ki bana göre takımın kırılma noktasıdır. Ya da 3. Fatih Terim dönemi, işler müthiş gidiyorken, Galatasaray geri dönmüşken yaşanan bir kırılma dönemi daha.

İstifa noktasına gelirsek, Roberto Mancini'yi ilk sıraya yazacağız. Gerçi onun istifası da farklı bir durumdu, Aysal'ın Lucescu sevdasına Mancini'nin ayrılık şartlarını oluşturduğuna inanıyorum. Orada Mancini müthiş bir karakter gösterdi ve istifa etti. İstifa etmemiş olsaydı görevinden zaten alınacaktı ki tazminatını bırakarak gitti. Herkes yapmaz böyle bir hareket, özellikle de yabancı bir teknik adam.

Karl Heinz Feldkamp'ın istifası da çok kritik bir zamandaydı. 2007-2008 sezonunda göreve gelmişti ve son 6 hafta kala istifasını vermişti. Oysa şampiyonluk yarışının içindeydi takım ama disiplinli bir teknik adam, görevine hangi noktada karışılırsa o anda ayrılır. Ya da istifa ederek başka bir şey denedi, bilemem. Çünkü bir ertesi sezon sportif direktör olarak görevlendirilmişti ve Skibbe'yi getiren isimdir. 

Kalli sonrasında da 2004-2005 sezonu sonunda istifa eden Hagi var. Ligin son maçında görevinden istifa etmişti. Kalsaydı da kovulacaktı, kaçan şampiyonluğun faturası mutlaka kesilecekti ama Hagi o dönem istifa etmişti. 

2003-2004 sezonunda Fatih Terim'le de yolların ayrılması gündemdeydi ama bunun nasıl dillendirileceği bilinemiyordu ki Fatih Terim'in kötü giden sezon içerisinde istifa ettiğini görmüştük. Görevden ayrılırken 100. yılda takımın başında olmak isterdim söylemi vardı ve bir daha Türkiye'de takım çalıştırmam derken şartlar onu tekrar Galatasaray'a getirmişti.

Genel anlamda bakınca çok fazla istifa yok, görevden almalar var. Sözleşmesini bitirip giden bir tek Gerets var, 2 yıllık sözleşmesini tamamlamıştı ve bir şampiyonluk kazandırdı. Onun dışında herhangi bir teknik adamla görev süresi bitene kadar devam edemedik. Bir de Fatih Terim'in ilk sezonunu ekleriz, 4 yıllık kontratını tamamlamış ve Fiorentina'nın başına geçmişti. Şöyle düşünün, hep hayal ederiz ya "neden Ferguson olunmuyor" diye, Fatih Terim bile olamıyorsa hangi teknik adam başarabilir bunu..

Budama Değil Başka Bir Şey, Gaziantepspor 2-0 Galatasaray


Elimden geldiği sürece Galatasaray'ın hiçbir maçını kaçırmam ve kötü dönemlerde de bu takımın en büyük takipçilerinden biri olurum. Bazı arkadaşlar ise bu kötü duruma şahit olmak istemedi, çünkü herhangi bir düzelme eğilimi yoktu ki bu karara da saygı duyuyorum. Kimse birbirinden daha fazla Galatasaraylı değil, herkes kendisi açısından bu kötü gidişi yorumluyor ve eminim ki herkesin canı aynı acıyor. Kimse Galatasaray'ın kötülüğünü istemez ama Mustafa Denizli'nin gidişine vesile olacaksa Gaziantepspor maçından alınacak mağlubiyetin hayırlı olacağı konuşuluyordu ki bu duruma ben bile katılabilirim.

Sneijder ve Podolski'yi de çıkarınca 2010-2011 sezonu misali bir kadro oluştu. İyi gittiğimiz dönemde hep gösterirdik ya "böyle kadrolarla da oynadık diye", o kıvamda bir takım vardı. İlk 11'in elle tutulacak iyi yanı yok, iyiler zaten kenarda. Carole neden kesildi, neden Denayer şans bulamıyor sorularına kim cevap verebildi? Onu geç, 2.5 milyon avro verilip aldırılan Donk kenara gelmiş, sadece 5 maçta kesiliyor. E nerede kaldı Mustafa Denizli ve kendi doğruları?

Gaziantepspor kendi yağında kavrulan ama son sezonlarda imkan sorunları yaşayan bir takım. Bunun üzerine Muhammet Demir'i de kaybettiler ve yerine aldıkları Habibou sakat. Adamlar forvet olarak yılların kanat oyuncusu Larrson'u forvet oynatmak durumunda kaldı, sırf hızından yararlanmak, kötü Galatasaray savunmasını ters yakalamak adına. Onu da başardılar, 2. gol tam bir eski pes golüydü. Takımın en hızlısını forvet oynatır ve defansın arkasına kaçırmaya çalışırdık, o kıvamda bir gol izledik. İlk golde de Hakan Balta'nın uzaklaştıramadığı bir top, devamında bir hatası daha ve yenen erken gol. Galatasaray savunması bu yani ama Denayer'i yedek bırakabilme lüksüne sahip.

Buna rağmen pozisyonlar var, Karcemarskas'ın yıldızlaştığı pozisyonlar oldu. Organize atak değil bu tabii, ya Bilal Kısa şut attı ya da Linnes'in öldürücü ortaları vardı. İyi anlamda konuşabileceğim başka bir şey yok. O imkanı Gaziantepspor savunması verecekti aslında, boş anları çok gördük ama o pasları kim atacak ya da pası aldığında pozisyonu kim değerlendirecek. Selçuk İnan'ın Ayhan Akman'ın son yıllarına doğru evrilen futbolu, kötü Yasin Öztekin, sağ açıkla alakasız Sabri Sarıoğlu, Chedjou, hayalet Donk ya da Olcan Adın mı? Galatasaray'ın sol tarafı otobandı bir ara, Gaziantepsporlu Orkan o kanatta müthiş iş çıkardı ki bir de nefis asisti var. 

Yok yani, taktik teknik yok. Ruh, mücadele, bunları bırakalı zaten uzun zaman oldu. Galatasaray'ın sorunları vardı da Mustafa Denizli'nin aldığı nokta ile bu nokta arasında inanılmaz bir fark var, takım geriye gitmekten ziyade çakılmış durumda. İstifa da geç kalınmış ama er ya da geç doğru alınmış bir karar. Umarım gün içerisinde güzel gelişmelerle devam ederiz..

28 Şubat 2016 Pazar

Tanrı, N'Dong Sonrası Gözleri Kanayan Galatasaraylılara Lasme'yi Yolladı


Mesele kaybetmek değil, ben mücadeleyi iyi buldum. Salı günü Karşıyaka ile belki de sezonun en önemli maçına çıkacağımızın arefesi ve geçmişte bu tip maçlara yaklaşımlar düşünüldüğünde iyiydik ama kazanamadık. Hakem faktörünü de dillendirebiliriz, ilginç işler de olmadı değil. Göksenin Köksal'a çalınan teknik faul gibi. Atılan üçlük sonrasında tribüne bakmak böyle bir ceza gerektiriyor galiba ama geçmişte böyle bir örnek yok. Neyse, mesele o değil. Bazı isimler alternatifsiz ve maalesef ara dönemde yaptığımız hamleler karavana. Jerrells gibi, hiç katkı alamıyoruz. Riskli bir hamleydi ama kurşun ancak bu kadar boşa atılabilirdi. Chuck Davis ise hepimizin saydı duyduğu bir isim olmasına rağmen uzun zamandır kayıplar ve sakatlıklarla uğraşıyor. Zaman lazım ama o zaman da bizde yok. Caleb Green de en iyi döneminde sakatlandı ve dönemedi derken uzun rotasyonu sadece Lasme'ye bakıyor. Maalesef Dorsey süreci de iyi yönetilemedi, Euro Cup için transfer dönemi bittiği için yeni uzunu sadece ligde kullanabileceğiz ama asıl hedef Euro Cup'tı. Haliyle de bütün iş Lasme'ye kalıyor ki nefes alacak durumu yok. En iyisini de yapıyor, N'Dong sonrası ilk defa böyle bir pivotu Galatasaray formasıyla izliyoruz ki çok büyük bir isim ama tek başına. Maalesef yine kadro mühendisliğinin orta vadede çıkardığı sorunları izlemeye devam ediyoruz..

İsyan. Bugünlerde Biz Galatasaraylılar İçin En Uzak Kelime


Avrupa'dan men cezası alacağız gibi görünüyor ki cezanın hudutları birkaç gün içinde belli olur. Men cezası gelmese bile bazı yaptırımlar olacak ki umarım Galatasaray bu süreci en az hasarla atlatır. Tabii bu cezanın en hasarla atlatılması, ilerisi adına güvenli ve doğru adımlar atmak adına yeni bir yönetim gerekecek. Umarım Mart ayı güzel durumlara gebedir, mali kongre olacak ve bu başarısız tablonun ardından da genel kurulda isyan olmayacaksa şubeyi kapatıp gidelim.

Peki şu an hedef ne, ligde 3. olabilmek ve Türkiye Kupası. İkisinin ortak noktası da Avrupa bileti almak, ceza gelmesi durumunda da bunu gelecek sezon atlatabilmek. Futbol kötü, 3.'lük yarışında Konyaspor, Başakşehir gibi takımların bizden daha iyi oynadığını düşünüyorum. Türkiye Kupası'nda görüntü iyi görünüyor ama yarı final geldiğinde ne olacağını kestirmek güç. İşin özü, Mustafa Denizli ile hala devam etmenin mantığı nedir inanın anlamıyorum. Takımı aldığı nokta ile getirdiği yer arasında dibe doğru büyük bir uçurum var ki takımın şu an ihtiyaç duyduğu şey de kulübe anlamında yaşanacak bir şok. Ayağa kalkmak ve sezonu en az hasarla bitirmek.

Gaziantepspor deplasmanına çıkıyoruz, Sneijder ve Podolski gibi isimlerin de cezalı olduğunu ekleyelim. Kadro zaten dar, alternatifler sınırlı, hele ki hücum anlamında hamle ihtimalin bile yok. Kulübede tek kozun Bilal Kısa görünüyordu ama hoca da onu düşünmüyor. Durum bu. Bu cezalar sonrasında Bilal Kısa 11 başlar, Olcan Adın'ı da kanatlarda izleriz, belki Linnes'i de sağ açık başlatabilir. Sabri Sarıoğlu'ndan sahte 9 yapmaya çalışan bir teknik adam gerçi, neyi konuşuyoruz. Bu anlayış 2000'lerin başındayken bile çağ dışı bulunurken 2016 yılında denenmesi dahi facia.

Galatasaray'ın isyana ihtiyacı var ama takım kaptanının ruhsuz hali beni iyice düşündürüyor. Kim kaldıracak bu takımı ayağa. Kötü sonuca isyan eden isimlerin başında Sneijder geliyor. Formsuz olduğu doğrudur, süper futbol oynamıyor ama takım öylesine Sneijder'i anlayamayacak yapıda ki onun oyun aklı gidişatın önüne geçemiyor. Bize de teselli kalan Sneijder'in kafasında çıkan damar oluyor. İnanın çok kötü bir görüntü var..

26 Şubat 2016 Cuma

Şampiyon Olarak Gidilen Rize Deplasmanı Kadrosu


Geçen sezonun son maçı, şampiyon olarak gidilen Rize deplasmanı. Haliyle yedek kadroyla çıkmıştık ama yedeklere bakar mısınız. Sağlıklı Hamit Altıntop, Bruma, Dzemaili, Pandev, Emre Çolak, Koray Günter gibi isimler. Twitter'da çok muhabbeti döndü, fotoğraftaki kadronun bu sezon ki mevcut kadroyu zorlayabileceği, hatta yenebileceği yönünde..

Takımı Hangi Şartlarda Aldığı Belliydi, Kadromuz Zayıf Söylemi Mazeret Değil


Mustafa Denizli, her başarısız sonucun ardından "kadromuz zayıf, alternatiflerimiz kısıtlı, yeterli değil" gibi söylemleri kullanıyor. Göreve gelirken kendisine ne gibi sözler verildi bilmiyorum ama transfer sözü verilmiş bile olsa, Ocak ayında yaptırdığı veya transferini düşündüğü isimlere bakarak da iflası görebiliyoruz.

Sözleşmesinin bitimine 6 ay kalmış Donk için 2.5 milyon avro bonservis ödendi mesela ve Donk'un şu ana kadar gösterdiği performans da hayal kırıklığı. Bunda mevcut formasyonun da etkisi var tabii, Kasımpaşa'da Castro etkisi, daha kalabalık bir orta saha gibi etmenler oldu ve ligin ilk yarısında fark yarattı. Galatasaray'da ise 4-2-3-1 düzeninde Selçuk İnan'ın yanında defansif orta saha olarak düşünüldü ve yapamadı. Yapamaması doğal ama gamsızlığı, fizik avantajına rağmen hava toplarına dahi çıkamayışı gibi etkileri düşününce hayal kırıklığı olduğunu söylemek ayıp değil ve Mustafa Denizli'nin dün yaptığı açıklama şu "beklediğimizin gerisinde bir Donk vardı". Kendisi 85 dakika oyunda kaldı ama, maç 3-1 ve Bilal Kısa hala kenardaydı.

Benitez mevzusunu da çok konuştuk. 8 milyon avro'dan kapı açıldı ve transfer edemedik. Kendisi için haftalar harcandı ki (bilenler söylüyor), Benitez o paraları edecek bir isim değildi. Saint Etienne formasıyla Tannane'yi izliyoruz mesela, bizim de gündemimize gelmişti ve 21 yaşında, 1.5 milyon avro'ya transfer oldu. Gençleşmek, değişim diyorduk ya Benitez'e o paraları vermeyi düşünene kadar sayısal anlamda 8 milyon avro'lara kaç futbolcu alırdık siz hayal edin.

Bir de ligde yüzüne bakmadığı Linnes konusu var ki hiç girmeyelim bile. Van Rhijn, Kevin Diks gibi isimleri istediği konuşuluyor, Linnes ise scout ekibinin hamlesi olmuş ve oynatılmama nedeni de bu yüzden. Tam da 40 yılın başı iyi, makul bir hamle yaptık derken. Ara transfer döneminde Linnes misali 3-4 isim daha alabilirdik, imkan vardı ki Tannane o isimlerden biriydi işte. Kendisi düşünülmediyse burada sorumlu Mustafa Denizli'dir. Uefa mektubu demesin kimse, o mektuba kadar geçen 20-25 gün var.

Bu sebeple, Mustafa Denizli'nin kadromuz yetersiz, transfer yapamadık gibi söylemlerine katılamam. Takımı ne şartlarda aldığı ve hangi noktaya sürüklediği ortada. Şu tabloda da istifa etmemenin ne ifade ettiğini sizler daha iyi biliyorsunuz. 1.5 yıllığa 4.5 milyon dolar karşılığında alınan kariyer riski diyelim.

25 Şubat 2016 Perşembe

Mustafa Denizli'yle Seyreyle Galatasaray'ı, Lazio 3-1 Galatasaray


Kadronun zayıfladığına, iyi olmadığına katılıyorum. Bu kadro sezon başı itibariyle doğru takviyelerin gelmemesi ile birlikte zayıfladı ama şu an yaşanan durumun da çok ötesindeydi. İyi kötü zirve yarışı vardı, liderin 3 puan gerisinde. Şampiyonlar Ligi'nde iyi kötü bir gidişat vardı, savunmada büyük sorunlar yaşayan ama hücumuyla ayakta kalan, ligde de hücum anlamında tüm istatistiklerde lider olan. Belki yine şampiyon olamayacaktı, yarıştan erken kopacaktı ama bu durumda da olmazdı o kadro. Hamza Hamzaoğlu'nu eleştiriyorduk, hala da eleştirilerin arkasındayım ama Mustafa Denizli'nin yaşattığı hayal kırıklığının ve ortaya çıkardığı şu ruhsuz tablonun izahı yok.

Lazio maçlarına dönelim. İlk maçı da konuşmak lazım, yanlış kurgu sonrasında alınan 1-1'lik beraberliğin yarattığı dezavantaj var. Çok sayıda stoper kullanarak daha iyi savunma yaparım düşüncesinin nasıl patladığını izlemiştik. Gol yiyor bu takım, sizin hücumdan kısıp, savunmaya sayısal anlamda yüklenmiş olmanız da çare olmuyor. Onu geçtim, madem o sistem doğruydu da Lazio rövanşında neden işler değişti, aynı sistemi göremedik?

Tempoyu düşük tutmanın ve önce gol yememeyi düşünmenin avantaj olduğunu düşünmüyorum. İlk yarıda pozisyon vermediniz belki ama siz de pozisyon bulamadınız, Sneijder'in attığı bir şut var sadece. Gol aradığınız bir maçta da çöpe giden 45 dakika demek bu. İkinci yarıya da hamle yaparak başlamıyorsunuz, aynı düzende devam edeyim mantığı devam ediyor. Bu durumda Galatasaray aradığı golü nasıl bulacak, nasıl hücum edecek?

İlk yarıda pozisyon verilmediği doğru, hatta ikinci yarının ilk 10 dakikasına da tempolu ve baskılı girildi ama yenen ilk golde Galatasaray'ın nasıl dağıldığını izledik. İlk maçın kopyası, yine bir duran top golü. 2-0 sonrasında 2-1'i bulmak bir nimetti ve 30 dakika gibi de bir süre vardı ama Mustafa Denizli yine hamle yapmadı, yine seyretti, taa ki 3-1 olana, dakika 85'e gelene kadar. Galatasaray'ın derin bir kadrosu yok, hamle şansı da az ama 11 başlaması gereken Bilal Kısa'nın oyuna girmesi 85. dakikayı buluyorsa orada sorun başkadır, farklı mevzular konuşulur.

Garip tercihler dönüyor, anlaşılması güç. Sabri Sarıoğlu'ndan sahte 9 yaratılma sevdası gibi. Sağ açık başlatmak bir yana da takımın en ileri ucunda kullanılan isim kendisiydi, inanamadım. Sneijder zaten sola kayarak oynuyor, Yasin Öztekin de sahada derken Carole, Sneijder, Yasin Öztekin soldan hücum ediyor, sağ taraf ise aslında stoper olan Denayer'de. Bu adam tüm sağ kanadı nasıl idare etsin. Sonra yenilen iki golde hatası var, adamını kovalamadı deniliyor. Şu tabloda ben mi kovalayayım, hata yapması kaçınılmazdı.

Galatasaray'ın savunması kötü de Lazio'nun savunması muhteşem değil. Rakip savunma arkasına atılacak her top ya da sarkacak her futbolcu tehlike yaratabilirdi. İlk maçta Donk bunu yaptı ve asisti geldi. Bu maçta da Yasin Öztekin sarktı ve golünü attı. 180 dakikayı baz alalım, sadece iki kere yaptık bunu ve iki gol attık. Bu durumda ne konuşmamız lazım?

İlk maçı katı savunma yapayım sevdasına kaybettik, ikinci maçı da kontrollü futbola. Şu tabloda Chedjou bence Donk'dan daha iyi orta saha. Donk'un defansif katkısı olmadığı gibi, hücumda da beklediğim farklılığı yaratmadı. Hiç agresif değil ama agresif olmasını zaten beklemiyordum. Şu nokta mühim, Donk da savunamıyor. En azından Bilal Kısa'yla başla, hücum sende olsun. Bilal Kısa da Donk kadar savunur diye düşünüyorum. Hamza Hoca zamanı Selçuk İnan & Bilal Kısa ikilisi doğru değil derken ben bu ikilinin hücum etkisini mumla arıyorum. Lazio maçına bir de Selçuk İnan'ın ruhsuz, kötü, sürekli hata yapan halini eklediğimizde Galatasaray hangi orta sahadan bahsedecek?

Duran toptan yenen golün dışında yenen iki boş kale golü de her şeyi açıklıyor aslında. Savunmada yok, neden son iki maçın iyisi Koray Günter yedek bekledi, yeniden Chedjou stopere döndü. Hakan Balta da çok hatalıydı mesela. Denayer ve Carole'yi de listeye ekliyorum (bu maçlık) ama elle tutulur herhangi bir şey kalmadı, bütünüyle dağılan bir takım var.

Bunun adı büyük bir çöküş. Galatasaray ilk kez elenmiyor ama en kötü sezonunda bile Avrupa'da farklı oynardı ki bunun en iyi bilmesi gereken isimlerin başında Mustafa Denizli gelir. Ama kendisi 1.5 yıllık 4.5 milyon dolar sevdasına kariyerimi riske attım demeye devam edebilir. Galatasaray benliğini kaybetti, Avrupa kimliğinden büyük ödünler veriyor. Bu da ilerisi adına en büyük tehlike..

23 Şubat 2016 Salı

Chedjou & Donk'u Birlikte Kullanmaktan Ziyade Araya Bilal Kısa'yı Sıkıştırmak


Lazio karşısında sahaya çıkan, tabir-i caizse "ölümüne savunma" kadrosu 1-0 öne geçilmiş olmasına rağmen gol yiyerek, hücum anlamında da son derece kısır bir görüntü sergileyerek avantajı rakibine bıraktı. İlk maçta savunmacı bir kadro izledik ama her duran topta rakibine vurduran, pozisyon da veren, Muslera'yı maçın yıldızı yapan bir görüntü vardı ki stoper sayısını arttırarak, orta sahada defansif aksiyonu yüksek futbolcularla sahaya çıkarak daha iyi savunma yapılamayacağını gösterdi.

Buna rağmen, Trabzonspor karşısında da "benim doğrum bu" edasıyla aynı kadronun farklı bir versiyonu vardı. Lazio maçında sol tarafta ezilmek durumunda kalan Sneijder kenara alınmış, forvete Umut Bulut geçmiş ve Lazio maçına oranla daha da savunmacı bir takım. Maç içinde gelişen değişik durumlar maçın çok önüne geçti ama savunma anlamında daha da savunmacı bir takımdı bence ama hücumda daha iyi yayılan, oyunu rakip sahaya yıkabilen, pozisyon bulan bir Galatasaray izledik.

Tabii bunda rakibin de durumu önemli, Trabzonspor'un durumu Galatasaray'dan da kötü. Orta sahaları neredeyse yoktu, çok rahat geldi Galatasaray, hatta Chedjou'nun tek başına taşıdığı bir orta sahaydı. Ama bir fark oldu, Lazio maçında hücuma daha çok destek vermesi gereken isim Donk'du ve bir asist yapmasına rağmen maçın genelinde o desteği veremedi. Trabzonspor maçında ise bu rol Chedjou'nun oldu ve dikine çıktığı her an büyük etki yarattı. Şutunun olmaması, rakip yarı sahaya girdiğinde ince pas aksiyonunu görememesi eksikleri (sonuçta stoper Chedjou'dan bahsediyoruz) ama etki etti. Lazio rövanşında da Chedjou'nun hücuma daha fazla çıkmasını, Donk'un geride durmasını bekliyorum.

Donk uzun zamandır kayıp ama iki maçtır gölge adam. 4-2-3-1 düzeninde Selçuk İnan'ın ideal partneri olmadığını, Kasımpaşa düzeninde Castro'nun defansif etkisinin Donk'u özellikle hücumda değerli kıldığını ve Galatasaray'da da böyle düzen olmadığı, defansif etki beklendiği için hayal kırıklığı gibi göründüğünü daha önce söylemiştim. 4-3-3 düzeninde, Chedjou'lu orta sahada Donk'un biraz daha etkili olmasını, hücumu da düşünmesini beklerdim ama yapamadı bunu. Bu yüzden de Donk'un yerine Bilal Kısa'yı kullanmak daha dengeli bir Galatasaray'ı beraberinde getirir.

Trabzonspor maçının Galatasaray adına kırılma noktalarından biri de Sneijder & Bilal Kısa ikilisinin birlikte oyuna girmeleriydi. Sneijder sol tarafta etkili oldu, özellikle şut aksiyonuyla. Bilal Kısa ise hücuma sakinlik ve kalite getirdi, zaten oynadığı her maç bu etkiyi yaşatan bir futbolcu. Lazio karşısında da Trabzonspor maçının 2. yarısındaki düzeni bekliyorum;

Muslera
Denayer Günter Balta Carole
Chedjou Bilal Selçuk
Podolski Umut Sneijder

Umut Bulut biraz mecburi, Podolski'yi forvete çektiğimizde de sağ tarafa yazacak bir isim bulamıyoruz. Sabri Sarıoğlu bir alternatif olabilir, Yasin Öztekin'e yeniden forma şansı doğabilir ya da yine neden şans bulmadığını anlamadığım Emre Çolak düşünülebilir. Keşke bunlar olsa ama hocanın düşüneceğine de ihtimal vermiyorum. Hatta Sabri Sarıoğlu sağ bek başlayıp, Denayer'i de yedek görebiliriz.

Gol atmamız gerekiyor, avantaj Lazio'nun. Gol atmanın yanında iyi de savunma yapmak, oyunun temposunu mümkün olduğunca düşürmek gerekiyor ki ilk maçta bu savunmayı yapamadık ama Trabzonspor karşısında çok pozisyon verilmedi. 1-1'in rövanşı öyle olacak ki iki ucu keskin bıçak. Galatasaray'ın işi zor ama imkansız değil, umarım doğru bir futbol izleriz..

Çin Piyasasında Bence Bedava


Burak Yılmaz'ın transferi gün itibariyle nihayetine erdi. Bu bekleyişlerin nedenini anlamıyorum, Grosskreutz için de aynısı oldu. Futbolcu yeni takımına katıldı, idmanlara çıktı ama resmi açıklama bir türlü gelmedi. Aksi bir durum olsa ne olacaktı bilmiyorum, herhangi bir sakatlık durumu gibi. Burak Yılmaz'ın gidişi üzerine çok yazı yazdığım için sadece bonservis konusuna gireyim. Aslında bildiğimiz bir rakamdı, 8 milyon avro olduğu zaten yazılıyordu. Bu paranın da yüzde 25'i Trabzonspor'a gitti dersek 6 milyon avro'luk bir kazanç var. Çin piyasasını düşününce Burak Yılmaz'ın bedavaya gittiğini düşünüyorum. Burak Yılmaz'ın mevcut kontratından kaynaklı Galatasaray'ın sağladığı kazancı yazacaklar olacaktır ama bu transfer için Galatasaray yönetiminin pazarlık dahi yaptığına inanmıyorum, ilk gelen teklif kabul edilmiş. Burak Yılmaz da isteyerek gitmedi, yönetim Burak Yılmaz'ı satmaya fazlasıyla sevdalıydı. Yaz döneminde 15-16 milyon avro aralığı bonservis konuşuluyordu, West Ham'ın da 10 milyon avro'luk teklifi vardı ama takımda kaldı, yaşanan süreç sonrası bağlar koptu ve Çin yolunu tuttu. Gidişi bence de olması gerekendi, satılma kararı doğru ama 12 milyon avro gibi bir bonservisi kazanmak hayal değildi. Gerçi sözleşmesinin bitmesine 6 ay kalmış, 29 yaşındaki Donk'a 2.5 milyon avro bonservis ödeyen bir yönetimden bahsediyoruz..

22 Şubat 2016 Pazartesi

SC Nostalji #52; Cassio Lincoln


Galatasaray'da gördüğüm en büyük yeteneklerden biri desem abartmış olsam. Daha da arttırayım, Sneijder'den de daha yetenekli bir futbolcuydu ama her yetenekli futbolcu çok büyük olamıyor. Sneijder tam bir winner, büyük bir futbol insanı.

Galatasaray Umut Bulut'a Mecbur Değil


Umut Bulut'un 2016 yılında oynadığı maçlarda kaleye herhangi bir isabetli şutu yok. Şu fotoğrafta atamadığı gol ise mevcut durumun imzası. Burak Yılmaz'ın gidişinin Umut Bulut'a mecbur kalınması gibi yarattığı bir durum yok, Podolski'yi forvete çekebilirsiniz ama ısrar etmiyorsunuz. Bugün attığı gol ve ceza sahasında yaptıklarıyla nasıl oynanacağını göstermiştir. Genç bir isme de şans vermek mümkün ya da farklı bir düzen yaratmak. Galatasaray, Umut Bulut'a mecbur değildir. Donk dahi daha iyi forvet oynar, bunu abartmıyorum. Konyaspor maçının son 10 dakikasını hatırladım da, indirdiği kafa topları en az Eren Derdiyok tadındaydı. Orta saha veya stoper performansı çok vurdum duymaz ama Galatasaray'ın mevcut forvet durumu da budur..

21 Şubat 2016 Pazar

Nasıl Anlatsam, Nerden Başlasam; Galatasaray 2-1 Trabzonspor


Futbol konuşmayı deneyeceğim ama hakem mevzusuna değinmeden işin içinden çıkmak imkansız. Yaşananlara bakınca galibiyet içime sinmedi diyorum ama utanılacak bir durum da yok. Verilen penaltılar, verilmeyen penaltılar, dolayısıyla gösterilen kartlar hatalı, hakem maçın önüne geçmedi, bizzat maçın kendisi oldu. Salih Dursun'un hakeme gösterdiği kırmızı kart ve onu dışarı davet etmesi de maçın özetidir, haklı bir tepkidir.

Lazio maçında ölümüne savunma diyen Mustafa Denizli'nin Trabzonspor karşısında da aynı kadronun hallice olanını sahaya sürmesine anlam veremedim ki daha da ilginci Sneijder'in yedek başlaması, Lazio maçının iyilerinden olan Denayer'in yedek oturması gibi şeyler var. İyi oynadı Galatasaray, maçın geneline baktığımızda da bunu görüyoruz ama yanlış futbolcu tercihleri, bu maçın kazanılması bazı şeyleri iyi göstermez.

Selçuk İnan, 10 numara pozisyonunda olmaz mesela. O pozisyon için hareketsiz bir isim ve geriden oyun kurmaya alışık bir futbolcu. Donk & Chedjou ikilisini orta sahada birlikte kullanmanın defansif bir katkısı olmadığı gibi Chedjou'nun da Donk'dan daha iyi orta saha olduğunu düşünüyorum. Chedjou'nun hücuma müthiş bir katkısı vardı, dikine çıkışları harikaydı ama Donk gölge adam, adını duyan oldu mu?

Buna rağmen iyi yayıldık, baskı kurmayı başardık. Chedjou ve Podolski'yi bu anlamda ön plana çıkarırım ama penaltıdan gol yedikten sonra ilk yarıda kafamızı bir daha kaldıramadık. Galatasaray'ın orta sahası kötüydü ama Trabzonspor daha kötü durumda olan bir takım. Erkan Zengin'le çok zorladılar, Muhammet Demir'le de tutmaya çalıştılar ve Marin'i sarkıtmak istediler ama Koray Günter & Hakan Balta ikilisi güven veriyor, Koray Günter'i yine çok beğendim.

Galatasaray adına asıl doğru Bilal Kısa ve Sneijder'in oyuna girmesiyle başladı. Rakibin de 10 kişi kalmasının verdiği etkiyle oyunu tamamen rakip yarı sahaya yıktık ama organize bir atağımız tabii ki yok. Bunun için duvar olabilecek, servis yapan bir forvete ihtiyacınız var, özellikle ilk yarıda Podolski kaç tane ikiye bir denedi ama kendine servis yaptığı futbolcu mecburen Selçuk İnan oldu. 

Mustafa Hoca'nın Bilal Kısa takıntısına anlam veremediğimi daha önce de yazdım. Bilal Kısa demek hücumda kalmak ve sakinlik anlamı taşır. Sneijder de şutlarıyla büyük etki etti ama gol Podolski'nin aldığı sorumlulukla geldi. Sabri Sarıoğlu'na pas verip kolaya kaçabilirdi ama topu tuttu, döndü ve vurdu. 1-1 sonrası da baskı devam etti derken bence olmayan bir penaltı, akabinde kırmızılar ve 2-1 biten maç. Uzun bir zamanın ardından Galatasaray hücumda etkiliydi, iyi bir futbol sergiledi ama bunun önüne geçen çok fazla şey oldu. 

Mustafa Denizli, 11 anlamındaki yanlışlarını ikinci yarıda yaptığı değişikliklerle anlattı, buna rağmen 3. değişikliği adına yine 83'lü dakikaları bekledi. Linnes'i oyuna alıp, onun amansız bindirmeleriyle oyunu kanatlara da yaymak mümkündü. Ayrıca haftaya Podolski ve Sneijder cezalı ki Galatasaray'ı yine zor bir hafta bekleyecek..

Bilal Kısa, Emre Çolak ve Jose Rodriguez Mustafa Denizli'ye Ne Yapmış Olabilir?


Kadro dar ve mevcut rotasyon üzerinden bakınca da çoğunluğu formsuz isimlerden oluşuyor. Özellikle hücum için konuşuyorum. Gözü kapalı oynatabileceğimiz iki isim var derken biri çok iyi çıkış yakalamışken sakatlandı, diğerini ise forvet yokluğunda forvet oynatmak zorundayız. Durum da böyle olunca ve mevcut formasyon bir türlü değişmeyince her maç yeni tercihlerle baş başa kalıyoruz ama iki isim hariç.

Jose Rodriguez ve Emre Çolak. Özellikle Emre Çolak üzerinde durmak lazım, son maçlarda 18'e dahi alınmıyor ki Galatasaray'ın hücum anlamında alternatifleri yokken. Mustafa Denizli, Emre Çolak'ı sadece ilk maçı olan Kasımpaşa karşısında 11 başlattı, onun dışında sonradan oyuna aldığını dahi zor gördük. Haftalarca Yasin Öztekin oynadı, Podolski'nin sakat olduğu dönem vardı, şimdi Sinan Gümüş sakat derken Sabri Sarıoğlu, Olcan Adın gibi isimlerin kanatlarda şans bulduğu yerde Emre Çolak 18'e dahi giremiyor. Futbolcuya bakmak lazım, biraz kendisini sorgulasın diyeceğim ama kazanmak adına da bir çaba göremiyorum. Bugün düşünülmeyecekse ne zaman düşünülecek.

Jose Rodriguez için ise konu şu, kendisini sağ kanatta görmek isterim. Geçen sezonu bu pozisyonda geçirmiş bir isim. Hızı yok, kabul ediyorum da top tekniği, çalım özelliği olan bir futbolcu. Mevcut rotasyonda da çok daha iyisi yok, Sabri Sarıoğlu sağ açık oynuyor. Chedjou'yu orta sahada gördük, Podolski'yi forvet izlemeye başladık derken Jose Rodriguez'i de keşke sağ tarafta izlesek. Tutar, tutmaz ayrı konu. Denemek gerekiyor ama denenmiyor.

Tabii bu isimlere gelene kadar Bilal Kısa gibi bir futbolcunun yedek oturduğunu izliyoruz. Hamza Hoca döneminin başarılı isimlerindendi ama artık yüzüne dahi bakılmıyor. Oysa o sahada olduğunda Galatasaray daha çok kazanmış, gol atmış ama artık düşünülmüyor. Chedjou, Donk birlikte orta saha oynayabiliyor ama Bilal Kısa diye bağıran maçta dahi şans bulamıyor. Bunun da adı adalet değil yani.

Trabzonspor karşısında;

Muslera
Linnes Chedjou Denayer Carole
Donk Selçuk
Jose Sneijder Çolak
Podolski

Bu 11'i görmek isterdim ama izleyemeyeceğimizi biliyorum. Yasin Öztekin cezalı, Emre Çolak mecburen 18'e girer, sol bek Hakan Balta başlar, kanatlarda Sabri Sarıoğlu ve Olcan Adın'ı izleriz. Bu aklıma gelince de maça dair heyecanım kalmıyor, yine aynı şeyleri görecek olmak çok olası.

Formasyon değişikliği de yok, keşke üçlü savunmaya dönsek, orta sahaya Bilal Kısa'yı da yazsak ve heyecan arayışında bulunsak. Maalesef her geçen hafta biraz daha geriye gidiyoruz ve mevcut yönetimin varlığında da futbol yönetiminin gelecek dönemde de daha iyi olacağına yönelik inancım az.

19 Şubat 2016 Cuma

Bruma & Telles Üzerinden Haberler Başladı


Bruma'nın 7.5 milyon, Telles'in ise 8.5 milyon avro'luk opsiyon bedelleri var ve ikili üzerinden kalacak mı gidecek mi haberleri de başladı. Her iki futbolcu da şu an formalarını giydiği takımların tutmak isteyebileceği isimler. O yönde de haberler şu şekilde gelişiyor, "takımda tutmak istiyoruz ama opsiyon bedelleri çok yüksek". Yani daha makul fiyatlara bu futbolcuları transfer etmek isteyecekler ve en büyük kozları da futbolcuların o takımlarda kalmak istemeleri olabilir. İki şekilde de Galatasaray kazançlı aslında, yeter ki dirayetli durulsun, geri adım atılmasın. Melo'dan kazanılan fiyat bu anlamda başarılı, o örnek alınsın desem yönetimin tutarsız hareketleri var, hiç de umut vermiyor. Bize para lazım diyerek gelen ilk teklife bu futbolcuları bıraksalar şaşırmam. Genç, potansiyeli olan, başka talipleri de çıkabilecek futbolcular. Opsiyonu tam olarak istenilmeli, kuruşu kuruşuna alınmalı. O parayla da yeni bir takım kurmak mümkün ya da bu futbolcuları takımda tutarak yeni dönem Galatasaray'ı adına adım atmak da mümkün. Ben kalmalarını isterim..

İşte Koray Günter


Hakan Balta'ya duyduğum saygı ve beğeni büyük ama Chedjou & Denayer ikilisinin oynaması gerektiğini düşünenlerdenim. Rotasyonda da ilk tercih Hakan Balta olur, sonra Koray Günter'e dönersin ama şu form ve kalite yapısıyla Semih Kaya'yı düşünmezsin. 

Ama Emre Çolak'dan bu kadar kolay vazgeçip, 18'e dahi almazken (alternatifin dahi yokken), Semih Kaya bu kadar bol ve iyi alternatif içerisinde forma şansını bulabiliyor. Denayer sağ bek oynamak zorunda kaldı bu uğurda ya da Koray Günter'e şans yeni yeni gelmeye başladı. Şubat'ın 19'una geldik, neredeyse sezonu bitireceğiz. 

Lazio karşısında da Koray Günter'i 11 oynatmak bana göre şaşırtıcı bir gelişme değildi, önceden gerçekleşmesi gereken bir durumdu, geç kalındı. Asıl sürpriz Chedjou'nun orta saha oynaması ama o başka bir konu.

Değinmek istediğim başka bir konu var. Maç başında çoğu yorumcunun tek bir ağızdan söylediği bir şey var "Koray Günter'i oynatmak hata, büyük kumar". Semih Kaya bu kadar hata ve yanlış arasında yüceltilirken ısrarla Koray Günter'i gömdüler ama Lazio karşısında performansı herkesi susturmuş olmalı. Belki müthiş oynamadı ama doğru yerde doğru zamandaydı. 

Bu adamın üzerinde 11 ısrarı yok, her maç oynamıyor. Eksiği de vardır, en önemlisi oynayarak gelişmesini beklediğiniz bir isim ama oynayamıyor. Buna rağmen en kritik yerde şans bulduğunda bile sırıtmadı, en kötü Semih Kaya'nın o kadar üzerinde bir performanstı ki. 

Galatasaray'ın elinde iyi isimler de var yani, yeter ki üzerinde durulsun. Koray Günter bu takımın gelecek beklediği isimlerden biri olmalı, Sinan Gümüş için olduğu gibi. İşte o vakit Galatasaray'ın yarını üzerine konuşmaya başlarız..

Savunma Dedik, Savunamadık; Galatasaray 1-1 Lazio


Mustafa Denizli, Beşiktaş'ın başındayken Manchester United deplasmanında kullandığı 11'in bir benzerini Galatasaray'ın başında Lazio'ya karşı denedi. Ölümüne savunma kadrosu diyelim biz buna, tek önceliği gol yememek olan, 1-0 gibi bir skoru da öpüp başına koyan. 

Böyle bir kadro yapısı günümüzde pek kalmadı. Galatasaray'ın alternatif şansının az olduğunun ben de farkındayım, özellikle de hücum anlamında ama alternatifsizlik ölümüne savunma demek olmamalı. Bu kadroyu sahaya sürdüğünüzde eğer gol yerseniz başarısız oldunuz demektir ki gol yemeyi geçtim, çok fazla pozisyon verdik, her duran topta rakibe kafayı vurdurduk, agresif değildik, Lazio çok rahat oynadı. 1-1'i istediler, hücumu düşünselerdi galibiyeti de alırlardı.

Mustafa Denizli'nin büyük hayal kırıklığı olmasından söz ediyoruz ama geçmişte yakaladığı tüm doğruları da unutması artık teknik direktörlük yapmaması gerektiğinin en büyük kanıtı. Savunma dörtlüsünü doğru buldum ama Chedjou, Donk, Selçuk İnan orta sahasıyla hangi üretkenliği düşünmüş acaba? Onu geçtim, bu üçlünün 90 dakikayı tamamlaması da inanılmaz olan. 

Selçuk İnan da kötüydü maçta, haliyle bu orta sahanın hücumda üretken olma şansı yok. Donk bir kere rakip savunma arkasına sarktı ve asist yaptı, oysa bunları sürekli denemesi gerekiyordu, denemedi. Chedjou ruh gibiydi, hiç göremedim. Sneijder sol kanatta ezildi, ortaya çekilmedi, sağ kanatta Sabri Sarıoğlu oynadı, belki defansif anlamda işini yaptı ama hücumda gol dışında o da yoktu derken hücum yapan bir kişi bile yoktu. Podolski bazı zamanlarda sorumluluk alayım dedi, yalnız kaldı. Topu içeri çıkardığında bir Galatasaraylı yoktu ceza sahasında. Haliyle de 1-1 iyi diyorum.

Bilal Kısa diye bağıran bir maçtı ama 90 dakika kenarda bekledi. Carole iyiydi, hatta hücumda çıkan tek oyuncuydu, kanadını iyi savundu, Candreva girdikten sonra varlığı daha da önemliydi ama Olcan Adın'la değişti. 89'da ise Sneijder & Yasin Öztekin'le değişiyor, golü aradığımız dakikalar. Mustafa Denizli gerçek anlamda iflas etti, bu maç onun zirvelerinden biri.

İşin özü, Lazio istediğini çok rahat bir şekilde aldı. Top belki Galatasaray'daydı ama rakip sahada hangi Galatasaraylı topu alsa etrafında en az iki kişi vardı. Çok fazla pas hatası yaptık, bu pas hataları da pozisyon olarak döndü derken Muslera'nın kurtardığı bir maç oldu. O kadar çok savunmacı vardı ki kim nerede duracak, ne yapacak bilmiyordu. Haliyle savunamadık, bu kadar savunmacı bolluğunda da hücum yapamadık, top tutamadık. Muslera, Koray Günter, Denayer ve Carole dışında kimse yoktu sahada, ben göremedim.

Hadi burada 1-1'i kurtardık, bu kafa yapısıyla İtalya'da ne yapacağız, nasıl ayaklanacağız. Tur şansımızı büyük oranda yitirdiğimizi düşünüyorum. Bu futbolla orada kazanmak ya da gollü beraberlik çok zor, orada gol atmak zorundayız ama ne hücum yapabiliyoruz, ne savunabiliyoruz..

17 Şubat 2016 Çarşamba

Galatasaray Formasıyla 200, TT Arena'da İse 100. Maç


Şu ortamda çok fazla dillenmez ama önemli bir detay olacağını düşünüyorum. Çoğu kişinin görmezden geleceği bir istatistik olacaktır. Lazio maçı itibariyle Selçuk İnan'ın Galatasaray'da 200. maçı olacak. 4.5 sezondur Galatasaray formasını giyiyor ve müthiş bir istikrarla devam ediyor. Büyük bir sakatlığını hatırlamam mesela. İnişli çıkışlı dönemleri oldu ama formayı hiç kaptırmadı, her gelen teknik adamın en önemli kozlarından biri oldu. Başarı anlamında bir yana ama istikrar anlamında da çok büyük iş. Ayrıca TT Arena'da da Galatasaray formasıyla 100. maçını oynayacak ilk Galatasaraylı futbolcu olacak ki bu da tarihe geçmesi demek. Bu istatistikte Muslera'nın dahi önünde yer almış..

Böyle Galatasaraylılar da Var, Helal Olsun


Uğur Karakullukçu'nun Sabah Gazete'sinde özel haberi, çok da başarılı bir habercilik ki tebrik etmek gerekiyor. Dursun Özbek'in 465 bin bileklik sattık açıklaması vardı. Bu da 1.6 milyon avro gibi bir rakam getirdi ve beklentimin üzerinde. Twitter'da bir anket yapmıştım, yüzde 65'lik bir kesim bileklik almayacağını dile getirmişti. 

Ben de almadım mesela, atılması gereken öncelikli adımlar olduğunu düşünüyorum ve o adımlar gelmeden de almayacağım. Ama ilginin olduğu da doğru. Yönetim beğenilmez, takım da çok kötü gidiyorken bu kadar bileklik satmak başarı. Projeyi çok tutmuyordum ama hafife almışız. 

Ama şöyle bir durum var, 465 bin bilekliğin 150 binini Kenan İmirzalıoğlu, Kıvanç Tatlıtuğ ve Kerem Bürsin almış. Bu da çok büyük bir para demek, gösterdikleri fedakarlık gerçekten çok büyük ve bunun da hiç reklamını yapmadılar. Bu haber olmasaydı da haberimiz olmayacaktı. 

Geçtiğimiz günlerde divan kurulu toplantısı vardı ve orada açılan standlarda bileklik almayan o kadar fazla üye oldu ki. Hep diyoruz, üyelik halka açılsın, Galatasaray halka insin, o halk bu camianın hakkını fazlasıyla verir diye. Görüyoruz işte, bu küçük bir örnek. Galatasaray böyle yönetiliyor, hatta yönetenleri bu insanlar seçiyor işte ama camiaya sahip çıkan yine taraftar..

Lasme İçin "Allah'ım Pivot" Derken, Dorsey İçin?


Sezon başında kağıt üzerinde baktığımızda Lasme & Dorsey rotasyonu fazlasıyla çılgın görünüyordu ve bana göre takımın en güçlü olduğu pozisyondu. Sezon içerisinde ise Lasme ne kadar büyük oynadıysa, Dorsey ise o kadar büyük hayal kırıklığı yarattı. 

Nedenini bilmiyorum, ülkeyi iyi bilen ve seven bir isim, uyum gibi bir sorun asla olamaz. Ergin Ataman'la frekansları tutmadı daha çok, Dorsey'e uygun da bir basketbol tarzıyla oynadık diyemeyiz. Dorsey'i hareketli kullanmak, koşturmak gerekiyor ama daha farklı bir basketbol tarzımız var. Geçen sürede de Dorsey beklentilerin uzağında kaldı, uzun zamandır ayrılmak istediği konuşuluyordu.

Sıkıntı şu, Euro Cup için transfer dönemi bitti. Lasme'nin alternatifi Chuck Davis olacak gibi görünüyor ki onun da 5 numara alternatifi olabileceğini düşünmüyorum. Uzun bir sakatlıktan döndü, zamana ihtiyacı var ama o zaman Galatasaray'da yok. Euro Cup şampiyonluğu hedef olarak gösteriliyordu, bu yolda ağır bir yara. Ne kadar hayal kırıklığı olsa da Lasme'yi dinlendirmek açısından Dorsey'in varlığı önemliydi.

İşin iyi tarafı ise ligde bir uzun hamlesi daha yapabilirsiniz, iyi bir pivot almak mümkün. Yeni bir transfer yasağı yok, 250 bin dolar gibi de bonservis kazanıldı ve hamle şansı doğdu. Kim alınır bilmem ama birinin alınacağından da eminim.

Ne kadar hayal kırıklığı yaratmış olsa da Dorsey kariyerli bir oyuncu, iyi olmayan hali bile Barcelona'ya gidebiliyor. Olympiakos'a gider diye tahmin ederken Barcelona'ya bonservis karşılığında gitti. 

Dorsey'i keşke kullanabilseydik, Lasme'yle birlikte çok kaliteli bir rotasyondu ama N'Dong sonrasında Lasme için "Allah'ım pivot" derken Dorsey için kötü şeyler yazmak durumunda kaldık. Çok beklenildi, ısrar edildi ama bazı maçlar dışında beklentinin o kadar uzağında kaldı ki..

16 Şubat 2016 Salı

Lazio Maçında Hamit Altıntop'u 11'e Yazmak İsterdim


Sakatlığıyla alakalı işi artık makaraya döktük, ağlanacak halimize gülmeye başladık. Dediklerimin de hala arkasındayım ama madem sezon sonuna kadar bir şekilde Galatasaray formasını giyecek biliyorum ki sağlıklı kalabilmesi durumunda (özellikle şu kadroda) ihtiyaç duyulan bir isim. Ne zaman, nerede sakatlanacağının garantisi yok, yaş da ilerledi ki çok daha kolay sakatlanıyor ama sahada kalabilirse katkı alırız. Oynayacak durumda mı bilmiyorum ama keşke Lazio maçında sahada olsa dediğim isimlerden. Mustafa Denizli'nin radikal formasyon değişiklikleri yapmadığını görüyoruz, yine 4-2-3-1 oynarız, elle tutulur kanat oyuncuları da yokken. Sola mecburen Yasin Öztekin'i yazarken sağ tarafa Hamit Altıntop'u yazmayı çok isterdim ya da onu orta sahaya çekebilmeyi. Geçen sezon Melo'nun yokluğunda yaptığı akıllarda, yine o katkıyı gösterebilirdi, çünkü iyi futbolcu ama sağlıksız. Güvenemiyorsun. 2 gündür takımla çalışıyor, uzun bir sakatlıktan çıktı ama artık tecrübe gösterme, ne olursa olsun varlığı belli etme zamanı. Beklentim yok ama olsa iyi olur. Şu günlerde +1 isim daha yazmak şans olurdu..

Kewell Hocam..

15 Şubat 2016 Pazartesi

SC Nostalji #51; Burak Yılmaz


Burak Yılmaz'ı bu formayla hatırlayacağım, yakasını kaldırdığı ve efsane geçirdiği sezonla. Öyle bir sezon ki bir önceki sezon Trabzonspor'un Şampiyonlar Ligi macerasında eleştirilen bu adam, Galatasaray formasını giydiği ilk sezonda attığı gollerle grup aşamalarının en iyi futbolcusu seçilmiş, Uefa'nın da yılın 11'i için adaylardan biri olmuş. Galatasaray'ın da Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale yükselmesinin baş kahramanlarından biri olmuş. Sneijder & Drogba transferlerinin ses getirdiği ama Burak Yılmaz'ın damga vurduğu bir sezon.

Inter'in Şampiyonlar Ligi Hedefinden Uzaklaşması, Galatasaray'ın 10 Milyon Avro'dan Olması Demek


Mancini'nin geçtiğimiz sezon Inter'de başarı sağladığını söyleyemem ama handikapları vardı. Onun kurmadığı ve her sene geriye giden bir yapı. Buna rağmen Shaqiri gibi hamleler de yapılmıştı ama geçen sezon hayal kırıklığıyla bitti, yine de Mancini'ye güvendiler ve devam ettiler. Inter'in hatırladığı bir özelliği var aslında, bu takım geçmişte transfer arsızıydı, yine transfer arzısı oldu. Sezon başında neredeyse bütün takım değişti, son güne kadar yeni isimler aldılar. Ligin devre arası oldu, yine hamle yaptılar ama şu an bulundukları nokta onlar açısından hayal kırıklığı. Sezona müthiş girdiler, hepimiz Inter'i ve meşhur 1-0'larını konuştuk ama Juventus'un geri dönüşü, Napoli'nin konumu derken Inter büyük düşüş içerisinde ve çıkış adına da çok umut yok. Ama önemli de yatırımlar yaptılar ki bu yatırımların ardından olunan şu nokta başarısızlık. Haliyle de Mancini'nin yeni sezonu görme ihtimali çok kalmıyor. Inter'in Şampiyonlar Ligi hedefinden uzaklaşmasının diğer anlamı da Melo'dan gelecek ekstra 1.5 milyon avro ve Telles'in satın alma opsiyonu. Telles'in dönmesini isterim, o ayrı konu ama sıcak paraya da şu ortamda kimse hayır diyemeyecekti. Şu tablo diyor ki, Melo yavaştan Brezilya'ya döner. Öncesinde Galatasaray adına birkaç paylaşım olabilir ama o trenin kaçtığını düşünenlerdenim. Telles ise sessiz sedasız döner, keşke Bruma da dönse..

Galatasaray Tarihinin En Kötü 2. Sezonuna Tanıklık Ediyoruz


Galatasaray tarihinin en kötü 2. sezonuna tanıklık ediyoruz. 21 maçta 34 puanımız var, o da ligin ilk yarısında alınan puanlarla. Galatasaray tarihinin en kötü 21. hafta performansı ise 2010-2011'de 21 maçta toplanan 29 puanla. O sezonu 8. tamamlamıştık, hatırlarsınız. Bir ara ilk 10 sıranın da altını görmüştük. Ligin ilk yarısında toplanan puanlar olmasa yine olacağı o ama gidişimiz iyi değil ve bu gidişat sonrasında ilk 3 sıra hayal olabilir, hızla düşüyoruz.

Şu an 5. sıraya kadar geriledik zaten, Akhisar ve Başakşehir önümüze geçmiş durumdalar. 6. Konyaspor ile de puanımız aynı, 7. Kasımpaşa ise sadece 3 puan gerimizde. Ligin 2. yarısı başlayalı 4 hafta oldu ve 4 puan toplayabildik. Sivasspor karşısında alınan galibiyet, Osmanlıspor mağlubiyeti, Konyaspor beraberliği ve son Mersin İdman Yurdu mağlubiyeti.

Asıl mesele ise şu. Liderin 15 puan gerisindeyiz (Beşiktaş'ın eksik maçlarını dahil etmedim). Beşiktaş eksik maçlarını kazansa 17 puan gerisinde olacağız diyelim. Galatasaray'ın ligin 2. yarısında 8 puan kaybettiğini görüyoruz. Şu an 9 puan geride olmak mümkündü ve Fenerbahçe, Beşiktaş'la da kendi sahamızda oynayacağız. Fikstür anlamında müthiş bir avantaj vardı ama öyle puanlar kaybedildi ki. Sadece şampiyonluk yarışı olarak görmeyin, 2.'lik de hedefti ya da 3. sırada rahat bir konumda olmak.

Avrupa'dan men cezası gelse bile bu sezon Avrupa bileti almalıyız ki gelecek sezon o ceza çekilsin. Ligi 3. sırada bitirmek en rahat yoldu, onu dahi ateşin içine attık ve 7. sıraya dahi düşebilecek konuma geldik. Türkiye Kupası'nda devam ediyoruz ama orada da yarı final ve finalde karşımıza ne çıkar bilemeyiz. Avrupa biletini almak büyük hedef ama futbolcular, teknik ekip, yönetim pes etti.

Pes etmekten kastım şu, devre arasında kadroya doğru takviyeyi yapmamak ve anlamsız Mustafa Denizli ısrarı. Hoca hep diyor ya Galatasaray'ı düşündüğüm için buradayım diye, bugün bırakması yeni bir hedef yaratabilir ama yapmıyor. Haliyle Galatasaray da her geçen hafta biraz daha geriliyor. Futbol anlamında pozitif bir etken görsem olumlu şeyler de yazacağım ama büyük bir olumsuzluk var ve oynadıkları futbol itibariyle de Akhisar, Başakşehir gibi takımlar bizden üstün. Hatta onlar da son haftalarda puanlar kaybettiler, hala buralarda kalabilmemizin tek açıklaması bu.

14 Şubat 2016 Pazar

Yazıklar Olsun, Mersin İdman Yurdu 2-1 Galatasaray


Deplasman fobisi değil bunun adı, içi boşalan ve içi boşalan kadroyu kötü idare eden bir teknik heyet. Teknik heyet de değil, malum Mustafa Denizli her sorunla kendisi uğraşmak istemiş ve yardımcı teknik adam istememişti. Şu an Taffarel yardımcı teknik direktör görünüyor ama kalecileri çalıştırıyor. Mert Çetin ise futbolculara taktik veriyor, kendisi aslında bir tercüman. Cenk Ergün de artık Florya ve maçlarda kulübede olmadığına göre Mert Çetin'in kulübede olması bu yüzdendir. İşin özü, ne yaptığı anlaşılamayan ama uçuruma sürüklenen Galatasaray.

Mersin İdman Yurdu'nu asla küçümsemem, şu an canlarıyla boğuşuyorlar ve çıkış yolunda iyi bir hava yakaladılar. Takım ne sezon başında ne de devre arasında transfer yapabildi, yaş ortalaması 250 olan bir takımla mücadele etmeye çalışıyorlar. Öyle ki Fenerbahçe'nin sol beki Ümit Özat'ken sağ beki Serkan Balcı'ydı. Bugün ise Ümit Özat teknik direktör, Serkan Balcı takım kaptanı ve bu veteran tadında kadro Galatasaray'a karşı üstün gelen taraftı. Galatasaray kadrosunun içi öyle boşaldı, o kadar kafa anlamında bitme noktasına geldi ki kendi sahasında Konyaspor'a karşı başa baş mücadele ederken, Mersin İdman Yurdu deplasmanında 80 dakika yok hükmünde.

11'e bakalım. Lazio maçının provası mı diyeceğiz şimdi. Linnes oynayamayacak, o yüzden mi Denayer sağ bek tercih edildi? Mustafa Denizli değil miydi fiziksel anlamda Denayer'in sağ bek oynama ihtimali yok diyen? Adalet üzerinden yorum yapsak karşımızda Semih Kaya çıkar. Hakan Balta 18'de bile yoktu, Denayer sağ bek, geçen haftaların parlayan ismi Koray Günter yedek. Neden ilk fırsatta Semih Kaya, bugün olduğu gibi gol yedirme garantisi olduğu için ve yediği kırmızı kart adına mı? Bana bir futbolcu söyleyin, Semih Kaya kadar bitmiş olsun. Bu tercihi yapanlar bana adaletten bahsetmesin. Hamza Hamzaoğlu'na takıntı sahibi derken Mustafa Denizli takıntı konusunda farklı boyutta.

Semih Kaya kırmızı kart yedikten sonra stopere Denayer geçti. Semih Kaya'nın yapamadığı ne kadar müdahale varsa hepsini yaptı ve neredeyse tek başına savundu. Nakoulma'nın ise Semih Kaya'yı geçemediği bir pozisyon bile yok. Yenen gole bakalım, çalımı yemesi ayrı, orada ofsaytı düşünmemesi ve bozması apayrı. Kimler Galatasaray formasını giyiyor, bu forma böyle ucuzladı mı? Ya da Semih Kaya kendine soruyor mu, 2 sene önce neydim bugün ne durumdaydım diye. Biz yine de eyvallah kardeşim diyelim, keşke okusa.

Carole sol bek diye sevindim, yedek kalmaktan futbolu unutmuş. Olcan Adın'ın hücumun kanatlarında etki etme şansı yok ve iyi gördüğüm tek nokta Podolski'nin isyanıydı. E kiminle hücum edecek bu takım, herkes etkisiz. Beklerden hücum katkısı almıyorsun, orta sahan bitmiş, Donk atılmaya yer geziyor, Sneijder hakemlerle uğraşmaktan saha içine odaklanmadı, forvetin zaten yok. Top Galatasaray'daydı ama topa sahip olmanın bir espirisi yok ki, organize olamıyorsun. Umut Bulut oyundan çıkıp Podolski forvete geçtikten sonra biraz kıpırdama oldu, ceza sahası içinde aksiyon yaratmaya başladın, top tutmayı denedin. Bunu herkes söylüyor, neden uygulanmadı peki. Bir futbolcunun cv'sinde forvet yazması onun forvet oynaması için yetiyorsa neden Volkan Pala'yı 18'e bile almadın mesela.

80'den sonra haretlenme oldu, maçı 2-1'e taşıdık ama Mersin İdman Yurdu karşısında dahi etkisiz bir Galatasaray. Ruhunu, inancını kaybetmiş, sezon bitse de gitsek mantığında. Büyük bir enkaz doğuyor, bunu görüyorlardır umarım. Mustafa Denizli ise en büyük yanılgılardan biri, günü kurtarır dedik ama yarını da karartıyor. Sezon sonunda görevi bırakması bir şeyleri değiştirmez, bugün gitmiş olsaydı en azından sezon sonuna kadar 3.lük hedefi, Türkiye Kupası gibi hedefler koyabilirdik.

Bilal Kısa 86. dakikada oyuna girdi ve gol dahil üç tane kilit pasını saydım. Bu adam ısrarla düşünülmüyor ki o 11 oynadığında Galatasaray'ın kazanma yüzdesi çok yüksek. Anlamadığım nokta, 4-2-3-1'den başka formasyon yok mu. Akhisar deplasmanında yaptığın gibi Donk, Selçuk İnan, Bilal Kısa başla mesela. Sneijder'i sol tarafa at, duruma göre değişiklik yap. Hiç düşünülmüyor, fix bir 4-2-3-1 var ve ezber tercihler. Dolayısıyla da başarısızlık..

12 Şubat 2016 Cuma

Maç Kadrosunda 5 Stoper, 12 Savunmacı


Mersin İdman Yurdu karşılaşmasının maç kadrosu bu şekilde. Göze çarpan detaylar ne dersek, 5 stoper de maç kadrosunda, bunun yanında üç kaleciyi dahil edip toplamda 12 tane savunmacı var. Olcan Adın ve Jose Rodriguez'i de savunmacı saymadım, o derece. Forvet alternatifi yok, Volkan Pala maç kadrosunun dışında kalmış. Anlamadığım nokta ise hücum için yetersizlikten bahsederken Emre Çolak'ın 2 maçtır maç kadrolarının dışında kalması. Yasin Öztekin'in inanılmaz kötü futboluna rağmen şans bulduğu ortamda Emre Çolak'ın yüzüne bakılmıyor. Yeterli durumda olmayabilir, önce kendine bakması gerekir de diyelim ama bu kıtlıkta şans bulmamasına anlam veremiyorum. Benim için facia bir maç kadrosu.

Muslera
Linnes Chedjou H.Balta Carole
Donk Selçuk Sneijder
Sabri Podolski Olcan

Bana sorarsanız da bu 11 maça başlayacak. Sabri Sarıoğlu'nun son iki maçta sonradan oyuna girip takımı ateşlediğini gördük, Mustafa Hoca mutlaka ödüllendirecek onu. Olcan Adın ise Akhisar maçında sola geçtiğinde etki etti ve bu kıtlıkta da sol kanat ona emanet edilir. Chedjou'yu zamanında orta saha denediği gibi Podolski'yi de forvet denemesini bekliyorum ama yine Umut Bulut'la başlaması da yüksek bir ihtimal.

Seyreyle Maziyi #1; Operasyonun Adı Atletico Madrid


Yeni bir yazı dizisine başlayalım. Hep söylediğim, yazmaktan en çok keyif aldığım şey nostalji diye. Eskiyi hatırlamak, üzerine konuşmak büyük keyif veriyor. O zaman haydi maziye.

Başkanlık seçimlerinin bir numaralı kozu transfer vaatleridir. Özhan Canaydın'ı hatırlarım, başkan seçilirsem üç tane dünya yıldızı alacağım demişti. O zamanın çocuk kafası tabii, heyecanlandık. Sonra öğrendik ki o dünya yıldızları da De La Pena, Simone Inzaghi falan. Gerçi onları da alamadık, hatta bahsi bile geçmedi. Bir gün Ali Dürüst çıktı ve Baliç transferi sonrası dedi ki, bu sezon yaptığımız en büyük transfer.

Özhan Canaydın'ın Lincoln transferi sonrası da "Avrupa'nın en büyük futbolcusu" demişliği vardır. O da farklı heyecandı ama o zamanlarda yıldız algımızın zirvesinde Lincoln vari adamlar yatardı. Sonrasında Adnan Polat o çıtayı biraz yukarı çekti ama Ünal Aysal'ın adı geçtiğinde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Adnan Polat bizim için rüya başkandı, Özhan Canaydın'ın yönetimine girdiğinde çok sevinmiştim, başkan olduğunda ise çok daha sevindim. Bilemezdik tabii sonumuzun böyle olacağını. Bugün sorarsanız en sevmediğim 2-3 Galatasaray figüründen biridir. Ünal Aysal ise kimsenin bilmediği adam, eskiden adını çok duyardık ama ne iş yapar, varlığı nereden gelir gibi sorulara cevap yoktu. İsmini çok duymuştum ama yüzünü Galatasaray başkan adayı olduğunda ilk kez görmüştüm. O başkan olduğunda da vaat vermesine gerek bile kalmadı, zaten büyük beklentilerle başladık. Fatih Terim'in göreve gelmesinin ardından da gelecek adına hepimizin büyük bir umudu doğdu.

Drogba, Sneijder hamlelerini anlatmayacağım, belki sonra gireriz o çılgın ara transfer dönemine. 16 Haziran 2011 tarihine gidiyoruz, Ünal Aysal'ın meşhur Atletico Madrid operasyonuna. 

Bir önceki sezonu 8. bitirmiş, elinde enkaz bir kadro vardı Galatasaray'ın. Değişim gerekliydi ve değişim adına da önce bonservisi elinde olan isimler olan Elmander, Selçuk İnan ve Ceyhun Gülselam gibi isimlerle anlaşıldı. Selçuk İnan transferini düşündüm de, sahi ne büyük heyecandı. Evin içinde koştuğumu ve inanamadığımı hatırlıyorum. Fenerbahçe dururken Galatasaray'ı seçmişti, çünkü Galatasaraylıydı. Ama Galatasaraylı olduğunu sonradan öğrenmiştim. İyi ki de gelmiş, suyun akışını değiştiren adamlardan.

16 Haziran 2011 tarihinde ise sürpriz bir operasyon vardı. Sürpriz şekilde, Ünal Aysal özen uçağına atladı ve Madrid yolunu tuttu. Hedef Atletico Madrid'den Diego Forlan, Jose Antonio Reyes ve Tomas Ujfalusi'ydi. Düşünsenize, Forlan'ın Galatasaray formasını giyme ihtimali vardı. Buyrun size Dünya yıldızı. Öyle ki Forlan'ın adının geçtiği yerde Reyes ve Ujfalusi'yi düşünmedim bile, hatta bu harekatın en zayıf halkası olarak Ujfalusi'yi gösterdik ama o Ujfalusi sadece oynadığı bir sezonla öyle büyük iş yaptı ki. 


Zor ve pahalı bir transfer harekatıydı tabii, bu transferlerin de mutlaka bir ön çalışması yapılmış olması lazımdı. Bizzat Ünal Aysal'ın bu transferleri gerçekleştirmeye kendi özel uçağıyla gitmesi de olayın ses getiren tarafıydı. Ünal Aysal, İstanbul'a dönüp uçaktan indiğinde de transferler bitmiş gözüyle baktık, biz blogger'lar bu destanı yazmaya başladık.

Hatta ben böyle bir yazı yazmıştım;

Bu yazı da Sportif Cümleler tarihinin en çok okunan 5. yazısıdır. İnanılmaz bir harekattı, yeni dönem adına büyük bir heyecan doğmuş oldu ama işler beklenildiği gibi olmadı. Atletico Madrid'le anlaşma tamamdı ama Forlan ve Reyes gelmek istemedi. Ujfalusi ise bu harekatın ardından iki gün sonra Florya'ya geldi ve imzayı attı. Böyle bir harekatın ardından da Ujfalusi'ye burun kıvırdık tabii, hem en zayıf halka olarak görüyorduk, hem de 32 yaşında bir isim bu saatten sonra ne katabilir derken gördük ki bir futbolcu tüm savunma hattına ancak bu kadar etki edebilirmiş. Biraz daha arttırayım, Popescu'nun ardından ilk kez elit bir stoper izledik, Semih Kaya'nın doğuşuna şahit olduk. 


Reyes ve Forlan da gelebilseydi ne olacaktı acaba. Forlan daha sonrasında Inter'e gitti ama işler istediği gibi gitmedi, bugün Japon Ligi'ndeydi. Kendisi takımı küme düştüğü için üzülürken, takım arkadaşlarının durumu umursamamasına sinirleniyordu. Reyes ise yarım sezon daha Atletico Madrid'de kaldı, sonrasında Sevilla yolunu tuttu ve hala orada. Sevilla'nın kazandığı Avrupa Ligi Kupaları'nda da emeği büyüktür. Şöyle düşünün, Reyes gelmiş olsaydı Riera gelmeyecekti. Forlan gelmiş olsaydı da belki Baros takımdan ayrılacaktı ya da ertesi sezon Drogba harekatı olmayacaktı. Bunu bilemeyiz.

Atletico Madrid ile o dönem başlayan sıcak ilişkiler Ağustos ayında ise Arda Turan'ın transferiyle sonuçlandı. Daha önce de istemişlerdi ama Fatih Terim onu takımda tutmaya ikna etti, sonrasında ansızın bir şekilde ben gidiyorum dedi ve bizi Riera'nın kontratına mecbur kıldı. Riera'yı da iyi ki tanıdık, o ayrı konu ama belki kendisi için doğru, bizi ise zora sokan bir durum oldu.

11 Şubat 2016 Perşembe

Sneijder & Selçuk İnan, Önümüzdeki Dönemin Yeni İkilisi


Burak Yılmaz artık yok, yeni dönem Galatasaray'ında da yeni ikili için Sneijder ve Selçuk İnan'ı göstermek mümkün. Sneijder'in Galatasaray için paylaşımları bir yana Selçuk İnan'ın dün maç sonunda yapmış olduğu "Ben her zaman Galatasaray'da kalacağım, ayrılmayı düşünmüyorum, İnşallah futbolu da burada bırakacağım" açıklaması da durumu özetledi. Selçuk İnan için atlanan bir detay var, Trabzonspor'la sözleşmesi bittiğinde Galatasaray'ı kötü durumdayken seçti, çünkü Galatasaraylı. Futbol anlamında da hakkının çok yendiğini düşünüyorum ki yeni dönem Galatasaray'ında liderlik yapacak isimler bunlar ve takımın da Sneijder & Selçuk İnan üzerine inşa edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Tabii gençleşen, bu ikiliyi taşıyabilecek bir takım. Dün bu ikilinin gösterdiği uyum Galatasaray'a maçı kazandırdı. Burak Yılmaz'ı çok sever ve saygı duyarım ama o oyunda olduğunda onun oyun tarzına odaklı bir hücum anlayışı oluyordu. O olmadığında ise (forvet yokluğunun da altını çizerek) bu ikili sazı eline aldı ve önemli bir galibiyet geldi..

Hücum Gücünde Zorlanıyoruz Derken, Tannane Veto Edilmeyecekti


Mustafa Denizli'nin Akhisar maçı sonrasında "Hücum gücünde zorlanıyoruz. Kendi içimizden alternatifler üretmek zorundayız. Zor bir yolculuk bizim için" söylemi akıllara şu soruyu getirdi, Tannane'yi neden veto etti, neden (gerçekleşme ihtimalinin zor olduğunu bile bile) Benitez'in peşinden bu kadar koşuldu.

Tannane'nin Saint Etienne kariyeri iyi başladı. Bildiğiniz gibi onun transferini makul kılan durum sezon sonunda sözleşmesinin bitecek olmasıydı ve bu sayede 1.5 milyon avro gibi bir bonservise transfer oldu. Gol ve asistlerini de sıklıkla duyuyoruz, Fransa kariyeri çok iyi başladı ki yaş 21.

Sadece o da değil. Spalvis'in de peşinde çok koştuk, forvet gündemlerimizden biriydi ama transferi gerçekleşmedi. O da 1 milyon avro gibi bir rakama Sporting'e gitti ve yeni sezonda bu takıma katılacak. Tutar, tutmaz ayrı konu ama Sporting gibi takımlar potansiyel gördükleri isme teklif yapar ve Spalvis'in de önü bu anlamda açık. 1 milyon avro gibi bir rakama da denemeye değerdi.

Gençleşmekten bahsediyorken böyle makul adımları atmamış olmamıza anlam veremiyorum. Potansiyel diye Benitez'in peşinden koştuk ki bahsedilen rakamlar 8-10 milyon avro arasındaydı. Belki bu değerde bir futbolcudur ama Galatasaray'ın şu maddi şartlarda böyle bir imkanı var mıydı? Tannane'den Mustafa Denizli veto ettiği için vazgeçtik, Spalvis ise mektup davasına kurban gitti.

Bugün geldiğimiz noktada da hücum alternatifi yok. Ne kanatlarda ne de forvet pozisyonunda. Sezonu da bir şekilde bitireceğiz. Daha kötüsü ise, ara transferde minik bir fragman izledik sanki. Yaz döneminde de farklı şeyler olmayacaktır, bu anlamda gelecek için karamsarım. Doğru futbol aklını maalesef göremiyorum..

10 Şubat 2016 Çarşamba

Yeni Yaşın Kutlu Olsun, Akhisar Belediyespor 1-2 Galatasaray


Kötü zemin, Olimpiyat Stadı tadında rüzgar her iki takımı da etkiledi aslında. Zemin için Akhisar Belediyesi alışık diyorlar ama rüzgar her iki takımı da bozdu. Yine de 1-0 geriye düşene kadar çok kötü bir Galatasaray futbolu vardı ki bu saydığım etmenler elbette etkiledi ama kötü futbolun asıl nedenleri de diyemem.

Aslında doğru 11 vardı. Linnes, Chedjou, Hakan Balta, Carole savunma hattı, Bilal Kısa'nın dahil olmasıyla üçlü orta saha ve sol tarafta Sneijder. Bu kadar eksiğin arasında yeniden Yasin Öztekin'e dönmemek de doğru karardı. Çok işlemedi bu formasyon ama görmek gerekiyordu. Zamanında Chedjou'yu orta sahada görmek zorunda olduğumuz gibi ya da önümüzdeki maçlarda Podolski'yi forvet oynatmak zorunda olduğumuz gibi.

Donk, Selçuk İnan ve Bilal Kısa gibi orta sahalarda topu tutmanız ve pas oyunu oynamanız beklenir. Bu zeminde pas oyunu zor ama beklenti bu yöndeydi. Zaten Sneijder sola yakın oynuyordu, onu sol kanata yazınca da Sneijder'i savunma yükünden kurtarmış oldunuz ama 1-0 geriye düşene kadar organize olamadı Galatasaray, pozisyon üretemediği gibi şut dahi atamadı. Bu futbolcuların diğer özelliği de şutör olması ama kullanamadık. Oynayan taraf Galatasaray göründü, rakip yarı sahada sürekli zorladı derken Akhisar bekledi, yakaladığı ilk anda da Mugdat Çelik ile hızlı geldi, Rodagella ile müthiş bitirdi.

Galatasaray'ın zaten bir forvet etkisi yok, bunu konuşmuyorum bile. Duvar olan, pas yapacak, bitirecek. Bunlardan mahrumuz. Sneijder zaten forvetle iletişim kuramadı, sol bekte de bir Telles yok ki Sneijder ile o alışverişi yapsın. Orta sahadan da destek alamayınca Sneijder solda olmadı, Olcan Adın ise sağ tarafta kayboldu. Trabzonspor'da sağ önde oynadığı futbolla yürüyen bir isimdi ama Galatasaray'da o pozisyonda bir türlü oynayamadı. 

Maçın kırılma anı Sabri Sarıoğlu'nun oyuna girmesi. Konyaspor maçında da hareket getiren isim o olmuştu. Sabri Sarıoğlu sağ tarafa geçip, Olcan Adın sol tarafa geçince Sneijder de merkeze geçti ve Galatasaray kanatları iyi kullanmaya başladı, Sneijder'in de şutlarıyla Akhisar'ı çok zorladı ve önce golü buldu, ardından Sneijder'in Selçuk İnan'a yaptığı muazzam asist geldi. Akhisar da 1-0'ın ardından savunmayı çok düşünmeye başladı, bekledi, yine hızlı çıkarım diye umdu ama Galatasaray bir anda 2-1'i buldu, Akhisar o anlar nefes dahi alamadı. Hatta 2-1'in ardından turu getirecek skoru da bulabilirdi ama son tercihlerde kapıldıkları rehavet ve Umut Bulut gibi faktörler devreye girince işi bitirecek skor gelmedi ama tur adına büyük bir avantaj yakalandı.

Chedjou çok acı fatura çıkarabilirdi bu maçta, inanılmaz kötüydü ki çok rahat takıldı. Mugdat kaç kere devirdi kendisini. Koray Günter çıkış yakalamaya başlamışken unutacak gibiyiz kendisini. Ayrıca iki maçtır oyunun kaderini Sabri Sarıoğlu'nun değiştirmesi de 11 kalitesini gösteren diğer bir nokta. Sabri Sarıoğlu oyunda yokken 2 şut atmıştık, o girdikten sonra çok fazla denedik, hareketi sağladık. İlk yarının da iyi yüzlerinden biri Linnes'di, keşke bindirmelerini ödüllendirebilsek..

Basketbol'da Bütçe Kısarak Çizilen Kurtuluş Reçetesi, Yazık


Tarihin en kötü Galatasaray Başkanı mı bilmiyorum ama bugüne kadar en sevmediğim Galatasaray Başkanı Dursun Özbek diyebilirim. "Hedefimiz mutlaka şampiyonluk ama size şampiyonluk vaat edemiyorum, feda demek zorundayız ve şu kadar yıl sabır göstermenizi diliyorum" diye işe başlasaydı bugün bütün Galatasaray taraftarı arkasındaydı ama büyük vaatlerle sezona başlayıp, günler, devamında aylar geçtikçe vaatlerin aslında ne kadar büyük bir yalan olduğu ortaya çıktı ve bugün acı edebiyatı yapılıyor.

Edebiyat diyorum çünkü sorunun ne olduğu belli olmasına rağmen sorunu bilmeyen bir yönetim. FFP'nin açılımı herkesin malumu, Uefa'nın resmi sitesinden görüp okuyabilirsiniz ama bizim başkan fair-play adından yola çıkıp FFP mevzusunu şike yapmamak, kirli işlere bulaşmamak olduğunu zannediyor ve cezanın yanlış olacağını anlatmaya çalışıyor. Gerçekten inanılmaz, otomobil ehliyetini yeni almış bir isme uçak emanet etmişiz ve uçağı kaldırmasını bekliyoruz.

Bunu da geçtim, feda söylemini, kemer sıkma politikasını duyuyoruz ama futbolcu maaş indirimleriyle değil, basketbolda mevcut 6 milyon'luk bütçeyi 3'e indirerek. Yazıktır ya, şu an Galatasaray'ın adını yukarıda tutmaya çalışan, verdikleri mücadeleyle örnek takımlar bunlar. Yeni salon yapılacağı söyleniyordu ki doğru bir proje bu ama o salonda iddialı bir takım yaratmak ve salonu doldurmak gerekirken bütçe mi düşürülerek?

Tarihin en büyük basketbol sponsorunu bularak işe başlayacağım diyen Dursun Özbek'in bugün açıklamalarını aklım almadı, skandal olarak nitelendiriyorum. Bu takımın bütçesi her sezon düşüyor zaten, her sezonun başında tüm oyunculardan indirim isteniyor. Ergin Ataman bu sezon başında ücretini yarı yarıya indirerek takımın başında kaldı, sırf Galatasaray diye. Ekrem Memnun'un yaptığı fedakarlıkları say say bitiremeyiz, adam Milli Takım'dan bile Galatasaray için vazgeçti. Biz ise bu isimleri başımızın üstünde tutmak yerine onlara daha da acı vaat ediyoruz.

Umarım bu skandal karardan dönülür, taraftarın haklı tepkisi göze alınır. Yoksa bu takımda ne Ergin Ataman, ne Sinan Güler kalacak. Micov'a her sezon indirim diyoruz ve o da kabul ediyor, bu mu bizim verdiğimiz değer. Onu da geç, takım Sassari maçına çıkacak ve olmazsa olmaz bir maç. Euro Cup hedefi diyoruz, maç öncesi başkanın yaptığı şu açıklamaya bakın. Cidden yazık.. 

Galatasaray'da 5. Sezonu, Arkasında Bıraktığı Sayısız Kupa


Selçuk İnan da 31 yaşına geldiğine göre ben de yaşlanmaya başlamışım demektir. O değil de transfer olduğu döneme bakarsak ya Galatasaray'a transfer olmasaydı? Galatasaray'ın 2011-2012 sezonuyla beraber yazdığı tarih, kazandığı sayısız kupa. Tüm başarılarda direkt katkı sağlamış bir isim.

Sevmeyenini anlarım, forma çıkarma hadisesinde oluşan bazı ön yargılar var. Yani, sevmiyorlar ama iyi olan futbola da kötü demek zorunda hissediyorlar. En kötü sezonlarından biri belki de bu sezondur ama bu sezon bile takımın nadir iyi isimlerinden biridir, inkar edilmemeli. Takım şu sıralar kötü, dolayısıyla Selçuk İnan da bu dalgalanmadan fazlasıyla etkilendi ama ayakta kalmaya çalışan nadir isimlerden olduğunu düşünüyorum.

Galatasaray'da 5. sezonunu yaşıyor. Biten 4 sezonda da 3 şampiyonluk, 3 Süper Kupa, 2 Türkiye Kupası, Şampiyonlar Ligi çeyrek finali ve 2. turunu geride bırakmış. Galatasaray formasıyla da 197 maça çıkıp 42 gol 53 asisti var. Bunun adı istikrar, bunun adı winner olmak, bunun adı çok büyük futbolcu olmak.

Galatasaray'ın yeniden ayağa kalktığı ve başarıya yürüdüğü bu dönemin isimli kahramanlarından biridir. 2011-2012 sezonunu da asla unutmayacağız, öyle bir performans kolay görülmüş bir şey değildir. Sevmeyenini anlıyorum ama Selçuk İnan'ın futbolunu tartışanı asla anlamayacağım. 

Selçuk İnan'a sevgim ve saygım çok büyük. Yeni yaşı kutlu olsun ve düşünülen yeni dönemde de onun tecrübesinin çok büyük bir payı olacak..

Neredeyse Berk İsmail Ünsal Dahi Takımda Kalsaymış Diyorum


2010-2011 sezonuna Milan Baros & Mehmet Batdal forvet rotasyonuyla başlamıştık. Bir önceki sezonda Nonda'yı gönül rahatlığıyla yollayabilen, Jo'yu devre arasında kiralayan Galatasaray'ın bir anda Baros & Mehmet Batdal'a dönüşüne tanık olmuştuk, Keita sonrası Pino'ya geçiş gibi. Baros ve Batdal'ın ortak özellikleri de o sezonun neredeyse tamamını sakat olarak geçirmeleriydi.

Baros'un sakatlığı bir önceki sezondan, maalesef kronik de bir hal almıştı. Nonda'nın gidişi, Jo'nun devre arası gelmesi bu yüzdendi. Baros beklendi, uzun ayrılıklar oldu, her geri döndüğünde fark yarattı ama yine sakatlandı. Bu yüzden de ona güvenerek yola çıkamazdınız ama biz çıkmıştık ve maalesef Baros yine uzun sakatlıklar yaşadı, ardından Batdal da geldi (zaten kalite anlamında tartışılır seviyedeydi) derken Pino forvet oynadı, ligin 2. yarısında da Kazım Kazım. Stancu da transfer edilmişti ama forvetten çok hücumun her pozisyonunda izledik kendisini. O da 5.5 milyon avro'luk büyük bir hayal kırıklığıdır.

İşin özü, o sezondan daha kötü bir forvet rotasyonu izlemeyiz diye tahmin ediyordum. Taa ki bu sezona kadar. Kalite, nicelik ve form anlamında eleştirdiğimiz bir dönem. Pandev'in gidişi sonrası doğan sayısal forvet boşluğuna tek hamle yapılmadı. Podolski'nin forvet oynayabileceği düşüncesi belki de buna engel oldu ama Ibrahimoviç hayali sonrası Niasse'den de olundu ve Burak Yılmaz & Umut Bulut ikilisiyle koca bir sezon atlatılmaya çalışıyordu.

Burak Yılmaz'a da güvenmek imkansız, o da Baros misali kronikleşmeye yüz tutmuş sakatlıklar yaşayabiliyor. Ligin ilk yarısında da uzun bir dönem yoktu, Umut Bulut tek başına idare etmeye çalıştı ama ne kalite ne form anlamında Galatasaray'ın çok uzaklarında olan bir görüntüyle. Ligin devre arasında da forvet baktık, alamadık, Burak Yılmaz'ı da sattık, Podolski'yi de sakatlıklara kurban verirken bugün yine Umut Bulut tek başına.

2010-2011 sezonundan sonra olmaz derken daha beterini bu dönem yaşıyoruz ve en azından kendi izlediğim dönem için konuşacak olursam gördüğüm en kötü forvet rotasyonu. Mecburiyetten Volkan Pala kadroya alındı, neredeyse Berk İsmail Ünsal dahi takımda kalsaymış diyorum. Kalite ve formu da geçtim, sayısal anlamda takımda forvet kalmadı ve bu sezon nasıl tamamlanacak çok merak ediyorum..
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir