27 Şubat 2010 Cumartesi

Teknik Direktörlükte Kalite Olmak

Futbolda imkanların büyük önemi var. Elinde bulundurduğun imkanlar kadar başarılı olma şansın da o kadar artıyor. Ama imkansızlıklardan bir başarı yaratırsan işte o zaman efsane oluyorsun.

Mourinho sizce neden efsane?

Bence Mourinho'nun efsane oluşunun karakteriyle falan pek bir ilgisi yok. O bir sözüyle Frisk, Graham Poll gibi hakemleri hakemliğinden ettiği için de efsane değil. Ya da Chelsea'de zengin imkanları en doğru şekilde kullanarak kurduğu takım yüzünden..

Mourinho imkansızlıklardan ya da az imkanlardan diyelim bir takım yarattığı için, Porto gibi bir takıma üst üste önce Uefa Kupası'nı sonrasında ise Şampiyonlar Ligi'ni kazandırdığı için efsane. Bugun Porto'nun son yıllarda transfer gelirlerinden kazandıığı parayı görünce hala dudaklarım uçukluyor. Porto'yu geçtim Chelsea'de yaptıklarına bakıyorum. Bu sefer de zengin imkanlarla öyle bir takım yarattı ki ondan sonra gelen Grant, Scolari, Hiddink ve Ancelotti bile hala onun takımıyla oynuyor.

Ferguson'a da bakmak lazım. Meşhur kurt hocaya, sabrın sonunun selamet olduğunu bizlere kanıtlayan hocaya.. Manchester United'da görev yaptığı ilk 7 sezonda şampiyonluk bile göremedi. Ama geldiği günden bu yana bir hedefi vardı, o da Liverpool'un hakimiyetini kırmak.

Ne yaptı Ferguson, yeni bir yapılanmaya girdi. Süper bir altyapı kurdu, çarkları inanılmaz çalıştırdı, arkasına da önce sabrı, sonrasında başarılarla beraber gelen imkanları alınca bugün çoğu kesime göre Dünya'nın en iyi teknik adamı halini aldı. Ferguson'da başarılı çünkü ilk aldığı Manchester United'i bugün hangi noktalara taşıdığı ortada.

Sizce Türkiye olarak nelerin eksikliğini duyuyoruz?

Öncelikle sabrın. Biz Türkler sabırsız insanlarız. Hemen başarı gelsin isteriz, hemen iyi futbol oynansın, şampiyonluklar gelsin ve bir anda Dünya'nın en büyüğü olalım. Oysa unuttuğumuz konu Fatih Terim bile müthiş Galatasaray'ı 4. sezonunca anca yaratmıştı. Üçüncü sezonu hariç ilk iki sezonunda Avrupa'da aldığı sonuçlar ortada. Türkiye Ligi'nde alınan şampiyonlukları ise başarıdan saymıyorum. Çünkü zaten her sene Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ekseninde şampiyonluklar dönüyor. Ne zaman Bursaspor veya bir Anadolu takımı şampiyon takım çıkarır o zaman Türkiye Ligi benim için önem kazanacaktır. Sabır olayına dönersek Faruk Süren yönetiminin yaptığı en önemli iş Fatih Terim'e güvenmek, sabretmek oldu ve sonuçlarını kazandı. Ben pek hatırlamam ama Derwall de Galatasaray'a ilk geldiğinde şampiyonluklar gelmiyordu. Ama o zaman yapılan devrimleri bugün hala konuşuyoruz.

İkincisi kalite. Türkiye Ligi'nin kalitesinden son iki sezona bakarak biraz söz edebiliriz. Çünkü birçok takım şampiyonluk yarışının içinde ve puan barajı oldukça düştü. Ama oynanan futbolun kalitesinden ne kadar söz edebiliriz. Sürekli birbirini sakatlamaya oynayan takımların olduğu, zeminlerin patates tarlası kıvamında olduğu, stadyumların Uefa Kriterlerinin uzağından geçmediği ve bunun gibi birçok sayabileceğim durum Türkiye'de mevcut. Bu durumların da futbolun kalitesini oldukça düşürdüğünü söyleyebiliriz.

Üçüncüsü imkanlar. Kulüplerin ekonomik durumu ortada olduğu için ülkemize gelen futbolcu kalitesi hakkında konuşmak dahi istemiyorum. Ama Galatasaray'ın son yıllarda ülkemize getirdiği kaliteli yabancı futbolcuları da söylemek gerekiyor. Buna rağmen saçma sapan bir yabancı kontenjanı sayesinde Atletico Madrid maçında Ayhan, Mustafa Sarp, Mehmet Topal orta sahasıyla mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Yani en kaliteli yabancıları getiren takımın bile düştüğü durumlar ortada.

Yukarıda Mourinho'nun neden efsane olduğunu söyledim. İmkansızlıklardan büyük başarılar kazandığı için. Rijkaard'ın da Barcelona kariyeri ortada. Bugün çok konuşulan, sabah akşam övülen, kimine göre Dünya tarihinin en iyi futbol oynayan takımını Rijkaard yarattı. Derinliklere inersek Cruyff'e kadar gideriz ama o kadar boğulmanın alemi yok. Takımı Rijkaard'ın yarattığını ben demiyorum Guardiola bizzat söylüyor. Ama o Barcelona nasıl yaratıldı. Sabırla, istikrarla ve imkanların doğru kullanılmasıyla. İlk sene şampiyonluk gelmedi ve çok kötü sonuçlar alındı. Ama sonunda Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuna giden süreç başlatıldı. İmkanlarda doğru kullanıldı ve bugün süper bir altyapıdan, genç oyunculardan ve doğru transferlerden söz ediyoruz.

Galatasaray'ın durumu ise Barcelona'ya benzemiyor. Galatasaray'ın imkanları, Türkiye'nin konumu Barcelona'daki rahatlığı getirmez. Burada sabırsız bir kitle vardır, istediğin transferleri yapamazsın ve daha önemlisi yabancı kontenjanı yüzünden normalde yüzüne bakmayacağın futbolcularla oynamak zorunda kalırsın. Şöyle düşünün Rijkaard, Barcelona'ya tekrar dönse belki Arda'yı aldırır ama Mustafa Sarp'ın cep numarasını telefonundan bile siler. Ama Galatasaray'da Mustafa Sarp'tan vazgeçme lüksün olmuyor.

Rijkaard'ı aslında alkışlamak gerekiyor. İmkansızlıkları bile bile, bu imkansızlıklardan efsane olmaya çalıştığı için.. Barcelona gibi bir takımda efsane olduktan sonra Milan, Chelsea gibi takımların teklifini reddedip Galatasaray'a geldiği için. Burada yapmaya çalıştıkları ortada. Güçlü bir altyapı kurmanın hedefinde, iyi futbol peşinde ve en önemlisi uzun vadede planların izinde. Ama onun da ilk zamanlarda yapacakları kısıtlı. Atletico Madrid karşısında sakatlıklar yüzünden Baros, Kewell gibi isimlerden yararlanamıyor. Yabancı kontenjanı yüzünden orta sahası Ayhan, Mustafa Sarp, Mehmet Topal gibi isimlere kalmış. Yine sakatlıklar yüzünden hayatı boyunca hiç başvurmadığı stoper tipi Servet'le oynamak zorunda kalmış. Gerçekten kolay değil. Böyle imkansızlıklardan sürekli yeni sistem arayışlarına girmek, düzen oturtamamak çok zor bir iş.

Şimdi Rijkaard'ı eleştirenleri görüyorum. Sezon başında sınırsız destek veren, sabredeceklerine dair söz verenler bugün Rijkaard'ı yerden yere vuruyor. Elbette Rijkaard'da eleştirilecek, herkes mükemmel değildir. İnsanoğlu hatalarla yaşıyor. Ama sabretmemek, güzel giden şeyleri görmemek çok yanlış. Mesela kimse santraforsuz ortamda Rijkaard'ın yarattığı muhteşem savunma takımından söz etmiyor. Bu savunma takımının üzerine Baros, Kewell gibi isimler ekleneceğinde neler olacağını konuşmuyor. Ya da sezon sonunda Türkiye'yi daha iyi tanımış bir Rijkaard'ın burada yapmaya başladığı devrimlerin doğacak meyveleri hakkında yorum yapmıyor. Bu kadar mı sabırsız olduk.

Unutmamak gereken bir durum var. Galatasaray vizyon takımıdır ve bu vizyon dahilinde iş yapar. Skibbe'de dahil olmak üzere sürekli pozitif futbolun yanında olan, ileriyi düşünen bir Galatasaray'dan konuşuyoruz. O Skibbe'nin yarattığı Leverkusen bugün ortada, o Skibbe Frankfurt gibi bir takımda efsane olma yolunda. Neden kovduk biz bu adamı? Kocaelispor karşısında 5-2 mağlup oldu diye. Ama oynattığı pozitif futbolu, total futbolun ilk adımlarından söz etmedik. Sürekli oluşan sakatlıklar Skibbe'nin kovulma sürecini başlattı. Galatasaray ise vizyonunu bir adım daha öne attı ve Rijkaard'ı getirdi. Bugün ise gördüğüm yine aynı eleştiriler başladı. Ben sabreden tarafın yanındayım, Rijkaard'la her şey daha güzel olacak. Bekleyelim ve görelim.

2 yorum:

  1. doğru söze ne denir.arkandayım sevgili burak çok iyi yazı olmuş

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim kötü günde sabır diyenlerdensin.
    Görüyoruz ki hedeflerden uzaklaştıkça kılıçlar çekiliyor maalesef, hani nerede sene başındaki SABIR.

    Halbuki taraftar herşeyi herkesten daha iyi biliyor.Burada iş yönetime düşüyor.Medyadaki silahşörlere ve muhalefete mutlaka dayanmalı.

    "Rijkaard'la herşey daha güzel olacak" inanıyorum.

    YanıtlaSil

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir